29 Eylül 2020 Salı

YARGI SOPASININ PES DEDİRTEN SON ÖRNEĞİ

 



Yargının;ülkemizde, uzun zamandanberi iktidara muhalif olanlar üzerinde sopa gibi kullanıldığı, bilinen bir gerçektir.

Yargının;siyasal iktidar tarafından, kendisine muhalif olan yazar ve gazetecilere karşı sopa olarak kullanılmasının artık pes dedirten en son yeni örneği;muhalif kanal TELE-1'in Genel Yayın Yönetmeni Merdan YANARDAĞ hakkında,Ankara C.Başsavcısını hedef gösteren haber yaptığı iddiasıyla açılan soruşturma ve sonrasında Merdan YANARDAĞ'ın tutuklanmanın eşiğinden döndüğü,ancak tutuklama nedenlerinin varlığı halinde,tutuklamanın yerine uygulanabilen adli kontrol hükümlerinin, Merdan YANARDAĞ hakkında uygulanarak,YANARDAĞ'ın yurt dışına çıkma yasağı ve haftada bir yerel karakola giderek imza verme mecburiyetinde bırakıldığı karar olmuştur.

Merdan YANARDAĞ'ın suçlandığı, Ankara C.Başsavcısını hedef gösterme iddiası, gerçek dışıdır.

Sayın Ankara C.Başsavcısı (bilerek ismini yazmıyoruz),Allah mutlu etsin evlenmiş ve nikah sonrasında,aralarında hiçbir akrabalık bağı olmayan,görevi gereği (ülkemizde kalmasa da) kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca, aralarında bir amir ve memur görev ilişkisi olmayan, hem de iktidardaki siyasi partinin genel baaşkanı olan partili cumhurbaşkanına,abartarak ve eşini yanına almak suretiyle, nikahtan hemen sonra,ayaklarının tozuyla, nikah özel kıyafetleriyle,bir anlamda el öpme ve bağlılık bildirme anlamına gelen, özel bir ziyarette bulunur ve hatıra fotoğrafı çektirirse,bu olay,kağıt üzerinde kalmış olsa da, demokratik bir ülkede haber konusu olur.

Sayın savcı,bu davranışıyla haber konusu olmuşsa,hatayı kendisinde aramalıdır.Bu magazin haberi, sayın savcıyı hedef göstermek olarak yorumlanamaz.

Bize sorarsanız,sayın savcı; aslında kalmayan yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını daha da tartışılır hale getiren bu eylemiyle, bizzat kendisi,kendisini hedef haline getirmiştir.

Ankara C.Başsavcılığı koltuğunda oturan bir savcı,ifa ettiği görevinin doğal sonucu olarak,sürekli terör örgütlerinin muhtemel hedefindedir zaten.Bu icra edilen görevin doğasında vardır.

Biz de uzun yıllar, İzmir Sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinde C.Savcısı olarak görev icra ettik,hem de bugün olduğu gibi, bağımlı ve taraflı davranmadık,hukukun üstünlüğüne saygılı olarak görev icra ettik ama,yine de bazı terör örgütlerinin hedefi olmaktan kurtulamadık ve uzun süre koruma altında kaldık.

Bu itibarla,terörün bir türlü önlenemediği ülkemizde,savcılarımız;özellikle Ankara,İstanbul ve İzmir gibi büyük illerde C.Savcılığı yaparak önemli soruşturmalara imza atacaklarsa,oturdukları koltuğun itibarından ve onurundan yararlandıkları gibi,o görevin ve koltuğun tabiatında ve doğasında bulunan, bazı şer odaklarının hedefi olacağı ihtimalini de göz önüne almak ve mümkün olduğunca,siyasal iktidarın dümen suyuna girmeden,bir hukuk adamına yakışır şekilde bağımsız ve tarafsız,hukuka uygun görev yapmak,kamuoyunun dikkatlerini üzerlerine çekecek aşırılıklardan ve zorlamalardan kaçınmak zorundadırlar.

Savcıların;yaptıkları görevin doğası gereği, her türden şer odaklarının ve terör örgütlerinin hedefi olma olasılığındandır ki;kendilerine devlet tarafından korumalar verilmektedir.

Bu nedenle,TELE-1 Televizyonunun Genel Yayın Yönetmeni Merdan YANARDAĞ hakkında;sayın savcıyı hedef gösterdiği iddiasıyla açılan soruşturma ve hakkında verilen yurt dışına çıkış yasağı ve hafta da bir imza verme koşulu getiren adli kontrol kararı, siyasi ve hukuk dışıdır,yargının muhaliflere sopa olarak kullanılması ve hukuk dışılığın, yargı eliyle meşrulaştırılmasıdır.29/09/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

24 Eylül 2020 Perşembe

NAYASA MAHKEMESİ BAŞKANINI İMA YOLUYLA FETÖCÜLÜKLE TEHDİT(Mİ)?

A

İçişeri Bakanının, Anayasa Mahkemesi Başkanına ve onun şahsında, Anayasa Mahkemesi'ne yönelik akıl almaz polemikleri devam ediyor maalesef.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, katıldığı bir televizyon programında açıklamalar yaparak,"AYM Başkanımız Polis Akademisi Başkanıydı; aldığı öğrencilerin yüzde 41'ini ben ihraç ettim," diyerek, Anayasa Mahkemesi Başkanını hedefine koymaya devam etmiştir.

İçişleri Bakanının;mezun olup komiser olduktan sonra kendilerini ihraç ettiğini beyan ettiği öğrenciler,FETÖCÜ oldukları iddiasıyla ihraç edildiklerine göre,İçişleri Bakanı bu beyanıyla,Anayasa Mahkemesi Başkanını;o dönemde başkanı olduğu Polis Akademisine aldığı ve sonradan FETÖCÜ oldukları iddiasıyla ihraç edilen 41 öğrenci üzerinden, FETÖCÜ olmakla suçlamaktadır.Elinde açık ve net bilgiler ve deliller olmadığı için de,”Ben bilerek aldı şöyle yaptı, böyle yaptı demiyorum” diye ekleme yapma gereği duymuş olup;sonuç olarak, hedefine aldığı, şimdinin Anayasa Mahkemesi Başkanını, en azından üstü örtülü ve ima yollu olarak, FETÖCÜ olmakla itham etmiştir.

İçişleri Bakanı bu beyanı, bilinçli ve planlı olarak yapmış ve Anayasa Mahkemesi Başkanını ve onun şahsında Anayasa Mahkemesinin diğer üyelerini ve yargısını baskı altına alarak,onların tarafsız ve bağımsız hukuka uygun karar vermelerini engellemek,yüce mahkemeye baskı uygulamak istemiştir.

Baka'nının, hiç gereği yokken,Anayasa Mahkemesi Başkanının geçmişine, Polis Akademesi Başkanı olduğu döneme ilişkin olarak ileri sürdüğü, Anayasa Mahkemesi Başkanına yönelik, "AYM Başkanımız Polis Akademisi Başkanıydı; aldığı öğrencilerin yüzde 41'ini ben ihraç ettim," şeklindeki bu beyanının, başka bir anlamı yoktur.

İyi güzel de;Polis Akademisi Başkanı iken 41 FETÖCÜ'yü Polis Akademisine öğrenci olarak kabul eden bu kişiyi,Polis Akademisine Başkan yapan kimdir.

Bu 41 FETÖCÜ öğrencilerin Polis Akademisine alınmaları için önayak ve aracı olanlar, kim ya da kimlerdir?

Anayasa Mahkemesi Başkanı FETÖCÜ ise;FETÖCÜ olan bu şahsı, Anayasa Mahkemesine Üye seçen ve atayan kimdir?

Daha bitmedi.

İçişleri Bakanının mantığıyla düşünürseniz,FETÖCÜLERİ; yargıya,orduya,emniyete ve tüm devlet kadrolarına kabul edip atayanlar,bunların atama kararnamelerinin altına imza koyanlar, kim ya da kimlerdir?

FETÖ'nün;

15.Temmuzda darbe yapacak güce ulaşmasına,

FETÖ'yü terörist olarak suçlayanlara karşı,Meclis genel kurulunda,onu ülkemizin gelmiş geçmiş en büyük din alimi,muhterem bir kişi olduğunu beyanla savunanlar,

Ne istediler de vermedik diyenler,

23.Nisan'a alternatif olarak FETÖ için Türkçe Olimpiyatları düzenleyerek, burada konuşup FETÖ'yü övenler,FETÖ sevgisi ve hasretiyle, salya sümük ağlayanlar,onu Amerikadaki malikanesinde ziyaret ederek ellerinden öpüp,sofrasında yemekler yiyenler,yanından ayrılırken de emirlerini soranlar,

FETÖ'yü ve Cemaatini, Kutup Yıldızı gibi parlatarak,cazibe merkezi haline getirenler,FETÖCÜ olmayı ayrıcalıklı kılanlar ve Devletin üst düzey makamlarına atanabilmek için, FETÖCÜ olmayı zorunlu bir imtiyaz haline getirenler,

FETÖ ile aynı menzile yürüdüklerini açıkça beyan edenler,

FETÖY'e; gel,ülkene dön, artık bu hasret bitsin diyerek çağrılar yapıp, meydanlarda nutuk atanlar,

Yüksek Askeri Şura'nın; gerçekten şura ve askerlerin ağırlıkta olduğu dönemlerde,FETÖCÜ oldukları için ordudan atılan subayların bu ihraç kararlarına katılmayarak muhalefet şerhleri koyanlar,

Kim,ya da kimlerdir,Sayın SOYLU,bu sorulara da korkmadan cevap verebilecek misin?

Daha bitmedi.

Bir zamanlar PKK ile çözüm süreçleri ilan edenler,müzakere masalarına oturanlar,Kandile iktidar adına görüşmeler yapmak için Mit personellerini ve milletvekillerini gönderenler,

PKK lideri ÖCALAN ile görüşmeler yapmak,onun yazdığı mektupları,talimatları alarak,gereğini yapmak, Diyarbakır Meydanlarında okumak için, İMRALI'ya özel gemilerle aracılar gönderenler,

PKK'nın;yüzlerce şehidimize mal olan hendekler kazmalarına göz yumanlar,onlar için çadır mahkemeleri kurarak,onlar adına pişmanlık beyanlarını mahkeme zabıtlarına geçirerek salıverilmelerini sağlayanlar,

Kim, ya da kimlerdir Sayın SOYLU,bunlar için de söyleyeceğin bir çift sözün ve cesaretin var mı acaba?

Sayın SOYLU;

Çuvaldızı başkasına batırmadan önce, iğneyi kendine batırmalısın.

Anayasa Mahkemesi Başkanını hala,kendi emrindeki Polis Akademisi Başkanı olarak,sinek gibi görmekten vaz geçmelisin artık.

Beyanlarınla; sürekli batıyosun,partini de batırıyorsun,milletin sinirlerini bozuyorsun,sus artık,yasaların size verdiği asıl görevinizin sınırlarına dönünüz lütfen.

İma yollu,Anayasa Mahkemesi Başkanını FETÖCÜLÜKLE suçlayarak, hiç bir yere ve amaca ulaşamazsınız, bunu böyle biliniz lütfen.

Elli yıllık bir hukukçu olarak inanıyorum ve bekliyorum ki;mesleklerinin en üst mertebesine ulaşan Anayasa Mahkemesi Başkanını ve üyelerini baskı altına alarak,yargıyı etkilemek amacınızda başarılı olamayacaksınız, istediğiniz hukuk dışı kararları çıkarma arzunuzu, asla gerçekleştiremeyeceksiniz.

Egemenliğin gerçek sahibi olan Türk Milleti;kendi adlarına anayasa yargısı yetkisini kullanan Anayasa Mahkemesinin ve başkanının yanındadır,herkes bunu böyle bilmelidir.24/09/2020

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu






 

22 Eylül 2020 Salı

İYİ PARTİ'NİN AYAĞINA KURŞUN SIKILMIŞTIR

 


İYİ PARTİ;ağırlıklı olarak,MHP kökenli kişiler tarafından kurulan bir partidir.

MHP yönetiminin,AKP'nin de yardımıyla sergilediği ayak oyunları olmasaydı,BAHÇELİ kongrede yenilecek ve MHP Genel Başkanlığı koltuğundan indirilecek, büyük bir ihtimalle AKŞENER MHP Genel Başkanı olacak ve bugün İYİ PARTİ olmayacaktı.

Aslında,Meral AKŞENER ve arkadaşlarının MHP'den ayrılmak zorunda bırakılmaları ve YENİ PARTİ'yi kurmaları, isabetli olmuştur.

Ki;İYİ PARTİ kısa sürede barajı aşarak meclise girmeyi başaracak bir güç elde etmiştir.

Meral AKŞENER'in bayan olması,merkez sağ parti olan Doğruyol Partisindeki geçmişi,İçişleri Bakanlığı yapmış olması ve büyük gayretleri,partinin kuruluşunda ve içinde,örneğin Aytun ÇIRAY gibi,merkez sağdan gelen deneyimli isimlerin yer almaları ve seçmene güven aşılamaları,yeni bir parti olan İYİ PARTİ'nin bu kısmı başarısında etkin rol oynamıştır.

İYİ PARTİ'nin, CHP ile Millet İttifakı içinde yer alması,Cumhur İttifakından uzak durması,AKŞENER'in il il dolaşarak halka dokunması da,İYİ PARTİ'yi,özellikle merkez sağ muhafazakar seçmen için cazibe merkezi haline getirmiştir.

Bu şekilde ve koşullarda geçtiğimiz Pazar günü 2.Olağan Büyük Kongresini yapan İYİ PARTİ,kongreye de iyi ve büyük umutlarla başlamış,genel başkan AKŞENER etkili bir konuşma yapmış,ancak bu güzelliklerden sonra olanlar olmuştur.

Kulis haberlerine göre,parti teşkilatı;delegelere müdahale ederek,genel idare kurulu seçiminde kendilerine oy verilmeyecek kişilerin isimlerini ihtiva eden bir liste vermişler ve partideki merkez sağı temsil eden güçlü isimler, seçimde liste dışında bırakılmışlardır.Liste dışı bırakılanlardan en flaş isim de, partinin genel başkan yardımcısı Aytun ÇIRAY'dır ve bu isim İYİ PARTİ'nin vitrin ismidir.

İYİ PARTİ'de yapılan bu ayak oyunları,AKŞENER ve onun şahsında İYİ PARTİ'nin ayağına silah sıkmış ve partinin itibarını büyük oranda zedelemiş,Cumhur İttifakının yelkenine rüzgar olmuştur.

Bize göre,yapılan bu talihsiz ve çirkin ayak oyunu;partinin,milliyetçiler dışında merkez sağı da temsil ederek tabanının genişlemesine zarar vermiştir.

İYİ PARTİ, merkez sağı da temsil etmeyecekse,tabanını genişletmeyecekse ve sadece MHP artığı ve karşıtı milliyetçilere hitap edecekse, niye kurulmuştur?Aslı MHP vardır zaten,kopyasına gerek yoktur.

İYİ PARTİ'ye yazık edilmiştir.İYİ PARTİ'li değiliz ve CHP'yi bırakıp gittiği için kendisine içerlediğimiz,donanımlı ve dürüst politikacı Aytun ÇIRAY' sız bir İYİ PARTİ'yi,biz düşünemiyoruz.

Bundan sonra,partiye bu komployu kuranlar partiden uzaklaştırılmazlarsa,hiçbir şey olmamış gibi davranılırsa, İYİ PARTİ bize göre barajı dahi aşamayacktir.

Bu arada,Millet İttifakı da büyük bir yara alacak ve ERDOĞAN'ın ekmeğine yağ sürülecektir.

Komploculara, gerekli ve hak ettikleri dersin verilmesi ise,İYİ PARTİ'nin şansı olacaktır.

AKŞENER'e, büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir.

23/09/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

BERBEROĞLU MECLİS'E DÖNEBİLECEK Mİ?

 



CHP İstanbul Milletvekili Enis BERNEROĞLU'nun hak ihlali başvurusunun Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilerek, BERBEROĞLU'nun hak ihlaline uğradığına karar verilmesinden sonra,hak ihlaline neden olan mahkumiyet kararı mecliste okunarak milletvekilliği düşen Sayın BERBEROĞLU, yeniden milletvekili sıfatını kazanarak meclise dönebilecek midir?

Bu sorunun bir hukukçu olarak,bize göre kesin cevabı;evet, dönebilecektir.

Burada,tartışılması gereken husus;BERBEROĞLU'nun meclise dönüp dönemeyeceği değil,kesin ve tartışmasız olan bu dönüşün, hangi usul ve yol izlenerek sağlanacağıdır.

Anayasa Mahkemesi;BERBEROĞLU'nun mahkumiyetiyle sonuçlanan ve mecliste okunarak milletvekilliğinin düşmesine neden olan yargı kararının,hukuka aykırı,hak ihlaline neden olan bir karar olduğunu,BERBEROĞLU'nun suçsuz olduğuna ve beraat etmesi gerektiğine karar vererek,hak ihlali kararının,BERBEROĞLU hakkında verilen hukuka aykırı mahkumiyet kararının ortadan kaldırılarak hakkında yeni bir karar verilmek üzere, yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin kararlarının geriye yürümeyeceğine ilişkin kural,Anayasa Mahkemesinin;yasama organı tarafından yapılan yasa ve yasamaya dair sair işlemlerin iptaline ilişkin kararlarla sınırlıdır.

Anayasa Mahkemesinin;yerel ve üst mahkemelerin kararlarında bir hak ihlali olduğunu tespit ettiği kararları, geriye yürüyerek sonuç doğurur.Bu hak ihlali kararlarının doğal sonucudur.

Aksini kimse savunamaz.Savunulması da, abesle iştigaldir.

Hak ihlali kararları geriye yürüyemeyecek ise;hakları ihlal edilen insanlar, hak ihlaline uğradıklarını iddia ederek, niçin Anayasa Mahkemesine gitsinler,hak ihlali talepleri kabul edilse bile, bu kararın geriye yürümeyeceğini bile bile,hak ihlaline uğrayan kişiler niçin Anayasa Mahkemesine başvursunlar?

Yargı organlarına başvurabilmek için;bu başvurularında insanların hukuki yararlarının bulunması zorunludur.Hukuki yararı olmayan bir kişi, yargıya başvuramaz.Örneğin; beraat eden bir sanık,beraat kararı hakkında üst mahkemeye başvuramaz.Zaten aklı başında olan bir sanık;beraatin yasal gerekçesini beğenmeme dışında,ben mahkum olmalıydım gerekçesiyle,yararına olan beraat kararının bozulması için üst mahkemeye başvurmaz.

Bu itibarla, hak ihlalleri başvuruları sonunda verilen Anayasa Mahkemesi kararları,geriye yürür ve hak ihlaline neden olan karar,BERBEROĞLU örneğinde olduğu gibi;o kişinin, örneğin milletvekilliğinin düşürülmesine neden olmuşsa,milletvekilliğinin düşürülmesine neden olan kararın, hak ihlal edilerek verilen hukuk dışı bir karar olduğunu saptayan Anayasa Mahkemesi kararı,geriye yürüyerek, düşen milletvekilliğinin tekrar geri gelmesi sonucunu doğurur.

Hukukta nedensellik bağı,sebep ve sonuç ilişkisi ilkesi vardır.

Nasıl ki;BERBEROĞLU'nun kesinleşen mahkumiyet kararının Mecliste okunması,milletvekilliğinin düşmesi sonucunu doğurmuşsa,BERBEROĞLU hakkında verilen ve milletvekilliğinin düşürülmesi sonucunu doğuran mahkumiyet kararının,bir hak ihlali sonucunda verildiğini, Anayasa Mahkemesinin saptadığı,yargıyı,yasamayı, yürütmey ve herkesi bağlayan hak ihlali kararına dayalı olarak, BERBEROĞLU hakkında verilmesi gereken, mahkumiyet kararını ortadan kaldıracak olan beraat kararı da,BERBEROĞLU'nun; düşen milletvekilliğini yeniden kazanarak, meclise dönüşü sonucunu doğuracaktır.

Burada önemli olan ve tartışılması gereken husus; bunun ne şekilde sağlanacağıdır.

İdare hukukunda şekil muvaziliği denilen bir ilke vardır.

Bir işlem; nasıl ve hangi usulle alınmışsa,aynı usulle ortadan kaldırılacaktır.

Bu nedenle yapılması ve izlenmesi gereken yol, şu olmalıdır.

Anayasa Mahkemesi; hak ihlali kararını acilen gerekçelendirerek,gereğini yapması için Yargıtay'a gönderecek,Yargıtay da, yerel mahkemeyi dahi devreye sokmadan ve acilen, Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı olan hak ihlali kararına uyarak, BERBEROĞLU'nun beraatine karar verecek ve bu kararını acilen Meclis Başkanlığına gönderecek ve Meclis Başkanı da bu beraat kararının Meclis genel Kurulunda okunmasını sağlayarak,okunan mahkumiyet kararı ile milletvekilliği düşen BERBEROĞLU,okunacak olan beraat kararı ile yeniden milletvekilliği sıfatını geçmişe dönük olarak kazanacak ve alamadığı özlük hakları BERBEROĞLU'na geçmişe dönük olarak ödenecektir.

İzlenmesi gereken yol, bize göre budur.22/09/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

19 Eylül 2020 Cumartesi

TEŞEKKÜRLER İÇİŞLERİ BAKANI

 


İçişleri Bakanı, Anayasa Mahkemesini hedef aldığı sözleriyle ilgili yeni bir açıklama yaparak,"Geçen gün Anayasa Mahkemesi ile ilgili bir söz söyledim. Çok hoşuma gitti. Kimlerin Anayasa Mahkemesi'ni savunduğunu gördüm. Bu devlete 'katil' diyenler ve Anayasa Mahkemesi tarafından 'siz katil deme hürriyetine sahipsiniz' diyenler, yıllardan beri bu ülkenin değerlerini yermek isteyenler hepsi bir cephe oldular, hepsini Allah bir fotoğrafta göstermek nasip etti" demiş.

İçişleri Bakanı SOYLU;Anayasa Mahkemesine yönelik sözlerinin işe yaradığını,hoşuna gittiğini,bu sayede, Anayasa Mahkemesi ile ilgili söylediği hukuk dışı, bir bakana asla yakışmayan, mahkemenin aldığı kararı eleştiri hudutlarını aşarak, Anayasa Mahkemesini ve başkanını itibarsızlaştırmayı ve işlevsizleştirmeyi hedefleyen, etik dışı beyanlarına karşı çıkarak, kendisinin bu sözlerini eleştiren ve Anayasa Mahkemesini ve başkanını savunan kişileri görüp tanıdığını,Anayasa Mahkemesi ile ilgili sözleri sayesinde, ülkenin değerlerini yerenleri ve devlete katil diyenleri görüp tanıma fırsatını bulduğunu, söylemiş.

Yani,İçişleri Bakanı;Anayasa Mahkemesinin kararını eleştirmenin sınırlarını aşan kendi sözlerini haklı olarak eleştirenleri;devlete katil diyenlerle,ülkenin değerlerini yermek isteyenlerle özdeşleştirmiş ve onları da itibarsızlaştırmıştır, aklı sıra.

İçişleri Bakanının; Anayasa Mahkemesi Başkanına ve Anayasa Mahkemesine yönelik, anayasaya ve devlet adamlığı etik ve ciddiyetine aykırı,eleştiri hudutlarını aşan beyanlarını, biz de ağır şekilde eleştirdik ve bu konuda bir makale yazıp yayımladık.

İçişleri Bakanı;bu ek beyanlarıyla, Anayasa Mahkemesini savunan bir kişi olarak, bizi de, devlete katil diyen ve ülkenin değerlerini yermek isteyenler kategorisine sokmuş.

İçişleri Bakanından övgü değil yergi almak, bizim ve bizim gibi düşünenler için büyük bir şeref ve onurdur,Allah kendisinden razı olsun.Aksi olsaydı, gerçekten çok üzülür ve kahrolur,dostlarımızın yüzüne bakamazdık.

Hani bir güzel söz vardır ya,”bana arkadaşının kim olduğunu söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim” diye.

Bu güzel sözü;”seni öven ve beğenen kim bana söyle, senin etik değerini söyleyeyim” şeklinde de, ifade edebiliriz.

Teşekkürler İçişleri Bakanı;sizin, devlet ve devlet adamlığı anlayışınızı ve ciddiyetinizi,ülkenin ve demokrasinin değerlerinden ne anladığınızı çok iyi bilen bir kişi olarak,bu son açıklamanız, bizim için bir yergi değil,övünç vesilesi olmuştur. 20/09/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

17 Eylül 2020 Perşembe

ÜLKENİN BİR DE BAHÇELİ SORUNU YAŞAMAYA GÜCÜ KALMAMIŞTIR


BAHÇELİ'nin; son Türk Tabipler Birliğine yönelik haksız saldırısı, atık bardağı taşırdı sanırım.

BAHÇELİ'nin; politik zikzaklarına,AKP eş başkanı rolüne alıştık ama,artık bu kadarı da fazla doğrusu.

BAHÇELİ'nin;demokrasi,düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğüne de sığmayan,özgürlüklerle açıklanması imkansız, insanlık dışı,akıl almaz,Türk Tabipler Birliğine yönelik suçlamalarını ve bu kuruluşun derhal kapatılarak yöneticileri hakkında soruşturma açılmasına yönelik istekleri,BAHÇELİ'nin ağır bir sağlık sorunu yaşadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Bu ülkenin bir vatandaşı olarak,bu ülkeyi yöneten bir konumda olan bu kişinin sağlık durumunun bozulması,ülkesini seven ve geleceğini düşünen her Türk Vatandaşı gibi,bizi de yakında ilgilendirmektedir.

BAHÇELİ'nin konumuna ve ülkenin yönetimindeki etkinliğine baktığımızda;onun,bu pandemi ortamında,kendilerine en fazla ihtiyaç duyduğumuz doktorları üzecek ve doktorların çalışma isteklerini yok edecek,meslek kuruluşları Türk Tabipler Birliğine yönelik son beyanlarıyla, ciddi bir sağlık kontrolünden geçirilmesinin zorunlu olduğunu, düşünüyoruz.

Bu ülkede,65 yaşının üzerideki sağlıklı ve saçmalamayan insanlardan dahi,kendi mülklerini satarken tapu dairelerinden akıl sağlığı raporu istenmektedir.Bunda ayıplanacak bir durum yoktur,ülkemizde mala,candan daha fazla değer verildiğini,bir insanın gözlüğünü zorla alarak gasp suçu işleyeceğinize, o adamın gözünü çıkararak elinize almanın daha hafif bir suç olduğunu bilen bir kişi olarak,biz diyoruz ki;65 yaşın üzerindeki ülke yöneticilerinden de,özellikle saçmalamaya başladıklarında, sağlık raporu alınmasında fayda olduğunu düşünüyoruz.

BAHÇELİ'ye; Türk Tabipler Birliğine yönelik haksız,gerçek dışı ve ağır suçlamalarından dolayı,gerçek sağlık durumunu bilemediğimiz için, kızamıyoruz.

Şunu biliyoruz ki;sebebi ne olursa olsun,ağır sorunlarla boğuşan bu ülke insanının,bunca sorun arasında,bir de BAHÇELİ sorunu yaşamaya gücü ve lüksü kalmamıştır.

BAHÇELİ'nin; Türk Tabipler Birliğinin şahsında,özveriyle çalışan kıymetli doktorlarımızı hedef göstermesi nedeniyle,durumdan vazife çıkaran bazı kişiler tarafından doktorlarımıza yönelik istenmeyen saldırıların olması halinde,bunun sorumlusunun kim olacağı belli sanırız.17/09/2020

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

14 Eylül 2020 Pazartesi

YİNE Mİ SİZ SAYIN BAKAN?

 



Gazeteci Barış TERKOĞLU'na berduş diyerek polemiğe giren İçişleri Bakanı,bu sefer de,Anayasa Mahkemesi Başkanını hedef alan sert bir konuşma yapmış.

İster istemez, yine mi siz? Sayın Bakan diye sormak zorunda kalıyoruz.

Anayasa Mahkemesi aldığı bir kararla,şehirlerarası yollarda yapılan gösteri yürüyüşü eylemlerini yasaklayan yasa maddesini iptal etmiş ya,buna içerleyen yollardan sorumlu İçişleri Bakanı,çok üzülmüş ve bu karara tepki göstererek,Ankaranın Kızılcahamam ilçesinde düzenlenen bir törende konuşarak,"Madem özgür bir ülkeyiz, polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı, kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım, sen var mısın?" diyerek,kamuoyunun önünde Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı haşlıyor,onu itibarsızlaştırıyor aklı sıra, haddi olmadığı halde.

Anayasa Mahkemesi bir karar vermiş,sadece başkan da değil, heyet halinde verilen bir karar,kararı beğenirsin beğenmezsin,münasip bir dille eleştiride de bulunabilirsin ama,bir törende alenen yaptığın bir konuşmada,sert bir uslup ve anlamsız sözlerle, karar üzerinden Anayasa Mahkemesi Başkanını haşlar gibi eleştiremezsin sayın bakan.Buna etik olarak da, yasal olarak da hakkınız ve yetkiniz yoktur.

Ülkemizde yargı bağımlı biliyoruz ama,Anayasa Mahkemesi Başkanını dahi, eleştiri hudutlarını aşarak haşlarcasına ağır bir şekilde eleştirmek, olacak şey değil.

Tabi ülkemizin bu duruma gelmesinde Anayasa Mahkemesi'nin verdiği yanlış kararların,özellikle anayasaya aykırı olarak,amacı dışında çıkarılan olağanüstühal kanun hükmünde kararnamelerin, anayasa yargısının ve denetiminin dışında olduğuna karar veren Anayasa Mahkemesi; bugün, bir İçişleri Bakanının, içerik ve üslup olarak azar mertebesindeki eleştirilerini hak etmiştir bize göre.

Ancak, buna rağmen;bir hukukçu olarak, İçişleri Bakanının ne anlama geldiğini anlamakta zorlandığımız ağır eleştirilerini savunmak, asla mümkün değildir.

İçişleri Bakanı diyor ki;madem özgür bir ülkeyiz,yani demek istiyor ki;madem özgürlükler adına bir yasa maddesini iptal ediyorsunuz,polis koruması almana gerek yok,bisikletinle işe git gel bakalım diyor.

Ne alaka?

Polis koruması alarak işe gidip gelmek,özgürlük değil bir güvenlik sorunudur.

Bu ülkede insanların,özellikle yargıç ve üst düzey devlet adamlarının can güvenliklerinin olmadığı,terör tüm mücadelelere rağmen sonlandırılamadığı için, Anayasa Mahkemesi Başkanı, korumalarla işe gidip gelmektedir.Bu ülkenin kudretli tek yetkili Cumhurbaşkanı,ancak yüzlerce koruma eşliğinde bir adım atabilmektedir.

Ülkede,öncelikle bir güvenlik sorunu vardır ve bu güvenlik sorunundan da, içişleri bakanı sorumludur

Güvenlik sorununun olduğu bir ülkede,vatandaşlar ve devlet adamları, yasaların kendilerine tanıdığı özgürlükleri fiilen kullanamazlar,bu nedenle can güvenliğinin olmadığı ülkemizde, özgürlüklerin var olduğu söylenemez.Zaten,yasaların öngördüğü özgürlükler de; bizzat iş başındaki siyasal iktidar tarafından, yasaklar getirilerek insanlara kullandırılmamaktadır.

Bu söylediğimiz tüm olumsuzlukların,ülkemizde can güvenliği ve özgürlüklerin olmamasının tek sorumlusu ve müsebbibi de,Anayasa Mahkemesi Başkanına dil uzatan İçişleri Bakanının kendisidir.

Sayın bakan hem suçlu ve hem de sıkılmadan güç gösterisinde bulunmakta, Anayasa Mahkemesi Başkanına dille saldırmaktadır.

İçişleri Bakanı hızını alamamış ve Anayasa Mahkemesi Başkanına işe bisikletinle gidip gel öyleyse diyor.

Bu ülkede yaşamayan yabancı insanlar da, zannedecekler ki;Türkiyede,Aanayasa Mahkemesi Başkası hariç, tüm insanlar ve özellikle tüm üst düzey devlet adamları ve bürokratlar, işlerine lüks makam araçları ve onlarca korumayla gitmiyorlar, hepsi tek başlarına ve korumasız olarak bisikletlerine binerek işlerine gidip geliyorlar sanki.

Haydi canım sende.

İçişleri Bakanı, bir de hiç uygulanması mümkün olmayan büyük bir iddia da bulunarak,Anayasa Mahkemesi Başkanına; “Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı, kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım, sen var mısın?"diyerek meydan okuyor.

Sayın Bakan, sizin elinizi tutan mı var?

Anayasa Mahkemesi Başkanı bunu yapamasa da; yüreğiniz yetiyorsa siz yapın da görelim.

Bu ülkede korumasız olarak kendi arabasıyla tek başına işe gidip gelebilecek en son kişilerden biri de, bize göre Sayın İçişleri Bakanıdır.

Sayın Bakan;sakın yanılarak ve yiğitlik yaparak, böyle bir işe kalkışmayın,bir çılgınlık yapmayın lütfen.15/09/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




11 Eylül 2020 Cuma

SAYIN BAKAN

 



Sayın İçişleri Bakanı;sizin bu kaçıncı vukuatınız?

İnanın hatırlamak mümkün değil.

Son olarak, gazeteteci Barış Terkoğlu'na yönelik olarak,berduş diyerek,bir devlet adamına yakışmayan gereksiz bir hakaret suçunu işlediniz yine.

Kendisine Berduş diyerek hakaret ettiğiniz gazetecinin tek kusuru,Fetöcü kaymakamlara yönelik, sizi eleştiren ve hakaret içermeyen bir yazı kaleme alması.

Sayın bakan; siz, bu ülkede vatandaşların can ve mal güvenliklerini,ırz namus ve şereflerini korumakla görevli bir koltukta oturuyorsunuz.

Oturduğunuz İçişleri Bakanlığı koltuğu, sizin babanızın koltuğu değil.

Bu koltuk, kendisine berduş diyerek hakaret ettiğiniz, gazeteci Barış Terkoğlu'nun da bir üyesi olduğu Türk Milleti adına, yürütme görev ve yetkisini kullandığınız, bu milletin koltuğu.

Bu nedenle,oturduğunuz koltuğun yasa gereği size verdiği devlet yetki, kudret ve iktidarını, masum gazetecilere hakaret etmek amacıyla kullanamazsınız.

Gazeteci Barış Terkoğlu'na yönelik sarf ettiğiniz berduş kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda,bu gazeteciye sarf ettiğiniz berduş sözü, kel alaka bir söz.

Gazetecimiz bu hakaret içeren berduş sözünü hak etmemiş olsa da,bu sözün onun eylemine uygun bir söz olması gerekirdi.

Siz alışkanlık haline getirdiğiniz hakaret içeren bu sözü, uysa da uymasa da,hiç düşünmeden kullanmış olmalısınız.

Sizin amacınız, gazeteci Barış Teekoğlu'nu itibarsızlaştırmak olduğu için,sözün anlamı sizin için önem arz etmiyor,itibarsızlaştırsın yeterli.

Sayın bakan;evet şu anda çok önemli bir bakanlığın koltuğunda oturuyorsunuz ve bu koltuğun hak etmediğiniz yasal koruması ve güvencesini taşıyorsunuz ve bunu bilerek ve buna güvenerek,korumasız size aynı seviyesizlikte cevap veremeyeceğini,cevap verdiğinde ise, sizin gibi suç işleyeceğini ve güvencesiz olduğu için hakkında soruşturma açılacağı korkusunu taşıyan gariban bir vatandaş gazeteciye yönelik olarak sarf etmiş olmanın rahatlığını,güvencesini ve cesaretini taşıyorsunuz.

Yani sizinle,sizin hakaret ettiğiniz gazeteci arasında,silahların eşitliği söz konusu değil.

Siz,babasını ve ağabeylerini arkasına alarak,onların güvencelerinin verdiği cesaretle arkadaşına hakaret eden bir çocuğun rahatlığı içindesiniz.

Bu davranışınız, erkekliğe ve yiğitle asla sığmaz.

Aslında İçişleri Bakanı olmasanız,bakan güvencesi olmayan sade bir vatandaş olsaydınız ve aynı sözü sade bir vatandaş olan gazeteci Barış TERKOĞLU'na sarf etseydiniz (edemezdiniz aslında)ve gazeteci Barış da; size, “berduş sensin” deseydi,karşılıklı hakaret olurdu ve hakim her ikinize de veya gazteci Barış'a ceza vermeyebilirdi.

Sade vatandaş olmak zor bu ülkede.

Bize kalırsa, herkes, şu anda işgal ettikleri devletin koltuklarına sığınmadan ve güvenmeden, insanlara saygılı olmak zorundadırlar.

Bunu yapmayarak, dilini tutamayanlar da,yiğit olup,karşı sözlere tahammül etmelidirler.

Sayın Bakan,bu ülkenin çok okunan ve sevilen gazetecilerine hakaret ederek,kamu vicdanını sızlatmaya hakkınız ve yetkiniz yoktur. 11/09/2020

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


8 Eylül 2020 Salı

DEMOKRASİNİN YUMUŞAK KARNI;ÖZGÜRLÜKLERİ VE DEMOKRASİYİ YOK ETME ÖZGÜRLÜĞÜNE DAHİ GÖZ YUMMASIDIR

 



Demokrasi,özgürlükler rejimidir.

Demokrasi,özgürlüklere o kadar çok değer verir ki;bu sınır tanımayan özgürlükçü niteliği,onun zafı ve yumuşak karnıdır.

Demokrasi;tüm denetim mekanizmalarına,kuvvetler ayrılığı ilkesine rağmen, özgürlüklerden ve demokrasinin nimetlerinden yararlanarak, demokrasi ve özgürlükleri bir araç olarak kullanarak,demokrasi ve özgürlükleri ortadan kaldırıp yok etmek isteyen, demokrasi ve özgürlük düşmanı,özgürlükleri sadece kendisine tanınan bir imtiyaz olarak algılayan,seçimle iş başına gelen zalimlerin,özgürlükleri ve demokrasiyi ortadan kaldırma özgürlüklerinin büyük tehdidi altındadır.

Bu nedenle, özgürlükler rejimi olan demokrasi;erdemli,laik,gerçek anlamda aydın,kendilerinin özgürlükleri kadar, başkalarının özgürlüklerine de saygılı,demokrasi ve özgürlükleri içselleştirebilmiş,hazmedebilmiş sağ duyulu ve sorumluluk duygusu taşıyan,toplumun menfaatlerini kendi şahsi menfaatlerinden üstün tutan kişilerin çoğunlukta olduğu bir toplumda, yeşererek boy atan ve yaşamaya devam eden bir rejimdir.

Demokrasi;belki de,kendisini yok etme özgürlüğünün varlığını,kendisi için fazla tehlikeli görmemiş ve her demokratik toplumda var olan marjinal demokrasi ve özgürlükler düşmanı zalimlere dahi hoşgör ile bakabilmekte,sert tedbirlerle kendisini koruma altına alma gereği duymamaktadır.

Bu demokrasi anlayışı,demokratik ve gelişmiş,laik,özgürlükleri içselleştirebilmiş batı toplumları için anlaşılabilir ve bir mahzur oluşturmasa da;bizim gibi,demokrasiyi sadece sandığa ve seçimlere indirgeyen,eğitimde ve ekonomide geri kalmış, ekonomik özgürlüklerini sağlayamamış,dinin değişmez ve katı dogmalarının hakim olduğu,tarikat ve cemaatlerin kol gezdiği,ülkeyi yönetenlere rehber oldukları,hem laik, hem de demokrat olunamaz diyen kişiler tarafından yönetilen antilaik toplumlarda,demokrasinin erdemi ve hoşgörüsü,maalesef demokrasi için büyük bir tehlike oluşturmakta ve demokrasi;bizzat, demokrasinin eliyle ve demokrasi adına yok edilebilmektedir.

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu durum aynen budur.

Demokrasinin nimetlerinden ve özgürlüklerinden yararlanarak iş başına gelen,demokrasiyi amaç edinmeyerek,sadece araç olarak kullanan,sırtında siyasal islamcı bir rejim kurma bagajını taşımakta olan siyasal ikidar;ülkemizdeki korumasız demokrasiyi yok etmiş ve özgürlükleri ortadan kaldırmış,kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilmiş,yasama,yürütme ve yargı bir kişiye ve onun insaf ve demokrasi anlayışına terk edilmiştir.

Her yaptığı; anayasaya,demokrasiye ve özgürlüklere aykırı olan iş başındaki siyasal iktidarın, ülke yönetiminden uzaklaştırılması için,demokrasinin gereği olarak seçimlerin yapılacağı gün sayılmaya başlanmıştır.

Demokrasi,sadece sandık ve seçim değildir ama,seçim ve sandık, demokrasinin gerekli ve vaz geçilemez bir unsuru olduğu için,biz gerçek demokratlar;seçimle iş başına gelenlerin, demokrasi ve özgürlükleri yok etmesi halinde dahi,demokratik duruşlarını devam ettirmenin sıkıntısını ve zorluğunu yaşasak da,demokrasiden bir adım geri atmayacak ve iş başındaki; demokrasi ve özgürlükleri yok eden siyasal iktidara,demokrasi içinde kalarak,sandıkta yol vereceğiz.

Kendisini yok etmek isteyenlere dahi özgürlük tanıyan demokrasinin erdemi de, işte buradadır.

Tabii ki;anlayanlara.08/09/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


5 Eylül 2020 Cumartesi

GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM DEĞİL,ISLAH EDİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM DEMEK DAHA DOĞRUDUR


Güçlendirilmiş parlamenter sistem diye bir kavram yoktur aslında.

Parlamenter sistem tektir.

Güçsüzü ve güçlendirilmişi yoktur.

Millet İttifakının ortak amacı ve hedefi,tek adam rejiminden dönülerek,eskiden olduğu gibi,parlamenter sisteme geri dönmektir.

Parlamenter sisteme geri dönmeyi hedefleyen Millet İttifakının parti liderleri; parlamenter sisteme dönme isteklerini dile getirirlerken,güçlendirilmiş parlamenter sistem kavramını ortaya atarak, milletin kafasını karıştırmışlardır.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem demek doğru değildir.

Doğru olan;bizim ülkemizde yozlaştırılan ve bir yerde tıkanarak parti genel başkanlarının sultası altına giren iktidardaki çoğunluk partisinin milletvekillerinin,özgür iradeleriyle yasama görevlerini yapamamalarından kaynaklanan,parti liderinin nefesini enselerinde hisseden milletvekillerinin, partinin liderinin ağzına bakarak, onun anayasaya ve diğer temel yasalara aykırı olan talimatları ve istekleri doğrultusunda parmaklarını kaldırıp indirerek,parlamenter sistemi fiilen tek adam rjimine dönüştüren yozlaşmış parlamenter sistemi ıslah etmek,siyasal partilerin örgütlerinin,partiye kayıtlı tüm üyelerin ve seçmen iradesinin üstün hale getirildiği,parti genel başkanlarının sultasına son veren,parti disiplini hariç,parti içi demeokrasiyi hakim kılan,siyasal partilerin, karizmatik liderlerle,liderin kişisel yetenekleriyle güçlü sayıldıkları değil, ideolojileri ve programlarıyla,dünya görüşleriyle,yaptıkları ve yapacaklarıyla,yetişmiş tüm kadrolarıyla güçlü oldukları,partilerin kurumsal güce kavuştukları ıslah edilmiş bir parlamenter sistemden bahsedilmelidir.

Parlamenter sistemi ıslah ederek işler hale getirmek,inanın çok zor değildir.

Öncelikle;

Anayasa,Siyasal Partiler ve Seçim Yasalarında değişiklikler yaparak;

Siyasal Partilerde;parti disiplini gözetilmek şartıyla,parti içi demeokrasi hakim kılınmalıdır.

Bunun için,Siyasi Partilerin lider ve yakın çevresinin, milletvekili adaylarını belirleme yetkilerine son verilmelidir.Yani, Merkez yoklamasıyla milletvekili adayı belirleme yöntemi, kesinlikle kaldırılmalıdır.

Milletvekili adayları;yerel parti teşkilatı,o ilde partiye kayıtlı tüm partili üyelerin katılacağı ön seçimle belirlenmeli,seçilen kişiler aday olmalıdır,parti genel başkanı da bu seçime saygı duymalıdır.

Parti Genel Başkanlığı,üç dönemle sınırlandırılmalı ve üç dönemden sonra, aynı kişi tekrar parti genel başkanlığına aday olamamalıdır.

Bu sayede,siyasal partiler; ideolojileri,programları,icraatları ve yetişmiş kadrolarıyla, kurumsal bir değer kazanmalıdır.

Seçmenin; parti liderine yönelik,ne güzel konuşuyor,hitabeti ne güzel,kodumu oturtuyor gibi, ipe sapa gelmeyen değerlendirmeleri yerine, partiler; liderlerinden bağımsız olarak, ideolojileri,programları,yaptıkları,yapacakları ve yetişmiş kadrolarıyla,kurumsal olarak seçmenin beğenisine mazhar olmalıdır.

Başbakan; yürütmenin başı olmalı,Cumhurbaşkanı; bağımsız ve partili olmamalı,cumhurbaşkanlığı makamı sembolik bir makam olmalı,yasama,yürütme ve yargı erkinden ayrı, müstakil bir temsil makamı olarak düzenlenmeli, yetkileri sınırlandırılmalıdır.

Milletvekillerinin; başbakan ve bakanlardan ouluşan yürütme organı üzerindeki denetim yollarının tümü etkin olarak açık tutulmalı,meclis; anayasada belirlenen koşullarla, başbakan ve bakanları güvensizlik oyu ile düşürebilmelidir.

Yürütme organına seçilecek olan bakanlar, kesinlikle milletvekili sıfatını taşımalı,Yürütme organı,yani bakanlar kurulu meclisin güven oyunu alarak göreve başlayabilmelidir.

Yürütme organının;milletin vergilerinden oluşan tüm harcamaları, istisnasız Sayıştay eliyle meclis tarafından denetlenmelidir.

Planlama teşkilatı yeniden kurulmalı ve yürütme organı; milletin vergilerinden oluşan paralarla yapacağı yatırımlarda,planlama teşkilatının yapacağı ve ülkenin öncelikli ihtiyaçlarını belirleyeceği kalkınma planlarına uymakla mükellef kılınmalıdır.

Örtülü ödenek rezaletine son verilmeli,çok acil durumlarda,devletin yüce menfaatleri gerekli kıldığında; başbakan, hiçbir prosedüre tabi olmadan, bütçeden harcama yaparak,bir ay içinde bu harcamasını,gizli oturumda meclisin bilgisine ve onayına sunmalıdır.

Milletvekili olan iktidar ve muhalefet partilerine mensup üyelerin;anayasaya ve milletvekilliği sorumluluğuna uygun olarak davranarak, parti lider kadrosunun anayasaya aykırı emir ve talimatlarına ters düşen oy ve eleştirileri sebebiyle, partiden ihraç edilmeleri halinde,bu ihraç kararı aleyhine,muhalefet partileri ve partiden ihraç edilen milletvekili, anayasa mahkemesinde bu ihraç kararı aleyhinde iptal davası açabilmelidir.

Yargının mutlak bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalı,bu lafta kalmamalı ve yargının bağımsız ve tarafsız olmasındaki tüm engeller yeni anayasal ve yasal düzenlemelerle sağlanmalıdır.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi katı bir şekilde sağlanmalı,bunun için anayasal ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Bize göre;güçlendirilmiş parlamenter sistemden, daha doğrusu ıslah edilmiş parlamenter sistemden anlaşılması gereken bunlar olmalıdır.

Açıklamaya çalıştığımız,belki de bazılarını akıl edemediğimiz ve unuttuğumuz, bu birkaç konuda ıslah edilecek ve uygulamaya konulacak bir parlamenter sistem,

ülkemizin sorunlarının çözümüne merhem olacaktır.

Yeter ki,siyasilerimiz istesinler ve seçmen de oylarıyla bunu desteklesinler. 05/09/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

 

2 Eylül 2020 Çarşamba

MİLLET İTTİFAKI HER KESİMDEN OY ALABİLECEK BİR ORTAK VE ÇATI ADAY BELİRLEMELİDİR



Çoğu kişi erken bir baskın seçim ihtimalinden bahsediyorlar.
Bize göre ise; erken veya zamanında seçim olmayacak ama,yine de bir erken veya zamanında seçim olması halinde, Millet İttifakının,daha da güçlendirilerek devam ettirilmesi zorunludur.
Millet İttifakının güçlü iki ortağı CHP ve İYİ Parti;ülkeyi, seçimle AKP iktidarının zulmünden kurtararak,ülkeye demokrasinin ve parlamenter sistemin geri dönmesini samimi olarak istiyorlarsa,armudun sapı var,üzümün çöpü var dememelidirler. Pragmatik düşünmelidirler.
AKP'den koparak kurulan iki yeni partinin kurucularının, AKP çatısı altında iken yaptıkları hatalara takılmadan,nadim oldukları anlaşılan, bu iki partiyi kuran DAVUTOĞLU ve BABACAN'a da kucak açarak,onları da Millet İttifakına dahil etmelidirler.
Özellikle İYİ Parti, HDP allerjisinden kurtulmalı ve ve bu partiye oy veren Kürt seçmene hürmeten,HDP'nin, hiç değilse haricen Millet İttifakına oy desteği vermesine sesini çıkarmamalı ve HDP lehine söz söylemese de, aleyhine de konuşmamalıdır.
Bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yazdığımız makalelerde, dilimizde tüy bitti,çatı adayı çıkırınız diye, diye.
Ama,herkes EKMELETTİN örneğini göstererek, çatı adayın çözüm olmadığını,her partinin kendi adayını göstererek, oyların dağılmasını ve seçimin ikinci tura kalmasını savundular.
Sanki,böyle olunca ikinci tur garantiymiş gibi.
Biz,her parti aday gösterirse, seçimin ikinci tura kalacağının garantisi olmadığını,eldeki kuşun daldaki kuştan daha iyi olduğunu,seçimin ikinci tura kalmaması halinde bir çatı adayın gösterilemeyeceğini savunmuştuk.
Ne oldu sonunda?
İYİ Parti AKŞENER'i, CHP İNCE'yi aday gösterdi ama,bizim savunduğumuz gibi seçim ilk turda kaybedildi ve ERDOĞAN ilk turda seçildi.Daldaki kuşa ulaşılamadı kaçtı gitti.
AKŞENER;aday olarak, milletvekili seçilme imkanını elinin tersiyle itti ve meclis grubunu mecliste başsız bıraktı,milletvekili dokunulmazlığını da kazanamadı, Cumhurbaşkanı adayı olmayıp milletvekili seçilseydi ve dokunulmazlık kazansaydı, mecliste kendi grubunun başında olsaydı fena mı ourdu?Daha cesur bir muhalefet yapabilirdi.
Aynı hatayı bu seçimlerde yapmayınız lütfen.
Millet İttifakının büyük ortağı KILIÇDAROĞLU;partili cumhurbaşkanına karşı olduğu,bir iktidar değişimi olduğunda zaten parlamenter sisteme dönülecek olması ve daha da önemlisi Cumhurbaşkanı seçilememesi halinde milletvekili de olamayacağı ve dokunulmazlığını da kaybedeceği için,mecliste kendisini bekleyen fezlekelerin çokluğu,yargının bağımsız ve tarafsız da olmaması nedeniyle,haklı olarak çekinmekte ve Cumhurbaşkanlığı adaylığına haklı olarak sıcak bakmamaktadır.
İYİ Parti genel başkanı AKŞENER de, kesin olmayan bir maceraya girmemeli,İYİ Partinin veya Millet İttifakının cumhurbaşkanı çatı adayı olmamalı, milletvekili seçilerek meclise girmeyi ve grubunun başında olmayı düşünüp, garanti etmelidir.
Şu Abdullah GÜL'ün asla olası bir Millet İttifakı çatı adayı olarak düşünülmediği derhal İttifak liderlerinin yapacağı ortak açıklama ile kamuoyuna deklere edilmelidir.
Millet İttifakına ve ülkemize layık demokrat ve özgürdüşünceli,ülkenin kuruluş değerlerine ve ATATÜRK ilkelerine bağlı çok değerli insanlarımız var,bunu bulup çıkarmak zor olmasa gerek.
AKP zulmünden sandıkta kurtulmak isteyen herkes,aklını başına toplamalı ve asla hata ve kapris yapmamalıdırlar.03/09/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu