29 Eylül 2025 Pazartesi

ERDOĞAN'IN AMERİKA ZİYARETİ

 



Bu yazımızda ERDOĞAN'ın son Amerika ziyaretini değerlendireceğiz.


Aslında, ERDOĞAN'ın bu ziyaretini, Amerika ziyareti olarak değil,kendisine dostum diye hitap ettiği ve dost kabul ettiği TRUMP ziyareti demek,daha doğru olacaktır.


Bu ziyareti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yapılan diplomatik ve gerekli bir ziyaret ve görüşme olarak kabul etmek mümkün olmasa gerek.


Bu ziyaretin; aslında,ERDOĞAN ile TRUMP arasında gerçekleşen karşılıklı siyasal çıkarlara dayalı bir ziyaret olduğunu söyleyebiliriz.


Ziyaretin taraflarından ERDOĞAN;23 senelik iktidarı boyunca, siyaseten çok yıpranmış,ülke için yapacağı hiçbir olumlu icraatı kalmamış,ülkeyi anayasa ve yasalara göre değil keyfine göre yönetmeyi yöntem belirlemiş,yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yok ederek yargıyı emri altına almış,siyasi rakiplerini yargıyı araç olarak kullanarak yok etme çabası içine girmiş,kişi hak ve özgürlüklerini tamamen budamış,saldığı ağır vasıtalı vergiler yoluyla yoksul halkın elinde avcunda kalan üç beş kuruşu da varlıklı kesime aktarmış,enflasyonu önleyememiş ve fakir halkı enflasyon belasına ve fakirliğe mahkum etmiş,ülkeyi otokrasiyle yönetir hale gelmiş bir iktidarın başı olarak, halk ve seçmen nezdinde çok büyük bir itibar ve oy kaybına uğramıştır.


Ziyaretin diğer tarafı TRUMP ise; varlıklı bir iş adamı kimliğiyle hasbelkader seçildiği ABD Başkanı sıfatıyla, devlet idaresi tecrübesinden uzak,diplomasinin yazılı ve yazılı olmayan geleneksel kurallarından yoksun,zenginliğin verdiği şımarıklık ve temsil ettiği ABD'nin kendisine verdiği güçle,düşünmeden konuşan,otokrat kimliğiyle Dünyayı idare etmeye,Dünya ülkelerine yön vermeye ve en başta Ortadoğu olmak üzere ülkelerin bugünkü sınırlarını yeniden dizayn etmeye soyunmuş,seçilmiş olmasına rağmen ülkesinin aklı başında çoğunluğu tarafından sevilmeyen ve değer verilmeyen bir kişidir.


ABD ziyareti, bu iki kişi arasında vuku bulmuştur.


ABD'nin Ankara Büyükelçisi;ziyaret öncesi, ERDOĞAN'ın ABD ziyareti ile meşruiyet kazanacağını,meşruiyet almak için TRUMP ile görüşeceğini beyan etmiştir.Aslında bu söz,bizim açımızdan çok iddialı ve yanlış anlamaya müsait, her yöne çekilebilen,amacını aşan talihsiz ve üzüntü verici bir sözdür.


ERDOĞAN;ülkemizde siyaseten itibar ve oy kaybına uğramış,yeniden seçilme şansını büyük oranda kaybetmiş ise de; ne de olsa ve halen T.C.Devletinin seçilmiş Cumhurbaşkanı olup,kendisinin meşruiyetini kaybettiğine inanmamakta ve meşruiyeti de o kadar önemsememekte olduğundan, ABD'ye yeniden meşruiyet kazanmak için gitmiş olamaz,Türk Milleti de,kendisini temsil eden makamda oturan ERDOĞAN'a, ABD ve onun başkanı TRUMP tarafından meşruiyet kazandırılmasını asla kabullenemez.


Bu nedenle,ABD Ankara Büyükelçisinin meşruiyet kazanma sözünü; kesinlikle,iç politikada kaybettiği siyasi itibarını yeniden kazanma olarak kabul etmek gerekir.


Evet,ERDOĞAN;ülkesinde kendi vatandaşlarına ve muhalefet partilerine ve onların liderlerine karşı ne kadar sert ve taviz vermeyen,burnundan kıl aldırmayan,anayasa ve yasaları takmayan,antidemokratik bir lider profili çizmekte ise de; dışarıda,uluslararası arenada, petrole dayalı zenginlikleri, kalkınmışlıkları ve sözlerinin geçerliliği ile temayüz eden batılı devletlere ve onların liderlerine karşı, kuzu gibi yumuşak bir tavır sergilemekte,kendisi ülkesinde tek adam olmasına, özgürlükleri kısıtlamasına rağmen, Birlişmiş Milletlerde,Güvenlik Konseyi daimi üyesi devletlerin veto haklarını kastederek, Dünya beşten büyük diye nutuklar atabilmekte,insan haklarını ve özgürlüklerini savunabilmekte,İsraili soykırım yapmakla suçlayabilmektdir.


İşte,içeride ve dışarıda birbirine zıt çifte standart bir anlayışın ve tutumun temsilcisi olan ERDOĞAN;içerideki tutumu nedeniyle kaybettiği siyasi itibarını belki kazanabilirim ümidiyle,dışarıdan destek sağlama amaçlı olarak ve sadece kendi siyasi çıkarını önceleyerek ABD ziyaretini gerçekleştirmiştir.Ancak,ERDOĞAN'ın bu ABD ziyaretinde, asla ve asla kendisine bir meşruiyet kazandırmak amacı ve isteği bulunmamaktadır.Zaten,ABD başkanı TRUMP'ın; T.C.Devletinin iktidarının başına meşruiyet kazandırma gibi bir gücü ve yetkisi de bulunmamaktadır.


ERDOĞAN;yaptığı ABD ziyareti ve TRUMP görüşmesinden,iç politikada seçmen ve halk nezdinde itibar kazanarak güven tazeleyebilmiş midir?Biz, bunda başarılı olduğunu hiç zannetmiyoruz.


Bu ABD ziyareti ve TRUMP görüşmesinden, ERDOĞAN;amaçladığı iç siyasete yönelik itibarı kazanarak bir fayda sağlamadığı gibi,ülke olarak da, siyaseten ve ekonomik olarak hiçbir yarar sağlamadığımızı,silinin ek gümrük vergileri,sipariş edilen yüzlerce boing uçaklar,nükleer enerji anlaşmaları,pahalı sıvlaştırılmış doğal gaz alımı gibi,sadece aysbergin görünen yüzlerine bakıldığında ülkemiz büyük bir kayba uğramış,F-16,F-35 projeleri,CAATSA yaptırımlarının kaldırılması, HALKBANK davası gibi ülkemiz için hayati önem taşıyan konuların çözüme bağlanması gibi konular, askıdan indirilememiş ve askıdaki yerlerinde hala asılı olarak durmaktadır.29/09/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



18 Eylül 2025 Perşembe

MUTLAK BUTLAN BEKLEYENLER AVUÇLARINI YALASINLAR

 



Başlığı altında, 16/09/2025 tarihinde yazdığımız makalemizin;hukukçu olmayan ve siyasetten uzak okurlar tarafınan da, daha açık ve net bir şekilde anlaşılabilmesi için, konuyu biraz daha açarak izah etmek lüzumunu hissettik.


O makalemizde belirttiğimiz gibi,mutlak butlan davasını yürütmekte olan Ankara 42.Asliye Hukuk Mahkemesi, 15/09/2025 tarihli duruşmada nihai karar vermemiş ve aldığı bazı çok yerinde ara kararlarıyla, duruşmayı ileri bir tarihe ertelemişti.


Neydi bu ara kararları?


Davacıların tedbir kararı verilmesine ilişkin taleplerini reddetmiş,


CHP'nin; 21/09/2025 tarihinde yapılacak olan Olağanüstü Kurultayından sonra, Çankaya İlçe Seçim Kuruluna ve CHP Genel Merkezine yazılacak müzekkereler ile 21/09/2025 tarihinde yapılacak olan olağanüstü kurultay'a ilişkin delege listesinin,seçimde oy kullanan ve kullanmayan,seçime katılan katılmayan tüm delegelerin isim listelerinin getirtilmesine karar vermiş,


CHP'nin 24/09/2025 tarihinde yapılacak olan CHP İstanbul İl olağanüstü kongresinden sonra Sarıyer İlçe Seçim Kurulu Başkanlığına ve CHP Genel Merkezine ayrı ayrı yazılacak müzekkerelerle İstanbul Olağanüstü İl Kongresinde seçime katılan katılmayan oy kullanan kullanmayan tüm tüm delege isim listesinin celbine karar vermiş,


Bunlarla da yetinmemiş, taraf teşkiline,davada taraf olma ehliyetine ilişkin asıl önemli bir hususa dikkat kesilerek, davacıların parti üyeliklerinin devam edip etmediği,parti üyelikleri sonlanmış ise,hangi tarihte sonlandığı, CHP Genel Merkezine sorularak cevaplandırılmasını istemiştir.


Makalemizde bu arar kararlarının ne anlama geldiğini bir hukukçu olarak yorumlamıştık.Şimdi biraz aha açalım istedik.


Mahkeme aldığı bu ara kararlarıyla;CHP'nin 21/09/2025 tarihinde yapacağı Olağanüstü Kurultayı ile 24/09/2025 tarihinde yapacağı CHP İstanbul Olağanüstü İl Kongrelerinden önce bir mutlak butlan kararı vererek, ülkeyi siyasal,ekonomik ve toplumsal bir kaosa süreklemekten kaçınmış,yeniden olağanüstü olarak yapılmaları karar altına alınan ve yapılmalarına hiçbir organın engel olamayacağı dava konusu, İstanbul CHP olağanüstü İl Kongresi ile CHP Olağanüstü Kurultaylarının yapılmalarını bekleyerek,yeniden yapılacak olan bu kongre ve kurultaylara,dava konusu olan eski kongre ve kurultaylarda delege olarak oy kullanmış şaibeli isimlerin katılıp katılmayacaklarını ve oy kullanıp kullanmayacaklarını tespit ederek,bu tespite göre de,şayet bu şaibeli delegelerin, yeniden yapılacak olan olağanüstü kongre ve kurultaya katılmadıkları ve oy kullanmadıklarının anlaşılması halinde,dava konusu şaibenin ortadan kalkacağı,iradeleri fesada uğramamış temiz delege oylarıyla belirlenecek olan yeni parti yöneticilerinin seçimleriyle,olası bir mutlak butlan kararı ile hedeflenen amaca ulaşılmış olacağını,kendisinin de,davanın konusuz kalması nedeniyle açılmış bulunan mutlak butlan davasının reddine karar verebileceğini,bu suretle, kimsenin burnunun kanamayacağını, ülkenin siyaseten,ekeonomik ve toplumsal olarak bir gerginlik ve kaos yaşamayacağını düşünmüş olmalıdır.Bize göre ülkesini seven bir vatandaş ve tarafsız bir hakimlik örneği sergilenmiştir.


İnşallah, bu hakim, gelecek duruşmaya kadar bir görev yeri değişikliği ile karşılaşmaz.


Hakim aldığı ara kararıyla bunlarla da yetinmemiş ve taraf teşkiline,davada taraf olma ehliyetine ilişkin asıl önemli bir hususa dikkat kesilerek, davacıların parti üyeliklerinin devam edip etmediği,parti üyelikleri sonlanmış ise,hangi tarihte sonlandığı, CHP Genel Merkezine sorularak cevaplandırılmasını isteyerek,davanın husumet yönünden de reddine olanak tanımıştır.18/09/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


16 Eylül 2025 Salı

MUTLAK BUTLAN BEKLEYENLER AVUÇLARINI YALASINLAR

 



15.Eylül.2025 tarihinde yapılan mutlak butlan duruşmasının sonunda, Ankara 42.Asliye Hukuk Mahkemesinin verdiği ara kararlara bakıldığında,bir mutlak butlan kararı bekleyen iktidar kanadı ve sözde CHP'liler hala varsa, böyle bir kararı beklemesinler, hepsine geçmiş olsun, avuçlarını yalasınlar.


Zira,mahkeme hakimi öyle güzel ara kararlara imza atmış ki;kararlara baktığımızda hakimin tarafsız olduğu ve beklentilerin aksine,hukuka aykırı olarak, hiç de mutlak butlan kararı vermeye niyetli olmadığı anlaşılmıştır.


Mahkeme hakimi,şayet bir oldu bittiye getirilerek görevinden alınmaz ve yerine bir yandaş atanmazsa, bu işe bitmiş gözüyle bakılabilir.


Mahkeme hakimi aldığı ara kararlarıyla;


İlk başta tedbir talebini reddetmiştir.


İstanbulla ilgili olarak red kararı veren Ankara 3.Asliye Hukuk Mahkemesinden gerekçeli kararını ve tüm dosyayı istemiştir.


CHP'nin; 21/09/2025 tarihinde yapılacak olan Olağanüstü Kurultayından sonra, Çankaya İlçe Seçim Kuruluna ve CHP Genel Merkezine yazılacak müzekkereler ile 21/09/2025 tarihinde yapılacak olan olağanüstü kurultay'a ilişkin delege listesinin,seçimde oy kullanan ve kullanmayan,seçime katılan katılmayan tüm delegelerin isim listelerinin getirtilmesine karar verilmiştir.


CHP'nin 24/09/2025 tarihinde yapılacak olan CHP İstanbul İl olağanüstü kongresinden sonra Sarıyer İlçe Seçim Kurulu Başkanlığına ve CHP Genel Merkezine ayrı ayrı yazılacak müzekkerelerle İstanbul Olağanüstü İl Kongresinde seçime katılan katılmayan oy kullanan kullanmayan tüm tüm delege isim listesinin celbine karar verilmistir.


Bunlar da yetmemiş, taraf teşkiline,davada taraf olma ehliyetine ilişkin asıl önemli bir hususa dikkat kesilerek, davacıların parti üyeliklerinin devam edip etmediği,parti üyelikleri sonlanmış ise,hangi tarihte sonlandığı, CHP Genel Merkezine sorularak cevaplandırılması istenmiştir.


Tarafsız bir mahkeme hakiminin yapması gerekenleri yaparak, hiç bir konuda açık bırakmamış,mutlak butlan kararı bekleyen kişi ve çevrelerin heveslerini, şimdilik kursaklarında bırakmıştır.


Bu ara kararlara baktığımızda;şimdiden, taraf ehliyeti ve/veya davanın konusuz kalması nedenleriyle reddedilmeyi bekleyen bir davadan bahsedebiliriz.


Hiç kimse, halkı aydınlatma amaçlı bu makalemizle,mahkeme hakimini yönlendirmeye çalıştığımız gibi bir saçma düşünceye kapılmasın.Bir hukukçu ve emekli bir hakim olarak; mahkeme hakiminin,vereceği nihai karara yönelik olarak,bu hukuki ve zorunlu ara kararlarının ne anlama geldiğini yorumladık sadece.Karar, yüce mahkemenindir tabi.16/09/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

8 Eylül 2025 Pazartesi

NEDİR BU HIRS?

 


Ülkemiz insanı gerçekten çok talihsiz.


Millet olarak tanrıya karşı topluca işlediğimiz büyük bir suç olmalı ki;23 senedir ülkemizi yöneten iş başındaki iktidar,siyaseten iflas etmiş ve hiçbir sorunu çözemez ve iş üretemez hale gelmiş ve bu nedenle halk desteğini kaybederek siyasi sonuna yaklaşmış olmasına rağmen,kendisini iktidara getiren demokratik seçimlerle koltuğu bırakmamak için, iktidara en yakın, en büyük halk desteğini sağlamış olan ana muhalefet partisi ile hukuk dışı yollarla kıyasıya bir mücadeleyi kendisine hak görmektedir.


ATATÜRK dahi,ömrü vefa etmediği için, kurucusu olduğu ülkemizi kesintisiz 23 sene yönetme imkanı bulamadığı halde,iş başındaki iktidarın başında bulunan kişi,her türlü devlet yetkisini ve hazineyi tek başına elinde tutmak suretiyle 23 senelik iktidarına doymamış ve hemen,son kez seçildiği günden başlayarak,tüm vaktini ve enerjisini, yeniden seçilmek için her türlü hukuk dışı yolları denemeye ve fakir halka sürekli vergiler salmaya harcar hale gelmiştir.


Nedir bu politik hırs?


Allah uzun ömürler versin ama,ülkesini seven partiden birileri, kendisine,iktidarda kalmanın sonsuz olmadığını,insan ömrünün dahi bir sonunun olduğunu,fani bir dünyada yaşadığımızı, bu hırsın, ne kendisine, ne de ülkemize,hiç bir yararının olmadığını, anlaşılır bir dille hatırlatmalı ve anlatmalıdır.


Ülkemizin her alanda içine sokulduğu bu kötü durumu,hayat pahalılığını,geçim zorluğunu,fakirliği,geri kalmışlığı ve sair her sıkıntıyı,yaptıkları yanlış tercih ve seçimlerle halkımızın büyük kesimi belki hak ediyor.Ancak, topyekün ülkemiz ve devletimiz,bu kötü yönetimi ve gidişatı gerçekten hiç hak etmiyor.


Çok yazık.08/09/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Eylül 2025 Cuma

CHP İSTANBUL İL VE BÜYÜK KONGRELERİNİN İPTALLERİYLE İLGİLİ AÇILAN DAVALAR

 


Askıdaki Anayasamıza ve ilgili yasalarımıza göre; siyasi partilerle ilgili tüm seçim işleri yargı denetiminde yapılır.Buna da seçim yargısı denir.

Seçim yargısının görev ve yetkileri; kapsamı ve süreleri itibariyle sınırlı ve çok hızlı olup, seçimlerin yasal usul ve nizamıyla ilgili hukuksuzlukları inceler ve karara bağlar. Bunlar,ilçe,il ve Yüksek Seçim Kurullarıdır.Siyasi Partiler Yasasının 21.madesinde de;”Hakim seçim souçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verdiği takdirde ...seçimlerin yenileneceği tarihi tespit ederek ilgili siyasi partiye bildirir” hükmüne göre,seçim kurullarının bir kongre sonuçlarını iptal edebilmesi için, ilgili seçim yasalarına ve Siyasi Partiler Yasasına aykırı olarak bir usulsüzlük yapılması ve bu usulsüzlüğün seçim sonçlarını etkileyecek çap ve ölçüde olması zorunlu ve yeterlidir.

Seçim yargısı dışında, Siyasi Partiler Yasasının 121 maddesindeki genel atıf nedeniyle,seçim yargısının görev ve yetkileri dışında kalan,seçim sonuçlarının ilanından çok sonra ortaya çıkan,seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde ve usulsüzlük sınırlarını aşarak,hakikate ulaşmak için daha derinlemesine soruşturma ve kovuşturma yapılmasını,tanık,bilirkişi dinleme ve sair yargısal soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin yapılmasını zorunlu kılan sahtecilik,yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yer aldığı ceza yasalarımıza göre suç oluşturan seçim yolsuzlukları söz konusuysa, Adli Ceza Yargısının devreye girmesi zorunludur.

Özgür ÇELİK'in İstanbul İl Başkanı ve Özgür ÖZEL'in CHP Genel Başkanı seçildiği, son İstanbul İl ve Büyük Kongrelerinin, tüm sonuçlarıyla iptali için açılan davaları irdelediğimizde;bu davaların temel dayanağını,kurultayda oy kullanan,oy ve iradeleriyle seçimin sonucunu belirleyen bazı delegelere madi menfaat sağlandığı, yani,kendilerine rüşvet verildiği ve karşılığında oy desteklerinin sağlandığı iddiaları oluşturmaktadır.

Bize göre;kendilerine,oylarını alabilmek için maddi menfaat sağlandığı iddia edilen seçilmiş İstanbul ve İstanbul delegesi sıfatıyla Büyük Kongreye katılarak oy kullanan delegeler,Türk Ceza Kanununun 6. maddesinde tanımlanan seçilmiş kamu görevlileridir.Zira,siyasi partiler;seçim kazandıkları takdirde ülkeyi yönetecek olan, anayasamıza göre demokrasinin ve demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olup,siyasi partilerin en üst karar organı olan büyük kongre delegeleri de bu anlamda,yani Türk Ceza Kanununun 6.maddesi kapsamına giren seçilmiş birer kamu görevlileridir.Bu nedenle, büyük kongre üyesi olan İstanbul delegelerine oyları karşılığında bir maddi menfaat sağlanmışsa,ortada Türk Ceza Kanununun 252 maddesinde tanımlanan rüşvet alma ve verme suçu söz konusudur.

Tabi bunun bir iddia halinde kalması, kesinleşmiş bir yargı kararıyla bu iddianın kesinleşmemiş olması,Siyasi Partiler Yasasının 121.maddesinde yapılan atıf sebebiyle,kongrelerin iptali için Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmasına ve bu davanın yürütülmesine asla gerekçe yapılamaz.

Öncelikle, bu rüşvet iddiasının, yetkili ve görevli Cumhuriyet Savcısı tarafından şüphelileri hakkında soruşturularak, gerekli delillere ulaşılabilirse rüşvet alma ve verme suçundan görevli ve yetkili adliye ceza mahkemesinde TCK 252.maddesine göre kamu davası açılarak, rüşvet iddiasının kovuşturulması ve bu iddiaya taraf olan rüşvet verenlerle alan delegelerin hiçbir şüpheye yer vermeyecek kesin ve inandırıcı delillerle mahkum edilmeleri ve bu mahkumiyet kararının da denetim yollarından geçerek kesinlik kazanması zorunludur.

Örneğin,hakkında sadece bir tanık anlatımıyla ceza mahkumiyetine uğrayan bir kişinin,dinlenen tanık ve/veya tanıkların yalancı tanıklık yaptıklarını iddia ederek hakkındaki yargılamanın yenilenmesini talep edemeyeceği,tanıklık eden kişilerin gerçekten yalan tanıklık ettikleri,o kişiler hakkında yalan tanıklıktan dava açılarak suçlarının sabit görülüp yalan tanıklıktan mahkum edilerek bu kararın kesinleşmesinin beklenmesinin zorunlu olduğu gibi,CHP kongresinin iptalinin dava konusu yapılabilmesi için de,kongrede oy kullanan CHP delegelerinden kaçına,kimlere ve kimler tarafından rüşvet verildiğinin somut bir şekilde kesinleşen mahkumiyet kararıyla ortaya konulması, ön mesele teşkil eden ceza davası kesin hükme bağlanana kadar hiçbir işlem yapılmaması hukuken zorunludur.

Böyle bir soruşturma ve kovuşturmanın asılsız çıkması veya 190 İstanbul delegesinden sadece bir veya iki kişinin rüşvet aldığının kesin hükümle belirlenmesi halinde, bir iki delegenin rüşvet karşılığı sakatlanan oylarının seçim sonuçlarına etkisinin olmadığı,bu rüşvet eylemiyle seçim sonuçları arasında bir illiyet rabıtasının bulunmadığının anlaşılması halinde, o kongre niçin iptal edilecek miş?Bu saçmalığı hukuken anlamak mümkün değil.Seçim sonuçlarına etkisi olmayan birkaç sakat oy ile verilecek bir iptal veya mutlak butlan kararının yaratacağı kaosu düşünebiliyor musunuz?

Bana göre CHP'ye yapılmakta olanlar hukuken çok yanlış ve tamamen siyasi ve düzmece bir kumpastır.

Bu yazı,ülkemizde şu anda fiilen uygulamadan kaldırılmış olan eski Türkiye'nin fiilen olmayan ancak hukuken varlığını koruyan Anayasa ve ilgili yasalarına göre,tarihe not düşmek için yazılmıştır.05/09/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



4 Eylül 2025 Perşembe

YARGIDAKİ ÇÜRÜMENİN SU YÜZÜNE ÇIKAN SON GÖRÜNTÜSÜ

 


İstanbul adliyesinde görevli bir savcının, 19 yaşındaki bir genç tarafından, boğazı kesilerek öldürülmesi haberi,gözden ve dikkatlerden kaçırılacak bir haber değildir.Üzerinde enine boyuna durulması ve düşünülmesi gereken çok vahim bir olaydır.Olayın vahameti; bir savcının öldürülmesinden değil,iddialara göre öldürülen savcının bir lokantanın gizli sahibi olmasından kaynaklıdır.


Ölenin arkasından konuşulmaz ve yazılmaz biliyoruz.Ancak,iddialar doğruysa,bu olay çok farklı ve korkunç bir olaydır ve üzerinde uzun uzun düşünülmelidir.


Ölen savcıya bir insan olarak Allahtan rahmetler diliyoruz.


Ancak,yıllarca dürüst ve tarafsız bir şekilde sadece savcılık ve hakimlik yapmış, çektiği geçim sıkıntılarına rağmen boğazından bir kuruş haram lokma geçmemiş,yasaları çiğneyerek lokanta ve benzeri bir ticari işletmenin sahipliğine soyunmamış,savcılık titrine,saygınlığına ve ahlakına uygun bir hukuk adamı olarak davranmış ve görev yapmış bir kişi olarak; bu konuda yazacaklarımın, bir ölünün arkasından dedikodu yapmak ve konuşmak olmadığını, her akıl ve vicdan sahibi insan kabul etmek zorundadır.


Ünvanının başında Cumhuriyet sözcüğü olan yüce ve kutsal bir görevi üstlenen savcılar da,yasalara saygılı olmak zorunda olan devletin bir memurudur.Hem de çok özel,çok hassas, görevlerini titizlikle yapması gereken istisnai memurlardan ilk başta gelenidir.


İstanbul gibi bir yerde savcılık yapan bir kişinin iddiaya göre lokanta işletmesi,ticaret yapması,burada çalışan genç bir kişi ile husumetli olması, korkunç bir olaydır.Bu ne büyük bir cürettir ve bu olay olana kadar hiç kimsenin kılı kıpırdamamıştır.


Muvazzaf savcı olan ölen kişi hakkındaki iddialarla ilgili olarak Adalet Bakanlığı tarafından kamuouyuna doyurucu bir açıklama yapılmamıştır.Savcının ifa ettiği görevi nedeniyle değil,yasalara aykırı olarak ve gizlice lokanta işletip ticaret yapması ve kazanç elde etmesi nedeniyle, işveren ve işçi ihtilafından kaynaklı bir cinayet olduğuna yönelik kamuoyuna yansıyan iddia ve dedikoduların doğru olup olmadığı araştırılmalı ve Adalet Bakanlığı tarafından, yargı yetkisinin asıl sahibi olan Türk Milletine açıklanmalıdır.


Bu olayın üzeri örtülmemeli ve cinayetin perde arkası asla gizlenmemeli ve açığa çıkarılmalıdır.Bu, yargının saygınlığı açısından elzemdir.Bu olayın perde arkasının açığa çıkarılması değil,üzerinin örtülmesi, yargıya yapılacak en büyük kötülük ve saygısızlık olacaktır.


Yandaş basın,bu cinayeti de kötüye kullanarak,gerçekleri çarpıtarak, Özgür ÖZEL'in savcı ve hakimleri hedef göstermesinden kaynaklı bir cinayet olarak kamuoyuna lanse etmeye çalışacaktır.


Cinayetin perde arkasının ve kötü iddiaların araştırılarak kesin bir şekilde ortaya çıkarılması, bu nedenle de çok önemlidir.


Bu iddialar yabana atılacak iddialar değildir,zaten olay duyulur duyulmaz kamuoyunda faile yönelik bir infial uyanmaması,bir savcı öldürüldü diye Adalet Bakanlığının ve insanların ayağa kalkmaması ve etrafın süt liman olması da,iddiaların doğruluğuna bir karine teşkil etmektedir.


Umarım,gerçekler ortaya çıkarılmadan,gerçeklerin üzeri örtülerek, yarın bir gün, ölen savcıyı şehit ilan etmezler.

Dikkat ederseniz yazımızda öldürülen kişiyle ilgili olarak sadece savcı terimine yer verilmiş,görevlerini yasalara ve hukuka saygılı olarak, başka işlere bulaşmadan tarafsız bir şekilde yapan Cumhuriyet Savcılarımızı ayrık tutarak,bu kişiye, bu aşamada Cumhuriyet payesini yakıştıramadığımızı ve bu nedenle savcı diyerek geçiştirdiğimizi, son söz olarak belirtmek istiyoruz. 04/09/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

26 Ağustos 2025 Salı

26/30 AĞUSTOS ZAFER HAFTASI VE BAYRAMI KUTLU OLSUN

 


Milli duyguları gelişmiş bir Türk olarak;Türklerin kazandıkları, tarihin sayfalarında şanlı yerlerini alan tüm zaferleri,hiçbir ayrım yapmadan anmak ve bunlarla gurur duymak, başlıca görevimizdir.


26 Ağustos;büyük bir tesadüf eseri olarak,Türklerin Anadoluya ayak basarak ele geçirdikleri,Türklere Anadolu'nun kapısının açıldığı,Türklerin Anadolu'ya yerleşmelerini sağlayan Alpaslan komutasında kazanılan 1071 Malazgirt Meydan Savaşının yanı sıra, 30/Ağustos/1922 de büyük taaruz ile sonuçlanarak bugünkü son Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun temel taşını oluşturan Kurtuluş Savaşımızın ve büyük zaferin kutlandığı zafer haftasının da yıldönümüdür.


Alpaslan öncülüğünde elde edilen Anadolu'nun;sonradan emperyalist devletler tarafından işgal edilen topraklarında,son Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuna olanak sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliği ve başkomutanlığında kazanılan, düşmanın denize döküldüğü, güçlü emperyalist ve işgalci devletlere diz çöktürüldüğü büyük zafer, 30 Ağustos 1922 büyük taarruzun (Kurtuluş savaşının);ATATÜRK'ün ismi dahi anılmadan,daha öne çıkarılan Malazgirt Savaşı ve zaferinin devletin üst kademelerince, mahalline gidilerek, devlet protokolüyle kutlanmak suretiyle perdelenmeye ve adeta yok sayılmaya çalışılması ve bunun bir alışkanlık ve gelenek haline getirilmesi,asla kabul edilemez.


Aynı tarihlere rast gelen bu iki büyük zafer;dönüşümlü olarak, bir yıl Malazgirt de diğer yıl da Kocatepe de devlet protokolüyle, hak ettiği görkem ve önemle kutlanamaz mıdır?


Elbette kutlanır.


Ancak,iş başındaki Saray iktidarının ve bugün için, onun artık küçük mü yoksa büyük mü olduğu pek anlaşılamayan ortağı, her yıl,Malazgirt Savaşının ve zaferinin devlet protokolüyle görkemli bir şekilde mahallinde kutlanmasını tercih etmekte ve ATATÜRK ve silah arkadaşlarının kazandığı 26/30 Ağustos 1922 tarihlerini kapsayan Zafer Haftasına hak ettiği önemi vermediklerini Türk Milletine göstermektedirler.Bu saygısızlığı, millet olarak asla kabul etmiyoruz.


İktidar ve ortakları 30 Ağustos zaferini görmezlikten gelerek kutladıkları Malazgirt Zaferi kutlamalarında da aslında samimi değillerdir.Zafer nerede kazanılmıştır?Malazgirt de değil mi?Öyleyse sizin Ahlat'da ne işiniz var?Neymiş efendim Ahlat Malazgirt'e en yakın beldeymiş.Siz onu benim külahıma anlatınız.Ahlat Van Gölü'nün kenarında havası ve manzarası güzel adeta bir sayfiye yeri Malazgirt Zaferini kutlama adı altında Ahlat da fakir halkın paraları çarçur edilerek yapılan Ahlat Sarayında bir iki gün tatil yapmak dinlenmek ve serinlemek sağlık açısından hiç de fena fikir olmasa gerek.ATATÜRK'ün büyük taarruz'u başlattığı Kocatepede ATATÜRK'ün savaş anılarını paylaşmak ve büyük zaferi kutlamakla bizim ne işimiz olabilir?


İşte kafa yapıları bu,ne söylesek nafile.


İş başındaki Saray iktidarının ileri gelenleri;bu kabul edilemez ayrımcılıklarıyla, adeta,kendilerinin en yakın varlık nedeni olan babalarını,dedelerini, analarını, ninelerini görmezlikten gelerek,yüzlerini dahi görmedikleri, isimlerini dahi hatırlamadıkları büyük dedelerini ve büyük ninelerini önceleyerek onları yüceltme gibi bir davranışı sergilemektedirler.Olması gereken,bu konuda bir ayrımın yapılmaması,tümüne aynı önemin verilmesidir.


Alpaslan'ın 1071 Malazgirt zaferinden bu yana köprülerin altından çok sular akmış,akan sularla çok köprüler yıkılmış,yerine yenileri yapılmış ve en yenisi de ATATÜRK tarafından inşa edilerek,Türk Vatanı ve demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, milletimizin yaşamına ve emanetine sunulmuştur.


Gerçek İslam ile ilgisi kalmayan, siyasallaşan,devlet içinde devlet haline gelen, devletin bütçesinde kambur oluşturan,kuruluş amacını aşan işlere karışmayı adet haline getiren,Saray İktidarının arka bahçesine dönüşen Diyanet İşleri Başkanı da,bu tarihlere denk gelen Cuma hutbelerinde; ATATÜRK'ün adını anmamayı alışkanlık haline getirmiş olup,Diyanet İşleri Başkanının; bu sene de,Cuma hutbelerinde 30 Ağustos Zaferi münasebetiyle ATATÜRK'ün adını anmayacağından, adımız gibi eminiz.


Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu,bu vatanın kurtarıcısı ATATÜRK;Türk Milletinin olmazsa olmazı ve kırmızı çizgisidir.Sıfatı ve makamı ne olursa olsun,ister seçilmiş,isterse atanmış olsunlar; herkes,haddini bilmek ve bu kırmızı çizgiyi bir milim dahi aşmamak mecburiyetindedir.


Başkomutanlığı, oturduğu yerden ve Anayasada yer alan ve sembolik bir değer ifade eden bir hükümden yararlanarak yapay olarak değil, emperyalist devletleri harp meydanlarında dize getirerek, ülkemizi düşmanlardan kurtarmak suretiyle ve canı pahasına hak eden, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetini kurarak bizlere hediye ve emanet eden, ezeli ve ebedi, gerçek ve tek Başkomutanımız ve liderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzün manevi kişiliğinde kutladığımız 26 Ağustos Zafer haftamız ve 30 Ağustos Zafer Bayramımız, “NE MUTLU TÜRK'ÜM” diyebilen tüm halkımıza kutlu ve mutlu olsun.


Bu zaferi kazanan ve bizlere yaşatan, en başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, artık hepsi aramızdan ayrılmış bulunan, generalinden er'ine kadar, zaferde payları bulunan; askerinden siviline,erkeğinden kadınına, tüm silah arkadaşlarına, Allah'tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde minnetle ve saygıyla eğiliyoruz. 26/08/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu