31 Ocak 2022 Pazartesi

KOLTUK UĞRUNA KÜÇÜK ÇOCUĞA BU YAPTIRILIR MI?

 


Bu kadar mı,koltuk sevicisiniz?

Bu kadar mı, doymadınız 20 yıllık iktidarınıza?

İktidarda kalmaya devam etmek için bu kadar mı, çaresiz kaldınız?

İkitadarı kaybetmemek için yapacak hiçbir olumlu icraatınızın kalmadığını anladığınız için mi, küçücük çocuktan çıkar ummaya başladınız?

Koltuk için bu kadar küçülür mü, insan?

Gözünüz bu kadar mı kör oldu sizin?

Küçücük çocuğu eline hediye tutuşturarak,yani rüşvet vererek, planlı bir şekilde kürsüye çıkarıp ana muhalefet parisi liderini hain ilan ettirecek ve bundan haz duyarak gülümseyecek kadar küçülenlerin,bu asil millet tarafından asla ve asla tasvip edilmeyeceğini,bunun ayağınıza kurşun sıkmak olduğunu görebilecek, hiç mi basiretli ve öngörülü,aklı başında,onurlu adam yok sizin etrafınızda?

Battıkça battığınızın farkında değilsiniz.

Sizleri daha da batıracak ve seçmen nezdinde itibarınızı ayaklar altına alacak bu hatalar zincirinize devam ediniz diyemiyorum.

Zira,bu siyasi etik dışı eylemlerinizle,halkımıza ve çocuklarımıza kötü örnek oluyorsunuz,halkımızı aslında kırıntıları kalan demokrasiden soğutuyorsunuz.

Küçücük çocuktan çıkar umarak, onu siyaset kürsüsüne çıkarıp eline mikrofon tutuşturup,milyonlarca seçmeni ve taraftarı olan ana muhalefet partisi liderine hain dedirterek,aşağılatmak,değersizleştirmek nereden aklınıza geldi,bu aklı size kim verdi?

Bu hareketiniz,ana muhalefet partisi liderini değil,sizi itibarsızlaştırdı, onun dahi farkında değilsiniz.

Zaten halkın güvenini yitirmiştiniz,küçücük çocuğu siyasi çıkarlarınıza alet ederek,küçüğü siyasi istismara konu edecek kadar küçülmeniz,size olan güveni tamamen yok etti.

Halkımız; artık,bunlar koltuklarını kaybetmemek,iktidarlarını sürdürmek için aklımıza gelmeyen her türlü kötülüğü ülkemize yaparlar diye düşünmeye başladı haklı olaarak.

Bu son davranışınızla,ülkemizin ve demokrasimizin beka sorunu haline geldiğinizi kanıtladınz,.

Ne kadar çırpınırsanız çırpınınız,şayet yaparsanız(Sizlerden herşey bekenir),küçücük çocuktan yarar umacak kadar aciz duruma düşen sizleri, halkımız Haziran.2023 seçimlerinde demokratik yolla yolcu edecektir.

Bu son davranışınızla,iktidardan gidiş yolunuza, bizzat yeni taşlar döşemiş, hala tereddüt içinde olan kararsız seçmenleri de sizden tamamen uzaklaştırmış oldunuz,saç döküldü ve kel iyice ortaya çıktı artık.

Bu yönüyle değerlendirildiğinde,küçücük çocuğa yönelik siyasi istismar gafınız ve ayıbınız,belki de hayırlara vesile olacaktır. 31/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

27 Ocak 2022 Perşembe

BRAVO SEZEN AKSU'YA MUHALEFET DERS ALMALI ONDAN

 



Partili ve taraflı Cumhurbaşkanı ERDOĞAN;hem de cami mihrabından mikrofonla yaptığı konuşmasında, isim vermese de,açıkça ve doğrudan sanatçı Sezen AKSU'yu hedef alan konuşmasında ne demişti?

Aynen;”“Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hazreti Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da haddini bildirmek bizim görevimizdir.” dememiş miydi?

Demişti tabi.

Sezen AKSU kısa bir suskunluktan sonra sessizliğini bozarak,korkmadan ve çekinmeden,kendisine yakışan bir şekilde, güzel bir şiirle ERDOĞAN'a cevap vererek, dimdik ayakta durmuş ve kibarca meydan okumuştu.Tırsmamış ve korkmamıştı.

Zira,Sezen AKSU;sevelim veya sevmeyelim, akıllı ve cesur bir kadındı.

Kendisini şahsen tanımam,sadece sahnede bir kez görmüşlüğüm ve izlemişliğim vardır.Şarkılarını severek dinlerim.

Yazdığı şarkı sözlerinden,pevasızlığı ve korkusuz bir kadın olduğu açıkça anlaşılıyordu.

Bizi yanıltmadı,partili Cumhurbaşkanının ve yandaşlarının tehditlerine pabuç bırakmadı.

Kendisi,minik serçe denilecek kadar ufak tefekti ama,mangal gibi bir yüreğinin olduğunu kanıtladı.

Sezen AKSU;ERDOĞAN'ın,devlet gücünü ve TCK.nun 299 maddesinde yaptırıma bağlanan Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasını arkasına alarak,yersen,yutarsan tarzındaki, kağıttan kaplan misali tehditlerine boyun eğmeyince,ERDOĞAN Sezen AKSU'ya yönelik dilini koparma tehdidini geri almak ve geri adım atmak zorunda kaldı,tıpkı, sınırdışı edeceğini bağırarak ilan ettiği on yabancı ülkenin Büyükelçileri olayInda olduğu gibi.

Gerçekten,dün katıldığı bir televizyonun canlı yayınINda gündeme dair önemli açıklamalarda bulunan ERDOĞAN;Sezen Aksu’nun, Hz. Adem ve Hz. Havva ile ilgili şarkı sözlerinin ardından camide söylediği “Dilleri kopartılır” ifadelerinden geri adım atarak, aynen;“Benim orada söylediklerimin muhattabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu Türk müziğinin önemli bir ismidir. Camideki hitabım bir kişiye yönelik değildir. Şarkılarıyla insanımızın duygularına tercüman olmuş bir sanatçıdır” ifadelerini kullanmak zorunda kaldı.

ERDOĞAN;bu yersen ve yutarsan taktiğini,hukuk dışı icraatlarının öncesinde çok kullanan, kamuoyunun ve muhataplarının tepkilerini ölçerek,tepkilerin yoğunluğuna ve şekline göre kararını uygulamaya koyan veya koyamayan,yoğun tepkiler üzerine, söylediği hukuk dışı sözlerden ve niyetlerinden vazgeçen bir kişi.

Bundan önce de,muhalefet partilerine ve taraftarlarına;anayasal, barışçıl,silahsız ve saldırısız,toplantı ve gösteri yürüyüşleri haklarının kullanılmasına yönelik olarak, aynı ekilde tehditler savurmuş ve AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında yapmış olduğu konuşmasında;“Her fırsatta utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Ya siz 15 Temmuz'u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz dökülün. 15 Temmuz'da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün siz de aynı dersi öyle alırsınız. Cumhur İttifakı olarak hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız." diyebilmişti.

Sonrasında ne oldu?

Muhalefet;korktu ve “sokağa çıkan kim?” diyerek, emrin olur çıkmayız demek istediler.Gür bir sesle,”arkadaş sen diyorsun?” diye sorup,çok açık ve net bir şekilde karşı çıkamadılar.

Demokratik,silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını kullanmak isteyen insanlara sahip çıkarak, inadına,onları yasal mitingler düzenleyerek meydanlarda toplayamadılar.

Bu konuda,anayasaya aykırı tehditler savuran ERDOĞAN kazanmış oldu.

Bravo,cüsse olarak minik, ama, yüreği büyük Sezen AKSU'ya. 27/01/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


23 Ocak 2022 Pazar

HALA YERİ DOLDURULAMAYAN TAM BUGÜNLERDE ÇOK İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ VATANSEVER VE YÜREKLİ GAZETECİ YAZAR VE HUKUKÇU UĞUR MUMCU

 


Uğurlar olsun, uğurlar olsun

Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun

Bir keskin kalem

Bir kırık gözlük

Yürekli yiğitlere hatıran olsun


Uğur Mumcu'yu, yirmi dokuz sene önce, 24/Ocak/1993 de (Bugün ki,günde) Ankaradaki evinin önüde uğradığı hain bir bombalı suikast sonucunda kaybettik.

Değerli hukukçu ve gazeteci yazar,güvenilir,yürekli,cesur ve güzel insan,katıksız devrimci, Kemalist ve Atatürkçü,antiemperyalist,laikliğin büyük savunucusu,onurlu ve cesur gazeteci,büyük araştırmacı yazar,Sakıncalı Piyade Uğur MUMCU'yu, hiç unutulmamak üzere, sonsuza uğurlanışının 29.Yıldönümünde, minnetle ve rahmetle anıyoruz.

Aradan geçen bu yirmi dokuz sene gibi uzun bir zamana rağmen; onun, suikast eylemini doğrudan gerçekleştiren, katil veya katillerini,yani aracına o bombayı yerleştiren veya yerleştirenleri, kişi bazında belirleyip hak ettikleri cezayı veremedik.

Ancak, Uğur MUMCU'yu yok etmeye karar veren ve ona yönelik bu hain saldırıyı planlayarak uygulamaya koyanların kimler olduklarını;zihniyet olarak,benimsedikleri ideoloji ve fikir bazında, çok iyi biliyoruz ve tanıyoruz.

Bunlar; Uğur MUMCU ve onun gibi düşünen,ülkelerini ve ülke insanlarını seven,ülkenin çıkarlarını herşeyin üzerinde tutan, gerçek aydın ve milliyetçilerin yok edilmesinden siyasi çıkar sağlayacak olan,Atatürk ilke ve devrimlerine,hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetine,Cumhuriyetin kuruluş ve temel ilkelerine karşı olan, tüm karşı devrimciler ve çıkar gruplarıdır.

Bu itibarla,bize göre; Sevgili Uğur MUMCU'nun otomobiline bombayı fiilen koyan veya koyanları, yakalayarak hak ettikleri cezayı verememekten dolayı üzülmek yerine,bu vatan hainlerini yetiştiren ve suça yönelten,ATATÜRK düşmanı karşı devrimcilerle top yekün mücadele ederek, onları etkisiz kılmakla da, Uğur MUMCU'ya olan vefa borcumuzu yerine getirmiş ve onu katledenlere hak ettikleri cezayı vermiş olacağız.

Çok iyi biliyoruz ki;esasen,onun katillerini yakalayarak ceza vermekle yetinmek, Uğur MUMCU'yu,yakınlarını ve onu çok seven Türk Halkını mutlu kılmayacaktır.Bu nedenle,Uğur MUMCU'yu gerçekten seviyorsak,özlüyorsak,onun mutlu olmasını ve mezarında rahat uyumasını istiyorsak,bu ülke için yaptıklarının yarım kalmasını istemiyorsak,onu katleden bombayı elleriyle tutan ve Uğur MUMCU'nun aracına yerleştiren o zavallı robotları değil, o hain suikasta karar veren ve planlayan,bu ortamı hazırlayan bize göre onun gerçek katilleri olan perde arkasında gizlenmeye çalışmalarına rağmen, hepimizin malumu olan karşı devrimcilerle mücadele etmek,Atatürk devrim ve ilkelerine dayalı laik ve demokratik Cumhuriyete sahip çıkmak zorundayız.

Uğur MUMCU'yu halkımızın çoğunluğu, Cumhuriyet Gazetesinde köşesi olan, kitaplar yayınlayan araştırmacı ve muhalif bir gazeteci ve yazar olarak tanırlar.

Uğur MUMCU;kitaplar yazan, araştırmacı bir gazeteci ve yazardır ama, her şeyden önce Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı,emperyalizm karşıtı,ülkesinin tam bağımsızlığını savunan,ülkesini seven,ülkesinin çıkarlarını herşeyin üzerinde gören,hukukun üstünlüğünü,insan hak ve özgürlüklerini yılmaz bir şekilde savunan, iyi eğitim almış,Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiş cesur bir hukukçu ve devrimcidir.

Uğur MUMCU; 12 Mart 1971 muhtırası öncesinde altmışlı yılların sonlarında ve 12 Mart öncesinde, mezun olduğu Ankara Hukuk Fakültesinin İdare Hukuku Kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik yapmış olup, bu satırların yazarı olan bendeniz ve benim gibi 1970 mezunu tüm arkadaşlarım,Ankara Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, 3.sınıfta okuduğumuz idari yargı dersinde onun öğrencisi olma şerefine ve mutluluğuna erişmiş kişileriz.

Bana,idari yargıyı sevdiren ve önemini kavratan, idari yargı konusundaki değerli bilgileri; Sevgili Uğur MUMCU'nun, Danıştay kararlarından örneklerle, uygulamalı olarak yapmış olduğu, çok değerli anlatımlarına ve öğrettiklerine borçlu olduğumu, burada belirtmeyi,şahsım adına onurlu bir görev sayıyorum.

Demokratik ve laik cumhuriyetimize,bağımsızlığımıza yönelik tehdit ve tehlikelerin had safhaya ulaştığı ülkemizin bugünkü koşullarında, Uğur MUMCU'ya sahip olamamak, bu ülkenin en büyük kaybı, karşı devrimcilerin ise, büyük kazancı olmuştur.Uğur MUMCU, işte bu kayıp ve kazanç hesaplarını çok iyi yapan zihniyet tarafından katledilmişir.

Demokratik ve laik,bağımsız Cumhuriyet karşıtlarının,karşı devrimcilerin,liboş ve döneklerin,her türden çıkar çevrelerinin korkulu rüyası,demokratik ve laik Cumhuriyetin yılmaz savunucusu,laik ve demokratik cumhuriyeti savunduğu mevzide uğradığı hain bir suikast sonucunda,vatanına yapmakta olduğu üstün hizmetleri yarıda bırakarak zamansız bir şekilde bizlerden koparılan güzel ve dürüst insan,gerçek ATATÜRK'çü ve devrimci değerli hocam,Sakıncalı Piyade Sevgili UĞUR MUMCU’yu,ölümünün yirmi dokuzuncu yıl dönümünde, minnetle ve rahmetle anıyor,laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetine yaptığı katkıları nedeniyle; kendisine, ülkem ve şahsım adına, sonsuz teşekkürlerimi arz ediyorum.

Mekanın cennet olsun,nurlar içinde yat, Sevgili Uğur MUMCU. 24.Ocak.2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA ÖZGÜRLÜĞÜ VE CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU

 



Bugüne kadar tanık olunmadı, Cumhurbaşkanına hakaret suçu soruşturma ve davalarının bu kadar çoğalarak adeta patladığına.

Bunun üç asli sebebi vardır.

İlki;Türk Ceza Kanununun Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299.maddesinin; tek adama dayalı,partili,taraflı ve siyasi bir Cumhurbaşkanı modelinin henüz olmadığı bir devirde düzenlenmiş bir madde olmasıdır.

İkinci neden ise;mevcut partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın;kendisine AKP Genel Başkanı sıfatıyla söylenen sözleri de,Cumhurbaşkanına söylenmiş sözler olarak kabul edip,Cumhurbaşkanlığı şemsiyesinin altına girerek ve Cumhurbaşkanına hakaret suçunun korumasının arkasına sığınarak,nasıl olsa benden kimse hesap soramaz mantığıyla,hakaret teşkil eden sözleri, kolaylıkla siyasi rakiplerine ve kendisine muhalif olan kesimlere söyleyebilmesi,bunu alışkanlık haline getirmesi ve hakaret etmeyi sadece kendisine bir hak olarak kabul etmesidir.

Üçüncü nedene gelince;o da, ülkemizde yargının bağımlı ve taraflı olması,kayıtsız ve şartsız sarayın talimatına göre hareket etmesidir.

Aslında en önemli neden,bu üçüncüsü,yani ülkemizde bağımsız ve tarafsız bir yargının olmamasıdır.

Tarafsız ve bağımsız bir yargı olsa;partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın;siyasi rakiplerine ve muhaliflerine yönelik olarak söylediği,suç teşkil eden, hakaret içeren sözlerine ve haksız eleştirilerine cevap olarak,siyasi rakipleri ve muhalifleri tarafından dile getirilen, ERDOĞAN'ın politik kişiliğine yönelik sözlerinde, eleştiri sınırları aşılarak hakaret teşkil eden sözler olsa dahi,savcılar bir ayrıma giderek, ERDOĞAN'a yönelik her sözü Cumhurbaşkanlığı makamına, Cumhurbaşkanının kişiliğine yönelik olarak söylenmiş sözler olarak kabul edilmeyecek ve Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kapsamı genişletilmeyecek ve cumhurbaşkanına hakaret suçu soruşturma ve kovuşturmalarında bu patlama yaşanmayacaktı.

Bu ayırım yargı tarafından korkusuzca ve tarafsız olarak yapılabilseydi,partili ve tafalı Cumhurbaşkanı ERDOĞAN da,sözlerinde daha dikkatli olur ve siyasi rakiplerine ve muhalif kesime,Cumhurbaşkanına yakışmayan kötü sözleri söylemezdi ve bu nedenle,kendisi de muhaliflerinin kötü sözlerine muhatap olmazdı,bu şekilde Cumhurbaşkanına hakaret suçlarında büyük bir patlama yaşamazdık.

Gelelim Gazeteci Sedaf KABAŞ'ın tutuklanması olayına.

Dün kısa olarak yazdık.

Evet düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü gazeteci olsun veya olmasın herkesin anayasal hakkıdır.Düşünceyi açıklama özgürlüğünün de bir sınırı vardır tabi

Yanlış anlamalara neden olmaması için, Sedef KABAŞ'ın; bir maksadı ifade etme ve benzetme için kullandığı atasözüne burada yer vermeyeceğiz.

Şu da bir gerçektir ki;sarf edilen sözün atasözü olması ve açıkça bir kişi ismi belirtilmemesi,o sözün içeriğinde bir hakaret varsa,o hakareti ortadan kaldıramaz.Sözün söylenme amacı,sözün söylendiği zaman ve mekan, kime yönelik olduğu hakkında bir fikir verebilir.

Atatsözlerini,yeri geldiğinde bir amaca ulaşmak ve bir mesaj vermek için kullanırız.

Bizim hukukçu kimliğimiz,özgürlükçü yanımız,düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğüne verdiğimiz değer, herkes tarafından bilinmektedir.

ERDOĞAN muhalifi olduğum,bugüne kadar yazdığım yaklaşık üç bin makalemin çoğunluğunun, ERDOĞAN'ı ağır eleştiri niteliğinde olduğu, siz okurlar tarafından çok iyi bilinir.

Ancak,tarafsız bir hukukçu kimliğimle diyorum ki;nihai olarak yorumlamak,suç var mı yok mu belirlemek, yüce yargının yetkisinde olmakla birlikte,atasözü içinde kullanılan laflar,hak etmiş veya hak etmemiş olsun,öyle çok kolay bir şekilde salt düşünceyi açıklama özgürlüğü içinde değerlendirilemez.

Usul hukuku açısından değerlendirdiğimizde,yapılan işlemler baştan aşağıya hukuka ve yasalara aykırıdır.

Herne kadar Adalet Bakanı Sedef KABAŞ'ı suçlayan,peşinen mahkum eden bir mesaj atarak görüşünü belli etmişse de;Cumhurbaşkanına Hakaret suçunun kovuşturulması, Adalet Bakanının iznine tabidir.

Bu suç katalog suçlardan değildir.

Sözlerde hakaret olduğu kabul edilse dahi,bu tutuklamanın ön koşulu olup,tutuklamanın asıl ve ek koşulları olan delillerin karartılması ve kaçma şüphesi ve ihtimali yoktur.Tek delil,sarf edilen sözler olup,onlar da kayıt altındadır,toplanacak ve karartılacak başka delil de yoktur.Kaçma şüphesinin varlığını ortaya koyacak hiçbir somut olgu da yoktur.Hukukumuzda mecburi tutuklama da yoktur. Yani,tutuklamanın yasal koşulları olsa dahi, hakim tutuklama kararı vermek mecburiyetinde değildir.

Sonuç olarak; Sedef KABAŞ'ın tutuklaması için, yasal ve hukuki hiçbir neden yoktur.Emir büyük yerden geldiği için,bağımlı yargı tutuklama kararı vermek zorunda kalmıştır.

Bu itibarla, sedaf KABAŞ'ın tutuklanması gerçekten hukuk dışıdır ve bir hukuk ayıbıdır.Düşünceyi açıklama özgürlüğü öne çıkarılmadan,bu tartışılmalıdır.

Düşünceyi açıklama özgürlüğünün de bir sınırı,usulü ve adabı vardır.Buna herkes,özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğünü gerçekten savunan ve isteyenler uymak zorundadır,aksi halde bu özgürlüğe düşman olanlara,iş başındaki siyasi iktidara,düşünceyi açıklama özgürlüğünü daha da kısmak ve yok etmek için imkan ve zemin hazırlamış oluruz.23/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



21 Ocak 2022 Cuma

MÜJDE DİL EL KOL KESME CEZASI ŞERİAT NİHAYET GELİYOR ÜLKEMİZE

 


Cuma namazını Büyük Çamlıca Camisi'nde kılan Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan;Cuma namazı sonrası cemaate seslenmiş ve mihrapta mikrofondan yaptığı konuşmada;sanatçı Sezen Aksu’nun eski bir şarkısının sözleriyle ilgili olarak, “Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hazreti Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da haddini bildirmek bizim görevimizdir.”şeklinde beyanda bulunarak,sanatçı Sezen AKSU'yu doğrudan hedef göstermiştir.

Biz sanatçı Sezen AKSU'nun savunucusu değiliz ama,demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin,demokratik ve laik kimliğinin amansız savunucusuyuz.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki;camilerimiz,sadece ibadet yerleri olup,namaz öncesi veya sonrası, politik kimlikleri olan kişilerin,politik çıkar sağlamak amacıyla, cemaate hitap ederek konuşma yapacakları bir yer değildir.

Camilerde sadece caminin göevli imamı konuşabilir ve yine görevli din adamları,dini konularda vaaz vermek amacıyla cemaate hitap edbilirler.Bunar dışındaki kişiler, camide mihrapta ellerine mikrofonu alarak,suç ve günah işlemiş dahi olsalar,insanları hedef gösteren ve tehdit eden konuşmalar yapamazlar.

Hele bu şahıs,Türkiye Cumhuriyetinin; partili de olsa, Cumhurbaşkanı ise ve 84 milyonun birliğini ve dirliğini temsil ediyorsa,Cumhurbaşkanlığını yaptığı Türkiye Cumhuriyeti, laik ve demokratik bir devletse ,ortada işlenmiş bir suç da varsa, savcıların harekete geçeceklerini, o suçun cezasının yargı organları tarafından verilebileceğini,o suçun gereğinin yargı tarafından yerine getirileceğini,bilmek ve ona göre hareket etmek,insanların çok kolay etkilenerek galeyana gelebildikleri kutsal camilerden tehditler savurmaya,insanları hedef göstermeye, hakkının ve yetksinin olmadığını bilmek zorundadır.

Ortada;insanların manevi değerlerine, dinlere,kutsal kişilere yönelik işlenmiş bir hakaret suçu varsa,dil kopararak bu suçun cezasını vermek, gereğini bizzat yerine getirmek veya bu konuda alenen çağrı yapmak,suçtur.

Hakkını,yargı marifetiyle aramak yerine bizzat hak aramak,bizzat ihkakı hakda bulunmak suçtur.Parili Cumhurbaşkanı bu beyanıyla suç işlemiştir.

ERDOĞAN'ın bu beyanlarından etkilenerek, kendilerine vazife çıkaracak kişler tarafından,Sezen AKSU'ya zarar verilecek olursa, bunun sorumlusu partili Cumhurbaşkanı olacaktır.

Dil koparmak da ne oluyormuş?

İş, yargıyı bir kenara bırakarak, kutsal kişilere yönelik sözler söyleyerek suç işleyenlerin dillerini kesmeye ve koparmaya kadar uzanacak olursa,ülkeye şeriatın gelmesi isteniyorsa;hırsızların,çalanların,çırpanların ve yolsuzluk yapanlar diz boyu olduğu ülkemizde; elleri kesilecek,elsiz ve kolsuz hale gelerek, sandığa gidip oy atamayacak duruma düşecek çok insanın varlığı, unutulmamalıdır. 21/01/2022

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


15 Ocak 2022 Cumartesi

BÜLENT ERSOY'UN ŞEMSİYESİ

 


Bülent ERSOY'un Anıtkabir ziyareti,bu ülkenin baş sorunu oldu.

Bu ziyaret,adeta deprem etkisi gösterdi.

Anıtkabirde görevli iki subayımızı,Bülent ERSOY'un şemsiyesi çarptı.

Bülent ERSOY'a;belki de,ATATÜRK'ü ziyaret etmesinden duyduğu memnuniyetini ifade edercesine şemsiye tutarak,aynı zamanda, deniz subaylarının (övünmek gibi olmasın ama,ben de bir deniz subayı askeri hakim emeklisiyim) Dünyaca ünlü centilmenliğini gösteren denizci subay, görevden alındı,diğer karacı subay Anıtkabir'in Komutanı ise,ülkenin en doğusunaHakkari Yüksekova'ya sürgüne günderildi,gitmezsen emekliliğini iste dercesine.

Demek ki;istenirse oluyormuş,jet hızıyla soruşturma açıp gereğini yapmak.

Milli Savunma Bakanlığı,Bülent ERSOY yağmurdan ıslanmasın diye, misafirperverlik gösteren ve ona şemsiye tutan Anıtkabirde görevli centilmen denizci subay ile onun komutanının gözlerinin yaşına bakmadı.

Bülent ERSOY'u seversiniz sevmezsinz.Ancak,kendisi ülkemizin sevilen ve yılların ses sanatçısı.

Kendisine şemsiye tutulması gerekir miydi,özel vip muameleya tabi tutulması gereken bir kişiliği var mıdır yok mudur?Bu tartışılır tabi.

Soruşturma açılmalı mıydı?

Açılmalıydı, işin içyüzü araştırılmalıydı tabi.

Ancak,bu kadar jet hızıyla ve şemsiye açan deniz subayının komutanını derhal Hakkari Yüksekova'ya sürgüne göndererek, değil tabi.

Özellikle ANITKABİR Komutanının suçunu kamuoyu olarak anlayamadık ve hakkında uygulanan sürgün atanma cezasını orantılı bulmadık doğrusu.

Bu sürgün atama,Hakkari Yüksekovalı vatandaşlarımızın suratlarına da vurulmuş bir şamar olup, ilçelerinin bir sürgün yeri olduğu, Milli Savunma Bakanlığının bu sürgün atama kararıyla,adeta tescil edilmiştir.

Komutan'a;emrindeki bir subay tarafından Bülent ERSOY'a şemsiye tutulması bir yana,Bülent ERSOY'un Anıtkabir ziyaretine engel olmadığı için mi, acaba bu sürgüne yollama cezası verildi?

Vallahi insanın aklına her ihtimal geliyor.

Milli Savunma Bakanımız,dini bütün cemaatlara ve tarikatlara,tekkelere sıcak bakan bir kişi,bunu nereden biliyoruz?

Şu tesadüfe bakınız ki;yine bir deniz subayının; üniformalı,cüppeli ve sarıklı rezaleti ile çalkalanmıştı ülkemiz.

Hem de amiral rütbesinde bir üst düzey deniz subayı,bir cemaat ve tarikat evinde sarıklı,cüppeli ve subay apoleti görülecek şekilde namaz kılıp, zikir yaparken görüntülendiği ve bu cemaat evine resmi kıyafeti ve devletin kendisine tahsis ettiği resmi makam aracıyla gittiği belirlendiği halde,hakkında göstermelik bir inceleme başlatılmış ve aylarca sürüncemede bırakılarak,sonunda hakkında hiçbir cezai işlem yapılmadan normal terfi ve emeklilerin yapıldığı 30.Ağustos günü,tüm hakları verilerek emekli edilerek, ödüllendirilmiştir.

Siyasal İslamın temsilcisi,cemaat ve tarikatların hamisi,din taciri siyasal iktidar ve onun Milli Savunma Bakanı,rengini belli etmiş ve çifte standart uygulamalarının yeni bir örneğini ortaya koymuştur.

Bize bir tercih yapmamız sorulsa,ATATÜRK'e saygı duyan ve onun kabrini ziyaret eden sanatçı Bülent ERSOY'a şemsiye tutan deniz subayını,cemaatçi örümcek kafalı amirale tercih ederiz tabi.

Hepiniz milletvekili olabilirsiniz…Bakan olabilirsiniz…Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz…Fakat sanatçı olamazsınız. “

Efendiler ve ey millet,iyi biliniz ki;Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler,meczuplar memleketi olamaz.En doğru,en hakiki tarikat,medeniyet tarikatıdır.” diyen, önderimiz ATATÜRK'e de sorsanız,sanırım Bülent ERSOY'u,nefret ettiği cemaatçi ve tarikatçı amiral' e tercih ederdi.

Benim asıl korkum nedir biliyor musunuz?

Bu şemsiye olayı bahane edilerek,ATATÜRK'ün silah arkadaşlarına emanet edilen ATATÜRK ve onun anıt mezarı ANITKABİR'in korunması ve yönetiminin,pek muhtemeldir ki;bir gece kararnamesiyle,Türk Silahlı Kuvvetlerinden alınarak, sivilleştirme adı altında İçişleri Bakanığına ve Emniyet Teşkilatına verilmesi olacaktır.15/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

14 Ocak 2022 Cuma

YETMEDİ ŞİMDİ DE KÜRT SEÇMENİ BÖLMEYE ÇALIŞAN BİR ERDOĞAN

 


ERDOĞAN'ın;Türk Milletinin birliğini ve dirliğini temsil etme ve sağlama görevini çoktan unutmuş olduğunu,her konuşmasında, Millet İttifakına saldırarak, ülkeyi Cumhur ve Millet İttifakı olarak ikiye böldüğünü biliyorduk,bu yetmiyormuş gibi,şimdi de,kendi siyasi çıkarı için, çok tehlikeli bir işe soyunarak,ÖCALAN ve DEMİRTAŞ üzerinden Kürt kökenli vatandaşlarımızı,Kürt kökenli seçmeni bölme ve ayrıştırma gayreti içine girmiş bulunuyor.

Bu düşünceye niçin kapıldık acaba?

ERDOĞAN'ın son grup toplantısında yaptığı şu söze bir bakar mısınız?

ERDOĞAN,durduk yerde ve hiç gereği yokken diyor ki;"Edirne'deki, en büyük hesabı İmralı'dakine verecek. Zannediliyor ki; her yer şu anda toz pembe. Değil. Onlarında kendi içlerinde ayrı bir hesaplaşmaları var. Ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar"

Ne kadar gereksiz,zamansız ve tehlikeli bir beyan.

Neymiş efendim,Edirne'deki,yani EDİRNE'de tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı DEMİRTAŞ;İmralı'daki,yani İMRALI adasında PKK liderliğinden ve PKK adına işlenen tüm cinayetlerin sorumlusu olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükümlü ÖCALAN'a, büyük bir hesap verecekmiş,kendi içlerinde bir hesaplaşmaları varmış ve bu hesaplaşmayı da yapacaklarmış.

Bunu söyleyen kim? sözde T.C.Devletinin,Türk Milletin birliğinden sorumlu partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN.

ÖCALAN;PKK dan hükümlü devletin gözetimi ve sorumluluğu altında özgürlüğünden yoksun bir kişi.

DEMİRTAŞ da;PKK suçlamalarıyla hakkında dava yürütülen,yargılanmakta olan devletin gözetimi ve sorumluluğu altındaki bir tutuklu kişi,o da özgürlüğünden yoksun.Bu insanları, rahat bırakmak gerekmez mi?

ERDOĞAN'a sormak gerekiyor,devletin sorumluluğu ve gözetimi altında değişik cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu bulunan ÖCALAN ve DEMİRTAŞ,nasıl hesaplaşacaklar,ÖCALAN bu koşullarda DEMİRTAŞ'dan nasıl hesap soracak,bu koşullarda,doğrudan bir hesaplaşma mümkün müdür?

Değildir tabi.

Kaldı ki;DEMİRTAŞ ve partisi HDP, iddia edildiği gibi,gerçekten PKK'nın siyasi ve legal görünümlü kuruluşuysa,PKK'nın lideri olan ÖCALAN; DEMİRTAŞ ile niçin hesaplaşsın?

Sen, bu muhtemel hesaplaşmayı beklediklerini nereden öğrendin?

Diyelim ki;bir şekilde öğrendin,partili de olsan,milletin birliğinden sorumlu Cumhurbaşkanının görevi,ülkeyi karıştıracak olan böyle bir hesaplaşmayı önleyecek tedbirleri almak,bu tehlikeli oyunu milletimizden gizlemek değil midir?

Evet öyledir.

ERDOĞAN ne yapıyor?Bu muhtemel,belki de tamamen uydurma hesaplaşmayı ifşa ediyor, adeta körüklüyor ve Kürt seçmene mesaj veriyor,ÖCALAN'a ve dolayısyla bize sahip çıkın,DEMİRTAŞ'a ve onun destek verdiği HDP'ye savaş açın,oylarınızı vermeyin mesajını vermek istiyor.

ERDOĞAN'ın bu talihsiz ve çok tehlikeli beyanları karşısında gerçekten ürperiyoruz ve soruyoruz;

Sayın ERDOĞAN;biz mi yanılıyoruz,yoksa siz gerçekten,ömür boyu cezaevinde yatacak olan ÖCALAN, bu hesaplaşmayı bizzat yapamayacağına göre,ÖCALAN'ın önümüzdeki seçimlerde AKP'ye sunacağı siyasi desteği karşılığında,hala ÖCALAN'a biat eden,ÖCALAN sempatizanı Kürt kökenli insanları,diğerlerinden ayrıştırarak, bu hesaplaşmaya kendi yararınıza katkı sunmayı mı düşünüyorsunuz?

Böyle yazdık diye kızmayınız lütfen.Kendinizden o kadar emin konuşmuşsunuz ki;bu hesaplaşmayı yapacaklar diyorsunuz ve doğruysa, bu hesaplaşmayı önleme ve gizleme gereği duymuyorsunuz.Korkunç bir şey gerçekten.

Partili Cumhurbaşkanı,bu millete sunacağı bir hizmeti kalmadığı,ülkenin sorunlarını çözemediğinden,bizzat kendisinin bu ülkenin en büyük sorunu haline geldiğinden,siyasi ömrünü tamamladığından o kadar emin olmalı ki;artık son kozlarını oynamakta,elindeki tüm kartları masaya sürmektedir. 14/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu







13 Ocak 2022 Perşembe

TIP ÖĞRENCİSİ ENES'İ HAYATTAN KOPARAN DİN TİCARETİ VE CEMAATLER GERÇEĞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 


ATATÜRK'den sonra gelen din taciri politikacıların,Yüce ATATÜRK'ün;”Efendiler ve ey millet,iyi biliniz ki;Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler,meczuplar memleketi olamaz.En doğru,en hakiki tarikat,medeniyet tarikatıdır.”uyarı ve tavsiyelerine rağmen,bu tavsiyelere sırtlarını dönerek, ülkemizi ve laik devletimizi içine soktukları din batağının ve cemaatlarin son kurbanıdır Tıp Öğrencisi ENES.

Enes,eceliyle ölmemiş,adeta ölüme sürüklenmiştir.

Hangisi olursa olsun, din nedir?

Din;maddi dünyada yaşayan biz insanların manevi dünyasını aydınlatan ve zenginleştiren onları ahlaklı ve dürüst kılan, ahlak temelli bir kurumdur.

Din,herkesin varlığını kabul ettikleri yaradan ile kul arasındaki kişisel ve manevi bir bağdır.

Her koyun kendi bacağından asılır diye bir söz vardır ya,işte bu söz, tam da din için geçerlidir.

Din ve vicdan özgürlüğü ve laiklik ilkesi, bu nedenle vardır ve modern toplumlar,bu ilkelere sıkı sıkı uydukları,inandıkları dini başkalarına dayatmadıkları,dini kendi şahsi inanç sorunu olarak görüp kabul ettikleri,devletin ekonomik,sosyal ve hukuksal temel düzenini dini esaslara uydurmadıkları,dayatmadıkları,insanları din seçiminde ve dinlerini yaşamakta özgür bıraktıkları,dinlerin ahlak içeren ortak kurallarına uyarak yaşayıp devleti yönettikleri için ileri gitmişler ve muassır medeniyet seviyesine ulaşmışlardır.

Biz de ise;politikacılarımız, kendi inandıkları dinin ve mensubu oldukları mezhep,tarikat ve cemaatlerin;yönettikleri tüm insanlar tarafından, itirazsız kabul edilmesini ve aynen benimsenmesini istemekte ve dini kuralların devletin yönetiminde de uyulması gereken kurallar olarak benimsenmesini istemektedirler.

Daha da ileri giderek;kendi inandıkları,toplumdaki çoğunluğun benimsediği hakim dini, tabu haline getirerek,tartışılmaz kılmakta ve bundan siyasi çıkar elde etmek istemektedirler.

Bununla da yetinmeyerek,dini kendi anlayılarına ve çıkarlarına göre yorumlayarak uygulayan tarikat ve cemaatleri, ülkede söz sahibi ulema kişler mertebesine getirerek,karşılıklı çıkar alışverişi içine girmektedirler.

Bugün ülkemizde;haşa,Allah unutulmuş ve Allahın yeryüzündeki temsilci ve vekilleri olarak at koşturan cemaat ve tarikatların lider kadroları,şeyhler ve imamlar türetilmiş ve onlara tapılır hale gelinmiştir.

Allaha şirk koşan bir toplum haline geldik maalesef.

Ülkemizde; din, adeta büyük bir holding haline getirilmiş,bu holdingde hisse kapmanın savaşı yaşanmaktadır.

Bize göre,ülkemizin; eğitimiyle,ekonomisiyle,sosyal yaşantısıyla, kesintisiz modern bir şekilde ilerlemesi ve kalkınması ve yeni Enesler'in ölmemesi için yapılması gereken;ülke yönetiminde, taviz vermeden laiklik ilkesi uygulanmalı,kimin hangi dine mensup olduğu,diğer insanların ve devletin merak alanı olmaktan çıkarılmalı,din üzerinden politika yapmaya son verilmelidir.

Gerçekten;benim veya sizin, hangi dinden olduğumuz,sizi,beni ve bizi yönetenleri niçin ilgilendirmekte,ben anlayabilmiş değilim.

Tabi bir de,ülkenin Cumhurbaşkanı ve bakanlarının ve üst düzey yöneicilerinin, basın mensuplarının eşliğinde, devletin araçları ve korumalarıyla camiye gidip Cuma namazı kılmalarını ve namaz çıkışında politik demeçler vermelerini de anlayabilmiş değilim.

Bu gidiş iyi gidiş değil,sizin dininizden bana ne ,benim dinimden veya dinsizliğimden de size ne?Kardeşim.

Bana, sizin namuslu,dürüst ve ahlaklı bir insan olmanız,size de, benim namuslu, dürüst ve ahlaklı bir insan olmam gerekli ve yeterli.Ahlaklı olmak için de, İslam veya başka bir dine mensup olmak gerekmiyor,insan olmak yeterli.

Müslüman olup,Müslüman geçenip de, dürüst ve ahlaklı olmayan insanlardan ve politikacılardan geçilmiyor ülkemiz,hepimizin tanık olduğu gibi.

İnsan olun,ahlaklı olun,ölüme sürüklediğiniz ENES'in ölümünden duyduğunuz suçluluk psikolojisi içinde sessiz kalmayın,sesinizi çıkarınca da, ölünün geride bıraktığı yazılı beyanlarına inanın,orası cemaat yurdu değildi diye yalan söylemeyin,mazeret üretmeyin.

Hem Müslüman ve hem de laik olunmaz diyerek seçim üstüne seçim kazanarak, ülkeyi 20 yıldır hak etmediği halde çok kötü yöneten,

Ülkemizi adeta esir alan,

Bilimden uzaklaşan,

Anayasamıza göre bir devrim yasası olan ve anayasanın koruması altında bulunan,laik eğitimi esas alan öğrenim birliği yasasını rafa kaldıran,Müslüman gençlik yetiştireceğiz diyerek laik eğitim kurumlarını bir bir kapatarak,imam yetiştiren imam hatip lislerine dönüştüren,

Gençlerimizi pozitif bilimden ve bilimin rehberliğinden uzaklaştıran,

İslamı, siyalaştırarak yozlaştıran ve tanınmaz hale getiren, İslam dini diye bir din bırakmayan,

İslamın beş şartı olarak bilinen beş şartdan, sadece; namazı,orucu ve haccı ön plana çıkaran,İslamın ahlak kurallarına gözlerini kapatan İslamı adeta üç şarta indirgeyen,

Ancak, bize göre İslamın altıncı şartı olması gereken;yalan söylememek,iftira atmamak,namuslu olmak,kul hakkı yememek,hırsızlık ve yolsuzluk yapmamak gibi en önemli şartının üzerini, namaz,oruç ve hac şartlarıyla örtüp gizlemeye çalışan,

İş başındaki bu iktidar ile bunları sağlayabilr miyiz?

Asla.13/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

10 Ocak 2022 Pazartesi

ORTAÇAĞ ZİHNİYETİ OLSA ÖP DE BAŞINA KOY



İslam dinini istismar eden din simsarları,gözlerini okul öncesi 5 ve 6 yaş çocuklarına çevirdiler,daha dünyayı tanımayan,sokakta koşturup oynamayan, kişiliklerini bulmayan körpe çocuklara, sözde İslam dinini öğreteceklermiş.

İslam dininin; korkutan, yaşamdan soğutan, öbür dünyasını öğreterek içlerine korku salacaklar,yaşamdan koparacaklar,kendilerine biat eden ümmetçi zihniyette bir nesil yetişsin ve iktidarlarını sürdürsünler istiyorlar.

İslam dininin; ahlakını,hırsızlığın,ahlaksızlığın,yolsuzluğun,yalan söylemenin,israfın, kul hakkı yemenin kötülüklerini es geçecekler,bu dinin.

Beyinlerini hurafelerle dolduracaklar çocuklarımızın.

CHP Grup Başkan Vekili Özgür ÖZEL işte bu durumu eleştiren bir konuşma yapmış ve 4-6 YAŞ KUR'AN KURSU EĞİTİMİ İÇİN "ORTAÇAĞ ZİHNİYETİ" DEDİ diye topa tutuluyorlar şimdi kendisini.

Özel şu ifadeleri kullanmış ve: "Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet'in işi mi Milli Eğitim'in işi mi? Sübyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmaya zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, orada işte bilimin B'si, fiziğin F'si, matematiğin M'si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var."demiş.

Yalan mı söylemiş?

Çocuklara, İslam dininin eğitimini vereceklerin zihniyetine ve din anlayışlarına baktığımızda,Özgür ÖZEL çok toleranslı konuşmuş ve ortaçağ zihniyeti demiş,ilkçağ zihniyeti dememiş şükretsinler.

Sözde laik bir ülke olmasına rağmen,ülkemizde niçin yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı var,niçin üretim durdu,işsizlik kol geziyor,millet aç,hazine tamtakır,dış ticaret açık veiyor?

Bunun en büyük nedenlerinden birisi;çağdaş ve laik eğitimi ihmal ederek,dini eğitimden başımızı alamadığımız içindir.

Gazetelerde yer aldı bugün,Dünyada ilk beş yüze giren bir üniversitemiz dahi yok.

Bir düşünün bakalım nedenini,sanırım Özgür ÖZEL'e hak vereceksiniz. 11/01/2022



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


 

8 Ocak 2022 Cumartesi

KORKMAYINIZ

 



Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. “

Bunu; ben değil,demokratik bir ortamda yapılan bir batılı ülkenin anayasası da söylemiyor.

Darbeci Kenan EVREN'in bedi bedenine göre özel olarak dikilen darbe anayasasının 34.maddesi söylüyor.

Neymiş efendim?

Haydi hep birlikte bir daha tekrarlayalım.

Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Korkmayın,bu hak;Saray yönetimi tarafından fiilen yasaklansa,bu hakkı kullananlar darbeci ve terörsit olmakla suçlansalar da, hukuken el'an yürürlükte.

Darbeci Kenan EVREN'in; kendisine göre dikte ettirdiği anayasanın 34.maddesinde yer alan, darbe anayasasının dahi hak olarak tanıdığı, silahsız ve saldırısız,barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullananlar,niçin darbeci olacaklarmış?

Türk Ceza Kanununun darbe ve benzeri suçları düzenleyen ilgili maddeleri de, darbe ve ve benzeri suçların; silahlı,cebir ve şiddet kullanarak işlenmesini unsur olarak kabul etmiştir.

Silahsız ve saldırısız olarak,barışçıl amaçlarla yürümek ve bir meydanda toplanarak iktidarın yanışlarını söyleyerek eleştirmek ve iktidarı protesto etmek darbe girişimi olsaydı,darbe anayasasında yer bulamazdı bu hak.

Sokağa çıkarak yürümenin ve meydanlarda toplanmanın darbe girişimi olduğunu kabul edenler ve halkına gözdağı verenler,hiç kusura bakmasınlar ama,darbeci Kenan EVREN'den daha çok darbeci olduklarını kabul edenlerdir.

Bu itibarla,silahsız ve saldırısız barışçıl olarak,asil bir şekilde yürüyerek ve meydanlarda toplanarak anayasl protesto hakkını kullanmaktan asla korkmayınız,korktuğunuz an,Kenan EVREN'i kendinize güldürürsünüz.Yattığı yerden;biz bu millete az bile yapmışız, siz her kötülüğe,diktaya ve vesayete müstahaksınız diye bağırır ve dalgasını geçer haklı olarak.

Bu millet; anayasal hakkını kullanmak için sokakta yüürümeyecek ve meydaanlarda toplanmayacak da,uzayda mı yürüyecek ve toplanacak?

Sokaktan, ne halkımız, ne de bizi idare edenler, korkmamalıdır.

Halkımız,toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını, anayasanın tanıdığı sınırlar içinde silahsız ve saldırısız,kırmadan dökmeden kullanacak ve iktidar da,bu hakkın kullanımı için gerekli güvenlik önlemlerini alacak ve sızmaları,provokasyonları önlemekle mükelleftir.

Darbeler;silahsız,saldırısız barışçıl yürüyüşlerle yapılamaz.

15.Temmuzda darbe girişiminde bulunan iktidarın eski ortağı FETÖCÜ çetenin yaptığı gibi;darbeler,silahla,tankla halkın üzerine ateş açarak ve savaş uçaklarıyla gazi meclisi bombalayarak yapılır.

Saray'ın; hukuk dışı, suç teşkil eden tehditlerine bapuç bırakmayın ve korkmayın.

Saray yönetimi; demokrasiyi tamamen yok etme ve halka rağmen iktidarını sürdürebilme amacına ulaşabilmek için, halkımıza bir olta atmış ve tepkisini ölçüp bekliyor,arkadan gelecek diğer adımlarını atmadan önce, milletimizi test ediyor.

Bu ülkeyi parti devleti haline getirdiler ve işgal ettiler.

Devletin kurumlarını babalarının şahsi malları ve kurumları gibi görüyorlar.

Bu ülkenin iktidar adayı ana muhalefet partisinin genel başkanının ziyaretlerine kapatmak ve yasaklamak için,Türkiye İstatistik Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığının kapılarına kilit vurdular, korkmadan ve çekinmeden.

Boğaziçi Üniversitesine kilit vurdular.

Kilit vurmaya alıştılar.

Korkarsanız,susarsanız kilit vurma sırası seçme ve seçilme hakkınıza,sandığa gelecek.

Bu nedenle;insanlık bizde kalsın,seçimlere kadar sesimizi çıkarmayalım, susalım,sabredelim ve korktu gözükerek rol yapalım, lanet olsun derseniz,karşınızda seçim sandığını da bulamayabilirsiniz.

Kanserden korkmayın, geç kalkmaktan korkun diye çok güzel bir laf vardır,hepiniz bilirsiniz.

Barışçıl,silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkınızı kullanmaktan KORKMAYINZ,sandığa kilit vurdurmamak için geç kalmaktan KORKUNUZ. 08/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

7 Ocak 2022 Cuma

SİZ DE BİRAZ AKIL OLSA

 


Siz ekonomiyi asla düzeltemezsiniz.

Halkın size güveni kalmadı atık.

Başarılı olabilmeniz için,ülke yönetiminde ve alacağınız kararların uygulanmasında halkın size güvenmesi gerekiyor.

Lüks saraylarda oturarak,ülkeyi tek adam olarak saraydan yöneterek bu güveni veremezsiniz.

Siz Alah bir deseniz halk artık size inanmıyor.

Bu nedenle, bankalardaki ve yastık altındaki dövizlerini ve altınlarını bozdurmuyorlar.

Bugüne kadar yaptıklarınıza bakarak,bozduracakları döviz ve altınların,dış ticaret açığını giderecek üretime dönük yatırımlara harcanmayacağını,paralarının sarayın lüks ve şatafatına,yandaş mütahitlere peşkeş çekilerek heba edileceğini, çok iyi biliyorlar.

Bazı iş adamı tanıdıklarla konuşurken,eskiden seve seve verdiğimiz vergilerimizi, bugü elimiz titreyerek ve haram ederek, mecburen ödüyoruz diyorlar.Kimse mutlu ve geleceğinden umutlu değil.

Halka yeniden güven aşılamak için vaktiniz kalmadı,artık herşey çok geç.

Siz de biraz akıl olsa;

Tarafsız ve bağımsız yargıyı yok etmezdiniz.

Şeffaflıktan ve hesap veriyor olmaktan korkmazdınız.

Özgürlüklerden,eleştiriden korkmaz,eleştirilerden dersler çıkarmaya çalışırdınız.

Topladığınız vergileri,bir plan ve program dahilinde öncelik sırasına koyarak üretime dönük yatırımlara harcardınız.Hazinenin varlığını, lüks cari harcamalarla,inşaat sektörüne yaptığınız yatırımlarla toprağa gömmezdiniz.

Merkez Bankasının bağımsızlığına saygı duyardınız.

İhale Yasasını beş yüz kez değiştirerek,rekabeti yok edip, adrese teslim ve pazarlık usulüyle,geçiş garantili yap işlet devret yöntemiyle kamu ihaleleri yapmaz ve milletin parasını israf etmezdiniz.

Vasıtlalı vergilere değil,gerçek kazançtan alınan vergilere ağırlık verirdiniz.Bu şekilde özel tüketim,katma değer gibi vergileri sık sık artırarak fakir fukarayı ezmezdiniz.

Basiretli tüccar gibi düşünerek,çok vergiyi,vergileri süreki artırarak değil,sürümden kazanma yoluna gider,vasıtalı vergiler yoluyla maliyeti artırarak hizmet ve malların fiyatlarını yükseltmeden, halkın alım gücü sınırlarında tutarak,fazla hizmet ve mal satımı yoluyla,halkı da ezmeden daha fazla ÖTV ve KDV toplama yoluna giderdiniz.Bu sayede,halkımız mal ve hizmet satın alabilirken, siz de sürüm fazlalığı yoluyla vergilerinizi artırmayı yeğlerdiniz.

Bugün,döviz fiyatlarının ve varil petrol fiyatlarının arttığı gerekçesiyle akaryakıta iki günde bir zam yapıyorsunuz ve pompa fiyatına yansıtıyorsunuz,halk artık akaryakıt alarak araçlarına binemeyecek duruma geldi.Akaryakıt satışları daha da düşecek,zira halkımız araçlarına,depolarına idrarlarını doldurarak değil, akaryakıt satın alarak binebilecekler,bunun için de akaryakıt fiyatlarının alım güçlerine uygun olması gerekir.Şimdi, aşırı zamlar nedeniyle, insanlar araçlarına akaryakıt satın alamadıklarında akaryakıt üzerinden aldığınız ÖTV ve KDV kayıplarınızı nasıl karşılayacaksınız?

Aynı şekilde,otomobil fiyatları, döviz artışları ve ÖTV artışları nedeniyle el yakıyor,bir de satın aldıktan sonra deposunu benzin veya mazotla doldurma külfetini de üzerine koyduğunuzda, araç alım satımları durma noktasına gelecek,bu durumda siz her araç satımından aldığınız fahiş ÖTV ve KDV gelirinden mahrum kalacaksınız.

Keza, araç yedek parçaları ve lastiklari üzerinden alınan ÖTV ve KDV kayıpları da caba olacak.Sözün kısası fiyatlara ve vergilere yaptığınız fahiş zamlarla,kemerinde sıkacak delik kalmayan insanlardan ÖTV ve KDV tahsil etme imkanınızı yok ettiğinizin farkında mısınız acaba?

Ülkede,durgunluk içinde enflasyon yaşıyor halkımız.Talep yok ancak,fiyatlar yine de el yakıyor sayenizde.Maliyet enflasyonu almış başını gidiyor.

Enflasyonun en basit ve klasik tarifi;arzın, talebi karşılayamaması ve fiyatların,arz ve talepdeki bu dengesizlik nedeniyle,arz ve talep kuralı gereği, aşırı yükselmesi,değil midir?

Ancak, bizde ki;enflasyon ve hayat pahalılığı,talebin fazla olmasından değil, durgunluk içinde yaşanan bir enflasyon ve pahalılık.

Biraz akıllı olun,akıllı. 08/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


6 Ocak 2022 Perşembe

15 TEMMUZ BENZETMESİ KONUYU SAPTIRMAK VE MUHALEFETİ SİNDİRME VE SUSTURMA TAKTİĞİDİR

 



Partili ve taraflı Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın; AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında yapmış olduğu;”“Her fırsatta utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Ya siz 15 Temmuz'u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz dökülün. 15 Temmuz'da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün siz de aynı dersi öyle alırsınız. Cumhur İttifakı olarak hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız." şeklindeki talihsiz,hukuk ve demokrasi tanımaz beyanları,muhalefet partileri cenahından hak ettiği tepkiyi alamadı maalesef.

Muhalefet; sokak kelimesinden,adeta tırstı,şeytan görmüş gibi korktu.

ERDOĞAN'ın; anayasal demokratik ve temel bir hak olan ve anayasanın 34.maddesinin güvencesi altında bulunan,demokratik muhalefetin silahsız ve saldırısız,barışçıl toplantı ve yürüyüş haklarını yok sayan ve bu hakkı kullananları,bir akıl tutulmasıyla,hukuku hiçe sayarak, 15.Temmuz silahlı darbe girişimcileriyle, teröristlerle eş tutan beyanı, başarılı oldu sanki.

Muhalefet;ERDOĞAN'ın hukuk ve anayasa dışı haksız tehditleri karşısında susarak bu tehditlere boyun eğdikçe,muhalefeti susturmaya yönelik daha ağır hukuk dışı tedbirler gündeme getirilecektir.

Ana muhalefet partisi ve diğer bazı muhalefet partilerinin liderleri,cesaretle ortaya çıkarak;

Sayın ERDOĞAN, sen diyorsun?Fetöcüler tarafından ele geçirilen Türk Silahlı Kuvvetlerinin ağır silahları ve savaş uçaklarıyla, cebir ve şiddet kullanarak,meclisi bombalayarak,demokratik ve laik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik 15.Temmuz silahlı darbe girişimini;demokratik ve laik,insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne dayalı anayasal düzeni korumak amaçlı bizim barışçıl,silahsız ve saldırısız yürüme ve toplantı yapma hakkımızla nasıl eş tutarsın, kendine gel,senin bu konuyu saptırarak,muhalefet olarak bizleri susturmaya ve sindirmeye yönelik antidemokratik beyanlarına karnımız tok,bildiğini yap da görelim.Biz demokratik ve meşru muhalefet partileri ve halkımızın sesi olarak,sana inat, anayasanın 34. maddesindeki temel hakkımızı kullanarak,silahsız ve saldırısız,barışçıl ve demokratik bir şekilde, sokağa da, meydanlara da çıkacağız ve burada yapacağımız konuşmalarla,mitinglerle sizin demokrasi karşıtı yönetiminizi eleştirerek, halkımızı 2023 seçimlerine hazırlayıp bilinçlendireceğiz” diyemediler maalesef.

Adeta tırstılar ve “sokağa çıkan kim? biz sandığı bekleyeceğiz” demek zorunda kalarak,kolay yolu seçtiler,ERDOĞAN'ın,haksız ve hukuksuz bir şekilde,muhalefeti sindirme ve susturma taktiğine boyun eğerek,15.Temmuz; silahlı güce,cebir ve şiddete dayalı FETÖ darbe girişimi ile anayasal haklarını kullanarak barışçıl,silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşünü yapacak olan muhalefetin demokratik hak ve özgürlüklerini aynı kefeye koyarak, adeta, ERDOĞAN'ın hukuk dışı suçlamalarını doğru kabul ettiler ve ERDOĞAN'ın ekmeğine yağ sürdüler.

Evet,15.Temmuz silahlı,cebir ve şiddete dayalı hareketi,Türk Ceza Kanununun ağır cezalar öngördüğü, anayasal düzene yönelik ağır bir suçun tipik örneğidir ve kimse bu hareketi meşru ve mazur göremez.Bu nedenledir ki;demokrasiden yana olan halkımız,siyasi düşüncesi ve oy verdiği parti ne olursa olsun, 15.Temmuz darbe girişimine karşı çıktı ve sokağa dökülerek,bu darbe girişimini kabul etmediklerini,akıttıkları kanları ve canlarıyla tescil ettiler.

15.Temmuz darbecilerine yönelik olarak sokağa çıkan ve kanları ve canları pahasına darbecilere karşı koyan halkımız,sadece insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik ve laik anayasal düzeni savunmak için sokağa çıkıp mücadele verdiler.İş başındaki ERDOĞAN iktidarının devam etmesi için değil.Önceliği,demokratik ve laik anayasal düzeni korumaya verdiler,bu demek değildi ki;15.Temmuza karşı sokağa çıkanların tümü, ERDOĞAN yönetiminden çok memnundu.

ERDOĞAN;seçimleri kaybedeceğini anladıktan sonra,saltanatını sürdürebilmek için,elmalarla armutları yine bilinçli olarak karıştırdı, her zaman yaptığı gibi.

Sarayların kalın duvarları ardında yaşayarak, halkından ve onun sorunlarından kendilerini soyutlayan ve kendi iktidarının devamı dışında, halkını düşünmeyen, demokrasi karşıtı tüm iktidarlar;oldum olası, sokaklardan ve meydanlardan korkmuşlardır. Silahsız ve saldırısız olarak, barışçıl bir şekilde sokağa ve meydanlara çıkarak anayasal protesto haklarını kullanarak halkın demokratik bilincini kuvvetlendirenler,silahlı terörist muamelesi görmüşlerdir.

Muhalefeti,ERDOĞAN'ın bu hukuk dışı sindirme oyununa gelmemeye ve inadına, anayasanın 34.maddesine uygun bir şekilde,halkın sokak ve meydanlarda barışçıl demokratik eleşriri ve protesto haklarını kullanmalarında öncülük yapmaya çağırıyoruz.

Korkakların;iktidar olarak ne ülkeyi idare etmeye, ne de muhalefet görevi üstlenmeye hakları yoktur.

Sokak dediğin nedir ki?sokağa çıkmadan, ne ekmek, ne gazete alabilirsin,ne de işine ve sağlığın için hastaneye gidebilirsin.

Demokrasinin yolunun da, yeri geldiğinde sokak ve meydanlarla kesişeceğini iktidar da muhalefet de çok iyi bilmelidir.

Korkunun ecele faydası yoktur.

Korkmamak için;korkulacak, hukuk dışı eylem ve söylemlerde bulunmayacaksın, ülkeyi anayasaya ve yasalara uygun yöneteceksin,hırsına hakim olacaksın.Bu kadar basit. 06/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Ocak 2022 Çarşamba

BU BEYANLAR BİR İÇ SAVAŞ İMASIDIR

 



Ne talihsiz bir ülke ve milletiz.

Millet olarak gerçekten büyük bir günah işlemiş olmalıyız ki;Tanrı, bizi ERDOĞAN iktidarı eliyle cezalandırıyor.

Anayasasında;”insan hak ve özgürlüklerine,hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik ve laik sosyal bir bir hukuk devletidir,herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. “yazan, ancak uygulamada ve fiiliyatta bunlardan eser bulunmayan, anayasayı ihlal ederek varlığını sürdürmeye çalışan,kendisine yönelik cebir ve şiddet içermeyen demokratik bir eleştiri ve muhalefet eylemini dahi, iktidarı devirmeye yönelik bir darbe girişimi,şiddet ve terör eylemi olarak değerlendirerek,milletin anayasal demokratik silahsız ve saldırısız barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını terörizm olarak yaftalayan,saltanatını sürdürebilmek için,kardeşi kardeşi vurdurarak bir iç savaş çıkmasını dahi göze alabilen ve bunun imasını yapan gözü dönmüş ve kararmış,demokrasiden nasibini almamış bir iktidarın tehditleri ve pençesi altında yaşamaya mahkum edilmeye çalışılan, muhalif çoğunluğun, sandık yoluyla tahakküme mahkum edildiği bir toplum haline getirilen ATATÜRK Türkiyesinin acınacak hale düşmüş olmasının büyük üzüntüsünü yaşıyoruz.

Demokrasinin nimetlerinden yararlanarak iş başına gelen ve sonra demokrasinin (D) sini dahi hatırlamayan,20 yıldır sürdürdüğü iktidarını kaybetme korkusunun esareti altına giren ve beni devirecekler korkusuna ve vehmine kapılarak,her geçen gün daha da otokratikleşen ERDOĞAN; geçtiğimiz gün, Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında yaptığı çok talihsiz bir konuşmasında; “Her fırsatta utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Ya siz 15 Temmuz'u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz dökülün. 15 Temmuz'da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün siz de aynı dersi öyle alırsınız. Cumhur İttifakı olarak hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız." beyanlarında bulunma gafletine düşmüş.

Bu sözleri,demokrat,demokrasiye ve halkın iradesine saygılı,Türk Milletinin birliğini temsil eden ve tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı nasıl söyleyebilir,bu sözleri çekinmeden ve alenen söyleyebilen bir Cumhurbaşkanı, nasıl demokrat olabilir,nasıl anayasanın üstünlüğünü,en önemlisi de kendi meşruiyetini savunabilir?

Gerçekten bir akıl tutulması ile karşı karşıyayız toplum olarak.

Demokratik ve barışçıl anayasal protesto hakkını kullanmak isteyen muhalet,silahsız ve saldırısız sokağa ve meydanlara çıkarsa,meşru hükümeti devirmeye teşebbüs etmiş sayılırmış,lafa bak beri gel.

Anayasanın 34.maddesinin her Türk yurttaşına tanıdığı en temel hakkı kullanmak üzere,silahsız ve saldırısız sokakta yürümesi ve meydanlarda toplanarak iktidara yönelik protesto ve muhalafet eyleminde ve söyleminde bulunması, darbe teşebbüsü sayılırmış,halk sokağa çıkar ve 15.Temmuz darbecilerine verdiği dersi, muhalif demokratlara da aynen verir ve kovalarmış,tıpkı 15.Temmuzda darbe girişiminde bulunan kendi yoldaşları silahlı, tanklı,tüfekli,harp uçaklı,bombalı FETÖ Terör Silahlı Örgütü mensuplarına yaptıkları gibi.

Siz,bu yalanlarınızla,Türk Ceza Kanununun darbe suçlarını düzenleyen ilgili maddelerinde öngörülen suçlarda koşul olarak aranan, şiddet ve cebir ögesini yok sayarak,kendi kafanıza ve işinize geldiği gibi yeni suçlar mı yaratmak istiyorsunuz,sizin hukuk danışmanlarınz yok mu,kanunsuz suç ve ceza olmaz diye evrensel bir ceza hukuku ilkesinin varlığı size hiç hatırlatılmadı mı,nedir bu cehalet,şayet cehalet değilse,nedir bu hiddet ve tehdit,nedir bu demokrasiye yönelik başkaldırınız?

Şu gerçeği asla unutmayınız.Halkımız parti ve görüş ayrımı yapmadan,iktidarın yandaşı ve muhalifi top yekün demokrasiye ve laikliğe sahip çıkmak için 15.Temmuz darbe girişimcilerine karşı sokağa çıkarak mücadele edip,şehit ve gazi oldular.ERDOĞAN'ı ve AKP iktidarını sevdikleri,ERDOĞAN'ın kara kaşı,uzun boyu için değil.ERDOĞAN'ı,henüz bir tık daha FETÖ'den demokrat ve laik gördükleri için,daha ehveni şer buldukları için ERDOĞAN ve iktidarına,daha doğrusu onların şahsında demokrasiye ve laikliğe sahip çıktılar,geldiğimiz şu anda ise;sizin, FETÖ'den ne farkınız kaldı ki; milletimiz,size yönelik,silahlı, cebir ve şiddete dayalı gerçek bir darbe girişimi olmadığı halde,sokağa çıkıp demokratik haklarını kullanan silahsız çoğunluğa karşı koysunlar?dua ediniz de, o çok güvendiğiniz azınlık yandaşlarınız, sizin saflarınızı terk etmesinler.

Biz çok iyi anlıyoruz sizin gerçek niyetinizi.Halkı, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı diye ikiye bölmeye çalıştığınız yetmiyormuş gibi,anayasanın 34.maddesinin öngördüğü en temel demokrasi hakkı olan,silahsız,saldırısız ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan veya kullanmak isteyen muhalif çoğunluğu, 15.Temmuz silahlı cebir ve şiddete dayalı darbe girişimcisi eski yoldaşlarınızla bir tutma gafletinde bulunarak,kardeşi kardeşe kırdırmayı ve ülkede bir iç savaş çıkararak,oluşacak kaos ortamından yararlanmak suretiyle,kaybedeceğinzden adınız gibi emin olduğunuz seçimleri iptal ederek, saltanatınızı sürdürmek istiyorsunuz,sizin niyetinizin bu olduğu,ipe sapa gelmez gerçek ve hukuk dışı beyanlarınızdan açıkça anlaşılıyor.

Sizde biraz cesaret varsa,çıkın ortaya ve açıkça,demokrasiye paydos,seçim meçim yok,ben ölene kadar sarayda oturmaya ve Türk Halkını sömürmeye devam edeceğim,var mı bana yan bakan deyiniz.

Bizler de kaderimize razı olalım, ya da her ne pahasına olursa olsun, demokrsiye sonuna kadar sahip çıkalım.

Aklınızı başınıza devşiriniz.Sizin yaptığınız, sonu olmayan bir çılgınlık ve çıkmaz sokak.05/01/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu