31 Ekim 2022 Pazartesi

GEREĞİ YAPILMIŞ ÖYLE Mİ?


TRT Haber Spikeri Deniz Demir'in,bülten sonrası yazılı metin dışına çıkarak yaptığı kapanış konuşmasında “Bizi ümmet olmaktan çıkarıp birey olma bilincini, Cumhuriyet aydınlığı ilmini armağan eden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve tüm şehitlerimizi sevgi ve saygı ile anarken büyük Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşasın. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun” ifadelerini kullanmış olması, AKP iktidarında ve yandaş çevresinde adeta bir suç olarak algılandı.

Nitekim,AKP iktidarının tahakkümü altındaki sözde devlet kuruluşu olan TRT yönetimi de, adı geçen spikerin bu doğru ve yerinde olan laik bir devletin TRT Kurumunun sipekerine yakışan konuşmasında, kendince bir sakınca ve suç unsuru bulmuş olmalı ki;haber spikerliği görevine son vermiştir.

TRT Spikeri Sayın Deniz DEMİR'in konuşmasında yer alan;” Bizi ümmet olmaktan çıkarıp birey olma bilincini, Cumhuriyet aydınlığı ilmini armağan eden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve tüm şehitlerimizi sevgi ve saygı ile anarken”sözünün neresi yanlış,neresinde bir sakınca ve suç unsuru var Allahınız aşlkına?

Deniz DEMİR;laik bir ülkenin resmi bir kurumu olan TRT'nin,aydın ve ATATÜRK kadını olan bir spikerine yakışacak şekilde, olması gereken doğru bir söz sarf etmiş ve ATATÜRK ve onun kurduğu Cumhuriyetin; bizi, bir ümmetin kulları ve tebası olmaktan çıkararak,kadınıyla ve erkeğiyle özgür ve eşit yurttaşlar ve bireyler haline getirmiş olduğu gerçeğine vurgu yapmıştır.

Sayın DEMİR'i,bu davranışından dolayı kınamak,dışlamak ve spikerlik görevinden almak yerine, millet olarak ona teşekkür etmeliyiz ve kendisine sahip çıkmalıyız.

Anayasamıza göre T.C.Devleti;Laik ve demokratik bir ulus devleti olup,Türk Milleti de, Dünyada var olan tüm Müslümanların birliğini temsil eden,Müslümanları aynı çatı altında toplayan,İslamın katı kurallarının dayatmaları ile onların yaşamlarına yön veren,kendi aklını ve iradesini kullanamayan kullardan oluşan bir ümmetin parçası olamazlar.

Kul esasına dayalı Ümmet;İslami ve dini bir kavram olup,dinine,mezhebine ve etnik kökenine bakılmaksızın, vatandaşlık bağı ile T.C. Devletine bağlı olan eşit ve özgür kadın ve erkeklerden oluşan birey esasına dayalı,laik Millet kavramı ile taban tabana zıt bir kavram olup;aklına ve iradesine göre yaşayan, eşit ve özgür bireyleri dışlayan,kul esasına dayalı bir ümmet anlayışını savunanların, hala siyasal iktidarda söz sahibi olmaları,Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerine ve laik devlet anlayışına açıkça aykırı olup,AK Partili Mücahit Birinci'nin;TRT spikeri DEMİR hakkında gereği yapıldı diyerek mesaj atması,çok büyük bir talihsizliktir.

Akla ve bilime dayalı eşit ve özgür birey ve vatandaşlık esasına dayalı laik T.C.Devletini, İslami esaslara dayalı olarak,ümmet zihniyeti ile yönetmeye kalkışanlara;2023 seçimlerinde Türk Milleti,sonrasında da bağımsız Türk Adaleti gereğini yapacaktır. 31/10/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu







 

28 Ekim 2022 Cuma

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

 


Bayramların en büyüğü,Cumhuriyet Bayramını,Cumhuriyetimizin ilanının 99. yıldönümünü kutlamaya başladık bugün.


Bu sene de, en büyük bayramımız olan Cumhuriyet Bayramını,geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, yine buruk kutlayacağız.


Cumhuriyet ve onun temel kurucu ilkeleri ve Cumhuriyetin kurucusu ATATÜRK ile sorunları olan AKP iktidarı döneminde, tüm milli bayramlarımızı,özellikle de Cumhu riyet Bayramımızı, kısıtlı ve buruk kutlamaya alıştık artık.


Daha doğrusu, bizler alışmadık ama,AKP iktidarı bizi bu duruma alıştırmakta ısrarlı.

Mutlaka bir bahane bularak,Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarına sınırlandırma getirmeyi alışkanlık yaptılar.


Biraz önce mensubu olduğum İzmir Barosundan bir mesaj aldım.İzmir Valiliği bir karar almış ve Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına kota getirerek,20 kişilik bir protokol sınırlaması getirmiş.Yani,iktidar cephesinde,değişen hiçbir şey yok bu senede,AKP iktidarı, Cumhuriyet Bayramını kısıtlı ve buruk kutlamaya zorluyor Türk Milletini.


Cumhuriyet Bayramı bugün (28/10/2022) resmen başladı.

Siyasal iktidar,bu bayram gününde partisinin yaptıklarını ve yapacaklarını anlattığı parti propagandası mahiyetindeki Türkiyenin 100.Yıl vizyon belgesinin açıklandığı bir toplantı düzenledi.Yarın, yani 29.Ekim Cumhuriyet Bayramı gününde de fabrikadan çıkan sözde yerli ve milli otomobilimizin tanıtımı törenini icra edecekler,başka bir gün kalmadı mı bu tören için?Cumhuriyet Bayramı kutlama törenlerini bir kenara bırakarak,yerli otomobili hizmete alma törenini devreye sokmak, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına gölge düşürmek değil de nedir sizce?


Ancak,Cumhuriyetin; en başta laiklik olmak üzere, tüm değerlerine sadık bizler, Cumhuriyet Bayramını,hak ettiği coşkuda kutlamakta kararlıyız.


Hepinizin Cumhuriyet Bayramını yürekten kutluyor,bu vatanı ve Cumhuriyeti bize kazandıran ve emanet eden ATATÜRK ve tüm silah arkadaşlarını,rahmetle,minnetle ve şükranla anıyoruz.


29.Ekim.2011 yılında, Cumhuriyetin 88.yıldönümünü, yine çok kısıtlı ve buruk olarak kutladığımız Cumhuriyet Bayramı nedeniyle, on bir sene önce yazdığımız ve güncelliğini hiç kaybetmeyen, “ŞİMDİ GERÇEKTEN ÖLDÜM İŞT!” başlıklı yazımızı sizlerle paylaşmak üzere,aşağıda aynen yayınlıyoruz.28/10/2022

Güner YİĞİTBAŞI


ŞİMDİ GERÇEKTEN ÖLDÜM İŞTE!


Ben, Van ve Erciş de yüzlerce kişinin enkaz altında kalarak öldükleri depreme Erciş de yakalanarak enkaz altında yaşamını yitiren onlarca öğretmenden biriyim.


Ben, Cumhuriyet çocuğuyum, bu nedenle, Cumhuriyetin kazanımlarından yararlanarak ve Cumhuriyetin ilkelerini benimseyerek okudum ve öğretmen oldum.


Cumhuriyetin kazanımlarını ve ilkelerini benimseyerek, bunların savunuculuğunu yapacak ve Türkiye Cumhuriyetini daha da ileriye götürecek olan genç nesiller yetiştirmek üzere, tüm sıkıntılarına, yokluklarına ve zorluklarına katlanarak, Erciş ilçesinde severek ve isteyerek öğretmenlik yapmaya başladım.


Hayatın cilvesi işte, her şey iyi ve yolunda giderken, tabii bir afet olan depremin, Van ve Erciş'i vurması üzerine, yıkılan bir binanın enkazı altında kalarak, hayata veda ettim.


Beni bu fani dünyadan uzaklaştıran depremden üç beş gün sonra, 29.Ekim.2011 de, Cumhuriyetimizin 88. kuruluş yıl dönümü kutlanacaktı. Tek arzum; öğrencilerimle birlikte 29.Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlamak ve bu vesileyle, ülkemizde Cumhuriyeti kuran Atamızı ve diğer büyüklerimizi anıp, onlara şükranlarımızı sunmak ve öğrencilerime, Cumhuriyetin ilkelerini ve pozitif kazanımlarını anlatarak;onların, Cumhuriyetin ilkelerine ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimize dört elle sarılmalarına katkı sağlayabilmekti.


İnanın, depremde enkaz altında kalarak bedenen sizlerden ve aile yakınlarımdan ayrılmış olmam, beni hiç üzmedi, tek üzüntüm, 29.Ekim.2011 tarihinde Cumhuriyetimizin 88.kuruluş yıl dönümünü kutlama imkanından mahrum kalmış olmamdı.


Aslında daha yolun başındaydım ve bu vatana ve bölge halkına yapacağım ve yapmak istediğim daha çok güzel şeyler vardı. Ancak, benim için kısmet bu kadarmış.


Ülkemizde, Cumhuriyetin ilkeleri doğrultusunda yetişmiş, insan hak ve özgürlüklerini ve demokrasiyi benimsemiş ve özümsemiş çok sayıda insan ve öğretmenin var olduğunu bildiğim için, deprem yüzünden hayatımı kaybederek, Cumhuriyetimizin 88. kuruluş yıl dönümünü kutlayamamaktan kaynaklanan üzüntüme rağmen, teselli buluyor ve gözüm arkada kalmıyordu.


Canlı bedenim sizlerden ve ülkemden kopmuş olsa da, ruhum sizlerle ve ülkemle birlikte, tüm canlılığı ile yaşamaya devam edecek, Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının yadigarı olan, insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik ve laik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin yaşatılması ve daha da ileriye götürülmesi için yapılacak olan icraatları uzaktan izleyerek, teselli bulacaktım.



Biliyordum ki; benim yapamadıklarımı, arkamda bıraktığım arkadaşlarım yapacaklar, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 88.yıl dönümü, tüm ülkede coşkuyla kutlanacak, Cumhuriyetimizi kurarak bize emanet eden Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları, minnetle anılacak, bu coşkulu kutlamalarla, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin her kesimden tüm iç ve dış düşmanlarına korku salınacak ve hak ettikleri cevap verilecekti.


Heyhat!


Bir de ne duyayım; her fırsatta insan hak ve özgürlüklerinden, demokrasiden, Cumhuriyetten dem vuran ve daha özgür bir yeni Anayasa yapma hazırlığında olan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN, bir genelge yayınlamış ve tüm yurtta, çelenk sunumu ve tebriklerin kabulü dışında, Cumhuriyetimizin 88.kuruluş yıl dönümü olan bu seneki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ve resmi geçit törenlerini iptal etmiş.


Gerekçe olarak da, benim de enkazı altında kalarak hayata veda ettiğim Van depremini göstermiş. Asıl beni üzen husus da, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptaline, benim de enkazı altında kalarak bu hayattan göçmeme neden olan Van depreminin gerekçe yapılarak, benim cansız bedenimin, bu gereksiz iptal kararına alet edilmiş olmasıdır.


Oysa ki, benim tek arzum ve vasiyetim, geride bıraktığım arkadaşlarım tarafından, Cumhuriyetin 88. kuruluş yıl dönümü olan 29.Ekim.2011 bugün, Cumhuriyet Bayramının coşkuyla kutlanmasıydı. Şunu da ilave edeyim; Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını iptal ettiniz ama, görüyorum ki, ölenle ölünmüyor ve herkes, olduğu gibi günlük yaşantısına aynen devam ediyor.


Kaldı ki, ülkemiz, tabii afet olsun, PKK terörü olsun, çok sık aralıklarla onlarca toplu ölümlere maruz kalıyor, bu koşullarda, Milli Bayramlarımızı iptal etmeye kalktığımızda, hiçbir bayramı kutlama imkanı bulamayacağımız çok açık. Önümüzde, bir de dini Kurban Bayramı var. Kurban Bayramı için Sayın ERDOĞAN ne düşünüyor bilemiyorum.


İşte, en önemli Milli Bayramız olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının, hem de, benim de içlerinde bulunduğum Van depreminde ölenler gerekçe gösterilerek iptal edilmesiyle, şimdi ben gerçekten öldüm.


Sizlerin, kutlanması yasaklanan, ancak hepinizin gönüllerinizde yürekten kutladığınızdan emin bulunduğum 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.


Hoşça kalın. 29.Ekim.2011


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





24 Ekim 2022 Pazartesi

ASLINDA ÇOK ÜZÜCÜ VE UTANÇ VERİCİ

 



144 yıllık bir tarihe ve geçmişe sahip olan İstanbul Barosuna, İlk kez bir kadın avukat'ın başkan seçilmesi ülkemizde olay oldu,yazılı ve görsel medya ile sosyal medyada sevinç ve övünç paylaşımları ve naraları atılıyor adeta.


Dünya ve ülkemiz nüfusunun yarısının,diğer yarısını oluşturan erkekleri de doğurarak Dünya'ya getirenin kadın,anayasaya ve yasalara göre de kadın ve erkeğin eşit yurttaşlar olduklarını düşündüğümüzde,144 yıldır İstanbul veya bir başka baronun başkanlığına,bugüne kadar bir kadın avukatın başkan seçilememesini sorgulayarak üzülecek ve utanacak yerde,bu gecikmiş seçime seviniyoruz ve övünç vesilesi yapıyoruz.


Hayır,bu 144 yıl gecikmiş seçim,ülkemiz adına bir utanç kaynağı ve kadınlarımıza yapılan büyük bir haksızlık ve saygısızlıktır.


144 yıl sonra İstanbul Barosuna başkan seçilen Avukat Filiz SARAÇ'ı buruk bir şekilde ve utanarak kutluyor ve bu gecikmeden dolayı Türk Kadınlarından özür diliyoruz. 24/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

19 Ekim 2022 Çarşamba

ERDOĞAN'I GERÇEKTEN KUTLUYORUZ


Değerli okurlar, yazı başlığını görünce mutlaka şaşıracaklar.


İlk nazarda,yazdığı makalelerin büyük çoğunluğunda ERDOĞAN'ı eleştiren, ERDOĞAN karşıtı Güner Bey, nasıl oluyor da,ne değişti de ERDOĞAN'ı kutluyor diye şaşırmakta haklılar tabi.


ERDOĞAN'ı niçin kutladığımızı açıklayalım da şaşırmayın lütfen.


Hepimiz, bugün televizyonlardan ibretle ve hayretle izledik,CHP'den istifa ederek, önce Memleket Partisine geçen ve daha sonra oradan da istifa ile ayrılan Mehmet Ali ÇELEBİ,geçtiğimiz günlerde AKP'ye transfer oldu.


Bugün(19/10/2022) AKP grup toplantısında AKP Genel Başkanı ERDOĞAN,yeni transferleri Mehmet Ali ÇELEBİ'ye parti rozetini taktı.Bu törene eşiyle gelen Mehmet Ali ÇELEBİ,adeta ERDOĞAN tarafından sorgulandı ve aşağılandı.


Mehmet Ali ÇELEBİ'ye tepeden bakan ERDOĞAN; yeni genel başkanı olarak, meclis kürsüsünde, Mehmet Ali ÇELEBİ'yi küçük düşürecek şekilde alenen sorguladı.


İkili görüşmede, bire bir olarak sorması gereken bazı özel soruları yöneltti kendisine.


Alay eder gibi,senin kaç çocuğun var? diye sordu.


Bir, cevabını alınca,Mehmet Ali ÇELEBİ'yi azarlar gibi,onun özel hayatına müdahale ederek, bir çocuk çok az dedi,çocuk yapmaya devam etmelisiniz diyerek ilk talimatını verdi Mehmet Ali ÇELEBİ'ye.


Mehmet Ali ÇELEBİ,eşinin akademik çalışmalarını,yapmakta olduğu kariyerini mazeret olarak sununca,ERDOĞAN bu mazereti kabul etmedi ve bir kadının en önemli kariyeri çocuk yapmaktır diyerek susturdu Mehmet Ali ÇELEBİ'yi.İlaveten Kürt Vatandaşlarımızı kast ederek, PKK'lıların 5-10 çocuk yaptıklarını dile getirdi.


ERDOĞAN;rozet takma töreninde Mehmet Ali ÇELEBİ ile gidiği bu diyalogla, Memet Ali ÇELEBİ'yi bir milletvekili olarak değil, sinek kadar değersiz gördüğünü ima etti adeta.


Aslında,kumpas mağduru olarak, CHP'nin elinden tutarak ve sahip çıkarak kendisini CHP'ye ve meclise CHP Milletvekili olarak taşımasına rağmen, bu iyiliğe ihanet ederek,sudan sebeplerle CHP'den istifa edip Memeleket Partisine giden ve oradan da kişisel yararı ve siyasi ikbali için AKP'ye transfer olan Mehmet Ali ÇELEBİ'nin; siyasi ve insani etik dışı bu tutumunu,kendi partisine geçerek AKP'nin meclis sayısını artırmasına rağmen,içine sindirememiş omalı ki;AKP Genel Başkanı ERDOĞAN, rozet takma töreninde, Mehmet Ali ÇELEBİ'yi aşağılama pahasına, kendisiyle bu diyaloga girmekte bir mahzur görmemiş,Mehmet Ali ÇELEBİ'ye hak ettiği dersi vermiştir.


Mehmet Ali ÇELEBİ'ye hak ettiği dersi verdiği için, ERDOĞAN'ı gerçekten ve yürekten kutluyoruz.19/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


 

17 Ekim 2022 Pazartesi

KADERDE VARSA ÖLMEK NEYE YARAR TEDBİR ALMAK ÖYME Mİ?

 



41 madenci yurttaşımızın feci şekilde can verdikleri Amasra kömür madenindeki grizo patlaması nedeniyle olay yerinde bir açıklama yapan,bu ülkenin tek yetkili ve partili cumhurbaşkanı ERDOĞAN; aynen,“Tabii birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil. Bizim kader planına inanmış insanlarız, kader planına inandığımız için de bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar  her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım.” diyerek,bu maden kazasını ve 41 vatandaşımızın ölümünü,ger zaman olduğu gibi yine kader ile izah etmiş ve bu ölümlerin sorumlusunun,önüne geçilemez ve önlenemez kader olduğunu belirtmştir.


İşte,laikliğin önemi burada ortaya çıkmaktadır.


Şayet; ülkeyi, antilaik,din eksenli kafalar yönetirse,aslında yasaların ve yönetmeliklerin, ilgili tarafsız kurumların uyarı ve önlemlerinin gerekleri yapılırsa önlenebilecek olan bu tür maden kazalarının önüne geçmek, asla mümkün olmayacaktır.


Partili cumhurbaşkanı,yasa ve yönetmeliklerin öngördüğü tedbirlerin alınmaması nedeniyle ortaya çıkan adeta bir cinayet olan bu tür kazaları kadere bağlıyor ve kadere inanmış bir insan olmakla övünüyor adeta.


İlave ediyor;kadere inanmış bir kişi olarak,bu tür kazalar dün ve bugün olduğu gibi yarın da ve her zaman olacaktır,bunu böyle bilmemiz lazım diyor.


Bu tür kazaları önlemek için boşuna önlemler almamıza,önlem alınmadığı için sorumlular aramamıza, hiç gerek yok,ne yaparsak yapalım,ne önlem alırsak alalım, bu tür kazalar her zaman olacaktır,bu öyle biline demek istiyor.


301 madencinin öldüğü Soma faciasından sonra, en son olarak da,Amasrada meydana gelen facia gibi kazada 41 madencinin ölmesinin sorumlusu, kader olduğuna göre,bırakınız bu facianın soruşturulmasını,niçin altı savcı seferber ederek bu olayın fail ve sorumlularını bulmaya çalışıyorsunuz?


Aslında,bu facianın nedeni kader falan değildir,kader dediğiniz nedir ki?İnsanlar,kendi kaderlerini kendileri yazarlar ve belirlerler.İnsan olarak,bu tür faciaların önlenmesi veya asgari düzeye indirilmesi için yasaların ve yönetmeliklerin öngördüğü önlemleri eksiksiz almamız halinde, bu tür facialar kader olmaktan çıkacaktır.


Bunun için ilk koşul;ülkeyi yönetenlerin, laik ve bilimsel düşünen bir kafa yapısına sahip olmaları zorunludur.


Sayıştay;raporlarıyla uyarmıştır.Amasrada olduğu gibi,300 metrenin altındaki maden tünellerinde kömür üretim yaparken,çoğalan metan gazı ve grizo patlaması riskine dikkat çekilmiş ve gerekli erken uyarı önlemleri yoğunlaştırılarak,öngörülen yeterli sayıda işçi çalıştırılarak üretim yapılmasının zorunluluğu, vurgulanmıştır.


Yine bazı yönetmeliklere göre,300 metrenin altındaki maden ocağı tünellerinde kömür üretimi yapılırken kullanılması gereken,daha vasıflı ve pahalı ekipmanların kullanılması zorunludur.Şayet, 300 metrenin altındaki maden tünellerinden kömür üretimi yamak için çalıştırılması gereken işçi sayısının maliyeti ile çoğalan grizi patlaması riskini gidermek için alıması gereken gaz ölçüm sistemlerinin ve kullanılması gereken ekipmanların maliyeti,üretilen kömür maliyetini karşılayamıyorsa,buralardan kömür üretimi ekonomik değilse,300 metrenin altına inen maden ocaklarından üretim yapmaya son veriniz,daha üst seviyelerde kömür rezervleri olan diğer maden ocaklarından kömür üretiniz.


Amasra maden faciası;Sayıştay raporlarına rağmen,öngörülemeyen ve asla önlenemeyecek olan ve bu nedenle kader ile açıklanması zorunlu bir kaza değildir.


Amasra maden ocağı faciasında ölen 41 yurttaşımızın ölümlerinden sorumlu olan kişilerin tespitinde; aşağıdan yukarıya doğru değil,en yukarıdan aşağı kademelere doğru giden bir zincir içinde sorumlu ve sorumlular aranarak bulunup, yargı önüne çkarılmalıdır.


Amasra maden ocağında ve öncesinde diğer ocaklarımızda şehit olan madencilerimize Allahtan rahmet,yakınlarına ve tüm Türk Milletine başsağlığı diliyoruz.Mekanları Cennet olsun. 17/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

14 Ekim 2022 Cuma

GERÇEĞE AYKIRI BİLGİ

 



Sansür Yasası dün (13.1.2022)AKP ve MHP çoğunluk oylarıyla kabul edilerek meclisten geçti ve yasalaştı.Şimdi Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girecek ve hep birlikte bu yasanın hangi amaçla çıkarıldığına tanık olacağız.


Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak


Gerçeğe aykırı bilgi kavramı; çok müphem,çok kaypak,yoruma açık,her yöne çekilebilecek bir kavram olup,kimine göre gerçek olan bir bilgi,kimine göre gerçeğe aykırı olarak kabul edilebilecektir.Herkes o bilgiyi işine geldiği gibi gerçek veya gerçek dışı kabul edebilecektir.


Ceza hukukunda milli ve evrensel bir kural vardır;”Kanunsuz suç ve ceza olmaz”


Bu kural aynı zamanda,ceza yasalarındaki suç tiplerinin;oraya veya buraya çekiştirilebilecek,değişik yorumlara yol açabilecek, kaypak ve sınırları belirsiz ifadelerle tanımlanamayacağını,suçların yasalarda sınırları belirli,açık ve net bir şekilde tanımlarının yaılmasını da zorunlu kılmaktadır.


Meclisten geçerek kabul edilen sansür yasasının 29.maddesi ile getirilen suç tipinde ise,bu özellik mevcut değildir.Bu hüküm,kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine açıkça aykırıdır.


Endişe,korku ve panik yaratmak ne anlama gelecektir?


Gerçeğe aykırı bilgi ne demektir?


Bilginin gerçeğe aykırılığı, kime ve hangi kritere göre belirlenecektir?


Normal koşullarda,gerçeğe aykırı bilginin var olup olmadığına savcılar ve hakimler karar vereceklerdir.Ama,uygulamada öyle mi olacaktır? umarız öyle olur.


Doğruyu söyeleyen dokuz köyden kovulur diye bir söz vardır biliyorsunuz.


Gerçekler; her zaman, acı ve üzücüdür.


Çoğu zaman; gerçekler,gerçek bilgiler,insanlarda endişe ,korku ve panik yaratırlar.


İstisnaları dışında,gerçeğe aykırı bilgiler;aslında doğru ve gerçek olduğunu bilmiyorsanız, gerçek olduğuna inandırılmışsanız insanları mutlu eder,endişe ,korku ve paniğe sevketmez insanları.


Örneğin;öldürücü bir kanser hastalığına yakalandığınız halde,size yalan söylenerek gerçeğe aykırı bilgi verilerek,size sağlıklı olduğunuz söyelenirse üzülmezsiniz, endişe,korku ve paniğe kapılmazsınız.


Aynı şekilde,ülkede enflasyon çok yükselmiş,işsizlik çoğalmış,cari açık artmış,hayat pahalılığı tavan yapmış olmasına rağmen,gerçek dışı bilgilerle bunların aksini savunursanız, pazar gerçeklerine rağmen halk memnun olur,endişe ve paniğe kapılmaz.Ekonomiye dar gerçek bilgileri verirseniz,halk endişeye,korku ve paniğe kapılır.


Genelde bu hep böyledir.


Buradan hareketle diyebiliriz ki;kural olarak,halk arasında endişe,korku ve panik yaratmayan bilgiler, yalan ve gerçek dışı bilgilerdir,halk arasında endişe,korku ve paniğe yol açan bilgiler ise, gerçek ve doğru bilgilerdir.


Bu suçun oluşabilmesi için;halk arasında endişe,korku ve panik yaratacak olan ve bu saikle yayılan bilgilerin, gerçek dışı bilgiler olması zorunludur.


Belirttiğimiz gibi,gerçeğe aykırı,gerçek dışı,yalan bilgiler,genellikle endişe,korku ve panik yaratmazlar,bizim ülkemizde gerçeğe aykırı bilgiler, halkda memnuniyet yaratırlar ve bu amaçla sıkça kullanılırlar.


Bu nedenle, yayılan bilginin; hem gerçeğe aykırı olması ve hem de endişe,korku ve panik yaratması koşulları genellikle bir arada bulunamaz,yayılan bilgi gerçekten halk arasında endişe,korku ve panik yaratıyorsa; bu haber, gerçek dışı değil, gerçek bir haberdir ve sansür yasasının 29.maddesi ile getirilen suçu oluşturamaz. 14/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


10 Ekim 2022 Pazartesi

ŞAKA GİBİ

 



AKP Genel Başkanı ERDOĞAN;TÜGVA 5. Olağan Genel Kurulu ve 6. Gençlik Buluşması'nda yaptığı konuşmada “Yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye'yi biz hallederiz. Şu an itibarıyla onun hazırlığı içindeyiz” demiş.


Şaka gibi bir konuşma.


Ama şaka değil,maalesef bir gerçeğin dil sürçmesi itirafıdır, bu beyanlar.


Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının ayyuka çıktığı,bu iddialarla ilgili adli soruşturmalar yapılmasının önüne geçilmesi ve engellenmesi nedeniyle, iddiaların havada asılı kaldığı,şuyuunun vukuundan (dillendirilmesinin,gerçek olmasından) beter olduğu bugün,ERDOĞAN'ın bu beyanları açık bir suçluluk itirafıdır.


AKP'nin yirmi yıldır tek başına yönettiği bu ülkede,yolsuzluk,rüşvet ve yoksulluk var ki;bunların olmayacağı bir Türkiye'yi yaratacaklarını vaat ediyor ve bunun hazırlığı içinde olduklarını beyan ediyor, ERDOĞAN.


Bu beyanlar;beni bir kez daha seçin,size söz veriyorum,ben bir daha yolsuzluk yapmayacağım gibi, yapanlara da göz açtırmayacağım,yolsuzluklara ve rüşvete son vereceğim anlamı da taşımaktadır,maalesef.


Yirmi yıldan sonra,tövbe anlamına gelen bu sözlere inanacaklar kalmış mıdır?Bilemiyoruz. 11/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

9 Ekim 2022 Pazar

KORDİPLOMATİK

 



Hoppala,şu pazar günü kordiplomatik de ne oluyor,nereden çıktı şimdi bu? Diye soran okuyucuları duyar gibi oluyorum.


Bekleyiniz biraz, nedenini anlayacaksınız.


Öncelikle kordiplomatik ne demek kısaca onu belirtelim.


Kordiplomatik;bir devlet nezninde akredite diplomatların tümünü oluşturan gruba verilen isimdir. Yani,bir ülkede bulunan yabancı elçiler ve elçilik görevlileri topluluğuna, diplomat topluluğuna kordiplomatik denir.


Diplomatik araçların plakasında yer alan “cd”rumuzu da buradan gelir.


Gelelim şimdi sadede.


Hepiniz biliyorsunuz,AKP iktidarına yanaşan eski Türkiye Barolar Biliği Başkanı,geçtiğimiz günlerde Türkiyenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) nezdinde Lefkoşe'ye Büyükelçi olarak atandı.


Bu atama; bir taltif midir,yoksa bir cezalandırma mıdır?


Şimdi onu kendi şahsi görüşümüze göre açıklamaya çalışacağız.


İşte Kordiplomatik kavramının önemini ve işlevini açıklamak için,bu kavramın ne demek olduğunu izah etttik, yazımızın başında.


Kordiplomatik neydi?Bir daha hatırlayalım.


Bir ülkede bulunan yabancı elçiler ve elçilik görevlileri topluluğuna, diplomat topluluğuna kordiplomatik deniyor.


KKTC;hepimizin bildiği gibi,bağımsız bir devlet olarak sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınmış olup;bizim dışımızda, Türk dostu,İslam ülkeleri dahil hiçbir devlet tarafından tanınmamıştır.


Bu şu anlama gelmektedir.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; sadece T.C.Devleti tarafından tanındığına göre, KKTC de sadece Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Büyük elçisi bulunmakta olup,onu tanımayan diğer ülkelerin büyükelçileri KKTC de mevcut değildir.


Bu durumda,KKTC de kordiplomatik olarak,yabancı devletlerin elçi ve elçilik görevlilerinden oluşan bir diplomatlar grubu ve topluluğu mevcut değildir,sadece T.C.Devletinin atadığı bir büyükelçiden ibaret tek kişilik bir kordiplamatik mevcuttur.


Eski TBB Başkanı FEYZİOĞLU;kordiplomatik olarak, Lefkoşede yalnızdır,inziva halinde bir büyükelçilik yapacaktır.T.C.Devletinin özel günlerinde, resmi bayramlarında vereceği resepsiyonlara davet edeceği,mutluluğunu paylaşacağı,canı sıkıldığında telefon edeceği bir yabancı devlet büyükelçisi bulamayacaktır.

Diplomat ve büyükelçi atanmıştır ama,kolu ve kanadı kırıktır.Kıbrıs bir ada olduğuna göre,tek kişilik kordiplomatik mensubu büyükelçi olarak,Kıbrısta,İmralı'dan farksız sıkıcı ve münzevi bir görev yapacaktır.


Diplomatlığı çok severim,idealim olmasına rağmen, koşullar elvermedi olamadım.Çok sevmeme rağmen, beni KKTC'ne büyükelçi olarak atasalardı, teşekkür eder ve kabul etmezdim. 09/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



6 Ekim 2022 Perşembe

GERÇEKTEN SEKİZ AY ÇOK ZOR GEÇECEK

 



Otoriter,kendisine yönelik muhalif tek sese dahi tahammül edemeyen Saray iktidarının, sandık yoluyla demokratik bir şekilde iktidardan uzaklaştırılmasına,yani, seçimlere sekiz ay kaldı,ama inanın bu sekiz ay çok zor geçecek,sekiz ayın sonu da maalesef çok flu,ülke demokratik ve sağlıklı bir şekilde seçimleri yaşayabilecek mi?İnanın, bugünden kesin bir şey söylemek adeta imkansız.


Uzun lafın kısası,millet olarak, demokratik ve laik geleceğimiz, gerçekten çok karanlık gözüküyor.


Saray iktidarının gözü kararmış ve adeta gemileri yakmış.


Saray iktidarı;bağımlı yargıyı ve emrindeki RTÜK'ü, silah olarak kullanarak,basını ve sosyal medyayı ağır cezalarla susturacak sansür yasasını çıkarma gayreti içine girerek,halkın doğru haber almasını engellemek ve seçimlere, muhalif tek ses bırakmadan, dikensiz gül bahçesi içinde girmenin hazırlığını yapmakta olup,iktidarın bu girişimlerini üst üste koyduğumuzda,ülkenin demokratik geleceğinin büyük tehlike altında olduğunu anlayamamak için adeta aptal olmak gerekiyor.


Bugün (06/10/2022) RTÜK; Sedat Peker’in, Serhat Albayrak ve AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’na ilişkin iddialarının tartışıldığı Halk TV’ye 2, Tele 1’e 2, KRT’ye de 1 ceza verdiğini açıkladı.

Kanallara verilen yüzde 3 para cezası kararının dayandırıldığı gerekçe ise; Sedat Peker’in iddialarını televizyonda tartışarak Serhat Albayrak ve Zehra Taşkesenlioğlu’nun “küçük düşürülmesi” olarak gösterildi.

Bu ceza uygulaması ile RTÜK,kendisini yargıç yerine koymuş ve ceza verdiği TV kanallarının yayını ile hakaret suçunun işlendiğine hükmetmiştir.



Masumluk karinesine göre;hiç kimse, hakkında mahkemelerce verilecek ve yargısal denetim yollarından geçerek kesinleşen bir yargı kararı olmadıkça suçlu ilan edilemez,yani masum sayılır.



Bir milletvekili veya kişi;televizyon yayınlarıyla kendisinin küçük düşürüldüğünü, hakarete uğradığını iddia ediyorsa,savcılığa suç duyurusunda bulunur ve gerçekten kendisine yönelik hakaret teşkil eden bir yayın varsa, ilgili yayın kuruluşu yetkilileri hakkında kamu davası açılır.



Bu konuda RTÜK'ün yargısal bir işlevi yoktur.RTÜK,bu ceza kararıyla suç işlemiş, fonksiyon gaspında bulunmuş,evrensel ceza hukuku ilkesi olan masumluk karinesini yok saymıştır.



Haklarında ceza verilen televizyon kanalları, halkın haber alma özgürlüklerinin gereğini yapmış,kendisini yargıç yerine koyarak hiç kimsyi kesin olarak suçlayarak yargısız infaz yapmamış ve konuyu, bir iddia olduğunun altını çizerek tartışmaya açmış,kamuoyunun bilgilerine sunmuştur.



Demokrasilerde; hiç kimsenin,hele politikacı olarak sahneye çıkan, halkın gözü önündeki kişilerin,iddia olduğunun altı açıkça çizilerek, haklarında yapılan tartışmalara tahammül etmeme gibi bir hak ve lüksleri yoktur.



Muhalif bazı televizyon kanallarındaki yayınlar sebebiyle küçük düşürüldüğüne RTÜK tarafından hükmedilen sayın iktidar milletvekili;bize göre, bu iddia televizyon kanallarında tartışmaya açıldığı ve halk bilgilendirildiği için değil,hakkında iddia edilen bu yüz kızartıcı suçlamaların süjesi olmaktan dolayı, hicap duyarak üzülmelidir. Bu iddianın süjesi olmak, kendisini küçük düşürmelidir,



RTÜK'e de, şu gerçeği hatırlatmakta yarar vardır.



Haklarında cezalar kestiği televizyon kanalları;hukuka ve insan haklarına saygılı olarak,tartışmaya açtığı kişileri kesin bir dille suçlayarak yargısız infazda bulunmamış ve sadece bir iddianın varlığını dile getirerek,iddia üzerinden konu tartışılmıştır.



RTÜK ne yapmıştır peki?



Kendisini yargıç yerine koyarak,kesin olarak hakaret suçunun işlendiğine hükmetmiş ve televizyon kanallarını hakaret suçlusu ilan edip, ağır cezalar vermiştir.



Şu garabete bir bakar mısınız?06/10/2022



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Ekim 2022 Çarşamba

NEDİR SİZİN BU ANAYASA YAPMA MERAKINIZ?

 



Evet,Sayın ERDOĞAN'a ve AKP iktidarına soruyoruz.Nedir, sizin her vesileyle gündeme getirdiğiniz, sarayın kalın ve ses geçirmeyen duvarları arkasında,dar bir saray kadrosuyla hazırlığını yaptığınız, bu yeni anayasa yapma arayışınızın ve merakınızın gerçek ve gizli nedeni?


Gerçekten merak ediyoruz.


Sizin bu yeni anayasa yapma merakınızın,artık gizliliğini yitiren gerçek sebebini çok iyi biliyoruz.


Anayasalar;demokrasilerde, kişilerin doğuştan kazandıkları,devredilemez ve vazgeçilemez temel hak ve özgürlüklerinin, can güvenliklerinin; diğer kişilere ve adına devlet denen acımasız devasa aygıtın keyfiliğine,şiddetine ve terörüne karşı güvence altına altına alınmasını,kişileri devletin amaçlarına araç ve alet kılmayan,kişi hak ve özgürlüklerinin amaç,devletin ise bunu sağlamak için bir araç olduğunun kabul edildiği,ancak kişi hak ve özgürlüklerini uygulanabilir kılmak,toplumsal huzur ve güveni de sağlamaya yönelik olarak kişi hak ve özgürlüklerini,onların özüne dokunmaksızın sınarlamanın koşullarının belirlendiği,saray yönetimi dahil,85 milyon insanın uymakla yükümlüğü olduğu hükümlerin yer aldığı,herkesi bağlayan içtimai (toplumsal) bir mukavele olup,yasalar hiyerarşisinde en üst mertebededir.


Anayasalar;iktidar partisinin tüzükleri değildir.


Anayasalar; uygulanmak için yapılırlar.Bu nedenle,kimsenin anayasaları rafa kaldırma hak ve yetkisi yoktur.


Anayasaların,bu öneminden dolayı,ceza yasalarında anayasayı ihlal gibi çok ağır yaptırıma bağlanan özel suç tipine yer verilmiştir.


İktidardayken, kendilerinden yargı önünde hesap sorulamadığına bakmayınız, sanıldığının aksine,anayasaları; idare edilen,yönetilen insanlar değil,idare eden ve seçimle iş başına gelen ülkeyi yönetmekte olan siyasal iktidarlar, elllerindeki dayatmacı ve zora dayalı devlet ve polis gücünü ve baskısını,bağımlı yargıyı, elllerindeki parlamento çoğunluğunu kullanarak çıkardıkları anayasaya akırı baskıcı ve faşist yasaları kullanarak,anayasnın hükümlerini fiilen askıya alıp,özgürlükleri yok etmek suretiyle, çok kolay ihlal edebilirler.


Bu nedenlerdir ki;benim canım yeni bir anayasa yapmak istedi,benim anayasa ihlallerim ve suçlarım çok kabardı,onları meşrulaştırmak için,fiili durumuma anayasal bir çerçeve ve dayanak oluşturayım,ileride benden hesap sormasınlar düşüncesiyle,Sarayın kapalı kapıları ve kalın duvarlarının arkasında anayasa hazırlayarak,bunu 85 milyon insana dayatamazsınız.


Yeni bir anayasasa,anayasa dışı uygulamalara anayasal dayanak ve meşruiyet kazandırmak için yapılamaz.


Yeni bir anayasa yapacağım diyerek ortaya çıkanlar,önce aynaya bakmalılar ve ben acaba yenisini yapmak istediğim eski anayasanın insanlara tanıdığı hak ve özgürükleri onlara kullandırıyor muyum diyerek bir özeleştiri yapmak zorundadırlar.


Yeni anayasalar,toplumsal bir ihtiyaçtan dolayı yapılırlar.


Eski anayasa tüm hükümleriyle uygulandığı halde,bu anayasanın özellikle kişi hak ve özgürlükleri,basın özgürlüğü,parlamentonun işlevi ve yargının bağımsız ve tarafsızlığını sağlamada yetersiz kaldığının anlaşılması ve bunda toplumun büyük çoğunluğunun hemfikir olması ve uzlaşması halinde,çeşitli platformlarda 85 milyon arasında görüşülüp tartışılarak üzerinde uzlaşılan bir ortak metnin parlamentoda kabulüyle yapılabilir yeni bir anayasa.


ERDOĞAN Saray yönetimi;öncelikle, cumhuriyetin kurucu değerlerine,kişi hak ve özgürlüklerine,parlamentonun saygınlığına ve işlevine, yargının bağımsızlığına saygılı davranmalı,uygulamadığı darbe anayasası diyerek küçümsediği bugün yürülükte olan anayasayı, tam olarak uygulamalıdır.


Demokrasi,insan hak ve özgürlükleri için yazılı bir anayasa bile gerekmemektedir. Demokrasinin beşiği olan İngilterede yazılı bir anayasa dahi yoktur.


Anayasa,öncelikle kafalara yazılmalıdır.Anayasadan önce kafalar ve o kafaların içindeki demokrasi,hak ve özgürlükler ve laiklik karşıtı düşüncelerin ve zihniyetin değiştirilmesi gerekir.


Mevcut saray yönetimi,anketlere göre sekiz ay sonra yapılacak ilk seçimlerde demokratik yollarla iktidar koltuğunu muhalefete devredecektir,bu dahi başlıbaşına ERDOĞAN yönetiminin giderayak en temel yasa olan anayasa yapmaya yetkili ve mezun olmadığının kanıtıdır.


Demokrasinin geleneklerinde,gidici bir iktidarın kendi dar kadrosuyla ve kapalı kapılar ardında yeni bir anayasa hazırlayarak halka dayatma gibi bir uygulama bulunmamaktadır.


Bize göre,saray yönetiminin bu girişimi ciddiye dahi alınmamalıdır. 05/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



4 Ekim 2022 Salı

BAY KEMAL SANA BU AKLI KİM VERDİ?

 



Tam Bay Kemal olmuş ve emin adımlarla Altılı Masanın ve muhalif kanadın Cumhurbaşkanlığı ortak adaylığına ve daha sonrasında da;bu ülkede, tekrar özgürlükçü demokratik ve parlamenter sistemi yeniden tesis edecek olan muhalefet cephesinin, T.C.nin 13. Cumhurbaşkanlığına doğru ilerliyordun,hedefe ulaşmaya çok yaklaşmıştın,Bay KEMAL.


Ama, bir de ne görelim?


Aslında, günümüzün sorunu olmaktan çıkmış olan başörtüsü ve türban konusunu gündeme getirerek,konuya ilişkin tüm sorumluluğu partin ve kendi üzerine aldın ve sözüm ona, soruna yasal bir dayanak ve güvence sağlamak amacıyla,bırak başına türban takmayı,kıçını kapatmak için, kıçına don alamayan halkımızın içinde bulunduğu ve ülkenin en büyük sorunu olan ekonomik kriz ve buhranı görmezlikten gelerek,ülkeyi sürüklediği ekonomik kriz ve açlık nedeniyle esasen bitmiş ve tükenmiş olan,iktidardan uzaklaşmak için gün saymaya başlayan,bu nedenle hırçınlaşan,tamamen otoriterleşen,bitmiş ve tükenmiş olan ERDOĞAN'ı,son yerel seçimler hariç,her girdiğin seçimde kendisine karşı mağlup olmanın kompleksi içinde,hala kendisini seçim kazanacak kadar güçlü görme gafletine düştüğün ERDOĞAN'ın elinden, sözüm ona başörtüsü ve türban kozunu alma ve onu zor duruma düşürerek,altılı masaya oy devşirme popülizmine kurban ettin kendini,BAY KEMAL.


Bay KEMAL;ekonomik ve özgürlük sefalet ve yoksulluğu içinde kıvranan halkımzın tüm beklentilerini ve umutlarını;seçimleri kaybedeceği açıkça ortada olan ERDOĞAN'ı,daha da köşeye sıkıştırma ve ona daha fazla oy kaybettirerek,onu ağır bir yenilgiye uğratarak,bugüne kadar kaybettiğin tüm seçimlerin toplam intikamını alma, ucuz hesabına girdin.


ERDOĞAN;zaten, ilk seçimde sandıkta yenilerek iktidardan uzaklaşacak ve üflesen düşecek kadar zayıflamış,halkımız ekonomik olarak perişan durumda,bu kışı aç ve üşüyerek geçirmeye hazırlanmış, burnundan zor nefes alır hale gelmiş,bu tamaha ne gerek vardı Allahınaşkına?


Türban'a güvence verecek olan yasa teklifinin sana ve partine kazandıracağı oy ile kaybettireceği oyu bir bilene hesaplattın mı, Bay KEMAL?


Sen de çok iyi biliyorsun ki;polemikte,ERDOĞAN'ın eline su dökemezsin.


ERDOĞAN'ın; senin bu yasa teklifine olur vermeyeceğini sen de çok iyi bilmene rağmen,siyasi hırsının kurbanı oldun ve salt, ERDOĞAN'ı köşeye sıkıştırarark zor durumda bırakmayı amaçladın.Senin amacın da, aslında üzüm yemek değil bağcıyı dövmekti.ERDOĞAN'a, içine düşeceği bir kuyu kazdın ama,kendi kazdığın kuyunun içine umarım sen ve partin düşmez.


Olmadı Bay KEMAL.Sana ve genel başkanı olduğun ATATÜRK'ün kurduğu laik CHP'ye bu tavrın hiç yakışmadı,kendini,partini ve bizleri yaktın.


Şimdi ne olacak biliyor musun?


Senin,iyi niyetli olarak açtığın, araladığın bu laiklik karşıtı kapıdan,cemaat ve tarikatlar, karşı devrimciler,ERDOĞAN ve onun temsil ettiği laik ve özgürlükçü demokrasi karşıtı zihniyet, ellerini kollarını sallayarak girmek için, karşı hamleler yapacaklar ve korkarım ki;girmeyi de başaracaklar.


Bay KEMAL; yarını bekle lütfen,göreceksin ve hep birlikte göreceğiz,ERDOĞAN da karşı resti sana çekecek ve sana,tamam Bay KEMAL;asıl sen, bu teklifinde samimiysen,küçük bir anayasa pakaeti hazırlayalım ve bu teklifi anayasanın temel hak ve özgürlükler bölümüne ilave edelim diyecektir.O zaman ne pacaksın Bay KEMAL?


Hatasız kul olmaz,Bay KEMAL.


Şimdi derhal yapman gereken bir şey var.


Hata yaptığını kabul edecek,muhalefet bloğundan,laik ve özgürlük yanlısı halkımızdan özür dileyerek,derhal, sunduğun yasa teklifini geri çekeceksin Bay KEMAL.


Bay KEMAL;biliyorum,ifade tarzım iyi olmadı, bu bir talimat değil, ülkemiz,ülkemizin demokratik ve laik geleceği için bir rica ve yakarış sadece.


2023 seçimleri, bu ülkenin karanlığa gömülmemesi için son çare,bu çareyi lütfen heba etmeyelim,sen hata yaptığını açıklayarak halkımızdan ve tüm muhalefet kanadından özür dilersen,tabi bazı kayıplar versen de, bu yüce millet; biraz da çaresizlik ve alternatifsizlikten dolayı seni anlayacak,affedecek ve kaldığın yerden devam etmene izin vererek,arkandan gelmeye devam edeceklerdir.


Maalesef, şu da bilinen bir gerçek ki;bu milletin de,altılı masa ve diğer muhalefet cephesine güvenmek ve sarılmaktan başka yapabilecekleri başka bir şeyleri yoktur. 04/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




2 Ekim 2022 Pazar

SEÇİLEBİLECEK ADAY


Yerim ben, sizin seçilebilecek adayınızı.


Sizler; altılı masanın bileşeni partilerin liderleri, nereden biliyorsunuz,seçilebilecek veya seçilemeyecek adayın kim ya da kimler olduğunu?


Cumhurbaşkanını siz seçmeyeceksiniz ki,sadece kriterlerinize uygun aday belirleyeceksiniz,seçmenler oy vererek seçecekler.Siz, seçmenin beynini mi okuyorsunuz?


Cumhurbaşkanı ortak adayında aranan üstün vasıfları ve kriterleri belirlediniz.O vasıf ve kriterlere fazlasıyla sahip olan CHP Genel Başkanı KILIÇDAROĞLU'nun seçilebilecek aday olmadığı sonucuna nereden varıyorsunuz?


Cumhurbaşkanı ortak adayında bulunmasını aradığınız vasıflar KILIÇDAROĞLU'nda fazlasıyla varsa,artık kendinizi milyonlarca seçmen yerine koyarak,bu yetmez bir de seçilebilecek biri olmalı,KILIÇDAROĞLU seçilebilecek bir kişi değil, demeye ne hakkınız var,utanmıyor musunuz?


Altılı masanın diğer beş liderine,özellikle de İYİ PARTİ lideri AKŞENER'e diyoruz ki;sizler oynamak istemeyen gelin misali, yerim dar oynayamam demek istiyorsunuz.Sizler,evet KILIÇDAROĞLU Cumhurbaşkanında aradığımız tüm üstün vasıflara sahip ama,onu otak aday olarak belirlemek içimizden gelmiyor deyiniz, biraz yürek varsa sizlerde,açık olunuz açık.


Cumhurbaşkanı adayında bulunması gereken vasıflara sahip bir aday aramakta haklısınız,ama işte oraya kadar sizin hakkınız.Sizler,seçilebilecek olup olmadığını takdir ve belirleme hak ve yetkisine sahip değilsiniz,buna hakkınız yoktur.


Sizler,bana kalırsa KILIÇDAROĞLU'na karşısınız,bunu açıkça söyemeye yüreğiniz yetmediği için,falcılık yaparak, seçmenin iradesine hükmederek, en kolay yolu seçip topu seçmene atıyorsunuz.Ne yapalım, seçmen KILIÇDAROĞLU'na oy vermez diyor ve yan çiziyorsunuz.


O zaman bu liderler soruyoruz,sizin göreviniz nedir,makam odalarında oturup makam araçlarına binmek midir?


Sizin ilk göreviniz;sizin hak ve yetkinizde olmayan seçilebilirlik özelliği dışında,Cumhurbaşkanı ortak adayında bulunmasını istediğiniz vasıf ve kriterlere uygun kişiyi belirlemektir.Kusura bakmayınız,yani, KILIÇDAROĞLU'nu ortak aday olarak belirlemeniz ve kamuoyuna açıklamanızdır.Bu ilk göreviniz çok kolaydır.


İkinci göreviniz ise;altılı masanın ortak adayı olarak belirlediğiniz kişinin,yani KILIÇDAROLU'nun seçilmesi,seçilmesinin sağlanması,yani onu seçtirmek için;sizlerde varsa tabi,üstün liderlik özelliklerinizi,tabanınızda uyandırabildiğiniz güven duygusunu kullanarak,seçmen tabanınızın KILIÇDAROĞLU'nun adaylığı etrafında toplanmasını,ona sahip çıkmasını sağlamak için,azami gayreti göstermektir.


Yok öyle hazır yemek.Halk oylaması yap, seçmenin arzusunu belirle ve sen de masada,en fazla arzu duyulan kişiyi noter gibi aday olarak belirle ve parti seçmenine ve tabanına hakim olma,tabanını ortak adaya oy vermesi için ikna ve yönlendirme çalışmaları yapma,seçmen kitlene ve parti tabanına söz geçirebilme,onları ikna edebilme kabiliyeti olmayan,seçmen ve parti tabanına gerekli güveni veremeyen sözde bir lider olarak, yan gel yat.Yok öyle yağma.


Altılı masanın diğer beş lideri,bizzat kendilerinin belirledikleri tüm vasıflara fazlasıyla sahip olan,Millet İttifakının ve Altılı Masanın kurucusu ve en büyük partisinin genel başkanı KILIÇDAROĞLU'na, tüm bu özelliklerine rağmen hala burun kıvırıyorlar ve seçileceğine güvenemiyorlarsa ve hala diğer vasıflarını gözardı ederek ve ondan daha üstün tutarak, seçilebilirlik kriterini öne çıkarıyorlarsa ve bu güvensizliklerini seçmene hissettiriyorlarsa,böyle bir masadan ve liderlerinden bu ülkeye hiçbir hayır gelmez.Gösterin o zaman Sayın ERDOĞANI ortak aday, bu iş kapansın gitsin.


Seçilebilir aday olmaz.


Gerçekten; seçmeninize ve tabanınıza güven veren ve parti tabanına ve teşkilatına hakim, gerçek bir liderseniz,adayınızı belirlersiniz millete açıklarsınız ve onu seçtirirsiniz.


Kıvırmayın lütfen.02/10/2022


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu