30 Temmuz 2018 Pazartesi

İYİ PARTİ VE MERAL AKŞENER




Meral AKŞENER,kelimenin tek anlamıyla çok çabuk pes etti.

Oysa,Meral hanım parti liderliği yarışına çok hızlı,hırslı,arzulu ve azimli bir şekilde başlamıştı.

İlk olarak,önceki partisi MHP'de olağanüstü kongre toplayarak MHP'nin genel başkanlığına soyunmuş,ancak koltuğu bırakmak istemeyen BAHÇELİ'nin direnişi ile karşılaşmış,BAHÇELİ'nin; AKP'ye biat etmesinin karşılığında yürürlüğe koyduğu yargı oyunlarıyla, MHP olağanüstü kongresini toplamayı başaramayan AKŞENER,sonunda çözümü yeni bir parti kurmakta görerek,büyük iddialarla İYİ PARTİ'yi hayata geçirmeyi başarmış,BAHÇELİ'nin ve onun biat edip desteklediği AKP'nin ayak oyunları ile 24.Haziran seçimlerine katılamamaktan, CHP ve liderinin miletvekili desteğiyle kıl payı kurtulan AKŞENER,81 milyonluk Türkiye'deki gücünü ve haddini bilmeden,ütopik ve büyük hedeflere kulaç atarak,biraz da yeni sistemden kaynaklı olarak, cumhurbaşkanlığına aday olmuş ve doğal olarak da kazanamamış, Cumhurbaşkanı adayı olduğu için milletvekili de olamayan AKŞENER; Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisinin, milletvekilliği seçiminde de partisinin, umduklarının çok altında oy almaları ve seçimler sonrasında kendisine yönelik ağır eleştirilere direnç gösterememiş,uğradığı büyük hayal kırıklığı sonucunda partisinin olağanüstü kongreye gitmesine ve yeniden genel başkanlığa aday olmamaya karar vermiş,adeta politikaya küsmüş ve evinde inzivaya çekilmiştir.

Bugün itibariyle evindeki inzivaya son vererek partisinin genel merkezine giden ve bir açıklama yapan AKŞENER'in;partisinin çok yeni ve katıldığı ilk seçim olması,seçimlerin eşit koşullarda yapılmaması gibi nedenlerle, çok normal olan bu seçim başarısızlığını ve bu seçim başarısızlığına yönelik eleştirileri mesele yaparak politikaya küsmesi,yaşadığı büyük hayal kırıklığını mesele yapması,eleştirilere tahammül gösterememesi,direncini ortaya koyamaması,genel başkanlığı bırakma kararını alması;bir atımlık barutunu ıskalayarak harcayan bir avcının, kendisini av olmaktan kurtarmak için, av alanından kaçışından bir farkı bulunmamaktadır.

AKŞENER ve Partisine; özellikle bayan kesiminden olmak üzere, beş milyon civarında oy verilmiş, 43 milletvekilliği kazanılmıştır.Yeni kurulmuş ve binbir zorluklar içinde katıldığı ilk seçimde elde edilen bu sonuç,başarı sayılmasa da, bir mağlubiyet ve hezimet sayılamaz.

Bu nedenle,AKŞENER'in çabuk pes etmesi,asla bu nedene bağlanamaz.Bu pes etmede,bizim ve kamuoyunun bilemediği,bu aşamada açıklanamayan çok önemli nedenlerin olması gerekir.

Şayet, bu pes edişte,bugün açıklanamayan başka çok önemli ve haklı nedenler yok ise; AKŞENER, bu tutumuyla iktidar olmak isteyen iddialı bir partinin lideri asla olamaz.

CHP lideri KILIÇDAROĞLU ne yapsın?

KILIÇDAROĞLU da, girdiği on'a yakın seçimde ve halk oylamasında, bütün çabalarına rağmen, bir türlü başarılı olamıyor ama, tadını kaçırsa da, aslında bırakıp gitmesinin gerekmesine rağmen,moralini bozmuyor ve başarısızlıklara karşı direnmesini biliyor,pes edip kaçmayı düşünmüyor.

Biliyoruz,KILIÇDAROĞLU'nun yaptığı bu pişkinlik de çok fazla,onun liderliği bırakmama tutumunu da asla onaylamıyoruz ama, AKŞENER'in daha bismillah bırakıp kaçışını da;seçim kaybetti, demokrasinin gereği olarak genel başkanlığı bırakıyor diyerek, onaylayıp alkışlayamıyoruz.

İfrat ve tefrit ayrımını bir türlü yapamıyoruz.Yani her türlü aşırılıkların önüne bir türlü geçemiyoruz.

İYİ Parti yöneticilerinin ve bu partiye gönül verenlerin;partiye küsen ve çok çabuk pes eden AKŞENER'in evinin kapısında nöbet tutarak,onu kararından döndürmek ve yeniden parti genel başkanlığına aday olmaya ikna için ağlaşmalarına ve yalvarmalarına ne demeli?

Anlamak mümkün değil.

İYİ Parti;ülkeyi yönetmeye talip olan iddialı bir siyasi parti midir,yoksa Meral AKŞENER'i Sevenler Kulübü müdür?

İYİ Parti;ülkeyi yönetmeye talip, iddialı ve gerçekten bir siyasi parti ise,İYİ Partililerin;aslında, AKŞENER'in bu akıl almaz ve savunulamaz, haksız ve yersiz tutumu karşısında sevinmeleri ve Tanrı partimizi,liderlik vasıflarını üzerinde taşımadığı ortaya çıkan AKŞENER'den tez elden kurtardı diye sevinmeleri gerekmez mi?

Son sözümüzü söylemek gerekirse;AKŞENER kararından vaz geçip, partinin genel başkanlığına yeniden seçilse de;şayet, açıklanmayan bilemediğimiz haklı gerekçeler yoksa,AKŞENER'in bu gafı,muhalifleri tarafından sürekli önüne konacak ve AKŞENER liderliğindeki İYİ Parti,bundan böyle asla dikiş tutmayacaktır. 30/07/2018

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


26 Temmuz 2018 Perşembe

YARGIN BAĞIMSIZ OLMAZSA OLACAĞI BUDUR





Türkiye’nin;ABD’li din adamı Brunson’ı,tartışmalı bir şekilde ve sürpriz olarak ev hapsi koşuluyla cezaevinden tahliye etmesi, ABD'yi memnun etmeye yetmemiştir.
ABD Başkan Yardımcısı Pence, Ankara'yı açıkça tehdit ederek, "Erdoğan ve Türk hükümetine mesajım var, "Ya şimdi serbest bırakın, ya da sonuçlarıyla yüzleşmeye hazır olun!" deme cesaretini kendisinde bulabilmiştir.
ABD Başkanı Trump da , "Rahip Brunson uzun zamandır gözaltında tutulduğu için Türkiye'ye geniş çaplı yaptırımlar uygulayacağız. Bu masum inanç adamı derhal serbest bırakılmalı.'' diyerek, Türkiye'yi açıkça tehdit etmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak, Amerikan yetkililerinin bu alçak tehditleri, bizi ziyadesiyle üzmüştür.
Ancak, bu alçak tehditleri yapan süper güç Amerika'yı suçlamaya kimsenin hakkı yoktur.Suçlanacak olanlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk yargısını bu duruma getirerek, Amerikan yetkililerine bu cesareti veren ve bu tehditlerin kapısını aralayanlardır.
Ülkemizi yönetenler;Türk ekonomisini çökme noktasına getirir,ülkeyi dış borç batağına saplar,cari açığı sürekli büyütür,üretimi ve dolayısıyla da ihracatı artıramaz ve ülkeyi yabancı sermayeye muhtaç ve mahkum hale getirir,kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırır.yasama,yürütme ve yargı erkini bir kişinin emrine veren bir tek adam düzeni kurar,yargıya doğrudan müdahale eder,yargı bağımsızlığını ortadan kaldırrarak, yargıdan dilediği kararı çıkarabilirse, olacağı budur.
Biz ve bizim gibi düşünenler niçin kuvvetler ayrılığının hakim olduğu,yargının tam bağımsız olduğu parlamenter sistemi savunuyoruz, anladınız mı şimdi?
Ülkemizi tehdit ederek, Amerikalı bir vatandaşının tahliye edilmesini, bizi yönetenlerden doğrudan talep etme küstahlığını ve cüretini gösterenler çok iyi biliyorlar ki; kendi ülkelerinde olan kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı, Türkiye Cumhuriyetinde yoktur,yargı yürütmenin emir ve talimatıyla iş görür,tüm yetkiler bir kişinin elinde toplanmış, o bir kişi isterse, bağımsız olmayan yargıya emir verir ve tutuklu Amerikalı'yı kolaylıkla serbest bıraktırabilir.Bunun örnekleri de vardır.
Amerika'nın, savurduğu tehditle yapmak istediği işte budur ve kendince haklıdır da.
Yargın bağımsız olmazsa,tüm devlet yetkileri bir kişinin elinde toplanır ve o kişinin iki dudağından çıkan her şey, sorgusuz ve sualsiz geçerli olursa,senin yargını kimse takmaz,saygı göstermez ve tehditle sonuç almaya kalkarlar,bu nedenle hiç kimse hamaset yapmaya kalkmasın beyler.
Ne ekerseniz onu biçersiniz.
Sen ülkeyi yöneten olarak,bağımsız bir yargı'ya tahammül edemezsen,yargı'yı adam yerine koymazsan, yargı'ya saygılı olmaz ve yargı'yı kendine bağımlı kılarsan,güçlü devletlerin böyle küstah ve alçak tehdit ve taleplerinin muhatabı olursun.27/07/2018

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

18 Temmuz 2018 Çarşamba

SOMA MADEN KAZASI VE OLASI KAST




Soma maden kazası olayına ilişkin davanın sonuçlanarak karara bağlanması nedeniyle yazdığımız hukuki bilgilendirme yazısı, bilen bilmeyen çoğu kişiyi harekete geçirdi,her kafadan bir ses çıkmaya başladı.

Yorum üzerine yorum.Lehe olanlar yanında,hakarete varacak şekilde hiç hak etmediğimiz,bazı aleyhe yorumlara muhatap olduk.

Kendisini hukukçu zanneden bir edepsiz, ne alakası varsa,beyazlaşan saçıma ve sakalıma dil uzatmış, benim beyaz saçım ve sakalım bu edepsizin neresine batmışsa.

Soma davası nedeniyle verilen karara yönelik değerlendirme yazımızın aynen arkasındayız.Soma olayında ne kast ve ne de olası kast kesinlikle yoktur.

Kanun koyucu olası kastı çok kötü tarif etmiş ve adeta bilinçli taksirle bir tutmuştur.Bu nedenle,Soma olayında olası kastın varlığı bazı hukukçular tarafından dile getirilmektedir.Bize göre ise,Soma olayında olası kast kesinlikle mevcut değildir

Olası kastın varlığından bahsedebilmek için; ortada, bir veya birden ziyade kişiye yönelik olarak, hiçbir şüphe götürmeyecek şekilde kasten işlenen bir suç veya suça teşebbüsü olacak ve bu kasti suç işlenirken,bu suçun yanında olası kast tanımına giren,failin kasten işleyeceği suçun neticesinin, bir başka kişi veya kişilerde de oluşabileceğini öngörmesine rağmen,işlemeye karar verdiği kasti eylem(suç)den vaz geçmeyerek, eylemi gerçekleştirmesi gerekecektir.

Olası kastın daha kolay anlaşılabilmesi,normal kast ile taksir ve bilinçli taksirden farkının ortaya konulabilmesi için, bir örnek verecek olursak; diyelim ki,vatandaş Ahmet,hasmı vatandaş Mehmet'i tabanca ile kasten öldürmeye karar vermiş ve bu kararını uygulamak için fırsat kolluyor,bir gün kalabalık bir caddede ilerlerken vatandaş Ahmet,kasten öldürmek istediği vatandaş Mehmet ile karşılaşıyor,fırsat bu fırsat diyerek tabamcasını çekiyor,cadde kalabalık hasmına ateş ettiğinde çıkacak kurşunlardan bir veya birkaçının,hasmının yanısıra, caddedeki masum kişilerden birine de isabet ederek ölümüne neden olabileceğini öngörmesine rağmen,kararından vaz geçmiyor ve tabamcasını hasmına doğrultarak öldürme kastıyla ateşliyor ve şarjörü boşaltıyor, hasmı Mehmet isabet alarak ölürken,kalabalık içinde yer alan masum vatandaş Hüseyin de çıkan mermilerin hedefi olarak ölmüş olsun,işte sanık Ahmet hasmı Mehmeti kasten öldürürken, masum vatandaş Hüseyin'i de olası kast ile ödürmüştür.Burada,tabancayı ateşleyen sanık Ahmet'in, ölen Hüseyin yönünden olası öldürme kast vardır.Bilinçli taksir yoktur.

Soma maden kazasının;olası kast için verdiğimiz bu tipik örneğe uyan ve benzeyen bir yanı var mıdır, değerli hukuçular?

Hiçbir sanık,kazada ölen 301 madenciden birinin dahi ölümü neticesini istememişlerdir.18/07/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu





17 Temmuz 2018 Salı

SOMA KARARINI ELEŞTİRENLER İÇİN HUKUKİ BİGİLENDİRME




Soma maden kazasında ölen 301 işçi için Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen ve eylemi taksirle adam öldürme olarak tanımlayan karar, hukuken yerinde bir karardır.

Bu eylemi kasten adam öldürme olarak nitelendirmek imkansızdır.

Zira, bu ölümlerden sorumlu tutularak suçlu bulunanlar,301 işçinin ölmesi neticesini istememişlerdir,bu neticeyi istememelerine rağmen, neticeyi öngörmüşlerse taksirin ağır hali olan bilinçli taksir söz konusu olacaktır.Bu taktirde ceza,normal taksire göre, üçte birden yarısına kadar artırılarak hükmedilecektir.

Kasten adam öldürmede,kasten öldürülen kişi sayısı kadar, ayrı ayrı ceza verilirken, madende ölen 301 işçinin yakınları veya vatandaşlar;301 kişi öldüğüne göre,cezalar niçin bu kadar az olmuştur,aynı kanun maddesi, her ölen için olmak üzere, 301 kez niçin uygulanmamıştır diye soracaklardır.

Bu sorunun cevabı,taksirle adam öldürme suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanununun 85. maddesinin 2.fıkrasında yazılıdır.Kanun koyucu taksirle adam öldürme suçunu düzenlerken,birden fazla kişinin taksirle öldürülmesi halinde,sadece cezanın biraz artırılmasını,tavan ceza olarak altı yıl yerine, on beş yıla kadar ceza verilmesini öngörerek,ölenlerin sayıca 301 kişi olmaları halinde dahi, uygulanacak tavan cezayı on beş yıl ile sınırlandırarak ölen sayısı kadar ceza verilmesini engellemiştir.Bu konuda,yani 301 kişinin ölümüne karşılık olarak verilen ceza miktarının azlığı konusundaki suçlamanın muhatabı, mahkeme değil, yasayı çıkaranlardır.Yani Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Bize sorarsanız,asıl suçlular; 301 işçinin ölümüne yol açan maden kazasının oluşumunu önleyecek tedbirlerin alınmasını zamanında denetlemeyen ve tüm eksikliklerine rağmen bu maden ocağının çalışmasına göz yuman devlet yönetimidir,bunlara da hak ettikleri cezaları, ölen 301 işçinin yakınları ile tüm vatandaşlar sandıkta vermeliydiler.

Ama artık çok geç tabi,kendi düşenin ağlamaya hakkı yoktur. 18/07/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

6 Temmuz 2018 Cuma

CHP İNCE HASALIĞI YENEBİLECEK MİDİR?




CHP,yakalanmış olduğu İNCE hastalıktan bir türlü kurtulamıyor.

İNCE hastalık,CHP'yi bırakmaya hiç niyetli değil.Bir ara ortadan kaybolur gibi oluyorsa da, CHP devamlı aklında,özellikle seçimler sonrası dönemlerde ben buradayım diyerek ortalığa çıkıveriyor.

CHP yönetimi;en son, Muharrem İNCE etkin maddeli “Cumhurbaşkanlığı adaylığı” isimli son derece etkili bir antibiyotik tedavisine başlasa da,bu antibiyotik de maalesef olumlu etkisini gösteremedi,ilk tur antibiyotik tedavisi,bu İNCE hastalığa hiç etkili olamadığı için,”Cumhurbaşkanlığı adaylığı” antibiyotik tedavisinin ikinci turuna ihtiyaç kalmadı.

Bu başarısızlığa rağmen, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı” antibiyotiğinin etkin maddesi Muharrem İNCE sahneye çıkarak,CHP'nin yakalandığı bugüne kadar önlenemeyen İNCE hastalığı ancak ben tedavi edebilirim ve CHP'yi bu İNCE hastalık belasından ben kurtarabilirim iddiasıyla, mevcut CHP yönetimine meydan okuyarak,olağanüstü kurultay çağrıları yapmaya başladı.

Aslında,CHP'nin uyguladığı “Cumhurbaşkanlığı adaylığı” antibiyotik tedavisinin etkin maddesi, bu İNCE isimli CHP milletvekilinin ta kendisiydi.

Maalesef hastalığa %30 gibi bir iyileştirme sağladı ama,CHP'nin bu seçim kazanamama İNCE hastalığından kurtulabilmesi için, bu oran asla yeterli değildi.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı” antibiyotiğinin etkin maddesi İNCE; bu başarısızlığına rağmen,partiyi bu hastalıktan kurtarması için yıllarca denenmiş bulunan Kemal KILIÇDAROĞLU etkin maddeli önceki antibiyotik tedavisine göre, sekiz puanlık bir iyileştirme sağladığının egosuyla, İNCE etkin maddeli antibiyotik tedavisine devam edilmesi için, olağanüstü kurultay'dan onay alınmasını ısrarla talep etmekte ve bu nedenle, teşekkür bahanesiyle, il il dolaşmaktadır.

CHP'nin İNCE hastalığının tedavisinde kullanılmakta olan KILIÇDAROĞLU etkin maddeli antibiyotiğin,çok kötü bir taktik hata yaparak, kendisinin yapmakta olduğu tedaviye bir süreliğine ara verip,İNCE etkin maddeli “Cumhurbaşkanlığı adaylığı” isimli antibiyotiğe imkan tanıması,CHP'nin İNCE Hastalığının tedavisinde,belki de KILIÇDAROĞLU etkin maddeli antibiyotiğin tamamen bırakılarak, yerine İNCE etkin maddeli antibiyotik tedavisinin sürdürülmeye devam edilmesi sonucunu doğuracaktır.

İNCE etkin maddeli “Cumhurbaşkanlığı adaylığı” isimli antibiyotik, şunu çok iyi bilmelidir ki;CHP'nin İNCE hastalığının tedavisinde etkili olduğu %30 luk iyileştirme ile KILIÇDAROĞLU etkin maddeli antibiyotiğin sağladığı %22'lik iyileştirme arasında hiçbir fark yoktur.Al birini vur ötekine.

KILIÇDAROĞLU etkin maddeli antibiyotik; demokrasi adına, çok istekli,yardım sever ve merhametli olduğu için,tedavi etkisinin bir bölümünü, seçim öncesinde, İYİ Partinin yakalandığı seçimlere katılamama hastalığının tedavisine harcadı,bir bölümünü de, HDP'nin yakalandığı baraj altında kalma hastalığının tedavisi için harcayınca, azalan tedavi gücü, ancak %22 lerde kalabildi.İNCE etkin maddeli antibiyotik şunu da asla unutmamalıdır,CHP için sağladığı %30 luk tedavi payının içinde;CHP'nin hastalığının tedavisinde yıllarca kullanılan KILIÇDAROĞLU etkin maddeli önceki antibiyotiğin etkileri de oldukça fazladır.%30 oranındaki tedavi; tümüyle İNCE etkin maddeli antibiyotiğin eseri değildir.

Bize sorarsanız, CHP'nin yakalandığı İNCE hastalık, artık çok müzminleşmiş,kronik bir hal almış ve antibiyotik tedavisine cevap verme aşamasını çoktan geride bırakmıştır.

Artık,daha fazla vakit kaybına neden olmadan,tek bir partilinin etkin maddesini oluşturduğu antibiyotik tedavisi bırakılmalı, deneyimli kişilerden oluşan geniş bir uzman ekibin öncülüğünde, kök hücre tedavisi gibi,çok köklü tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.Aksi halde,İNCE hastalığa yakalanan CHP'nin yoğun bakımdan çıkması asla mümkün değildir. 06/07/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu