31 Ağustos 2020 Pazartesi

BUGÜN 1 EYLÜL SONBAHARIN İLK GÜNÜ



Sağlıklı yaşlı insanların, sonbaharlarını,hayatın son demlerini yaşadıkları ve arkasından ölümün geleceği benzetmesi yapılır ve söylenir.
Aslında,doğanın mevsimsel bir dönemini ifade eden sonbahar; ölümsüzdür,her yaz mevsiminden sonra sonbahar yeniden gelecek ve yaşanacaktır.
Bu, mevsimler arasındaki bir nöbet değişikliğidir.
Sonbaharın arkasından da,kış'ın gelmesi,yeni ilkbahar,yaz ve sonbaharların habercisidir,ayrılık olmadan kavuşmanın olamayacağı gibi.
Ben,arkasından uzunca bir kış mevsiminin geleceğini bilmeme rağmen,kışın da iyi yanlarını empati yaparak ve kışı yaşamadan yeni bir ilkbahar,yaz ve sonbaharın gelemeyeceğini bildiğim için,sonbaharı mevsim olarak çok severim.
Sonbaharı;bir hüzün ve hazan mevsimi olarak kabul ederek asla hüzünlenmem.
Sonbahar;
İlkbahar ve yaz mevsimlerinin iyi yanlarını alan,ilkbahar ve yaz karışımı tadında, gökyüzünün masmavi parlak,güneşin yakıcı ve sıkıntı verici yaz sıcaklığının azalarak acımasızca yakmadığı,insanın tenini ve yüreğini ısıtan ve huzur veren tatlı bir ılıklığa dönüştüğü,
Denizlerin;yaz mevsimi boyunca sahillerde gün boyu misafir ettiği insanların, hırçın ve acımasız,zaman zaman da kirleterek kullanımının verdiği yorgunluğu giderip dinlenmek için,yatıp uyumaya dalmış gibi sakinleştiği,genellikle dümdüz ve dalgasız sakin olduğu,
Doğadaki,her cinsten bitki ve ağaçların;ilkbahar mevsiminden başlayarak,ilkbahar ve yaz mevsimleri boyunca,yine biz insanlara gece ve gündüz hizmet etmenin yorgunluğunu atmak için,artık uyku vaktinin geldiğini anlayarak,uykuya geçmeden önce, çiçek ve yapraklarını renk cümbüşü halinde renkten renge dönüştürerek insanlara son bir görsel şölen sunduğu,arkasından da yapraklarını tamamen döküp soyundukları ve uykuya daldıkları,
Sararttığı ve kızıllaştırdığı güzel ağaç yapraklarının;sevgi ve duygu dolu gençler tarafından,özünde yine ağaç olan defter ve kitap yapraklarının arasına konularak,defter ve kitap sayfalarını süsleyerek özüne döndüğü,fotoğraf meraklısı duygusal insanların ve sevgililerin,fotoğraf makinaları ellerinde, doğa ile iç içe oldukları,renk cümbüşüne dönen,üzerinde çeşitli renkleri barındıran ve dökülmeyi bekleyen, yapraklarını gönüllerimize dökme hazırlığındaki o güzelim ağaçların fotoğraflandığı,
Göçmen kuşların,kilometrelerce uçmayı göze alabildikleri ve kalıcı yuvalarına kavuşmak için kanat çırptıkları,
Çiftçilerimizin ekip biçip hasat ettikleri ürünlerini satarak, ceplerinin az da olsa para ile dolduğu,
Balıkçılarımızın,avlanma yasağı biterek denizlere açılıp ağlarına doldurdukları balıklarla, insanlarımıza bolca beyaz et sunmaya ilk adımlarını attıkları,
Bazı yiyecek ürünlerinin yetişip olgunlaştıkları,bollaşıp nispeten ucuzladıkları, hanımların mutfaklarına ilişkin kış hazırlıklarını tamamladıkları,
Okul çağına gelen minik yavrularımızın,okulla tanışıp,okuma yazmayı,ortak yaşamı,arkadaş sevgisini ilk kez öğrenmeye adım attıkları,
Hastaların,ne sıcak ve ne soğuk,ilkbahar ve yaz karışımı ılık havasından yararlanarak,erteledikleri ameliyat masalarına yatıp,sıkıntı çekmeden şifa bulmayı planladıkları,
Yine,yaz boyunca tatil ve dinlenme amacıyla ülkenin dört bir yanına dağılan insanlarımızın,asıl ve kalıcı yuvalarına geri dönerek,sevdikleri dost ve arkadaşlarına kavuşarak,onlarla sarılıp kucaklaşıp tokalaştıkları, öpüşerek hasret giderdikleri,buna karşılık yaz arkadaşlarından ayrılmanın tatlı burukluğunu yaşadıkları,
Güzel bir mevsimdir sonbahar.
Bu nedenle,bize göre sonbahar asla hazan ve hüzün mevsimi olmayıp,kendi hayat dilimlerinin;kendi tanımlamalarıyla son baharını yaşayan insanların,ölümün ayak seslerini duymalarından kaynaklı,sonbahara istemeden yapılan bir iftiradan ibarettir.
Hepinize;sabahıyla,gündüzüyle,akşamıyla ve gecesiyle,sağlıklı ve mutlu güzel bir sonbahar diliyorum.01/09/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu




30 Ağustos 2020 Pazar

DERHAL SORUŞTURMA AÇTIRMALISINIZ



Utanmazlığa bakınız.
Hem, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını kısıtlıyorsunuz ve Anıtkabire halkın girişini yasaklıyorsunuz,hem de bu kısıtlamayı fırsata çevirmek ve propaganda malzemesi olarak kullanmaya kalkıyorsunuz.
Bu utanmazlıktan da öte,şaşkınlık ve aymazlık.
Bayram nedeniyle, AKP Genel Başkanı partili Cumhurbaşkanı Anıtkabire çıkıyor ve kerhen de olsa ATATÜRK'ün mozolesine çiçek koyuyor ve çıkışta bindirilmiş kıta, utanmaz ve yalaka yandaş amigolar.Recep Tayyip ERDOĞAN diyerek onun lehine slogan atıyorlar.
Yasağa rağmen bu amigo grubunun işi ne orada?
Madem ki; Devlet töreni sırasında, Anıtkabire halkın girişi yasak,o yalaka amigo grubunun ayrıcalığı nedir ki, bunlar Anıtkabire alınmışlar ve slogan atmalarına müsaade ediliyor?
Bu sloganları ve yasağı delen amigoları AKP Genel Başkanı duydu ve gördü,niçin anında müdahale etmedi merak ediyoruz.
Bundan da anlaşılıyor ki;ortada planlı ve programlı,önceden üzerinde çalışılmış izinli bir propaganda faaliyeti var.
Şayet biz yanılıyorsak ve haksızlık yapıyorsak,bu çirkin olaya bizzat tanık olan AKP Genel Başkanının;slogan atan bu yalaka yandaş amigolar ve bunları Anıtkabire alanlar hakkında derhal soruşturma açtırması ve olayın üzerine gitmesi gerekiyor.
Bu olay, sessiz kalınarak örtbas edilecek olursa, bu ülkenin bir muz cumhuriyeti dahi olmadığı tescil edilmiş olacaktır ne yazık ki.
Bu ülke şu anda,ATATÜRK düşmanlarının,kendilerinden hukuk önünde hesap sorulamaz olanların keyfi yönetimi ve sorumsuzluklarının yarattığı doğum sancısını çekmekte olup,ne yaparlarsa yapsınlar, sandıkta mağlup olarak gidecekler,demokrasi ve ATATÜRK'ün kurduğu hukukun üstünlüğüne dayalı laik Türkiye Cumhuriyeti tüm kural ve kurumlarıyla yeniden geri gelecek ve ilelebet payidar olacaktır.
Kimsenin şüphesi olmasın. 31/08/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

29 Ağustos 2020 Cumartesi

HEPİMİZ BU CİNAYETİN FAİLLERİYİZ




Yasa dışı bir örgütün hapisteki üyeleri ile dışarıdaki üyeleri arasında haberleşme sağladığı ve kuryelik yaptığı iddiasıyla tutuklu olarak yargılanarak, örgüt üyesi olmadığı halde örgüte yardımdan suçlu bulunup 13 yıl altı ay hapse mahkum edilen Avukat Ebru TİMTİK;suçsuz olduğunu ve adil yargılanmadığını kamuoyuna duyurabilmek ve kamuoyunun desteğini alabilmek için başlattığı açlık grevini, sonradan ölüm orucuna dönüştürmüş ve 238 gün devam eden ölüm orucu hukuk direnişinden mağlup çıkarak, hayatını kaybetmiştir.
Biz,uygulamanın içinde bulunan ve şu veya bu nedenle yalan söyleyen,beyanlarına güvenilemeyen salt gizli tanık beyanlarıyla, binlerce kişinin,hukuka aykırı olarak haksız bir şekilde mahkum edildiklerine tanık olan elli senelik bir hukuk adamı olarak,Ebru TİMTİK'in suçsuzluğuna ve gerçek dışı gizli tanık beyanlarıyla haksız olarak cezalandırıldığına yürekten inanıyoruz.
Türk hukuk tatbikatında,gerçek dışı gizli tanık beyanlarıyla,kolay bir şekilde mahkumiyet hükümlerinin veriliyor olması,kanayan bir hukuki yaradır.
Nitekim,ülkemizin yargısı;maalesef,gizli tanık beyanlarıyla verilen ancak sonradan yalan ve kumpas oldukları açığa çıkarak,hiçbiri kesinleşerek uygulanamayan hukuk dışı mahkumiyet kararlarının çöplüğüne dönüşmüştür.
Buna rağmen,Türk yargısında; hala, salt gizli tanık beyanlarıyla mahkumiyet hükümler kurulmaya devam edilmektedir.
Aslında, bırakınız gizli tanık beyanlarını,normal aleni olarak tanılık yapan kişilerin beyanları dahi, başka delillerle desteklenmediği sürece, kesin delil olarak kabul edilerek mahkumiyet kararlarına esas alınmamalıdır.
Evet,tanık delili; ceza yargılamasında önemli bir delildir ama,çiğ süt emmiş insan unsuruna dayalı olduğu için, bir parmak izi,DNA testi,balistik raporlar gibi, kesin değil,taktiri bir delildir. Hakim,hele bu gizli bir tanıksa, salt tanık beyanına itibar ederek, mahkumiyet kararı vermek zorunda değildir.
Elde edilen tek delil, gizli tanık beyanlarıysa,asla mahkumiye hükmü verilmemelidir.
Avukat Ebru TİMTİK,basından edindiğimiz bilgilere göre,gerçek dışı ve taraflı gizli tanık beyanlarıyla suçlu bulunup mahkum edilmiş ve bu haksız mahkumiyet kararına isyan ederek,adil yargılanma talebini, açlık grevi ve ölüm orucuyla direnerek kamuoyuna duyurmak istemiş ve bu direnişi sonuçsuz kalarak,238 gün sonra hayatını kaybetmiştir.
Avukat Ebru TİMTİK'in suçsuzluğunun ve hayatıyla ödediği isyan ve hukuk direnişindeki haklılığının en önemli ve kesin kanıtı,uğradığı hukuki mağduriyetini ortaya koyabilmek için, ölümü göze almış olmasıdır.
Ölüm orucu,şakaya gelmez,adı üzerinde,bu direnişin ölümle sonuçlanacağı kesindir,bu nedenle bu direnişe başlayan bir kişinin,suçsuz olduğuna gerçekten inanmış ve uğradığı hukuksuzluk ve haksızlığı,onur ve gurur meselesi yapmış olması gerekir.Hayatın olağan akışı budur.
Av.Ebru TİMTİK;suçsuzluğunu, hayatını feda ederek kanıtlamıştır.Meslek ve insanlık onurunu,yaşamının üzerinde tutmuştur.
Bu nedenle; bize göre,Av.Ebru TİMTİK,insanlık onurundan fedakarlık yapmayan, gururlu ve üstün kişiliğiyle bir hukuk ve adalet şehidi olup,ülkemizin hukuksuzluk batağında,bir hukuk cinayetine kurban gitmiştir.
Av.Ebru TİMTİK'e yönelik bu cinayetten; en başta AKP iktidarı ve AKP yargısı olmak üzere,hukuksuzluğun kol gezdiği bu toplumun duyarsız ve sessiz bireyleri olarak hepimiz suçluyuz.
Hepimiz bu cinayetin failleriyiz.29/08/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

27 Ağustos 2020 Perşembe

BUNLAR LAİK ATATÜRK'E VE DEVRİMLERİNE KARŞILAR



Saray,
Saraylarda yaşama tutkusu,
Milletinden uzaklaşmak,
Ümmet özlemi,millet kavramı yerine ümmet kavramına ve anlayışına üstünlük tanımak,
Din ve mezhep üzerinden politika yapmak,
Türk Milleti diyememek,demek gerekirse de,sadece milletim diyerek yetinmek,
ATATÜRK diyememek,demek gerekirse de, Gazi Mustafa Kemal diyerek yasak savuşturmak,
Hem laik ve hem de Müslüman olunamaz diyerek,laiklik ikesine olan allerjisini ve düşmanlığını dile getirmek,
Bilerek ve isteyerek yaptığı kendi yanlışlarının sonucu olan 15 Temmuz'u kutsamak ve onu ülkenin kurtuluş savaşı olarak görmek,
Kendi yanlış yasal düzenlemeleri sonucunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ATATÜRK'çü vatansever subaylarını tasfiye ederek,FETÖ'cü çetenin subaylarının Türk Ordusunu ele geçirerek darbe girişiminde bulunmalarına yol açan AKP çoğunluklu Türkiye Büyük Millet Meclisinin; 15 Temmuz darbe girişimi gecesinde bombalanması nedeniyle;1920'li yıllarda ülkenin emperyalist işgalci devletlerden kurtarılması için girişilen ve 30 Ağustos 1922 de zaferle sonuçlanan kurtuluş savaşının karargahlığını yaparak hak ettiği asıl gazilik unvanını bir kenara bırakarak,15.Temmuz Fetöcü çetenin saldırısı nedeniyle,Türkiye Büyük Millet Meclisine yeniden gazilik unvanı vermeye kalkışmak,
Tüm bu gerçekleri alt alta koyup bir değerlendirme yaptığımızda,
İş başındaki AKP iktidarının; ATATÜRK ve milli bayramlara olan düşmanlığını anlamamak mümkün değildir.
30.Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını, pandemi gerekçesiyle yasaklamak ve kısıtlamak,
Ama,aynı pandemi ortamında,hiçbir kısıtlama yapmadan,büyük bir katılım ve cemaatle Cuma namazı kılarak AYASOFYA'yı ibadete açmak,
Kısa süre önce kutladığımız dini bayram olan kurban bayramında, virüsün yayılmasına yol açacak kurban kesimlerini yasaklamamak,bu konuda hiçbir kısıtlama getirmemek,
26.Ağustosta, 949 yıl dönümünü idrak ettiğimiz Alparslanın Malazgirt Zaferini,hiçbir kısıtlama ve yasak getirmeden devlet erkanıyla kutlamak,
ATATÜRK imzalı tüm milli bayramlara soğuk bakmak ve bir neden bulup,bunu bahane ederek milli bayramlara yasak ve kısıtlamalar getirmek.
Bunun tek nedeni var bize göre,hem laik hem de Müslüman olunamaz diyen iktidardaki ümmetçi ve mezhepçi, bölücü ve gayri milli zihniyetin,laiklik ilkesini ülkemizde yerleştiren ATATÜRK'e yönelik düşmanlığı ve ATATÜRK'ü halkın gözünde küçük düşürüp itibarsızlaştırma isteği.
Bu zihniyetin, ATATÜRK'e yönelik düşmamlığı o kadar kök salmış ki;ATATÜRK'ün başkomutanlığını yaptığı kurtuluş savaşını ve 30 Ağustos Zafer Bayramını dahi görmezlikten gelebiliyorlar,ellerinden gelse yok sayacaklar.
Aslında onlar da çok iyi biliyorlar,ATATÜRK olmasaydı, ülkenin vatan olmasını sağlayan kurtuluş savaşının kazanılamayacağını,bugünkü bağımsız ve özgür Türkiye Cumhuriyetinin yerinde yeller eseceğini,bu yalın gerçeğe rağmen,onlara göre varsa da yoksa da,Fatih,Alparslan ve 15 Temmuz.
Fatihi de Alparslanı da seveceğiz tabi,onlar da bizim atalarımız,ancak bugüne bakmak ve bugünün değerini de bilmek zorundayız.
Evet bugünleri,Alparslanlar ve Fatihlere de borçluyuz,onları da çok seviyor ve saygı duyuyoruz,minnetle anıyoruz.
Tıpkı,dünlerde kalan dedelerimizi sevdiğimiz ve saydığımız gibi.
İçinde bulunduğumuz bugünleri de, dedelerimizin Dünyaya getirdiği babalarımıza,yani ATATÜRK ve silah arkadaşlarına borçlu olduğumuzu unutmamalıyız.
Bize göre;bu ülkenin tek kurtuluş savaşı ve zaferi vardır ve o da;26 Ağustos 1922 de büyük taarruz ile başlayan ve 30 Ağustos 1922 de ATATÜRK'ün başkomutanlığı altında emperyalist devletlere karşı kazanılan ve vatanın dış düşmanlardan kurtarılarak Türkiye Cunhuriyeti Devletinin kurulmasıyla sonuçlanan ve her 30 Ağustoslarda bayram olarak kutlanan kurtuluş savaşıdır.
Yine bu ülkenin tek gazi meclisi vardır ve o da;kutuluş savaşının kazanılmasında etkin rol oynayan ve kurtuluş savaşına karargahlık yaparak hak ettiği gazilik unvanını alan meclistir.
15 Temmuz da meclisi bombalayanlar,Fetöcü çetenin içerdeki hain mensupları olup,meclisin maruz kaldığı bu bombalı saldırı, içerideki hainlerin bir başkaldırısı ve isyanıdır,bu çete ile aynı menzile gittiklerini itiraf eden iktidar ile çetenin iktidar mücadelesinin bir tezahürü olup,zaten gazi ünvanına sahip olan meclise,alternatif bir gazi unvanı verme mertebesinde ve değerinde asla değildir.Yüz karası çirkin bir eylemdir.
Bu nedenle; pandemiye rağmen,15 Temmuzda darbe girişiminin önlenmesini; kurtuluş savaşımızın ve gazi meclisimizin bir alternatifi kabul ederek, hiçbir kısıtlama yapmadan coşkuyla kutlayan iktidarı;gerçek kurtuluş savaşımızın kazanılması nedeniyle, her 30.Ağustosta milli bayram olarak kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramını,hiçbir kısıtlama ve yasağa tabi tutmadan,Türk Milletine yakışır şekilde coşkuyla kutlamaya davet ediyoruz.
30 Ağustos Zafer Bayramımız Tük Milletine kutlu ve mutlu olsun.
Bize bu zaferi ve bayramı kazandıran ATATÜRK ve silah arkadaşlarını,rahmetle ve minnetle anıyoruz.28/08/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


24 Ağustos 2020 Pazartesi

ŞAŞIRDINIZ MI?



350 bin kişilik namazla Ayasofya'yı ibadete açmakta,
Milyonlarca öğrenciyi sınavlara sokmakta,
Binlerce kişinin katılımıyla 15.Temmuzu anmakta,
Milyonlarca vatandaşı tatile göndermekte,
Malazgirt Zaferinin 949'uncu yıldönümünü kutlamakta,
Pandemi'yi engel görmeyen siyasal iktidar,
İçişleri Bakanının illere gönderdiği bir genelge ile 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına yasak ve kısıtlama getirmiştir.
Bu yasaklama kararına sanırım şaşırmadınız.
Yasaklama getirilmeseydi şaşırırdınız mutlaka.
Şimdi bir mantık yürütelim.
30.Ağustos Zafer Bayramında biz neyi kutluyoruz?
Düşman işgali altındaki ülkemizin düşman işgalinden kurtarılmasıyla sonuçlanan kurtuluş savaşı sırasında ATATÜRK'ün başkomutanlığında gerçekleşen ve düşmanların topraklarımızı terk etmesiyle,Yunan ordusunun Ege Denizine dökülmesiyle sonuçlanan büyük zaferin 98.yıldönümünü kutluyoruz.
30.Ağustos; emperyalistlerin ve Yunan Ordusunun kara günleri,bizim için ise, ülkemizde özgürlük güneşinin yeniden doğduğu gündür.
Kadir MISIROĞLU denen vatan haini,ATATÜRK ve 30.Ağustos zaferi için ne demişti?
ATATÜRK'ü sevmediğini,cenazesine ATATÜRK'ü sevenlerin katılmamasını vasiyet etmiş ve ağıza alınmayacak galiz küfürlerle alenen ve korkusuzca ATATÜRK'e hakaretler yağdırmış ve kurtuluş savaşı için, keşke Yunan kazansaydı demiştir.
Hani,bana arkadaşının kim olduğunu söyle, ben de sana kim olduğunu söyleyeyim diye anlamlı bir söz vardır ya.
Bu güzel ve anlamlı sözden hareketle,sorarsak
Peki,bu vatan haininin en yakın dostları ve arkadaşları kimlerdir?
Bu Kadir MISIROĞLU'nun en yakın dost ve arkadaşlarının kimler olduğu meçhul değildir.
Bu arkadaş ve dostlar Türk Kamuoyunun malumudur.
Malumu ilan etmek gerekirse;
Ülkemizi yöneten tek adam ve onun yakın mesai arkadaşı Diyanet İşleri Başkanı,Kadir MISIROĞLU'nun dostlarıdır.Kendisinin ayağına kadar giderek ziyaret etmiş ve hediyeler sunmuşlardır.Diyanet İşleri Başkanı,hem de resmi giysi ve makam aracıyla bu ziyareti gerçekleşmiştir.Diyanet İşleri Başkanı son olarak da AYASOFYA'nın ibadete açılışında ATATÜRK'e lanet okumuştur.
Bu yalın gerçekler karşısında;iş başındaki iktidar ve onun şeyhülislamı ve temsil ettiği zihniyetin;30.Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına yasak ve kısıtlama getirmesine,şaşırdınız mı?
Biz şaşırmadık.
Tüm ATATÜRK düşmanlarına inat, Türk Milletinin 30.Ağustos Zafer Bayramını bugünden kutluyor,bu zaferi bize kazandıran,hainleriyle ve vatanseverleriyle bu vatanı bize emanet eden ATATÜRK ve silah arkadaşlarını, rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Selam olsun; tüm, vatanını,ulusunu ve ATATÜRK'ü koşulsuz sevenlere.24/08/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

23 Ağustos 2020 Pazar

SARAY REJİMİNİN MUHAFIZLARI(MIDIR)?



21/Ağustos/2020 Cuma günü çıkan Resmi Gazete de Cumhurbaşkanı İmzasıyla yayınlanan 2844 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla;Ankara ilinde olduğu gibi,İstanbul ilinde de,Emniyet Genel Müdürlüğü'nün doğrudan merkeze bağlı taşra teşkilatı olarak,Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü kurulmuştur.
Bir lokma ekmek bulmakta zorlanan milletimize hayırlı ve uğurlu olsun.
Milletimizin, böyle bir polis müdürlüğün kuruluşuna, gerçekten çok büyük bir ihtiyacı vardı!
Bundan sonra açız,işsiziz,parasızız,çocuklarımız aç,iş ve aş istiyoruz,insanca yaşamak istiyoruz,milli gelirin hakça paylaşılmasını istiyoruz,kadınlar şiddete maruz kalmasınlar,öldürülmesinler,yargı bağımsız ve tarafsız olsun,hak ve adalet istiyoruz,oylarımızla seçilen milletvekillerimizin mecliste etkin olmalarını,milli iradeye saygı,özgürlük,güçler ayrımı istiyoruz diyerek,silahsız olarak barışçı vel anayasal protesto haklarını kullanmak için sokağa çıkar çıkmaz polis şiddetiyle ve barikatıyla karşılaşan halkımızın, gözleri aydın olsun!
Bundan sonra, hiç zahmet edip, barışçıl, silahsız anayasal protesto haklarını kullanmaya kalkışmasınlar,kendilerini hiç yormasınlar,bu yeni kurulan Takviye Hazır Kuvvet Müdürünün, doğrudan saraydan alacağı emir ve talimat uyarınca ,üzerinize salınacak donanımlı,güçlü kuvvetli, saray güdümlü ve sarayın koruması altındaki seçme ve beden eğitimli polislerin, en seri bir şekilde orantısız müdahalesine maruz kalarak, adım dahi atamayacaksınız,bundan sonra oturun oturduğunuz yerde,saray rejimini protesto,özgürlükler sizin neyinize,saraya biat etmeye alışmaya başlayınız.
Evet,bu müdürlük neyin nesidir,yüz yıllık laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugüne kadar böyle paralel bir teşkilat kurulmadan kötü mü yönetildi,18 yıldır iktidardasınız,böyle bir polis teşkilatı kurmak gider ayak şimdi mi aklınıza geldi?
Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanının gazetelere yansıyan beyanlarına göre, kurulan bu yeni müdürlüğün kuruluş amacı;tabii afet,terör,büyük mitingler,gösteriler, riskli spor müsabakalarında güvenlik riski olan kişilerin bazı illeri ziyaret ettiklerinde,güvenlik önlemlerinde yetersiz kalan yerel emniyet teşkilatına takviye olduğu,halkımızın güvenli bir şekilde toplumsal etkinliklerini tamamlamalarını sağlamak, şeklinde açıklanmıştır.
Açıklanan bu amaç, hiç inandırıcı olmayıp,ülkemizde yaşanan gerçeklerle de asla örtüşmemektedir.
Bize göre amaç; insanlarımızın,demokratik ve barışçıl miting,yürüyüş ve basın açıklaması gibi toplumsal etkinliklerini,demokratik eylemlerini güvenli bir şekilde yapmalarının,anayasal haklarını kullanmalarının önünü açacak tedbirlerin alınması değil,bilakis anayasal ve barışçıl protesto haklarını kullanmak isteyen halkımızın, bu haklarını kullanmalarının acilen ve en seri bir şekilde önlenmesi,saray rejimini eleştiren halkımızın,daha kolay ve etkin bir şekilde susturulmak istenmesidir.
Biz,işkembeden söylemiyoruz bu gerçekleri,görünen köy klavuz istemez,ülkemizdeki mevcut uygulamalara bakarak, gerçeği görmek o kadar zor değil.
Bu ülkede,ezilen kadınlarımız;kendilerine yönelik erkek şiddetini protesto etmek için,hem de kadınlar gününde, demokratik ve barışçıl protesto haklarını kullanmaktan,iktidarın talimatıyla hareket eden polisler tarafından anında engellenerek susturulmakta ve orantısız bir şekilde polis şiddete maruz kalmaktadırlar.
Bu ülkenin saygın Baro Başkanları,anayasal ve barışçıl gösteri ve yürüyüş ve protesto haklarını kullanmaktan yasaklanıyorlar ve üzelerine iktidar tarafından polisler sürülüyor,polis barikatlarıyla durduruluyorlar.
Bazı parklar yasaklanmakta ve polis barikatlarıyla korunmakta,demokrasinin (D) sinin olmadığı,insanların barışçıl gösteri haklarını kullanamadıkları,toplumsal tüm eylemlerin,Anıtkabire giriş ve çıkışların dahi yasaklandığı ülkemizde,böyle bir polis teşkilatının kurulmasını,demokrasi adına,hayra yormak imkansızdır.
Bize göre,bu teşkilatın kurulması;çok tehlikeli ve antidemokratik,anayasaya ve yasalara aykırı bir girişim olup,halkın özgürlüklerini güvence altına almak bir yana,halkın özgürlüklerini yok etme ve saray rejimini koruma ve kollama girişimidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin devre dışı bırakılarak,tartışılıp görüşülmeden,gizli kapaklı sürpriz bir Cumhurbaşkanı kararıyla oluşturulan, anayasa ve yasa dışı paralel bir polis teşkilatının; ülkemizin zaten kalmayan demokrasisine büyük bir darbe vuracağını düşünüyoruz.
Umarız yanılan biz oluruz.23/08/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

21 Ağustos 2020 Cuma

GÜNAYDIN AKLINIZA YENİ Mİ GELDİ?




Amerikanın Demokrat Parti Başkan adaylığı kesinleşen Joe Biden'in, henüz aday adayı iken Aralık 2019 tarihinde yaptığı ERDOĞAN'a yönelik yakışıksız beyanları,o tarihte yok sayılmış,görmezlikten gelinmiş ve ülkemizin çözümler bekleyen gündeminde sıkışıp kalan AKP iktidarı ve yandaşları,Biden'in adaylığının kesinleşmesi ve seçilme şansının da çoğalması üzerine Biden'in bu yakışıksız beyanlarını ısıtarak gündeme taşımışlar ve muhalefeti,özellikle de CHP'yi darbecilikle suçlamaya başlamışlardır.
Biden'in beyanı çok açık ve nettir.ERDOĞAN'a karşı muhalefeti destekleyeceğini,Erdoğan'ı mağlup etmeleri için muhalefeti cesaretlendireceğini beyan ederek,bu desteğinin darbe ile değil seçimle olacağını açıkça belirtmiştir.
Bu beyanları yapıldığı dönemde görmezlikten gelen AKP ikidirı yetkililerine günaydın, aklınız neredeydi demek gerekiyor.
Kaldı ki; Dünyanın süper bir gücü olan, sömürgeci ve kendisini Dünyanın jandarması kabul eden bir devlet konumundaki ABD başkan adaylarının,seçim malzemesi olan bu tür beyanları, bizim için şaşırtıcı ve sürpriz beyanlar da değildir,çok olağandır.Bizi yöntenlerin vurdum duymazlıkları yüzünden, alıştık artık böyle aşağılayıcı beyanlara.
Ne çabuk unuttunuz, Trumpun,ülkemizi aşağılayan, Erdoğan'a yazdığı o hakaret dolu, kağıt parçası mektupçuğunu.
O mektubu halkımızdan gizleyen ve iade etmekten çekinerek bu hakaretleri içlerine sindirebilen AKP yönetiminin; şimdi,ABD başkan adayı Biden'in sekiz ay önce sarf ettiği szölerden rahatsızlık duymasını anlamakta zorlanıyoruz.
En başta AKP iktidarı olmak üzere, herkes şunu iyi bilsin ki,ülkeler arasında kalıcı dostluklar yoktur,karşılıklı çıkarlar vardır.Bu nedenle,ABD Başkan Adayı Biden de bu ilkeden hareketle,başkan seçildiğinde, ERDOĞAN'ın Türkiye'nin başında olmasını arzu etmiyor ve seçimle iş başından uzaklaştırılmasını istiyor olabilir.
Elin ağzı torba değil ki büzesin.
AKP iktidarı değil midir?
Mezhepsel bir düşünceyle, Suriye Devlet Başkanı Esat'ı devirerek Suriyede İhvancı bir yönetimi iş başına getirmek için Suriye bataklığına giren,Suriye'nin içişlerine müdahale eden,Emevi Camisinde Cuma namazı kılmak isteyen.
Aynı şekilde,Mısırda İhvancı Mursi'yi destekleyen ve bu nedenle Mısır ile diplomatik ilişkilerimizi bozan.
Keza,Libyada; İhvancı, Serrac liderliğindeki Trablus yönetimine,Ulusal Mutabakat Hükümetine destek çıkarak, Libya'ya asker gönderen.
Evet,AKP iktidarı değil midir?
Biz diyoruz ki;sömürgeci ABD başkan adayından başka ne bekleyebilirsiniz?
Bu nedenle akıllı ve güçlü olacaksınız,başkalarının size yapmasını istemediklerinizi siz de başka devletlere ve uluslara yapmayacaksınız,başkalarını suçlamadan önce kapınızın önünü süpürerek temiz tutacaksınız. 21/08/2020


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu






BU İÇİŞLERİ BAKANI'NI HAK ETMİYORUZ



AKP iktidarı,partili Cumhurbaşkanı ve onun İçişleri bakanı ile ülkemizin ve ülke insanımızın kabusu olmaya devam ediyor.
AKP iktidarının, bu ülkeye ve ülke insanına sunabileceği hiçbir olumlu katkısı kalmamıştır.
Ülkemiz adına çok üzücü ve kaygı verici bir durum, bu çaresiz bekleyiş.
Ülkemiz, AKP iktidarı tarafından anayasaya ve yasalara göre değil, tamamen keyfi olarak yönetilmekte,anayasa ve yasalar, raflarda tozlu bir şekilde uygulanmayı beklemekteler.
Dün Kadıköyde yine bir kadınımız şiddete ve hatta cinsel tacize maruz kaldı, herkesin gözleri önünde.
Kadına yönelik bu şiddet ve cinsel saldırı,öyle alelade bir ekek tarafından yapılmış değil.
Bu şiddet ve cinsel saldırı;maalesef,kadın ve erkek tüm yurttaşların can güvenliklerini,ırz ve namuslarını ve beden bütünlüklerini korumakla görevli polisten gelmiş ve tüm yurttaşlarımızı derinden yaralamıştır.
Kadıköyde iki polis memuru, maskesiz olduğu gerekçesiyle, genç bir kadını gözaltına almak istemiş ve buna direnen kadına orantısız bir şiddet uygulayarak yere yatırıp yerlerde sürünmesine neden olmuştur.
Olayın görüntülerini televizyonda canlı olarak izledik, polisin kadına yönelik bu orantısız saldırısı ve şiddetinin, hiçbir haklı nedeni ve mazereti olamaz.
Maskesiz olduğu iddia edilen kadına arkadan yanaşan polisler,kadının kol altı ve bel üstünden, iki kolları ile sarılarak ve abanarak, güreşir gibi yere yatırıyorlar.
Dikkat buyurun kadına saldıran orantısız şiddet uygulayan polisler, kadın polis değil genç erkek polisler.
Bu ülkede, kadınlara yönelik operasyonu gerçekleştirecek, kadınların üstlerini arayacak,gerekirse,orantılı bir şekilde zor kullanarak onları gözaltına alabilecek kadın polis yok mudur?
Kadınların haricen üst aramasını dahi kadın polislerin yaptığı ülkemizde,iki erkek polis; sanki kaçmak isteyen cinayet şüphelisini suçüstü yakalar gibi,iki elleriyle ve kollarıyla arkadan sürpriz bir şekilde bel üstünden kavrayarak sarılabiliyorlar.
Bu ne cüret ve terbiyesizlik ve görevi kötüye kullanmaktır, anlamak mümkün değil.
Görüntülere baktığımızda, kadına yönelik bu şiddeti uygulayan erkek polisler, kadının göğüslerini elleyerek ona cinsel tacizde bulunmuş ve ağır bir cinsel suç işlemişlerdir.
Orada kadın polis mi yok,elindeki telsizle çağırırsın kadın polisleri,şüpheli kaçmak mı istiyor, fotoğrafını çekersin tutanağını tutarsın ve sonra düşersin kaçan şüphelinin peşine usulüne uygun yakalar ve gözaltına alırsın.
Bu görüntüleri değerlendiren İstanbul Valisi, kadına gereksiz şiddet uygulayan ve adeta cinsel tacizde bulunan iki polis memurunu görevden uzaklaştırarak yasal gereğini yerine getirmiştir.Aslında bu idari tedbir dahi yeterli olmayıp,bu iki polis memuru hakkında görevi kötüye kullanmak ve cinsel tacizden adli soruşturma başlatılmalıdır diye beklerken,medyadan duyurulan Ankaradan gelen bir haber,yurttaşlarımızı hayrete düşürmüştür.
Evet,maalesef Ankaradaki İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi tarafından haklı olarak görevlerinden alınan iki polis memuruna sahip çıkarak, onları tekrar görevlerine iade etmiş ve bu iki polis memurunun suçlarına ortak olmuştur.
Böyle bir İçişleri Bakanı olan,İstanbul Sözleşmesini tartışmaya açan,dönemlerinde her geçen gün kadına yönelik şiddet artarak süren AKP ve onun temsil ettiği ben devletim ve vatandaşı ezerim zihniyeti iktidarda kaldığı sürece, Allah kadınlarımıza güç ve kolaylıklar versin
Biz, suç işleyen polisleri sahiplenen,onların suçlarına ortak olan bir İçişleri Bakanı istemiyoruz.21/08/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

10 Ağustos 2020 Pazartesi

HAVUZ MEDYASININ AĞZINA SAKIZ OLDUN SAYIN İNCE



Muharrem İNCE;maalesef,isyan bayrağını çekerek, CHP'yi iktidar yolunda ilerleyen parti görünümünden, parti içi çekişmelerin partisi konumuna getirmiştir.

İNCE'nin çıkışından bugüne kadar,Cumhur İttifakı ve havuz medyası, ellerini ovuşturarak,CHP'yi itibarsızlaştırmak ve bölmek adına, İNCE'yi ağızlarına sakız yapmışlardır,bu ayıp da Muharrem İNCE'ye yeter herhalde.

İNCE;suskunluğunu bozarak, niyetinin yeni parti kurmak olmadığını,parti içinde bir hareket başlattığını,Cumhurbaşkanı adayı olmak ve aldığı %31 oy oranını, %51'e yükselterek, Cumhurbaşkanı olmak istediğini açıklayarak,boyunu ve çapını çok aşan çok iddialı bir beyanda bulunmuştur.

Sayın İNCE:bilmelidir ki;CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak girdiği geçen seçimde aldığı %31 oranındaki oy, kendi şahsına verilen oylar değildir.

Kötünün iyisi olarak, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı yapılmış,pek de kısa sayılmayan propaganda dönemi sonunda girdiği seçimde,seçimi ilk turda kazanamadığı gibi,seçimin ikinci tura kalmasını dahi sağlayamamış,seçim gecesi sessizliğe gömülerek, seçmenlerinin karşısına dahi çıkamamış,mağlubiyeti kabul etmiştir.

Bu nedenle,İNCE kendisine bağlanan umut ve güvene layık olamamış,miktarları çok az olan fanatik taraftarları dışında,seçmen nezdinde itibarını ve inandırıcılığını kaybetmiş olup,CHP'nin yapılacak yeni seçimde kendisini yeniden Cumhurbaşkanı adayı göstermesi halinde,CHP'nin çıkışına rağmen,%31 oy oranına dahi erişemeyecektir.

O zaman,İNCE ne yapmak istemektedir?

Gerçekten anlamak mümkün değildir.

İNCE;kendi kafasına takılarak ve siyasi ihtiraslarına yenilerek,partiden ayrılmadan parti içinde parelel bir yapı ve hareket oluşturamaz.Buna hakkı ve yetkisi yoktur.

Parti içinde iktidar yarışının nasıl yapılacağı, Parti Tüzüğünde kurallara bağlanmıştır.

İNCE'de, iki kez iktidar yarışına girmiş genel başkanlığa aday olmuş ve kurultayda yeterli oyu alarak genel başkan seçilememiş ve son 37.Olağan Kurultayda da KILIÇDAROĞLU'nun karşısına genel başkan adayı olarak çıkama cesaretini gösteremiyerek, havlu atmış ve bu suretle CHP içinde Muharrem İNCE efsanesi sona ermiş,Muharrem İNCE defteri, bir daha açılmamak üzere kapanmıştır.

Bu arada,özellikle son yerel seçimlerde parti içinde Ekrem İMAMOĞLU,Mansur YAVAŞ gibi yeni yıldızlar parlamış ve olası bir seçimde CHP'nin Cumhurbaşkanı adayları olarak, seçmen tarafından açıkça dile getirilmeye başlanmıştır.

Bu koşullarda,İNCE'nin; yeniden, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi imkansızdır.Aksi halde,CHP'nin seçimlerde başarılı olamayacağı çok açıktır.

Bize göre, İNCE'nin; CHP içinde feda edilemez bir oy tabanı yoktur,aldığı %31 oy'un tamamı İNCE'ye verilmemiş,İNCE bu oyları, CHP adayı olduğu için, CHP'nin kurumsal saygınlığından yararlanarak almıştır.

İNCE'nin; bu yalın gerçeği fark edemeyecek ruh hali ve kibiri dahi, önümüzdeki seçimlerde, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı yapılmamasının haklı nedenidir.

İNCE;kendine gelmeli, boy aynasının karşısından çekilerek kararını vermeli,CHP'de kalarak kendi başına buyruk,parti disiplinini çiğneyerek.genel merkeze karşı bir hareketi yürütemeyeceği gerçeğini görerek,susmalı ve mütevazi bir parti üyesi olarak partisine hizmet etmeye devam etmeli veya kendisine çok güveniyorsa, bir an önce CHP'den istifa ederek, yeni rotasını çizmelidir.

Genel merkez de,artık suskunluğunu bozarak,açık bir şekilde, kesin tavrını ortaya koymalı ve gereğini yapmalıdır.

İNCE dahil,CHP için; hiç kimse, bulunmaz Hint kumaşı değildir. 11/08/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

 

5 Ağustos 2020 Çarşamba

BAHÇELİ'DİR NE YAPSA YERİDİR



Türk siyasetinde insanların aklını karıştıran ve insanları siyasetten iyice soğutan sürpriz çıkışlar, peş peşe gelmeye başladı.
İnanın, kendi adımza konuşuyoruz,siyasetten ileriye dönük hiçbir olumlu beklentimiz kalmadı,ülkesini seven bir aydın olarak çok üzülüyoruz.
Hangisini söylesek.ülke felaketin ve antilaik bir siyasi oluşumun eşiğine gelmiş,bir azınlık dışında kimsenin umurunda değil.
Yazıyoruz çiziyoruz,hayatında ülke yararına tek satır yazmamış kişiler,ellerine kalemlerini alıyorlar ve sizin haklı uyarılarınıza destek çıkacak veya hiç değilse susacak yerde,sizi eleştiriyorlar,bu ülkeye hiçbir şey olmaz,bu ülkenin laik düzenini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez diyorlar.
Hala,ülkenin 2002 öncesi koşularında olduğunu sanıyorlar.Kafalarını kuma gömmüş ve bekliyorlar.
CHP'nin milletvekilliğini,meclis grup başkan vekilliğini yapmış ve cumhurbaşkanı adayı olmuş olan Muharrem İNCE;ben mutlaka genel başkan olmalıyım,CHP de olamadım,bu nedenle yeni parti kurmak istiyorum düşüncesiyle, AKP iktidarının değirmenine su taşıma gayreti içinde.
İNCE'nin bu zamansız ve gereksiz çıkışının dedikoduları etrafta dolaşırken,AKP iktidarının yedek lastiği BAHÇELİ,bu puslu havada ortaya çıkarak,İYİ Parti Genel Başkanı Meral AKŞENER'e, yuvana dön çağrısı yaparak abesle iştigal ediyor.
BAHÇELİ gerçekten çıldırmış,bize göre artık mantığını da kaybetmiş.
BAHÇELİ'ye sormak lazım,kardeşim; siz, kendi evinizde misiniz ki, AKŞENER'e evine dön çağrısı yapıyorsunuz?
Siz,kendi evinizi terk ettiniz,evin kapısına kilit vurarak AKP'nin evine sığıntı oldunuz,müstakil bir eviniz kalmadı,siz bilmiyor musunuz,bizim ülkede güzel bir söz vardır,”ev ev üstüne kurulmaz” diye.
Sayın BAHÇELİ;bu nedenle,Sayın AKŞENER'e hangi yüzle ve mantıkla evine dön çağrısı yapıyorsunuz? Gerçekten anlamak mümkün değil.
BAHÇELİ;önce kendi yuvasına dönerek,tek başına evinin bacasını tüttürmeye başlamalı ki;AKŞENER'e evine dön çağrısı yapmaya hak kazanabilsin.
BAHÇELİ'nin amacının;çöken Cumhur İttifakına dökme suyla çare arama olduğu çok açıktır.
Bu çağrı; iktidardaki Cumhur İttifakının çöküşünün ilanıdır.5/8/2020


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

4 Ağustos 2020 Salı

MUHARREM İNCE'YE AÇIK MEKTUP



Sayın Muharrem İNCE;basında yer alan ve yalanmadığınız haberlere göre,gidişattan memnun olmadığın gerekçesiyle, CHP'den ayrılarak yeni bir parti kuracakmışsınız.
Seni seven bir CHP seçmeni olarak,seni uyarıyorum,sakın ha!
CHP'den ayrılarak yeni bir parti kurarsan,kazanacağın tek şey,tüm mücadelelerine rağmen CHP'de başaramadığın,genel başkanlık koltuğuna oturmak olacaktır.Parti kurarsan,seçimsiz bir genel başkanlık koltuğu kazanırsın ve orada kalırsın.
Kuracağın parti seçim barajını dahi aşamaz,bir daha milletvekilliğini dahi, ancak rüyanda görürsün.
Ayrıca,kendi koltuk hırsana yenilerek siyasette düşeceğin aciz durumun üzüntüsü ile CHP günlerini çok ararsın.Bugün,ATATÜRK'ün kurduğu yüz yıldır ayakta yıkılmadan dimdik duran CHP'li olmanın başrol oynadığı siyasi itibarını kaybedersin,bugün yüzüne bakan ve selam veren çoğu kişinin sempatisini kaybedersin.
Evet çok haklısın.Yeni çıkan koşullara ve İMAMOĞLU gibi,yıldızı parlayan,ismi ileride KILIÇDAROĞLU'dan sonra CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı olarak geçmeye başlayan yeni simaların ortaya çıkması,seni tedirgin etti.Bana artık CHP'de ekmek yok,görsem görsem,yeniden milletvekilliğini görebilirim, o da benim beklentilerimi karşılamaz,iyisi mi ben kendi partimi kurayım diye düşünüyor olmalısın.
Ancak,düşünemediğin bir gerçek var.Sen kısa pantolonlu iken girdiğin CHP de,eski bir fizik öğretmeni olarak, birkaç dönem milletvekili,CHP Meclis Grup Başkanı olabildiysen,bu başarında, kendi kişisel çabalarının yanında, ATATÜRK'ün kurduğu CHP'li olmanın,CHP'nin saygın kurumsal kimliğinin de etken olduğunu,CHP'den ayrılarak yeni bir parti kurduğunda, CHP seçmeninin tümünü ve diğer seçmenleri peşine takarak seçim kazanacağını asla düşünme,barajı dahi aşamayacaksın ve CHP ve ülkenin laik ve demokratik geleceğine ihanet eden,AKP'nin değirmenine su taşıyan bir hain olarak anılacaksın.
Sayın İNCE;yanılmıyorsam,iki kez CHP genel başkanlık yarışına girdin ve kaybettin.Politika böyle bir şey sakın unutma.
Sen,partiye çok sonra giren,partiye ve parti tabanına senin kadar emek vermeyen KILIÇDAROĞLU'nu başarısız görebilir ve partinin genel başkanlığına kendini layık görebilir ve partiyi uçurmak için başa geçmek isteyebilirsin,bunun için mücadele de edersin ama, bükemediğin bileği de öpmesini bileceksin.
Sayın İNCE;sen, KILIÇDAROĞLU'nu başarısız görebilirsin,bu yazının yazarı ben de, son yerel seçimlere kadar KILIÇDAROĞLU'nu başarısız görenlerdenim,ona da buradan istifa etmesi için açık mektuplar yazdım.Senin, CHP'nin başına geçmen halinde partiye bir güç kazandıracağını,CHP'nin seçmen kitlesini artıracağını düşündüm ve senin mücadelene manevi destek oldum.
Sayın İNCE;sen, yeni bir parti kurduğunda,bu vakitten sonra ülkenin umudu olamazsın artık.
Zira,son Cumhurbaşkanı seçiminde CHP adayı oldun ve CHP'nin kurumsal değer ve kimliğini de arkana almana rağmen,ikinci tura bile kalamadın.
Yeni parti kurduğunda,sadece Muharrem İNCE olarak iktidar olmayı, ülkeyi yönetmeyi nasıl düşünebilirsin,sen aklını mı yitirdin?
Sayın İNCE;sen, cumhurbaşkanı seçiminde,CHP'ye ve sana güvenerek oy veren seçmenlerine de ihanet ettin.Propaganda konuşmalarında mangalda kül bırakmıyordun,seçim gecesi oylarına sahip çıkacağını,yüzlerce avukatla Yüksek Seçim Kurulunun kapısında nöbet tutacağını ilan etmene rağmen,gece oylar sayılırken ortaya çıkıp seçmenlerine bir mesaj dahi vermedin,ortadan kayboldun,yer yarılmış sanki sen içine girmiştin.FOK TV Çalar Saat programını hazırlayıp sunan gazeteciye konuşarak,”adam kazandı” demekle yetindin.Belki de seçimi o adam kazanamamıştı,İstanbul yerel seçimlerinde, seçimi kazandık diyerek yapmaya çalıştıkları,ancak İMAMOĞLU'nun oylarına sahip çıkarak bozduğu oyuna ve algıya mağlup oldun.
Sayın İNCE;İMAMOĞLU'nun seçim performansının ve partide yükselerek seni gölgede bıraktığının,KILIÇDAROĞLU'nun da güven tazelediğinin farkındasın,bu nedenle,son kurultayda havlu atarak, aday dahi olamadın.
Sayın İNCE;her partili genel başkan olacak değil,sen elinden geleni yaptın ama başaramadın.
Bundan sonra CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturma ihtimalin,sıfırın altında,ancak yeni bir parti kurarak mücadeleye devam etmen halinde ulaşacağın başarı oranın da; bize göre, yüzde iki ve üçleri geçmeyecek,partisine ve ülkesinin laik ve insan haklarına dayalı demokratik geleceğine ihanet eden bir politikacı olarak ismini siyaset tarihine yazdıracaksın,sakın unutma.
Umarız,hem kendi adına ve hem de ülke adına, böyle bir hataya imza atmazsın.04/08/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu