30 Aralık 2021 Perşembe

YENİ YILA GİRERKEN

 



Bizim de kullanmakta olduğumuz takvime göre;1.Ocak.2022 günü,içinde bulunduğumuz 2021 yılının tamamlanarak sonlandığı ve içine gireceğimiz yeni yılın ilk günüdür.

Yılbaşı,İsa'nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralıkta kutlanan Hristiyanların Noel Bayramı ile karıştırılmamalıdır.

Yılbaşı'nın, dini ve kutsal bir yanı bulunmamaktadır.

Bunu karıştıran bazı dini kesim, biz Hristiyan değiliz,Müslümanız, yeni yılı kutlamayız diyerek, yılbaşı kutlamalarına ve kutlayanlara eleştirel bir gözle yaklaşmaktadırlar.Bu değerlendirme ve yaklaşım yanlıştır.

Yılbaşı bir bayram değildir,bir takvim olayıdır.

İçinde bulunduğumuz 2021 yılının bittiği günü,yeni 2022 yılının ilk gününe bağlayan 31.Aralık gecesi; insanların, evlerinde veya evlerinin dışındaki eğlence mekanlarında, masalar kurarak ve özel olarak hazırlanan yemekleri yiyip içkiler içerek eğlendikleri, yeni yılı kutlayarak karşıladıkları,yeni yıla mutlu bir şekilde girdikleri,bir gelenek ve kültürü yaşayıp yaşattıkları bir gecedir.

Eski yılın bitimi ve yeni yıla girilmesiyle, aslında insanlarımız bir yıl daha yaşlanmakta ve ömürlerinden bir yıl daha azalmaktadır,bunun bilincindeki insanlarımız, o zaman yeni yıla niçin eğlenerek neşeli ve mutlu bir şekilde girmek istemektedirler,bu bir çelişki değil midir? Diye sorup düşünenler olabilir.

Ben, şahsen öyle düşünmüyorum,hepimizin bir yaşam,biyolojik ömrü vardır ve her geçen yıl bu ömürden çalıp gitmektedir bunu biliyoruz ama, korkunun da ecele bir faydası yoktur,her yeni yılla birlikte yaşlanıyoruz diye,oturup ağlayacak da değiliz tabi.

Yeni yılla birlikte bir sene daha yaşlanmaktan korkanlar,bunu yaşlanma,ihtiyarlama olarak değil,yeni bir yaş alma,yeni bir yaşa girmiş olma şeklinde yorumlayabilirler.

Bir de bardağın dolu yanından bakacak olursak,insanların; gelecek her yeni yıldan ve yıllardan bir beklentileri,gayeleri ve umutları vardır.İnsanlar; gayesiz,umutsuz, umutlarını yitirerek yaşayamazlar, mutlu olamazlar,”umut fakirin ekmeğidir” sözü,boşa söylenmemiştir.

İnsanların umut ve beklentileri, bir yıl ile sınırlı olmadığı için,her yeni yıl, insanların umut ve beklentilerinin tazelendiği yepyeni bir dönemi ifade etmektedir.

Örneğin,insanlar; bir an önce okullarını bitirmek ve hayata atılmak,daha sonra evlenip yuva kurmak,çocuk sahibi olmak ve çocuklarını okutarak meslek sahibi yapmak,emekli olup gezip tozmak isterler ve bu istek ve umutlarının gerçekleşmesi için, yılların çabucak geçmesini isterler, yeni yıllarda gerçekleşecek olan yeni hedeflerine ulaşmayı, iple çekerler.

Hepinizin çok iyi bildiği ve gördüğü gibi,güzel ülkemiz iş başındaki Cumhur İttifakı iktidarı tarafından uçurumun kenarına sürüklenmiş ve hiçbir sorununa çare üretilememekte,devletimiz iktidar tarafından adeta esir alınmış,bu ülkenin ana muhalefet partisinin iktidar adayı genel başkanı, Milli Eğitim Vakanlığına alınmamış ve bakanlığın kapısına kilit vurulmuş,ülkemizin biriken sorunlarının çözümünün tek adresi olan demokratik seçimler için, maalesef daha birbuçuk yıl vardır,en iyimser tahminlerle seçimler zamanında yapılacak olsa dahi, seçimler 2023 senesinin Haziran ayında yapılacaktıır.Bu nedenle,keşke mümkün olsa da,ömrümüzden bir çırpıda bir seneyi seve seve feda ederek,31.Aralık gece yarısı saat 24.00 de, 2021 yılını atlayarak 2023 senesine girebilsek.

İşte,insanların bu ileriye dönük istek ve umutlarının gerçekleşmesi, yeni yılları ve yeni yılbaşılarını zorunlu kıldığı için,insanlar yaşlanmalarını,ömürlerinden kopup giden yılları düşünmezler bile,tek arzuları,özlemlerine ve umutlarına kavuşmaktır.

Bu nedenledir ki;insanlar, bu Dünyanın fani ve geçici olduğunu bildikleri halde,bu umut,özlem ve hevesleri,onlara bu Dünya'nın geçici olduğunu unutturur,insanlar yaşama sarılarak, hiç ölmeyeceklermiş gibi,umut ve özlemlerini gerçekleştirmek için yaşarlar.

Bana sorarsanız,sizler de;yaşlanacağım korkusuyla,ileriye dönük isteklerinizden, gayelerinizden, arzularınızdan,özlemlerinizden ve umutlarınızdan ve bunların gerçekleşmesinden, asla vaz geçmeyiniz,ileriye dönük gayeleri, beklentileri ve umutları olmayan insanların, yaşlanmaya fırsat bulamadan yaşayan ölü haline geldiklerini unutmayınız.

Bu vesileyle;pandemi nedeniyle,büyük bir coşkuyla karşılayamayacak olsak da, hepinizin yeni yılını kutluyor ve 2022'in;pandemiden kurtulacağımız ve sizlere sağlık,mutluluk,huzur,başarı, ekonomik açıdan insanca yaşama koşulları ve siyaseten özgürlükler getirecek bir yıl olmasını,gönülden diliyorum. 30/12/2021



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

28 Aralık 2021 Salı

ÜLKENE BU İHANETİ VE KÖTÜLÜĞÜ YAPMA SAYIN ERDOĞAN

 




Sayın ERDOĞAN;gerçekten çok şanslı ve Allahın sevdiği bir kulu olarak, siyasette erişilmesi imkansız ve kırılması zor bir rekor şeklinde yükseldin ve devletimizin en büyük ili ve gözdesi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından başlayarak, Başbakanlığa ve oradan da Cumhurbaşkanlığı makamlarına yükseldin.Son olarak da, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığını içinde barındıran tek adama dayalı ve tek yetkili partili Cumhurbaşkanı seçilerek, devletin en üst makamının koltuğuna oturdun ve halen de oturmaktasın.


Şu anda temsil ettiğin makam ve oturduğun koltuğun üzerinde bir makam ve koltuk kalmadı maalesef.Burası son durak,daha ötesi yok.Anayasaya göre,üçüncü kez aday olma hakkın da yok.Otobüsün son durağında otobüsü terk eden,otobüsten inmek zorunda olan yolcu konumundasın unutma.


Biyolojik ömrünün sonbaharındasın ve bir imam hatipli ve Müslüman olarak bu dünyanın fani ve gelip geçici olduğunu ve bir sonunun olduğunu çok iyi bildiğin gibi,siyasi ömrün de bir sonu olduğunu bilmelisin ve bu gerçeği kabul etmelisin.


Yine hiçbir politikacıya nasip olmayan bir şekilde, bir ilki yaşayarak,kesintisiz 20 yıl tek başına iktidar olarak,bu ülkeyi yönettin.Halkımız,oylarıyla seni ve partini hep birinci yaptı ve bu onuru sana bahşetti.


Ama sen,halkımızın sana olan bu ilgi ve sevgisinin azaldığını,halkın ilgi ve sevgisiyle ve oylarıyla geldiğin ve 20 sene kesintisiz kaldığın iktidardan,yine halkın oylarıyla uzaklaşacağını ve iktidarı kaybedeceğini anladığın için,sanki ölmeyecek ve Dünya'ya kazık çakacakmışsın gibi,oylarıyla seni iktidar yapan halk çoğunluğunun,yine oylarıyla seni iktidardan uzaklaştırmalarını engellemek ve iktidardan gitmemek için, her türlü yolu mübah gören bir tutum sergilemeye başladın.


Bu kötülüğü ve ihaneti ülkene yapma Sayın ERDOĞAN.


Bu ülkenin ve ülke insanının, sana sunduğu güzelliklere layık ol,lütfen.


İktidardan gitmemek için sergilediğin tutum ve davranışlarınla hem ülkeye,hem kendine ve hem de bir Müslüman olarak İslam dinine kötülük yapmakta olduğunu anlamalısın.Bu hayatın bir sonu olduğuna göre,makam ve koltukların da bir sonu olduğu gerçeğini kabul etmelisin.


Cumhurbaşkanı olarak; Türk Milletinin birliğini temsil etmekle,kurumlar arası işbirliğini sağlamakla görevli olmana rağmen,Türk Milletini; dinine,mezhebine,etnik kökenine ve rengine göre bölüp ayrıştırıyor ve yaptığın yeminine ihanet ediyorsun.


Küçük bir kızımızın iki vahşi köpek tarafından ısırılarak yaralanması üzerine, marjinal bu vak'a üzerinden verdiğin beyanat ile “Beyaz Türkler köpeklerinize sahip çıkın” diyerek, T.C.Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin; dinine,mezhebine,cinsiyetine,etnik kökenlerine ve renklerine bakılmaksızın Türk sayıldığı ve ATATÜRK'ün; Ne mutlu Türk'üm diyene”sözüyle çok güzel ifade ettiği Türk Milletini, beyaz ve siyah Türkler olarak iki kutba ayırma gafletinde bulundunuz.


İki kez, İstanbul halkının ezici çoğunluğuyla seçim kazanarak İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığına seçilen ve izlediğimiz kadarıyla, İstanbullular tarafından olduğu kadar, halkımızın büyük çoğunluğu tarafından da sevilen ve sempati duyulan ve İstanbul halkı için çok güzel hizmetler veren Ekrem İMAMOĞLU ile uğraşmaya devam ediyorsunuz,onun şahsında iktidarın en büyük adaylarından olan CHP ve Millet İttifakını itibarsızlaştırarak iktidarda kalmayı ümit ediyorsunuz,ama yanılıyorsunuz.


86.000 Personeli bulunan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanını,45.000 teröristi işe alarak çalıştırmakla yaftalayarak,belediyeye müfettiş gönderiyorsunuz.Bu, terörist olarak suçlanan elemanların,başında bulunduğunuz merkezi yönetimin güvenlik soruşturmaları ve adli sicil kayıtlarıyla işe alındıklarını bilmiyor olamazsınız.Hal böyle olduğuna göre,Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU'nu, terör üzerinden suçlayarak görevden alma arzusu kokan bu davranışınızı nasıl izah edebileceksiniz?


Sayın ERDOĞAN;çuvaldızı başkasına batırmadan önce,iğneyi lütfen kendinize batırarak bir düşününüz.


İBB Başkanı İMAMOĞLUNU;hiçbir somut delil sunmadan,PKK'lıları bilerek ve isteyerek işe aldığı gerekçesiyle, belediyesinde teröristleri çalıştırmakla suçlamadan önce;bir düşün bakalım.Kürt açılımı gerekçesiyle PKK teröristleriyle masaya oturarak müzakere yapan,hendek kazan,vergi toplayan,yol kontrolleri yapan, güneydoğuda özerk bir yönetim kurmaya çalışan PKK teröristlerine sahip çıkan,onlara yönelik operasyonları engelleyen,15.Temmuz darbe girişiminde bulunan FETÖCÜ teröristleri,bırakınız belediyeyi,devletin yargısına,emniyetine ve silahlı kuvvetlerine imza atarak ve atayarak doğrudan yerleştiren,siz değil misiniz?


Sizin, devletin kurumlarına yerleştirdiğiniz FETÖCÜLERİN terörist oldukları,darbe girişimi ve kesinleşmiş yargı kararlarıyla tescil edildi.Buna rağmen,utanmadan ve sıkılmadan,masumiyet karinesini çiğneyerek,terörist olduklarına dair haklarında kesin yargı kararı bulunmayan,haklarında savcılıklar tarafından soruşturma dahi açılmamış olan bazı belediye çalışanlarını,somut hiçbir delil olmadan terörist olmakla ve bunları terörist olduklarını bilerek işe aldığı gerekçesiyle, İMAMOĞLU'nu suçlamaya ve itibarsızlaştırmaya gayret ediyorsunuz,görevleri terörist belirleme olmayan Mülkiye Müfettişlerini Belediyeye teftişe gönderiyorsunuz.Kullardan korkmuyorsun, bari Allahtan kork Sayın ERDOĞAN.


Gittiğin yol, yol değil.Cumhurbaşkanı olarak; yasalardan aldığın yetki ve şu anda hesap sorulamaz konumda olman ve aslında anayasanın aradığı vasıfları kaybetmiş olmana rağmen,fiilen halen Cumhurbaşkanı olman dolayısıyla,Türk Ceza Kanununun Cumhubaşkanına hakaret ve hükümeti devirmeye teşebbüs suçlarının yasal koruması altında olman nedeniyle,halkımızın ekseriyetinin; çaresiz,demokratik seçimlere kadar,demokratik sabırla beklemede kalıyor olması,seni asla yanıltmasın ve İstanbulluların çok sevdikleri İstanbul ve Türk Halkının ekseriyetinin arkasında durdukları İMAMOĞLU'nu,siyasi hırsına yenilerek yanlış bir adım atarak görevden alarak,ülkeye kötülük yapmaya çalışma lütfen.


Bu, tavsiye amaçlı iyi niyetli sözlerimi de,lütfen bir tehdit olarak algılama yanılgısına asla düşme.Bu sözlerim, aklıselim sahibi,yaşça senden büyük,bu devlete hakim ve savcı olarak uzun yıllar hizmet eden 51 senelik bir hukukçunun yalvarışı ve yakarışı olarak kabul buyur lütfen.


Sayın ERDOĞAN;sana ve partine büyük onur kazandıran ve seni en üst makamlara ve koltuklara taşıyan,20 sene başının tacı yapan bu ülkeye ve ülke insanına, bu aşamadan sonra yapabileceğin,seni taçlandıracak en son ve en değerli hizmet;halkın iradesine saygılı olmak,İMAMOĞLU ve diğer muhalefet belediye başkanlarıyla uğraşmaktan vazgeçerek, ülkeyi derhal seçimlere taşımak, halkın iradesine ve bunun sonuçlarına boyun eğip razı olmaktan ibarettir.28/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hıkukçu


24 Aralık 2021 Cuma

BAY NEBATİ HAY SENİN AĞZINI ÖPEYİM BEN (!)

 



Maliye Bakanı Bay NEBATİ;aşırı ve kontrolsüz bir şekilde yükselen döviz kurlarını günlerce sessiz bir şekilde seyretmiş;bunu, ihrcaatı ve dolayısiyle döviz rezervlerini artıracak bilinçli bir ekonomik tercih olarak sunmuş gözükerek,fakir fukara halkımızın;panik içinde, elinde ve avucunda kalan birkaç kuruşunun değer yitirmesini önlemek için, yüksek kurlardan döviz satın almalarına göz yumup görmezlikten gelerek,küçük yatırımcılara adeta gizli bir kumpas kurmuş ve geçtiğimiz gün,hiçbirşey olmamış gibi,sürpriz bir kararla, dövize endeksli mevduat sistemine geçilmesinin sonucunda,döviz kurlarının bir gecede sert bir şekilde düşerek çakılması üzerine,halkımıza kurulan bu kumpastan büyük bir memnuniyet duyarak, adeta ağzı kulaklarında,gözlerinin içi parlayarak,gözlerindeki ışıltıyı etrafına yayarak, kanal kanal gezip,zamanlaması itibariyle etik dışı ve çok gecikmiş olan bu döviz operasyonunu, büyük bir ekonomi dehası başarı olarak sunmaya çalışmıştır.

Hani, bir ses sanatçısı, yeni bir kaset çıkarır da, kanal kanal gezer ve kasetinin propagandasını ve tanıtımını yapar ya,işte Bay NEBATİ'nin de,yandaş kanal kanal gezerek, halka kurulan kumpası,gözleri parlayarak,gözlerindeki ışıltıyı etrafına yansıtarak, neşe içinde, büyük bir başarıymış gibi sunmasını,yeni kasetini halka tanıtarak pazarlamak için kanal kanal gezen ses sanatçılarına benzetiyoruz.

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın politikalarını uygulayan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, NTV'de soruları yanıtlayarak;"15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar büyük finansörler değil. Büyük finansörler bu işin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan,ezilen kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar" demiş.

Bay Nebati çok doğru söylemiş,kendisini kutluyoruz ve ağzının içini öpüyoruz bu doğru tespiti,itirafı ve beyanı için.

Ancak,Bay Nebati'nin beyanlarını,itiraflarını eksik buluyoruz,küçük yatırımcıların çarpılmasına,silkelenmesine ve ezilmesine neden olan gerçek suçluları,görevlileri de bir zahmet açıklarsa,tadından yenmeyecek doğrusu.

Ama,Bay NEBATİ'nin;” çarpılan,ezilen kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar” itirafının altını ve içini doldurarak,küçük yatırımcının çarpılmasının ve ezilmesinin gerçek ve baş sorumlusunun kendisi ve saray yönetimi olduğunu da itiraf edecek kadar, etik ve cesur olmadığını çok iyi biliyoruz.

Bay NEBATİ ve Saray yönetimi de çok iyi biliyor olmalı, şu güzel sözü;”son gülen iyi güler” Bay NEBATİ. 24/12/2021



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



23 Aralık 2021 Perşembe

TAMAMEN ALDATMACA BİR SİSTEM

 



Dolar endeksli,dolar güvenceli mevduat hesabı sistemi; bize göre tamamen bir aldatmacadır.

Amaç,mevduat sahiplerinin enflasyon karşısında paralarının erimesinin önlenmesi omayıp,faiz sebep enflasyon sonuç saplantısıyla faizlerin düşürülmeye devam edilmesi,faizlerin enflasyonun çok altına düşürülmesinden dolayı elinde Türk parası bulunduran insanların gazının alınması, faizlerin düşürülmesi nedeniyle parasını enflasyona karşı korumak için dolar almaya hücüm etmelerinin, dolar mevduat hesaplarının,yani dolarizasyonun artışının önüne geçmek arzusudur.

Dolar veya diğer değerli dövizler, niçin Türk Liirasına karşı değer kazanırlar,başka bir deyimle, Türk Lirasının değeri, döviz karşısında niçin düşer?

En önemli ve birincil neden;ekonominiz sağlam temellere dayanmıyorsa,yapısal bazı reformları yapamıyorsanız,ihracata yönelik üretiminiz azsa,ihracatınız az,ithalarınız daha fazlaysa,yani dış ticaret ve cari açığınız varsa,ihraç ettiğiniz ürünlerin maliyetinde ithale dayalı ham veya yarı mamul madde oranı fazlaysa,belli bir plan çerçevesinde özellikle üretime döneük öncelikli ve dengeli yatırımlara dayalı bir kalkınma modelini uygulayamıyorsanız,tarım ülkesi olmamıza rağmen, önemli birçok tarım ürününü dahi ithal ediyorsanız,kazandığuınızdan çok harcayarak mali kaynakları cari harcamalarla israf ediyorsanız,sürekli bütçe açığı veriyorsanız,dış borçlarınız sürekli artıyorsa,enflasyonu ve ona bağlı olarak da, Türk Lirasının değer kaybını önleyemezsiniz.

İkinci olarak da,özellikle ülkemizde, döviz kurlarını,yukarıda belirtmeye çalıştığımız ekonominin yapısal bozukluğuna ilaveten ekstra artıran bir neden de,ülkeyi yönetenlere güvensizliğe dayalı psikolojik nedendir.

Siyasal iktidardan,karşı olduğu ve uygulamaktan kaçındığı,faizleri aşırı derecede artırmak dışında,ekonominin yapısal bozukluğunu gidermek suretiyle enfasyonu azaltarak Türk Lirasının değerini koruması,döviz kurlarının artışını önlemesi beklenemeyeceğine ve bu gerçeğin siyasal iktidar tarafından da çok iyi biliniyor olması nedeniyle,siyasal iktidar kolay yolu seçmiş ve döviz kurlarındaki artışı daha da körükleyen psikolojik etkiyi azaltmak ve para sahiplerinin Türk Lirası mevduatından kaçarak dövize yönelmesini önlemek,biriken döviz mevduat hesaplarının kilidini açarak insanların dövizlerini bozdurup Türk Lirası mevduat hesaplarına dönmelerini,çözülen dövizlerle Merkez Bankası döviz rezervlerini artırmak için bu döviz garantili meduat hesabı uygulamasına can simidi gibi sarılmıştır.

Amaç;mevduat sahiplerini korumak değildir.

Asıl amaç;para sahibi insanların,paralarının değerini korumak için dövize yönelmelerini önleyerek, döviz kurlarının; arz ve talep dengesine ve psikolojik nedenlere dayalı aşırı artışının önüne geçmek,bu yolla döviz kurlarındaki artış oranlarını faizler seviyesinde tutarak,döviz artış farkı alacaklarına ve enflasyona ezilmeyeceklerine güvenerek ve inanarak dövizlerini bozduracak olan insanlarımızı yanıltmaya çalışmaktır.

Bu yol,asla bir çözüm değildir.

Dövize endeksli mevduat hesabı uygulaması,çok kısa vadede çözüm gibi algılanabilirse de;bu uygulama, ne para sahiplerine, ne de siyasal iktidara uzun vadeli bir rahatlama ve kolaylık sağlamayacak ve uzun soluklu bir çözüm olmayacaktır.

Diyelim ki;bu uygulamaya güvenerek dövizlerini bozduranlar veya döviz almaktan vazgeçenler,Türk paralarını dövize endeksli mevduat hesabına yatırdılar,bugün yürürlükte olan ve enflasyon oranının çok altında kalan %14 faize,siyasal iktidarın vaat ettiği döviz kur farkı desteğine güvenerek razı oldular.Peki döviz kur artışları %14 faizin altında veya seviyesinde kalırsa ne olacak?

%14 faizle yetinecekler,ama enflasyon faizden yüksek olduğu için paraları enflasyon karşısında ezilecektir.

Burada karlı çıkan siyasal iktidar olacaktır.Enflasyonun çok altındaki düşük faiz oranına rağmen,dolar hesaplarını bir süreliğine de olsa çözmüş ve Merkez Bankasının döviz birikimlerini göreceli olarak artırmış olacaktır.

Ancak,bu sistemin bir çözüm olmadığı çok kısa süre sonra ortaya çıkacaktır. 23/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

21 Aralık 2021 Salı

DÜNE KADAR AKLINIZ NEREDEYDİ?



Saray yönetimine haklı olarak soruyoruz buradan.


Madem ki;18 Türk Lirasına fırlayan doları ve 20 Türk Lirasına fırlayan euro'yu alacağınız bir kararla dizginleyecek,şıp diye düşürecek dahiyane bir fikriniz vardı da,niçin düne kadar beklediniz?


Halkımızı;


Niçin,döviz kurlarının aşırı artışına bağlı olarak pahalılığa ezdirdiniz?


Niçin,tüm zamların anası olan akaryakıt fiyatlarına bir ay içinde üst üste aşırı zamlar yaparak,bir depo akaryakıt için benzin ve mazot kuyruklarında perişan ettiniz?


Niçin,elinde üç beş kuruş Türk Lirası birikimi olan fakir halkı,parasının değerini korumak için, panik içinde, aşırı zamlanan döviz alımına zorladınız?


Niçin,döviz rezervi ekside olan Merkez Bankasını,elindeki kendisine ait olmayan emanet dövizleri satarak piyasaya müdhale etmek zorunda bıraktınız?


Niçin,bu dahiyane kararınızı baştan alıp uygulamadınız ve dövizin aşırı yükselmesinin faturasını fakir halkımızın sırtına yüklediniz?


Niçin,ülkemizin parasını pula çevirerek,ülkemizi yabancıların ucuz açık pazarı haline getirerek, ülkenin değerlerini ucuza yabancılara peşkeş çektiniz?


Niçin,can havliyle ve panik içinde aşırı fiyatlarla döviz alan fakir küçük tasarruf sahibi halkımızın pahalıya aldığı dövizden dolayı zarar etmesine neden oldunuz?


Niçin, Türk Lirasının aşırı değer kaybına neden olarak,Türkiye Cumhuriyetinin pul olan parasından dolayı itibar kaybına neden oldunuz?


Yandaşlarınızın davul zurnayla halaylar çekerek kutladıkları bu dahiyane kararınızla dövizin fiyat artışını şimdilik dizginleyerek,ilk önce eşeğini kaybettirdiğiniz için üzerek,daha sonra eşeğini buldurup sevindirdiğiniz ve halay çektirdiğiniz halkımızı,bu durumlara düşürdüğünüz için, size bravo doğrusu.


Yürürlüğe koyduğunuz, kur farkı garantili mevduat hesabının bir benzerini, biz bir yerden tanıyoruz.


Evet,yap işlet devret metodu ile yandaş mütahitlere yaptırdığınız geçilmeyen yollar,köprüler ve tüneller,kullanılmayan havaalanları ve şehir hastaneleri için hazineden,fakir halkın vergilerinden yaptığınız dövize dayalı garantiler için ödediğiniz paralar yetmiyormuş gibi,şimdi devlet hazinesine bir kambur daha yükleyerek,bankalarda yüksek miktarlarda Türk Lirası mevduatları olan varlıklı kesime, kur farkı ödeyerek,kaynak transferi yapma kararı aldınız ve hazineye yük getirecek olan bu kararınızla,bankada mevduat hesabı olmayan fakir halkımızın vergilerini,tasarruf yapabilen mevduat sahibi varlıklı kesimin garantörü yaptınız ve bu haksız kararınızla övünmeye,zil takıp oynamaya başladınız.


Buna uygun çok güzel bir söz vardır bizim toplumumuzda,sıkça tekrarlanan.


Teşbihte hata olmaz.Evet siz,el s......gerdeğe girme yolunu seçtiniz.


Yine kolay ve haksız yolu seçtiniz.


Türk Lirasının değerini yabancı paralara karşı korumak için alınması gerekern ekonomik yapısal reformları yapamayacağınızı,Türk Lirasının değer kaybının devam edeceğini,kendinize güvenemediğinizi bildiğiniz için,hazineye yük getirecek olan bu haksız kararı almak zorunda kaldınız.


Bu karar;iktidarın, ekonomiyi düzeltemeyeceğinin,cari açığı gideremeyeceğinin,aşırı enflasyonu ve döviz fiyatlarını kontrol altına alamayacağının açık bir ikrarıdır. İktidarın,ekonomide pes edip havlu atmasıdır.


Saray'a son bir soru daha.


Dolar; alınan son kararla,şimdilik 18 liralardan 12 liralara düştüğüne göre,döviz artışlarına bağlı olarak yapılan tüm zamlardan geri dönülecek midir,özellikle akaryakıta son bir ayda üst üste yapılan zamlar geri alınarak,doların 12 lira olduğu zamandaki pompa fiyatlarına derhal geri dönülecek midir,yoksa üzerine mi yatılacaktır? 21/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



 

20 Aralık 2021 Pazartesi

DEMOKRASİNİN ERDEMİNİ ANLADINIZ MI ŞİMDİ?

 



Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik buhranı ve buna bağlı olarak; Türk Lirasının,her gün eriyerek değer kaybedişini, 84 milyon insan; hergün, birgün öncesine göre daha da fakirleşerek, çaresizlik içinde izlemektedir,maalesef.

Ülkenin kaderi,partili cumhurbaşkanının iki dudağının arasında ve akıl sağlığı elverdiğince aldığı keyfi ve din temelli yanlış ve otokratik ekonomik kararlara kilitlenmiş bulunmaktadır.

Herkes, erimeye başlayan Türk Lirasından kaçarak, elindeki paranın erimemesi için dövize ve altına koşmaktadır.Zira,her ay düşürülen faizler, enflasyonun çok altında kaldığı için,insanların parası enflasyon altında ezilmektedir.

Ülkeyi,demokrasi kurallları dışında,çağ dışı din temelli kurallarla ve otokratik bir şekilde idare etmeye çalışan,her doğruları sadece kendisinin bildiğine inanmış olan ERDOĞAN;göz göre göre, ülkeyi felakete sürüklemeye devam etmektedir.

84 milyon insan; maalesef,eli kolu bağlı bir şekide, bu kötü gidişi sadece seyretmekle yetinmektedir.

Zira,insanlarımız susturulmuş,anayasal barışçıl protesto hakları askıya alınmış, demokratik anayasal haklarını kullanarak barışçıl olarak sokağa çıkan ve protesto haklarını kullanmaya kalkan insanlarımız,biber gazına ve pols joplarına maruz kalarak,orantısız güç kullanan polis zoruyla susturularak nezarete atılmaktadır.

Bu iktidara göre,muhalefet yapan herkes, teröristtir,hükumeti devirmeye teşebbüs eden rejim karşıtı insanlardır.

Bu ülkede,anayasal barışçıl protesto ve gösteri yürüyüşü haklarını kullanmak için sokağa çıkmak,hükümeti devirmeye yönelik bir darbe teşebbüsüdür.

ERDOĞAN;insanların anayasal demokratik protesto haklarını kullanmak için sokağa çıkmalarını,saraya yüreme ve kendisini devirmeye yönelik çok tehlikeli ve antidemokratik bir eylem olarak değerlendirmekte ve elindeki devlet gücünü kullanarak,insanları daha sokağa çıkmadan etkisiz hale getirme stratejisini başarıyla uygulamakta ve iktidarına yönelik demokratik muhalefeti,kaynağında boğmaktadır.

ERDOĞAN;bu politikasında o kadar başarılı olmuştur ki;insanlar, sokağa çıkarak ekonomideki kötü gidişi,ekonomideki belirsizliği,kur artışlarını,enflasyonu ve pahalılığı,hergün artan akaryakıt fiyatlarını protesto haklarını kullanamamaktadırlar.

Ana muhalefet parisi ve Millet ittifakı bileşeni diğer muhalefet partileri de;sokağa inerek, demokratik protesto haklarını kullanmaları için, halkımıza önderlik yapmaktan korkmaktadırlar.

ERDOĞAN;kendisine yönelik demokratik eleştiri ve protesto hakkının kullanılmaması için;sürekli, gezi parkı paranoyasını canlı tutmakta,muhalefet yapan herkesi ve her kurumu terörist olarak ilan ederek,kendisini ve iktidarını koruma altına almanın gayreti içindedir.

Devletin gücünü ve yetkilerini,kendisine bağlı yargısını,acımasız ve haksız bir şekilde kullanan ERDOĞAN yönetimi tarafından; halkımız,adeta rehin alınmış ve etkisiz hale getirilmiştir.

Bu nedenledir ki;ülkede, kişi hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü bilinçli olarak yok edilmiş ve demokrasi rafa kaldırılmıştır.

İçinde bulunduğumuz bu zor koşullar; insan hak ve özgürlüklerinin ve demokrasinin erdemini,ülkenin ekonomik buhrandan çıkabilmesi için, muhalefetin korkmadan konuşmasının ve demokratik bir şekilde eylem koymasının zorunluluğunu, hepimize açıkça göstermiştir.

Bu ülkenin üretiminde,ihracatında ve istihdamında öncülük yapan,vergileriyle hazineye en büyük ekonomik katkıyı sağlayan sanayici ve işadamlarının; içinde bulunduğumuz ekonomik buhrana yönelik eleştiri haklarını kullanarak;ERDOĞAN yönetimine,"Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli" çağrısını yapmış olmalarına dahi tahammül edilememiş ve ERDOĞAN; Pazar günü İlim Yayma Vakfı tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen 2021 İlim Yayma Ödülleri töreninde yaptığı konuşmasında,TÜSİAD'ın bu çağrısına yanıt vererek,Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneğine (TÜSİAD)yönelik olarak;"Ey TÜSİAD ve yavruları… Size sesleniyorum. Sizin tek göreviniz var, yatırım, üretim, istihdam ve büyüme. Siz bunda ne yapıyorsunuz önce onu ortaya koyun. Kalkıp da hükümete saldırmanın değişik yollarını aramayın, bizimle mücadele edemezsiniz. Sizin cinsinizi de cibilliyetinizi de gayet iyi biliyoruz."söyleminde bulunarak,iş adamı sanayicileri aşağılayıp tehdit ederek,bu ülkenin iş insanı sanayicilerine savaş açarak, bindiği dalı kesmiştir.

İşte,tek adama dayalı otokratik ve teokratik devlet yönetiminin özeti ve hüsran dolu sonucu budur.

İnsanlarımız,demokrasinin erdemini,çok geç de olsa öğrendiler sanırım.

Ancak, çok büyük bedeller ödeyerek.

Keşke,akıllarını ve muhakeme güçlerini,ekonomik ve demokratik krizle tanışmadan,ağır bedeller ödemeden kullanabilselerdi.20/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



17 Aralık 2021 Cuma

EZANI SUSTURAMAYACAKSINIZ

 



2022 yılı Bütçe Kanun Tasarısı görüşmelerinde Cumhurbaşkanlığı Bütçesi üzerinde AKP Grubu adına Konya Milletvekili Gülay Samancı konuşmuş ve dövizdeki yükselişle Türk Lirası’ndaki değer kaybına ilişkin eleştirilere yanıt vererek,

20 yıldır terörle mücadelede şu anda gelinen noktada terörün beli kırılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, Devletimizin üniter yapısını hedef alan ekonomik terör de dahil tüm terör hareketlerine karşı tek bir cevabımız vardır. Başaramayacaksınız. Milletimizi bölemeyeceksiniz. Bayrağımızı indiremeyeceksiniz. Vatanımızı parçalayamayacaksınız. Devletimizi yıkamayacaksınız. Ezanlarımızı susturamayacaksınız. Bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz. Bu halka boyunduruk vuramayacaksınız.” diyerek hamaset yapmış,her zaman yaptıkları gibi dini siyasete alet etmiş,Donkişotun yeldeğirmenlerine saldırdığı gibi,kafasında yarattığı aslında olmayan hayali o meçhul düşmana saldırmıştır.


Bu sayın milletvekili hanımefendiye sormak lazım.Bu ülkede ezanı susturan mı var? Alahınız aşkına.


Bu hanımefendi,çok afedersiniz ama,meçhul ve olmayan bir düşmana karşı, b.....la kavga etmiş,adeta.


Bu ülkede, hiçbir zaman, ezanlar susmamıştır.


Bunlara bakarsanız,bir dönem ezanın Türkçe okunması dahi, ezanların susturulması anlamına gelmektedir.


Bunlara sormak lazım,ezan dediğin şey nedir?


Ezan, namaza davet değil midir?


Bu ülkede, sabahın köründe,sabahın alaca karanlık sessizliğinde, hastaları,çocukları uykusundan uyandıran yüksek sesle bangır bangır ezan okunmakta, hiç kimse de sesini çıkarmamaktadır.


Diyelim ki;ezanlar yasaklandı.Sen, namaz kılmakta ısrarlı ve arzuluysan saatine bakarsın ve kalkar namazını eda edersin.


Sizin o ağa babanız, fikir babanız,çok sevdiğiniz Fesli Kadir ne diyordu?bir düşünsenize.


ATATÜRK kazanacağına Yunan kazansaydı demiyor muydu?


Sizin ve sizin gibi marjinallerin,din tacirlerinin çok sevdiği Fesli Kadir'in arzusu yerine gelse ve Yunan kazansaydı,ezan nasıl susardı,bayrağımız nasıl indirilirdi,işte o zaman görürdünüz.


İnsaf ediniz.Bu ülkede her mahallede ihtiyaç fazlası cami ve minareler var, günün beş vaktinde ezanlar okunuyor,bu ülkenin fakir halkının vergilerinden toplanan milyarlar,ezan okuyan hocalara ve din adamlarına maaş olarak ödeniyor,Diyanetin bütçesi, çoğu bakanlığın bütçesinden daha fazla.


Partili Cumhurbaşkanınız, her yerinden Osmanlıdan kalma camiler ve minareler fışkıran İstanbuluda, boş gördüğü her meydana ve tepeye devasa camiler ve minareler inşa ettiriyor,bu fakir halkın paralarını ihtiyaç dışı gösterişli cami ve minarelere savuruyor,sen mecliste kürsüye çıkmışsın ve ezanları susturaamayacaksınız diyerek feryat ediyorsun.


Bırakınız bu din sömürüsünü ve dini hamasetle iktidarın günahlarını örtbas etmeyi.


Bu ayaklar koktu farkında değilsiniz,halkımız bir lokma kuru ekmeğe muhtaç halde.


Bu milletin ezan dinlemeye değil,karnını doyuracak ekmeğe aşa ve işe ihtiyacı var hanımefendi. 17/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

14 Aralık 2021 Salı

EKONOMİK BUNALIM SEBEBİYLE OLAĞANÜSTÜ HAL İLANI

 


Ülkemizin;tek adama dayalı,baştan itibaren yanlış olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden kaynaklı olarak, ERDOĞAN iktidarı tarafından içine düşürüldüğü ağır ekonomik ve sosyal bir bunalım içinde kıvrandığı, kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Şimdi görüyoruz ki;bu ekeonomik bunalımın doğrudan yaratıcısı olan iktidar yanlıları,ekonomik olağanüstü hal ilan edilsin demeye başladılar.

Ekonomik olağanüstü hal,anayasanın ikinci bölümünün yürütme başlıklı üçüncü kısmında yer alan 119. maddesinde; koşulları,süresi,sonuçları ve bu dönemde alınması gereken önlemlerin yazılı olduğu, meşru ve geçici anayasal bir olağanüstü yönetim tarzıdır.

Ekonomik olağanüstü hali düzenleyen anayasaının 119.maddesine göre;

Cumhurbaşkanı; ............ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde, yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir. Olağanüstü hal ilanı kararı, verildiği gün Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Cumhurbaşkanının talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile 15 inci maddedeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya geçici olarak durdurulacağı, hangi hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği kanunla düzenlenir.

Olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, 104 üncü maddenin onyedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın,yani; temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevlere ilişkin de, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.Yani, Cumhurbaşkanı çıkaracağı olağanüstü hal kararnameleriyle, temel hakları,kişi haklarını sınrlayabilir ve kişilere yeni ve ilave ödevler yükleyebilir.Kanun hükmündeki bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır, aynı gün Meclis onayına sunulur.

Görüldüğü gibi,ekonomik bunalım nedeniyle ilan edilmesi gündeme getirilen ekonomik olağanüstü hal ilanı; ERDOĞAN gibi, ülkenin yararından önce,durumdan kendi iktidarının devamı ve yararı için vazife çıkaran ve fırsat kollayan hırslı ve otoriter yöneticilerin elinde, çok tehlikeli bir silaha dönüşebilen,bir olağanüstü hal yönetim tarzıdır.

Demokrasi,insan hak ve özgürlükleri ve laiklik karşıtı otoriter, tek adama dayalı iktidarın sahibi olan ERDOĞAN elinde,ekonomik bunalım gerekçe yapılarak ilan edilecek bir olağanüstü hal;seçimlere yaklaştığımız şu günlerde,anketlere göre iktidardan uzaklaşacağına kesin gözüyle bakılan ERDOĞAN tarafından,iktidarının devamı için,altın tepsi içinde kendisine sunulmuş bir fırsata dönüştürülebilir.

ERDOĞAN'ın;15.Temmuz darbe girişiminden sonra ilan ettiği olağanüstü hali,nasıl kötüye kullandığı,nasıl fırsata çevirdiği,anayasanın açık hükmüne rağmen,anayasayı çiğneyerek, olağanüstü halin gerekli kıldığı konular dışında da,her istediği konuda olağanüstü hal kanun hükmünde cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkararak, olağanüstü hali istismar ettiği,ülkenin ve kurumlarının içini boşalttığı,çok önemli kurumları yok ettiği,ezcümle;harp okullarını,askeri hastaneleri kaldırdığı,kapattığı, Türk Silahlı Kuvvetlerini tamamen Milli Savunma Bakanının vesayeti altına aldığı, hala akıllardan çıkmamıştır.

ERDOĞAN;olağanüstü haller konusunda sabıkalıdır.

ERDOĞAN'a;Anayasa Mahkemesinin duyarsız kalması ve kendisini anayasal yargı denetimi yapma konusunda yetkisiz sayması nedeniyle,anayasayı çiğneyerek, olağanüstü halin gerekli kıldığı konular dışında da kararnameler çıkararak,muhalefeti tamamen susturma ve iktidarını sürdürme olanağı tanıyacak,bunun dışında,içinde bulunduğumuz ekonomik buhranı sonlandırmaya asla yaramayacak olan ekonomik olağanüstü hal ilanı,sadece ve sadece,geriye kırıntısı kalan demokrasinin ve özgürlüklerin tamamen yok edilmesine neden olacaktır.

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ve buhranın asıl nedeni;kötü yönetimden kaynaklanmayan beklenmeyen ve öngörülemeyen bir takım olağanüstü ekonomik koşulların ortaya çıkması değil,bizzzat ve doğrudan,kötü ERDOĞAN yönetimi ve buna bağlı olarak bağımsız yargının,tüm denetim yollarının,hesap verirliğin, şeffaflığın yok edilmesi,plansız ve programsız,ülkenin ihtiyaç önceliklerine ve üretime dayalı yatırımlar yerine,ülkenin tüm kaynaklarının taşa ve toprağa inşaata yatırılması, ülkenin tüm kaynaklarının;kar garantili,yap işlet devret yöntemiyle yandaş mütahitlere yaptırılan geçilmeyen,kullanılmayan yollara,tünellere,köprülere ve şehir hastanelerine,iktidarın lüks ihtiyaçlarına harcanarak israf edilmesidir.

Ekonomik kriz ve buhranın doğrudan yaratıcısı olan ERDOĞAN ve AKP iktidarının,kendi yarattığı bu ekonomik buhranı, ilan edeceği bir olağanüstü hal tedbir ve yönetimiyle sonlandırması ve ülkeyi düze çıkarması imkansızdır.

Buhranın müsebbibi olanlar,buhranın çözüm mercii asla olamazlar.

İçinde buluduğumuz ekonomik kriz ve buhranın sonlanması ve ülkenin düze çıkamasının tek ve kesin çaresi,buhranın sebebi olan ERDOĞAN iktidarının derhal yapılacak olan seçimlerle evine uğurlanmasıdır.

Derhal seçimlere gidilerek,seçilecek olan yeni iktidarla,yapısal ekonomik değişiklikleri yapmadan,üretime dönük kalkınma ve yatırım plan ve programlarını devreye sokmadan,ülkenin gelir dağılımını adil bir şekilde düzene sokmadan,ülkenin zenginliklerini sermaye sınıfına peşkeş çekme anlayışını ortadan kaldırmadan,mevcut ERDOĞAN iktidarından,olağanüstü hal ilan ederek ülkemizi ekonomik buhrandan çıkar demek,abesle iştigaldir,ülkeyi tamamen otoriter ve antidemokratik,kapkaranlık, antilaik bir düzene mahkum etmektir.Seçimleri erteleyerek,ERDOĞAN iktidarının devamı için,ERDOĞAN'ın önünü açmaktır.14/12/2021



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu









13 Aralık 2021 Pazartesi

KAPTANINIZ ERDOĞAN ADINA 2.KAPTANINIZ NEBATİ KONUŞUYOR TÜRKİYE GEMİSİNİN SAYIN YOLCULARI ( ! )

 



Dikkat,dikkat,Türkiye gemisinin sayın yolcuları;Süvarimiz, kaptanımız Sayın ERDOĞAN'ın izniyle ve talimatıyla,2.Kaptanınız olarak ben Nureddin NEBATİ konuşuyor, beni dikkatle dinleyiniz ve sakin olunuz,panik yapmayınız lütfen.(!)


Mustafa Kemal ATATÜRK Tersanesi yapımı,Mustafa Kemal ATATÜRK imzalı Türkiye Gemimiz,şu ana kadar kötü kaptanların yönetiminde aşırı yıpranmış ve hırpalanmış olsa da,hepinizin bildiği gibi, hala çok sağlam ve çok güçlü,güçlü kalmaya devam etmesi için de,elimizden gelen her türlü tedbiri alıyoruz.


Rüzgar ve azgın fırtına sebep,azgın dalgalar ve geminin batma olasılığı sonuç,bu gerçeği asla unutmayın.


Gemimizi kötü etkisi altına alan rüzgarın ve azgın fırtınanın oluşturduğu devasa dalgaların olumsuz etkilerini azaltan tüm tedbirleri almamıza rağmen;gemimizi ve içindeki 84.milyon Türk Halkını kıskanan dış güçlerin kışkırtmaları sonucunda, fırtanaya dönüşen rüzgar, bir türlü dinmek bilmiyor.


Gökyüzünü, kapkara bulutlar kapladı.


Üstüne üstlük, adına dolar denen kuvvetli ve şiddetli bir sağanak yağmur başladı,göz açtırmıyor,görüş mesafemiz çok azaldı.


Kuvvetli rüzgar ve fırtına,dev dalgalar,dolar isimli şiddetli sağanak yağmur, gemimizi şiddetle dövüyor.


Gemimiz, azgın dalgalar arasında, küçük bir yonga parçası gibi oradan oraya savruluyor.


Sizler de, bu dalgaların olumsuz etkilerini; geminin sallanmasından ve bu sallanma sonucu etraftaki eşyaların etrafa saçılarak yerlere dökülüp kırılmasından ve ayakta durmakta dahi zorlanmanızdan anlıyorsunuz.


Lütfen metin olunuz.Allah hepimizin yardımcısı olsun,her şey Yüce Allahtan, canımızı veren de, alacak olan da Yüce Allahımızın takdirleri.


Sizlere kötü bir haberim daha var.


Maalesef,128 milyar civarındaki can yeleği stoklarımızı, önceki kötü hava koşullarında hovardaca harcayarak tükettik.Ancak,onların yerine yenilerini koyup stoklarımızı tamamlayamadığımız için, elimizde kalan çok az sayıdaki can yeleğini, kaptanımız ve yakınları kullanacaklar,sizlerin dua etmekten ve Alaha yakarmaktan başka bir çareniz maalesef yok gibi.


Biliniz ki;batarsak, hep beraber batacağız,kurtulursak hep beraber kurtulacağız.


Üzmeyin tatlı canınızı,karamsar olmayın lütfen.Sizin; paranız, pulunuz ve bir kuru ekmeğiniz bile yok,sadece bir canınız var,kaybederseniz en fazla ne kaybedersiniz?Azgın dalgalar arasında kalarak, denizde boğularak ölürsünüz,sadece var olan canınızı kaybedersiniz.


Ama,geminin kaptan köşkündeki kaptanınız ve ben 2.kaptanınız,canımızdan da öte yirmi senede,kazandığımız bütün malımızı ve mülkümüzü,paralarımızı ve tüm mal varlığımızı kaybederiz.


Allah hepimizin yardımcısı olsun.


Şimdi, hep birlikte kelime-i şehadet getirecğiz ve azgın dalgaların dinmesini,dualarımızla bekleyeceğiz.(!)


Gemide yolculuk yapmanın fıtratında var bu azgın dalgalara yenilmek ve batmak.


Haydi, Türkiye Gemisinin sayın yolcuları, hep beraber başlıyoruz kelime-i şehadet getirmeye(!)


Hep bir ağızdan;”"Eşhedü En Lâ İlâhe İllallah Ve Eşhedü Enne Muhammeden Abdûhü Ve Resûlü" (!)13/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


12 Aralık 2021 Pazar

SEÇİLEBİLECEK SEÇİLMESİ KESİN ADAY DA NE DEMEK OLUYOR?

 



Ben,bazı insanlarımızı anlamakta gerçekten sıkıntı çekiyorum.


Kimse darılıp gücenmesin,insanlarımızın bir kesimi;hala, gerçekten ne istediğinin farkında değiller.


Ülke,her yanıyla batmış elden gidiyor,sözde laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti tek adam ve laiklik karşıtı AKP iktidarının işgaline uğramış,devletimiz parti devleti haline getirilmiş,ülke adım adım şeriat düzenine doğru sürekleniyor,ekonomisi batmış,parası pul olmuş, uçurumun kenarına gelmişiz,muhalif kanatta yer alan,sözde ERDOĞAN ve tek adam karşıtı gözüken bir kesim, bir yandan mevcut durumu ve iktidarı ağır şekilde eleştiriyor,tek adam rejiminden ve AKP iktidarından kurtulmak için can atıyor görünmesine rağmen,diğer yandan da Millet İttifakının ortak adayının,ilkeler ve programlar bazında değil, kişi bazında belirlenmesinde,karizmatik bir adayda ısrar ederek,anlamsız bir şekilde,seçilebilecek,seçilmesi kesin bir adayın belirlenmesi gerektiğini savunuyolar,bazıları daha da ileriye giderek,kendi kafalarına göre, seçilmesini kesin olarak gördükleri bazı isimler dışında bir adayın belirlenmesi, özellikle de KILIÇDAROĞLU'nun ortak aday olarak belirlenmesi halinde,Millet İttifakının cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedeceğini,ERDOĞAN'ın yeniden seçileceğini savunabiliyorlar ve ERDOĞAN lehine algı oluşturuyorlar.


Ne demek,seçilmesi kesin aday,nereden biliyorsunuz seçilmesi kesin adayın kim olduğunu?


Seçilmesi kesin olan aday belirleme endişesine kapılanlar,bize göre özgüvenden yoksun kişilerdir.Siz,içinde bulunduğumuz bu berbat koşullara,20 yıldır tek başına iktidarda olan ve ülkeyi felakete sürükleyen,halkını yoksul ve aç bırakan,borç batağına sürükleyen,demokratik hak ve özgürlükleri,yargı bağımsızlığını yok eden, bir üflesen iktidardan düşecek kadar zayıflayan,sandıkta mağlup olacağı artık kesinleşen AKP ve ERDOĞAN iktidarının,demokratik seçimlerle iktidardan uzaklaştırıması için,hala Millet İttifakına ve onun liderlerine güvenemiyorsanız, hala sihirli bir aday arıyorsanız,vay bizim halimize.


Üzülmemek ve hayret etmemek mümkün değil.


Neymiş efendim KILIÇDAROĞLU Alevi olduğu için seçilemezmiş,Ekrem İMAMOĞLU,Mansur YAVAŞ aday gösterilmeliymiş.KILIÇDAROĞLU aday gösterilirse, oy vermezlermiş,vermezsen verme kardeşim,çile çekmeye devam et öyleyse.


Sözde ülkesini seven,ERDOĞAN iktidarının gitmesini,tekrar parlamenter sisteme dönülmesini savunan her kesimden,özellikle CHP içinden gelen bu ERDOĞAN muhaliflerine sormak lazım,sizler de; bu zor koşullara,ülkenin geleceği için çok hayati olan bu seçimlerin önemine rağmen,ilkeleri ve programları bir yana iterek,hala kişi ve mezhep ağırlıklı aday belirleme düşüncenizle,ERDOĞAN iktidarından ve zihniyetinden bir farkınızın kalmadığını,bu düşüncelerinizle ve tavrınızla ERDOĞAN'ın ve Cumhur İttifakının değirmenine su taşıdığınızı nasıl fark edemiyorsunuz?


Ne demek seçilebilecek,seçilmesi kesin aday?


Çıkarın artık kafanızdan, şu EKMELEDDİN fobisini ve önyargısını.


Evet o bir hataydı.Ama,beğenmediğimiz hata olarak kabulde ittifak halinde olduğumuz EKMELEDDİN bey dahi,o seçimde,ERDOĞAN'ın hala güçlü olduğu o zamanın koşularına göre, yanılmıyorsak %38 gibi hiç de küçümsenemez oranda bir oy alabilmişti,ERDOĞAN'ın çok güçsüz olduğu bugün,hala KILIÇDAROĞLU'nu bir EKMELEDDİN vakası gibi sunmak,KILIÇDAROĞLU'na yönelik çok büyük bir haksızlık,nankörlük ve özgüven yoksunluğudur.


İMAMOĞLU ve YAVAŞ;belediye başkanı seçilmeden önce,daha düne kadar meydanda yoktu,isimlerini ve becerilerini kaç kişi biliyordu?


İMAMOĞLU ve YAVAŞ;seçilmişlerse ve belediye başkanlıklarında başarılı olmuşlarsa,arkalarında KILIÇDAROĞLU'nun ve CHP desteğinin bulunduğunu niçin anlamak istemiyorsunuz,bu isimler CHP üyesi değiller mi?


Sizler;ülkenizi seviyorsanız,demokrasiden,insan hak ve özgürlüklerinden,bağımsız yargıdan,kuvvetler ayrımından,parlamenter sistemden yanaysanız,kurum ve parti olarak CHP'den bir başarı bekliyorsanız,ülkeyi düze çıkarabileceğine gerçekten inanıyor ve güveniyorsanız,programını yeterli görüyorsanız,bu partinin başında bulunan ve partinin politikalarına yöne veren KILIÇDAROĞLU'nun Alevi olduğundan sizlere ne?


Siz,ferden KILIÇDAROĞLU'nun Alevi olmasını,haksız ve hukuksuz bir şekilde,haddinizi aşarak kafanıza takacak derecede insanlıktan nasibini almamış olabilirsiniz,ancak beyan ve yorumlarınızla,KILIÇDAROĞLU'nun mezhebini öne çıkararak onu aşağılayamazsınız,itibarsızlaştıramazsınız ve peşinen ve önyargılı olarak,seçimleri kazanamayacak olmakla suçlayamazsınız,insanları basit ve yersiz düşüncelerinizle etkileyerek algı operasyonu yapamazsınız.Buna yetkiniz de yok haddiniz de yok.Kendi fikrinizi kendinize saklayınız.


Muhalif kesimin ekseriyeti,başında KILIÇDAROĞLU'nun bulunduğu CHP liderliğindeki, en büyük katılanının da, AKŞENER'in lideri olduğu İYİ partinin olduğu Millet İttifakı ile gidilmesini uygun buluyorlarsa,CHP ve İYİ Partinin liderlerine güvenmek ve önyargısız olarak,onlardan birinin ortak adaylığını da kabul etmek zorundadırlar.


İYİ Parti de, öyle havalara falan girmesin,daha rüştünü ispatlaması için 100 fırın ekmek yemesi gerekir,İYİ Partinin tepe yöneticileri de hadlerini bilerek,akılcı düşünmeliler.Bugünkü varlıklarını, CHP ve lideri KILIÇDAROĞLU'nun, ülke ve demokrasi sevgilerinden kaynaklı fedakarlıklarına borçlu olduklarını asla unutmamalıdırlar.Bu ne denle,İYİ Parti yöneticileri de;o birileri gibi, KILIÇDAROĞLU'nun seçilmesi garanti değil,seçilmesi garanti olan bir aday belirleyelim hatasına, asla düşmemelidirler.


İYİ Parti ve bazı kesimlerce,adaylıkları öne çıkarılan,CHP ve Millet İttifakını bölmeye ve çatlak oluşturmaya yönelik Ekrem İMAMOĞLU ve MansurYAVAŞ; bugünkü kariyerlerini ve başarılarını kamuoyuna gösterebilme imkanını kendilerine bahşeden, CHP ve KILIÇDAROĞLU'na bağlılıklarını ve ülkenin yararını ve geleceğini düşündüklerini göstermek ve adaylık konusunda isimleri üzerinde başlatılan polemiklere kesin olarak son vermek için,basın önüne çıkarak;öyle ima yollu değil,Türk kamuoyuna, belediyelerinin başında kalacaklarını,kesinlikle Cumhurbaşkanı adayı olmayacaklarını, açık ve net olarak açıklamak zorundadırlar.


Yazımıza;sözde ERDOĞAN karşıtı bazı muhalifler,hem de çok kızacak olsalar da,zaman;ülkenin ERDOĞAN iktidarından kurtulması için,üzümün çöpü,armudun sapı var deme zamanı değildir,en kötü aday dahi, ERDOĞAN'dan evladır diyebilme, Millet İttifakının adayı KILIÇDAROĞLU da olsa,sandığa tıpış tıpış gitmek ve Millet İttifakının adayına oy vermek zamanıdır,diyerek son veriyoruz.


Yok bunun başka yolu.12/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


10 Aralık 2021 Cuma

BİR HUKUKÇU VE TÜRK VATANDAŞI OLARAK UTANIYORUM

 



Evet,çok kısa ve net söylüyorum,partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın; anayasamızın 90.maddesinde yer alan açık hülmüne rağmen,üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin bir kuruluşu olan ve yargı yetkisini,altına imza koyduğumuz sözleşme ile kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymayacağına ve bu kararları yok saydığına ilişkin çok açık beyanları nedeniyle,bir hukukçu ve Türk Vatandaşı olarak üzülüyor ve utanıyorum.


Partili Cumhurbaşkanının bu anayasa ve hukuk dışı tutumunun; T.C.Devletini bağlamadığını ve kalıcı olmayan ERDOĞAN iktidarının hukuk dışı bu davranışıyla,kalıcı ve ilelebet payidar olacak T.C.Devleti arasında doğrudan bir bağlantı kurulamayacağını,Avrupa Konseyinin alacağı hehangibir yaptırım kararının,doğrudan Türk Halkına ve T.C.Devletine yönelik olmayacağını,bu yaptırımın tüm ayıplarının ve sonuçlarının ERDOĞAN ve iktidarına ait olacağını kabul ediyorum,Avrupa Konseyinin alacağı bir yaptırım kararından, asla üzüntü duymayacağım,alınacak tüm yaptırımları bu siyasal iktidar fazlasıyla hak etmiştir.


Hatta,Avrupa Konseyini bu konuda samimi bulmuyorum ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemsinin kararlarına uyulmayacağı ve yok sayılacağı açık ve net bir şekilde en yetkili ağızdan Türk ve Dünya kamuoyuna ilan edilmesine rağmen,yaptırım konusunda hala kesin bir tavır sergileyemeyen Avrupa Konseyini, bu samimiyetsiz ve ağır tavrından dolayı ayrıca kınıyorum.


Bu şekilde acı gerçekleri dile getirdiğimiz içini, bizi;ülkemizi, Avrupa Konseyine şikayet ettiğimiz ve ülkemiz aleyhine tavır sergilediğimiz şeklinde haksız bir suçlamaya kalkışma gafletinde bulunacak olan, herkim olursa olsun, anayasa ve hukuk tanımayan aymazları,peşinen uyarıyor ve ayna bakmaya davet ediyorum. 11/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

9 Aralık 2021 Perşembe

103 EMEKLİ AMİRAL İDDİANAMESİ HUKUKİ DEĞİL SİYASİ BİR METİNDİR


Emekli 103 amiral'in;yayınladıkları bir biliriyle,Montrö Sözleşmesinin tartışmaya açılmasına ve bir cemaat tekkesine resmi kıyafetiyle ve makam aracıyla giderek, resmi kıyafetinin üzerine cüppe giyip,başına sarık takarak namaza duran muvazzaf bir amirale yönelik eleştirel düşüncelerini ve endişelerini bildirmeleri,düşünce ve düşünceyi açıklama anayasal haklarını topluca kullanmaları,bu ülkede suç sayılarak,103 emekli amiral hakkında TCK.nın 316/1 maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

İddianame ve iddianameye konu bu suçlama, hukuk dışı ve tamamen siyasi bir metin ve suçlamadır.


Bu iddianamenin hukuken hiçbir değeri yoktur,hukuk içermeyen bir kağıt parçasından ibarettir.


Bu iddianame,Türk Hukuk Tarihine kara bir leke olarak geçecektir.


Bu iddianame, aleyhe hiçbir hukuki sonuç doğurmayacak ve haksız ve hukuksuz açılmış bulunan bu siyasi ve hukuk dışı dava,er ya da geç, beraat ile sonuçlanacak ve siyasi baskılara karşı direnemeyerek bu iddianemeyi kaleme alanlar,vicdanlarında mahkum olacaklardır.


103 emekli amiralin yayınladığı bildiriye yönelik olarak,eski genelkurmay başkanının başında bakan olarak bulunduğu Milli Savunma Bakanlığı, acele bir açıklama yaparak,”bağımsız Türk Yargısının gereğini yapacağına inanıyoruz”deme gafletinde bulunmuş,suçsuz emekli amiraller yargıya hedef gösterilerek yargısız infazda bulunulmuş olup,bu iddianame de Milli Savunma Bakanlığının ve siyasal iktidarın hedef göstermesi ve siyasi talimatıyla düzenlenmiş hukuk dışı bir metindir.


103 emekli amiralin;uzmanlık alanlarına giren Montrö Sözleşmesinin tartışmaya açılmasına ilişkin görüş ve endişelerini açıkladıkları bildirisinde, asla darbe iması ve darbe çağrısı yoktur.


Bugün ülkemizde;TSK ve sivil emniyet güçleri,milli istihbarat ve Türk Milli Savunma Bakanlığı,iş başındaki iktidarın mutlak kontrolü ve göztemi altında olup,iş başındaki iktidara yönelik en küçük bir darbe riski bulunmamaktadır.


İş başındaki iktidarın,darbe ve anayasal düzene yönelik bir suç işleneceği korkusuna ve vehmine kapılmalarını haklı kılacak hiçbir neden yoktur.


İddianameye göre,103 emekli amiral;TCK.nın 316.maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan, anayasal düzene yönelik suçlardan birini işlemek için anlaşma, suçunu işledikleri iddiasıyla suçlanmaktadırlar.


TCK.nın 316/1 maddesinde belirtilen anayasal düzene karşı suçlardan birinin işlenmesi için anlaşmak suçunun işlenenmiş sayılabilmesi için yasada öngörülen suçun unsurları, 103 emekli amiralin eyleminde mevcut değildir.


Zira,103 emekli amiralin işledikleri iddia edilen suçun asli unsurlarından ilki ve en önemlisi;suç işlemek için yapılan anlaşmadaki gizlilik unsurudur.Madde metninde açıkça bu anlaşmanın gizli yapılacağı zikredilmemiş ise de;bu, gizlilik unsurunun aranmadığı için değil,suç işlemek için anlaşma suçunun doğası gereği, gizliliğin açıkça zikredilmesine gerek duyulmamasındandır.


Devletin meşru ve çok güçlü sivil ve asker,devasa tüm silahlı güçlerine rağmen, anayasal düzene yönelik cebir ve şiddete dayalı bir suçu işlemek için anlaşanlar, amaçlarına ulaşabilmek için, bu anlaşmayı gizlice yapmak ve gizlilik unsurunu esas almak zorundadırlar.


Peki suç işlemek için anlaşma suçunu işlemekle suçlanan 103 emekli amiral ne yapmışlar?


Türk Halkına yayınladıkları aleni bir bildiri ile Montrö Sözleşmesi üzerinde yapılan tartışmaların, ülkemizin güvenliğine yönelik endişelerini bildiren görüşlerini açıklamışlar ve kendilerini deşifre etmişlerdir.


Suç işlemek için anlaşma suçu; bir tehlike suçudur.Suç işlemek için gizlice anlaşma yapmakla suç oluşur ve bu nedenle,işlenmesinde anlaşmaya varılan, amaç suçun icasına başlanması gerekmemektedir.Ancak,hiçbir şüpheye yer meyecek şekilde,böyle bir gizli suç anlaşmasının yapılmış olduğunun,maddi olgularla ve kanıtlarla belirlenerek ortaya çıkarılması zorunludur.Örneğin,anlaşmaya varanlardan birinin pişman olarak veya gizliliğe uyulmayarak bu anlaşmanın birilerine sızması ve o birilerinin ihbarları üzerine,devletin istihbarat ve emniyet unsurlaının yapacakları inceleme ve operasyonlar sonucunda, bu anlaşmanın delil ve maddi olgularıyla belirlenmesi zorunludur.103 emekli amiral suçlamasında,amiraller gizlilik unuruna uymamışlar ve yayınladıkları aleni bildiri ile kendilerini ele vermişlerdir,böyle komik bir şey olabilir mi?


Diyelim ki;böyle bir komiklik oldu.103 emekli amiral,yasada öngörülen anayasal düzene karşı herhngibir suçu elverişli vasıtalarla işlemek üzere gerçekten anlaştılar. Bu takdirde, TCK.nın 316.maddesinin 2.fıkrasında yer alan;”Amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez.”hükmü devreye girmeyecek mi?Öyle ya,alenen bildiri yayınlayarak, gizli suç anlaşmalarını deşifre ettiklerine göre,anlaşmadan vazgeçmiş olmuyorlar mı,316.maddenin 2.fıkrasına rağmen,bu 103 emekli amirale nasıl ceza vereceksiniz o zaman?


103 emekli amiralin,ceza yasamızda öngörülen anayasal düzen aleyhine herhangibir suçu, elverişli vasıtalarla işlemek için aralarında anlaştıklarına dair, içbir kanıt ve maddi olgu mevcut değildir.Bizzat kendilerinin alenen yayınladıkları bildiriden hareketle, varsayımlara, korku,endişe ve vehimlere dayanarak,bu bildiriyi yayınlayanlar bununla yetinmeyecekler,aralarında anlaşmışlar ve bu bildirinin arkasından,anayasal düzene yönelik bir suçu da işleyecekler gibi,ceza hukukunda asla yeri olmayan bir yorum ve akıl yürütmesiyle, 103 emekli amiral haksız ve hukuksuz bir şekilde,Amerikalı Senatör Mc Carthy Karti zihniyetiyle, suçlanmaktadır.


103 emekli amiralin suçlandıkları TCK.nın 316/1 maddesinde düzenlenen; “suç işlemek için anlaşma” suçunun oluşabilmesi için, yasa tarafından aranan ikinci ve önemli bir unsur da,işlenmesi için üzerinde anlaşmaya varılan, anayasl düzene yönelik amaçlanan suçu icraya başlayarak sonuçlandırabilmek için,insan ve silah gücü olarak;amaçladıkları, cebir ve şiddete dayalı suçu işlemeye elverişli donanıma,vasıtalara sahip olmaları zorunludur.


Alarm ve sair araçlarla korunan Merkez Bankasının devasa zırhlı ve çelik kasalarını,birkaç kasa soyguncusu,tüm engelleri aşarak,iptidai araç ve gereçleriyle açarak soyamayacakları gibi,alenen düşüncelerini açıklayan bidiri yayınlayan,ordu ile irtibatları tamamen kesik,herbiri 70'li,80'li ve hatta 90'lı yaşlara dayanan tirit olmuş,evlerinde; orduya girerlerken devlet tarafından verilen eskimiş,modası geçmiş ve etkinliği yok olmuş,ateş edip etmeyeceği dahi şüpheli zati tabancaları dışında silah ve cephane gücü bulunmayan 103 emekli amiralin,devletin devasa silahlı güçlerini ekarte ederek cebir ve şiddete dayalı hükümeti devirme,anayasal düzeni yok etme gibi anayasal düzene karşı suçları işlemelerinin asla mümkün olmadığı, çok açık olup,bu nedenle 103 emekli amirale yönelik TCK.nın 316/1 maddesine uyan suç için yasada.amaçlanan suç yönünden aranan elverişli vasıta unsuru da asla gerçekleşmemiştir.Aksini savunmak abesle iştigal ve akıl tutulmasıdır.


Bu iddianame; hukuki değil,laiklik karşıtı eylem ve davranışların odağı haline geldiği Anayasa Mahkemesinin kesin kararıyla tescillenmiş siyasal iktidarın talimatıyla düzenlenen,emekli amiralleri itibarsızlaştırma,onların şahsın da;Atatürk devrim ve ilkelerine bağlı,demokrat ve laik muhalefete gözdağı vererek sindirme amacına yönelik,hukuk dışı ve siyasi bir metindir.


İşin en acı ve üzücü yanı da;bu gerçekleri,iddianameyi düzenleyen savcıların da çok iyi bilmelerine rağmen,siyasal iktidara teslim olmalarıdır. 09/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu








 

6 Aralık 2021 Pazartesi

İSTANBUL'UN SAHİBİ İSTANBUL HALKININ KENDİSİDİR

 


Partili Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, AK Parti İstanbul İl Teşkilatı'nın Sakarya'daki toplantısında partililere telefonla seslenerek; "İstanbul, bu işin adeta lokomotifi durumunda olmalıdır, çünkü lokomotif nereye gidiyorsa vagonlar da oraya gidiyor. İstanbul adeta bu işte lokomotiftir. Türkiye'nin şu anda 15 milyon nüfusuyla İstanbul'un, 2023, ardından 2024 olmak üzere, yeniden sahibini bulması lazım. Bu da AK Parti'dir. Şu anda seçimlerden bu yana İstanbul'da çivi çakılmıyor çivi, ağaç dikilmiyor. İstanbul artık garip. 2023'le birlikte yeniden doğuşu, yeniden dirilişi, başta İstanbul olmak üzere, kazanmamız ve kazandırmamız lazım. Onun için yükümüz ağır, Rabb'im yar ve yardımcımız olsun." demiş.


Vay be!


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybeden AKP Genel Başkanı ERDOĞAN;hala, bu kaybın üzüntü ve şokunu üzerinden atamamış olmalı ki;İstanbulu sayıklıyor sürekli.


Aslında,ERDOĞAN'ın İstanbul ve İstanbulluyu düşündüğü falan yoktur.Onun tüm derdi ve özlemi,bir türlü doymadığı İstanbul'un rantı ve iktidarını sürdürebilmek için İstanbuldan çıkaracağı milletvekili çoğunluğudur.


EROĞAN ne demişti bir zamanlar?


İstanbul Türkiye demektir.İstanbul'u kaybeden, Türkiye'yi de kaybeder.


Bir defa şu yanlışı hemen düzeltelim.İstanbul seçimini AKP kaybetti diye, İstanbul sahipsiz kalmamıştır.Bu nedenle, İstanbul'un yeniden sahibini arayarak bulma gibi bir derdi yoktur.İstanbul'un sahibi de, AKP değildir.İstanbul'un sahibi;bizzat,en başta İstanbul halkı olmak üzere,tüm Türk halkıdır.


AKP, İstanbul Büyükşehir Belediyesini kaybedince,İstanbul ve İstanbul halkı sahipsiz kalmamış,bilakis;İstanbul, AKP'nin işgalinden kurtulmuş olup,İstanbul ve İstanbul halkı;özgürlüğüne ve AKP tarafından yandaşlara ve yandaş vakıflara peşkeş çekilerek çarçur ve talan edilen mali kaynaklarına kavuşmuştur.


AKP Genel Başkanı ERDOĞAN ve onun zihniyetinde olanlar;seçim kazanmakla İstanbul'un ve Türkiye Cumhuriyetinin sahibi olduklarını düşünüyorlar. Demokrasilerde;iktidara,seçimle gelinip, yine seçimle gidileceği,iktidarların gelip geçici ve halka hizmet yerleri olduğu demokratik gerçeğini, bir türlü kabullenemiyorlar ve bu nedenle de,seçim yenilgisini içlerine sindiremiyorlar,İstanbul ve tüm ülke bizim demeye getiriyorlar.


Biz buradan ERDOĞAN'a bir hatırlatma yapmak istiyoruz.

Sen,sana ait olmayan,sahipsiz de kalmayan,gerçek sahipleri her zaman İstanbul halkı olan İstanbul'a sahip aramayı ve İstanbul'u sahiplenmeyi bir kenara bırak ve sen; sana ait olan ve bugün meclise sunulan ve daha sunulurken açık veren,fakirin emeğini ve kazancını sermaye sınıfına transfer eden bütçene sahip çıkmalıydın,bütçenin meclise sunuluşunu bizzat kendin yapmalıydın.

Bütçenin yüce meclise sunularak görüşülmeye başlandığı bugün,senin Katar'da ne işin var?


Katara gidecek başka zaman bulamadın mı?


Türk Milletinin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisine saygılı olarak meclise gelip, kendi hazırladığın bütçenin sunuşunu,atanmış memuruna yaptıracağına,bizzat niçin kendin yapmadın?


Sen, kendini Türk Milletinin üzerinde görüyorsun ama,yanıldığını yapılacak olan ilk seçimlerde üzülerek göreceksin,ancak iş işten geçmiş olacak. 06/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu







5 Aralık 2021 Pazar

BİR KALE DAHA YIKILDI

 



Gecikerek de olsa, Türkiye Barolar Birliğinin seçimli genel kurulu; bugün, yeni başkanın ve yönetim kurulunun seçimiyle, mutlu bir şekilde sonuçlandı.


Öncesinde hakim ve savcı,şu anda da İzmir Barosuna kayıtlı bir avukat olarak görev yapan aktif bir hukukçu olarak;kendisini tanımadığım,ancak benim de üyesi olduğum İzmir Barosu'nun da içinde bulunduğu çoğunluğu teşkil eden baroların ortak adayı olarak seçimlere giren Ankara Barosunun Başkanı Avukat Erdinç SAĞKAN'ın Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına seçilmesinden daha önemli ve anlamlı olan husus;yargının üç kurucu unsurundan birisi olan savunma makamına,savunma mesleğine,insanların tarafsız ve adil savunma haklarına,hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına ihanet eden Metin FEYZİOĞLU'nun seçimleri kaybederek, savunmanın sarayın vesayetinden kurtulmuş olmasıdır.


Ben elli bir yıllık hukukçu olarak;artık, yoğurdu üfleyerek yemek istiyorum.


Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına seçilen genç hukukçu kardeşimiz Erdinç SAĞKAN'ın; önceki görevi olan Ankara Barosunun başkanlığına seçilmiş ve başkan olarak görev yapmış ve sevilmiş olmasına,TBB Başkanlığına da ortak aday yapılarak,bugün yapılan seçimleri kazanmış olmasına baktığımızda,değerli bir hukukçu olduğu göze çarpmaktadır.


Ancak;şimdilik, bu referansları yeterli değildir.Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,yaşayarak göreceğiz,yeni başkanın performansını.


Yukarıda altını çizdiğimiz gibi,ilk aşamada ve öncelikle Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı koltuğunun saraya yakın kişinin işgalinden kurtarılması önemliydi ve çok şükür bu sağlanmış oldu.

Bundan sonrasını hepimiz bizzat yaşayarak göreceğiz.


Saray yanlısı Metin FEYZİOĞLU'nun seçimi kaybetmesi;yapılan yasal değişikliklerle, çoklu baroları ve Türkiye Barolar Birliği delege yapısının değiştirilmesini hayata geçiren saray ve saray zihniyetinin; savunmanın üzerine düşen gölgesini ve vesayetini sonlandıracağının umudu ve müjdecisi olmuştur.


İstanbul ve Ankara başta olmak üzere,birçok büyükşehir belediyesinin AKP'den kurtarılarak,bu kalelerin demokratik seçimlerle yıkılmasından sonra,Türkiye Barolar Birliğinin de bugün yapılan demokratik seçimler sonunda iktidarın vesayetinden kurtarılmasıyla,bir kale daha düşmüş,yargının bağımsızlığı ve adil yargılanma ve savunma hakkı adına,umut ışığı belirmiştir.


Erdinç SAĞKAN'ın başkanlığındaki Türkiye Barolar Birliğinin bugün seçilen yeni yönetiminin;bu umut ışığını söndürmeden,hukukun üstünlüğü,yargının ve savunmanın bağımsızlığı adına,Türk Halkı'nın ve tüm avukatların beklentilerini gerçek kılacağına güvenmek istiyoruz ve kendilerini yürekten kutluyor ve başarılar diliyoruz.


Bize göre,Erdinç SAĞKAN ve ekibinin; hukukun üstünlüğü,yargının ve savunmanın bağımsızlığı adına verecekleri ilk ve önemli sınav;daha çok zaman bulunmakla birlikte,2022 ve 2023 adli yılının açılış törenlerinde sergileyecekleri tutum olacaktır.


2021-2022 Adli Yıl açılış törenleri,yeni Yargıtay binasının hizmete sokulması nedeniyle Saray'da yapılmamış ise de;2022-2023 Adli Yıl açılış töreninin,pek muhtemeldir ki; Saray'da yapılacak olması halinde,yeni yönetimin sarayda yapılacak olan bu törene katılarak veya katılmayarak, sarayın vesayetini kabul edip etmeyeceklerini hep birlikte göreceğiz ve yeni yönetim hakkında kesin bir kanaate o şekilde varacağız. 05/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





4 Aralık 2021 Cumartesi

DEVLETİN KURUMLARINI ŞAMAR OĞLANINA ÇEVİRME TEKELİNİN ERDOĞAN'DA OLDUĞUNU NASIL BİLMEZSİN SEN BAY KEMAL ( ! )

 



CHP Genel Başkanı KILÇDAROĞLU'nun; talep ettiği randevu talebinin kabul edilmemesi nedeniyle,buna rağmen dün Türkiye İstatistik Kurumuna giderek kapıdan içeri alınmaması skandalından utanç duyarak, hiç değilse bu konuda sessiz kalmayı yeğleyeceğine,partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN; bugün (04.12.2021) Siirt ilimizde toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada,konuya sessiz kalmayarak,CHP Genel Başkanı KILIÇDAROĞLU'nu bu davranışından dolayı eleştirmiş ve "Geçtiğimiz gün randevu falan almadan TÜİK'e gitmek istedi. TÜİK de buna randevu vermedi. Gittiler, TÜİK önünde bir genel başkan orada gösteri yapıyor. İnsan utanır. Bir insan, davet edilmediği yere gidemez. Devletin bu kurumları, senin şamar oğlanın değil. Buralar ciddi kurumlardır, senin gibi ciddiyetsiz değil." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.


İnsan ne diyeceğini bilemiyor.


Bay Kemal;artık çizmeyi aşmaya başladın,partili Cumhurbaşkanı çok haklı (!)


Bir insan randevu almadan,davet edilmediği yere gider mi,kapısına dayanarak orada gösteri yapar mı,davul zurna çalarak mastika oynar mı?utan,utan yaşından başından utan(!)


Türkiye İstatistik Kurumu,senin sandığın gibi devletin bir kurumu ise de;devlet kimin babasının tapulu malı, hiç düşünmedin mi?


Devlet,hiç tartışmasız, ERDOĞAN'ın tapulu malı olduğuna göre, o özel mekana,TÜİK'e, sen randevu verilmediği halde, davetsiz nasıl gidersin,bu mekanı nasıl basarsın sen (!)


Dua et ki;ERDOĞAN'ın yakın koruması ve aynı zamanda vakit bulursa İçişleri Bakanlığı da yapan zat,seni eleştiren bir beyanat vermekle yetindi,gelip seni gözaltına almadığına şükretmelisin(!)


Bu mekan basma hak ve yetkisini nereden ve kimden aldın sen,ne olursan ol,iktidar adayı ana muhalefet partisinin genel başkanı da olsan, yapamazsın bay Kemal,orası senin bildiğin,randevusuz da girilip çıkılabilecek bir devlet kurumu değil.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun bilgi ve verilerinin,ülkenin güvenliği için gizli kalması gereken devlet sırrı olduğunu bilmiyor musun Bay Kemal?Sen gerçekten çok cahil kalmışsıni haberimiz yok,yanılıp peşine takılmışız.


Bizim törelerimizi de mi bilmiyorsun Bay KEMAL?Utan,utan.

Bir yere davetsz gidilemeyeceğini artık öğrenmiş olmalısın(!)


ERDOĞAN'ın buyurduğu gibi,Türkiye İstatistik Kurumu ve benzeri kurumlar, ciddi kurumlardır.O kadar ciddi kurumlardır ki;yasalara göre,yasalara uyarak değil,partili Cumhurbaşkanının özel emir ve talimatlarına uygun çalışırlar.Bu kurumların ciddiyetini bozduğunun,onları da sulandırıp kendine benzettiğinin farkında mısın?Bay Kemal(!)


Bay Kemal,devletin kurumlarını şamar oğlanına çevirme hak ve yetkisinin sadece ERDOĞAN'ın tekelinde olduğunu nasıl bilemiyorsun,hata üzerine hata işliyorsun.


Bizi hayal kırıklığına uğrattın Bay KEMAL(!) 04/12/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu