29 Nisan 2022 Cuma

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN TEK YANLI ÇIKIŞ KARARININ DENETLENMESİNDE YETKİ ANAYASA MAHKEMESİNE AİTTİR DANIŞTAY YETKİSİZDİR

 



İstanbul Sözleşmesinin tek yanlı feshine dair Cumhurbaşkanının anayasaya aykırı kararı, mahiyeti ve doğurduğu sonuçları itibariyle,idari bir işlem olmayıp, kanun hükmünde bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesidir.

Adı ne olursa olsun, bu karar; hukuken, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi kabul edilerek, denetlenmesi,şekil ve esas yönünden anayasaya ve yasalara uygun olup olmadığının denetlenmesinde ve iptal edilmesinde, Anayasa Mahkemesi görevli olup,bu konuda Danıştay asla yetkili değildir.

Bu konuda daha önce de makale yazmıştık.

Bu iddialı görüşümüzün hukuki nedenlerine gelince;

Evrensel Hukuk kurallarına göre, usulde paralellik (şekil muvaziliği) ilkesi esastır.

Bir konu kanun ile düzenlenmiş ve yürürlüğe sokulmuşsa,yine aynı usulle; yani kanunla yürürlükten kaldırılabilir.

Anayasamızın 90.maddesine göre;hükümleri,iç hukukumuzda kanun hükmünde geçerli olan,kurallar hiyerarşisinde milli hukukun da üzerind olan,hatta anayasaya aykırığı dahi ileri sürülemeyen İstanbul sözleşmesi de, anayasamızın 90. maddesine göre,Türkiye Büyük Millet Mecisinin çıkardığı bir kanunla onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Usulde paralellik ilkesine göre,İstanbul Sözleşmesinden tek yanlı çıkış da, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkaracağı bir kanunla olabilir.

Haydi diyelim ki;meclisten kanun çıkrılmadı.Bunun karşılığı, sonradan meclisin onayına sunulacak olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesidir.

Bu itibarla,Cumhurbaşkanı;ben İstanbul Sözleşmesini tek yanlı feshediyorum ve bu sözleşmeden çıkıyoruz diyorsa ve bu kunuda bir karar çıkarmışsa,hukuken bu kararın adı, Anayasa yargısına ve denetimine tabi olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesidir.

Peki,Cumhurbaşkanı bu konuda,yani yasayla yürülüğe giren İstanbul Sözleşmesinin tek yanlı feshedilerek bu sözleşmeden çıkılması konusunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir mi,buna yetkili midir?

Çıkaramaz.

Bu konuda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarma yetkisi yoktur.

Zira;Cumhurbaşkanı anayasanın 104.maddesine göre,ancak yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarabilir.

Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.

Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Kanununun,Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 3.maddesine göre;Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davalarına bakmak,Danıştayın değil,Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisindedir.

Danıştay;Anayasa Nahkemesi yargı yoluna,Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisine tabi olan,mahiyeti ve doğurduğu sonuçları itibariyle bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi olarak kabul edilmesi gereken İstanbul Sözleşmesinin feshedilerek sözleşmeden tek yanlı çıkılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının yargısal denetimini yapamaz,bu kararın şekil ve esas yönünden anayasaya uygun olup olmadığını denetleyemez,bu konuda hüküm kuramaz,aksine bir davranış yetki gaspıdır.

Zaten,bu koşullarda, sonuç olarak Danıştay'dan anayasaya ve hukuka uygun olumlu bir karar çıkacağı da çok şüphelidir.

Açıkladığımız nedenlerle; Danıştay,bu konuda yetkisiz olduğuna,yetkinin Anayasa Mahkemesine ait olduğuna hükmederek YETKİSİZLİK kararı vermelidir.

Ülkemizdeki,bu kadar Hukuk Fakültelerine,hukuk hocalarına,mangalda kül bırakmayan anlı şanlı hukukçulara rağmen, bu konuda yanlış adım atılmış,İstanbul Sözleşmesine ve bu sözleşmenin koruma altına aldığı kadınlarımıza yazık olmuştur.29/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





27 Nisan 2022 Çarşamba

NİHAYET...EVET CESARET YOKSA ZAFER YOKTUR


Muhalefet,özellikle ana muhalefet partisi CHP;nihayet,etkili bir muhalefet için,halkı da yanına alarak, gerçek ve eylemli bir muhalefet yapmanın,halka öncülük yapmanın gerekliliğini anlamış gözüküyor.

CHP Genel Başkanı KILIÇDAROĞLU; dün (26/04/2022) grupta yaptığı,basının tarihi olarak değerlendirdiği kısa ve etkili,hem öfke ve hem de duygu dolu konuşmasında; “Cesaret yoksa zafer yoktur. Yol arkadaşlarıma sesleniyorum, bu engerek ve çıyanlarla çatışma ne kadar sert olursa zafer de o kadar yakın olacaktır. Ne pahasına olursa olsun yürüyeceğiz. Ya şimdi bana katılın, ya da yolumdan çekilin. Beş paraya vatandaşlık satanlarla kavga edeceğiz, milyonların elektriğini kesenlerle kavga edeceğiz. Çocukları etten, sütten mahrum bırakanlarla kavga edeceğiz. Bu kiralarla, bu enflasyonla, sokaklarımızı mafyaya teslim edenlerle, ülkenin onurunu konsolosluk bahçelerine gömenlerle kavga edeceğiz.” diyerek,yeni muhalefet stratejisini kamuoyu ile paylaştı.

Doğru olan da buydu zaten.

KILIÇDAROĞLU'nun liderliğindeki CHP ve diğer Millet İttifakı bileşenleri partiler;sokak lafından adeta korkuyorlardı.

Muhalefeti;grupta ve basın toplantılarında,duvarların gerisinde ve içinde, kürsüden yaptıkları,iktidarı eleştiren konuşmalarına hapsetmişlerdi.

Saray'ın; sokağa çıkacak olanlarla ilgili tehditleri,blöfleri,sokağı kriminalize eden stratejisi başarılı olmuş ve bu tuzağa düşen muhalefet; aman sokağa çıkıp demokratik,silahsız ve saldırısız,barışçıl protesto ve gösteri hakkımızı kullanmayalım,halkı meydanlarda toplayarak eylemli ve söylemli muhalefet yapmayalım,kışkırtıcıların olay çıkarmalarına neden olmayalım,ERDOĞAN'ın da isteği zaten bu,muhalefet sokağa çıksın, olaylar çıksın, bir kaos ortamı yaratarak seçimleri erteleyelim diye düşünen ERDOĞAN'ın ekmeğine yağ sürmeyelim ve yaklaşan seçimleri riske atmayalım düşüncesiyle,kendisini dar bir siyaset alanına,dar bir çemberin içine hapsetmişti.

Aslında,muhalefetin bu gereksiz korkusu, saray'ın; muhalefetin siyaset alanını daraltmak için geliştirdiği korku stratejisini başarılı kılmıştı.

Saray iktidarı,anayasal bir hak olan silahsız ve saldırısız barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının muhalefet tarafından kullanılmasını,iktidarı için zararlı görebilir,hatta bunu kendince suç olarak da değerlendirebilir,bunu fırsat bilip kışkırtıcılar kullanarak olay da çıkarabilir,ancak muhalefet olarak bu olasılıkları göğüslemek ve geçersiz kılmak da sizin göreviniz.Korkunun ecele faydası yok.

KILIÇDAROĞLU ne diyor son grup konuşmasında; “Cesaret yoksa zafer yoktur. Yol arkadaşlarıma sesleniyorum, bu engerek ve çıyanlarla çatışma ne kadar sert olursa zafer de o kadar yakın olacaktır. Ne pahasına olursa olsun yürüyeceğiz. Ya şimdi bana katılın, ya da yolumdan çekilin. Beş paraya vatandaşlık satanlarla kavga edeceğiz, milyonların elektriğini kesenlerle kavga edeceğiz.”

KILIÇDAROĞLU'nun; bu yeni muhalefet stratejisini, biz de gerekli ve olumlu buluyoruz.

KILIÇDAROĞLU;bu konuşmasını,umarız hamaset olsun diye yapmamıştır,”cesaret yoksa zafer yoktur” derken,inşallah bunu inanarak dile getirmiştir.

KILIÇDAROĞLU;kamuoyu ile paylaştığı bu konuşmasıyla kendisini ve partisini bağlamıştır.İnandırıcılığını ve saygınlığını yitirmemek için,bu konuşmasının gereğini yaparak;muhalefeti, meclis çatısından,duvarların arkasından, sokak ve meydanlara taşımak,ana muhalefet partisinin genel başkanı ve dokunulmazlığı olan bir milletvekili olarak,halkın önünde yürümek,halkın barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma ve protesto haklarını korkusuzca kullanmaları için,sarayın güvenlik güçleri tarafından hırpalanma,sopa yeme,yerlerde sürüklenme pahasına, halkına paratoner olmak,saray'ın; muhalefeti içnde hapsettiği o dar siyaset çemberini kırmak zorundadır.

Muhalefet, şu gerçeği de aklından çıkarmasın,saray yönetimi;kaybedeceği kesin olan seçimleri yaptırmamayı ve saraydaki iktidarını sürdürmeyi kafasına koymuşsa,muhalefet olarak buna engel olma gücüne sahip değilseniz,duvarların ardında uslu çocular gibi otursanız,muhalefeti sokak ve meydanlara taşımasanız da değişen bir şey olmayacaktır.

KILIÇDAROĞLU'nun dediği gibi;”cesaret yoksa zafer yoktur” 27/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


 

26 Nisan 2022 Salı

6'LI MASA ADINA YARIŞMA SINAVI İLE CUMHURBAŞKANI ADAYI ALINACAKTIR(!)


2023 Haziranında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Millet İttifakının bileşenleri tarafından oluşturulan 6'lı masa adına,önce yazılı ve sonra sözlü olmak üzere, iki aşamada yapılacak olan yarışma sınavı ile cumhurbaşkanı adayı seçilecektir!

Müracaatlar gizli tutulacaktır.

Yazılı sınavda ilk üçe giren adaylar sözlü sınava alınacaklar,sözlü sınav kamera ile tespit edilecek ve sonuçlar için yargı yolu açık olacaktır.

Cumhurbaşkanlığı adaylığını kazanan yarışmacının ismi,seçim takvimi açıklandıktan sonra, adayla ve kamuoyu ile paylaşılacaktır.

Sınava gireceklerde,anayasanın cumhurbaşkanı seçimi için aradığı koşullara ilaveten aranacak olan özel ve ek koşullar, aşağıda belirtilmiştir.

-Uzlaşmacı,

-Özgürlükçü,

-Demokratik değerleri içselleştirmiş,

-Milletimizin tamamını kucaklayan,

-Siyasi ahlak ilkelerini benimsemiş,

-Liyakat sahibi olmak.

Sınava katılmak için son başvuru tarihi;19/Mayıs/2022 tarihidir.

Sınava gireceklerin, gerekli belgeleriyle birlikte,şahsen 6'lı masa genel sekreterliğine başvurmaları zorunludur.

Şaka bir yana,cumhurbaşkanı adayını belirleyerek açıklayacak yerde, hala adayın tarifi ile uğraşan bir muhalefetle yüzyüzeyiz.

Bıkmadan söyleyeceğiz, artık şu adayınızı belirleyin ve kamuoyu ile paylaşın lütfen.

Hem seçim istiyorsunuz, hem de aday açıklamakta nazlanıyorsunuz.

Cumhur İttifakı daha adayını açıklamadı,Erdoğan aday olduğunu kamuoyu ile paylaşmadı diyerek, saçmalıyorsunuz.

Erdoğan'ın Cumhur İttifakının adayı olduğunu, Sarayın sözcüsü küçük ortak lideri Bahçeli açıkladı ya,daha ne bekliyorsunuz?

Erdoğan'ın; Allah korusun,uzun ömürler versin, ölüm döşeğinde yatıyor olsa dahi, adaylığı bir başkasına bırakmayacağını, mutlaka kendisinin aday olacağını bilmiyor musunuz, o kadar mı Dünyadan habersizsiniz?

Millet İttifakı ve 6'lı masa olarak,ülkenin devasa sorunları karşısında,Haziran 2023 bekenmeksizin derhal seçimler olmalıdır diyorsunuz,ama adayınızı belileyerek açıklamak için,seçim tarihinin belirlenmesini bekliyorsunuz.

Siz, gerçekten erken seçim istiyorsanız,bu isteğinizde samimiyseniz,ilk adımı siz atacaksınız, adayınızı belirleyerek kamuoyu ve Cumhur İttifakı ile paylaşarak hodri meydan,biz seçimlere hazırız,çık karşımıza Erdoğan diyerek, Cumhur İttifakını seçim meydanına çağırmak,seçime zorlamak ve çekmek zorundasınız.

Sayın muhalefet, siz ne istediğinizin farkında mısınız?26/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


 

25 Nisan 2022 Pazartesi

GEZİ BARIŞÇIL ANAYASAL VE DEMOKRATİK DİRENME HAKKININ TİPİK BİR ÖRNEĞİDİR



KAVALA davası nihayet bugün sonuçlandı.

Kavala'ya,gezi direnişi nedeniyle;maalesef,suçun yasal unsurları oluşmadığı halde,hükümeti devirmeye,ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs ettiği gerekçesiyle, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Yüz kızartıcı ve hukuk dışı bir karardır bu.

Şaşırdınız mı?

Ben asla şaşırmadım.

Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verileceği önceden kurgulanmış olduğu içindir ki;Kavala,Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bağlayıcı kararına rağmen, 4.5 sene tutuklu olarak yargılandı.

Ülkemizde,uzun süren tutuklama kararları,yasal olarak gerekli olduğu için değil,verileceği kesin olan ağır cezaların habercisi olarak verilen kararlardır.

Yargıyı;muhalefeti susturarak, iktidarının devamı için sopa olarak kullanan tek adam saray yönetimi,böyle istiyordu ve istediği oldu.

Saray yönetimi,ölene kadar iktidar koltuğunu kaybetmemeye,özel olarak kendisi için yaptırdığı sarayından tek başına ve keyfi olarak ülkeyi yönetmeye karar vermişti,bir kere.

Muhalefetin;anayasal,silahsız ,saldırısız,barışçıl, demokratik ve anayasal her direnişi, muhalefet eylem ve söylemi,saray tarafından,iktidarının sonlandırılmasına yönelik antidemokratik bir eylem olarak görülüyor ve hükümeti devirmeye teşebbüs suçu olarak kabul ediliyordu.

Saray;kendisi sürekli anayasayı ihlal ettiği ve suçluluk psikolojisine girdiği için, silahsız ve saldırısız barışçıl muhalif her gösteri yürüyüşü ve toplantısını, hükumetin devrilmesine yönelik eylem olarak görme paranoyasına tutulmuştu.

Bu nedenle biz,Kavala ve diğer gezi sanıklarına verilen cezalara asla hayret etmedik.

Gezi eylemi;asla, hükümeti devirmeye ve ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs eylemi olmayıp,barışçıl,silahsız ve saldırısız anayasal ve demokratik direnme hakkının en tipik bir örneğidir.

Demokrasi denilince ilk akla gelen, siyasal iktidarlara karşı, yönetilenlere tanınmış bulunan hak ve özgürlükler manzumesidir.

Demokrasileri; sağ, sol ve dini esaslara dayalı tüm dikta rejimlerinden ayıran en temel ve belirgin özellik; yönetilenlerin, yönetenlere karşı sahip oldukları demokratik hak ve özgürlüklerdir.

Ülkeyi yönetecek olanları belirlemek amacıyla yapılan seçimler, demokrasinin gerekli, ancak tek koşulu değildir.

Krallıklar dışında, dikta ile yönetilen ülkelerde de seçimler yapılmakta ve ülkeyi yönetenler seçimlerle belirlenmektedir.

İleri derecede demokrasi ile yönetildikleri halde, kadınları, seçme ve seçilme hakkını, ülkemiz kadınlarından çok sonra kazanan ülkelerin varlığı unutulmamalıdır. Bu da göstermektedir ki; ülkeyi yönetecek olanları belirleyen seçimler, tek başına demokrasinin koşulu ve ölçütü olarak kabul edilemez.

Bu itibarla, gerçek demokrasilerde, ülkeyi yönetecek olan siyasal iktidarlar; demokratik seçimlerle iş başına gelmeleri kadar, kendilerini seçerek iş başına getiren vatandaşların, Anayasa ve yasalarla tanınmış bulunan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak ve iş bu hak ve özgürlükleri, antidemokratik bir şekilde sınırlandırmaya yönelik girişimlerden sakınarak, meşruiyetlerini tartışılır hale getirmekten uzak durmak zorundadırlar.

Seçimle iş başına gelen siyasal iktidarların; yönetimleri altındakilerin, demokrasinin gereği olan hak ve özgürlüklerine ilişmeye başlayarak meşruiyetlerini yitirmeye başlamaları halinde, vatandaşların, anayasal hak ve özgürlüklerine sahip çıkarak, hak ve özgürlüklerini savunmak amacıyla yapacakları ve ortaya koyacakları bireysel veya örgütlü, yasal ve barışçıl,silahsız ve saldırısız her tepki ve karşı koyma eylemi, direnme hakkı içinde mütalaa edilmelidir.

Demokrasilerde, direnme hakkı Anayasal bir haktır.

Anayasamızda; direnme hakkı madde başlığı altında, açık bir düzenlemenin mevcut olmaması, siyasal iktidarların, Anayasaya ve rejime saldırı niteliğindeki girişimlerine sessiz kalınacağı, bu girişimlere yasal ve demokratik barışçıl,silahsız ve saldırısız tepki konulamayacağı anlamına gelemez.

Direnme hakkı, demokrasinin doğasında mevcut olan tabii bir haktır.

Direnme hakkına, ülkemizde demokrasinin gelişmesine büyük bir katkı yapmış bulunan ve 12.Eylül 1980 askeri darbesi ile yürürlükten kaldırılan 1961 Anayasasının başlangıç bölümünde açıkça yer verilmiştir.

T.C.Devletinin kurucusu,ülkemizin kurtarıcısı,en büyük direnişçi,Yüce ATATÜRK, Gençliğe Hitabesinde; “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”derken, direnme hakkına vurgu yapmaktadır.

Direnme hakkı, ATATÜRK'ün bizlere vasiyetidir.

ATATÜRK de,darbeci midir?

Ayağa kalkınız ve cevap veriniz.25/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu






 

23 Nisan 2022 Cumartesi

23 NİSAN BAYRAMINI SALT ÇOCUKLARA İNDİRGEYEREK HAFİFE ALAMAZSINIZ

 


Bugün kutlanan bayram,ATATÜRK tarafından çocuklara armağan edilmiş ve bu nedenle adında çocuk bayramı sözü varsa da;bu bayramın asıl anlam ve önemi; 23.Nisan.1920 de, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun ilan ve kabul edildiği,saltanatın ve halifeliğin reddedilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulup açıldığı ve bunun anısına,23 Nisanların bayram olarak kutlandığı ve egemenliğin,kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun kabul ve tescil edildiği günün 102.yıldönümü olmasıdır.

Bu nedenle,Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın;23.Nisan gününü,salt çocuk bayramına indirgeyerek,bu günün anlam ve önemini fafife alma ve bu günü,ATATÜRK'ü kabrinde ziyaret edip anmayarak,egemenliğin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel oturuma katılmayarak,Türkiye Büyük Millet Meclisin bulunduğu devletimizin başkenti Ankara dışında,İstanbul ilinde çocukça ve çocuklarla,alternatif bir törenle kutlaması, egemenliğin asıl sahibi,oylarıyla kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçen Türk Milletine büyük bir saygısızlıktır,Türk Milletinin inkarıdır,büyük bir gaflettir.

ERDOĞAN'ın bu bilinçli tavrı;milli iradeyi,milletin egemenlik hakkını yok saymak,reddetmek,egemenliğin millete ait olduğunu inkar etmek,kaldırılan saltanatın hortlatılarak,Osmanlıda olduğu gibi egemenliğin kendi uhtesinde olduğunun dolaylı olarak ifadesidir.

Çok yazık,bu ülkenin 80 milyon insanının gözlerinin içine bakarak,korkmadan ve çekinmeden böyle bir saygısızlığın sahneye konulabilmesi;günümüz ve geleceğimiz adına, çok üzücü ve ürkütücüdür.23/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

22 Nisan 2022 Cuma

ULUSAL EGEMENLİK

 




Bugün, Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı.

Nedir ulusal egemenlik?

Yasama, yürütme ve yargıdan oluşan bir erkler bütünüdür.

Anayasamızın 6. maddesine göre, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk Milleti,egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır, egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.

Anayasamızda yazılı olan kural budur.

Ancak, bugün kutladığımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kavramı içinde yer alan ve Anayasamıza göre, kayıtsız ve şartsız millete ait olan ve milletin yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşan temsilcileri eliyle kullandığı ulusal egemenlik hakkının, bugün, gerçekten Anayasamızda gösterilen yetkili organlar eliyle kullanıldığını, kim savunabilir?

Evet, TBMM nin kuruluşunun ve bu günün ulu önder Atatürk tarafından Türk çocuklarına Bayram olarak armağan edilişinin, Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramının 102 inci yıl dönümünü kutladığımız bugün, Milletin egemenlik hakkına, göstermelik yapılan seçimler sonunda tek başına iktidar olan AKP' nin Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından fiilen el konularak Türk Milletinin egemenlik hakkı, tek başına Recep Tayyip ERDOĞAN'a bırakılmış olup, Türk Milleti de, bu fiili duruma sessiz bir şekilde seyirci kalmaktadır.

Partili Cumhurbaşkanı olarak, mecliste çoğunluğu elinde tutan AKP Grubu üzerinden, millet adına yasama yetkisini kullanmak durumunda olan Meclisi hakimiyeti altına alan Recep Tayyip ERDOĞAN; bu hakimiyetine dayanarak, bir talimatıyla çıkardığı Anayasaya aykırı antidemokratik yasalarla, milletin yargı organı marifetiyle kullandığı yargı yetkisini de hakimiyeti altına almış ve esasen yürütme organının da başı olması nedeniyle, yasama, yargı ve yürütmeden oluşan Türk Milletinin egemenlik hakkının kullanılmasında, fiilen tek yetkili kişi olmuştur.

Kendi siyasal geleceği için, kemikleşmiş kendi seçmen kitlesini sürekli ayakta ve canlı tutabilmek adına, toplumu gererek kamplara ayırmaktan çekinmemektedir.

Recep Tayyip ERDOĞAN,Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu ucube sistemde, patili cumhurbaşkanı olarak tek adam konumunda olup, ulusal egemenlik yerlerde sürünmektedir.

Suudi asıllı gazeteci Kaşıkçı cinayeti davası da, para karşılığında,Kaşıkçı cinayetinin failleri olan Suudi Arabistan yönetimine devredilerek,Türk Milletinin yargısal egemenlik hakkı adeta satılmıştır.

Bu koşullarda, şayet bayram olarak kutlanması gereken bir ulusal egemenlik kalmış ise, hepinizin Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun.

Bu vesileyle ve bir gün bu da geçer ümidiyle; Türkiye Büyük Millet Meclisini kuran, milletin egemenlik hakkına daima saygı gösteren ve ulusal kurtuluş savaşını dahi millet adına meclisten yürütüp idare eden, bu özel ve güzel günü bayram ilan ederek çocuklarımıza armağan eden, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Sevgili ATATÜRK'ümüzü, sevgiyle, minnetle ve rahmetle anıyor, sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. 23/04/2022



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





19 Nisan 2022 Salı

GEREKÇEYE BAKINIZ ADAY BUGÜNDEN AÇIKLANIRSA YIPRANIRMIŞ

 



Bir önceki,” KOYUN ARTIK ŞU NOKTAYI LÜTFEN “başlıklı makalemizde,6'lı masanın derhal Cumhurbaşkanı adayını belirleyerek açıklması gerektiğini, gerekçeleriyle izaha çalışmıştık.

Bu makalemize, görüşümüzü paylaşan olumlu tepkiler aldığımız gibi,olumuz tepkiler de aldık.

Görüşümüze katılmayanların ortak ve klasik gerekçeleri;bugünden aday açıklanırsa yıpranır şeklinde.

Biz,adayın seçimlere bir yıl kala,bugünden açıklanmasının, adayı yıpratacağı görüşüne asla katılmıyoruz.

Daha önce de yazdığımız gibi,bilakis, adayın bugünden belirlenerek açıklanmaması, muhtemel adayların yıpranmalarına ve muhalefet kanadının seçmenleri arasında bir bölünme ve ayrışmaya sebep olmaktadır.

Benim adayım Ekrem İMAMOĞLU,benim adayım Mansur YAVAŞ, KILIÇDAROĞLU Alevi olduğu için kazanamaz,İMAMOĞLU veya Mansur YAVAŞ dışında birisi aday gösterilirse oy vermem,Abdullah GÜL aday gösterilecekmiş gibi, her kafadan çatlak sesler ve dedikodular çıkmaktadır.

Böylesi daha mı iyi Allahınız aşkına?

Ne demek? benim adayım falanca,onu aday yapmazlarsa oy vermem, KIIÇDAROĞLU; Alevi, seçilemez sözleri.Bunlar boş ve gereksiz laflar.

6'lı masanın Cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun, seçildiğinde,şu anda iş başında olan ERDOĞAN gibi,kendi serbest iradesiyle ve tek akıl ile tek adam olarak çalışmayacak ki.

6'lı masanın üzerinde anlaşarak ittifak ettikleri ortak payda ve program çerçevesinde faaliyet gösterecek,6'lı masanın lider kadrosunun kontrolü altında icraat yapacak. Bugünkü,tek adama dayalı,tüm devlet yetkilerinin tek adamda toplandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin yerine,iyileştirilmiş parlamenter sistemi geri getirerek,yok edilen demokrasiyi,özgürlükleri ve kuvvetler ayrımını, elbirliğiyle yeniden tesis edeceklerdir.

KILIÇDAROĞLU'nun Alevi olmasından,dini inancından size ne,bana ne.

Önemli olan; dürüst,namuslu,yalan söylemeyen,çelişkili konuşmayan,ülke yararına öncelik veren,demokrasini ilke ve kurumlarına,cumhuriyetin temel ilkelerine saygılı,laik,liyakatli ve tecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı olmak değil midir?

KILIÇDAROĞLU'nun dürüstlüğünden,namusundan,liyakatinden,demokratlığından ve tecrübesinden bir şüpheniz var mı?

Şu anda iş başında olanlar; Alevi olmayıp,Sünni Müslümanlar da ne oluyor sanki?

Yolsuzluklarını,israfı,dost,akraba ve yandaş kayırmalarını,yap işlet devret ve kar garantili ihaleler yoluyla hazinenin yandaşlara peşkeş çekilmesini,fakirin vergilerinin zenginlere transfer edilmesini,yaşayarak görmüyor musunuz?

İş başındakiler,iyi ki; hem Müslüman ve hem de sünni'ler.

Bırakınız,kimlik, din ve mezhepler üzerinden siyaset yapmayı.

Evet,6'lı masa vakit kaybetmeden adayını belirleyerek halkımızla paylaşmalıdır.

Yıpranır görüşü safsatadır.Dürüst,namuslu,yalan söylemeyen,bugüne kadar adı hiçbir yolsuzluğa karışmamış, deneyimli ve liyakatli bir siyasetçiyi bugünden aday olarak gösterip açıklamak,asla o adayı yıpratamaz.

Biz,bundan önceki seçimde,Millet İttifakının bileşeni partiler ayrı ayrı aday göstermesinler,seçimlerin ikinci tura kalması garanti değil ki,eldeki kuş daldaki kuştan daha iyidir,tek adayla seçime girin diye yazdık ve söyledik, dilimizde tüy bitti.Herkes, Ekmelettin vakasına takılı kaldı ve ayrı adaylar çıkarıldı,CHP adayı Muharrem İNCE ve İYİ Parti adayı Meral AKŞENER, nal topladılar,seçim birinci turda bitti.

Meral AKŞENER,özellikle Koray AYDIN'ın oyununa geldi,seçilemeyeceği kesin olduğu halde;onu, bizim adayımız AKŞENER'dir diyerek seçim meydanına ittiler.Aslında amaç; cumhurbaşkanı seçilemeyecek,bunun sonucunda milletvekili de olamayacak ve grubunun başında mecliste olmayacak olan AKŞENER'i yeriz ve genel başkanlığı ele geçiririz diye düşündüler.Gerçekten, AKŞENER Cumhurbaşkanı seçilemediği gibi,milletvekili seçilme hakkını da kaybetti ve grubunun başında mecliste yer alarak daha etkin muhalefet yapma imkanından mahrum kaldı.

Yaşanan bu olumsuz deneyimler,6'lı masaya,özellikle AKŞENER'e ve diğer liderlere ders olmalıdır.

Bir futbol maçı düşünün,maçın son dakikalarında yenen bir golü telafi ederek maçı çevirmek çok zordur.İşte, Cumhurbaşkanı seçimini de bir futbol maçına benzetirsek,seçimlere çok az bir zaman kala açıklanacak bir adayın;gönlünden başka birilerini geçiren seçmenler tarafından kabullenip benimsenmesi vakit alacağından,adayın isminin şimdi derhal açıklanmasında büyük bir yarar olduğu görüşünde ısrar ediyoruz.

Umarım, ben yanılmış olurum. 20/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


GEREKÇEYE BAKINIZ ADAY BUGÜNDEN AÇIKLANIRSA YIPRANIRMIŞ


Bir önceki,” KOYUN ARTIK ŞU NOKTAYI LÜTFEN “başlıklı makalemizde,6'lı masanın derhal Cumhurbaşkanı adayını belirleyerek açıklması gerektiğini, gerekçeleriyle izaha çalışmıştık.

Bu makalemize, görüşümüzü paylaşan olumlu tepkiler aldığımız gibi,olumuz tepkiler de aldık.

Görüşümüze katılmayanların ortak ve klasik gerekçeleri;bugünden aday açıklanırsa yıpranır şeklinde.

Biz,adayın seçimlere bir yıl kala,bugünden açıklanmasının, adayı yıpratacağı görüşüne asla katılmıyoruz.

Daha önce de yazdığımız gibi,bilakis, adayın bugünden belirlenerek açıklanmaması, muhtemel adayların yıpranmalarına ve muhalefet kanadının seçmenleri arasında bir bölünme ve ayrışmaya sebep olmaktadır.

Benim adayım Ekrem İMAMOĞLU,benim adayım Mansur YAVAŞ, KILIÇDAROĞLU Alevi olduğu için kazanamaz,İMAMOĞLU veya Mansur YAVAŞ dışında birisi aday gösterilirse oy vermem,Abdullah GÜL aday gösterilecekmiş gibi, her kafadan çatlak sesler ve dedikodular çıkmaktadır.

Böylesi daha mı iyi Allahınız aşkına?

Ne demek? benim adayım falanca,onu aday yapmazlarsa oy vermem, KIIÇDAROĞLU; Alevi, seçilemez sözleri.Bunlar boş ve gereksiz laflar.

6'lı masanın Cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun, seçildiğinde,şu anda iş başında olan ERDOĞAN gibi,kendi serbest iradesiyle ve tek akıl ile tek adam olarak çalışmayacak ki.

6'lı masanın üzerinde anlaşarak ittifak ettikleri ortak payda ve program çerçevesinde faaliyet gösterecek,6'lı masanın lider kadrosunun kontrolü altında icraat yapacak. Bugünkü,tek adama dayalı,tüm devlet yetkilerinin tek adamda toplandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin yerine,iyileştirilmiş parlamenter sistemi geri getirerek,yok edilen demokrasiyi,özgürlükleri ve kuvvetler ayrımını, elbirliğiyle yeniden tesis edeceklerdir.

KILIÇDAROĞLU'nun Alevi olmasından,dini inancından size ne,bana ne.

Önemli olan; dürüst,namuslu,yalan söylemeyen,çelişkili konuşmayan,ülke yararına öncelik veren,demokrasini ilke ve kurumlarına,cumhuriyetin temel ilkelerine saygılı,laik,liyakatli ve tecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı olmak değil midir?

KILIÇDAROĞLU'nun dürüstlüğünden,namusundan,liyakatinden,demokratlığından ve tecrübesinden bir şüpheniz var mı?

Şu anda iş başında olanlar; Alevi olmayıp,Sünni Müslümanlar da ne oluyor sanki?

Yolsuzluklarını,israfı,dost,akraba ve yandaş kayırmalarını,yap işlet devret ve kar garantili ihaleler yoluyla hazinenin yandaşlara peşkeş çekilmesini,fakirin vergilerinin zenginlere transfer edilmesini,yaşayarak görmüyor musunuz?

İş başındakiler,iyi ki; hem Müslüman ve hem de sünni'ler.

Bırakınız,kimlik, din ve mezhepler üzerinden siyaset yapmayı.

Evet,6'lı masa vakit kaybetmeden adayını belirleyerek halkımızla paylaşmalıdır.

Yıpranır görüşü safsatadır.Dürüst,namuslu,yalan söylemeyen,bugüne kadar adı hiçbir yolsuzluğa karışmamış, deneyimli ve liyakatli bir siyasetçiyi bugünden aday olarak gösterip açıklamak,asla o adayı yıpratamaz.

Biz,bundan önceki seçimde,Millet İttifakının bileşeni partiler ayrı ayrı aday göstermesinler,seçimlerin ikinci tura kalması garanti değil ki,eldeki kuş daldaki kuştan daha iyidir,tek adayla seçime girin diye yazdık ve söyledik, dilimizde tüy bitti.Herkes, Ekmelettin vakasına takılı kaldı ve ayrı adaylar çıkarıldı,CHP adayı Muharrem İNCE ve İYİ Parti adayı Meral AKŞENER, nal topladılar,seçim birinci turda bitti.

Meral AKŞENER,özellikle Koray AYDIN'ın oyununa geldi,seçilemeyeceği kesin olduğu halde;onu, bizim adayımız AKŞENER'dir diyerek seçim meydanına ittiler.Aslında amaç; cumhurbaşkanı seçilemeyecek,bunun sonucunda milletvekili de olamayacak ve grubunun başında mecliste olmayacak olan AKŞENER'i yeriz ve genel başkanlığı ele geçiririz diye düşündüler.Gerçekten, AKŞENER Cumhurbaşkanı seçilemediği gibi,milletvekili seçilme hakkını da kaybetti ve grubunun başında mecliste yer alarak daha etkin muhalefet yapma imkanından mahrum kaldı.

Yaşanan bu olumsuz deneyimler,6'lı masaya,özellikle AKŞENER'e ve diğer liderlere ders olmalıdır.

Bir futbol maçı düşünün,maçın son dakikalarında yenen bir golü telafi ederek maçı çevirmek çok zordur.İşte, Cumhurbaşkanı seçimini de bir futbol maçına benzetirsek,seçimlere çok az bir zaman kala açıklanacak bir adayın;gönlünden başka birilerini geçiren seçmenler tarafından kabullenip benimsenmesi vakit alacağından,adayın isminin şimdi derhal açıklanmasında büyük bir yarar olduğu görüşünde ısrar ediyoruz.

Umarım, ben yanılmış olurum. 20/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


 

18 Nisan 2022 Pazartesi

KOYUN ARTIK ŞU NOKTAYI LÜTFEN

 


Altı'lı masaya sesleniyorum.

Daha ne bekliyorsunuz?

Bırakın artık birbirinize olan güvensizliği.

Şurada seçimlere yaklaşık bir sene kaldı.

Beklemiyorum ama,ola ki;bir erken seçim kararı alınsa, süre daha da kısa.

Ülkenin durumu,yapılacak olanlar,reçete belli.

İyileştirilmiş parlamenter sistemi kuracağınızı,tüm ilke ve kurumlarıyla,demokrasiyi yeniden tesis edeceğinizi, millete vaat ettiniz.

Yapacaklarınızı,büyük bir şölenle kamuoyuna tek tek sundunuz.

Altılı masayı yok etmek amacıyla,iktidarın seçim yasasında yaptığı değişiklik,asla hızınızı ve şevkinizi kırıp,birlikteliğinizi yok etmemeli.

Bilakis ve inadına, birlikteliğinize devam etmelisiniz.

Yeni seçim yasası çıktı, nasıl bir yasayla seçimlere girileceğini de biliyorsunz.

Hepiniz,partilerinizin gücünü ve boyunuzun ölçüsünü, bizden iyi biliyorsunuz.

İttifak yapmadan,herbiriniz ayrı ayrı seçmlere girdiğinizde,hiçbirinizden bir cacık olmayacağı,partileriniz kadar ülkemiz için de büyük bir hüsran ile karşı karşıya kalacağımız çok açık.

ERDOĞAN'ın tek adama dayalı otokrotik,keyfi ve ülkeyi uçuruma sürükleyen yönetiminden memnun değilsniz ve ülkenizi gerçekten seviyorsanız, yapacağınız iş belli.

Hatta, HDP'yi de yanınıza alarak ittifak yapıp, bunu halkımıza kesin olarak açıklayarak noktayı koymak zorundasınız.

Bu, parti olarak hem sizlerin, hem de ülkenin yararına bir girişim olacaktır.

Bunu yapamıyorsanız,susun konuşmayın ERDOĞAN'ı eleştirmeyin.

Nedir bu yahu?Bıktıktırdınız gerçekten.

Liseli aşıklar gibi,peryodik ve sonuçsuz buluşmalar.Tokalaşmalar, karşılıklı gülücükler dağıtmalar.

Halk sizlerden umudunu kesmek üzere,halkımıza güven veremiyorsunuz.Zira kendinize güvenemiyorsunuz,özgüven yokluğu içinde olduğunuz, çok belli oluyor.

Bir an önce ittifakınızı ve Cumhurbaşkanı adayınızı açıklamak zorundasınız.

Belirsizlik;en kötü belirlilikten daha kötüdür, asla unutmayınız.

Seçilebilecek aday da ne demek oluyor?

Halkın ve seçmenin ağzına bakmaktan vazgeçin ve kendinize güvenin,halkın herbirinin gönlünden birçok aday geçebilir,her seçmeni tatmin etmeniz mümkün değildir.

Sizin yapacaklarınız, misyonunuz önemli olan.

Genel başkanlardan birini aday olarak belirleyerek derhal halkımıza açıklamak zorundasınız.

Nedir bu güvensizlik?

Neymiş efendim aday şimdiden belirlenirse yıpratılırmış.

Hayır efendim,o kadar açığı ve başarısızlıkları bulunan,geçmişi eşelenen arşiv kayıtları,çelişkileri ortada dolaşan ERDOĞAN bile, aslanlar gibi ortalıkta dolaşıyor,yıpransa o yıpranır.ERDOĞAN korkmuyor da siz niçin gölgenizden korkuyorsunuz?

Yıpratılmaktan korkuyorsanız,vardır bir açığınız demek ki.Bu algıya sebep olmayınız.

Aday açıklaması geciktikçe,her kafadan bir ses çıkmakta,dedikodu kazanları kaynamakta,Abdullah GÜL gibi,olmayacak kişilerin isimleri, olası aday olarak ortaya atılmakta,Ekmelettin vakası gündeme getirilmekte,Mansur YAVAŞ,Ekrem İMAMOĞLU isimleri gündemdeki yerlerini koruyarak,halkımız şucu, bucu diye ayrıştırılmaktadır.

Makul bir ismi aday olarak belirleyerek derhal açıklamak zorundasınız.

Halk sizi değil, siz halkı yönlendireceksiniz,ikna edeceksiniz,meydanlara çıkarak halkımızı aydınlatıp,yapacaklarınızla halkımıza güven vereceksiniz.

Seçim kararı alın,biz adayımızı derhal açıklayacağız diyorsunuz,bu ne demek oluyor?

Adayınızı derhal açıklayınız ki;halkımız da,seçime kalan bir sene içinde adayına alışsın, onu benimsesin,bağrına bassın,şu anda gönlünden bir isim geçtiği için adayı içine pek sindiremese de, zaman içinde içine sindirebilsin.

Bu nedenle zaman çok önemli.

Adayınızı açıklamaktan korkarsanız,biz seçmenlere güven veremeyeceksiniz.

Dedikodu adaylar,halkımızın hevesini kıracak ve umutsuzluğa sevk edecek bizden söylemesi. 18/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



7 Nisan 2022 Perşembe

YARGI YETKİSİ T.C.DEVLETİNİN EGEMENLİK ve HÜKÜMRANLIK HAKKIDIR VE ASLA BAŞKA BİR DEVLETE DEVREDİLEMEZ

 



Suudi asıllı muhalif gazeteci Cemal KAŞIKÇI'nın,ülkemiz topraklarında,Suudi Arabistandan özel olarak gelen bir infaz ve cellat ekibi tarafından hunharca ve tasarlanarak öldürülmesi ve cesedinin buharlaştırılması eylemine ilişkin dava kapatılarak,dava dosyasının Suudi Arabistan'a devrine ve gönderilmesine karar verilmiştir.

Yani,dava;ciğerin kediye teslimi misali,öldürülen KAŞIKÇI'nın katillerine havale edilmiştir.

Bu karar;Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bağımsızlığının gereği olan egemenlik hakkının başka bir devlete devri olup,tipik bir vatana ihanettir,büyük bir aymazlık ve yüz karası bir karardır.

Bu kararı vermeye, kimsenin,hiçbir organın hak ve yetkisi yoktur.Ben yaptım oldu denilebilecek bir karar değildir.

Anayasaya göre; yargı yetkisi, egemenlik hakkının gerçek sahibi olan Türk Milletine ait olup,temsili demokrasilerde,bu yetkiyi Türk Milleti adına yargı organı kullanıyorsa da;yargı organına emanet ettiği egemenlik hakkının bir unsuru olan yargı yetkisini kötüye kullanan yargı organının bu kararına karşı, yargı yetkisinin asıl sahibi olan Türk Milletinin, sesini yükselterek,doğrudan karşı çıkması zorunludur.

Aksi halde,egemenlik hakkının başka ülkelere devrinin kapısı açılmış olacak ve bundan sonra devletimizin,Türk Milletine ait egemenlik hakkına dahil yargı,yasama ve yürütme yetkilerinin başka ülkelere devri, olağan hale gelecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletini,seçim kazanarak yönetme hakkını elde eden,seçim sonuçlarına göre milletin yasama,yürütme ve yargı yetkisini kontrolü altına alan siyasal iktidarlar;anayasaya uymak ve devletimizin egemenlik haklarına sahip çıkmak ve egemenliğimizi korumak zorundadırlar.

Bu mecburiyeti, kendi siyasi çıkarları ve şahsi menfaatleri için yerine getirmeyen ve ülkelerine ihanet eden siyasal iktidarlar, bu ihanetin bedelini ödemek zorundadırlar.

Anayasaya göre egemenlik haklarının gerçek sahibi Türk Milleti,seçimle bu yetkilerini devrettiği siyasal iktidarın,milletin emanetini kötüye kullanmalarına sessiz kalmamalı ve barışçıl,silahsız ve saldırısız bir şekilde protesto ve uyarı haklarını mutlaka kullanmalıdır.

Bu karar;bir yargı kararı değil, siyasal bir karardır ve bu karar, tek adama dayalı siyasi iktidarın,kendi siyasal menfaatleri,koltukta kalabilmeleri,parasal olanaklar sağlayabilmeleri için, Suudi Arabistan ile yaptığı gizli görüşme ve anlaşmanın sonunda yargıya verilen kesin ve bağlayıcı emir ve talimatın sonucunda verilmiş, Anayasaya,iç hukukumuza,evrensel ceza ve ceza yargılama hukuku ilkelerine, ülkemizin bu topraklar üzerindeki egemenlik,hükümranlık ve hakimiyet hakkına açıkça aykırı, bıçağı kemiğe dayatan,artık sözün bittiği yerdeyiz dedirten cinsten hukuk ve ahlak dışı,ülkenin bağımsızlığını ayaklar altına alan, çok rezil ve pervasız,asla kabul edilemez bir karardır.

Siyasal iktidar ve başındaki tek adam ERDOĞAN;bu karar nedeniyle;karar,bir yargı kararıdır,ülkemiz yargısı bağımsızdır,bizim dışımızda verilen bir yargı kararıdır,yargı kararına saygılıyız diyemez ve asla dememelidir de.

Diyemez,zira,ülkemizi yöneten tek adam ERDOĞAN;yargı bağımsızlığını tanımayan yargıya sürekli talimatlar veren,ancak işine gelince yargının bağımsızlığını hatırlayan bir kafa ve demokrasi anlayışına sahiptir.Ulusal ve Uluslararası yargı kararlarını uygulamamakta ısrar eden de, kendisidir.Bu nedenle,yargı bağımsızdır demeye, asla yüzü ve hakkı yoktur.

Kaldı ki;partili de olsa, seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak, T.C.Devletinin ve Türk Milletinin birliğinin ve bağımsızlığının temsilcisi ve başı olan ERDOĞAN;bu kararın talimatı,gerçekten kendisinden çıkmamışsa,ülkemizin ve temsil ettiği T.C.Devletinin egemenlik ve hükümranlık hakkının başka bir devlete devri olan bu karara açıkça karşı çıkmalı,Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını yok saydığı gibi,bu kararı da yok hükmünde ilan etmeli ve derhal gereğini yapmalıdır.

ERDOĞAN;bu karar karşısında suskun kalır ve derhal gereğini yapmazsa;ülkenin egemenlik hakkının başka bir ülkeye devri olan bu kararın tüm sorumluluğu, kendisine ait olacaktır.

T.C.Devleti ve Türk Milleti; bu kararla aşağılanmış,itibatsızlaştırılmış ve bir sömürge devleti konumuna indirgenmiştir.

Bu kararı verenler ve verdirenlerden,demokratik yollardan hesap sorulmalıdır ve bu hesap şimdi sorulamasa da,er veya geç sorulacak ve Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yok edilen itibarı ve egemenliği kendisine iade edilecektir.

Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.07/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


6 Nisan 2022 Çarşamba

BİR KEZ DAHA UYARIYORUZ AKLINIZI BAŞINIZA DEVŞİRİNİZ

 



Macaristan seçimlerinde,bir araya gelen altı muhalefet partisinin,Türkiyedeki karşılığı ERDOĞAN olan Macaristan'ın iş başındaki liderine mağlup olmaları,haksız ve yersiz bir biçimde,ülkemizde istismar edilmeye başlandı,seçim kaybeden Macaristan muhalefet partileriyle, Millet İttifakı bileşenleri partilerin tek ortak yanları, altı rakamından ibarettir.

Bu nedenle;Macaristan seçimlerinden,hiç kimse, lehe veya aleyhe bazı sonuçlar çıkarmaya kalkışmasın.

Macaristan seçim sonuçlarına,ne ERDOĞAN sevinsin, ne de bizim altı muhalet partimiz, bir korkuya ve endişeye kapılmasınlar.

Ancak;Millet İttifakının şu andaki ve istikbalde bileşenleri olacak bu altı muhalefet partimizin mensupları,liderler ve seçmenleri,Macaristan seçimlerini örnek alarak, akıllarını başlarıma toplamazlarsa,2023 seçimlerinin amaç ve misyonunu ve önemini kavrayamazlar ve hala, Millet İttifakının ortak Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı,kimin olmasının gerektiği tartışmalarına saplanıp kalırlarsa,korkarım ki;Macaristan seçim sonuçlarının aynısını biz de yaşarız ve bir beş yıl daha karanlığa gömülürüz.

Bu sözde,ERDOĞAN ve saray karşıtı muhalifler ve vatanseverler;artık, Millet İttifakının ortak Cumhurbaşkanı adayının, seçilmesi garanti olan İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ olmalıdır hezeyanını, bir kenara bırakmalıdırlar.

İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ;evet,başarılı iki Büyükşehir Belediye Başkanlarıdır.

Evet;KILIÇDAROĞLU'dan, yaşça genç ve daha yakışıklıdırlar.Özellkle İMAMOĞLU renkli gözlü oldukça genç ve tuttuğunu koparan, insanlara güven veren,belagati kuvvetli,etkili konuşan bir siyasetçidir.

KILIÇDAROĞLU'nun;yaşının doğal sonucu,saçları dökülmüş,cildi kırışmıştır,belagati İMAMOĞLU kadar üstün değildir,ama,konuşmalarının içeriği,ortaya koyduğu projeleri önemlidir.Zarfa değil,zarfın içine bakılmalıdır.

Bir de,şu gerçeği düşünün;İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ,her ikisi de CHP'li olup,CHP lideri KILIÇDAROĞLU'nun öngörü ve tercihiyle aday olup seçimleri kazanmışlar ve seçimleri kaznıp başkan olduktan sonra da, KILIÇDAROĞLU'nun desteğiyle,CHP'nin görüş ve sosyal demokrat politiklarını,başkanı oldukları belediyelerde uygulamaktadırlar.

Evet,İMAMOĞLU'nu ben de çok seviyorum ama,düne kadar İMAMOĞLU'nu,ben de dahil, kim tanıyordu? Allahınız aşkına.

Bırakınız artık şu kimlik ve kişi siyasetini,kurumsal düşününüz,yapılacak olanlara ve projelere,partinin programlarına ve projelerine bakınız.

Bize göre,İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ın başarılarının arkasındaki gizli kahraman, KILIÇDAROĞLU'dur. Her ikisi de,yerel yönetimler üzüerinden CHP'nin başarılı çalışmalarını halka göstermek ve sunmak için çırpınan KILIÇDAROĞLU'nun nefesini, enselerinde hissetmektedirler.

Son yerel yönetim seçimlerine kadar,sosya politik,dine ve mezhebe dayalı kimlik siyasetlerinin olumsuz etkilerinin ağır bastığı nedenlerle, seçimlerde ERDOĞAN'a karşı başarılı olamayan KILIÇDAROĞLU;son yerel seçimlerde, lideri olduğu CHP'yi başarılı kılmış ve birçok büyükşehir belediyelerinin kazanılmasında en önemli rolü üstlenmiş,şimdi ortalığı karıştırmak isteyenlerin sürekli aday olmalarını sayıkladıkları İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ın,siyaset sahnesindeki başarılarının mimarı olmuştur.

İMAMOĞLU ve YAVAŞ; CHP politikalarını uygulayarak ve KILIÇDAROĞLU'nun desteğini alarak başarılı olmuşlarsa; bunların mensubu oldukları ve kendi başarılarında önemli pay sahibi olan CHP lideri KILIÇDAROĞLU da,seçildiği takdirde, niçin başarılı olamayacakmış?KILIÇDAROĞLU hakkındaki seçilemez endişesinin ve güvensizliğinin hiçbir haklı ve etik nedeni yoktur.Bu tamamen seçmen ihaneti ve kaprisidir.

Partisini ve partisinden seçilen belediye başkanlarını başarılı kılan,onların başarılarında payı bulunan partini genel başkanı dururken,partinin üyesi ve neferi olan İMAMOĞLU ve YAVAŞ,parti hiyerarşisine de,etik kurallara da aykırı bir şekilde niçin Cumhurbaşkanı adayı gösterileceklermiş gerçekten şaşkınım.Bazı seçmenler ve çevreler diyorlarmış ki;KILIÇDAROĞLU'nun seçimi kazanması şüpheli.Geçiniz bu ayakları,bunların hepsi maniplasyon.

CHP'nin başarılı lideri dururken,başarılı iş yaptıkları için halk seviyor gerekçesiyle İMAMOĞLU veya YAVAŞ'ın Cumhurbaşkanı adayı yapılmalarını,ne CHP üst düzey yönetimi,ne de Millet İttifakının bileşeni partilerin liderleri, asla içlerine sindirmemelidirler.

İMAMOĞLU ve YAVAŞ da,çok açık ve net bir şekilde; asla, Cumhurbaşkanı adayı olmayacağız, başarılı çalışmalarımıza İstanbul ve Ankara da devam edeceğiz,zor kazanılan bu illeri AKP 'li bir meclis üyesine bırakmayacağız diye kamuoyuna açıklama yaparak,ittifaka zarar verecek olan çatlak sesleri sonlandırmalıdırlar.

Siyasette bir yere kadar seçmen tercihi dikkate alınabilir,bir yerden sonra adama dur demek gerekir.

Millet İttifakının bileşeni en büyük parti CHP'nin; başarıya aç olan,seçildiği takdirde başarılı olmaya ant içmiş,siyasetten önce en önemli makamlarda başarılı üst düzey yöneticilik yapmış,seçildiğinde yapacaklarını ve projelerini somut bir şekilde her platformda halka anlatan KILIÇDAROĞLU'nun adaylığı,kusura bakmayın ama, nerenize batıyor?

Sizler, ERDOĞAN'dan memnun musunuz,karnınız doyuyor mu,işiniz var mı,ucuz ekmek kuyruklarında sürünmüyor musunuz,çöpten sebze ve meyve toplayıp yemiyor musunuz,kışta kıyamette üşümediniz mi,mazotun litresini 23 TL den almıyor musunuz,vergileriniz beş yandaş mütahide peşkeş çekilmiyor mu,sarayın lüks ve şatafatlı, lale devrini hatırlatan halktan kopuk yaşamından ve tek adama dayalı yönetiminden memnun musunuz,anayasal hakkınız olan özgürlüklerinizi,biber gazı ve jop yemeden rahatlıkla kullanabiliyor musunuz?

Bu sorularımıza olumlu cevap verebiliyorsanız,ERDOĞAN ve onun Saray yönetiminden memnunsanız,hala üzümün çöpü,armudun sapı,biz KILIÇDAROĞLU'nun adaylığını istemiyoruz diye ortalığı karıştırmaya ve ERDOĞAN'ın değirmenine su taşımaya devam ediniz.

Sonra da,işsisiz,agari ücretle,emekli maaşıyla geçinemiyoruz,doğalgazı açamıyoruz üşüyoruz,ucuz ekmek kuyruklarında anamız ağlıyor diye hiç ağlamayınız.

Vallahi,benim tuzum kuru.Tuzu kuru omayanlar ağlaşanlar düşünsünler ve akıllarını başlarına toplasınlar.

Allah,iş ve aş vermez insana,Allah akıl vermiş kullan diye.06/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


4 Nisan 2022 Pazartesi

AVUKATLAR GÜNÜ

 



Bugün 5.Nisan.2022 avukatlar günü.

Her yılın belirli günlerinin, vahşi kapitalizmin rant elde etmesi amacıyla paylaşılarak, çeşitli isimler altında bazı özel günlere tahsis edilerek kutlanmasından sonra, “anneler günü” dışındaki bu özel günlere pek iltifat etmemekle birlikte; demokrasinin ve tüm özgürlüklerin teminatı olan savunma ve hak arama özgürlüğünün hayata geçirilmesinin mümtaz neferleri, uzun hakimlik ve savcılık görevinden sonra aralarına katılmakla gurur duyduğum, yargının üç kurucu unsurundan bize göre en önemlisi olan savunma ayağının onurlu temsilcileri avukatlarımızın avukatlar gününe de, anneler günü gibi özel bir değer vermekteyiz.

Avukatlara verilmesi gereken önem ve değer,onların şahıslarına değil, temsil ettikleri ve yerine getirdikleri savunmanın ve savunma hakkının kutsalığından ve tüm özgürlüklerin teminatı olmasından kaynaklanmaktadır.

Biz,yargının üç kurucu unsurundan, iddia,savunma ve karar makamlarının tümünde oturan ve bu makamlarda görev yapan bir hukukçu olarak diyoruz ki; hakim olsun, savcı olsun, bir hukukçunun erişebileceği en üst ve son makam, savunma, yani avukatlık makamıdır.

Bu nedenle, sıfatı,makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkesin, avukatlarımıza hak ettikleri değeri vermeleri, savunma mesleğine saygı duymaları gerekir.

Hiç dikkat ettiniz mi? Hakkında en küçük bir iddiada bulunulan herkes'in, ilk önce kapısını çaldığı kişi avukatlardır. Hatta, suçlanan kişinin bizzat avukat olması halinde dahi, suçlanan o avukatın da ilk kapısını çaldığı kişi, avukatlar olmaktdır.Bu örnek dahi, savunmanın ve avukatın önemini gözler önüne sermektedir.

Peki, ülkemizde savunma mesleğine ve bunu icra eden avukatlarımıza hak ettikleri gereken önem verilmekte midir?

Malesef, bu soruya olumlu bir cevap verebilmemiz mümkün değildir.

Gerektiğinde Yüce Divanda yargılanan Başbakanların ve Bakanların dahi savunmalarını üstlenen avukatlara,daha dün diyebileceğimiz yakın tarihe kadar ülkemizde verilen değer, üçüncü dereceden bir devlet memuruna verilen değerin dahi altındaydı.

Bu örneği niçin veriyoruz? Niyetimiz üçüncü dereceden memura değer vermemek, onu küçük görmek değildir, yanılmıyorsak üçüncü dereceden itibaren, 3,2 ve 1. dereceye terfi eden devlet memurlarına,çok eski tarihlerden bu yana yeşil pasapor verildiği halde, avukatlarımıza; yeşil pasaport dan yararlanma hakkı,İzmir Barosu dahil, tüm barolarımızın ve Türkiye Barolar Birliğinin uzun yıllara dayalı uğraşıları sonunda, hem de avukatların söz sahibi olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan bir yasa ile çok yakın tarihlerde tanınmıştır.

Demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini içlerine sindirememiş olan siyasal iktidarlar ve onların emir kulu olan emniyet güçleri, avukatlarımızı, bu ülkede potansiyel suçlu bir kitle olarak görmekte ve en küçük bir fırsatı yakalamaları halinde avuakatlarımızı yerlerde sürükleyerek tartaklamayı kendilerine hak görmektedirler.

Yargının üç kurucu unsurundan birisi olan ve avukatlarla birlikte görev yapan hakimlerimizin azımsanamayacak olan bir bölümü de; maalesef, savunma makamını ve avukatlarımızı, görev yapmalarının önünde bir engel olarak görmekte, savunma makamının hakkını vermeye çalışan ve üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirmek, maddi hakikate ulaşmak, adil yargılanma hakkını hayata geçirmek için çırpınan ve yeri geldiğinde hakim ile hukuki tartışmaya girmek zorunda kalan avukatlarımızı,duruşmanın huzurunu bozdukları uydurma gerekçesiyle, dışarı atmakla tehdit edebilmekte, genellikle buna cüret edemese de, avukatlarımızın asaplarını bozmakta, dikkatlerinin dağılmasına neden olmaktadırlar.

Bunda, bazı avukatlarımızın, temsil ettikleri savunma makamının hakkını vereremeyerek,gerektiğinde hakim karşısında dik duramayışlarının da büyük katkısının olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.

Şu anda avukatlık yapan bu satırların yazarı olarak, duruşmalarda başımıza gelen yaşadığımız canlı olaylardan bir örnek verecek olursak; ismi lazım değil,İzmir ilindeki bir ağır ceza mahkemesinde, avukat olarak savunma makamını temsil ederken, ihsası rey anlamında ve hatta reddi hakim koşullarını taşıyan, tarafsız bir hakime yakışmayacak beyanlarda bulunan mahkeme başkanıyla haklı olarak girdiğimiz tartışmaya tanık olan tanımadığımız ve o anda farkına dahi varmadığımız bayan bir stajyer avukatın, duruşmanın bitiminde arkamızdan yanımıza gelerek, bizi tebrik edişini, savunma makamının hakkını veren ve gerektiğinde mahkeme başkanıyla sert tartışmalara girebilen avukatlara pek tanık olmadığını beyan edişini, savunma makamının hakkını ve itibarını koruyan ve uyarılarıyla mahkeme başkanına hak ettiği dersi veren bizimle tanışmak istemesini, üzülerek de olsa burada açıklamak zorundayız.

Hakimlerimiz, hiç unutmamalı ve çok iyi bilmelidirler ki; ülkemizde yok olma noktasına gelen, yerlerde sürünen yargının bağımsızlığını, demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini savunan kuruluşlar ve kişiler; barolarımız ve aydın sorumluluğunu taşıyan avukatlarımızdır. Hakimlerimizin, emekli olduktan veya istifa ederek, oturdukları kürsünün, avukata göre daha rakımlı koltuğundan indikten sonra ilk çalacakları kapı, avukatlık ruhsatı talep etmek üzere, Barolarımız olacaktır.Yukarıda bahsettik, hukuk mesleğinin zirvesi ve en tepe noktası avukatlıktır.

Nereden nereye, bir avukatlar gününden de yine uzun bir makale çıkarmış olduk.

Yazacak ve paylaşacak daha çok sorun var ama, tadında bırakarak, yargının savunma ayağının mümtaz temsilcileri olan tüm avukatlarımızın; yargının tüm sorunlarının çözümlendiği,yargının bağımsız ve tarafsız olduğu günleri görmek arzu ve özlemi içinde, avukatlar gününü kutluyor ve herkesi, daha ihtiyaç duymadan, savunma hakkına ve avukatlarımıza sahip çıkmaya davet ediyoruz. 05/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


1 Nisan 2022 Cuma

CUMHURBAŞKANI NİÇİN VE HANGİ HAKLA SEÇİM YASAĞINA TABİ OLMAYACAKMIŞ ŞAŞARIM

 


Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen; tüm devlet ve yürütme yetkilerinin,kendisinden hesap sorulamayan tek adamda toplandığı,saray yönetimine geçilmeden önce,yürütme organı; Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşuyordu.

Bakanlar Kurulu da;Cumhurbaşkanı tarafından,Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanan Başbakan ve Başbakanın;Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip dışarıdan seçtiği ve Cumhurbaşkanı tarafından atanan bakanlardan oluşuyordu.

Cumhurbaşkanı Hükümet sistemine geçildikten sonra,yani günümüzde ise;yürütme organı;Cumhurbaşkanı ve onun atadığı cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlardan oluşmaktadır.

Bakanların başında, onları atayan bir başbakan yoktur artık.

Bakanların başındaki görevli ve sorumlu kişi, onları atayan taraflı ve partili Cumhurbaşkanıdır.

Yani, Cumhurbaşkanı;daha da güçlenerek,taraflı ve partili hale gelerek, eskinin başbakanının yerini almıştır.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar; Cumhurbaşkanına karşı sorumludur,milletin seçtiği kişiler değildir,cumhurbaşkanının atadığı sekreterleridir.

Cumhurbaşkanı;eskinin başbakanlık makamının olduğu dönemdeki gibi,bir karar almak için, bakanların tümünün imzalamalarının da zorunlu olduğu,bakanların tümünün imzalamalarından ve kendisinin de imza atmasından sonra, ancak eskinin sembolik,partisiz ve tarafsız Cumhurbaşkanının da imzalayark onay vermesinden sonra tamamlanan bir bakanlar kurulu kararnamesi çıkarmak zorunda değildir artık.

Yeni sistemde Cumhurbaşkanı,kendisinin sekreterleri olan bakanlarının imzası ve tarafsız bir cumhurbaşkanının onayı gerekli olmadan, tek başına atacağı imzayla karar alabilmekte ve kararname çıkarabilmektedir.O nedenle,tüm bakanlar, bir icraatlarıyla ilgili olarak bilgi verip konuşurken, cumhurbaşkanımızın talimatıyla diyerek söze başlamaktadırlar.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar; seçimle iş başına gelen milletvekilleri arasından değil,milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından ve meclis dışından, Cumhurbaşkanı tarafından atanırlar.Yani,bakanlar milletvekilleri arasından atanmazlar,milletvekili olan bir kişi bakan olarak atanırsa, milletvekilliği sona ermektedir,bu yeni sistemde.Bu nedenle,yeni sistemde, partili ve taraflı cumhurbaşkanı, yürütmenin tek hakimi olan kişidir,seçim yasaklarına tabi olan eskinin başbakanından daha güçlü ve etkin bir konumda olup,tabiri caizse,yeni sistemin bugünkü cumhurbaşkanı, eskinin süper başbakanıdır.

Yeni sistemin yürütmenin başındaki tek yetkili ve etkili cumhurbaşkanı,bağımlı olan yargı üzerinde de etkili ve yetkili bir konuma sahip olup,kendisinden hesap sorulamaz bir gücü temsil etmektedir.

Bakanlarından bağımsız hareket edemeyen,kararnameleri tarafsız cumhurbaşkanının onayına tabi,yetkisi daha az olan,denetime tabi bir başbakanın yürütmenin başı olduğu eski sistemde dahi,bugünkü sistemin cumhurbaşkanından daha az yetkili ve güçsüz başbakan ve onun seçtiği bakanlar dahi,seçim yasaklarına tabi iken,bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, başbakanın yerini alan onun rolünü üstlenen bakanları atayan,eskinin başbakanından daha yetkili olan,karar ve kararname çıkarmak için bakanların imzalarına ve cumhurbaşkanının onayına muhtaç bulunmayan,yürütmenin tek yetkilisi olan partili ve taraflı bugünkü Cumhurbaşkanının,eskinin daha yetkisiz başbakanının tabi olduğu seçim yasaklarından muaf tutulmasının, hiçbir haklı,etik ve yasal gerekçesi yoktur.

Yeni sistemde başbakan'ın olmaması,cumhurbaşkanının onun yerine yürütmenin başı olması,seçim yasaklarına tabi olan bakanları cumhurbaşkanının ataması ve bakanların cumhurbaşkanına karşı sorumlu olmaları,cumhurbaşkanının kararname çıkarmak için bakanların kurul halinde imzalarını alma mecburiyetinin bulunmaması ve tek başına icrai kararlar alabilmesi nedenleriyle, bugünkü Cumhurbaşkanının da seçim yasaklarına tabi olması zorunludur.

Seçim yasağına tabi olmak veya seçim yasaklarından muafiyet;yürütme organını teşkil eden makamın,sıfatı ne olursa olsun,kendisine ister başbakan deyiniz,ister cumhurbaşkanı deyiniz, seçimlerin tarafsızlığına ve eşitliğine,muhalefetin aleyhine,kendisinin ve partisinin lehine etki yapacak,seçim sonuçlarını değiştirebilecek bir görevi yapıyor,yetkileri kullanıyor olmasına bağlı bir husustur.

Cumhurbaşkanı;bugünkü sistemde,partili ve taraflı,bir siyasi partinin genel başkanı,eski sistemin başbakanının fonksiyonunu icra ediyorsa ve yürütmenin eylemli,en etkili ve en yetkili başı sıfatıyla,tek başına kendi imzasıya yapacağı icraatlarıyla,kullanmaya devam edeceği devlet araç ve gereçleri ve olanaklarıyla, seçimlerin sonuçlarını kendisinin ve partisinin lehine etkileyebilecek imkanlara sahipse,eskinin başbakanı gibi seçim yasaklarına tabi olmak zorundadır.

Atadığı ve kendisine karşı sorumlu olan ve kendi adına faaliyet gösteren bakanları seçim yasağına tabi olan bir yürütmenin tek yetkili olarak başında bulunan,devlet olanaklarını örtülü ödeneği sınırsız kullanabilen cumhurbaşkanının, seçim yasalarına tabi olmaması büyük bir haksızlık ve aymazlıktır.

Bu durum anayasanın yasa önünde eşitlik kuralını getiren 10. maddesine de açıkça aykırıdır.

Seçim kurulu başkanlarının;cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan ve otomatikman, en kıdemli yargıçlardan oluşacağı ilkesine yönelik olarak getirilmek istenen değişikliğin de, hiçbir haklı, hukuki,etik ve zorunlu bir gerekçesi yoktur.

Bunun tek nedeni;arkadaş, ben seçimi, seçim hileleri ve buna göz yumacak olan taraflı sandık kurulları marifetiyle kazanmak zorundayım demenin, açık bir itirafıdır.

Cumhurbaşkanını seçim yasaklarından muaf tutacak ve sandık kurulları başkanlarının en kıdemli yargıçlardan oluşacağına ilişkin ilkeleri ortadan kaldıracak bir yasa değişikliği, meclis çoğunluğunun azınlığa tahakkümü ve demokrasiye ihanetidir,bu diktatör bir tutumdur.

Bunu yapanlar,er veya geç,sandıkta bunun hesabını verecekler ve kendi kazdıkları kuyuda boğulacaklardır. 01/04/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu