28 Şubat 2021 Pazar

İŞ ALLAHA VE MANEVİYATA KALDIYSA KELİME-İ ŞEHADET GETİREBİLİRSİNİZ

 


Gazetelerde yer alan bir haber, ilgimizi çekti.

İktidarın arka bahçesi,destekçisi ve savunmanı Diyanetin; bu haftaki, ”Zor Zamanlarda Maneviyatımızdan Destek Almak”başlıklı Cuma hutbesi, çok ilginç ve hayret verici.

Bu hutbede yer alan;”sonuçları ne olursa olsun başımıza gelen her olay,Dünya imtihanının bir parçasıdır,olaylara soğukkanlı ve metanetli yaklaşmak,çözüm için çaba sarf etmektir.Asla umutsuzluğa kapılmamak,inancımızı ve direncimizi kaybetmemektir.İsyan ve taşkınlıkla değil,teslimiyet ve sekinetle hareket etmelidir.Korku endişe ve karamsarlıktan uzak kalarak,Rabbinin mutlak iradesine sığınmalıdır” ibareleri,adeta ülke insanını aç ve işsiz bırakan iş başındaki ERDOĞAN iktidarına destek çağrısıdır.

İktidarın arka bahçesi ve savunucusu konumundaki, siyasete bulaşmış Diyanet;bu hutbesinin satır aralarında, insanlarımıza; bu iktidardan birşey beklemeyin,işiniz Allaha ve maneviyatınıza kalmıştır,maneviyatınızdan destek alın,soğukkanlılığınızı ve metanetinizi kaybetmeyin,umutsuzluğa kapılmayın,karamsarlıktan uzak durun,inancınızı ve direncinizi yitirmeyin,iktidara isyan ve taşkınlık yapmayın,iktidara teslim olun,Rabbinizin mutlak iradesine sığının gerisine karışmayın,bu dünyada aç ve işsiz kalmış olsanız da, isyankar olmayın,bir imtihan yeri olan bu dünyada ezilseniz de,öbür dünyada bunun mükafatını göreceksiniz,ERDOĞAN'a ilişmeyin, Rabbinize sığının,kelime-i şehadet getirin ve uslu uslu oturarak, akibetinizi bekleyin,demek istemektedir bize göre.

Hani, hasta olup yaşamından umut kesilen insanlar vardır ya,eli kur'an tutan yakınları yatağının başucuna geçerek dualar okurlar veya idama mahkum olan ve infaz aşamasına gelen hükümlünün sabaha karşı koğuş kapısı çalınır ve sarıklı hoca yanına gider ve idam mahkumunun infazından önce,ona, idamdan ve ölümden kaynaklı korkusunu bastırmak için dini telkinlerde bulunarak maneviyatını kuvetlendirir ve moral verir ya,işte insanlarımıza da, bugün içinde bulundukları önlenemez ağır ve zor koşulları nedeniyle, ölüm döşeğindeki hasta ve infaz öncesi idam mahkumlarına verilen dini telkin misali, cuma hutbeleriyle moral takviyesi yapılmaktadır.

Bize göre, bu hutbesiyle Diyanet;insanlarımızı,bu pandemi ortamında aç ve işsiz adeta ölüme terk eden siyasi iktidara, iyilik değil, kötülük yapmakta,siyasal iktidarın ve insanlarımızın işlerinin Allaha kaldığını itiraf etmektedir.

Diyaneti mi kıracağız,ondan daha iyi mi bileceğiz,Diyanetin dediği gibi,bir imtihan yeri olan bu geçici Dünyada,asla umutsuzluğa kapılmayalım,inancımızı ve direncimizi kaybetmeyelim,isyan ve taşkınlıkla değil,teslimiyet ve sekinetle hareket edelim,haydi hep birlikte kelime-i şehadet getirelim ve akibetimizi bekleyelim!

"Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü" 28/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



27 Şubat 2021 Cumartesi

OYUNA GELMEYİN

 



AKP Genel Başkanı ve partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın tek amacının; kendi elleriyle yaptırdığı sarayında ömür boyu oturarak, bu ülkeyi tek başına yönetmek olduğunu,bu amacına ulaşmak için de, ülkenin ve milletin yararını düşünmeyeceğini anlamayan muhalefet partisi yönetcileri kalmışsa,yarından tezi yok partilerini kapatsınlar ve politikayı bırakarak köşelerine çekilsinler,lütfen.

Şöyle bir düşünsenize,siyasi çıkarı için;gizlice PKK ile masaya oturarak müzakere eden,açılım süreçlerini başlatan,Dolmabahçe mutabakatına imza koyan,çözüm sürecinde PKK militanlarını özgür bırakan,PKK'nın güçlenmesine, hendek kazmalarına göz yuman,Diyarbakır meydanlarında PKK lideri ÖCALAN'ın mesajlarını okutan,Haburda seyyar mahkemeler kurdurarak, PKK militanlarını aklayan,7/Haziran/2015 seçimlerinde tek başına iktidarını kaybedince,180 derece dönüş yaparak,yine siyasi ikbali için,bu defa PKK'ya yönelik stratejisini değiştirerek,barışçıl çözüm içeren siyasetine son verip, PKK'ya yönelik şahin ve silahlı mücadele politikasına geri dönen,bu sayede,yenilenen 2/Kasım/2015 seçimlerinde yeniden tek başına iktidar olma başarısını gösteren,daha birçok örneğini sunabileceğimiz;kısacası,devleti kendi siyasi çıkarlarına göre yönetmeyi ve poltikalar üretmeyi alışkanlık haline getiren,ERDOĞAN değil midir?

Kendi siyasi geleceğini ve ikbalini,ülkemizin ve ülke insanlarımızın çıkarlarının da üzerinde gören bu aynı ERDOĞAN;şimdi de, emrindeki yargıyı kullanarak,HDP milletvekilleri hakkında hazırlattığı fezlekeleri Meclisin gündemine aldırarak,HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak,tutuklu yargılanmaları ve HDP''nin hukuken kapatılmadan,fiilen içinin boşaltılması planını icraya başlamıştır.

ERDOĞAN;sanki, kendisi doğrudan PKK ile masaya oturmamış gibi,yasal bir parti olan ve 6 milyon Kürt seçmenin oy'unu alarak mecliste temsil yetkisi kazanan HDP ile önümüzdeki seçimlerde dirsek temasında bulunacak olan CHP ve İYİ Parti'yi; HDP üzerinden, PKK'lı ilan etmeyi,teröre destek vermekle suçlamayı ve itibarsızlaştırmayı hedeflemektedir.

Maalesef,ERDOĞAN'ın; kendi siyasal geleceği için, Millet İttifakını parçalamaya yönelik olarak uygulamaya koyduğu bu planının farkında değil, bazı muhalefet partilerimiz.

Özellikle,İYİ Parti; ERDOĞAN'ın bu oyununa gelmek üzere sanki.HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kalırılması oylamasında, evet oyu verecekleri anlaşılıyor.

Millet İttifakı bileşeni partilerin,ERDOĞAN'ın;Millet İttifakını parçalamaya yönelik bu oyuna gelmemeleri gerekir.

Ülkemizin bugün en önemli ve acilen çözülmesi gereken öncelikli sorunu;iş başındaki iktidar ve dolayısıyla da,hak ve özgürlükler ve demokrasi sorunudur.

Terör dahi,ondan sonra gelmektedir.

Ülkemizde demokrasi olmadan,demokrasi sorunu çözülmeden, terör sorununun asla çözülemeyeceği, unutulmamalıdır.

Bu nedenle,CHP ve İYİ Parti başta olmak üzere,demokrasiye inanmış olan tüm muhalefet partilerinin;ERDOĞAN'ın,dokunulmazlıklar üzerinden HDP'nin içinin boşaltılması ve Kürt vatandaşlarımızın partisiz bırakılarak,oylarının çarçur edilmesi planına karşı koymaları ve dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasında,amasız ve mamasız,teröre destek veriyorlar suçlamasına aldırış etmeden ve korkmadan, ilkesel olarak,HDP milletvekillerinin yanında yer olarak, onlara destek vermeleri ve ERDOĞAN'ın; iktidardan gitmemek için sahneye koyduğu oyununa gelmemeleri ve bu oyunu bozmaları, zorunludur.

Bu oylamada, Millet İttifakı bileşenlerinin birlikte hareket etmemeleri halinde,Millet İttifakının çatlayacağı ve yara alacağı kesindir.

Ülkemizde, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı,dokunulmazlıkları kaldırılan HDP milletvekillerinin tutuklanarak etkisiz hale getirilecekleri,Kürt seçmenlerin kendilerini dışlanmış hissedecekleri,sandığa küsecekleri ve bunun da ERDOĞAN'a yarayacağı,ülkenin zifiri karanlığa sürükleneceği,demokrasinin sonlanacağı, asla unutulmamalıdır.

Gerçekten suç işleyen HDP milletvekili varsa bile,dokunulmazlıklarının bu kritik seçim ortamında kaldırılmasının ülkeye ve demokrasiye vereceği zararın,faydasından daha fazla olacağı, asla unutulmamalıdır.

Lütfen oyuna gelmeyiniz.

Unutmayınız,bu ülkenin önceliğinde; demokrasinin kurtarılması,kendi rüyalarını ve hayallerini gerçekleştirecek hayali ve gereksiz projeleri, milletin gerçek ihtiyaçlarının üzerinde gören ve bu hayali projelerini milletimize inat ve inadına gerçekleştireceğini açıkça beyan eden ve milletimizle inatlaşan ERDOĞAN ve iktidarının,2023 de yapılacak olan seçimlerde sandığa gömülmesi vardır,terörle mücadele dahi,içinde bulunduğumuz bu ağır koşullarda,insan hak ve özgürlüklerine,yargının bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne dayalı laik demokrasinin kurtarılmasından öncelikli değildir.27/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

19 Şubat 2021 Cuma

LİYAKATİN ÖNEMİ

 



13 Rehinenin kurtarılması için yapılan ve rehinelerin infaz edilerek öldürülmeleriyle sonuçlanan başarısız Gara operasyonu,daha uzun süre tartışılacağa benziyor.

Yasalara göre,13 rehinenin ölümüne neden olan bu başarısız operasyonun siyasi sorumlusu; devlet adına,devleti yöneten ve yürütmenin başı olan partili cumhurbaşkanıdır.

Partili cumhurbaşkanı'nın; ana muhalefet partisi liderinin gerçekleri dile getirerek, bu başarısızlığın sorumlusu ERDOĞAN'dır demesi üzerine, sinirlenerek, ana muhalefet partisi liderine hakaretler yağdırması, haksız ve devle adamlığı ciddiyeti ile bağdaşmamaktadır.

Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın; hakaret ile de yetinmeyerek,doğruları söyledi ve seçmenleri adına görevini yerine getirdi diye, KILIÇDAROĞLU hakkında 500 bin liralık manevi tazminat davası açmasını da anlamak mümkün değildir.Bağımsız bir yargı varsa, bu dava geri dönmeye mahkumdur.

ERDOĞAN;sorumluluğunu hatırlatarak görevini yapan ana muhalefet partisi liderine ağır hakaretler yağdırdığı konuşmasında ”....Terbiyesiz herif. Sana Savunma Bakanımı, İçişleri Bakanımı gönderiyorum. Sen bunlara layık değilsin. Utanmadan, sıkılmadan Cumhurbaşkanı’na fatura kesmeye kalkıyorsun.”demektedir.

Bir defa, o bakanlar, devletin bakanlarıdır ve ana muhalefet partisine önemli bir konuda bakan düzeyinde bilgi vermek,demokrasinin bir gereği olup,bir lütuf değildir.

Aslında,Türk Milletinin temsilcileri olan ana muhalefet ve diğer muhalefet partilerinin liderlerine, memleketin önemli ve milli bir meselesi hakkında bakan düzeyinde bilgi sunma adeti ve alışkanlığı,AKP iktidarı döneminde pek rastlanan bir uygulama olmadığı için,doğrusunu söylemek gerekirse biz çok yadırgamıştık,bu da nereden çıktı şimdi diyerek sorgulamaya başlamıştık.

ERDOĞAN;bu operasyonun başarızlığından kendisini sorumlu tutan ana muhalefet partisi liderine hakaretler yağdırdığı konuşmasında,bakanları göndererek bilgi sunmaktan pişmanlık duyduğunu belirtiyor.Bu da talihsiz bir beyandır.

Aslında,pek alışık olmadığımız bakan düzeyindeki bilgilendirmenin;ana muhalefet ve diğer muhalefet partilerinin gazını alma,başarısızlığı perdeleme ve eleştirme konusu yapılmasını önleme amacına yönelik,suçluluk duygusu içinde yapılan bir alttan alma girişimi olduğu anlaşılmaktadır.

Bize göre,ERDOĞAN; bu başarısızlığın siyasi sorumluluğunu kabul ederek,bundan dersler çıkarmalı,bu operasyonda hatası olan,genelkurmaybaşkanı ve kuvvet komutanlarının üstü bir konumdaki,alınan tüm askeri kararlarda en etkin kişi ve aynı zamanda eski genelkurmayı olan Milli Savunma Bakanını sorgulamalı ve gerekirse görevden almalıdır.

Milli Savunma Bakanı,hain FETÖ'nün 15.Temmuz darbe girişimi sırasında genelkurmay başkanı olup,ordunun savaş gücü ve disiplininden sorumlu en üst düzey komutan olup,darbe girişiminde bulunulacağı bir subay tarafından MİT'e ihbar edilmiş olmasına rağmen,bugünün Milli Savunma Bakanı olan,zamanın genelkurmay başkanı AKAR,darbe girişimini önleyememiş ve darbeciler tarafından esir alınmış, tartaklanmıştır.

Ordunun,Fetöcüler tarafından işgal edildiğinden, yanıbaşına kadar sızdıklarından habersizdir.Bu genelkurmay başkanı,sanırız sadakatinden,görevinin başında tutulmuş ve daha sonra da genleri bozulan ordunun genelkurmaybaşkanın da üzerinde, tüm askeri yetkilerini muhafaza ederek, Milli Savunma Bakanı yapılmış,genelkurmay başkanı işlevsizleştirilmiştir.

Bugün, genelkurmay başkanının ismini bilen var mıdır?

Ordumuz siyaseten de askeri taktik ve savaş gücü itibariyle de, tek yetkili ve sorumlu olarak, Milli Savunma Bakanı AKAR'a emanet edilmiştir.

Devlet idaresinde olduğu gibi,ordunun sevk ve yönetiminde de, tek adam devri söz konusudur.

Gara operasyonunun başarısızlığından dersler çıkarılarak,ordudaki bu yeni oluşum ve ordunun başına tek yetkili olarak getirilen Milli Savunma Bakanının; sadakatinden önce, liyakati sorgulanmalıdır.

Bize göre, partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın,acilen yapması gereken budur. 19/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

18 Şubat 2021 Perşembe

ANLADIK SORUMLU DEVLET AMA, DEVLET KİM ACABA?

 


İş başındaki siyasi iktidar ve başındaki her konuda tek yetkili ve karar verici olan partili Cumhurbakanı; planlamasının ve icrasının,askeri, taktik ve istihbarat açısından başarısız olduğu tartışmasız kabul edilen,hain terör örgütü PKK tarafından,çözüm süreci dönemindeki örgüte yönelik hoşgörü dönemiminde kaçırılan 13 asker ve polisimizin, Gabarda rehin olarak tutuldukları bir mağarada, PKK teröristleri tarafından infaz edilerek öldürülmelerinin sorumlusu; askerinden, polisinden,istihbaratına kadar devlettir demiş.

Peki,devlet kim acaba?

Devleti temsil edenler,devlet adına devlet yetkisini kulananlar ve onların en başındaki siyasi karar organı ve kişi veya kişiler, kim acaba?KILIÇDAROĞLU ve de bizim gibi sade vatandaşlar değil, herhalde.

Bu operasyonda bir hata ve başarısızlık varsa,devlet adına bunun siyaseten bir sorumlusu veya sorumluları olmayacak mıdır?

Bunun sorumlusu devlettir diyerek, sorumluluktan kaçamazsınız.

!3 cana malolmuş bir operasyon.

Bu,yandaşlara kredi olarak dağıtılarak,kamu bankalarının batan ve geri dönmeyen paraları değil ki;görev zararıdır diyelim ve sineye çekelim.Söz konusu olan 13 insanın yaşamları.

Devlet;siyaseten bu operasyona onay veren ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin gereği olarak,bu konuda tek yetkili olan patili cumhurbaşkanıdır.

Cumhurbaşkanının; her konuda, tek başına karar alma ve kararnamelerle ülkeyi istediği gibi yönetme yetkisinin diğer yüzü ve karşılığı da, bu kullandığı yetkilerin başarıları kadar,başarısız sonuçlarının da sorumluluklarına katlanmaktır.

Yetki ve sorumluluk,bir paranın iki yüzü gibidir.

Ülkemizi en geniş yetkilerle tek başına yöneten partili Cumhurbaşkanı;bu başarısız operasyonun siyasi sorumluluğunu da üstlenmek ve kabul etmek zorunda olup,kendi siyasi sorumluluğunu; elle tutulur maddi bir varlığı olmayan, aynı masaya oturarak birlikte yemek yiyemediğimiz,elini tutup tokalaşamadığımız,sadece bir kavramdan ibaret ve manevi varlığı olan devletin üzerine atamaz.

Bu operasyonun yapılması için herhalde,asker ve Milli Savunma Bakanı kendiliğinden karar almadılar.

Bu operasyonun yapılmasına, siyasi irade olarak, devleti temsilen ve devlet adına nihai kararı ve onayı veren,kararlarının başarısından ve başarısızlığından sorumlu olan kişinin;her konuda tek başına yetkili olan ERDOĞAN olduğunda, hiçbir şüphe yoktur.

Bu operasyon başarılı olup,PKK terör örgütünün elindeki 13 rehin asker ve polsimiz sağ salim kurtarılarak ülkemize getirilselerdi,bu başarının; siyaseten, ERDOĞAN tarafından kabul edileceği ve siyasi geleceği için propaganda malzemesi olarak kullanılacağı, kesin değil midir,ERDOĞAN; bu başarı,Devletin başarısıdır benim başarım değildir, diyecek miydi?

Tabii ki;hayır.

Bu ülkenin; milyonlarca seçmeni olan, ana muhalefet partisi liderine;bu operasyonun siyaseten sorumlusunun ERDOĞAN olduğuna ilişkin haklı beyanlarına karşı;”....Terbiyesiz herif. Sana Savunma Bakanımı, İçişleri Bakanımı gönderiyorum. Sen bunlara layık değilsin. Utanmadan, sıkılmadan Cumhurbaşkanı’na fatura kesmeye kalkıyorsun.”şeklinde ağır beyanlarda bulunması, ERDOĞAN'a,bu ülkenin Cumhurbaşkanı olması bir yana,AKP Genel Başkanı sıfatıyla dahi, hiç yakışmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin seçilmiş cumhurbaşkanının,bu şekilde konuşmaya hakkı ve yetkisi yoktur.

Cumhurbaşkanı olarak,bu ülke maddi ve manevi fedakarlıklar yaparak kendisini sırtında taşımakta olup,başarısızlıklarının da hesabını kendisinden soracaktır elbette.

Kimse,ben sadece yetki kullanırım,oturduğum makamın nimetlerinden ve imkanlarından yararlanırım,sorumluluklarına katlanamam diyemez,alınganlık gösteremez.ERDOĞAN'ı;kimse, o makama zorla getirmiş değildir,kendi istek ve arzusuyla o makama talip olmuş ve seçim kazanarak o kaltuğa oturmuş olup,o koltuğun yetkileri gibi, sorumluluklarına da katlanmak zorundadır.

Aksi halde,kendisini o makamda zorla tutan da yoktur,ben hassas ve alıngan bir adamım, başarısızlıklarımın yüzüme vurulması beni üzüyor diyorsa, istifa kurumu vardır.

Bir hususa daha değinmek istiyoruz.

Gabarda infaz edilerek şehit edilen 13 asker ve polisimiz, beş altı sene önce kaçırılarak, PKK tarafından rehin alınmışlar ve aradan geçen uzun zamana rağmen, bugüne kadar öldürülmeden tutulmuşlardır.Anlaşılıyor ki;PKK terör örgütü, bu asker ve polislerimizi öldürmeden rehin tutacak ve yeri geldiğinde, belki de bir pazarlığa konu edeceklerdi,PKK teröristleriyle karşılıklı takasda kullanacaklardı.Haytın olağan akışı bunu göstermektedir.

Öyleyse, niçin ani karar değiştirerek,rehineleri öldürdüler?

İşte,açıkça sorulmayan soru budur.

Bu sorunun cevabı açıktır.

Rehineleri kutarmakta istihbarat ve taktik açıdan başarısız olan bu operasyon,PKK militanlarını, misilleme olarak bu infazı yapmaya mecbur kılmıştır.Bu canilerden aksini beklemek de, büyük bir saflıktır.Opersayona karar verenler ve icra edenler,bir başarısızlık halinde bu sonucu da düşünmüş olmalıdırlar.

Bu başarısız operasyon yapılmasayd; hiç değilse, rehin asker ve polislerimiz öldürülmemiş ve halen sağ kalmış olacaklardı ve daha başarılı bir operasyon veya diplomatik girişimlerle kurtarılmaları ümidimiz devam edecekti.

Bu operasyonu başarısız kılan da;13 rehin asker ve polisimizi PKK'nın elinden kurtarmak isterken,yapılan hatalarla,göz göre göre,onların ölümlerine neden olmaktır.18/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

15 Şubat 2021 Pazartesi

ŞEHİTLERİMİZİN KANLARINDAN SİYASİ ÇIKAR SAĞLAMAYI BIRAKINIZ

 



Kuzey Irak Gara bölgesindeki PKK mağaralarında katledilen 13 vatan evladı asker,polis ve Mit görevlileri,ulus olarak ciğerlerimizi yaktı,acımız çok büyük.

Şehitlerimize Allahtan rahmet,yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyoruz.

Acımızın büyüklüğü,bazı gerçeklerin gözardı edilmesine neden olmamalıdır, iktidardaki gerçek suçluların,suçluluk psikolojisi ile kendi suçlarını muhalefete ve sosyal medya kullanıcılarına atma gayretlerini kınıyoruz.

Kimdir, şehit edilen bu 13 vatan evladı?

Hepsi, 2015 ve 2016 yıllarında ülkemizde yolları kesilerek hain PKK militanları tarafından kaçırılan, beş, altı yıl boyunca rehin olarak tutulan ve kurtarılmayı bekleyen polis ve askerlerimiz.

Kendi ülkemiz topraklarında,bu vatan evlatlarının illegal hain PKK nilitanları tarafından güpegündüz yollarının kesilerek kaçırıldıklarında, iktidar olan kimlerdir,kendi ülkemizi polis ve askerlerimizin dahi can güvenliklerinin ve özgürlüklerinin olmadığı, eşkiyanın kol gezdiği güvensiz ortamı sağlayan kimlerdir?

Barış süreci adı altında,o yıllarda meydanı bu hain PKK teröristlerine terk eden,onlara bu cüreti sağlayanlar kimlerdir?

Aradan geçen beş altı sene gibi uzun süreye rağmen,PKK'nın elinde rehin tutulan vatan evlatlarını,diplomatik yaklaşımlarla,sağ salim kurtaramayan kimlerdir?

Altı yıldır sabrettiniz,kurtaramadınız,şimdi karda kışta,olumsuz hava şartlarında,çok özel ve incelik,gizlilik ve büyük bir başarı isteyen,kesin istihbaratlara dayalı,ani ve nokta operasyonu yapma yerine,davul zurna ile ilan ettiğiniz genel ve başarısız askeri bir operasyonla,rehineleri kurtarmayı planlamak, kimin veya kimlerin dahiyane fikridir? Açıklamak zorundasınız.

Biz artık, onlardan da elli kişiyi öldürdük,şehitlerimizin kanı yerde kalmadı açıklamalarınızdan bıktık,biz bağcı dövmek değil, üzüm yemek,şehit vermemek istiyoruz artık.

Sizlerden, bu soruna kalıcı ve kesin bir çözüm bulmanızı,bataklığı kurutmanızı,sivrisinelerle uğraşmamanızı istiyoruz.

Bırakın,şehit kanlarından siyasi çıkar sağlamayı,hamaset yapmayı,muhalefeti PKK destekçiliği ile suçlayarak zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkmayı,insan olun utanın biraz.

Şehitlerimizin haklarını savunmak,başka şehitler vermemek için,acı içinde bu satırları yazıyoruz,sakın ola ki;sizleri haklı olarak eleştirdiğimiz için,bizi de PKK yanlısı ve propagandisti olarak suçlama aymazlığına kalkmayınız,ne kadar inkar ederseniz ediniz,gerçek suçlu ve PKK yandaşı sizlersiniz.

Sicilinize bir bakın,görsel ve yazılı medyayı geçmişe doğru bir tarayın,PKK'nın değirmenine su taşıyanların,daha yakın bir tarihte, İstanbul seçimleri öncesinde,siyasi çıkarlarınız için PKK liderindan mektuplar devşiren,PKK liderlerinden Osman Öcalan'ı devlet televizyonuna çıkararak konuşturan ve PKK'nın propagandasını yapanın, kendiniz olduğunu açıkça göreceksiniz.

Bir tutarlı ve adil olun,karar verin artık, ne yapacağınızı bilelem,politik çıkarlarınız için her yolu mübah gören politikalarınızdan vaz geçin,biraz dürüst olun.

Bay Kemal ve sosyal paylaşım siteleri suçluymuş, 13 vatan evladının şehit edilmesinden.

Pardon ya,siz bu ülkeyi yöneten,PKK terörünün önlenmesinden sorumlu,iktidarda olan kişiler değil misiniz,sizler iktidarın nimetlerinden yararlanan,sorumluluğunu ise, ana muhalefete ve sosyal medya kullanıcılarına yıkan sorumsuz kişiler misiniz?

Nerede o bolluk ve sorumsuz iktidar,var mı Dünya da bir örneği?

İster kabul edin,ister etmeyin,yaklaşan seçimlerde düşen oylarınızı yükseltebilmek ve iktidarda kalabilmek, siyasi çıkar elde etmek amacıyla giriştiğiniz başarısız bir operasyon sonunda, 13 vatan evladı maalesef hain PKK militanları tarafından,göz göre göre şehit edildiler.

Halkımıza müjde sunmayı beklerken,müjdeli (A) planınız ne yazık ki gerçekleşmedi,acılı (B) planınızı halkımıza duyurmak da,her zaman yaptığınız gibi,Malatya Valisine düştü.

Acılara sığınarak,muhalefete baskı ve tehditler savurarak,başarısızlıklarınızı örtbas etmek,gerçekleri gizlemek, daha büyük acılara neden olacaktır, sakın unutmayınız.

PKK vahşetini lanetliyoruz.15/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


13 Şubat 2021 Cumartesi

YENİDEN KURULUŞ ANAYASASI YAPACAKLARMIŞ

 



AKP Genel Başkanı ve partili Cumhurbaşkanı, birden ortaya çıktı ve yeni anayasa yapmanın koşulları oluşmuştur, deyiverdi.

Bayram değil, seyran değil,eniştem beni niçin öptü misali.

Adama sorarlar,kardeşim; ne oluyor, anayasa daha yeni değişmedi mi,sürekli ihlal ettiğin anayasa, senin yarattığın anayasa dışı fiili duruma uydurulmadı mı,millete ait olan yasama,yürütme ve yargı yetkisinin tümünü,kendi vesayetin altına almadın mı,senden habersiz bir kuşun dahi uçamaz olduğu bir tek adam diktası yaratmadın mı,ne kaldı ki; sana ait olmayan,ne istiyorsun bu milletten?Allah gözünü doyursun.

Sayın ERDOĞAN; senin iddia ettiğin gibi,yeni anayasa yapmanın koşulları oluşmadı,ülkenin çözemediğin ve sürekli halının altına süpürdüğün birçok sorununun çözümü için,senin; yaklaşan demokratik seçimlerde,geldiğin usullerle, iktidar koltuğundan gitmenin koşulları oluştu sadece.

Sen de biliyorsun ki;yapılacak olan ilk seçimlerde, bu halk seni sandığa gömecek ve iktidardan uzaklaşacaksın.

Bunu bildiğin için,iktidarda nasıl kalırım diye kıvranıp duruyorsun ve hergün ortaya birşeyler atarak, milleti oyalamaya çalışıyorsun.

Senin niyetin belli,artık hiçbir gizli yanı kalmadı.Sen, ne yapıp, yapıp hayatın boyunca başımızda kalmak,saraylarından tek başına ülkeyi istediğin gibi yönetmek istiyorsun,bu isteklerine hayat verecek yeni bir anayasa arayışı içindesin.

Yani,anayasa; yine,senin o doyumsuz ve bitmez tükenmez arzularına, senin ömür boyu ve mutlak yetkilerle, bu ülkeyi tek başına keyfi olarak yönetmenin önündeki kırıntı engelleri de kaldırarak, tümüyle sana uydurulsun istiyorsun.

Bu arada,nihai hedefin olan siyasal islama dayalı yeni bir İslam ERDOĞAN Cumhuriyetini de hukuken kurmak istiyorsun.

Bu nedenle,senin Meclis grup başkan vekilin olan bir zat;yapmayı düşündüğünüz yeni anayasanın,yeniden kuruluş anayasası olacağını söyleyerek, baklayı ağzından çıkardı,Ayasofya Camisinin baş imamı olan kamu görevlisi de;yeni kuruluş anayasasına, devletin dini,din-i İslamdır hükmünün konulmasını buyurdular.

Geçtiğimiz yıllarda da bir milletvekiliniz,Cumhuriyetin 90 yıllık reklam arası sona erdi diyerek,birşeyleri ima etmişti.

Aklınızı başınıza toplayınız.

Hukukun üstünlüğüne dayalı,demokratik ve laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti 29.Ekim.1923 de,onun deyimiyle ilelebet payidar kalamak üzere, Büyük ATATÜRK tarafından kuruldu ve Dünya var olduğu sürece de, o şekilde kalacaktır.

Anayasamızın ilk dört maddesinde yer alan,değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan Cumhuriyetin kuruluş değerleri ve ilkeleri,Türk Milletinin kırmızı çizgileridir.

Yeniden kuruluş anayasası yapıyoruz gerekçesiyle,Türkiye Cumhuriyetini ve kuruluş değerlerini ortadan kaldırarak,kendi sapık nihai hedeflerinizi gerçek kılıp,otoriter bir İslam Devleti şeklinde yeniden bir oluşum girişmenize, bu millet asla müsaade etmeyecektir.Oturun oturduğunuz yerde.

Siyasi ömrünün sandıkta sonlanması için, iki yıl gibi çok kısa bir süre kalmış olan bir siyasal iktidarın,yeni bir anayasa yapmanın koşulları oluşmuştur,yeniden kuruluş anayasası yapacağız diye ortaya çıkmasının anlamı, çok açıktır,biz ülkenin yönetimini değiştireceğiz ve hayat boyu iktidarda kalacağız demenin kibarcasıdır.

Sakın ha,bunu hiç denemeye kalkmayınız.

Büyük ATATÜRK'ün sevdalısı Türk Milletinin; yasalara ve demokrasiye,seçimle gelen iktidarlara olan saygısını zorlamayınz,Türk Milletininin sabrını sınamaya kalkmayınız,demokrasiye ve seçilmişlere olan saygıları nedeniyle,anayasayı ve özgürlükleri yok etmenize rağmen,sizlere tahammül ettiklerine sakın aldanmayınız.

ATATÜRK'ün ne mutlu Türküm diyene diyerek;her dinden,ırktan ve mezhepten tüm insanları, TÜRK ortak paydası altında ve Türk Vatandaşı olarak birleştirerek yarattığı Türk Milletini, Devletin dini, din-i İslamdır saçmalığını anayasa hükmü haline getirerek,din üzerinden milletimizin birliğini bozmaya,”Ne mutlu İslamım diyene” gibi, bu ülkeye zarar verecek girişimlerde bulunmaya sakın kalkmayınız.

Bu Millet,demokrasiye saygısı gereği,demoratik seçimlerle iş başına gelen iktidarlara sabır gösterdiği gibi, demokrasiyi ve demokratik seçimleri ortadan kaldırmaya kalkışacak iktidarlara karşı,demorasiye sahip çıkarak, anayasal bir hak olan direnme haklarını da kullanmasını bilir.

Sizler,bizim öyle niyetimiz yok,biz şu anda uygulamasak da halkımıza daha çok özgürlük tanıyan bir anayasa yapacağız diyorsanız,buyurun bunun için anayasa yapmaya gerek yok.Sadece, mevcut anayasayı uygulayın bizler çoktan razıyız.

Milletin özgürlüklerini artırmak istiyoruz diyorsanız;buyurun,Anayasanın tanımadığı bazı özgürlükleri, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya yasa çıkararak da milletimizin istifadesine sunabilirsiniz.sizi engelleyen mi var?

Anayasalarda yazmayan özgürlükler kullandırılmaz diye bir kural yoktur.

Anayasalar,özgürlüklerin sınırlandırılmasında önemlidir.Bir özgürlüğü, ancak anayasada belirtilen koşullarla ve ölçüde,yasalarla sınırlayabilirsiniz. Ancak,anayasada yer almayan bir özgürlüğü, yasalarla dahi insanlara tanıyabilirsiniz.Sizin elinizi tutan yok,çıkarın yasaları ve özgürlüklerimizi daha da genişletin,niyetiniz özgürlükçü bir anayasa yapmaksa.

Ama sizin niyetiniz başka,siz üzüm yemek değil,bağcıyı dövmenin peşindesiniz.

Ateşle oynamayın lütfen. 13/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

11 Şubat 2021 Perşembe

ANAYASA MAHKEMESİNİN HAK İHLALİ KARARINI FIRSATA ÇEVİRME KARARI

 


Anayasa Mahkemesinin; Enis BERBEROĞLU hakkında verdiği ilk hak ihlali kararına, tüm bağlayıcılığına rağmen, yerel mahkeme ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından uyulmamış,BERBEROĞLU hakkında yeniden yargılanma kararı verilmediği gibi, milletvekilliğine de döndürülmemiş, avukatlarının ikinci başvurusu üzerine, Anayasa Mahkemesinin; ilk kararını aynen tekrarlayarak,ikinci kez oy birliğiyle aldığı hak ihlali kararına ise,yerel ağır ceza mahkemesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı uymak zorunda kalmışlar,mahkeme kararının bugün(11/02/2021) Mecliste okunması ile BERBEROĞLU düşen milletvekilliği sıfatını ve statüsünü yeniden kazanmıştır.

Aslında,yerel mahkemenin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,Anayasa Mahkemesinin çift dikiş kararı üzerine,bu hak ihlali kararına kerhen uymuş olmaları,üzüntü vericidir.

Bu çift dikiş karara,sarayın kerhen verdiği onaya dayalı,kerhen verilen bir uyma ile yüzyüze olduğumuz anlaşılmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararına uyulmasının ardında yaşadığımız gelişmeler göstermiştir ki;saray,pes etmemiş ve BERBEROĞLU ile uğraşmaya ve yargıyı da bu intikamı için kullanmaya devam edecektir.

Saray ve onun talimatıyla hareket eden yerel ağır ceza mahkemesi,beğenmediği ve ilk önce uymadığı Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararını,BERBEROĞLU'nun aleyhine fırsata çevirmeyi uygulamaya koymuşlardır.

Hak ihlali kararına kerhen uymak zorunda kalan yerel mahkeme;adeta, sen misin hakkım ihlal edildi diyen,ben sana gösteririm mantığıyla,hak ihlali kararına kerhen uyarken,istinaf ve yargıtay denetiminden geçerek BERBEROĞLU'nun suçluluğunun sabit olduğunun kabulü halinde dahi,eyleminin hangi suça vücut vereceği hukuken kesinleşmiş olmasına rağmen,yerel mahkeme kendisini iddia makamının yerine koyarak,tarafsızlığını açık bir şekilde ihlal edip,istinaf ve yargıtay denetimlerinden geçerek kesinleşen BERBEROĞLU'na atılı olan eylemi ve bu eyleme yönelik hukuki nitelendirmeyi dikkate almadan,yüksek yargı denetiminden geçerek belirlenen ve somutluk kazanan eylemi ve hukuki nitelendirilmesini yok sayarak,BERBEROĞLU hakkında;yasama dokunulmazlığı nedeniyle durma kararı verdiği davayla ilgili olarak,yeniden yargılamaya devam edebilmek için, dokunulmazlığının kaldırılması talebiyle düzenlediği ve Adalet Bakanlığı vasıtasıyla Meclise gönderdiği fezlekede, daha ağır cezalar içeren üç ayrı suçlamada,üç ayrı fiil atımında bulunarak, BERBEROĞLU'nun dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etmiştir.

Yerel Mahkeme;Anayasa Mahkemesinin ilk kararına uymayarak sergilediği hukuk dışı tutumunu,ikinci Anayasa Mahkemesi kararı üzerine kerhen verdiği uyma kararında da yinelemiştir.

Ceza Muhakemesi Kanununun 225.maddesi çok açıktır.Yerel Mahkeme;meclise gönderdiğ fezlekede, BERBEROĞLU'na kesinleşen eylem ve hukuki nitelendirmeye aykırı olarak, daha ağır cezalar içeren üç ayrı fiil ve suçu yüklemeye kalkışmıştır.

Ceza Muhakemesi Kanununun 225.maddesi aynen şöyledir.

(1)Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.

(2)Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.

Hukukçu olmayanların anlayacağı şekilde basit olarak açıklamak gerekirsek, CMK'nın 225. maddesine göre,hakim;ancak, iddia makamının, iddianame ile kendi önüne koyduğu suç'a ilişkin fiil ve fail hakkında hüküm verebilir.Amiyane tabiri ile hakim; ancak, savcının kendi önüne koyduğu yemeği yiyebilir.Kendi kafasından yemek ısmarlayamaz.

Ancak,hakim; savcının önüne koyduğu fiilin,yani maddi eylemin hukuki nitelendirilmesinde,savcının nitelendirmesiyle bağlı değildir.Fiilin hukuki adını kendisi koyabilir.Yani,Fiil (a) suçunu değil, (b) suçunu oluşturuyor diyebilir.Amiyane tabiriyle,hakim savcının önüne koyduğu yemeği,savcı çatalla ye dese bile,hakim kaşıkla veya avuçlayarak yiyebilir veya savcı sana verdiğim yemeğin üzerine kara biber serp dese de,hakim hayır ben kırmızı biber serperek yiyeceğim diyebilir, bu onun taktirindedir.

BERBEROĞLU'na iddianame ile yüklenen ve hakim önüne sunulan suç oluşturan eylem ve bunun hukuki nitelendirilmesi,denetim mercileri olan istinaf ve yargıtay hakimleri tarafından yapılmış ve bu fiil ve nitelendirme kesinleşmiştir.

Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararına uyan yerel mahkemenin;yapacağı yeni yargılama sonunda,BERBEROĞLU'nun suçlu bulunması halinde hükmüne esas alacağı eylem ve bunun hukuki nitelendirilmesi belirlenmiş ve kesinleşmiş olup,buna rağmen,CMK'nın 225 ci maddesinin açık ihlali niteliğindeki fezlekesi,yerel mahkemenin bağımsız ve tarafsız bir yargı mercii olmayıp,bir intikam makamı olduğu ciddi şüphesini doğurmuştur.11/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu






10 Şubat 2021 Çarşamba

OYNATMAYA AZ KALDI DOKTORUM NERDE? (Müjde Ay'a Gidiyoruz)

 


AKP Genel Başkanı ve partili Cumhurbaşkanı;sonunda, müjdeyi verdi.

Hazırlanın Ay'a gidiyoruz.

Eksik olmasınlar,kadınlarımızı da unutmadığını gösterdi.Hatta, kadınlarımız bile diyerek.

Emin bir kaynaktan aldığımız bilgilere göre, Ay'da pandemi de yokmuş!

Ama bir dakika.

Pamuk eller cebe.

İban numaralarınızı hazırlayın.

Biliyorsunuz,hazine de para kalmadı ama,itibardan da tasarruf olmaz.

Dünyada Ay'a ilk ayak basan Devlet Başkanının ERDOĞAN olması,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarını parlatır.

Cumhurbaşkanını Ay'a götürecek en pahalı ve donanımlı bir uzay aracını vakit geçirmeksizin milletçe satın alıp saray'a teslim etmemiz,bir vatan borcudur, unutmayınız.

Hay Allah az daha unutuyordum.

2023 de Ay'a ayak basacak olan partili cumhurbaşkanına;bu müjdesinin karşılığı olarak,Marmaris Yazlık Sarayı,Ahlat Kışlık Göl manzaralı sarayı yanında,2023 yılını temsilen,Ay'da 2023 metre karelik toprak parçasına oturacak olan,Dünyanın İstanbul Boğazı ve İstanbul Kanalının manzaralarına nazır lüks bir Uzay Sarayı da, yakışır doğrusu!

Tekrarda fayda var,unutmayın.İtibardan tasarruf olmaz.

Ay'daki saray işini de mutlaka halletmeliyiz, 2023 yılına kadar!

İki buçuk milyar dolar parayı sokağa atarak,Putin'in gönlünü hoş etmek için satın aldığımız ve depoda beklemeye aldığımız S-400 hava savunma füzeleri,

Yoğun işsizlik,

Hayat pahalılığı,

Pandemi ile mücadelede yeterli olamama,insanlarımızı aşılayamama,işyerlerini zorla kapattırdığımız esnafımızı kendi kaderine terk etme,

Merkez Bankası döviz rezervlerinin eksiye düşürülmesi,

Cari açık,

Hergün artan iç ve dış borçlar,artan faiz ve enflasyon,

Üretimin ve büyümenin azalması,

Tarımın çöküşü,tarım ürünlerini dahi ithal edişimiz,

Çözülemeyen dış sorunlarımız,

Açılmış ve üzerleri örtülmemiş birer çukur olarak beklemekte olan;Suriye,İdlip,Fıratın Doğusu,Kuzey Irak,Doğu Akdeniz,Libya cepheleri,

Yargının acınacak hali,

Ve daha nice sorunlar çözüm beklerken,

Ay'a gidiyoruz sürpriz çıkışı,artık bir müjdemidir,halkımızla alay etmek midir,millete yapılan bir küfür müdür?Bilemiyoruz.Nasıl kabul ederseniz ediniz.Ama,müjde olmadığı kesin.

Bilmem hiç tanık oldunuz mu?Bir insan, diğer bir insana çok kötü haksız ve yersiz bir söz söylediğinde;söze muhatap olan kişi çok kızdığında, karşısındaki sözü söyleyen şahsa aynen;”Bunu bana söyleyeceğine,keşke anama küfür etseydin daha iyi olurdu,bu kadar üzülmezdim”der ya.

Partili Cumhurbaşkanının;bunca öncelikli sorunlarımız varken,kovid salgınından hergün yüzlerce insanımız,Dünyada hayata tutunamayarak, acı çekerek,nefes alamayarak ölürlerken,hem de ciddi,ciddi,müjde olarak;AY'a gidiyoruz demesini,şahsen kendime ve Türk Halkına edilmiş bir küfür olarak algılıyorum.

Allah,Türk Milletinin yardımcısı olsun,hepimize sabırlar versin.

Hepimiz, birer sinir hastası veya sinir hastası adayı olduk.

Gerçekten; o şarkıda olduğu gibi,“oynatmaya az kaldı,doktorum nerde” diye, avaz avaz bağırarak,bir deli doktoruna koşar adım gitmek aşamasına geldik.

Allah,aklımıza mukayyet olsun.10/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


9 Şubat 2021 Salı

İHTİRASI AKLININ ÖNÜNE GEÇEN ADAMA AÇIK MEKTUP


Kimden bahsettiğimi, aklı başında olanlar anlamışlardır.

Baş olmak siyasi ihtirasıyla yanıp kavrulan,ihtirasının önüne geçemiyerek, aklını ihtirasının öne alıp kullanamayarak,kendince uydurduğu, zamanlaması ve koşulları itibariyle, haksız gerekçeler ileri sürerek, CHP'den nihayet istifa edip parti kurma iradesini kamuoyuna açıklayan,çoğumuzun hayal kırıklığına yol açan Muharrem İNCE'den bahsediyoruz.

Muharrem İNCE;sen kimsin be kardeşim?

Ben,hiçbir mesleği kötülemem,her meslek yücedir,hele bizleri yetiştiren öğretmenler yücelerin yücesidir ama, sen nihayetinde bir öğretmensin.

Sen, bugün kendini CHP'den bile büyük görerek CHP'den istifa edip, yeni bir parti kurma gücünü,cesaretini ve birikimini kendinde görebiliyorsan, bunu öncelikle CHP'ye borçlusun sakın unutma.

Binada yangın çıkmış,alevler çatıyı ve bacayı sarmış,çatı çökmek üzere,sen yangına su dökmek ve yangının sönmesi için bir çaba sarf etmiyor,yangını uzaktan seyrederek boş boş konuşup,nefesinle yangına körük oluyorsun.

Ağır ve haksız suçlamalarda bulunarak istifa ettiğin CHP'de demokrasi olmadığını söylüyorsun.

Belki haklısın.Ülkemizde mevcut siyasal partiler ve seçim yasalarının içerdiği hükümler itibariyle, hiçbir partimizde,parti içi disiplini bozmamak koşuluyla, parti içi demokrasi yok.

Ama,bu olumsuz koşullara rağmen,ülkemizde;yeterli olmasa da, parti içi demokrasiyi kısmen sağlayabilen tek partinin CHP olduğunu da teslim etmelisin.

Sen,19 senedir iktidarda olan AKP içinde parti içi demokrasinin “d” sinin bile olmadığını bilmene rağmen, haline niçin şükretmiyorsun?

Demek ki;bizim gibi demokrasi karnesi kırıklarla dolu, geri kalmış ülkelerde, bir siyasi partinin iktidar olarak,19 yıl iktidarda kalabilmesi için,parti içi demokrasiye hiç de gerek yokmuş.

Sen,az da olsa eski partin CHP de olan parti içi demokrasiden en çok yararlanan ve iki kez genel başkanlığa aday olabilen,bir kez de partin tarafından Cumhurbaşkanlığına aday gösterilme şansını bulabilen,ama sana tanınan bu hakları kullanarak seçilemeyen çok azınlık,hatta tek kişisin.Bu imkanlara rağmen,seçilerek CHP'ye genel başkan olamaman,ülkenin Cumhurbaşkanı olamaman, demokrasinin cilveleridir.Bu başarısızlıklarının vebalini, niçin CHP'ye yükleyerek, CHP'yi parti içi demokrasi olmamakla suçluyorsun?

Sanırım sen,parti içi demokrasiyi,aday olduğun seçimleri kazanmakla eşdeğer görüyorsun.

Muharrem İNCE;iki kez aday olduğu parti genel başkanlığı seçimlerini kazanamadığın için,CHP'de parti içi demokrasi yoktur sonucuna varıyorsun.Sen aday olabildiğine,AKP de siyaset yapmadığına şükret kardeşim.

Kötü emsal olamaz ama,şöyle bir etrafına,AKP'ye bir bak,AKP'de,ERDOĞAN'a rağmen genel başkanlığa aday olunamadığı gibi,sesini yükselterek genel başkana söz söylemek,onu eleştirmek bile ağır suç,AKP de kurucu üye kalmadı, hepsi parilerinden ya atıldılar, ya da ayrılmak zoruda bırakıldılar.

Sen kalkmışsın,CHP de demokrasi yok diyorsun,insanda biraz insaf ve utanma duygusu olur.Türkiyede yaşayıp da bu gerçeklere gözlerini kapatarak,kendini İngiliz ve Alman demokrasilerinde yaşayan bir siyasetçi gibi hayal edersen, hiç siyaset yapmamalısın.

Sen, CHP genel başkanı dahil, CHP yönetimini alenen özgürce eleştirebiliyorsun, genel başkanlığa aday olabiliyorsun,cumhurbaşkanlığına aday gösteriliyorsun,partine bayrak açarak,şehir şehir dolaşıp yeni bir hareket başlatabiliyorsun,CHP tüm bunlara tahammül ederek seni partiden ihraç etmiyor,sen daha ne istiyorsun Muharrem İNCE,partinin tapusunu cebine koymalarını mı istiyorsun?

Muharrem İNCE;teşbihte hata olmaz.Şu anda Dünya'yı kasıp kavuran ve milyonlarca insanı,önünde diz çöktüren, hasta eden ve öldüren,ancak insan vücuduna ağız,burun ve hatta göz yoluyla girerek,ancak insan vücudunda hayat bulabilen ve çoğalan etkisini gösterebilen,tek başına, insan vücuduna girip yerleşmeden, bir hiç,etkisiz eleman olan kovid virüsü gibi,sen tek başına bir hiçsin.Sen, Muharrem İNCE olarak siyasette bir yerlere gelebilmişsen,CHP sayesinde,CHP içinde ve ortamında siyaset yaparak,siyasette bir yerlere gelebildin,milletvekili oldun, CHP Meclis Grup Başkan vekili ve CHP Cumhurbaşkanı adayı oldun, kendi kişisel katkın ve yeteneğin ne olursa olsun,CHP sayesinde tanındın kamuoyunda.

KILIÇDAROĞLU yönetimini,ATATÜRKÇÜ olmamakla,ATATÜRK'ün ismini ağızlarına almamakla suçluyorsun.

Burada da yanılıyorsun.ATATÜRKÇÜ olmak için aklına geldiğinde ATATÜRK'ün ismini anmak gerekmiyor.

Bizler,sözde ATATÜRKÇÜ'lerden bıktık usandık,sözde değil,ATATÜRK'ün ilke ve devrimlerini,Cumhuriyetin en başta laiklik olmak üzere,tüm kurucu değerlerini savunan, özde ATATÜRKÇÜ'ler istiyoruz.

Sen,bu ülkede yaşamıyor musun,ülkenin; ATATÜRK'ün kurduğu cumhuriyetin temel değerlerinden uzaklaştırıldığını, siyasal islam bir diktatörlüğün ülkede kurulmak üzere olduğunun farkında değil misin?

Zaman, ATATÜRK'ün ismini anma değil,ATATÜRK'ün kurduğu Cumhuriyete, tüm değerleriyle sahip çıkma zamanıdır.En büyük ATATÜRKÇÜLÜK budur günümüzde.

Sen çıkmışsın ATATÜRK'ün kurduğu cumhuriyete sahip çıkmak yerine, iş başındaki demokrasi,cumhuriyet ve ATATÜRK düşmanlarını demokratik seçimlerle iş başından uzaklaştırmayı kendisine ilke edinmiş CHP'yi ve onun iş başındaki yöneticilerini, dilden ATATÜRK dememekle suçlayarak, ATATÜRK'ün yadigarı Cumhuriyeti ve değerlerini,demokrasiyi kurtarma gayreti içindeki CHP'yi suçlayarak,ATATÜRK'ün kurduğu CHP'den,zamansız istifa ediyorsun.

KILIÇDAROĞLU yönetiminin;işi şansa bırakmadan,demokrasiyi ve ATATÜRK'ün kurduğu laik Cumhuriyeti mutlak surette kurtarmak ve düze çıkarmak için, ATATÜRK ve Cumhuriyet değerlerine sahip bazı muhalefet partileriyle işbirliği yaparak, onlara dostlarım demesini,dostlarımızla demokrasiyi AKP iktidarından kurtaracağız demesini,niçin içine sindiremiyorsun?

Zaman çok kısaldı,zamanla yarış içindeyiz, ATATÜRK'ün kurduğu Cumhuriyet ve demokrasi, elimizden kaymak üzere,bu nedenle işi şansa bırakmak istemeyen KILIÇDAROĞLU yönetiminin bu işbirliği gayretini niçin eleştiriyorsun?

ATATÜRK adına,ATATÜRK'ün kurduğu CHP gemisini,bu zor koşullarda terk etmen affedilir gibi değildir,bu satırların yazarı ben de;bir zamanlar, senin CHP'nin başına gelmeni isteyen kişilerden biriydim,içinde bulunduğumuz bu zor şartlarda CHP gemisini terkedeceğini biliyor olsaydım, asla destek vermezdim,iyi ki kaznıp CHP'nin başına geçmemişsin,bu da ülkenin bir talihi olsa gerek.

Sen; ne hakla, ATATÜRKÇÜLÜĞÜ ve ATATÜRK değerlerini kendi tekelinde görüyorsun?Bu ülkenin muhafazar kesimleri ve orta sağdaki muhafazakar partileri de, en az senin ve benim kadar, ATATÜRKÇÜ ve ATATÜRK ilke ve devrimlerine sadık kişilerdir.

Sayın İNCE;yeri gelmişken,size bir şeyi itiraf edeyim.Bu ülkede en nefret ettiğim ve gayrisamimi bulduğum slagan nedir biliyor musun?

ATATÜRKÇÜ'lüğümden ve demokratlığımdan hiçbir okurumun şüphesinin olmadığını bilmemin rahatlığı içinde söylüyorum.Bu ülkede en nefret ettiğim ve samimi bulmadığım slogan;salonlarda ve meydanlarda toplanarak kitle psikolojisi ile “Mustafa Kemalin,ATATÜRK'ün askerleriyiz” diye bağıran ve daha sonra arkasını dönerek gidip kış uykusuna devam eden,sizin çok sevip hoşlandığınız,sözde ATATÜRKÇÜLERİN haykırdıkları slogandır.

Muharrem İNCE;ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.

İstifa etmekle,kendinizi yok ettiniz.

İstifanızın,CHP ve Millet,demokrasi ittifakına zerre kadar zararı olmayacaktır,ancak Cumhur İttifakına moral kazandırdınız,onlara ve yandaş yalancı medya'ya sarhoş mezesi oldunuz,ne kadar övünseniz yeridir.

Muharrem İNCE;siz önceki beyanlarınızla çelişerek inandırıcılığınızı da çoktan kaybettiniz.Yanlış hatırlamıyorsam, Cumhurbaşkanı adayı olduğunuz dönemde,bir daha KILIÇDAROĞLU'nun karşısına rakip olarak çıkmayacağım sözünü vermiştiniz,şimdi ne yaptınız?Bırakın parti içinde kalarak,CHP genel başkanlığına aday sıfatıyla rakip olmayı,yeni parti kurarak ülke yönetiminde rakip olmaya kalkıştınız.

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde de,seçim gecesi seçmenlerimi yalnız bırakmayacağım, avukatlar ordusu kurarak Yüksek Seçim Kurulu önünde nöbet tutacağım, oylarınza sahip çıkacağım sözünü vermiş olmanıza rağmen,kayıplara karıştınız, ortalıkda hiç gözükmediniz,ilerleyen saatlerde pes edip,adam kazandı dediniz.

İstanbul seçimlerinde,adaylığında, beğenmediğiniz KILIÇDAROĞLU'nun imzası bulunan,onun eseri İMAMOĞLU; aslanlar gibi savaştı,kendisine verilen oylarına sahip çıkarak,daha oyların sayımı bitmeden,işi olup bittiye getirerek,İstanbul Belediye Başkanlığını kazandıklarını ilan etmeye kalkışanlara pabuç bırakmadı ve söke söke seçimleri iki kez kazandı.

Sayın İNCE;sen,başarısını ve dirayetini; seçim kazanarak ve zorluklar ve engeller içinde görev yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda kanıtlayan,senden daha genç ve başarılı, CHP'nin müstakbel genel başkanlığının en yakın adayı olan İMAMOĞLU gerçeğini görerek,CHP de kendine ekmek bulamayacağını,genel başkanlık veya başka bir başkanlık koltuğuna kavuşma ihtirasına kavuşamayacağını anlayarak,çok sevdiğini söylediğin ATATÜRK'ün kurduğu CHP gemisini terk ederek bir flikaya binip meçhule doğru yol alıyorsun.

Yolun açık,kürekçilerin bol olsun,selametle bir karaya çıkarsın umarım.09/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


 

8 Şubat 2021 Pazartesi

YÜREĞİNİZ YETMEDİ HERHALDE

 



CHP Milletvekili Enis BERBEROĞLU hakkında, Anayasa Mahkemesi tarafından ikinci kez verilen hak ihlali kararına nihayet uydunuz.

Sormak lazım.

Ne değişti de Anayasa Mahkemesinin kararına bu kez uydunuz?

Önceki, anayasayı ihlal anlamı taşıyan hukuk dışı kararınızdan niçin dönerek tükürdüğünüzü yaladınız?

Siz,Anayasa Mahkemesinin hukuk dersi veren ve şamar gibi suratınıza indirilen ikinci karardan sonra mı,işin ciddiyetini anlayabildiniz?

Bazı okurlar,yazılarınızı çok ağır eleştiriler içerecek şekilde yazıyorsunuz diyerek, bize eleştiri getiriyorlar.

Gel de ağır eleştiri yapmadan yaz bakalım.

Evet, ne değişti de bu kez Anayasa Mahkemesi kararına uymak zorunda kaldınız?

51 senelik bir hukukçu ve adına, yargı yetkisini kullandığınız Türk Milletinin bir ferdi olarak, bu soruyu sormaya hakkımız vardır,kimse kusura bakmasın ve alınmasın.

Her kimse,sizlere hükmeden güç;çocuklar, karara uyunuz,bu ikinci karardan sonra

Avrupa ve ABD devreye girer ve ben ve sizler çok güç durumda kalabiliriz,Türk halkını bir kenara koyun ama, ele güne bari rezil olmayalım,yoksa sizi ben dahi kurtaramam diyerek, sizi özgür mü bıraktı da, Anayasa Mahkemesinin kararına direnemediniz ve uymak zorunda kaldınız?

Efelik yapmak, demokrasilerde öyle kolay değildir,yürek ister.

Kim olursanız olunuz,yüreğiniz yetiyorsa efelik yapacaksınız.

Ne oldu şimdi?

Anayasa Mahkemesinin ilk kararına;hukuka ve anayasaya saygı göstererek uysaydınız, vezir olacaktınz.

İlk karara uymayarak efelik yaptıktan sonra,ikinci karara uymak mecburiyetinde kaldınız ve rezil oldunuz.

Hukuku da rezil ettiniz. 08/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



7 Şubat 2021 Pazar

OMİRİLİK SARIMSAĞI

 


19 yıl boyunca ülkemizi tek başına yöneten AKP iktidarına ve onun genel başkanı ERDOĞAN'a büyük haksızlık ettiğimi, anlamış bulunuyorum.

AKP den ve genel başkanı partili cumhurbaşkanı ERDOĞAN'dan, kabul ederse, özür ve af diliyorum(!)

Muhalif bir kişi ve yazar olarak;AKP iktidarını ve ERDOĞAN'ı, sürekli eleştirdik.

Dedik ki;bunlar,eğitim düzeyimizi çok düşürdüler,bütün okulları imam hatipleştirerek,gençlerimizin;bilimsel, modern ve çağdaş eğitim almalarının önünü tıkayarak,ülkemizin genç beyinlerini, dini eğitim vererek dumura uğrattılar,üniversitelerimiz Dünya sıralamalarında nal toplamaya başladılar,öğretim üyesi ve kadavraları bile bulunmayan tıp fakülteleri açarak,kalitesiz doktorlar yetiştirdiler.

Ne kadar yanılmışız.Aslında, hiç de öyle değilmiş.

Bizim zamanımızda; henüz liseye,yani biyoloji dersi okumaya başlamadan, ilk ve orta okullarda, biyoloji dersi yerine, tabiat bilgisi dersi okutulurda.O derste bize,beynimizin görünüşü itibariyle soğana benzediği için omirilik soğanı adı verilen bir bölgesinin olduğu,beyin ile omirilik arasındaki sinirsel iletişimi sağlamakla görevli olan omirilik soğanı hasar gören insanların, yaşamsal fonksiyonları ve sistemleri çöktüğü için öldükleri öğretilirdi.

Aradan altmış yıl geçmiş.Bizim; beynimizde omirilik soğanı bölgesi olduğunu ve insanlar için yaşamsal olduğunu öğreneli.

İnsanlar da, mikroplar gibi,özellikle virüsler gibi değişime(mutasyona) uğruyorlar demek ki.

Ülkemizde,AKP ve ERDOĞAN döneminde,her kademede eğitim düzeyimiz,tıp fakülteleri dahil, bütün üniversitelerimizin bünyesindeki fakültelerimizin eğitim düzeyleri o kadar gelişmiş ve çok değerli genç doktorlara sahip olmuşuz ki; inanın, bunun farkında olmadan, iktidarı haksız suçlayarak vakit geçirmişiz(!)

Geçtiğimiz günlerde, para ödüllü bir bilgi yarışmasına katılan bir yarışmacı bayana; insan anatomisine ilişkin bir tıp ve genel bilgi sorusu soruldu,aslında bu sorunun cevabını bilmek için, tıp okumuş bir doktor olmak gerekmiyor diye düşünmüştüm ben.

Meğer, hiç de öyle değilmiş.Yanılmışım doğrusu!

Bayağı zor bir soruymuş,eski bilgilerime göre;ben, sorunun cevabı olarak omirilik soğanı demiştim,ama yanılmışım.

Yarışmacı bayan da,sorunun cevabını bilemediği için,telefon jokerine başvurdu.Yarışmacı bayanın şansına bakar mısınız?joker de,bu soruya doğru cevap verebilecek ehilde ve bilgi sahibi genç bir doktor,yani üniversitelerimizin ve tıp fakültelerimizin eğitim düzeylerinin tavan yaptığı Dünya sıralamalarına girdiği AKP iktidarı döneminde eğitim görmüş ve tıp fakültesinden mezun olarak aile hekimi olmuş, pırıl pırıl bir doktor gencimiz.

Yarışmacı bayan soruyu telefonla mesleği doktorluk olan telefon jokerine sordu,şıkları saydı,omirilik soğanı,omirilik turbu,omirilik brokolosi ve omirilik sarımsağı.

Joker doktorumuz,önce soruyu anlamadı,tekrarlanınca hiç tereddütsüz, doğru cevabın omirilik sarımsağı olduğunu söyledi.

Cevap doğruydu(!)

Doktorumuz,bizim eskiden omirilik soğanı olarak bildiğimiz beyin bölgesinin, mutasyona uğrayarak omirilik sarımsağı haline geldiğini,omirilik soğanının tarihe karıştığını,ilk kez,yarışmanın yapıldığı yandaş kanalda Türkiyemize ve tüm Dünya'ya açıklamış oldu.Tüm Dünya ve tıp alemi, aydınlanmış oldular (!)

Bir Türk olarak gururlandım(!)

Uluslararası arenada bu yeni buluş ve keşfiyle ülkemizin yüzünü ağartan,tıp bilimine katkı sunan ve Nobel tıp ödülüne rakipsiz aday konumundaki bu doktorumuzu ve bu doktorumuzun başarısına katkı sunan AKP iktidarını ve tüm yöneticilerini, şahsım ve ülkem adına kutluyorum(!) 07/02/2021


Güner YİĞTBAŞI

Hukukçu




6 Şubat 2021 Cumartesi

BOĞAZİÇİ KRİZİNİ DAHA DA TIRMANDIRACAK BİR KARAR

 


Boğaziçi Üniversitesine, partili Cumhurbaşkanı tarafından dışarıdan atanan kayyum rektör nedeniyle, üniversite öğrencileriyle akademisyenler tarafından başlatılan anayasal,demokratik ve barışçıl protestolar devam ederken,bugün (06/02/2021) Resmi Gazetede yayınlanan 3519 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla, Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde bir gecede Hukuk ve İletişim Fakültelerinin kurulması,çok düşündürücüdür.

Bu kararın, zamanlaması itibariyle, tam da bu direnişe denk gelmesi anlamlıdır.

Üniversiteye atanan ve öğrenciler tarafından istenmeyen adam ilan edilen kayyum rektör,üniversitede görevli öğretim kadrosu tarafından da benimsenmemiş ve dışlanmış olup; bu nedenle,rektör yönetimini kurabilecek öğretim görevlisi bulmakta zorlanmakta ve görevini tam olarak icra edemez konumdadır.

Rektörü atayan partili cumhurbaşkanının, bugüne kadar uyguladığı siyaset yönteminin;insanları bölmek,kutuplaştırmak ve toplumda gerginlik yaratmak ve bundan siyasi çıkar sağlamak olduğu dikkate alındığında,partili cumhurbaşkanının; tanıdık aynı yöntemi kullandığı,Boğaziçi Üniversitesine atadığı ve en başta öğrenciler olmak üzere, tüm öğretim elemanlarının da kabul etmedikleri rektörü görevden alarak,üniversite içinden sevilen bir akademisyeni rektör atayarak,ortaya çıkan krizi sonlandırmaya niyetli olmadığı,krizin üzerine körükle giderek, krizi tırmandırmaya niyetli olduğu,bu nedenle de rektör krizine ilaveten bir de sürpriz bir kararla hukuk ve iletişim fakültelerinin kurulmasına karar verip,üniversitede fakülte krizi yaratmayı ve gerginlik politikasından siyasi yarar sağlamayı düşündüğünü değerlendiriyoruz.

Çok yazık.Siyasi iktidarın başı olan zatın,kendi kararları dışında çıkacak krizleri dahi sonlandırmak için gayret sarf edeceğine,kendi yarattığı rektör krizine, yine kendi kararıyla fakülte krizi ilave etmesini anlayamıyoruz.

Yeni fakülteler kurulmasıyla güdülen amaç, çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Boğaziçi Üniversitesine,üniversite yönetiminden habersiz,ülkenin ihtiyacının bulunup bulunmadığı araştırılıp sorgulanmadan, bir gecede hukuk ve iletişim fakültelerinin kurulmasının tek amacı olabilir,bize göre;o da, kurulan bu yeni fakülte kadrolarına yandaş öğretim üyeleri atanarak,istenmeyen dışarıdan atanan kayyum rektöre,kurulan yeni fakültelerin dışarıdan atanacak bu yandaş öğretim üyeleriyle kadro takviyesi yapmak ve rektörün üniversite içindeki yalnızlığını gidermek ve kadrosunu oluşturarak görevine başlamasını sağlamaktır.

Ülkenin birliğinden ve huzurundan sorumlu olan partili cumhurbaşkanının, Boğaziçi krizinin üzerine körükle giden bu yeni icraatı da göstermiştir ki;ülkenin,siyasi ihtirasına yenik düşen tek adamın kararlarıyla yönetildiği cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, asla bu ülkenin hayrına değildir. 06/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Şubat 2021 Cuma

SEN DEVLET DEĞİLSİN SAYIN ERDOĞAN

 



Sayın ERDOĞAN;davranışlarına,söylemlerine ve devleti tek başına keyfi ve sınır tanımaksızın yönetmeye kalkışına,kibirine,kendini Anayasa Mahkemesinin dahi üstünde tutuşuna,bağlayıcı Anayasa Mahkemesi kararlarına dahi diklenişine, haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı olmayan gençleri,ana muhalefet partisini ve yöneticilerini terörist olarak yaftalamana,yasal güvencelerine güvenerek önüne gelene hakaret etmeyi kendine hak olarak görmene rağmen,kendine yönelik en ufak ve haklı bir eleştiriyi hakaret olarak kabul ederek, insanları mahkeme kapılarında sürünmeyi onlara reva görüşüne,nice anayasa ve yasa dışı keyfi icraatlarına,son olarak da;millete, kapalı kapılar ardında hazırlatacağın,senin iktidarını ve sarayını garanti altına almayı amaçlayan yeni anayasa önerisini, millete kakalama isteğine,hayvanları koruma amaçlı bir derneğin kuruluşunun bile senin onayına bağlı kılınmış olan bu düzene bakılırsa,sen kendini devlet olarak görüyorsun demek ki.

Ben devletim diyorsun.

Sayın ERDOĞAN; ne sen,ne senin partin ve ne de başkanlığını yaptığın hükumet,asla devlet değilsiniz.

ATATÜRK'ün, onca şehit ve gazinin kanlarıyla ülkeyi kurtarark kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti,senin gibi fani değil,ATATÜRK'ün dediği gibi, ilelebet payidar kalacak,93 milyon tüm Türk Milletinin herbirinin; eşit haklarla sahip oldukları, anayasa ve yasalara göre, çatısı altında eşit olarak yaşadıkları bir kurumdur.

Bir benzetme yapacak olursak; devlet, hancı,sen ve iktidarın,partin ve hükumetin ise;bu handan gelip geçen bir yolcudur.

Devletin; anayasa ve yasalara uygun olarak, yönetilmesi, beş yıllığına sana ve partine geçici olarak emanet edilmiştir, o kadar.

Bu devletin ne ilk iktidar sahibi sensin, son iktidar sahibi de, asla sen olmayacaksın, aksi kanaatte isen, büyük bir yanılgı içindesin.

Hukukun üstünlüğüne dayalı demeokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinde; egemenlik,yani hakimiyet,kayıtsız ve şartsız,dinlerine,mezheplerine,cinsiyetlerine ve ırklarına bakılmaksızın yasa önünde eşit olan 93 milyon Türk Milletine aittir.

Anayasaya göre;Türk Milleti,yasama,yürütme ve yargıdan oluşan egemenlik haklarını,anayasanın belirlediği organlar eliyle kullanırlar.

Sayın ERDOĞAN;sen de,Türk Miletine ait egemenlik haklarından biri olan (Yürütme hak ve yetkisini),Türk Milletini temsilen ve onun adına ve menfaatlerine uygun olarak kullanmakla görevlendirilen,anayasanın öngördüğü süre ile sınırlı olmak,anayasaya ve yasalara uymak şartıyla geçici olarak kulanan, seçimle iş başına gelen,üst düzey bir kamu görevlisisin unutma sakın.

Yani, devlet değilsin,padişah değilsin,devlet babanın şahsi malı,Türk Milleti de; senin, sana biat etmek zorunda olan kulların değildir.Sakın unutma lütfen.

Sen, Türk Milleti tarafından geçici süreyle seçilmiş ve devleti yönetirken,anayasa ve yasalara saygı göstermek ve uymak zorunda olan,bizler gibi,eşitler arasında bir adım öne çıkmış bir Türk Vatandaşısın.

Bu nedenle,demokratik seçimlerle iş başına geldiğin gibi, yine demokratik seçimlerle iş başından çekilip gitmek zorundasın.

Aksine bir düşünce ve çabalar içine girmeye, kendinde bir üstünlük ve imtiyaz vehmetmeye, sen dahil,kimsenin hakkı ve haddi değildir,bunu sakın unutma lütfen.

Sayın ERDOĞAN;siyasi partiler,küçük ortağın MHP hariç,demokratik seçimlerle iş başına gelerek iktidar olmak ve millete ait olan egemenlik haklarını onlar adına kullanarak devleti yönetmek isterler,onların kuruluş ve faaliyetlerinin asıl amacı budur.

Bu nedenle,ERDOĞAN iltidarını,hükümetini sonlandırarak iş başına geleceğiz diyen ana muhalefet partisi ile diğer muhalefet partilerinin bu sözlerine takılarak; muhalefeti,beni ve hükümetimi devirmek,iş başından uzaklaştırmak istiyorlar diye suçlamaya kalkma sakın.

Burada önemli olan, seni ve hükumetini,iktidarını, iş başından uzaklaştırmanın yöntemidir.

Demokratik seçimler ve Türk Milletinin sandık tercihi senin ve partine artık yeter derse,hiç kusura bakma, çekip gitmek zorundasın.

İşte,bu demokratik ve çok yalın gerçekten hareketle biz diyoruz ki;Sayın ERDOĞAN, sen de bir fanisin,gelip geçicisin.Senin bir ayrıcalığın yok,93 milyon Türk Milletinin diğer fertlerinden daha imtiyazlı ve bulunmaz Hint kumaşı değilsin.

Sen de;hem Dünya'nın, hem de iktidarın bir fani kulusun o kadar.

Sayın ERDOĞAN;bu gerçekleri bilir ve kabul edersen,yaşamını bu demokratik gerçekere göre planlarsan,inan ki;daha mutlu olacaksın,bir takım hayallerin peşinde koşmayacaksın. 05/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

3 Şubat 2021 Çarşamba

BIRAKINIZ ANAYASA TARTIŞMASINI CİDDİYE ALMAYINIZ LÜTFEN


Biraz iddialı ve kırıcı olacak belki ama,kusura bakmasın kimseler,ben ülkemiz insanından umudumu kestim artık.

Ülkenin;sosyal,ekonomik,sağlık ve yönetsel konularda çözüm bekleyen birçok devasa problemi varken,Boğaziçi Üniversitesinde başlayan demokratik ve anayasal direniş eylemi;siyasal iktidarın vurdumduymazlığı ve hatasından dönmeme inadı yüzünden giderek tırmanırken,AKP Genel Başkanı ERDOĞAN'ın ;Türkiye'nin yeni bir anayasayı çalışmasının vakti gelmiştir sözü üzerine;herkes, ülkenin çözüm bekleyen çok acil sorunlarını unutarak,hiç de gerekli olmayan,mevcudu dahi uygulanmayan, yeni anayasayı tartışmaya başladı.

Bugün televizyonlarda benim izlediğim muhalif ciddi kanallar bile,ERDOĞAN'ın yeni anayasa oltasına takılarak, ciddi ciddi bunu tartışmaya başladılar.Bu yazıyı yazarken,şu anda bile bu tartışmalara kulak kabartmaktayım.

Bize kalırsa,bu ülkeyi gerçekten seviyorsak,seçimlere çok az bir zaman kala,ERDOĞAN'ın ortaya attığı bu önerisini görmezlikten gelerek, yok saymak zorundayız.

İnsan hak ve özgürlüklerinin,bağımsız yargının,kuvvetler ayrımının, şeffaflığın, kısacası parlameenter demokrasinin baş düşmanları ERDOĞAN ve ortağı BAHÇELİ'nin öncülüğünü yapacakları yeni bir anayasa çalışmasını, nasıl ciddiye alırsınız,anlamak mümkün değil.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin anayasal demokratik protesto haklarını kullanmalarına tahammül edemeyen,öğrencileri terörist olarak suçlayan,Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını uygulatmayan bir siyasal iktidarın ve onların temsil ettiği zihniyetin, demokratik yeni bir anayasa yapacağına inanarak bunu ciddiye alıp tartışmaya başlamak,aymazlık, gaflet ve büyük bir saflıktır.

Yeni anayasa tartışmasını ortaya atan ERDOĞAN'ın amacı;mevcut anayasayı da ortadan kaldırarak, kendi imparatorluğunu kuracağı,ömür boyu yönetimde kalacağı bir anayasanın hayata geçirilmesidir.

Anayasa değişikliğinin tartışmaya açılabilmesi için,bu tartışmayı açmak isteyen ERDOĞAN ve BAHÇELİ'nin meclis çoğunluklarının; bunu sağlamaya yeterli olması gerekir.

Mevcut milletvekili yapısına göre,ERDOĞAN ve BAHÇELİ'nin bir anayasa değişikliğini doğrudan meclisten geçirecek çoğunlukları olmadığı gibi,referandum yoluyla geçirmeye yetecek 360 milletvekili çoğunlukları dahi yoktur.Kaldı ki;böyle bir anayasanın halk oylamasından geçmesi de, asla mümkün değildir.

Buradan; aklı başında, hukukun üstünlüğüne saygılı tüm insanlarımıza ve Halk TV., TELE-1 gibi muhalif ve ciddi televizyon yöneticilerine sesleniyoruz,bırakınız şu adamın gayri ciddi, çıkarmaya gücü yetmeyecek,antidemokratik hayali anayasa tartışmalarına alet olmayı,bu adamın ülkenin gündemini değiştirmesine yardımcı olmayı.

Aksi halde, ülkeye kötülük yapmış,ERDOĞAN'ın tuzağına düşmüş ve zokasını yutmuş oluyorsunuz.Aklınızı başınıza toplayınız.

Ülkemizin gündeminde; şu anda seçimler ve AKP iktidarından bu ülkeyi kurtarmak vardır,anayasa değişikliği yoktur. 04/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




 

2 Şubat 2021 Salı

GERİ ADIM ATMAYACAKTIR

 


Boğaziçi Üniversitesine atanan kayyum rektörün, öğrenciler tarafından protesto edimesi demokratik eylemi, artarak devam ediyor.

Atamayı yapan Saraydaki tek adamın,bu demeokratik eylemi,antidemokratik olarak polis şiddetiyle önlemekte kararlı olduğu anlaşılıyor.

Saraydaki tek adam,geri adım atarak atamayı iptal edip,Boğaziçi Üniversitesinden bir öğretim üyesini rektör olarak atamayı,otoritesine gölge düşüreceği ve bu demokratik direnişlerin yol olacağı ve saygınlığına gölge düşeceği kanaatiyle,aklının ucundan dahi geçirmemektedir.

Tek adam,Boğaziçindaki demokratik direnişin,kendisinde paranoya haline gelen gezi olaylarına benzer ve tüm yurdu saracak bir demokratik öğrenci eylemine dönüşmesinden korkmaktadır.

Demokratik ülkelerde, iş başında bulunan yöneticilerin,yanlış kararlarından dönerek haklı direnişlere demokratik olarak son vermeleri, bir erdem ise de;antidemokratik ve otoriter yönetimlerde, yanlıştan dönmek,bir yenilgi ve otoriterlikten verilecek bir taviz olarak değerlendirilmektedir.

Ülkemiz, tam bir çelişkiler ülkesine dönüştü,tek adam rejiminde.

Tek adam,ülkeyi yönetemez hale gelmiş ve ne yapacağının şaşkınlığı içinde bocalıyor.

Ortada,içerdiği en basit insan hakları ve yargı bağımsızlığı gibi insanlarımızın lehine olan hükümleri dahi siyasal iktidar tarafından uygulanmayan bir anayasamız olduğu halde,iş başındaki tek adam, anayasa değişikliği önerisiyle kamuoyunun önüne çıkabiliyor.

Hani,yaramaz ve aç gözlü çocuklar vardır,annesi tabağına yeteri kadar yemek koymasına rağmen,aç gözlülük yaparak, kardeşlerinin yemeklerine de göz dikerler ya,işte aynen onun gibi, uygulanmayan askıya alınan bir anayasamızın varlığına rağmen,nedir bu anayasa değişiklik istemi anlamakta zorlanıyoruz ve siz önce önünüzdeki yemeği bir yiyin demek geliyor içimizden.

Maksat başka tabi.Demokratik ve ilerici,insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir anayasa yapmak değil,onların maksatları.

İstedikleri,arkalarındaki azalan halk desteğinden doğacak açıklarını tamamlayarak,seçim yenilgisinden kurtulup iktidarda kalabilmek,saraylarda oturmaya devam etmek.

Bu nedenle;biz en başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere,tüm muhalefet partilerini, Sarayın bu anayasa değişikliği önerisine kulaklarını tıkamaya ve bu öneriyi yok saymaya davet ediyoruz.

Sarayın amacı; esasen,anayasada mevcut olup, fiilen uygulanmayan bazı özgürlük maddelerini de aralarına serpiştirecekleri,cumhurbaşkanı seçim sistemini ve koşullarını saraydaki tek adam lehine değiştirecek ve yapılacak olan değişikliğin de ilk seçimlerde uygulanacağına imkan tanıyacak bir anayasal düzenleme yapmaktır.

Sakın ha,anayasaya göre bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına dahi saygı gösterip uygulamayan ve anayasa suçu işleyen bir iktidarın, demokratik bir anayasa değişikliği yapacağı savına asla inanmayınız.

Bu iktidar,ülkeyi yönetemediği gibi,maalesef tüm inandırıcılığını ve halk nezdindeki güvenini de tamamen kaybetmiştir ve ilk seçimlerde demokratik olarak ülke yönetiminden uzaklaştırılacaktır.

Ondan sonradır ki;parlamenter sisteme dönüşü de içeren, kapsamlı ve demokratik bir anayasa değişikliği gündemdeki yerini almalıdır. 03/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

ATATÜRK KONUŞABİLSEYDİ

 



Ey Türk Milleti.

Benim cansız bedenimi Anıtkabire defnettiniz,milli bayramlarda ve diğer özel günlerde,özellikle ölüm yıldönümüm olan 10.Kasımlarda,kabrime gelerek, beni anıyorsunuz,mutlu oluyorum.Hepinize teşekkürler ediyorum.

Ancak,ülkenin gidişatı beni çok endişelendiriyor,hiç huzurlu yatmıyorum.

Herkesin ağzında bir ATATÜRK sözüdür gidiyor.

Görünüşe bakarsanız;herkes, beni seviyor ve ATATÜRK'çü olduğunu savunuyor.

Ama ben,kimlerin ve hangi kesimlerin beni sevmediklerini çok iyi biliyorum,inanın bana,bir kesimin beni sevmemelerine hiç de üzülmüyorum,hatta seviniyorum. Herkesin beni sevmesini,ilkelerimi benimsemesini de beklemiyorum,bu benim için akılcı ve gerçekçi bir beklenti olamaz.

Kalben, beni çok sevdiklerinden emin olduğum,bir araya geldiklerinde “Mustafa Kemal'in,ATATÜRK'ün askerleriyiz” diye slogan atıp bağırarak,sonra hiçbirşey olmamış gibi susarak,seslerini çıkaramayanlaradır, benim asıl üzüntüm ve kızgınlığım.

Ben sizlere; demokratik,laik ve özgür bir devlet bıraktım,birilerinin beni sevmeme özgürlükleri de vardır tabi,ama hakaret etmeden.

Duydum ki;devletimizin yönetim sistemi değiştirilmiş,parlamenter sistem rafa kaldırılarak, kurtuluş savaşını yöneten, kurucusu olduğum Türkiye Büyük Millet Meclisi, işlevsiz bırakılmış,Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi adı altında, benim hiç duymadığım ve bilmediğim,ülkenin tüm kaderini sarayda oturan bir şahsın iki dudaklarının arasına bırakan, ucube bir sistem tesis edilmiş ve sizler de oylarınızla bu ucube sisteme onay vermişsiniz.

Beni çok yanılttınız,bu sisteme onay verenlerin çoğunlukta olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti;benim kurarak sizlere ve Türk Gençliğine emenet ettiğim Türkiye Cumhuriyeti olamaz.

Sizler ne biçim ATATÜRKÇÜ'sünüz, bana söyler misiniz?

Bu ükenin; emperyalistlerden ve onların yerli işbirlikçisi,işgal altında bulunan İstanbuldaki Osmanlı Saraylarında oturan hainlerden kurtaran benim dahi,tek başıma sahip olamadığım,sahip olmak da istemediğim, sınır ve denetim tanımayan yetkileri,hangi hakla ve akılla o tek adama verebildiniz?

Hangi hakla,benim kurduğum ve kurtuluş mücadelesinin mabedi gazi meclisi devre dışı bıraktınız,işlevsiz bir siyasi dernek haline getirdiniz,bu mudur sizin ATATÜRK severliğiniz?

Ben sizlerden; sözde değil, özde ATATÜRKÇÜ olmanızı,beni özde sevmenizi ve sizlere bıraktığım eserlere,demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkarak korumanızı istiyorum ve hatta emrediyorum.

Cumhurbaşkanlığı sarayı da ne demektir,benim dahi oturduğum ve Türkiye Cumhuriyetini yönettiğim,o tek adama kadar ülkeyi yöneten tüm Cumhurbaşkanlarının oturup çalışmalarını yürüttüğü Çankaya Köşkü neyine yetmemiş,o tek adamın,0 kişi,saraylarda doğup saraylarda mı yaşamış ki?

Ben,saraylara yakışan,saraylarda oturan ve oradan ülkeyi yönetmeye çalışan, saraylarla özdeş saltanatı, boşuna mı kaldırdım,benim canım yok muydu saraylarda oturmak için?

Ben, milletimin gönül saraylarında oturarak,ülkeme yararlı çalışmalarımı mütevazi Çankaya Köşkünden yürüttüm,milletimden uzaklaşmadım,sarayların kalın duvarları arkasında milletimden gizlenmedim,milletimden korkmadım,kendimi uzun koruma konvoylarıyla koruma altına alarak özgürlüğümü kısıtlamadım,yaşarken öldürmedim kendimi.

O tek adam saray yönetiminin,Osmanlı saray ve saltanat rejiminden dahi otoriter,can sıkıcı ve özgürlükler düşmanı olduğunu,devletin temeli olan adaletin yok edildiğini,adalet sağlayan yargının, saraydaki tek adamın emir kulu haline getirildiğini,insan hak ve özgürlükleinin,basın özgürlüğünün yok edildiğini,herkesin saraydaki o tek adam gibi düşünmesinin istenildiğini,liyakatin değil, itaatin, saray yönetiminin önceliği olduğunu,anayasanın rafa kaldırıldığını,İstanbul belediye seçimlerinde olduğu gibi,millet iradesine saygının kalmadığını,Türk Milletinin yaklaşan seçimleri endişe ile beklediklerini görüyorum.

Saraydaki tek adamın;halk oylaması ve anketlere göre,gidici olduğunu sarayı boşaltmak zorunda kalacağını bildiği için,bir arayış içinde bulunduğuna,muhalefeti ve demokrasi cephesini parçalamak için elinden gelen çabayı gösterdiğine, tanık oluyorum.

Ben,kurucusu olduğum CHP'nin altı okundan birisi olan milliyetçilik ilkesini;Bir üst kavram olarak, Türk Milletini oluşturan tüm yurttaşların etnik,dinsel ve mezhepsel kökenenlerine bakmaksızın,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çatısı ve bayrağı altında toplanan,yürekleri hep birlikte ve aynı amaçlarla,devletimizin,güzel yurdumuzun ve asil milletimizin yararları doğrultusunda çarpan,ülkesinin yararlarını,kendi yararlarının üzerinde tutan insanların yüreklerinde hissettikleri bir değer ve güzel bir duygu olarak anlıyorum ve kabul ediyorum,bu nedenle,sizlerden de milliyetçiliği,ayrıştırıcı değil, birleştirici bir değer olarak kabul edip benimsmenizi istiyorum.

Saraydaki tek adam'ın;anayasaya göre bağlayıcı ve uyulması zorunlu olan Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan hakları Mahkemesinin kararlarına uyulmamasını savunarak,mahkemeleri bu şekilde etkisi altına alıp,ugulanma bekleyen bağlayıcı yargı kararlarını uygulatmazken,anayasanın değiştirilmesi zamanı gelmiştir diye ortaya çıkmasındaki gerçek sebebi, kavrayın lütfen.

Demokratik devletlerde, anayasalar; zaman içinde özgürlükleri daha da artırmak,genişletmek ve ülkeyi daha emokratik kılmak amacıyla değiştirilir.

Saray yönetiminin;sarayın kalın duvarları ardından ülkeyi şeffaf olmayan antidemokratik usullerle yönettiğine bakarak;bu yönetimin, milletin hayrına ileri ve özgürlükçü bir anayasa değişikliği yapmasının mümkün olmadığını,asla aklınızdan çıkarmayın ve bu değişiklik tekliflerine kulak asmadan, yapılacak olan ilk seçimlerde birlik olun ve bu saray yönetimine, geldikleri gibi demokratik seçimlerle son verin.

Saray yönetiminin yeni anayasa girişimi;seçim anketlerine göre sona erecek olan saltanatlarını devam ettirme arayışı ve gayretidir.Tek adam,Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yine kırmızı çizgileri olacak ve bu ucube yönetim, yerini parlamenter sisteme bırakmayacak,tavşana sunulacak bir iki göstermelik havuç karşılığında,cumhurbaşkanı seçim koşulları değiştirilerek, yüzde elli artı bir seçim oranı terk edilerek, en fazla oyu alan şahsın cumhurbaşkanı seçilmesi yolunun önünün açılması, denenecektir.Asıl amaç budur.

Mevcut anayasayı bile uygulamayan,sürekli ihlal eden,Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı kararını uygulatmayan saray yönetiminin iyi niyetine inanmak, büyük bir gaflet ve hatta vatana ihanettir.

İktidar böyle de, sanki muhalefet hırlı mıdır?

Muhalefet de aklını başına toplamalı ve yaklaşan seçimlerin,kendileri ve ülkeleri için son şansları olduğunu, akıllarından çıkarmamalıdır.

Benim kurucusu olduğum,ülkeye büyük hizmeter yapmış olan CHP içindeki kaynamalara da canımın çok sıkıldığını belirtmeliyim.

Benim de mezun olduğum Kara Harp Okulu mezunu,mevcut iktidarın ve ortağı bir cemaatin gadrine uğrayarak, kendisine CHP tarafından sahip çıkılan ve kendisini ATATÜRKÇÜ ilan eden bir eski teğmen,kalkmış benim adımı da kullanarak,bu kritik dönemde CHP'yi ağır bir şekilde suçlayarak istifa etmiş.

Bu, nasıl bir Harp Okull'u olmaktır?

Parti yönetimini beğenmiyorsan,uygun bir ortam ve zamanda, parti içinde demokratik olarak mücadele ederek, gördüğün hataların düzeltilmesi için, çaba sarf edersin,parti içinde kalarak mücadeleni verirsin.

Bu teğmenin yaptığı şey,harp meydanından kaçmaktır.Bir de ATATÜRK'çü olduğunu söylüyor ve eleştirdiği yönetimdeki partili arkadaşlarının ATATÜRK'çülüklerine dil uzatıyor,bu ülkenin kurtuluşu adına, ben de; kafa yapılarımız,Dünya görüşlerimiz asla uyuşmayan insanlarla,ülkenin kurtuluşu ve özgürlüğüne kavuşturulması ortak paydasında birlikteliğimi sürdürdüm,pes etmedim, ülkenin kurtuluşu için yapmam gereken mücadeleden, cepheden asla kaçmadım,gemiyi terk etmedim.Sonunda millet kazandı.

Bu,milliyetçi ve ATATÜTK'çü olduğunu iddia eden teğmen;CHP'nin, yasal bir parti olan HDP'ye yakınlaşmasını da içine sindirememiş.Bunu asla kabul edemem,hakimiyet kayıtsız şartsız millete ait olduğuna ve o partinin taraftarı olan Kürt seçmen vatandaşlarımız da,benim etnik olmayan Türk Milleti anlayışımın bileşenleri olduğuna göre,o teğmen dahil,hiç kimsenin kurtuluş savaşında yanımda savaşan Kürt kökenli vatandaşlarımı;oy verdikleri partinin üzerinden dışlayıp,itibarsızlaştıramazlar,buna hak ve yetkileri asla yoktur.

İktidarıyla,muhalefetiyle aklınızı başınıza toplayınız,ülkenizi seviniz,ülkenizin yararını, kendi yararlarınızın üzerinde tutunuz.

Beni üzmeyiniz.

Aksi halde,gelmeyiniz yanıma ve beni rahat bırakınız.

Olmadı,ayaklarıma, çizmelerimi giymek zorunda bırakmayınız.”

Der miydi sizce?02/02/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu