İdlib deki M5
Karayolunda, takviye amacıyla gönderilen Türk askeri konvoyuna,
Suriye'nin Birleşmiş Milleler tarafından meşruiyeti kabul edilen
Esad rejimi silahlı güçleri tarafından yapılan hain saldırı
sonucunda sekiz Türk askerinin öldürülmesiyle, Suriye sorununun
ateşi yükselmiş ve kurulu on iki adet gözlem noktalarında Türk
askerlerinin bulunduğu İdlib, iyice karışmıştır.
İdlib krizinin
daha da tırmanmaması için, biz dahil, krizin tüm tarafları sağ
duyulu davranmalı ve bazı gerçekleri kabul etmeleri,yangına
körükle gitmemeleri gerekir.
Suriye ve İdlib
krizinde,karar alıcı Türk yönetiminin de dikkate alması gereken,
tartışılması imkansız,bazı kesin gerçekleri şöyle
sıralayabiliriz.
Suriye
sorununun çıkmasında ve tırmanmasında,Amerika'nın peşine
takılarak Suriye'nin iç meselesi olan iktidar kavgasına,mezhepçi
politikalarla bizim yetkili ve karar alıcı yöneticilerimizin
katkı verdikleri gerçeğini,tarafsızlık adına herkes kabul etmek
zorundadır.
Evet,Suriye'nin
karışması,iktidar ile muhalif kesimin çatışmaları sonunda Esad
yönetiminin güç kaybettiği,ülkesi üzerindeki egemenlik ve
otoritesini kaybettiği, bunun sonucunda,Suriye'nin fiilen
parçalandığı,rejimin Suriye üzerindeki otorite ve hakimiyetinin
zayıflaması nedeniyle,boşluklar doğan bölgelerinin,arkasına dış
güçleri alan PKK ve uzantısı PYD tarafından işgal
edildiğini,Rusya,ABD ve İran'ın Suriye üzerinde etkinlikler
kazandıkları,özellikle Rusyanın; Suriye'ye destek vererek,Suriye
üzerinden güney'e ve sıcak denizlere inme amacını
gerçekleştirmek için, Suriye Esad rejimi yanında yer alarak,
Esad'a mutlak destek verdiği unutulmamalıdır.
Aynı
şekilde,özellikle ülkemizin güneyine,Suriye'nin kuzeyine yerleşen
ve bir Kürt yapısı oluşturmayı amaçlayan PKK ve PYD'nin, güney
sınırımızda yaratacağı ülkemize yönelik güvenlik tehdidini
önlemek amacıyla,Türk askerinin Adana Mutabakatı ve Uluslararası
anlaşmalara ve Birleşmiş Milletler kararlarına dayanılarak,Suriye
topraklarına girerek yaptığı askeri operasyonlar ve yarattığı
geçici fiili durumlar, herkes tarafından meşru olarak kabul
edilmelidir.
Aynı
şekilde,devletler arasında ebedi dostluk ve düşmanlığın
olmadığı,ülkelerin çıkarlarının olduğu ve sonuç olarak, her
ülkenin kendi çıkarlarını korudukları gerçeği de asla
unutulmamalıdır.
Bu gerçekler
karşısında, sekiz askerimizin şehit edilmeleriyle sonuçlanan son
İdlib krizini değerlendirecek olursak;
Türk
askerlerinin İdlib de gözetleme noktalarında bulunmaları,yani
Türk askerinin İdlib deki varlığı, Adana Mutabakatına dayalı
değildir.Türk askerinin bu fiili durumu;dayanağını ve
meşruiyetini Rusya ve İran ile vardığımız Soçi Mutabakatından
almaktadır.
Zira,Türk
askerinin İdlib deki varlığı,Adana Mutabakatında ön görülen
derinliğin daha ötesinde olup,bu nedenle doğrudan Türkiye'nin
güvenliği için değil, İdlib deki sivil halkın ve Esad rejimiyle
savaşan ve Suriye rejimi tarafından illegal terör örgütleri
olarak değerlendirilen silahlı unsurları korumak,bu unsurlarla
Esad rejimi arasında varılan geçici ateşkesi garanti altına
almak,İdlib'i ön görülen sürede, silahlı terör unsurlarından
temizlemek,M5 Karayolunu açarak güvenli hale getirmek içindir.
Peki, Türkiye;
Soçi Mutabakatıyla taahhüt ettiği bu görevlerini yerine
getirebilmiş midir?
Türkiye;meşru
Suriye Esad yönetiminin silahlı terör örgütleri olarak kabul
ettiği silahlı unsurları,gerçekten terör örgütleri olarak
kabul etmekte midir?
Bu soruların
cevaplarını biz vermeyelim.Zira,ayıp olur ve ERDOĞAN ve
yandaşları tarafından hak etmediğimiz haksız suçlamalara
muhatap olmak istemiyoruz.
Bu soruların
cevaplarını,Rusya ve Esad yönetimi adına verecek olursak,Esad'ın
ve onu mutlak olarak destekleyen Rusya(=Putin) nın bu konularda çok
ciddi şüpheleri vardır.
Sekiz
askerimizin şehit olmalarıyla sonuçlanan son Suriye
saldırısının,Rusya'nın ve lideri Putin'in haberi ve izni olmadan
yapılması imkansız olup,Rusya kendisinin onayıyla yapılan bu
saldırıyla;ERDOĞAN'a, diplomasinin çok önemli bir kuralı
olan,ebedi dostluklar yoktur,ülkelerin çıkarları söz
konusudur,Rusya'nın çıkarlarına uygun davranmazsan ve benim
desteklediğim çıkar ilişkisi içinde olduğum Suriye'nin meşru
sahibi ve liderini yok sayarsan,Esad'ı;hem de kendi ülkesi ve
topraklarında işgalciymiş gibi,kendi toprağı olan İdlib'den
geri çekilmeye davet edersen, taahhütlerini yerine getirmezsen,
beni karşında bulursun,Soçi Mutabakatına uygun davranıp
davranmadığını,bulunduğun toprakların Suriye toprağı olduğunu
bir sorgula ve öz eleştiri yap,ben hem severim,damarıma basarsan
adamı döverim de demek istemiştir maalesef.
Buna
rağmen,bugün ERDOĞAN'ın partisinin grubunda yaptığı
konuşmada;"Rejim şubat ayı içinde gözlem noktalarımızın
gerisine çekilmezse, Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde
kalacaktır''diyerek dolaylı olarak Rusya'ya meydan
okumasını,ülkemizin çıkarları için anlayabilmiş değiliz.
Son söz;
Lütfen,yangına
körükle gitmeyiniz!...
Tanrı;hepimizi,
deprem ve savaş gibi tabii ve beşeri afet ve felaketlerden korusun.
05/02/2020
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu