30 Aralık 2023 Cumartesi

YENİ YIL VE YENİ UMUTLAR

 


Bizim de kullanmakta olduğumuz takvime göre;1.Ocak.2024 günü,içinde bulunduğumuz 2023 yılının sonlanarak gireceğimiz yeni yılın ilk günüdür.


Yarın gece yarısı saat 24.01 kutlayacağımız yılbaşı,İsa'nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralıkta kutlanan Hristiyanların Noel Bayramı ile karıştırılmamalıdır.Yılbaşı'nın, dini ve kutsal bir yanı bulunmamaktadır.


Bunu karıştıran bazı dinci kesim, biz Hristiyan değiliz,Müslümanız, yılbaşını eğlenerek kutlamayız günahtır diyerek, yılbaşı kutlamalarına ve kutlayanlara eleştirel bir gözle yaklaşmaktadırlar.Bu değerlendirme ve yaklaşım yanlıştır.


Yılbaşı bir bayram değildir,bir takvim olayıdır.


İçinde bulunduğumuz 2023 yılının bittiği günü,yeni 2024 yılının ilk gününe bağlayan 31.Ararlık.2023 gecesi; insanların, evlerinde veya evlerinin dışındaki eğlence mekanlarında, masalar kurarak ve özel olarak hazırlanan yemekleri yiyip içkiler içerek eğlendikleri,yeni yılı neşe içinde karşılayarak kutladıkları,yeni yıla mutlu bir şekilde girdikleri,bir gelenek ve kültürü yaşayıp yaşattıkları bir gecedir.


Eski yılın bitimi ve yeni yıla girilmesiyle; aslında, insanlarımız bir yıl daha yaşlanmakta ve ömürlerinden bir yıl daha azalmaktadır,bunun bilincindeki insanlarımız, o zaman yeni yıla niçin eğlenerek neşeli ve mutlu bir şekilde girmek istemektedirler,bu bir çelişki değil midir? Diye sorup düşünenler olabilir.


Ben, şahsen öyle düşünmüyorum,hepimizin bir yaşam ömrü vardır ve her geçen yıl bu ömürden çalıp gitmektedir bunu biliyoruz ama, korkunun da ecele bir faydası yoktur,her yeni yılla birlikte yaşlanıyoruz,ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz diye,oturup ağlayacak da değiliz tabi.


Bir de bardağın dolu yanından bakacak olursak,insanların; gelecek her yeni yıldan ve yıllardan bir beklentileri,gayeleri ve umutları vardır.İnsanlar; gayesiz,umutsuz, umutlarını yitirerek yaşayamazlar,asla mutlu olamazlar,umut fakirin ekmeğidir sözü, boşa söylenmemiştir.


İnsanların umut ve beklentileri bir yıl ile sınırlı olmadığı için,her yeni yıl insanların umut ve beklentilerinin tazelendiği yepyeni bir dönemi ifade etmektedir.


Örneğin;genç insanlar, bir an önce okullarını bitirmek ve hayata atılmak,daha sonra evlenip yuva kurmak,çocuk sahibi olmak ve çocuklarını okutarak meslek sahibi yapmak,emekli olup gezip tozmak isterler ve bu istek ve umutlarının gerçekleşmesi için, yılların çabucak geçmesini, yeni yıllara ulaşmayı iple çekerler,yaşlanacakları ve ölüme bir adım daha yaklaşacakları akıllarına bile gelmez.


İşte,insanların bu ileriye dönük istek ve umutlarının gerçekleşmesi, yeni yılları ve yeni yılbaşılarını zorunlu kıldığı için,insanlar yaşlanmalarını,ömürlerinden kopup giden yılları düşünmezler bile.


Bana sorarsanız,sizler de;yaşlanacağım korkusuyla,ileriye dönük isteklerinizden, gayelerinizden, arzularınızdan, umutlarınızdan ve bunların gerçekleşmesinden, asla vaz geçmeyiniz,ileriye dönük gayeleri, beklentileri ve umutları olmayan insanların, yaşlanmaya fırsat bulamadan yaşayan ölü haline geldiklerini unutmayınız.


Bu vesileyle, hepinizin yeni yılını yürekten kutluyor ve 2024 yılının sağlık,mutluluk, huzur, başarı, ekonomik açıdan insanca yaşama koşulları ve siyaseten özgürlükler getirecek bir yıl olmasını,en kötü ihtimalle 2023 yılını aratmamasını,gönülden diliyorum.30/12/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

29 Aralık 2023 Cuma

HÜKÜMETİ DEVİRMEYE TEŞEBBÜS

 



ERDOĞAN;iktidar koltuğunu kaybetmekten çok korkuyor.


Bu korku paranoya halini almış adeta.


Bu nedenle,kendi iktidarını beğenmeyen,eleştiren ve demokratik bir şekilde muhalefet gösteren, kişi,kuruluş,siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarını, potansiyel bir tehlike ve hükümeti devirmeye teşebbüs eden suçlular olarak görüyor.


Kendisini biraz sertçe eleştiren,anayasal eleştiri ve protesto haklarını kullanan grupları, hükümeti devirmeye teşebbüs ediyorlar diye yaftalıyor.


Demokrasilerde;seçimle iş başına gelen siyasi iktidarları, muhalefet partileri,muhalif kişi ve kuruluşlar silahsız ve saldırısız bir şeklde barışçıl olarak eleştirebilirler ve iktidarın iş başından gitmesini isteyebilirler ve siyasal iktidarı bu eleştirileriyle siyaseten güçsüz kılabilirler,istifaya davet edebilirler ve hatta siyasal iktidar muhalefetin demokratik barışçıl eleştiri ve protestolarından bunalarak istifa etmek zorunda da kalabilir.Bu demek değildir ki;hükümeti devirmek.


Hükümeti iş başından uzaklaştırmayı istemek ve arzulamak başka,bunu sağlamak için elverişli vasıtalarla güç, cebir ve şiddet kullanmak,bu şekilde eyleme geçmek başka şeylerdir.


Burada önemli olan yöntemdir.


Cebir ve şiddete dayalı silahlı bir eylem yöntemini kullanmadan, hükümeti en ağır bir şekilde eleştirmek ve protesto eylemlerinde bulunmak, asla, hükümeti devirmeye teşebbüs olarak değerlendirilemez.Ufak tefek taşkınlıklar yapılmış,yasalara aykırı olarak barışçıl protesto eylemlerini engellemeye çalışan güvenlik güçlerine mukavemet eylemlerinde bulunulması, hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun halkaları olan eylemler olarak kabul edilemez.Keza, bu barışçıl protesto eylemleri sırasında, eylemciler arasına şiddet yanlısı kışkırtıcıların sızarak münferit şiddet eylemleri sergilemeleri de, o protesto eylemlerini hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun unsur eylemleri olarak değerlendirilemez.


Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararlarına rağmen tahliye edilmeyen Hatay Milletvekili Can ATALAY, bu hukuki gerçeklere aykırı olarak, hükümeti devirmeye teşebbüs olarak değerlendirilen,aslında genelinde anayasal bir hakkın kullandıldığı Hükümeti protesto niteliğindeki Gezi eylemleri nedeniyle haksız olarak cezalandırılmıştır.


Can ATALAY ve onun gibiler ve birçok insan;hukuk dışı uygulamalarıyla Gezi protestosuna neden olan hükümetin iş başında kalmasını istemiyor olabilirler,ancak ortaya koydukları eylemler; nitelikleri ve kullanılan taktik ve yöntem itibariyle asla doğrudan hükümeti devirmeye yönelik ve bu amaca elverişli cebir ve şiddete dayalı silahlı eylemler değildir.


Gezi eylemine katılmaktan dolayı hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlanarak cezalandırılan Can ATALAY ve sair tüm sanıkların eylemleri;


Anayasanın 83.maddesinde yapılan atıf nedeniyle,milletvekilliği dokunulmazlığı kazanılmasına engel kabul edilen anayasanın14.maddesinde zikredilen;”Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. ” hükmünde yer alan,hak ve hürriyetlerden hiçbirinin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyet biçiminde kabul edilebilecek nitelikte eylemler değildir.


Yargıya doğrudan baskı yaparak anayasanın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83.maddesinin,14.maddeye atıf yapan ibaresine dayanarak, 14.madde uyarınca,Can ATALAY'ın milletvekili dokunulmazlığını kazanamayacağı iddiasıyla tahliye edilmesine engel olan iş başındaki siyasal iktidar; aynaya bakması halinde;kendi geçmiş ve bugünkü karnesinin, anayasanın 14.maddesinde sayılan yasak eylem ve faaliyetlerle dolu olduğunu görecektir.


Gerçekten,siyasal iktidarın; geçmişteki ve bugünkü eylem ve faaliyetlerine şöyle bir baktığımızda;çözüm süreci adı altında bölücü PKK örgütüne sahip çıktığını,aynı masaya oturarak bölücü örgütle müzakere yaptığını,sınırda seyyar çadır mahkemeleri kurarak, sınırdan ülkeye giren PKK militanlarının çadır mahkemelerinin onayıyla ülkede topluca şov yapmalarını sağladıklarını,bölücü örgütün hendekler kazarak malum illerde yuvalanmalarının önünü açtığını,polise ve askere PKK militanlarına engel olunmaması için emirler verdiğini,özgür kalan PKK militanlarının yörede yönetimi ele geçirerek,yöre halkından vergiler toplamalarını, yol kontrol ve denetimleri yapmalarını sağlayarak,anayasanın 14.maddesinde sayılan; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozucu icraatlarda bulunduğunu,Anayasa Mahkemesinin kararıyla tescil edildiği gibi,laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin odağı haline geldiklerini,ülkeyi laiklik karşıtı dinci tarikat ve cemaatlere teslim ettiklerini,islami esaslara dayalı antilaik siyasal islami bir rejimin tesisine yönelik kaldırım taşlarını döşediklerini,14.madde de yasak olarak belirtilen insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemleri bizzat siyasal iktidarın kendisinin sergilediği, inkar edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.


Elverişli sayıdaki kişi ve silahlarla cebir ve şiddet yöntemini kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs suçunu icra etmeye başlamayan, ancak iş başındaki hükümetten de hoşlanmayan Gezi eylemlerine katılan kişilerin, iş başındaki ERDOĞAN hükümetini ve icraatlarını sevmemeleri,onaylamamaları, icraatlarını barışçıl olarak protesto eden eylemleri; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan vasıf ve mahiyette eylemler olarak nitelendirilemez.


Bu eylemler;bilakis, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tutum içindeki siyasal iktidarı uyarmayı amaçlayan eylemlerdir.


Anayasanın 14.maddesinde yer alan; “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma”amaç ve nitelikli eylemler, ancak bölücü PKK ve onun eylemleri için söz konusu olabilir.

Aynı şekilde anayasanın 14. maddesinde yer alan ve yasaklanan,milletvekilliği dokunulmazlığına engel olan;” insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırma amaç ve nitelikli eylemler de,ülkede dini esaslara dayalı antilaik ve antiözgürlükçü bir rejim kurmayı amaçlayan siyasal islamcı örgüt ve partilerin eylemleri için söz konusu edilebilir, ki;böyle bir parti şu anda Cumhur İttifakının ortağıdır.


Can ATALAY dahil herbirinin; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti savunduklarında,en küçük bir şüphe bulunmayan Gezi eylemcilerini, anayasanın 14.maddesi kapsamına sokarak, onların,salt iktidar karşıtı olmaları nedeniyle, temel hak ve özgürlükleri kötüye kullanmakla suçlanmaları, hukuka, anayasaya ve gerçeklere aykırıdır.


Hiç kimse,iş başındaki iktidarı sevmeye, icraatlarını benimsemeye,ona yönelik demokratik ve barışçıl protesto haklarını kullanmamaya zorlanamaz.


Tekrar ediyoruz; iş başındaki hükümeti ve icraatlarını sevmemek,benimsememek,onu ağır eleştirmek,hükümete yönelik barışçıl protesto haklarını kullanmak,onun iş başından uzaklaşmasını arzu etmek,bu amaçla barışçıl silahsız protesto eylemleriyle hükmeti siyaseten yıpratmak, asla suç değildir. Suç olan; istek değil,yöntemdir,cebir ve şiddet yöntemiyle, elverişli silahlarla ve yeterli sayıda insanla hükümeti devirmeye yönelik eylemleri icraya kalkışmaktır.29/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




25 Aralık 2023 Pazartesi

UTANIYORUM

 


Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in şehit Piyade Sözleşmeli Er Enis Budak’ın Manisa’daki cenazesinde protesto edilmesiyle ilgili konuşan Erdoğan,Bir tanesi Manisa’da gitmiş orada güya gövde gösterisi yapacak. Ne oldu? Artık bu millet kimin kim olduğunu gayet iyi biliyor. Öyle herkese yol geçen hanı demiyor”demiş.


Bu beyanlar alelade bir şahsa ait değildir.Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,milletin birliğini temsil eden ve tarafsızlık yemini etmiş bulunan partili Cumhurbaşkanına ait.


Bir tanesi diyerek hitap ettiği ve hakir gördüğü kişi,yani Özgür ÖZEL; T.C.Devletinin kurucusu ATATÜRK'ün oturduğu koltukta oturan,bugünün ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı.


ERDOĞAN'ın;bu sözleri, bırakınız Cumhurbaşkanı sıfatıyla,AKP Genel Başkanı sıfatıyla dahi sarfetmesi büyük bir ayıp,bu sözler bir insana,bir devlet adamına ve Cumhurbaşkanına hiç yakışıyor mu?


Gerçekten ERDOĞAN'ı anlamakta zorlanıyoruz ve sinirlerimiz geriliyor.


ERDOĞAN;silahların eşit olmadığını,kendisinin eylem ve söylemleriyle, hiç haketmediği Cumhurbaşkanlığı sıfatından kaynaklanan üstünlüğüne ve ceza muafiyetine güvenerek, kendisine göre güçsüz ve çaresiz gördüğü kişileri ezmeye,haysiyetleriyle oynamaya çalışıyor.Özgür ÖZEL'in şahsında,CHP'ye gönül vermiş milyonlarca vatandaşını da haksız bir şeklide üzüyor,halkı bölüyor.


Eşit olmayan üstün ve imtiyazlı koşullarının arkasına sığınarak,çok rahat bir şekilde böyle konuşmak onu rahatsız etmiyor,siyasi geleceği ve çıkarı için her kötü sözü kendisine hak görüyor.


Türk insanı bunu asla haketmiyor.


İnsanıyla ve ülkesiyle kültürel ve ekonomik olarak gelişmiş ve olgunlaşmış ülkelerde doğru işleyebilen,yaşayabilen ve tadına doyum olmayan demokrasinin; en zayıf halkası olan kendisini koruyabilme olanağının, insanların kültür ve ahlak düzeyiyle orantılı olması nedeniyle, maalesef ülkemizdeki demokrasi ancak bu düzeyde icra edilebiliyor.


Bu güzel ülkeye çok yazık,çok.


Demokrasiyi, sandıktan çıktım, her yaptığım mübahtır diye gören ve tanımlayan, kendisinden hesap sorulamayan,anayasayı rafa kaldıran,devlet yönetiminin tüm örf ve adetlerini,yerleşmiş geleneklerini rafa kaldırarak,ülkeyi keyfi bir şekilde yöneten tek adamın yönetimindeki bu ülkede yaşamak zorunda olmaktan,utanıyorum ve büyük üzüntü duyuyorum.26/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

DEM PARTİSİ DOĞRU YAPMAMIŞTIR

 


Benim yazılarımı takip edenler bilirler.Eski adı HDP olan DEM Partisini,meclise temsilci yollayan meşru bir siyasi parti olarak sürekli desteklemiş ve diğer bazı partilerin bu partiyle ilişkiden kaçınmalarını ve dışlamalarını hep kınamışızdır.


Bölgesel Kürt partisi olmadıklarını, tüm ülkeyi kapsayan bir Türkiye partisi olduklarını savunan DEM Partisi;son, on iki şehit verdiğimiz bölücü PKK terör saldırısını açıkça kınayarak lanetleyen bir bildiri yayınlayarak insanlarımızın hassasiyetlerine saygı göstermemişlerdir.Bu tutumlarıyla,adeta ayaklarına silah sıkmışlardır.Bu konuda takiye yapmayı dahi düşünmemişler,halkımızın çoğunluğunun duygularına saygı göstermemişlerdir.


Bu nedenle,DEM Partisini; biz dahil, insanların savunma olanakları,bizzat DEM Partisisinin akıl dışı bu tutumuyla iyice zorlaşmıştır.


CHP'nin haklı gerekçelerle ortak bildiriyi imzalamamasına rağmen,ortak bildiriden daha kapsamlı ve milli yas ilanını da isteyen tek başına bildiri yayınlamasını dahi yeterli görmeyerek, teröre destek olarak değelendiren, şehit cenazesine katılan CHP lideri Özgür ÖZEL'i haksız bir şekilde protesto eden, önyargılı,muhakemeden yoksun kişilerin yer aldığı ülkemizde,terörü lanetleyen ortak bildiriye imza koymadığı gibi tek başına müstakil bir bildiri ile açıkça terörü lanetlemeyen DEM Partisi,çzellikle yaklaşan yerel seçmler öncesinde hem kendisine hem de ülkeye zarar vermiş ve AKP'nin değirmenine su taşımıştır.


Bu aşamadan sonra,CHP'nin; yerel seçimlerde, özellikle İstanbul ve Ankarada DEM Partisinden destek talep etmesi ve işbirliği için DEM Partisiyle ilişkiye geçerek görüşmeler yapması iyice zorlaşmıştır.


CHP; haklı olarak,DEM Partisinin desteğini almanın getirisi ile götürüsünü düşenecek,bir hesap ve mukayes yapacak ve muhtemeldir ki;DEM Partisinin desteğinden vazgeçecek ve İstanbul ve Ankara seçimleri riske girecek,AKP bundan istifade ederek İstanbul ve Ankara'yı geri alıp,ülkeyi tamamen karanlığa gömecek siyasal ve moral üstünlüğü eline geçirecektir.


Bu mudur,ülkeyi sevmek ve Türkiye partisi olmak? 25/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

24 Aralık 2023 Pazar

CHP CESUR VE YERİNDE BİR ADIM ATMIŞTIR

 


Bravo CHP'nin yeni genel Başkanına ve yönetimine.


Biz,AKP'nin öncülük yaptığı ve bazı muhalefet partilerinin de imza koyduğu terörü kınayan ve lanetleyen ortak bildiriye imza atmayan ve ana muhalefet partisi olarak tek başına daha kapsamlı,şehitlerimiz için milli yas ilanını talep eden ve terörü lanetleyen bildiri hazırlayarak imzalayıp kamuoyu ile paylaşan CHP'yi kutluyoruz.


CHP; bu sefer,AKP'nin öncülük ettiği terör bildirisine imza atmazsak AKP tarafından suçlanırız ve konuyu siyasi propaganda malzemesi olarak kullanacak olan AKP'nin şerrine uğrarız korkusuna kapılmadan, ortak bildiriye imza koymamış ve haklı nedenlerini de açıklayarak, tek başına daha güzel bir terör bildirisine imza koymuştur.


Terör örgütü PKK ile bugüne kadar her türlü yakınlaşmanın içine giren ve uyguladığı politikalarla bitmek üzere olan terörü yeniden hortlatan,Suriyenin kuzeyinde Amerikanın desteği ile terör örgütüne bir devlet kurdurtmaya neden olan yanlış Suriye politikasının mimarı iş başındaki AKP iktidarının, bu konuda söz söylemeye ve peşine takılarak kendi bildirisine imza koymayarak tek başına bildiri yayınlayan CHP'yi suçlamaya asla hakkı yoktur.


CHP; tek başına hazırlayarak imzalayıp yayınladığı bildiriyle,bölücü PKK terörünü açıkça kınayarak lanetlemiştir.Bu konuda güven vermeyen AKP'nn dümen suyuna girmemek ve müstakil bir bildiri yayınlamak, CHP'nin terörü kınamadığı şeklinde yorunlanarak suçlanamaz,böyle bir suçlama, terör ve şehitlerimiz üzerinden politika yapmak ve oy devşirme girişimidir.


Hain FETÖ Terör Örgütünün 15 Temmuzda gerçekleştirdiği darbe girişimi sonrası AKP'nin dümen suyuna giren ve olayı ortak kınayan CHP'nin dili yanmış ve AKP'nin bu darbe girişiminden gerekli dersleri çıkarmadığı,cemaatlere ilişkin gerekli tedbirleri almadığı,FETÖ darbe girişimini fırsata çevirerek,anayasaya aykırı olarak çıkardığı olağanüstühal kararnameleriyle FETÖ'nün başaramadığı darbeyi bu ülkeye kendisinin yaptığı bilinen bir gerçektir.


Akıllanan ana muhalefet partisi CHP, bu sefer AKP'nin oyununa gelmemiştir.Olay budur.


Ne olmuş yani,ortak bilidiriye imza atmayan CHP bölücü PKK terörünü onaylamış mıdır?


Asla.Sadece, tek başına terörür lanetleyen bildiri yayınlamış ve ilaveten bu bildiriyle şehitlerimiz için milli yas ilanını AKP iktidarından talep etmiştir.


12 şehidimize rağmen milli yas ilan etmeyen emrindeki TRT de eğlence programlarına devam eden AKP iktidarının; yas ilanına sıcak bakmayan ortak bildirisine imza koymasını beklemek ve imza koymadığı için CHP'yi suçlamak haksızlıktır ve şehit kanı üzerinden oy devşirme girişimidir.


Farzedelim ki,bir kişinin çocuğu evlendi bir takı takılacak.Birkaç yakını birleşerek ortak bir takı takabileceği gibi,bir yakını da,hayır ben ayrı takı takacağım diyebilir ve ortak takıya iştirak etmeden tek başına daha değerli ve güzel takı takarak görevini yerine getirebilir.


İşte olay budur.


CHP'nin ortak bildiriye imza atmayarak onun yerine tek başına hem de milli yas ilan edilmesini de talep ettiği daha güzel ve kapsamlı, terörü lanetleyen bildiri yayınlaması,CHP'nin; oy kaygısıyla, acaba ne derler korkusunu üzerinden attığını göstermesi açısından iyi ve olumlu bir gelişmedir.24/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

22 Aralık 2023 Cuma

SADECE ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI BAĞLAYICIDIR

 



Anayasanın 153. maddesine göre; kararları, kesin olan ve yasama,yürütme ve Yargıtay da dahil olmak üzere tüm yargı organlarını,idare makamlarını,gerçek ve tüzel kişileri bağlayan Anayasa Mahkemesinin; Hatay milletvekili seçilen ve anayasanın 83.madddesine göre dokunulmazlık kazanan Can ATALAY'ın tahliye edilerek davasının durdurulmasına yönelik hak ihlaline uğratıldığına dair Anayasa Mahkemesi kararına, Yargıtay ve yerel ağır ceza mahkemesi tarafından uyulmamasına gerekçe olarak dile getirilen;Yargıtay da bir yüksek mahkemedir ve onun kararları da bağlayıcıdır ve uyulması gereken bir yüksek yargı kararıdır.Bu nedenle,ortada; uyulması gereken birisi Yargıtay ve diğer Anayasa Mahkemesinin kararı olmak üzere, iki ayrı yüksek mahkemenin kararı vardır,ortaya çıkan durum bir yargı ihtilafıdır,bu nedenle Yargıtay'ın ve ona bağlı yerel adliye mahkemesinin, Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararına uyma ve uygulama zorunluluğu yoktur tezi,külliyen yalandır,büyük bir hukuki aldatmaca ve demagojidir.


İlk kez biz buradan iddia ediyoruz,anayasaya ve özel yasasına göre adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme mercii olan Yargıtay'ın kararları;anayasanın 153.maddesinde Anayasa Mahkemesinin kararlarına ilişkin olarak açıkça yazıldığı gibi, yasama,yürütme ve yargı organlarını,idare makamlarını,gerçek ve tüzel kişileri bağlayan kararlar değildir.


Anayasanın ilgili maddesinde ve özel Yargıtay Yasasında;Yargıtay kararlarının,anayasanın 153.maddesinde yazılı olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi kararları için öngörülen genel anlamda,makro düzeyde her makamı ve kişileri bağlayacağına ilişkin bir hüküm yoktur.Zaten işlevi Adliye mahkemelerinin karar ve hükümlerini nihai olarak inceleme ile sınırlı olan, anayasa maddelerini yorumlama görev ve yetkisi olmayan Yargıtay'ın, benim kararlarım da bağlayıcıdır deme yarışına girmeye hakkı yoktur.


Yargıtay;karar ve hükümlerini nihai olarak incelediği Adliye Mahkemelerinin kararlarını onaylarsa, o yerel adliye mahkemesinin kararı kesinleşir ve infaz edilebilir hale gelir.Bu, Anayasa Mahkemesinin kararlarının makro düzeyde bağlayıcılığı ile bir tutulamaz.İkisi ayrı şeylerdir.


Yargıtay'ın verdiği kararlar,içtihat niteliğini kazanmış olsa da,benzer olaylarda yerel adliye mahkemelerini bağlamaz.Yargıtay'ın verdiği bozma kararları dahi, yerel mahkemeleri bağlayıcı değildir,yerel adliye Mahkemesi,kural olarak ,Yargıtayın verdiği bozma kararına direnerek ilk kararında ısrar edebilir.


Yargıtay'ın; o da dosyasına özel olmak üzere,adliye mahkemesinin bozulan ilk kararında direnmesi üzerine verdiği kararı yeniden inceleyen Yargıtay genel kurul kararları ile içtihadı birleştirme kurulu kararları bağlayıcıdır.


Bu itibarla,icra ettikleri yargı fonksiyonları çok farklı olan,kararlarıyla ülke çapında anayasal düzeni koruyan,anayasa ihlallerini önleyen,anayasa maddelerini yorumlamaya tek yetkili olan,anayasanın 153.maddesinde açıkça yazılı olduğu gibi, kararları; yasama,yürütme ve Yargıtay da dahil tüm yargı organlarını,idare makamlaını,gerçek ve tüzel kişileri bağlayan Anayasa Makemesinin kararları ile Yargıtay'ın kararlarını eşdeğer kabul edemezsiniz,


Amiyane olacak ama,teşbihte hata olmaz,cuk oturduğu için okurlarımın affına sığınarak yazmak zorundayım,hiç kimse, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında sidik yarıştırmaya kalkışmasın.


Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararı, eninde sonunda uygulanmaya mahkumdur.Bu bir rejim sorunudur. 22/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu









20 Aralık 2023 Çarşamba

BUNLAR ALLAHA ŞİRK KOŞAN ŞARLATANLARDIR

 



ATATÜRK'ün kurduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin canına kasteden en son örneğini ve gerçek yüzünü 2016 da hain darbe girişimi ile gördüğümüz Gülen Cemaatinden ders almayan bir siyasal iktidar ile yüz yüzeyiz.


Aslında alınacak dersleri de yok bunların.


Zira,bizzat ERDOĞAN Fetullah GÜLEN ile aynı menzile gittiklerini açıkça itiraf etmiştir.


İş başındaki siyasal iktidar ve onun lideri ERDOĞAN ile darbeci, antilaik,demokrasi ve ATATÜRK karşıtı ve düşmanı Gülen ve diğer cemaat ve tarikatlar arasında, ideoloji ve amaç açısından hiçbir farklılık bulunmamaktadır.


Attığı imzalar ve yaptığı atamalarla,Gülen Cemaatinin devletin tüm kurumlarını ele geçirmesinin baş sorumlusu olan AKP iktidarı;boynuzun kulağı geçmesi nedeniyle, kendisini bir darbeyle devirmek isteyen Gülen Cemaati ile bir iktidar mücadelesine girmemiş olsaydı,Gülen Cemaati AKP iktidarının baş tacı olmaya devam edecek ve birlikte aynı menzile ulaşacaklardı.


Bu nedenle,aynı kafada ve zihniyette olan AKP iktidarı ve ve onun liderinin; siyasal geleceği açısından 2016 darbe girişiminden ders almasını ve cemaat ve tarikatlarla arasına mesafe koymasını, onlarla mücadele etmesini beklemek, abesle iştigaldir,


Gülen Cemaatinden ve onun ihanetinden ders almayan,2016 darbe girişiminde, koltuğunu ve canını, her zaman karşılarında olduğu, laik ve demokrat ATATÜRKÇÜ Türk subaylarına borçlu olan ERDOĞAN;sürekli seçim kazanmak ve siyasi geleceğini garanti altına almak için,dindar ve kindar bir nesil ve ordu yaratma amacından vaz geçmemiş ve devletin kapılarını; en başta milli eğitim ve milli savunma bakanlıkları olmak üzere,tarikat ve cemaatlere açkmıştır.


Siyasal iktidarın destek ve teşvikiyle Devletin kurumlarına sızan ve sızmaya devam eden bu tarikat ve cemaatlerin; gerçek İslamlıkla uzuktan yakından bir ilişkisi bulunmamaktadır.Bunlar, Allaha şirk koşup adeta Allah gibi din pazarlayarak kendilerini müritlerine taptırarak rant elde eden ve günlerini gün eden şarlatanlardır.


ATATÜRK'ün kurup bizlere emanet ettiği laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti;cemaat ve tarikat adı altında örgütlenen bu şarlatanların ve bunlardan siyasal çıkar uman siyasal iktidarın kuşatması altındadır,maalesef.


Siyasal iktidar; cemaat ve tarikatlardan,cemaat ve tarikatlar da; siyasal iktidardan beslenmektedir,karşılıklı işbirliği halindedirler,ülkemizin demokratik ve laik geleceği açısından düşündürücü olan ve endişe veren de, bu gerçekliktir.


Bu ülke asla sahipsiz değildir,


Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerine ve ATATÜRK ilkelerine sonuna kadar bağlı, laik ve demokrat Türk Milletinin sabrını daha fazla test etmekten vazgeçiniz. 20/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

14 Aralık 2023 Perşembe

İYİ PARTİDE YAPRAK DÖKÜMÜNÜ DE AŞAN BİR DAĞILMA

 



İyi Parti'yi herkes gözlemliyor.Parti,yaprak dökümünü de aşan bir dağılmanın eşiğinde adeta.


Genel Başkanı AKŞENER; ağzını bozan ve sertleşen üslubuyla, önüne gelene esiyor ve gürlüyor.


Çok hırçın,söylediklerini kulakları duymuyor, sözlerinin nerelere gideceğinin ve sonuçlarının farkında değil.


Partisine hakim değil, bu nedenle sert tavırlarla partisine hakim olmaya çalışıyor.


Sanırım, üst akıl ve rol model olarak, kendisine ERDOĞAN'ı örnek almış,adeta onu taklit ediyor onun stratejisini uyguluyor.


Bilmiyor ki;ERDOĞAN iktidarda,tek adam,devletin bütün olanakları elinde,herkes onun eline bakıyor,devlet pastası elinde pastayı o bildiği gibi dağıtıyor,herkes ona muhtaç,bu nedenle istediğini azarlıyor,eleştiriyor,kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor,anayasa ve yasa tanımıyor,zira hesap vermiyor,hesap sorulamıyor,400 milletvekili gerekli hesap sorulabilmesi için,şimdi AKŞENER kalkmış kendisini ve partisini dev aynasında görmeye başlamış ve ERDOĞAN gibi önüne gelene kükrüyor,kırıcı konuşuyor,akıl dışı kararlar alabiliyor.


Bu olumsuzlukları gören aklı başında daha ziayade merkez sağa yakın olan seküler,Atatürkçü İyi Partililer, bir bir partiden kaçıyorlar.


Hangi birini sayalım,partinin tüm ağır topları istifa ettiler,bugün de emekli askeri hakim Ahmet Zeki ÜÇOK; CHP ile işbirliğini savunması nedeniyle, genel başkan yardımcılığı koltuğundan azledildi,benim de çok sevip takdir ettiğim değerli hukukçu Ece GÜNER de istifa etti.


Bana göre,patide kalan son kişi Turhan ÇÖMEZ, sıra ona geldi sanırım.O da istifa etse, gerçekten partiyi sırtlanacak adam kalmayacak,parti eskiMHP'li ağır topların elinde kaldı diyebiliriz.


Partinin bugünkü yapısına ve koşullarına baktığımızda,biraz ironi gibi olacak ama,sanırım partiden atılma sırası AKŞENER'e geldi diyebiliriz.


Ancak, AKŞENER; sanırım bu acı gerçeklerin farkında değil henüz.


Partiye sonradan katılan eski MHP'li Oktay VURAL;şu sıralar, sanırım partide hakim durumda.AKŞENER ona çok bel bağlamış sanki,durum onu gösteriyor.


Oktay VURAL;yerel seçimlerde CHP ile işbirliği yapılmasın, seçimlere hür ve müstakil girelim diyenlerin önde gelen kişisi gibi duruyor.


Geçtiğimiz günlerde Sözcü Televizyonuna çıkan Oktay VURAL;Sözcü yazarı Deniz ZEYREK ile CHP'le seçim işbirliği konusunda tartışmaya girmiş olup,bizim bu tartışmadan çıkardımız sonuca göre,Oktay VURAL; DEM Partisini ve seçmen tabanını kara listeye almış,Kürt seçmeni yok saymış,milliyetçilik adına, ırkçılık yapmış,o kadar ki;kendileri DEM ile doğrudan işbirliği yapmasalarda,DEM seçmeninin oylarıyla destekleyeceği CHP adayına,İyi Parti olarak oy vermeleri halinde, DEM ile paralel düşecekleri ve onlarla işbirliği yapmış olacakları saçmalığına kadar vardırmış işi.


DEM Partisi ve seçmenleri Kürt halkının;kendilerini tenzih ederim ama,isterlerse terörist olsunlar, ne olurlarsa olsunlar,bir doğruya imza atmaya, bu ülkenin gerçeklerini görmeye,ERDOĞAN'a muhalefet ederek onun İstanbul ve Ankara adaylarını seçtirmemeye,ERDOĞAN'ın yerel yönetimlerdeki gücünü kırmaya,bu nedenle CHP adaylarını destekleyerek onlara oy vermeye hakları olamaz mı,size ne ey İYİ Partili yöneticiler,oylarınız, DEM Partili seçmenin oylarıyla,sandıkta aynı CHP adayında birleşmiş olsa ve CHP adayı büyükşehir belediye başkanı seçilse,ERDOĞAN umduğunu bulamasa, hiç değilse yerel yönetimlerde gücünü kaybetse, fena mı olur? Sizi rahatsız eden nedir?


Demek ki,İYİ partililer;DEM Partisinin de katkı sunacağı oylarla bir CHP'li aday belediye başkanı seçileceğine,bırakın ERDOĞAN'ın adayı seçilsin ve ülkeyi perişan etmeye devam etsin istiyorlar.


Bu zihniyetteki bir partinin;hergün gelen istifalarla erimesi ve dağılması, mukadderdir ve bu durum ülkenin de hayrınadır, bize göre.14/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Aralık 2023 Salı

İSTANBUL VE ANKARA'NIN KAYBI HALİNDE KAYBEDENLER CHP İMAMOĞLU VE YAVAŞ OLMAYACAK TEK KAYBEDEN TÜM HALKIMIZ OLACAKTIR

 



Büyük umutlarla girilen ve ERDOĞAN'ın Saray iktidarına son vereceğine kesin gözüyle bakılan 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri, özellikle İyi Parti ve onun genel başkanı AKŞENER'in hataları yüzünden kaybedilmiş ve tüm umutlar Mart 2024 de yapılacakolan yerel seçimlere odaklanmıştır.


Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini kazanan ERDOĞAN;seçimlerden galip çıkmanın morali ve özgüveniyle,bir sene sonra yapılacak olan yerel seçimlere rağmen,kendisine çeki düzen vermemiş,halkı ezip geçen eski hatalı ekonomi politiklarını aynen uygulamaya devam etmiş,vasıtalı vergileri artırarak,zamlar yaparak, açık veren bütçenin ve israfın tüm yükünü fakir halkın sırtına yüklemeyi sürdürmüş,tüm çalışanları çığrından çıkardığı enflasyona ezdirmiş ve tüm tercihlerini emekten yana değil, sermayeden yana kullanmaya devam etmiştir.Kısacası, EROĞAN cephesinde değişen hiçbir şey olmamıştır.


Mart 2024 de yapılacak olan yerel seçimler;tüm halkımızın,ERDOĞAN Saray iktidarını uyarmak ve kulağını çekmek, memnuniyetsizliğini göstermek açısından son şansıdır.


Özellikle İstanbul ve Ankara'da çok başarılı çalışmalar yapan,Saray İktidarının; halkın paralarından oluşan belediyelerin mali kaynaklarını yandaş vakıflara ve cemaatlara aktardığı hortumları kesen Ekrem İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ'ın seçimleri kaybederek İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin tekrar Saray yönetimine geçmesi halinde,2028 senesine kadar dört yıl süreyle seçim korkusu yaşamayacak olan ERDOĞAN'ın, fakir halkın ensesinde pişireceği bozaları,elini fakir halkın cebinden çıkarmayacağını, fakir halkı inim inim inleteceğini,halkın özgürlüklerini tamamen yok edeceğini düşünmek bile istemiyoruz.Görünen köy klavuz istemiyor bu gerçekleri görmek için.


İşte bu nedenledir ki;ERDOĞAN'a adeta güvenoyu yerine geçecek ve ERDOĞAN'a, 2028 seçimlerine kadar,ülkeyi başına buyruk, keyfi bir şekilde yönetmenin ve fakir halkı iktisaden ezmenin yolunu açacak,ERDOĞAN'a bu konuda vize verecek olan 2024 yerel seçimleri, çok önemlidir.


Halkımız ve tüm seçmenlerimiz;2023 genel seçimlerinde hangi partiye gönül ve oy vermiş olurlarsa olsunlar,Mart 2024 yerel seçimlerinde, özellike ve en başta İstanbul ve Ankara 'da oy kullanacak olan halkımız, icraatlarıyla başarı kazanmış,başarıları kanıtlanmış ve hatta isimleri Cumhurbaşkanı adaylıklarına layık görülmüş Ekrem İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ'a oy vererek,sandıkta bu adaylar için ittifak içine girmelidirler.


İSTANBUL ve ANKARA'nın muhalefetin elinde kalması,ERDOĞAN'ın; İstanbul ve Ankara'yı geri alma planlarının bozulması elzemdir.İstanbul ve Ankara'nın kaybedilerek yeniden ERDOĞAN'ın eline geçmesi halinde,seçimin kaybedeni CHP,İMAMOĞLU ve YAVAŞ olmayacak,bizzat halkımız olacaktır.Tek kazanan ise, ERDOĞAN olacaktır.


İstanbul ve Ankara'nın kaybı halinde,bugün dahi kontrolsüz bir güç olan ERDOĞAN'ı freni patlamış bir kamyon gibi tamamen kontrolsüz bir güç haline getirecek ve bu durumdan en büyük zararı halkımız görüp yaşayacaktır.05/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

28 Kasım 2023 Salı

FUTBOLCULARIN BUHARLAŞAN DOLARLARINDAN NASIL BİR HUKUKİ SONUÇ ÇIKAR?

 


Bazı futbolcuların, milyon dolarlarına milyonlar katmak amacıyla bir özel bankanın müdiresine hiçbir ciddi teminat almadan emanet ettikleri yüklü dolarlarının karşılığında kendilerine vaad edilen fahiş faizleri alamadıkları gibi ana paralarını dahi kaptırmaları olayından, bir hukukçu olarak asla dolandırıcılık suçunun çıkmayacğını düşünüyoruz.


Bu eylem; olsa olsa, o da iade edilmeyen ana paralar açısından, sadece TCK nın 155 maddesine uyan güveni kötüye kullanmak suçuna vücut verebilir.


TCK'nın dolandırıcılık suçunu tanımlayan 157.maddesinde, dolandırıcılık suçu;hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak şeklinde tanımlanmıştır.


Bu tanımlamaya göre;somut olayımızda dolandırıcılık suçunun işlenmiş olduğundan bahsedebilmek için;fail ve/veya failler tarafından,hileli davranışlar icra edilmeli,ağır ve yoğun bir şekilde ustalıkla sergilenen yalanlar; mağdur olan futbolcuları, kendilerine fahiş faiz kazandırılacağı konusunda aldatmalı ve hiçbir kuşku duymadan ellerindeki dolarlarını fail veya faillere teslim etmelidirler.


Basit yalanlar, hileli davranışlar olarak kabul edilemez.Yalanların nitelikli ve inandırcı ve aldatıcı olması zorunludur.bunun sonucunda da,dolandırıldıklarını iddia eden futbolcular, kendilerine vaad edilen fahiş faiz getirisinin garanti olduğu konusunda,hiçbir kuşku duymadan, ciddi bir şekilde aldatılmış olmalıdır.


Dolandırıcılık suçunun unsurlarından olan hile, nitelikli bir yalandır. Hile teşkil eden yalan, ağır ve yoğun olmalı, ustalıkla sergilenerek mağdurun yalanı kontrol ve irdeleme veya yetkili uzman kişilere ve kurumlara kontrol ettirme imkanını ortadan kaldırmalıdır.


Nitelikli bir yalan yoksa, dolandırıcılık suçunun unsurları yok demektir.


Basit bir yalan; dolandırıcılık suçunun unsuru olan hileli davranış olarak kabul edilemez.


Sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir.


Dolandırıldıklarını iddia eden futbolcların;milyon dolarlarına, kısa sürede ve çalışmadan faiz olarak milyon dolarlar ilave ederek köşeyi dönme arzu ve iştahları,ihtirasları ve aç gözlülüklerinin gözlerini kör ederek,sağlıklı düşünme yeteneklerini yitirmeleri, hukuken korunamaz ve bir banka müdiresinin basit yalanlarını,aldatıcı nitelikte,nitelikli bir yalan haline getiremez.


Bir zamanlar,ben ekonomistim faiz neden enflasyon sonuçtur denildiğinde inanılmayan bu beyan gibi,elinde sihirli değnek bulunmayan bir banka müdiresinin fahiş faiz getirisi vaadine de asla inanılamaz,ihtiraslarının ve aç gözlülüklerinin esiri olarak buna inanan futbolcular da bunun sonucuna katlanmalıdılar.


Paralarını fahiş faiz vaadiyle kaptıran bazı futbolcuların dolandırıcılık suçunun mağduru olarak kabul edilmeleri,hukukun himayesinin şemsiyesi altına alınarak korunmaları, etik olarak da asla savunulamaz.


Bir kumar oynamışlar ve bu kumarı kaybetmişlerdir ve bunun sonucuna da katlanmalıdırlar.


Ancak,fahiş faiz vaadiyle teslim ettikleri ana paralarını alamamaları halinde,ana paralarıyla sınrlı olarak,ortada gerçekten bir güveni kötüe kullanma suçunun varlığından bahsedilebilecektir,dolandırıcılık suçundan değil.28/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

26 Kasım 2023 Pazar

SİZLERDE HİÇ GURUR VE ONUR YOK MUDUR?

 



Değişim naralarıyla KILIÇDAROĞLU'na savaş açarak, ortaklaşa çaba ile eski yönetimi devirip iş başına gelen Özgür ÖZEL,perde arkasındaki Ekrem İMAMOĞLU ve onlardan bağımsız Mansur YAVAŞ'a sesleniyorum tabi.


Sizler de hiç gurur ve onur yok mudur?


İyi Parti'nin genel başkanı hanımefendi; partiniz CHP'ye bayrak açmış,CHP ile giriştiği seçim ittifakını eleştirerek ayaklarıyla çiğnemiş ve sivri diliyle söylemediğini bırakmamış,hayatı boyunca evlatlarına da vasiyet ederek, İyi Parti'ye yaptığı iyiliği asla unutmayacağına söz verdiği halde, seçimlerden sonra kendi başarısızlığının suçlusu olarak hedefe koyarak ağır eleştiriler yaptığı KILIÇDAROĞLU'nu üzme pahasına,onun iyi niyetli ittifak çabalarını yok sayarak, ona sahip çıkmadan,İyi Parti'nin bitmiş ve tükenmiş, önüne gelene çemkiren, hiçbir olumlu politika üretemeyen, bu konuda bir çaba da sarf etmeyen AKŞENER'den hala ne bekliyorsunuz da onu ziyaret ediyorsunuz,onurlandırıyor ve şımartıyorsunuz?


Evet neden?


Siz, kendinize değil de, partisine hakim olamayan,hergün gelen istifalarla eriyen bitip tükenen,kamuoyunda sürekli güven kaybeden,hata üstüne hatalar yapan,parti içinde akçeli işlerden pis kokular yayılmasına sebep olan AKŞENER'e güvenerek mi değişim sloganı ile bayrak açtınız ve iş başına geldiniz,iş başına gelir gelmez 2024 yerel seçimleri için ittifak ve işbirliği amaçlı olarak,bu hanımefendiyi ziyaret ederek onurlandırıyorsunuz ?


Hanımefendiyi onurlandıracağız diyerek, aslında kendi onurunuzdan ve özgüveninizden fedakarlık yaptığınızın farkında değilsiniz.


Sakın kimse,bu yazıyı KILIÇDAROĞLU'nu savunmak amacıyla yazdığım iftirasına kalkışmasın.


Al birini vur öbürüne.


Geçenlerde değişimci yeni genel başkan Özgür ÖZEL;önümüzdeki dört yılın sonunda yapılacak seçimlerde, parisi CHP için %30 oranında oy biçmiş.Yani,günümüze göre y dört senede,yaklaşık %3-5 gibi bir oy artışını hedefine koymuş.


Yetmez efendim.CHP'yi ilk seçimlerde iktidara taşıyacağı vaadiyle iş başına gelenlerin, dört yılın sonunda CHP için öngördükleri %30 oy oranı yetersiz ve hiç de iddialı bir oran değildir.


Bu nedenle,kendilerine güvenemeyen,niçin iş başına geldikleri konusunda ben de soru işaretleri yaratan,dört yılın sonu için %30 oy öngören yeni yönetimin,bitmiş tükenmiş,seçimlere kadar başına daha nelerin geleceği kuşkulu olan İYİ Partinin genel başkanı hanımefendiden medet umuyor olmalarını,kendilerine güvenemediklerini,şimdi çok iyi anlıyoruz.


Yerel seçimlerde;partilerden ziyade, adayların kişiliklerinin,denenmiş başarılarının, kabiliyetlerinin ve iş başındayken yaptıkları iyi icraatlarının öne çıktığını ve seçmeni partilerinden bağımsız olarak ikna etmenin,partilerarası kurumsal ittifak ve işbirliğinden ziyade,sandıkta seçmenler arasında bir işbirliğinin sağlammasının kolaylığını gözetmeden,sandıkta bir işbirliği sağlama çabası içine girmeden,parti gözetmeksizin seçmenin sandıkta işbirliğini sağlayamadan, en başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehir belediye başkanlıklarının yeniden AKP'ye kaptırılağını,bunun sonucunda,seçmenlerin parası olan belediyelerin tüm mali imkanlarının, AKP yandaşı vakıf,cemaat ve mütahitlere yeniden hortumlanarak,inek gibi sağılacaklarını seçmenlerle açıkça paylaşmadan,seçmeni bu konuda ikna etmeden, kolaycılığa kaçılarak,hala; taban yerine,tavanda partilerarası kurumsal ittifak ve işbirliği arayışında ısrar edilmesini,bu işbirliği için de, eski gücünde olmayan ve iç sorunlarıyla boğuşan,tabanını kaybeden İYİ Parti ve onun genel başkanının tercih edilmesini, anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. 26/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



21 Kasım 2023 Salı

BU MİLLET TUNÇ SOYER'E ATATÜRK'E VE LAİK CUMHURİYET'E SAHİP ÇIKMALIDIR

 



İçişleri Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in, 9 Eylül kutlamaları sırasında Mustafa Kemal Atatürk'ten alıntı yaptığı sözlerini, Osmanlı Devleti ve son padişah Vahdettin'e hakaret sayarak hakkında soruşturma açmıştır.

Ne kadar vahim değil mi?

Tunç SOYER;hakkında soruşturma açılmasına gerekçe yapılan, Atatürk'den,onun yazdığı Nutuk'dan alıntı yaparak sarf ettiği sözleri, durduk yere kullanmamıştır, bayram değil seyran değil, eniştem beni niçin öptü durumu yoktur ortada,kurtuluş zaferi kutlanan İzmir ilinin belediye başkanı sıfatıyla, İzmir'in kurtuluşu töreninde 9 Eylül kutlamaları sırasında, günün mana ve öneminin bir gereği olarak yaptığı konuşmada sarf etmiştir, tarihi bir gerçek olan ATATÜRk'e ait olan bu sözleri.

Bu nedenle,Tunç SOYER hakkında açılan bu soruşturma,Tunç SOYER'in şahsında; en başta sevgili ATATÜRK olmak üzere,iç ve dış düşmanlara karşı yapılan kurtuluş savaşından sonra şehit kanlarıyla kurulan bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyetine, Türk Milletine ve İzmir halkına yönelik olarak açılmış, haksız,mesnetsiz,yüz kızartıcı ve Türk Milletinin Laik Türkiye Cumhuriyeti ve sevgili ATATÜRK ile olan aidiyetine müdahale eden, çok talihsiz bir soruşturmadır.

Açılan bu soruşturmayı,ATATÜRK tarafından;iç ve dış düşmanlara karşı şehit kanlarıyla kazanılan kurtuluş savaşı sonrasında kurulan LaikTürkiye Cumhuriyetinin bir ferdi olarak,şiddetle kınıyorum.

ATATÜRK Türkiyesinde oynanmaya başlanan ve neredeyse sona yaklaşan; ATATÜRK'e,onun kurduğu laik cumhuriyetin kuruluş değerlerine yönelik karşı devrimin bir halkası olan bu soruşturmaya, millet olarak, yasal koşullarda şiddetle karşı çıkmak ve Tunç SOYER'in yanında yer olmak zorundayız.

Aksi halde çok geç kalınmış olacak ve sıra, ATATÜRK'ün gençliğe hitabesine gelecek ve bu hitabede yer alan;”.....İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”sözlerini sarf etmek,ATATÜRK'ün gençliğe hitabesini okumak ve yazmak dahi suç sayılacaktır.

Demedi demeyiniz,şakası yok; bu Laik Cumhuriyet ve ATATÜRK devrimi karşıtlarının.22/11/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



17 Kasım 2023 Cuma

NEDİR BU MERAL HANIM AŞKI?

 



Hala İYİ Parti ve MERAL Hanım sevdası ve ısrarı.


Evet Özgür ÖZEL'e sesleniyorum.


Meral Hanım'ın kendisine ve partisine bir faydası mı kaldı ki,Meral hanımla görüşeceksiniz ve desteğini isteyeceksiniz?


Yapmayın lütfen.Siz, İyi Parti ve MERAL hanımın eriyip yok olmasına rağmen, ısrarla bu hanımefendinin peşinden gitmeye devam ettikçe, aslında kendinizin ve partinizin güçsüzlüğünü, çökmekte olan bir partiden dahi medet umduğunuzu ilan ediyorsunuz.


Siz, değişim diyerek yola çıkarken, MERAL hanıma mı güvendiniz?


İyi Parti kan kaybettikçe,bırakınız başkasına kan vermeyi,dışarıdan kan takviyesine ihtiyaç duyan bu partiden ve liderinden, takviye kan istiyorsunuz.Sizin yaptığınız politika falan değil,kendinize, partinize ve de seçmenin sağ duyusuna güveniniz ve saygınız yok sanırım.


Meral hanım değil miydi?İMAMOĞLU ve YAVAŞ aşkı yüzünden masayı deviren seçimin kaybına neden olan.


Şimdi ne yapıyor bu hanımefendi?


İMAMOĞLU ve YAVAŞ'dan adeta nefret ediyor ve onların seçilmemesi ve onlardan öç almak için, partisinin yok olmasını göze alarak karşılarına aday çıkaracağım diyor.


Siz de; hala, bu kafa yapısındaki, ne yaptığını bilmeyecek durumdaki hanımefendiye bizimle işbirliği ve ittifak yap diyerek, adeta yalvaracak durumdasınız.


Yapmayın,tekrarlamayın bu hatayı,ders almadınız mı hala?


Özgür ÖZEL'e tavsiyemiz; bırakın AKŞENER'in peşinden koşmayı ve kendinizi ve partiniz CHP'yi daha fazla küçük düşürmeyiniz.


Özgür ÖZEL, CHP,İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ olarak sıvayın kollarınızı. İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ın başarıları ortada,İstanbul ve Ankara halkı kendilerine sunulan hizmetlerden ve başkanlarından memnunlar,AKŞENER'e rağmen,zaten eriyen ve çok azalan İYİ Parti seçmenleri de sandığa gittiklerinde İMAMOĞLU ve YAVAŞ'a seve seve oy vereceklerdir,seçim ittifakını ve işbirliğini sandıkta sağlamak varken,nedir bu AKŞENER ve İyi Parti ile ittifak ve işbirliği yapma konusundaki ısrarınız anlamakta zorlanıyoruz.


Kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş. 18/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

12 Kasım 2023 Pazar

ERDOĞAN LAF CAMBAZLIĞI VE DEMAGOJİ YAPIYOR

 


Can ATALAY'ın hak ihlaline uğradığına ilişkin kararı nedeniyle Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay 3.Ceza Dairesi arasında vukubulan hukuk dramı ve anayasanın açıkça ihlali eylemi üzerine durumdan vazife çıkaran partili ve taraflı Cumhurbaşkanı ERDOĞAN;bu tartışmada tarafsız olduğunu açıklayarak, arabuluculuğa ve hakemliğe soyundu ve olay daha bir trajikomik duruma evrildi.


ERDOĞAN diyor ki;” Anayasa'nın 104'üncü maddesi, Cumhurbaşkanı olarak bize 'yürütmenin' başı olma yanında, devlet başkanı sıfatıyla devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme görevi de vermektedir. Dolayısıyla biz bu tartışmada taraf değil, hakem konumundayız."


ERDOĞAN; yine, çok usta bir şekilde, laf cambazlığı ve demagoji yapmaktadır bize göre.


Anayasanın 104 maddesi;Cumhurbaşkanına Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme görevi vermiştir doğrudur ama, Anayasa Mahkemesinin anayasaya göre kesin ve bağlayıcı olan kararlarına uymayan, anayasaya aykırı olarak bu kararı yok sayan Yargıtay 3.Ceza Dairesinin anayasayı ihlal girişimi olan bu eylemini;anayasanın 104 maddesine göre, ERDOĞAN tarafından giderilmesi gereken iki devlet organı arasında çıkan bir düzensizlik ve uyumsuzluk olarak nitelendirmek asla mümkün değildir.


Anayasanın 104.maddesinin Cumhurbaşkanına verdiği bu görev;her ikisi de yargı organı içinde bir yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında çıkan bir uyumsuzluğu ve anayasal bir tartışmayı kapsamamaktadır.Aslında, anayasanın 153.maddesine göre kesin ve bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesinin kararına uymayarak yok sayan Yargıtay ve ilgili dairesinin bu eylemi,bir uyumsuzluk ve basit bir tartışma olmayıp, doğrudan anayasayı ihlal suçudur.Bu nedenle bir suç oluşturan Yargıtay hakimlerinin bu uyumsuzluklarının giderileceği ve hesabının sorulacağı makam, Cumhurbaşkanlığı makamı değil Yüce Divandır.


ERDOĞAN;elmalarla armutları toplamaya çalışmaktadır.


Anayasanın Cumhurbaşkanı sıfatıyla ERDOĞAN'a verdiği görev;yasama,yürütme ve yargı organları arasında çıkacak olan uyumszlukları gidermek ve bunların düzenli ve uyumlu çalışmalarını sağlamaktır.


Anayasanın 104. maddesi; Cumhurbaşkanı sıfatıyla, ERDOĞAN'a; anayasanın uygulanmasını temin etme görevini de vermiştir.ERDOĞAN; anayasanın kendisine verdiği, anayasanın uygulanmasını temin etmek görevini görmezlikten gelmektedir.


Göreve başlarken şerefi ve namusu üzerine yaptığı anayasanın 103.maddesinde yer alan yemin metninde;Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına dair verdiği söz de yer almaktadır.


Tüm bu anayasa metinlerini,anayasanın ERDOĞAN'a verdiği görev ve sorumlulukları alt alta koyduğumuzda,Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında ortaya çıkan tartışmada, ERDOĞAN hakem değil,bal gibi taraftır.Hiç kaçamak güreşmesin,hiç laf cambazlığı ve demagoji yapmasın ERDOĞAN.


Anayasaya bağlı kalacağına dair yemin eden ve anayasanın 104.maddesine göre anayasanın uygulanmasını temin etmekle görevlendirilen ERDOĞAN; uygulanmasını temin etmekle görevli olduğu anayasanın 153 maddesine göre kesin ve bağlayıcı olan Can ATALAY'ın hak ihlaline uğratıldığına ilişkin kararınının uygulanmasını da temin etmekle görevlidir ve bu konuda Anayasadan,anayasanın 153 maddesinden ve Anayasa Mahkemesinden yana taraftır.Asla tarafsız değildir,bu konuda hakemlik yapamaz,anayasayı uygulatma görevini yapmakla mükelleftir.ERDOĞAN;anayasal görevinin ve yaptığı yeminin gereğini, ben bu konuda tarafsızım diyerek yapmayıp hakemliğe soyunmak suretiyle,Yargıtay'ın anayasayı ihlal girişimine ortaklık yapmaktadır.13/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


10 Kasım 2023 Cuma

BUGÜN SEVGİLİ ATAMIZIN ÖLÜMSÜZLEŞTİĞİ VE YÜREKLERİMİZDE YENİDEN DOĞDUĞU GÜNÜN 85 NCİ YIL DÖNÜMÜDÜR


Sevgili Mustafa Kemal ATATÜRK;

1881 yılında Selanik'de doğarak bu fani dünyaya adımını atmış ve  Osmanlı Devletinin;1914-1918 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında, en başta başkent İstanbul olmak üzere; emperyalist devletler tarafından işgal edilip paylaşılması nedeniyle başlattığı kurtuluş savaşını kazanarak, çöken Osmanlı Devletinin küllerinden, bugünkü, modern, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini kurup,din,eğitim,harf,hukuk,kılık kıyafet, ekonomi ve sosyal alanda gerekli devrimleri yaptıktan sonra, kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetini,en başta laiklik olmak üzere,tüm ilke ve devrimleriyle, yarının büyükleri ve idarecileri olacak olan Türk Gençliğine ve Türk Milletine emanet ederek, 10.Kasım.1938 tarihinde saat 09.05 de bedenen aramızdan ayrılmıştır.

ATATÜRK için,bilerek ölmüş demiyor ve sadece bedenen aramızdan ayrılmıştır diyoruz.

Zira, Sevgili ATATÜRK'ümüz;ülkemize yaptıklarıyla,kurduğu cumhuriyetle,fikir ve düşünceleriyle asla ölmemiş, her fani gibi, sadece bedenen bu fani dünyadan göçüp gitmiş olup, taht kurmuş olduğu Türk Milletinin gönlünde ve kalbinde, eserleri, ilkeleri,devrimleri ve tüm benliğiyle yaşamaya devam etmektedir. Dünya yerinde durdukça da, yaşamaya devam edecektir.

Bize göre, 10.Kasım.1938 tarihi, ATATÜRK'ün ölüm tarihi değildir.10.Kasım.1938 tarihi,Sevgili ATATÜRK'ün, fanilikten çıkarak, Türk Milleti için ölümsüzleştiği ve Milletinin kalbinde,gönlünde ve tüm benliğinde yeniden doğduğu gündür.

Bu nedenle, biz, 10 Kasım günlerinin, ATATÜRK'ün ölüm yıl dönümü olarak anılmasını kabul etmiyor,10 Kasımları ATATÜRK'ü doya doya yaşadığımız ve bu ülke yararına yaptıklarını anma ve şükranlarımızı sunma günü olarak kabul ediyor ve onu ve ilkelerini bağrımıza basıyoruz. 

Sevgili ATATÜRK'ümüz; Gençliğe Hitabesinde öngördüğü gibi, bazı harici ve dahili bedhahlar ve karşı devrimciler tarafından, unutturulmaya, yaptığı devrimler ve ilkeleri ortadan kaldırılmaya,kendisinin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan zat;ATATÜRK'e hakaret ederek, galiz küfürler sarf eden,keşke Yunan galip gelseydi diyen vatan haini,insanlıktan nasibini almamış nankör  Fesli Kadire methiyeler düzüp,ona resmi kıyafeti ve makam aracıyla vip ziyaretler yaparak hediyeler sunsa ve bağlılığını ifade etse,10 Kasımlarda ve 29 Ekimlerde Cuma hutbelerinde ATATÜRK'ün adını anmasa ve  ondan  dua ve şükranlarını esirgese,ATATÜRK karşıtlığı ve düşmanlığı içeren bu davranışına, ATATÜRK'ün koltuğunda oturmakta olan partili Cumhurbaşkanı tarafından dolaylı olarak güç ve destek sunulsa da,demokratik ve laik bir hukuk devleti olarak ATATÜRK'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin saygınlığı yok edilerek Cumhuriyetin temel değerleri yok edilse de,tüm bu  demokrasi,cumhuriyet,laiklik ve ATATÜRK düşmanlarına inat, Sevgili ATATÜRK'ümüzü, her zaman olduğu gibi, dostlarımıza güven,iç ve dış düşmanlara korku salacak büyük bir sevgi ve coşkuyla,içimizden gelen şükran duygularımızla, 85. DOĞUM (YAŞ) GÜNÜN de de, coşkuyla,şükran ve minnetlerimizle ve rahmetle anıyor ve bağrımıza basıyoruz.

Teşekkürler, çok yaşa Sevgili ATATÜRK, iyi ki doğdun ve iyi ki;sonsuza kadar varsın, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ilelebet yaşayacaksın, nice yıllara ve nice 10.Kasım doğum günlerine, seni minnetle anıyor ve sana sonsuz sevgi,saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz.

Sevgili ATATÜRK;senin Gençliğe Hitabende büyük bir öngörüyle söylediğin gibi; İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.

Ama;

Sevgili ATATÜRK;Türk milleti sana söz veriyor; avuçlarını yalarlar.

Etnik kökeni,dini ve mezhebi ne olursa olsun,NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

SELAM OLSUN, Sevgili ATATÜRK'ün kurmuş olduğu, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkan tüm evlatlarına. 10/Kasım.2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

8 Kasım 2023 Çarşamba

BU BİR DEVLET KRİZİDİR

 


Yasama yürütme ve yargının tek kişiye endeksli olduğu, tek adama dayalı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, her türden yargı krizine ve sürprizine alışmış ve bu krizlere karşı bir bağışıklık kazanmıştık ama,bu kadarını asla hiç düşünememiştik.


Anayasanın açık hükmüne göre kararları kesin ve yargı dahil her kurum ve kişiyi bağlayan, uyulması zorunlu olan Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY hakkında verdiği hak ihlali kararını tartışmaya açan ve anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla yok sayan Yargıtay 3.Ceza Dairesi, adeta on şiddetinde bir yargı depremi yapmış ve Anayasa Mahkemesinin bu kararı alan ve sayıları yanılmıyorsak on olan çoğunluğu teşkil eden üyeleri hakkında görev suçu işledikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin anayasaya aykırı olan bu direnişi,bir anayasa ihlali ve hukukun üstünlüğüne yönelik bir yargısal isyandır.


Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin sınırını çizmeye ve Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin sınırlarını aştığı konusunda denetim yaparak hükün vermek, Yargıtay 3.Ceza Dairesinin görevi ve haddi değildir.Yargıtay 3.Ceza Dairesinin yapması gereken,beğense de beğenmese de, Anayasa Mahkemesinin kararına uymaktır.


Aslında,anayasanın emredici hükmüne göre Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararına uymayarak direnen ve bu kararı tartışmaya açarak yok sayan Yargıtay 3.Ceza Dairesinin üyeleri, anayasal bir suç işlemişlerdir ve bir suç duyurusu söz konusu olacaksa, biz bu suç duyurusunun; kararına uyulmamakta direnilen Anayasa Mahkemesi tarafından,suç işleyen Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri hakkında apılmasını beklerken,Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri tarafından,mağdur konumundaki Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunularak,baskın çıkılmaya çalışılmıştır.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin;yargı krizini de aşan ve bir devlet krizine yol açacak olan bu anayasal darbe girişimi, bu dairenin boyunu aşan bir girişim olup;bu darbenin ip uçları, Adalet Bakanı tarafından;milletvekili seçilen Can ATALAY'ın, anayasanın 83.maddesinden yararlanamayacağına ilişkin beyanıyla açık bir şekilde kamuoyuna verilmiştir.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin boyunu aşan Anayasa Mahkemesinin kararına yönelik direnişi ve bununla da yetinmeyerek örneği görülmeyen suç duyurusu,siyasal iktidar ile yargının ortaklaşa almış olduğu bir karara yönelik üzerinde önceden çalışılmış ve planlanmış bir senaryonun uygulanmasına geçilmesidir.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin bu kararı; anayasal düzenimize siyasal iktidar ve yargı eliyle ortaklaşa yapılan darbelerin bardağı taşıran son damlasıdır.


Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri;görev suçlarından dolayı Yüce Divan sıfatıyla kendilerinin üye oldukları ve görev yaptıkları on beş üyeli Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları gereken,Can ATATLAY kararına imza atan on üyesinin Anayasa Mahkemesinde yargılanmalarının fiilen ve hukuken imkansız olduğunu bilmiyorlar mı?Suçlu olan on üyenin sanık sandalyasında oturduğu bir yargılamayı on beş üyeli Anayasa Mahkemesinin genel kurulu beş üyesiyle nasıl gerçekleştirecektir?


Yapmayın, lütfen kendinize geliniz,bu kadar da pervasızlık,anayasa tanımazlık ve hukuksuzluk olamaz.


Bugün Anayasa Mahkemesi tarafından verilen sansür yasasına onay kararı da bizim hoşumuza gitmedi eleştiriyoruz ama kesin ve uyulması gereken bir karar olduğu için de karara saygı duyuyor ve kabul ediyoruz.Yargıtay 3.Ceza Dairesi gibi bu kararı yok mu sayacağız.Herkes kendi kafasına göre Anayasa Mahkemesi kararlarını kabul etmezse Devlet diye bir teşkilat kalmaz güçlü olan istediğini yapar.Bu nedenle devletin temeli adalettir.Bu adaleti de en başta yargı organları; verdikleri kararlarla ve Anayasa Mahkemesinin kesin ve uyulması zorunlu olan kararlarına uyarak sağlamak zorundadırlar.


Ülkenin yargısına paralel olarak ekonomisini de yok ettiğinizin farkında mısınız?08/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Kasım 2023 Pazar

A.Ü.HUKUK FAKÜLTESİ 98 YAŞINDA

 


1970 Yılının mezunu ve 1970 mezunlarının bir numaralı diplomasına sahip olmakla gurur duyduğum A.Ü.Hukuk Fakültesi, 05/Kasım/1925 tarihinde;,Cumhuriyetin kuvvetlendiricisi olacak bu büyük kurumun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir girişimde duymadım ve bunu açıklamakla ve anlatmakla memnunum”sözleriyle Büyük ATATÜRK tarafından kurulup öğrenime açılmış bir Cumhuriyet kurumudur.


A.Ü.Hukuk Fakültesi, 05/Kasım/2023 tarihinde,yani bugün, 98. yaşını kutlamaktadır.


A.Ü.Hukuk Fakültesini önemli ve değerli kılan en büyük özelliği,kurtuluş savaşından sonra,tüm kurumlarıyla ve saltanatıyla köhnemiş ve yıkılmış Osmanlı'nın küllerinden yeniden kurulan Türkiye Cumhuriyetinin bir kuruluşu ve Cumhuriyetin ilanından hemen iki yıl sonra, laik ve çağdaş Cumhuriyet yasalarını uygulayacak hukuk adamlarını yetiştirmek üzere,büyük kurtarıcı ve devlet adamı ATATÜRK tarafından bizzat gerekli görülerek kurulup hizmete açılmış olmasıdır.


Bu nedenle, A.Ü.Hukuk Fakültesinden 1970 senesinde mezun olup, 53 yıldır Türk hukukuna ve yargısına hakim,savcı ve emekli olduktan sonra da avukat olarak hizmet etmiş ve halen de etmekte olan,T.C.Yasalarının doğru ve adil bir şekilde uygulanmasına katkı sunmuş ve hala sunmaya devam eden bir hukukçu olmanın mutluluğunu ve onurunu yaşıyorum.


Bizler,hukukta okurken ve mezun olduğumuz 1970'li yıllarda;sadece, A.Ü.Hukuk Fakültesi ve bir de kuruluşu Osmanlı dönemine ait olan İ.Ü.Hukuk Fakültesi vardı.


Her iki Hukuk Fakültemizde de, çok değerli hocalarımız görev yapıyorlardı, bizleri o değerli hocalarımız yetiştirdiler,ölenlere Allahtan rahmet,halen sağ olanlara da sıhhat ve afiyetler diliyoruz.


Mezunu olduğum, katışıksız Cumhuriyet kurumu ATATÜRK'ün eseri A.Ü.Hukuk Fakültesinin öğrencisi olduğum yıllarda,İ.Ü.Hukuk Fakültesinin hocaları ve öğrencileri; Osmanlı'dan kalma bir kurum olmalarının ve kuruluşu itibariyle bir Cumhuriyet kurumu olan A.Ü.Hukuk Fakülteli olamamalarının ezikliğinden olsa gerek,biz Ankara Hukuklulara karşı,bu ezikliklerini, sözde beynelmilel olduklarını savunarak ve çok değerli idare hukukçusu,üç ciltlik İdare Hukukunun Genel Esasları isimli çok değerli adeta başvuru kitabı niteliğindeki dev eserin yazarı olan rahmetli hocaları Ord.Prof.Dr.Sıddık Sami ONAR'dan sınıf geçmenin zorluğu ile övünerek gidermeye çalışırlar ve bu iki güzide hukuk fakültemiz arasında,bu şekilde tatlı bir rekabet ve çekişme yaşardık.


Ankara ve İstanbul Hukuk Fakülteleri arasında bu tatlı rekabet yanında her ders yılında, belli derslerde ve belli dönemlerde karşılıklı olarak misafir öğretim üyesi değişimi olur ve her iki fakülte öğrencileri, diğer fakültenin öğretim üyelerinden ders alma ve onları tanıma fırsatı bulurlardı.Ben Ankara Hukuk Fakültesininin 1.sınıfında okurken, Roma Hukuku dersimize misafir öğretim üyesi olarak,İ.Ü.Hukuk Fakültesinin değerli hocası, rahmetli Prof.Dr Ziya UMUR gelmiş ve bizim hocamız değerli ve rahmetli Prof.Dr Kudret AYİTER de İstanbul Hukuk Fakültesinin öğrencilerine ders vermek üzere İstanbul Hukuk Fakültesine misafir öğretim üyesi olarak gitmişti.Çok güzel ve anlamlı günlerdi, o günler.


Daha sonraki yıllarda,özel vakıf üniversiteleri kuruldu,yeterli öğretim üyesi ve alt yapısı olmadan, çeşitli ilerimizde lise ve orta okul açar gibi, plansız ve programsız bir şekilde siyasi yarar amacıyla açılan üniversitelerin bünyesinde mantar gibi açılan hukuk fakülteleri ile bugün sayısını dahi bilemediğimiz birçok hukuk fakültesine paralel olarak, maalesef hukukçu kalitesinde büyük bir seviye kaybına uğramış bulunuyoruz.


Bugün ülkemizdeki siyasal iktidardan ve yürürlükteki yönetim sisteminden kaynaklı olarak, hukuk ve devletin temelini oluşturan adalet büyük yara almış ve yargı bağımsızlığı yok olmuş ise;bu hukukun irtifa kaybetmesinde,yara almasında ve yargının bağımlı hale gelmesinde,yetersiz hukuk fakültelerinde yetişen hukukçuların kalitesinin düşmesinin de etkin rol oynadığı, yadsınamaz bir gerçektir.


A.Ü.Hukuk Fakültesinin 98.kuruluş yıldönümü, bu fakülteden mezun olan devre arkadaşlarım 1970'liler en başta olmak üzere,tüm A.Ü.Hukuk Fakültesi mezunlarına ve halen öğrenci olan kardeşlerime kutlu ve mutlu olsun,bizi yetiştiren ve çoğu rahmetli olan öğretim üyelerimize teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyor, ölenlere rahmet, sağ olanlara sağlıklar diliyorum.


A.Ü.Hukuk Fakültesinin tüm mensuplarına, buradan selam olsun,ne mutlu hepimize.05/Kasım/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu