27 Temmuz 2022 Çarşamba

ERDOĞAN'IN VERDİĞİ CEVAPLA ELİNDE PATLAYAN SAATLİ BOMBA BİR SORU

 


Sabah gazetesinin yazarlarından Okan Müderrisoğlu'nun,ERDOĞAN'a "Bir dönem sizinle yol yürüyen ve önemli makamlara gelmiş isimler ve ayrı partiler kurdular. Geriye dönüp bakınca onlar için bir tanımınız ya da değerlendirmeniz oluyor mu zaman zaman?" diyerek yönelttiği soruya,ERDOĞAN;Onların nasıl ihanetin içerisinde olduklarını kendilerinin düşünmesi lazım,Onlar o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler. O makamlara getirildiler. Eğer onlara bakanlık verildiyse, başbakanlık verildiyse, hepsi onlara bir irade o makamları verdi. Onlar bunun kıymetini bilemedi” diye cevaplamış.

Bize göre ERDOĞAN'a sorulan bu soru, önceden ERDOĞAN'a bidirilen çanak bir soru olmayıp, sürpriz ve zor bir sorudur.Soran yandaş da, böyle bir sonucun doğacağını düşünememiştir.

Bu soru,ERDOĞAN'ın;nasıl cevaplandıracağı,cevaben söylediklerini kulağının duyup duymayacağı meçhul,cevabi sözlerinin nereye varacağını düşünemeyeceği,kendisini zor durumda bırakacak,verdiği cevapla elinde patlayan sürpriz ve adeta saatli bomba bir sorudur.

Gerçekten de;ERDOĞAN'ın bu soruya verdiği;” Onlar o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler. O makamlara getirildiler. Eğer onlara bakanlık verildiyse, başbakanlık verildiyse, hepsi onlara bir irade o makamları verdi” şeklindeki,kendisi için büyük bir gaf teşkil eden cevap, nereden bakarsanız bakınız,nasıl değerlendirirseniz değerlendiriniz,siyasal bir skandaldır.

Ne demek oluyor, layık oldukları için o makama gelmediler?

ERDOĞAN; demek istiyor ki;o kişiler o makamlara layık olmadıkları halde geldiler ve getirildiler.

Eğer onlara bakanlık verildiyse, başbakanlık verildiyse, hepsi onlara bir irade o makamları verdi”demek de ne oluyor?

O makamları, o kişilere veren, irade; kim ya da kimlerin iradesidir?

Dikkat ederseniz ERDOĞAN;o makamları o kişilere ben verdim,benim irademle o makamlara geldiler demiyor.

Sarih olarak açıklamadığı, bir iradeden bahsediyor ve getirdim yerine, getirildiler diyor.Bu üslupdan;o kişilerin, o makamlara,ERDOĞAN'ın da üzerinde var olan bir üst akıl ve irade tarafından getirildikleri anlamı çıkıyor, bize göre.

ERDOĞAN;madem ki,o kişiler o makamlara layık değildi diye düşünüyor,o kişileri o makamlara kendi özgür iradesiyle getirmiş olsaydı,kendi başarısı için herhalde layık olan kişileri seçerdi,demek ki;özgür iradesini kullanamamış,bir üst aklın ve iradenin emrine uymak zorunda kalmış olmalı diye düşünüyoruz.

O zaman soruyoruz.Kim ya da kimlerdir bu üst akıl ve irade?

Okan Müderrisoğlu;bilmeden,öyle zor bir soru sormuş ki;cevabı,nereden bakarsanız bakınız,tam bir skandal.

Reis, gerçekten zora sokulmuş,Allah'ın sopası yok.28/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



25 Temmuz 2022 Pazartesi

BAY KEMAL GÜNDEM YARATMAYA DEVAM EDİYOR KENDİSİNDEN ÖNEMLİ VE SON İSTEK

 



Bay Kemal,ülkenin direksiyonuna geçti ve gündem yaratmaya devam ediyor.

Daha önce de yazdım,çok seçim kaybetti ama, bu sefer gerçekten dersine çok iyi çalışmış,vurduğu yerden ses getiriyor,geciken seçim rövanşını sayıyla ve büyük bir farkla değil, hem de ezici bir farkla ve nakavtla kazanacak gibi görünüyor.

Bay Kemal'in; bu gece, bazı otomobillerden alınan ÖTV ile ilgili müjdesi,bizi bekleyin,şu anda sıfır araba almayın tavsiyesi de, çok güzeldi.

Aslında, bazı çok satan ve orta sınıfa hitap eden otomobillerden ÖTV alınmaması,hazineye vergi kaybı olmayacak,bilakis kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez misali,otomobillin satışından alınan ÖTV den vazgeçilmesi,otomobillerin daha çok satılması ve kullanılmasından dolayı elde edilecek,örneğin; otomobil satışlarından alınan KDV,otomobil lastikleri,yakıtları, yedek parçaları,bakım ve tamir giderleri üzerinden alınacak KDV ve motorlu taşıtlar vergisi ve sair kalemlerden, devletin kasasına, sürümden kazanma yoluyla, daha çok vergi geliri girecektir.

Bu nedenle, Bay Kemal'in ÖTV müjdesi, yerinde bir karar olup,adaletli bir karardır.

Biz dün bir makale yazarak,Bay Kemal'den iktidara geldiklerinde anayasaya koyacakları bazı taleplerde bulunmuştuk.

Bizim bu taleplerimiz,altılı masanın kararlaştırdığı,her alanda yapacağı,halkımıza açıklanan parlamenter sistem ve ona yönelik demokratik iyileştirmelerde yer almayan, marjinal taleplerdi.

Bizim bir talebimiz de şudur;

Hepimiz biliyoruz ki;AKP ve Saray iktidarı,liyakatsız ve yandaş kişileri, tüm devlet kadrolarına yerleştirerek devlet içinde kadrolaşmıştır.

Evet bu AKP yanlısı kadrolar, devletten acilen temizlenmelidir.Biliyoruz, bu herkesin talebidir ve Bay Kemal'in de baş gündemidir.Aksi halde,AKP kadrolarıyla iş görmesi asla mümkün değildir.

Bizim buna ek talebimiz;yargı dahil, devletin ve devlet kuruluşlarının tüm kademelerine yerleşen liyakatsiz,kifayetsiz,yandaş ve taraflı tüm kamu görevlilerinin;2010 refarandum tarihinden ve özellikle 2018 de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin uygulanmaya geçildiği tarihten sonra atananlarının;atanma şekilleri,atandıkları görevde attıkları, apaçık kanun ve anayasaya aykırı imzaları,atanmadan önceki devlet tecrübeleri,tahsilleri,bitirdikleri okulla atandıkları görevin uyuşup uyuşmadığı,görevdeki tarafsızlıkları, özellikle yargı, emniyet, kaymakamlık ve valilik kadrolarında çalışmakta olanların,attıkları imzalarla ve verdikleri kararlarla,halkın en demokratik hakkı olan adil yargılanma ve toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarına ve diğer özgürlüklerine saygılı davranıp davranmadıklarına bakılarak,uygun bulunmayanların görevlerine derhel son verilmeli,herşeyden önemlisi de,bu görevden alma kararlarına münhasır olmak olmak üzere,anayasaya konulacak bir geçici madde ile yargı yolu kapatılmalı, bu kifayetsiz ve yandaş kişilerin, yargıya başvurarak geri dönüşlerinin yolu tıkanmalı ve bir de yargı süreci için boşuna vakit kaybedilmemelidir.

Yargı yolunun açık olması halinde,görevden alınacak olan bu kişilerin açacakları iptal davalarına bakacak olan hakimlerin bir kısmının da,AKP yandaşı oldukları asla unutulmamalıdır.

Özgürlüklerden yana demokrat bir hukukçu olarak bu talebimizi belirtirken çok utandığımızı ve üzüldüğümüzü belirtmek isterim.Ancak,devletin bu kanser hücrelerinden acil ve kalıcı bir şekilde temizlenmesinin ve normal düzene dönülmesinin, başka bir yolunun bulunmadığını da biliyoruz.

Bu yolla,az da olsa kurunun yanında yaşların da yanacağı bir gerçek ise de;onlar da kendilerini bu vatan uğruna şehit olmuş kişler olarak kabul edip, avunmalıdırlar. 26/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

HOŞ GELDİN BAY KEMAL ANCAK TALEPLERİMİZ VAR SİZDEN

 


CHP Genel Başkanı KILIÇDAROĞLU;dün Balıkesir mitinginde yaptığı konumada, ERDOĞAN'ın kendisini küçük düşürmek,değersizleştirmek amacıyla alayla kullandığı BAY KEMAL kavramı tanımlayarak içini doldurdu ve Bay Kemal'in, tüm erdemli özelliklerini, bir bir sıralayarak, Bay Kemal isminin ERDOĞAN'ın ağızına asla yakışmayan tüm pozitif değerli özellikerini tescil ederek,ERDOĞAN'ın elinden,alay konusu yaptığı Bay Kemal oyuncağını çekip geri aldı.

Bundan sonra,umarız ERDOĞAN; Bay Kemal ismini ağzına almadan önce,bin defa düşünecek ve besmele çekmeden Bay Kemal adını ağzına alamayacaktır.

Biz de bundan sonra makalelerimizde CHP Genel Başkanınından bahsederken,KILIÇDAROĞLU yerine,çok güzel olan Bay Kemal ismini kullanacağız.

Ülkemizi,uçurumun kenarına getiren,siyasi,diplomatik ve ekonomik kriz yaratan,ülkeyi yönetemeyen AKP ve Saray iktidarından kurtaracak olan, Türk Milletine ve seçmenine öncülük yapan BAY KEMAL'e, Hoş geldin diyoruz.

Ancak, BAY KEMAL olmak, o kadar ucuz ve kolay değildir.

Bay Kemal'den, seçim sonrasında kurulacak olan yeni anayasal düzenin ve parlamenter sistemin başarılı olabilmesi için alınması gereken önlemlerden aklımıza gelen bazılarını,somut bir şekilde dile getirmek istiyoruz bu yazımızda.

Daha önce de çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz gibi;

Seçim dönemleri, kesinlikle beş seneden dört yıla indirilmelidir.

İşte görüyorsunuz,beş sene gibi çok uzun seçim döneminin sancılarını taşıyor bu ülke.Şayet dört sene olsaydı,bu Saray iktidarının defteri, 2022 Haziranında sandıkta dürülecekti.Bir senelik gecikmenin ülkeye vereceği zararın hesabını yaptığımızda,bu önerimizin değeri anlaşılacaktır.

Bu ülkede; yıllarca, dört senede bir seçim yapıldı,dikkat ederseniz bu beş senelik dayatma,hep olağanüstü ara rejimlerin seçimsiz ülkeyi bir sene daha fazla idare etme ihtirasından kaynaklı olup,ülkemizin siyaset gerçeği ile asla uyuşmamaktadır.

Bay Kemal,iktidara geldiklerinde yapacakları işler arasının ilk sırasına, bunu koymalı ve mitinglerde halkımıza açıklamalıdır.

İkinci öneri ve talebimiz;

Değerleri kendilerinden menkul,Meclis çoğunluğunu seçimlerde hasbelkader eline geçiren kibirli ve yetersiz siyasal iktidarların ve onların liderlerinin,muhalefeti küçük gören,noksanlıklarını,bilgi yetersizliklerini halktan gizlemek için,seçim dönemlerinde halkın karşısına çıkmaktan muhalefet liderleriyle tartışmaktan korkan kibirli ve antidemokratik tavırlarının önüne geçebilmek için,tarafsızlaştırılacak olan devlet ve tarafsız özel televizyonlara çıkarak,detayları seçim yasalarında düzenlenmek üzere,özellikle ana muhalefet partisi lideriyle,her konuda siyasi ve demokratik düello yapma mecburiyetini getiren bir hükmün, emredici olarak, anayasaya konulmasıdır.

Bir diğer öneri ve talebimiz;

Milletvekilliğinin bugün olduğu gibi,geçim kaynağı ve meslek haline getirilmesinin önüne geçmek üzere;milletvekillerine tanınan sağlık ve mali imkanların milletvekilliği dönemi ile sınırlandırılarak,milletvekilliği sonrasına taşınmasını yasaklayan ve önleyen bir hükmün açıkça anayasaya konulmasıdır.

Dört yıllık milletvekilliği, hayat boyu emekli maaşı almaya neden olmamalı, milletvekilliğnde geçecek olan dört veya ikinci kez seçilirse diğer dört yıllık sürelerin,SGK emeklilik süresine ilave edilmesiyle yetinilecek düzenlemenin yapılmasıdir.Bu suretle,milletvekilliğinin etik ve liyakat seviyesi yükselecek, milletvekilliği kazanç ve geçim kapısı olmaktan çıkacak,ülkesine hizmet etmek isteyen,meclise yakışan liyakat sahibi değerler meclisin dışında değil, içinde olacaklardır.

Bir diğer önerimiz;

Bir milletvekilinin, seçimlere hangi siyasi partiden girerek seçilmişse,dönem içinde partisinden istifa etmesi halinde,otomatikman milletvekilliğinden de istifa etmiş sayılacağı,milletvekilliğinin başka bir işleme gerek kalmadan anında düşmüş sayılacağı hükmünün, anayasaya açık bir hüküm olarak konulmalıdır.

BAY KEMAL;şimdilik bu kadar,aklımıza geldikçe yazacağız.

Tekrar, HOŞGELDİN BAY KEMAL. 25/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

24 Temmuz 2022 Pazar

LOZAN ANTLAŞMASININ 99.YILDÖNÜMÜNÜ KUTLARKEN

 



Bugün,24/Temmuz/2022 ülkemizin ve Bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedi olan Lozan Antlamasının 99.yıldönümü.

Lozan ile kaldırılan kapitülasyonları, adeta fiilen geri getiren, bağımsızlığımızı iktisaden gölgeleyen ülkemizin bugün yaşamakta olduğu siyasi ve iktisadi kriz döneminde,daha bir anlam ve değer kazanan Lozan antlaşmasından dahi,Sarayın tek imzasıyla çıkılabileceğinin savunulduğu günümüzde,halen güncel olan ve geçen sene 98.yıldönümü nedeniyle yazarak yayınladığımız;”ÜLKEMİZİN TAPU SENEDİ LOZAN'DAN BU SENEDİN DELİK DEŞİK EDİLDİĞİ GÜNÜMÜZE KADAR GEÇEN 98 YIL”başlıklı yazımızı, aşağıda aynen yayınlıyoruz.

Ülkemizin ve devletimizin tapu senedi olan Lozan anlaşmasının 99.yıldönümü, tüm Türk Milletine kutlu ve mutlu olsun.24/07/2022 Güner YİĞİTBAŞI


ÜLKEMİZİN TAPU SENEDİ LOZAN'DAN BU SENEDİN DELİK DEŞİK EDİLDİĞİ GÜNÜMÜZE KADAR GEÇEN 98 YIL

Bugün,(24/07/2021) Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlayan,savaş meydanında yedi düvele karşı kazanılan büyük askeri zaferin resmen ve hukuken tescil edildiği,ülkemizin tapu senedinin elde edildiği Lozan Antlaşmasının, 98.yıldönümü.

Yazımızın başında;bize, Tükiye Cumhuriyetini bağımsız bir devlet olarak kazandıran,en başta ATATÜRK olmak üzere,Lozan Barış Konferansının ve antlaşmasının başarılı mimarı İSMET İNÖNÜ ve tüm emeği geçenleri,minnetle ve saygıyla anıyor,şükranlarımızı arz ediyoruz.Mekanları cennet olsun tümünün.

Lozan Antlaşmasını sürekli tartışan ve eleştiren,Lozan antlaşmasından çok önce Osmanlı tarafından kaybedilen bazı adaların kaybını dahi,cahilce ve kötü niyetli olarak, Lozan antlaşmasına ve o antlaşmayı imzalayan ATATÜRK ve İNÖNÜ'ye mal ederek, bu kahramanları itibarsızlaştırmaya ve başarısız göstermeye çalışan,devlet adamı geçinen,değerleri kendilerinden menkul sözde devlet adamlarına, lanet olsun.

Lozan antlaşmasından sonra,koşullar elverdiğinde Hatay ilimiz de Türkiye Cumhuriyetine katılmış ve bugünkü sınırlarımız çizilmiştir.

Daha iyisi olamaz mıydı?

Musul ve burnumuzun dibindeki,Meis ve Sisam gibi bazı adalar da alınamaz mıydı?

Alınırdı demiyoruz,alınabilseydi tabi çok güzel olurdu.

O günün koşullarına göre elde ettiklerimizle yetinmesini,onların kıymetini bildik mi de,Lozanı imzalayanlar eleştiri konusu yapılıyorlar?

Lozan antlaşmasına göre silahlandırılmaları yasak olan Yunanistana bırakılan adalar, bugün silah ve asker deposu haline gelmiş ve burnumuzun dibinde birer uçak gemisi konumunda bekliyorlar.

Siz,Lozan'ı eleştiren aymazlar,o günün çetin koşullarına göre,Lozan ile alamadığımız adaların silahlandırılarak, pimi çekilmek üzere bekleyen el bombası ve uçak gemisi haline getirilmesine niçin göz yumdunuz,tarafsız ve boş kalması gereken küçük adacıkların Yunan tarafından işgal edilerek silahlandırılmasına, niçin göz yumuyorsunuz?

Lozan ile kaldırılan kapitülasyonlar ve Osmanlıdan kalan dış borçların ödenmesine rağmen,bugün yetmiş sente muhtaç kalarak,128 milyar doları hortumlayıp hazineyi tamtakır bırakarak,ülkemizi ekonomik olarak dış güçlere teslim eden,ülkenin dış borçlarını 500 milyar dolara çıkararak,Lozan ile kaldırılan kapitülasyonu fiilen hortlatan,ülkemizi dış güçlere bağımlı kılan sizler değil misiniz?

Ülkenin tüm ekonomik varlıklarını,ülke topraklarını, döviz açığınızı kapatmak ve israfınıza devam etmek için satarak,ülkenin bağımsızlığını tehlikeye sokan,ülkeyi Lozan koşullarının dahi gerisine getirerek,ülkenin Lozan ile elde ettiği tapu senedini delik deşik eden siz aymazlar değil misiniz?

Oturun oturduğunuz yerde,utanmadan konuşmayınız ve susunuz,Lozan'a gölge etmeyiniz, başka ihsan istemiyoruz sizlerden.24/07/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


23 Temmuz 2022 Cumartesi

SABIR TAŞI OLSA ÇATLAR

 



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 41 Ayda 41 Eser Toplu Açılış Töreni'ne katılarak burada bir konuşma yapmış

Eyüpsultan Camii meydanın konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan; ekonomiye ilişkin mesajlar vererek, yine milletten ‘sabır beklediğini’ söylemiş.

Erdoğan, “Dengesiz fiyatlar durulmaya başladı. Hükümet olarak ülke ekonomisine zarar verme pahasına günlük kazanç peşinde koşanları yakından takip ediyoruz. Bu gözü doymazların hesaplarını ellerine tutuşturmakta kararlıyız. Türkiye'yi son 20 yılda nasıl her badireden çıkarmışsak inşallah bugünkü sıkıntıları da biz çözeceğiz. Milletimden biraz daha sabır ve mücadelemize destek bekliyorum.” demiş.

ERDOĞAN;gerçekten halkın sabrının artık taşmak üzere olduğunun farkında değil.

Bu fakir halk,bu saray iktidarının lüks ve safahatına,israfına,yandaş beşli mütahitlerin kar garantilerine vergileriyle destek olmaktan bıktı artık,gerçekten sabır taşı olsa tam ortasından çatlar.

ERDOĞAN'ın beyanına göre,dengesiz fiyatlar durulmaya başlamış.

ERDOĞAN'ın dengesiz fiyatlar dediği şey,en başta kendisinin bazı ürünlerden alınan ÖTV lere acımasızca yaptığı zamlar,akaryakıta orantısız yaptığı ve pompaya yansıttığı zamlar ve buna bağlı olarak zincirleme olarak tüm ürünlere zorunlu olarak domino etkisiyle yapılan kaçınılmaz zamlar.

ERDOĞAN; fiyat artışının nedenini, kendi yanlış ekonomi plolitikasında,faiz neden enflasyon sonuç saçma tezinde aramalıdır.

ERDOĞAN; dini referans alarak, politika faizlerini %14 de sabitledi ama, asıl fiyatlara ve üreticilerin girdi maliyetlerine yansıyan kredi faizleri sürekli artıyor.

Bu ne perhiz,ne lahana turşusu?

Bu işten tek kazançlı çıkan sadece bankalar,%14 den kredi alarak daha pahalıya halka satan bankalar,kar rekoru kırıyorlar bu sene.

Tam bir kandırmaca.Fakirden alıp,zengine aktarma politikası.

Sarayın bu akıl almaz çarpık ekonomi politikası; halkı inandırmadığı gibi,din adına faize karşı olduğunu iddia eden EROĞAN, sanırım Allah'ı da kandırdığına inanmıyordur inşallah.

Bu söz de din referanslı ekonomi ve çifte standart faiz anlayışıyla, Allahı kandırdığını sanıyorsa, büyük günah işliyor demektir.

ERDOĞAN;konuşmasında, “ Hükümet olarak ülke ekonomisine zarar verme pahasına günlük kazanç peşinde koşanları yakından takip ediyoruz. Bu gözü doymazların hesaplarını ellerine tutuşturmakta kararlıyız” demiş,tam bir komedi. Gülmek mi gerekiyor,yoksa ağlamak mı kestiremedim ve dondum kaldım.

Günlük kazanç peşinde koşan gözü doymaz kişilerden bahsetmiş ve bunlardan hesap soracaklarını söylemiş.

Kim bu kazanç peşinde koşayan,bir türlü doymak bilmeyen,gözü doymazlar acaba?

ERDOĞAN; kendisi iktidarda değil de,ana muhalefet partisi lideriymiş gibi konuşmuş,sanki KILIÇDAROĞLU iktidarda.

ERDOĞAN;hazineyi boşaltma pahasına ihale dahi açmadan,yasalara aykırı olarak 21/b ye göre,önemli ihaleleri gözleri doymayan yandaş mütahitlere peşkeş çeken kendisi değilmiş gibi,günlük kazanç peşinde koşan gözü doymazlardan bahsederek onlardan hesap soracaklarını sıkılmadan beyan edebiliyor.

ERDOĞAN;hesaplarını ellerine tutuşturacağı gözü doymazları arıyorsa,fazla uzaklara gitmesin, şöyle yakın çevresine bir baksın yeterli.

Yap işlet devret yoluyla,dolara endeksli kar garantili yollar,köprüler,tüneller, hastaneler, havameydanları yapan üç beş yandaş mütahitlerden hesap sorsun,o gözü doymazların hesaplarını ellerine tutuştursun.

Gerçekten, AKP ve Saray iktidarı;ülkeyi yönetemediği gibi,ne söylediğinin de farkında değil,kroke olmuş vaziyette,adeta yolunu şaşırmış ve bir uçuruma doğru gidiyor ülkeyi de beraberinde götürerek tabi.

Bay Kemal;ayıp ediyor doğrusu,ERDOĞAN'a hiç acımıyor,vurdukça vuruyor,hiç maç kazanamamanın hıncı içinde, dersine iyi çalışmış bu sefer,sanırım sayıyla değil nakavtla galip gelmeye ant içmiş.

Haydi Bay KEMAL,az kaldı.

Son gülen iyi gülecek. 24/07/ 2022



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu






20 Temmuz 2022 Çarşamba

GÖREV DANIŞTAY'A DEĞİL ANAYASA MAHKEMESİ'NE AİTTİR DİYE YAZDIK ZAMANINDA AMA.....


Danıştay 10.Dairesi; Saray'ın tek imzasıyla İstanbul Sözleşmesinden çıkılması işlemini hukuka uygun bulmuş ve İstanbul Sözleşmesinden tek yanlı çıkış işleminin iptali talebini reddederek,bizleri hiç ama hiç şaşırtmamıştır.

Sarayın tasarrufu ile İstanbul Sözleşmesinden tek yanlı çıkılması işlemi;İstanbul Sözleşmesinin mahiyeti, hukuken varlık kazanmasındaki usul ve şekiller,sözleşmeden çıkma işleminin doğurduğu sonuçları itibariyle basit bir Cumhurbaşkanlığı kararı ve bir idari işlem olarak değerlendirilerek,yanlış yargı yolu seçilmiş,Anayasa Yargısı yoluna gidilmesi gerekirken,İdari Yargı yoluna gidilmiş,Danıştay 10.Dairesi de,aslında kendisinin görev ve yetki alanına girmeyen, görüntüsüne ve konulan adına bakıp, idari bir işlemmiş gibi değerlendirme yaparak esastan inceleme yapmış ve görevsizlik kararı vereceğine,başvurunun esastan reddine karar vermiştir.

En başta değerli kadınlarımız olmak üzere Türk Milletine geçmişler olsun.

Daha önce,zamanında;İstanbul sözleşmesinden tek yanlı çıkış kararının yargısal denetlenmesinde görev ve yetknin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu,Danıştayın görev ve yetkisinin olmadığını yazdık ve çeşitli platformlarda,sosyal medya ve sosyal medya gruplarında yayınlayarak paylaştık.

Bir Allahın kulu hukukçu bizim bu haklı görüşümüze sahip çıkarak destek vermedi.Ama, televizyonların anlı şanlı yorumcu hukukçuları, bol bol konuştular,birinin de aklına burada görev Anayasa Mahkemesinindir demek gelmedi.

Bakınız, biz, önceki yazılarımızda neler demişiz;

İstanbul Sözleşmesinin tek yanlı feshine dair Cumhurbaşkanının anayasaya aykırı kararı, mahiyeti ve doğurduğu sonuçları itibariyle,idari bir işlem olmayıp, kanun hükmünde bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesidir.

Adı ne olursa olsun, bu karar; hukuken, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi kabul edilerek,şekil ve esas yönünden anayasaya ve yasalara uygun olup olmadığının denetlenmesinde ve iptal edilmesinde, Anayasa Mahkemesi görevli olup,bu konuda Danıştay asla görevli veyetkili değildir.”

Bu iddialı görüşümüzün hukuki nedenlerine gelince;

Evrensel Hukuk kurallarına göre, usulde paralellik (şekil muvaziliği) ilkesi esastır.

Bir konu kanun ile düzenlenmiş ve yürürlüğe sokulmuşsa,yine aynı usulle; yani kanunla yürürlükten kaldırılabilir.

Anayasamızın 90.maddesine göre;hükümleri,iç hukukumuzda kanun hükmünde geçerli olan,kurallar hiyerarşisinde milli hukukun da üzerinde olan,hatta anayasaya aykırığı dahi ileri sürülemeyen İstanbul sözleşmesi de, anayasamızın 90. maddesine göre,Türkiye Büyük Millet Mecisinin çıkardığı bir kanunla onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Usulde paralellik ilkesine göre,İstanbul Sözleşmesinden tek yanlı çıkış da, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkaracağı bir kanunla olabilir.

Haydi diyelim ki;meclisten kanun çıkarılmadı.Bunun karşılığı, sonradan meclisin onayına sunulacak olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesidir.

Bu itibarla,Cumhurbaşkanı;ben İstanbul Sözleşmesini tek yanlı feshediyorum ve bu sözleşmeden çıkıyoruz diyorsa ve bu kunuda bir karar çıkarmışsa,hukuken bu kararın adı, Anayasa yargısına ve denetimine tabi olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesidir.

Peki,Cumhurbaşkanı bu konuda,yani yasayla yürülüğe giren İstanbul Sözleşmesinin tek yanlı feshedilerek bu sözleşmeden çıkılması konusunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir mi,buna yetkili midir?

Çıkaramaz.

Bu konuda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarma yetkisi yoktur.

Zira;Cumhurbaşkanı anayasanın 104.maddesine göre,ancak yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarabilir.

Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.

Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Kanununun,Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 3.maddesine göre;Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davalarına bakmak,Danıştayın değil,Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisindedir.

Danıştay;Anayasa Mahkemesi yargı yoluna,Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisine tabi olan,mahiyeti ve doğurduğu sonuçları itibariyle bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi olarak kabul edilmesi gereken İstanbul Sözleşmesinin feshedilerek sözleşmeden tek yanlı çıkılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının yargısal denetimini yapamaz,bu kararın şekil ve esas yönünden anayasaya uygun olup olmadığını denetleyemez,bu konuda hüküm kuramaz,aksine bir davranış,görev gaspıdır.

Zaten,bu koşullarda, sonuç olarak Danıştay'dan anayasaya ve hukuka uygun olumlu bir karar çıkacağı da çok şüphelidir.

Açıkladığımız nedenlerle; Danıştay,bu konuda görev ve yetkisiz olduğuna,görev ve yetkinin Anayasa Mahkemesine ait olduğuna hükmederek,GÖREVSİZLİK kararı vermelidir.

Ülkemizdeki,bu kadar Hukuk Fakültelerine,hukuk hocalarına,mangalda kül bırakmayan anlı şanlı hukukçulara rağmen, bu konuda yanlış adım atılmış,İstanbul Sözleşmesine ve bu sözleşmenin koruma altına aldığı kadınlarımıza yazık olmuştur.”

Evet,29.04.2022 ve öncesinde bunları yazarak dile getirmişiz.

Şimdi,bazı okurlar diyecekler ve soracaklar ki;sanki,Anayasa Mahkemesi farklı mı karar verecekti?

Anayasa Mahkemesi,şu anda tam arzu edilen seviyede olmasa da,ülkemizde tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruyabilen tek yüksek mahkemedir.

Bu ülkede ses getirmek için akademisyen hukukçu veya televizyon yorumcusu mu olmak gerekiyor?

Anlamış değiliz.

Hukukçuluk;hukukun,anayasanın ve yasaların gayesine ve ruhuna girip,hukuki gerçekleri ve doğruları yakalayabilmektir.

Buyurun cenaze namazına. 20/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





 

19 Temmuz 2022 Salı

DAHA MUHALEFETTEYKEN İKTİDARINI İLAN EDEN CHP VE KILIÇDAROĞLU

 



Evet,kimse hakkını yemesin, CHP ve onun lideri KILIÇDAROĞLU; henüz iktidar olmadan iktidarı yaşamaya ve iktidar partisi AKP ve lideri ERDOĞAN'ı kullanarak, iktidardaymış gibi, halk yararına icraatlarını uygulamaya geçirmeye başladı bile.

KILIÇDAROĞLU liderliğindeki CHP;bugünlere kolay gelmedi,devletin tüm yetkileri,yürütme ve yasama gücü,devletin tüm mali olanakları tek başına elinde olan, bunları halkımızın zararına pervasızca ve hesap vermeden kullanan, AKP ve onun lideri ERDOĞAN karşısında,varlık gösterememek,seçim kazanamamak,CHP ve liderinin başarısızlığı,AKP ve lideri ERDOĞAN'ın başarısı olarak değerlendirilmemelidir.

ERDOĞAN'ın;yirmi yıllık tek başına iktidarı ve son beş yılında da tek adamlığı sonunda ülkeyi getirdiği ekonomik kriz ve buhran apaçık ortada duruyor.

ERDOĞAN;kullandığı anayasal ve yasal devlet gücü ve yetkilerine,topladığı vergilerden ve sattığı devlet varlıklarından elde ettiği trilyonlarca dolara rağmen,ülkenin kişi başına düşen gayrisafi milli gelirini, aldığı noktadan daha gerilere getirmiş,özellikle gençler olmak üzere,halkına iş imkanı sağlayamamış,cari açığı kapatacak yerde daha da çoğaltmış,zirai ürünleri dahi döviz karşılığında ithal eden,dışa bağımlı bir Türkiye yaratmış,devletin tüm olanaklarını, halkına geri dönüşü olamayan taşa toprağa ve lüks harcamalara yatırmış,hazinenin içini boşaltmıştır.

ERDOĞAN;yirmi senede altından gelip üstünden çıkarak hazineyi boşalttığı için,şu anada eli kolu bağlı,zamlar dışında, iş yapamaz hale gelmiştir.

İşte,bir siyasetçinin başarılı veya başarısız olmasının gerçek kriterinin,yalan dolanla seçim kazanarak iktidar olmak olmadığı,halk yararına iş yapılabilmesi için, devlet yetkisi ve parasının kullanılmasının şart olduğu,başka bir anlatımla, iyi veya kötü şöförün,ancak ve ancak direksiyon başında belli olacağı anlaşılmıştır.

Sürücü aynı sürücü,yani iş başındaki kişi;hem de yetkileri daha da çoğaltılmış olan ERDOĞAN'dır.

Peki ne oldu da,şimdi ülkeyi yönetemiyor, yatırımlar durdu,halk perişan?

Para,yani harç bitti,harç.

Hazine tamtakır,içki ve akaryakıt zamları da olmasa,para basma makinaları sussa memurun maaşını dahi ödeyemeyecekler.

Harç bitti yapı paydos yani.

EROĞAN'ın;kendisine seçimler kazandıran başarısı,bunlar da gerçekten başarıysa tabi. gölge ve sanal başarılarmış,geç de olsa, bunu halkımız bugün anladı.

Bunları niçin söylüyoruz?

İktidar olmadan,aracın direksiyonuna geçmeden,devletin yürütme ve yasama yetkilerini,mali olanaklarını eline almadan,muhalefetteki bir siyasinin becerisini ve başarısını ölçemezsiniz.

Muhalefet liderine,özellikle de ana muhalefete, sandıkta yetki vereceksiniz,anayasal ve yasal tüm yürütme yetkilerini,yasama gücünü eline vereceksiniz,başka bir ifade ile un,şeker ve irmiği vereceksiniz ki;bakalım bunlardan güzel bir helva karabiliyor mu?

CHP ve lideri KILIÇDAROĞLU'nu bugüne kadar seçim kazanamamakla suçlamadan önce,bu gerçekler asla gözardı edilmemelidir.

CHP ve lideri KILIÇDAROĞLU;eskiye nazaran daha da halkın ayağına giderek,kurduğu ittifaklarla kazanılan büyükşehir belediye başkanlıklarında gösterilen halk yararına icraat ve başarılarla,en önemlisi de,açıkladığı ve iktidara geldiklerinde yapacakları halk yararına somut projeleriyle, gerçek poyansiyelini ve becerisini göstermiş ve halk ve seçmen nezdindeki prestij ve gücünü artırmıştır.

Demek ki;yerel yönetimlerde bile iktidar olunca, gösterdiği başarılar nedeniyle,CHP ve lideri KILIÇDAROĞLU merkezi yönetimin de başına ve direksiyonuna geçince,bir yandan yerel yönetimler ve diğer yandan merkezi yönetim olmak üzere, ülke ve halk yararına başarıdan başarıya koşacaktır.

CHP ve Lideri KILIÇDAROĞLU;iş başındaki beceriksiz iktidarın korkusu haline gelmiş ve açıkladığı, iktidar olduklarında halk yararına yapacaklarıyla, ERDOĞAN'a korku salmış ve daha iktidar olmadan,mevcut AKP ve ERDOĞAN iktidarını ateşleyerek, iktidara geldiklerinde yapacakları,halk yararına bazı icraatlarını,daha muhalefette iken AKP ve ERDOĞAN'ı kullanarak uygulamaya geçirmeye başlamıştır.

Bunun son örneği;bir CHP ve KILIÇDAROĞLU projesi olan, KYK burs ve kredisi borçlusu olan işsiz gençlerimizin ödeyemedikleri, en üst enflasyon endeksine ayarlı yüksek faizli borçlarının ana para dışında kalan tüm faiz ve diğer uzuntılarının silinmesi kararı olmuştur.

Bundan önce de,3600 ek gösterge,emeklilere bayram ikramiyesi gibi CHP projeleri, CHP iktidara gelmeden,iktidar ve ERDOĞAN tarafından kerhen ve korkudan uygulamaya geçirilmiştir.

Sanırım sıra,EYT'lilere gelecektir.AKP ve lideri ERDOĞAN;koltuktan inme korkusuyla,kerhen de olsa bu sorunun çözümünü de CHP ve KILIÇDAROĞLU'na bırakmayacaktır.Ama geçmiş olsun artık.

Halkımızın ve seçmenimizin bazı kesimlerinin,CHP ve liderine hala kuşkuyla bakmaları,kimse kusura bakmasın ama, büyük bir haksızlık ve aymazlıktır.

Biraz gözünüzü ve kulağınızı açınız lütfen.19/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


13 Temmuz 2022 Çarşamba

YARIN 15 TEMMUZ HAİN FETÖ'NÜN DARBE GİRİŞİMİNİN ALTINCI YILDÖNÜMÜ


Geçen sene yazmış bulunduğumuz 15 Temmuz'a ilişkin,bugün de aynı güncelliğini muhafaz eden yazımızı, yeniden okuyup hatırlamaya var mısınız?

Darbe girişiminde bulunan, GÜLEN Cemaati lideri FETÖ'nün,sözde legal bir dini cemaatin liderliğinden, silahlı terör örgütünün lideri konumuna getirilişinin hikayesine,bu ülkede yaşayan aklı başında ve tarafsız herkes tanıktırlar.

FETÖ'nün devlet kadrolarına sızarak devleti işgal etmesinin baş mimarının, AKP iktidarı ve onun lideri ERDOĞAN olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.

Ne istediler de vermedik diyen ERDOĞAN'dır.

Bu bir itiraftır.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra,aldatıldık diyerek halktan özür dilemek, bu gerçeği ortadan kaldıramaz.

17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına kadar, FETÖ ve Gülen Cemaati;bu ülkenin, cazibe ve çekim merkeziydi.Kutup Yıldızı gibi parlıyordu.

Gülen Cemaatine mensubiyet ve yakınlık, bir ayrıcalıktı.

Devletin önemli makamlarına üst düzey yönetici olarak atanabilmek için, bu cemaatin mensubu veya sempatizanı olmak ön koşuldu.

CHP; Gülen Cemaatinin lideri FETÖ'nün terörist olduğunu, bu cemaatin; anayasal düzeni değiştirmeyi amaçlayan illegal bir dini terör örgütü olduğunu iddia ettiğinde,bugün de Adalet Bakanı olan zamanın Adalet Bakanı,Meclis kürsüsünden,siz Fetullah GÜLEN teröristtir diyemezsiniz,o ülkemizin yetiştirdiği en önemli din adamı ve din alimidir,bilge insandır diyerek, basbas bağırıyordu.

Gülen Cemaatinin yasal bir dini cemaat olduğuna,iktidar tarafından inandırılan mütedeyyin halkımız,15 Temmuzdan sonra terör örgütü mensubu olmaktan zindanlara atılmış,devletin tüm gizli istihbari bilgileri elinde olan AKP ve onun lideri, aynı menzile birlikte ilerlediklerini itiraf ettiği yol arkadaşı Fetullah GÜLEN ve cemaatinin gerçek amacını bilmediğini ve kanadırıldıklarını söyleyerek, aradan sıyrılmaya çalışmışlardır.

Gülen Cemaatinin tüm kadrolarının, devletin önemli makamlarına yerleştirilmelerinin altında, AKP ve liderinin imzaları bulunmaktadır.

Ben emekli bir askeri yargıç olarak çok iyi biliyorum ki;ordu içindeki Fetöcü Askeri Hakimlerin,stratejik kurumlar olan Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahlkemesine kısa yoldan ve kolalıkla üye olarak atanabilmeleri için,Askeri Hakimler Kanununda değişiklikler yapılarak,askeri hakimlerin birinci sınıfa ayrılabilmelerinin koşulu olan kıdemli binbaşı rütbesine terfi etmiş olmaları koşulu değiştirilmiş,binbaşı oldukları tarihe geri çekilerek,birinci sınıfa ayrılmak için binbaşı rütbesine terfi etmiş olmak yeterli sayılmış,on yıllık ve binbaşı rütbesine terfi eden askeri hakimler, üç sene önce birici sınıfa ayrılarak,Fetöcü Askeri Hakimlerin Askeri Yargıtay ile Askeri Yüksek İdare Mahkemelerine yüksek yargıç olarak atanmaları üç sene öne alınarak kolaylaştırılmış,kıta subayı olarak sonradan Hukuk Fakültelerini bitirerek askeri yargıç sınıfına geçirilenlerin,kıta subayı olarak yaptıkları hizmetlerinin yarısı, askeri hakimlikte geçen hizmet süreleri olarak dikkate alınmıştır.

Bu satırların yazarı ATATÜRKÇÜ ben;emekli olduktan sonra Fetöcüler için yapılan bu iyileştirmelerden, geçici bir hükümle yararlandırılmadığım için, şu anda mağdurları oynamaktayım.Aslında,sonradan yapılan iyileştirmeler, özlük haklarında bir artış getiriyorsa-ki getiriyor-daha önce emekli olan askari hakimler de yasaya konulan bir geçici madde ile bu iyileştirmelerden yararlandırılırlar.Yani,benim de birinci sınıfa ayrıldığım tarihin, kıdemli binbaşılıktan, binbaşılığa terfi ettiğim üç sene öncesine geri çekilerek düzeltilmesi,birinci sınıfta geçen süreme üç senenin ilave edilmesi gerekirdi.Bu yapılmadığı için,birinci sınf hakimlikte geçen sürem beş senede kaldı,altı seneyi doldurmadğı için bazı özlük haklarından yararlanamadım,toplam hizmet süresi benimle eşit ve hatta daha az olan,yasal değişiklikten yararlanarak, birinci sınufa üç sene önce ayrılan bir fetöcü hakim, birinci sınufta altı seneyi doldurmuş olduğu için, özlük haklarında benim önüme geçti.Bu çarpıcı örnek dahi,yapılan bu yasal değişikliğin, tüm askeri hakimler düşünülerek değil,sadece Fetöcü askeri hakimler düşünülerek,onların önlerinin açılması için yapıldığının en önemli ve kesin kanıtıdır.

Bu hatırlatmaları yaptıktan sonra, geçen sene 15 Temmuz ile ilgili olarak yazdığımız ve aşağıya aynen aldığımız yazıyı, geliniz birlikte ibretle okuyalım.


14/07/2022

Güner YİĞİTBAŞI


15 TEMMUZ'U BUGÜN DEMOKRASİ GÜNÜ OLARAK KUTLAMAYA YÜZÜNÜZ VAR MIDIR?

Yarın,15/Temmuz/2021

15/Temmuz/2016; hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik ve laik hukuk devletini işbirliği içinde fiilen yok ettikten sonra,aynı menzile giderlerken giriştikleri iktidar çatışmasının beşinci yıldönümüdür.

15/Temmuz/2016 klasik bir askeri darbe girişimi değildir.Bu nedenle başarılı olamamıştır.

15 Temmuz;ülkemizde, anayasal meşru düzene, demokrasiye, fiilen olduğu gibi hukuken(darbe hukuku tabi) de son vererek, tek adama (FETÖ) dayalı otoriter, faşist,dini esaslara dayalı bir diktatörlüğü ilan etmek için,hain FETÖ'nün;iş başındaki AKP iktidarıyla işbirliği halinde, büyük bölümünü ele geçirdiği,Türk Silahlı Kuvvetlerini ve silahlarını kullanarak uygulamaya koyduğu, hain silahlı çapulcu girişimin beşinci yıldönümüdür.

15/Temmuz,Türk Milletinin; laik demokrasiye aşık evlatlarının,asla tasvip etmediği klasik ve geleneksel askeri darbelerden değildir.

15 Temmuza gelinene kadar gerçekleşen askeri darbelerin tümünün, kendi içinde bir mantığı,gerekçesi ve kim ne derse desin, sonradan inkar etseler de,ilk başta azımsanamayacak çoğunlukta bir halk desteği vardı ve darbeleri gerçekleştirenler, en azından demokrasiyi koruma ve kollama amacını taşıdıklarını ilan ederler ve bir süre sonra demokratik seçimlerle normal düzene geçilirdi.

Bu yönüyle,AKP iktidarının el vermesiyle gerçekleştirilen 15/Temmuz/2016 askeri çapulcu girişimi,klasik bir askeri darbe girişimi değil,aynı menzile birlikte giden iki ortağın iktidar kavgası, birinin diğerine ihaneti ve bu kavgayı ve ihaneti bastırarak aynı menzile tek başına ulaşmaya çalışan AKP'nin,aynı menzile tek başına ulaşmak üzere olduğu bir iktidar zaferidir,ortada bir demokrasi zaferi asla yoktur.

15.Temmuz da silahlı kavgayı kazanan, AKP olmuş,bugüne gelindiğinde açıkça görülmektedir ki;15.Temmuzun ilk başlarda kazananı gibi gözükse de,bugün gelinen noktada,tek kaybedeni laik ve demokrat Türk halkı ve laik Türk demokrasisi olmuştur

Gün,hamaset yaparak,sadece hain FETÖ'yü yerden yere vurup,olmayan demokrasinin edebiyatını yapma ve gerçeklerin üzerini örtme günü değil,korkmadan ve çekinmeden,eğri oturup doğru konuşma,objektif olarak,15 Temmuz darbe girişiminden kurtulan demokrasimizin;demokrasi adına,demokrasi kullanılarak yok edildiği içler acısı durumuna bakarak, gerçek bir değerlendirme yapma ve sözüm ona darbe girişiminden kurtarılan demokrasimizin,darbeyi başarısız kılmakla ve bugünü demokrasi günü olarak ilan edip kutlamakla övünen AKP iktidarı tarafından yok edildiği, bugünkü acıklı halini değerlendirme ve gözler önüne serme günüdür.

Darbe girişiminde bulunan FETÖ'nün;paralel bir yapı olarak, devleti ele geçirerek darbe girişiminde bulunabilecek güce erişmesinde;AKP iktidarının, atama kararnamelerindeki,meclise sunduğu yasa teklif ve tasarılarındaki imzalarını ve icraatlarını yok sayarak,sadece FETÖ'yü suçlamak,FETÖ'nün güçlenmesindeki AKP katkılarını yadsımak ve yok saymak, kendimizi aldatmak ve demokrasimize yapacağımız en büyük kötülüktür.

15 Temmuz darbe girişimi önlenmiştir de ne olmuştur?

Ondan sonra neler yapılmıştır,darbe mağduru iş başındaki siyasal iktidar,samimi bir şekilde demokrasimize sahip çıkarak,demokrasimizi ve özgürlükleri daha yukarılara mı taşımıştır?

Yoksa,demokratik seçimle işbaşına gelen iktidar;bugün,kayıp binlerce silah ve illegal gizli oluşumlarla, seçimleri kaybetse de,iktidarı devretmemenin hain planlarını yapmakla mı meşguldür?

Bugün,ülkesini ve demokrasisini seven gerçek demokratlar;korkmamak ve hamaseti bırakarak,eğri oturup doğruları konuşmak ve bu soruların gerçek cevaplarını arayıp bulmak zorundadırlar.

Bu ülke insanı;15/Temmuzdan sonra Mecliste oluşturulan darbeleri araştırma komisyonunun hazırladığı raporu dahi henüz görememiş ve sözüm ona darbe mağduru olan AKP iktidarının Meclis Başkanı, bu raporu yok etmiştir.

15.Temmuz FETÖ darbe girişimi önlenmiştir de, sonrasında neler olmuştur?

Bir düşününüz lütfen.AKP iktidarı,darbe girişiminin önlenmesinden sonra,FETÖ yerine bizzat kendisi, demokrasiyi yok etmek için öyle kötü şeyler yaptı ki;bu ülke insanı, FETÖ darbe girişiminden kurtulduğuna dahi sevinemedi,sevinci kursaklarında kaldı.

Sahi,bir hatırlayınız,ERDOĞAN'ın FETÖ için söylediklerini.

Ne istediler de vermedik,ne istedilerse verdik.

Aynı menzile (hedefe) birlikte gidiyorduk.

Demedi mi?

FETÖ ile aynı menzile birlikte giderken,iktidar hırsı ve yarışı içinde, birbirlerini yok etme ve yeme yarışına giren AKP iktidarı,FETÖ ile aynı hedefe gitmekte ise,bu hedefin ne olduğu çok açıktır.

Darbe girişiminden sonra, darbeye katılan hainleri soruşturan savcıların iddianamelerinde ve darbeci FETÖ'cüleri yargılayarak mahkum eden mahkemelerin gerekçeli kararlarında; FETÖ'nün menzili,hedefi ve amacı açıkça yer almaktadır,açınız bakınız ve AKP iktidarının gitmekte olduğu menzili anlayınız.Bu menzilin demokrasi,laiklik ve özgürlükler olmadığını açıkça göreceksiniz.

Sayın ERDOĞAN'ın;15.Temmuzu demokrasi günü ve bayramı olarak kutladığına ve nutuklar attığına bakmayınız.O;ülkenin darbe girişiminden, demokrasinin, FETÖ'nün elinden kurtulduğuna değil,iktidardan düşürülemediğine sevinmekte ve şükretmektedir.Kendisinin, FETÖ ile aynı menzile gittiğine dair açık ve samimi itirafları vardır ve FETÖ'nün demokrasiyi yıkarak faşist bir din devleti kurmayı hedeflediği ve amaçladığı mahkeme kararlarıyla tescil edilmiştir.

Parantezi kapayarak devam edelim.

Darbe girişiminden beş gün sonra,bu darbe girişimi vesile yapılarak, 20.Temmuz günü,darbeden kurtulan ve demokrasiyle yeniden tanışan,demokrasiye şükretmesi ve iyi ki; demokrasi varmış demesi gereken AKP iktidarı tarafından ülkemizde olağanüstü hal ilan edildi ve yıllarca, bu ülke olağanüstü hal altında idare edildi.

Olağanüstü hal yönetimi,geçici ve Anayasal demokratik bir yönetim tarzıdır,koşulları varsa ilan edilebilir,buna bir diyeceğimiz yoktur.

Ancak,olağanüstü hal yönetiminin anayasal kuralları vardır.Olağanüstü hal döneminde acil ve sadece olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konularla sınırlı kanun hükmünde kararnamaler çıkarılabilecekken,ERDOĞAN başkanlığında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Olağanüstü hal kararnameleriyle,devletin yapısı değiştirilmiş,kökleşmiş kurumlar kapatılmış,demokrasiyi yok etmenin önündeki her engel bir bir yok edilmiştir.Olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konular dışında, yasa gibi, her alanı düzenleyen kurallar içeren olağüstü hal kararnamaleri çıkarılarak,meclis devre dışı bırakılmış ve anayasa açıkça ihlal edilmiş, ülkemiz keyfi ve anti demokratik bir yönetimin altına sokulmuştur.

Sonrasında anayasa değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi adı altında ucube bir rejim tesis edilmiş,partili cumhurbaşkanıyla bugünkü antidemokratik ve antilaik düzen kurulmuş,yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrımı ilkesi kaldırılmış,yasama,yürütme ve yargı tek elde sarayda birleşmiş,ülke; saraydan ve tek adam tarafından kararnamelerle,yargıya ve yasama'ya saraydan verilen talimatlarla,halka hesap vermeden ve sormadan yönetilmeye başlanmıştır.

Yargı bağımsızlığı yok edilmiş,yargı Türk Milleti adına değil, saray adına yetki kullanmaya başlamıştır.

FETÖ; iktidar ortağı iken yargı ne ise, bugün de yargı odur.

Kumpas davalar,haksız tutuklamalar artarak devam etmektedir.Menzil aynı olunca,demokrasi amaç değil,menzile ve hedefe ulaşmak için kullanılan bir araç olunca,yargının farklı olmasını beklemek de abesle iştigaldir.

FETÖ'nün siyasal iktidar ortağı olduğu dönemde yargılanan aynı gazeteciler,bugün de, AKP iktidarını eleştirdiler diye,bugünün bağımlı yargısı tarafından tutuklu olarak yargılnmaktadır.

Gazetecinin kimliği hiç önemli değildir.Dün FETÖ'nün, bugün ise, ERDOĞAN yargısının yargıladığı gazetecilerin ortak yanları;laik,demokrat,özgürlükçü olmaları ve siyasal iktidarı haklı olarak eleştirmeleri ve ülkelerini seven kişiler olmalarıdır.

Bu gerçek dahi, AKP iktidarının;darbeci hain FETÖ ile laik demokrasi ve özgürlükler karşıtı oldukları ve aynı hedefe birlikte yürüdükleri gerçeğini, açıkça ortaya koymaktadır.

Hukukun üstünlüğüne,insan hak ve özgürlüklerine dayalı laik demokrasinin ortadan kaldırılmış olduğu bugün;bu üzücü sonucu, ha FETÖ sağlamış,ha AKP iktidarı, bizim için önem arz etmemektedir.Ne yazık ki;sonuç olarak,laik ve özgürlükçü demokrasimiz,bağımsız yargı,insan hak ve özgürlükleri yok edilmiş,meclisimiz dışlanmış,demokrasi sadece sandıktan ibaret, çırılçıplak bırakılarak içi boşaltılmıştır.

Bu koşullarda,bu güzel ülkemizde; 15.Temmuzları, demokrasi günü ve bayramı olarak kutlamaya, en başta AKP iktidarı olmak üzere, kimsenin yüzü ve hakkı yoktur.

Hep birlikte demokrasimizin ruhuna bir fatiha okumak, tek yapmamız gereken gerçekçi bir davranış olacaktır.

Demokrasi;ha darbeyle ve silah zoruyla yok edilmiş,ha devleti yönetenler tarafından, devletin ve yasaların gücü ve koruması kullanılarak içeriden yok edilmiş,biz insanlar için hiç önemli değil,önemli olan; her koşulda, laik demokrasinin yaşatılması ve geliştirilmesidir.

Sadece,ERDOĞAN ve yandaşları için var olan demokrasi ve özgürlükler,böyle sözde demokrasi olacağına, hiç olmasın. 14/Temmuz/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


 

8 Temmuz 2022 Cuma

ERDOĞAN'DAN MUHALEFETE SEÇİM KAZANDIRACAK TÜYO

 


Partili Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı ERDOĞAN;geçmiş dönem belediye başkanlarıyla yaptığı istişare ve değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmasında; "En son 2019 mahalli idareler seçimlerinde de büyükşehirlerin yüzde 52'sini, diğer illerin yüzde 55'ini kazanarak, mahalli idarelerdeki gücümüzü bir kez daha gösterdik. Elbette İstanbul ve Ankara gibi ülkemizin en büyük iki şehrinin, altını çiziyorum başkanlık nezdinde kaybedilmiş olmasından üzüntü duydum. Bakın 'seçimi kaybettik' demiyorum, 'sadece başkanlık nezdinde' diyorum. Çünkü meclislerini, Ankara'nın da İstanbul'un da biz kazandık. Arkadaşlar, bunu iyi anlatmamız lazım. Bir 'belediye' dediğimiz zaman olay sadece başkan değildir, meclistir. Meclisi bir kenara koyamazsınız. Mecliste beraber eğer güçlüyseniz, o belediyede gücünüz çok daha farklı olur. Bu şehirlerdeki seçimlerin oy oranlarımız gerilediği için değil, rakiplerimizin tamamı karşımızda birleştiği için kaybedildiği bir gerçektir. Buna rağmen, elde ettiğimiz tecrübeleri göz önünde bulundurarak, kayıplarımızı ilk fırsatta telafi etmekte kararlıyız. Milletimiz de bu hakikatleri görüyor ve öyle değerlendiriyor." demiş ve önemli itiraflarda bulunarak altılı masaya ve tüm muhalefete önemli bir tüyo ve bayram hediyesi sunmuştur.

Konuşmada yer alan; Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini kast ettiği”Bu şehirlerdeki seçimlerin oy oranlarımız gerilediği için değil, rakiplerimizin tamamı karşımızda birleştiği için kaybedildiği bir gerçektir.”itirafı çok önemlidir.

ERDOĞAN'ın bu itirafı ve tüyosu,yani sunduğu gizli bilgi,muhalefet ve altılı masaya,seçimleri kazanmaları için sunulan çok değerli bir bayram hediyesidir.

Muhalefet ve altılı masa,bu ülkeyi ve ülke insanlarını gerçekten seviyorlarsa, tek adamın iradesine dayalı,ülkeyi felakete sürükleyen bu saray iktidar ve yönetiminden ülkeyi gerçekten kurtarmak istiyorlarsa,birleşmek ve birlik olmak ve oylarının çöpe gitmemesi için tüm fedakarlığa razı olmak zorundadırlar.

ERDOĞAN açıkça söylüyor işte;”Ankara ve İstanbuldaki seçimlerin,rakiplerimizin tamamı karşımızda birleştiği için kaybedildiği bir gerçektir”

Tüm mıhalefete sesleniyoruz;haydin öyleyse ne duruyorsunuz? Birleşiniz,

Bu vesileyle,tüm okurların ve dostların kurban bayramını, en iyi dileklerimle kutluyorum.09/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

7 Temmuz 2022 Perşembe

AÇIK KONUŞ SOYLU

 


İçişleri bakanı Süleyman SOYLU, "biz cumhuriyet'in ikinci asrında kendimiz gibi yaşayacağız, medeniyet değerlerimizde ne varsa, onu yaşayacağız, milli irade ne diyorsa onu yaşayacağız, dışarıdan ithal anlayışlarla bir gelecek inşa etmek niyetinde değiliz kendi aklımızı ve izanımızı, kendi özümüzü rehber edinmeye devam edeceğiz" demiş.

Bu sözler,alelade bir kişinin söylediği sözler değildir.

Bu sözlerin sahibi SOYLU;bu ülkenin en önemli bir bakanı,İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan kişi.

Aslında, SOYLU'nun ne demek istediğini,biz çok iyi anlıyoruz.

Buna rağmen,SOYLU'dan; cesareti varsa, daha açık konuşmasını,dilinin altındaki baklayı çıkarmasını istiyoruz.

Soylu;biz,cumhuriyetin ikinci asrında kendimiz gibi yaşayacağız derken, cumhuriyetin ilk yüz yılında yaşadığımız, anayasada yer alan cumhuriyetin temel ve kuruluş ilke ve değerlerinden memnun ve mutlu değiliz,bunu değiştireceğiz demek istiyor.Cumhuriyetin kuruluş değerlerinde yer alan,modern medeni dünyanın değerlerine göre değil,kendi kafa yapımızda ve anlayışımızda yer alan,çağ dışı kalmış medeniyet değelerimize göre yaşayacağız,böyle bir yeni düzen kuracağız demek istiyor.

Aslında,anayasa ve yasalara açıkça aykırı olarak,de facto bir şekilde,bugün dahi kendileri gibi yaşıyorlar ve ülkeyi kendileri gibi yönetmeye çalışıyorlar.

Milli irade ne diyorsa onu yaşayacağız diyerek,cumhuriyetin değerlerine aykırı düzeni,milli iradeden,halkımızdan aldığımız yetki ile kuracağız demek istiyor.

Bu ülkenin İçişleri Bakanı,bugünkü cumhuriyetin temel niteliğine aylırı bir düzen kuracağız demeye getiriyor.

Madem öyle;yani, milli irade ne diyorsa onu yaşayacasınız,o zaman SOYLU ve onun gibi düşünenler,seçimler öncesinde,cumhuriyetin ikinci yüzyılında yapmak istediklerini,nasıl yaşamak istediklerini,kuracakları yeni anti laik ve totaliter düzeni,halkımıza,yani seçmene açıkça ilan ederek,buna göre seçime katılmaları ve bu düzen için yetki istemelidirler.

Bakalım halkın, milli iradenin desteğini alabilecekler mi?

Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini muhalefet sıralarına ve yasaların önüne.

Hodri meydan, Bay SOYLU.08/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




4 Temmuz 2022 Pazartesi

HAVUZA TAŞ ATARSIN DA HALKALAR DALGA DALGA YAYILIRLAR YA

 



Tıp da; tedavi için, teşhisin doğru yapılmasının gerektiği gibi,ekonomide de ekonomik kriz ve buhrandan çıkabilmeniz için,bu ekonomik krizin çıkış nedenini doğru tespit etmeniz gerekir.

Bunu yapamadığınız veya bilerek yapmak istemediğiniz sürece, ekonomik krizi ve ortaya çıkan süper enflasyonu önleyemezsiniz, efendiler.

Sarayın dediği gibi, faiz neden enflasyon sonuç değildir.

Bunun böyle olmadığı,artık deneme ve yanılma metoduyla ortaya çıkmıştır.

Ülkemizdeki ekonomik krizin, cari açığın,enflasyon ve pahalılığın ve hazinenin tam takır ve kuru bakır olmasının nedenleri, çok çok açıktır.

Plansız programsız,ülkenin üretime dönük öncelikli yatırımları yerine,inşaata dayalı,kar garantili yap işlet devret modeli yatırımlara öncelik verilmesi,tarımın ihmal edilerek, tarım ürünlerinin dahi ithalata dayalı hale getirilmesi,ihracaat ve ithalat dengesinin ihracaat aleyhine aşırı bozulması,buna ilaveten de dışa bağımlı akaryakıt harcamaları, döviz kurunu ve enflasyonu patlatmış ve bugün içinde bulunduğumuz ekenomik kriz ortaya çıkmıştır.

Saray yönetimi,faiz ve yap işlet devret modeli kar garantili yandaş işadamlarına para yetiştiremez olmuş,bütçe yılın ilk altı ayında açık vermiş,ödenekler tükenmiş ve ek bütçe ile yeni ödenek ve vergiler gündeme gelmiştir.

Devletin tek gelir kaynağı, fakir halkın cebinden topladığı ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilere kalmıştır.

Bunun için de, akaryakıta ve özellikle mazota acımasız ve orantısız sürekli zamlar yapılmış ve özellikle mazot zamları, ekonomiyi felç etmiş,üretici ve tüketici enflasyonu patlamıştır.

Hani bir havuza taş atasınız da,taşın etkisiyle oluşan dalgalar, halka halka tüm havuza yayılır ya.

İşte,mazota yapılan,bütçeye gelir elde etme amaçlı aşırı ve orantısız zamlar da, aynen havuza atılan taş misali,halka halka pahalılık ve enflasyon olarak tüm piyasaya yayılmıştır.

Önümüzde bayram vardır,İstanbul,Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde gurbette yaşayan ve çalışan insanlarımız,bayram ve yaz tatili nedeniyle,Anadolunun çeşitli şehirlerindeki memleketlerine gidemez olmuşlardır.

Zira,mazot fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle,otobüs bilet fiyatları almış başını gitmiştir.

Üç beş kişilik ailelerin memleketlerine gidiş ve dönüş otobüs bilet fiyatları aşırı zamlanmış ve insanlarımız bulundukları şehirlerden çıkamaz hale gemiştir.

Bunun, insanlar üzerinde, sosyal ve ekonomik çok büyük travmaları olacaktır.

İnsanlar,eski alışkanlıklarını bırakmak zorunda kalacaklar,bayram da dahi, memleketlerine giderek büyüklerinin elllerini öpme imkanından mahrum kalacaklar ve bunun sonucunda, insanlar ekonomik sıkıntılarına ilaveten, manen çöküntüye uğrayacaklardır.

Ayrıca,büyük şehirlerde asgari ücretle kıt kanaat geçinen insanlar,bayram ve sair tatillerinde memleketlerine gidemeyecekleri için,memleket dönüşünde sepet sepet, çuval çuval,teneke teneke getirdikleri kışlık erzakından mahrum kalacaklar,bu da zaten zorda olan ekonomik durumlarını ve gıda ihtiyaçlarını aşırı derecede zorlayacak ve belki de sosyal patlamanın kıvılcımlarını oluşturacaktır.

Saray yönetimi,tüm bu olumsuzlukları da hesaba katarak,ekenomik krizi tamamen önlemesi mümkün değilse de,bazı acil tedbirleri alarak, fakir halkı biraz olsun ferahlatmak zorundadır.

Aslında saray'ın yapması gereken en hayırlı iş,havlu atıp, bir an önce seçim sandığını halkın önüne koymasıdır.05/07/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu