29 Nisan 2023 Cumartesi

ANAYASA MAHKEMESİNİN KADINLARIN SOYADINA İLİŞKİN KARARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 


Anayasamıza göre; kadın ve erkek eşittirler ve yine anayasamıza göre,Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülkedir.Buna rağmen,kadını erkek karşısında eşit görmeyen din kuralları,din temelli örf, adet ve gelenekler,bu bağlamda; pederşahi,ataerkil,erkek egemen aile ve toplum yapısı ve anlayışı sürdüğü sürece, bizim ülkemizde kadın ile erkeğin eşitliği hep lafta kalmaya mahkumdur.


Kadınlar aleyhindeki tüm bu olumsuzluklara rağmen,Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu; kadının, evlendikten sonra da,evlenmeden önceki kızlık soyadını tek başına kullanmasına olanak sağlayan kararı iyi ve yerinde bir gelişmedir.


Şayet kadın ile erkek eşitse,kadın; niçin, evlendiği erkeğin boyunduruğu ve himayesi altına girmiş,erkeğin satın aldığı bir mal konumundaymış intibaı veren, evlendiği erkeğin soyadını alarak,nüfus kaydı ekeğin nüfus kütüğüne götürülsün ki?


Kadın erkek eşitsizliği,evlenme öncesinden başlamaktadır, bizim örf,adet ve geleneklerimize ve aile yapımıza göre.


Kadın erkek artık günümüzde anlaşarak evlendikleri halde,yine de aileler arasında bir kız isteme adetimiz devam etmektedir.


Evlenecek kadın ve erkek gençlerin aileleri devreye girerler ve erkek tarafı ailecek kadının ailesini ziyaret ederek,Allahın emri ve Peygamberin kavliyle oğullarına kızı isterler.


Bura da da üstünlük erkeğe tanınmıştır.Erkek ve ailesi gider kızı ister.Kız erkeği isteyemez.


Kız,yani kadın, hep yaşça daha küçük olmalıdır,boyu da asla erkekten uzun olmamalıdır.


Gelin,yani kadın alınır,erkek tarafı davul zurna eşliğinde kadını (gelini) almaya kız evine gider ve kadının babası,gelin kızını evden çıkararak erkek tarafına teslim eder.


Kadın, erkeğin soyadını da alıp nüfus kaydını da erkeğin kütüğüne taşıttıktan sonra iş bitmiştir,evlendiği erkeğin ve ailesinin hakimiyet alanına girmiştir artık.Siz ne kadar kadın ve erkek eşittir de deseniz, atı alan üsküdarı geçmiştir.


Allah uzun ömürlü yapsın bir de çocukları oldu mu, yeni doğan bebek de annesi gibi, doğrudan babanın yani erkeğin nüfusuna kayıt edilir ve erkeğin yani babasının soyadını alır.


İslam dininin ve Medeni Yasanın dahi,daha düne kadar yürürlükte iken yakın zamanda değişen kadını erkeğe göre eşit görmeyen erkeği üstün kılan yıllarca uygulanan hükümleri,çağın gerisinde kalan örf adet ve geleneklerimiz, bize göre,kendini üstün gören erkeklerin,kadına yönelik şiddetinin kılcal damarlarını ve psikolojik alt yapısını oluşturmuştur.


Ondan sonra biz kadın ve erkek eşittir,erkeğin kadına yönelik şiddeti,kadın cinayetleri önlenmelidir,İstanbul Sözleşmesi kaldırılmamalıdır diye bağırır dururuz,ancak sesimizi kimselere duyuramayız.


Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin kadının soyadına ilişkin son kararı,kadın ve erkek eşitliğini sağlamaya yönelik önemsenmesi gereken bir ilerlemedir, ama yetersizdir.


Bize göre,eşit olan kadın ve erkeğin yumurta ve spermlerinin buluşmasından doğan müşterek çocukların soyadları konusunda da düzenleme yapılmalı ve doğan çocukların, doğrudan babanın soyadını alması yerine,reşit olana kadar, çocuklar; anne ve babasının soyadlarını birlikte taşımalı ve reşit olduktan sonra da, bu iki soyadından birini kalıcı olarak seçme hakkına kavuşturulmalıdırlar. 29/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




28 Nisan 2023 Cuma

14 MAYIS SEÇİMLERİ BİR DARBE GİRİŞİMİYMİŞ

 



Saray kabinesinin içinde İçişleri Bakanı olduğu söylenen; ancak,İçişleri Bakanlğından öte,bakanlık yetkisini ve boyunu aşan işlere burnunu sokan, gerçekten kabine içinde ne olduğu hala belirsizliğini koruyan Süleyman SOYLU isimli zat;”14 Mayıs bir darbe girişimidir”deme, gaflet ve aymazlığı içine girmiştir.


SOYLU denen zat,meşruiyetini kaybetse de,hala bu ülkenin fiilen İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan kişidir.Bu sıfatıyla, devletin polis ve jandarma gibi silahlı örgütlerinin amiri,emir vereni konumundadır.


Bu nedenle,SOYLU denen demokrasi ve halkın iradesine düşman olan bu zatın;14 Mayıs bir darbe girişimidir sözü, çok anlamlı ve o kadar da tehlikeli,14 Mayıs seçim gecesi ülkeyi bir iç savaşa sürükleme tehlilesini ve sinyalini içeren çok talihsiz bir söylemdir.


SOYLU denen sorumsuz kişi;14 Mayıs bir darbe girişimidir demek suretiyle,sandıkta oylarıyla iş başındaki saray iktidarını demokratik bir şekilde iktidardan uzaklaştıracak olan biz muhalif ülkesini seven milyonlarca kişiyi, peşinen darbeci olarak suçlamakta ve kaybedecekleri seçim sonuçlarını peşinen kabul etmeyeceklerini, alenen itiraf etmektedir.


SOYLU; talihsiz ve çok tehlikeli bu beyanıyla,seçimi kaybetmeleri halinde, muhalif seçmenleri oylarıyla darbe girişiminde bulunmakla suçlayarak emrindeki polis ve jandarmayı halkın üzerine salacaklarını ima etmektedir.


SOYLU efendi; sen ve senin gibi düşünenler, avucunuzu yalarsınız.Bu aziz millet,14 Mayısta anasının ak südü gibi helal olan oylarına ve demokrasiye sahip çıkacak ve demokratik iradesini kabul etmeyenlere, 15.Temmuz darbe girişiminde bulunan FETÖ'ye verdiği dersin çok daha üzerinde hak ettiği dersi verecektir.Bunu o kafanın bir köşesine iyice kazımanda yarar vardır.


14 Mayıs'ı;yeter söz milletindir sloganı ile halkımıza duyuran ve ilan eden, senin liderin ERDOĞAN değil midir SOYLU efendi?


İçişleri bakanı olmuşsun ama demokrasi ve gerçek darbe nedir hala öğrenememişsin maalesef.Senin de İçişleri Bakanı olduğun saray iktidarı, doğuştan ve ölene kadar Allah tarafından size verilmedi,kendine gel lütfen.


14 Mayısda oylarıyla sizi iktidardan uzaklaştıracak olan darbe girişimi yapmakla suçladığın seçmenler, sizi iktidara getirdi ve siz bir emanetçisiniz,sizi iktidar yapan hakimiyetin ve egemenliğin asıl sahibi aynı seçmen,sizi iktidara getirdiği gibi iktidardan da uzaklaştıracak ve siz de bu iradeye saygı göstereceksiniz.


SOYLU efendi; asla unutma.Halkın;hiçbir cebir ve şiddet kullanmadan, sadece sandıkta verdiği demokratik oylarıyla,yine kendisinin seçtiği mevcut iktidarı iş başından uzaklaştırması darbe değildir.Asıl darbe ve ülkeye ihanet; demokratik süresini doldurarak sandıkta kaybeden mevcut iktidarın, seçim sonuçlarını kabul etmeyerek, devletin silahlı gücünü kullanarak iktidarı devretmemesi ve ülkeyi bir iç savaşa sürüklemesidir.Cezası da ağırlaştırılmış müebbet hapistir.


SOYLU'nun amiri olan iktidarın başı ERDOĞAN bu aymazlığa asla suskun kalmamalı ve SOYLU'yu derhal azletmelidir.Aksi halde kendisi de SOYLU'nun suç ortağı olacaktır.


Millet İttifakı ve tüm diğer muhalefet partilerine de çok büyük iş ve sorumluluk düşmektedir.SOYLU'nun beyanlarına şiddetle ve ısrarla karşı çıkmalılar ve 14 Mayıs gecesi çıkması muhtemel olaylara karşı tüm planlarını hazırlayarak dipdiri ayakta durduklarını halkımza göstermeli ve seçim gününe kadar yapacakları tüm miting ve seçim çalışmalarında, SOYLU'nun beyanlarını gündemde tutarak hakettiği cevapları sürekli tekrarlamalıdırlar.


Halkımız; bu ülkede,bir çok darbe ve darbe girişimine tanık oldu ama,demokratik oylarını kullanacak olan seçmenleri,peşinen darbecilikle suçlayan böylesi akıl almaz ve utanmaz gerçek darbecilere asla tanık olmadı. 28/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


27 Nisan 2023 Perşembe

BEKİR BEY SADECE ŞAMPANYA DEĞİL RAKI DA İÇECEĞİZ HEM DE KIRK GÜN KIRK GECE

 



Bu ülkeyi İran ve Afganistan zanneden gafiller.


Bu ülke;sizin, 21 yıllık artık sonlanma aşamasına gelen döneminizde, laik ve demokratik niteliğini kaybederek, antilaik fiili bir din devletine dönüştürülmüş ve insanların laik yaşamlarına müdahaleler yapılmaktaysa da,anayasasına göre hala hukuken demokratik ve laik bir hukuk devletidir ve öyle de kalacaktır.


İş başındaki saray iktidarı,artık gidici olduğunu iyice anlamış olmalı ki;bugüne kadar karpuz gibi ortasından ikiye böldükleri insanlarımızı, seçim propagandaları vesilesiyle hala bölmeye ve ayrıştırmaya devam etmektedir.


Hem de, bu ülkenin sözüm ona Adalet Bakanı olan,her seferinde fahiş bir şekilde aldanan ve yanılan,iyiyi kötüden ayırt etme yeteneğinden yoksun,15 Temmuz darbe girişiminde bulunan FETÖ terör örgütü liderini, mecliste yaptığı bir konuşmada,”Fetullah Gülene terörist diyemezsiniz, o ülkemizin yetiştirdiği bir numaralı din alimidir” diyerek, FETÖ'yü öven ve savunan,aldandıkça ve yanıldıkça kıymete binerek, tekrar tekrar adalet bakanlığı koltuğuna oturtulan Bekir BOZDAĞ isimli zat;"14 Mayıs akşamı ya şampanya patlatıp sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb'ine hamdedenler olacak" buyurmuşlar.


Bekir BOZDAĞ isimli zat;Cumhur İttifakının adayı ERDOĞAN'a ve partisi AKP'ye oy vererek,ERDOĞAN'ı Cumhurbaşkanı seçmez ve AKP'yi iktidara taşımazsanız, İslam karşıtı içkici muhalefet Cumhurbaşkanı ve iktidar olur,seçimi kazandıkları için de, taraftarlarıyla birlikte şampanya patlatıp içki içerek kutlama yaparlar,bu nedenle onlara oy vererek onların günahlarına ortak olmayınız,bize oy verin ki;temiz alınlarını şükür içinde secdeye koyup rabbine hamdedenler Cumhurbaşkanı ve iktidar olsun, demek istemiş yani.


Bekir BOZDAĞ;sen ne biçim hukukçu ve adalet bakanısın,bu ülkenin demokratikve laik bir hukuk devleti olduğundan,bu ülkeyi düşmandan kurtaran ve T.C.Devletini kuran ATATÜRK'ün de içki içen laik bir devlet adamı olduğunu bilmiyor musun,ATATÜRK'e de mi dil uzatıyorsun yoksa?


Bırakınız artık insanların içtiği içkiyi size ne be adam?


İnsanlar, namuslarıyla ve efendice içki içiyorlarsa, ama çalıp çırpmıyorlarsa, kimsenin parasında ve pulunda, namusunda gözleri yoksa,kul hakkı yemiyorlar,sürekl olarak ayak üstü yalanlar söylemiyorlarsa, sizi rahatsız eden nedir efendi?


Alnını,hem de temiz alnını secdeye koyuyormuş bunlar,güldürme bizi Bekir Bey.


İnşallah; 14 Mayıs akşamı sizi evinize göndereceğiz ve anlımız temiz ve açık bir şekilde,hiçbir harama ve hırsızlığa değmemiş temiz ellerimizle kadehe boşaltacağımız şampanyayı,rakıyı,şarabı sabaha kadar,hem de kırk gün ve kırk gece yudumlayarak, ülkemize yeniden doğacak olan güneşin aydınlatacağı temiz ülkemizin keyfini yaşayacağız.


Bekleriz,misafirimiz ol,temiz alnını secdeye koyarak namazını kıl,Rabbine hamdettikten sonra sen de gel Bekir Bey,size de bir kadeh ayırırız.27/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

22 Nisan 2023 Cumartesi

23 NİSAN'IN ANLAMI VE ÖNEMİ

 


Her 23 Nisan gününde;23 Nisan 1920 tarihinde ATATÜRK tarafından açılan ve günümüzün, hukukun üstünlüğüne dayalı laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna,saltanat ve halifeliğin kaldırılışına giden yolun ilk durağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun yıldönümünü,Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak,büyük bir coşkuyla kutluyoruz.


23 Nisan 2023 Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 103.yıldönümünü kutladığımız tarihi ve anlamlı günlerimizden biridir.


Her 23 Nisan günlerinde kutladığımız bu bayram;ATATÜRK tarafından çocuklara armağan edilmiş ve bu nedenle adında çocuk bayramı sözü varsa da;bu bayramın asıl anlam ve önemi; 23.Nisan.1920 de, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun ilan ve kabul edildiği,saltanatın ve halifeliğin reddedilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulup açıldığı ve egemenliğin,kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun kabul ve tescil edildiği kutlu günün 103.yıldönümü olmasıdır.


Dünyada,yarının büyükleri olan çocuklara armağan edilen ilk ve tek bayram olmasının da, ayrı bir anlamı ve önemi bulunmaktadır.


Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın;önceki yıllarda 23.Nisan gününü,salt çocuk bayramına indirgeyerek,bu günün anlam ve önemini fafife alması ve bu günü, ATATÜRK'ü kabrinde ziyaret edip onu anmayarak,egemenliğin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel oturuma katılmayarak,Türkiye Büyük Millet Meclisinin bulunduğu devletimizin başkenti Ankara dışında,İstanbul ilinde çocukça ve çocuklarla,alternatif bir törenle kutlaması, egemenliğin asıl sahibi,oylarıyla kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçen Türk Milletine ve onun iradesine büyük bir saygısızlıktır.


ERDOĞAN'ın bu bilinçli tavrı;milli iradeyi,milletin egemenlik hakkını yok saymak,reddetmek,egemenliğin millete ait olduğunu inkar etmek,kaldırılan saltanatın hortlatılarak,Osmanlıda olduğu gibi egemenliğin tek başına kendi uhtesinde olduğunun dolaylı olarak ifadesidir.


103.Kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir diğer önemi;ülkemizin emperyalist devletlerle giriştiği kurtuluş savaşına karargahlık yapmış olması ve bu savaşın kazanılmasında oynadığı etkin rolüdür.


Bu nedenle;1920 ve 1930'lu ATATÜRK döneminin,ATATÜRK devrimlerinin gerçekleştirildiği, Cumhuriyetin ilan edildiği,saltanatın ve hilafetin kaldırıldığı yılların Türkiye Büyük Millet Meclisine, Gazi Meclis denilmektedir.


Burada yeri gelmişken tekrar belirtmekte ve altın çizmekte fayda görüyoruz.Özellikle, AKP'nin iktidara geldiği yıllardan günümüze kadar geçen geçen süre içinde, her görüşün temsil edilmesi gereken çoğulcu demokrasiye son vererek demokrasiyi çoğunluğun iradesine indirgeyen ve çoğunluğun iradesini mutlak ve üstün gören,meclisteki çoğunluğuna dayanarak, muhalefeti yok sayıp, sadece kendi çoğunluk iradesini hakim kılan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getirerek Meclisi işlevsiz kılan,FETÖ denilen terör örgütünü bilinçli bir şekilde devletin kurumlarına yerleştiren,aynı menzile doğru beraberce yol alırlarken illegal FETÖ paralel yapı ile ihtilafa düşen AKP ve onun lider ERDOĞAN'ı devirmeye yönelik, 2016 Fetö darbe girişimi sırasında bombalanan günümüzün işlevi tamamen yok edilen ve içi boşaltılan Türkiye Büyük Millet Meclisine, gazi meclis denilmesini şiddetle reddediyoruz.


Bu ülkenin tek gazi meclisi vardır ve o da;kurtuluş savaşına karargahlık yapan,savaşın kazanılmasında etkin bir rol üstlenen,sonrasında Cumhuriyeti ilan eden,saltanatı ve hilafeti kaldıran kararların alındığı,ATATÜRK devrimlerine imza atan, 1920 ve 1930'lu ATATÜRK döneminde faaliyet gösteren Türkiye Büyük Millet Meclisidir.


FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında 15.Temmuz. 2016 günü gecesi bombalanan meclisin bombalanma nedeni,iktidardaki legal ve meşru yönetim ile devlet kadrolarına yerleştirilen illegal ve paralel yönetim arasındaki güç ve iktidar mücadelesi ve kavgası olup,meclisin bu yüz kızartıcı nedenle bombalanmasından bir gazi meclis sonucu ve efsanesi asla çıkarılmamalıdır.


Yasama,yürütme ve yargıdan oluşan ve kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olan ulusal egemenliğin en önemli erki olan yasama erkini, Türk Milletini temsilen onun adına kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103.kuruluş yıldönümünü; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında Türk Milletine dayatılan ucube sistemin, yüce meclisi işlevsiz bırakması nedeniyle,bu sene de buruk bir şekilde kutlayacağız.

Buruk kutlayacak olsak da;Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,tüm ulusumuza ve çocuklarımıza kutlu ve mutlu olsun.

Bizlere,Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bu bayramı kazandıran Yüce ATATÜRK'e ve tüm emeği geçenlere şükran ve minnetlerimizi sunuyoruz,hepsine Allahtan rahmetler diliyoruz,mekanları cennet olsun. 22/Nisan/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu







20 Nisan 2023 Perşembe

BAYRAMLARA DOKUNABİLMEK

 


Bugün Ramazan Bayramı,bayramın ilk günü.


Bizim gibi yaşını başını almış olanları dinleyecek olursanız,duyacağınız ilk söz; “ Ah nerede o eski bayramlar” olacaktır şüphesiz.


Gerçekten de,nerede çocukluğumuzun o eski bayramları?


Bugün kutlamaya başladığımız bayram;bugün içinde bulunduğumuz hayat pahalılığı,otobüs ve uçak biletlerinin ateş pahası oluşu nedeniyle biraz tatil olmaktan uzaklaşmaya başlamışsa da,yine de genç yaşlardaki çoğu kişi için bir tatil ve tatil beldelerine seyahat etme anlamına gelmektedir.


Haklılar tabi,eski bayramları tanımamışlar,içinde yaşamamışlar, onun tadını tatmamışlar,kıyısından köşesinden bayramların o güzelliklerine dokunamamışlar ki; bizim gibi,o eski bayramlara özlem duysunlar.


Yaşlı yakınlarının ve dostlarının anlatımlarından,o eski bayramların güzelliklerini duysalar da,gençlerimiz o eski bayramların güzelliklerini bizzat göremedikleri,onunla tanışamadıkları ve içinde yaşayamadıkları,bu nedenle o bayramlara bizzat değip dokunamadıkları için, asıl marifet ve güzellik bayramlarda olmasına rağmen;tüm güzelliklerin,bayramların yerini alan tatillerde ve bu vesileyle gittikleri tatil beldelerinde olduğunu zannetmeye başlamışlardır.


Değerli sınıf arkadaşım ve meslektaşım emekli Hakim Leyla ALKAN'ın, yıllar önce, Facebook sayfasında palaştığı, çok hoşlandığım için hiç aklımdan çıkaramadığım Cahit ZARİFOĞLU'ndan alıntılanmış bir sözde deniyordu ki; “Asıl marifet buluttaydı ama, herkes yağmur'a şiir yazdı”


Evet bu sözde yer aldığı üzere,yağmurun yağışındaki asıl marifetin bulutta olmasına rağmen,herkesin bulut'u unutarak yağmur'a şiir yazması gibi,bulut'a yapılan bu haksızlık,günümüzde de,bayramları bir kenara koyarak tatil beldelerine tatile giden insanlarımız tarafından,o eski ve güzel bayramlara yapılmaktadır.


Asıl marifetin bulutta olmasına,yağmurları yağdıranın bulutlar olmasına rağmen,herkes;şiir'i,bulut'a değil de niçin yağmur'a yazma gereğini duyarlar, hiç düşündünüz mü?


İnsanlara doğrudan değen ve dokunan,insanlarla buluşan ve insanları ıslatan, insanlarla bütünleşen, insanın doğrudan hissettiği ve tanıştığı,yerine göre bu ıslanma nedeniyle alınan zevki,bazen de sıkıntıyı insanlara doğrudan yaşatan, bulut değil yağmurdur çünkü.


İnsanların bir şeyi tanıması,ondan hoşlanması ve zevk alması,kıymetini bilmesi için, o şeyin insana doğrudan değmesi ve dokunması gerekiyor.İnsanların tokalaşmaları.kucaklaşmaları ve öpüşmeleri gibi.


Günümüzdeki genç nesiller; bizim, nerede o eski bayramlar dediğimiz o güzellikleri yaşamadıkları, onunla buluşup tanışamadıkları,ona dokunup değemedikleri için, bayramların güzelliğini ve kıymetini anlayamıyorlar.


Bu vesileyle,tüm dost,arkadaş ve akrabalarımın Ramazan Bayramlarını; o eski tadında ve güzelliğinde,sağlık ve mutluluk içinde yaşamaları dileklerimle gönülden kutluyorum.21/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

19 Nisan 2023 Çarşamba

SEÇMENİ ALDATMAYA ÇALIŞAN DEMAGOG BİR İNCE İZLEDİK

 


Dün akşam (18/04/2023) Memleket Partsi lideri Muharrem İNCE, Sözcü Televizyonunda programa çıktı,yine bildik CHP ve KILIÇDAROĞLU'na yönelik kin ve düşmanlığını saçarak,muhalefete muhalefet yapmanın güzel(!)bir örneğini sergiledi.


KILIÇDAROĞLU ve onun liderliğini yaptığı Millet İttifakını yerden yerde vuran haksız eleştirilerini sıralayarak, seçmenimizi aldatmaya çalıştı.


Evet, Muharrem İNCE resmen demagogluk yaptı ve bilerek ve isteyerek yalanlar söyledi.Sırf,Millet İttifakına ve KILIÇDAROĞLU'na muhalefet yapmak adına.


Bunda, Sözcü Televizyonunun İNCE ile söyleşiye katılan ve İNCE'ye sorular yönelten tanınmış gazetecilerin,bilerek veya bilmeyerek,isteyerek veya istemeyerek sergiledikleri yetersizliklerinin de rolü oldu.Sanırım İNCE'ye acıdılar ve haksız çıkışlarını yüzüne vurarak ağzına kapatmayı yeğlemediler.


Muharrem İNCE;Millet İttifakının,KILIÇDAROĞLU'nun Cumhurbaşkanı olabilmesi,ittifak bileşeni diğer beş partinin liderlerinin de Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilmek ve partileri için milletvekili sandalyesi kapabilmek amacıyla kurulduğunu ve ilkesiz olduğunu,ilkeler bazında değil şahsi çıkarlar bazında kurulan bir ittifak olduğunu iddia ederek karaladı,Millet İttifakını ve KILIÇDAROĞLU'nu,seçmenin gözünde küçük düşürmek,seçilmelerini önlemek ve ERDOĞAN'ın yeniden seçilmesi için,yine elinden gelen gayreti gösterdi.


Özellikle de,Millet İttifakının; mevcut tek adam sistemini değiştirerek yeniden parlamenter sisteme geçiş için gerekli anayasa değişikliğini sağlayabilecek bir çoğunlukla mecliste sandalya edinebilmeleri için seçim listelerinde ortaklık yapmalarını,Saadet,Gelecek,Demokrat ve Deva Partilerinin bu nedenle CHP listelerinden milletvekili seçimlerine girecek olmaları gerçeğini,amacından saptırarak seçmeni aldatmaya çalıştı.


Muharrem İNCE de çok iyi biliyor ki;Millet İttifakı, tüm kadrolarıyla ilkeler bazında, iki seneye yakın bir süre ortaklaşa çalıştı ve iktidara gelmeleri halinde yapacakları yeni anayasaya konulacak ilkeleri saptayarak, kamuoyu ile paylaştılar,binlerce başlık üzerinde anlaşarak yazılı hale getirdiler ve ortak mutabakat belgesi hazırlayarak bu belgedeki ilkeleri aynen uygulayarak hayata geçireceklerini imza altına alarak millete taahhüt ettiler.


Millet İttifakı bileşeni partiler; öncelikle ilkeler,asgari müşterekler üzerinde anlaşarak mutabık kaldılar ve ondan sonra ortak Cumhurbaşkanı adayını gecikerek saptayıp millete açıkladılar.Hatta bu gecikme nedeniyle eleştiri aldılar.


Adı üzerinde altılı masa yani Millet İttifakı; altı partinin, aralarında işbirliği yaparak,siyasi güçlerini bir araya getirerek kurdukları bir seçim ittifakıdır.


İttifaka katılan partiler; iktidara geldiklerinde uygulamaya koyacakları imza altına alarak halkımıza taahhüt ettikleri ortak ilkeleri, hep birlikte ve ortaklaşa yerine getirecekleri için,bu altı partiden biri olan CHP'nin lideri KILIÇDAROĞLU'nun Cumhurbaşkanı adayı olması karşısında,diğer liderlerin de onun yardımcısı olmalarından ve meclise milletvekili taşımalarında daha doğal ne olabilir?


İNCE'nin;ittifak bileşeni partilerin milletvekili adaylarının, CHP listelerinde yer almalarına ve güçlerinin üzerinde kendilerine milletvekili kontenjanı tanınmış olmasına ve özellikle eski adalet bakanı Sadullah ERGİN'in CHP Çankaya seçim çevresinden aday gösterilmesine yönelik itirazları; haksız, tutarsız ve CHP'yi seçmen nezdinde itibarsızlaştırmaya,seçmeni aldatmaya yönelik, kötü niyetli bir laf canbazlığıdır.


Diğer dört partinin CHP listelerinden seçime girmeleri,yeni seçim kanununun mahzurlarını gidermenin ve meclise daha fazla milletvekili taşımanın gereği olup,CHP listelerinden seçime giren diğer ittifak bileşeni partilerin adayları CHP'nin değil lendi partilerinin adayları olup;bu nedenle, Sadullah ERGİN'de CHP'nin değil Deva Partisinin adayı olup,seçildiğinde de CHP'nin değil Deva Partisinin milletvekili olacaktır,bu nedenle de CHP'nin bu adayı veto etme hak ve yetkisi yoktur.


Muharrem İNCE'nin kin kusarak ve seçmeni aldatmayı göze alarak, Millet İttifakının; özellikle ilkeler etrafında birleşerek kurulan bir ittifak olmayıp, mevki ve makam kapmaya yönelik şahsi çıkar üzerine kurulu bir ittifak olduğuna ilişkin suçlamaları karşısında,Sözcü Televizyonunun programa katılanları,gerçekleri dile getirerek,ilkeler manzumesi olan ortak mutabakat belgesini zikrederek İNCE'ye hak ettiği cevapları verememişler ve susmayı tercih etmişler,İNCE meydanı boş bulmuştur.


Bu programda iyice anlaşılmıştır ki;bir soru zerine seçimin ikinci tura kalması halinde KILIÇDAROĞLU'nu destekleyecek misiniz sorusuna, açık ve net bir şekilde, olumlu cevap veremeyen,sadece oy'umun ERDOĞAN'dan yana olmayacğı kesin kaçamak cevabını vermekle yetinen sözde ATATÜRK'çü İNCE;sergilediği muhalefete muhalefetiyle,Cumhur İttifakına ve onun lideri ERDOĞAN'a katkı sunmakta ve ATATÜRK düşmanı Hüda Par'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisine girmesinde, Cumhhur İttifakının kazanması halinde,Hüda Par'ın da ülkenin yönetiminde söz sahibi olmasını kolaylaştıırıp sağlamakta kararlıdır. 19/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



12 Nisan 2023 Çarşamba

KARA SES ZAT-I MUHTEREM YİNE SAHNEDE

 



Üniversiteler fuhuş evleridir diyerek, üniversitede okuyan genç kızlarımızı adeta fahişelikle suçlayan, kadın düşmanı kara ses, Sakarya Üniversitesi Öğretim üyesi Ebubekir SOFUOĞLU,sosyal medya hesabından yaptığı yeni mesaj paylaşımıyla yine sahne aldı maalesef.


Genç kzlarımızı ve kadınlarımızı aşağılayan,değersizleştiren SOFUOĞLU'nun suçu yok aslında.Adam,beyanları ve paylaşımlarıyla genç kızlarımıza ve kadınlarımıza rahatça hakaret edebiliyor,tehdit edebiliyor,itibarsızlaştırabiliyor,ancak hakkında hiçbir yasal işlem yapılmıyor,sadece yapılıyor gözüküyor ve bir sonuç alınamıyor.


Bu adamı,zat-ı muhteremi, iktidar ve uzantısı bağımlı yargı koruyup kolluyor,zira aynı zihniyet işbaşında,bundan cesaret alıyor.


Ancak,kendisi genç kızlarımıza ve kadınlarımıza hakaret ve tehditler savurmasına rağmen,çok alıngan ve kırılgan bir vatandaşımız,gururuna pek düşkün!


Bu hakaret ve tehditlerine tepki gösteren makaleler yazan insanlar hakkında,ki bunlardan birisi de benim,hakarete uğradığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunarak davalar açtırarak, haksız bir şekilde mahkum ettirebiliyor,bu anlamda çok güçlüdür kendisi.


Daha önce de yazdık ama,okurlarımız belki hatırlamazlar,bu öğretim üyesinin, üniversiteler fuhuş yuvalarıdır diyerek genç kızlarımıza hakat etmelerine içerleyerek,bir makale yazmış ve bu öğretim üyesine “Üniversiteler,senin dediğin gibi gerçekten fuhuş yuvaları ise,bir ünivesite öğretim üyesi olarak genç kızlarımızı emanet ettiğimiz siz de, gavat ve pezevenk olmuyor musunuz?”demiş ve soru sormuştuk.Hiç tanımadığımız ve aramızda hiçbir husumet de bulunmayan bu adama hakaret etme kastımız yoktu,doğrudan kendisine gavat ve pezevenk dememiştik,yani hakaret etmemiştik.Sadece söylediği söze dikkat etmesini,bu sözlerinin olası sonuçlarını da düşünmesi için,kendisini uyarmayı ve kendisinin sadece dikkatini çekmeyi amaçlamıştık.Ancak,dedik ya,adam başkalarının gururlarını ve onurlarını düşünmüyor ama, hakaret kasıtlı olmayan ve suç teşkil etmeyen sözlerimizden alınmış beyimiz.


Hakkımızda Sakarya C.Savcılığına suç duyurusunda bulundu ve Sakarya Asliye Ceza Mahemesinde yargılandık.İlk hakim;şikayetçinin, kendi ağır haksız fiiliyle sebebiyet verdiği gerekçesiyle, ilgili yasa maddesine göre hakkımızda ceza vermediği halde,itiraz üzerine değişen ikinci hakim suçumuzu sabit gördüğü gibi,şikayetçinin haksız fiilinden kaynaklı bir hakaret olmadığı gerekçesiyle, hakkımızda para cezasına hükmetti.Cezanın nev'i ve miktarı itibariyle, kanun yolu da kapalı olduğu için,sabıkalı olduk,anlayacağınız.Hak ihlalimize neden olan bu hukuk dışı kesin kararı, bireysel başvuru hakkımızı kullanarak Anayasa Mahkemesine taşıdık,sonucunu bekliyoruz.


İşte bu kendisine yönelik sözlerden hemen alınan,ancak genç kız ve kadınlarımıza yönelik en ağır sözleri söylemekten çekinmeyen ve bunu alışkanlık haline getiren Profesör Ebubekir SOFUOĞLU, yine sahneye çıkmış ve 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun bizim kırmızı çizgimizdir diyerek bu kanunu savunan AKP Grup Başkan Vekili Özlem ZENGİNİ ve diğerlerini hedef alarak,sosyal medya hesabından "Listenin neresinde olurlarsa olsunlar, Kabe'nin örtüsüne sarılı olsalar bile, Cehennem soğuyuncaya kadar Cehennem soğuyuncaya kadar Cehennem soğuyuncaya kadar..." paylaşımında bulunarak teditler savurmuş ve kadın düşmanlığına devam etmiştir.


Az kaldı,14 Mayıs da yapılacak olan seçimler sonunda,bu zat-ı muhterimin kafa yapısını temsil eden ve bunun gibilere cesaret veren,koruyup kollayan iktidar ve uzuntısı bağımlı yargı sonlandığında,bu zat-ı muhterem ve onu gibilerle eşit demokatik bir ortamda, yasalara saygılı olarak en ağır eleştiri ve mücadelemize kaldığı yerden devam edeceğiz.12/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

11 Nisan 2023 Salı

RECEP BEY TAYYİP BEY'E KARŞI YARIŞIYOR

 



AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; bugün, seçim beyannamesini kamuoyuna açıkladı.


Seçildiği takdirde yapacaklarını bir bir sıraladı.


ERDOĞAN'ın;yapacaklarını vaad ettiği şeyler,çok doğaldır ki;ülkemizi 21 senedir yönetenlerin bugüne kadar yapmayı başaramadıkları şeylerdir.


Örneğin; enflasyonu tek hanelere indirmek,gençlerin ilk kez alacakları telefon ve bilgisayarlardan vergi almamak, kamuda işe alımlarda mülakat ayrımcılığını kaldırmak gibi.


Bu vaadler,pek tabii çok güzel ve yerinde şeyler.


Halkımıza müjde olarak sunulan bu güzel vaadler;ülkemizde halkı ekonomik olarak ezen enfalsyon'un çok yüksek seviyelerde olduğunun ve mutlaka tek haneli seviyelere indirilmesinin gerekli olduğunun.keza kamuda işe alımlarda uygulanan mülakat sözlü sınavının torpile ve suiistimale,hak ihlallerine yol açan kötü bir uygulama olduğunun,cep telefonu ve bilgisayarlardan alınan yüksek vergilerin, haksız vergiler olduğunun açık itirafı ve iş başındaki iktidarın ağır bir eleştirisiydi.


Peki bu ülkede 21 senedir tek başına iktidar olan ve enflasyonu çıldırtan üç haneli seviyelere çıkaran,kamuda işe alınmalarda sözlü mülakat sınavını basamak olarak kullanarak, KPS de daha az puan alan liyakatsiz ve yandaş kişileri kamu kadrolarına dolduran,liyakatli kişilerin haklarını yiyen,ağır vergi yükleriyle cep telefonlarını ve bilgisayarları ulaşılamaz kılan bu yanlışları yapan kimdir?


Herhalde iktidarda olmayan KILIÇDAROĞLU değildir.


Madem öyledir,bu seçimlerde Recep Tayyip ERDOĞAN'ın gerçek rakibi, KILIÇDAROĞLU değil,bizzat kendisidir.


Yani, ERDOĞAN;bu seçimlerde, bizzat kendisiyle yarışmaktadır.Yapacağı her vaadi,özeleştiridir.


Başka bir ifadeyle;Recep Bey, Tayyip Bey'e karşıdır.


Bu nedenle de;ERDOĞAN'ın işi, çok ama çok zordur.11/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



10 Nisan 2023 Pazartesi

SADULLAH ERGİN

 


Seçime katılacak olan partilerin, özellikle de, Millet İttifakının bileşeni partilerin milletvekilli adaylarının yazılı olduğu listelerin Yüksek Seçim Kuruluna verilmesinden sonra,listeler üzerindeki genel düşüncelerimizi bildiren ve değerlendiren dün yazmış bulunduğumuz,”ERDOĞAN KENDİ KAZDIĞI KUYU'YA MI DÜŞECEK? “başlıklı makalemiz;özellikle, adaylarını CHP listelerinden gösteren DEVA Partisinin milletvekili adayı,AKP döneminde Adalet Bakanlığı yapmış olan Sadullah ERGİN'in, Ankara Çankaya bölgesinden seçilebilecek bir sırada aday gösterilmiş olması nedeniyle,bazı olumsuz yorum ve tepkilere muhatap olmuştur.


Bu yazımıza, bir okurumuz, aynen;”Sadullah Ergin de Çankaya CHP adayı. Mustafa Kemal'in askerleri gurur duyacağınız bir aday koymuşlar size.Ergenekon kumpas davalarının adalet bakanı tam sizlik aday.Hem de Atatürk'ün Çankaya'sından aday”yorumunu yapmış.


Bu okurumuzun yorumunda belirttiği gibi,AKP de siyaset yaparken AKP Hükümetinde Adalet Bakanlığı yapan Sadullah ERGİN,sütten çıkmış ak kaşık değildir.Okurumuzun,Sadullah ERGİN'e yönelik olumsuz hassasiyetine hak vermemek mümkün değil.Evet,maalesef şu anda hatırlamak dahi istemediğimiz,Fetö kumpası Ergenekon ve benzeri davalar, Sadullah ERGİN döneminde gündeme gelmiş,yargı bağımsızlığını kaybederek siyasallaşmış ve hukuk dışı davalar açılarak kararlar verilmiştir.Bunda,o deönemin Adalet Bakanı Sadullah ERGİN'in siyaseten sorumluluğunun bulunmadığını, kimse iddia edemez.


Ancak,Sadullah ERGİN kendi özeleştirisini yapıp AKP ile bağını kopararak, yine AKP'den kopup Deva Partisini kuran BABACAN'ın Millet İttifakı bileşeni partisinde siyaset yapmaya başlamıştır.


Şu da bir gerçektir ki;Sadullah ERGİN'in yeni partisi Deva ile Millet İttifakı adı altında bir seçim işbirliği yapılmıştır.Amaç da,ülkeyi felaketin eşiğine getiren tüm cumhuriyet değerlerini yok eden AKP iktidarından bu ülkeyi kurtarmaktır.


AKP iktidarından kurtularak ülkeyi ve demokrasimizi düzlüğe çıkarabilmek için meclis çoğunluğunu sağlamanın tek yolu olan, Deva Partisi ve diğer ittifak bileşeni partilerin CHP listelerinden aday gösterilerek seçimlere girilmesinin zorunlu bir sonucu olarak,Sadullah ERGİN de,CHP'nin listelerinden Ankara adayı olarak gösterilmiştir.


Sadullah ERGİN;seçildiği takdirde CHP'nin değil, Deva Partisinin milletvekili olacak ve bu sıfatla mecliste görev icra edecektir.CHP ve lideri KILIÇDAROĞLU;Sadullah ERGİN'i,Millet İttifakı ve daha fazla milletvekili çıkarabilmek için,ittifak içinde alınan ortak listeyle seçimlere girme kararının gereği olarak CHP listelerinde Deva Partisinin kontenjanından aday göstermek zorunda kalmıştır.


KILIÇDAROĞLU ve CHP'nin;DEVA Partisinin kontenjanı olan milletvekili adaylarını seçme ,beğenme ve beğenmeme hak ve yetkisi bulunmamaktadır.


Şu da unutulmamalıdır ki;bu birliktelik geçici olup,ittifak bileşeni partilerin üzerinde anlaştıkları ve ortak mutabakat belgesi olarak kamuoyuna açıkladıkları asgari müştereklerde birlikte çalışacaklar ve bu metin ile bağlı kalacaklardır.Bu nedenle,bazı insanlarımızın adalet bakanlığı dönemindeki bazı icraatlarından memnun olmadıkları Sadullah ERGİN'in,seçimleri kazanarak milletvekili olması halinde kullanacağı yetkiler de, mutabakat belgesi metniyle sınırlı olacak ve hala kafasının bir köşesinde saklı olarak kalmış bulunan, cumhuriyet değerlerine aykırı bir icraat yapma şansını da bulamayacaktır.


Bir önceki yazımıza, Sadullah ERGİN üzerinden, olumsuz yorum yapan okurumuza, ”Haklısınız.Bazen zaruretler memnu şeyi mübah kılar maalesef” şeklinde bir cevap vermiştik.Bu okurumuz da, bu mesajımıza cevap olarak,Yine ATATÜRK'den “Ehven'i şer,şerlerin en kötüsüdür” diye cevap vermiş.


Büyük ATATÜRK “Ehven'i şer,şerlerin en kötüsüdür” derken,sanırım zamanın koşullarına ve somut bir olaya ilişkin olarak ve o olay için geçerli olarak bu sözü söylemiş olmalıdır.


Bugün ülkemizin içinde bulunduğu; siyasi,ekonomik ve sosyolojik kriz ve buhran gibi,bazen öyle kötü koşullarla yüz yüze kalabiliriz ki;şerler içindeki, en ehven'i şeri dahi arar ve kabul etmek durumunda kalabiliriz.Herşey çok güzel olur da,buna rağmen, mevcut güzele sarılmak yerine, ehven'i şeri tercih edersek, o zaman; ATATÜRK'ün,”Şerlerin en kötüsü ehven'i şerdir “sözü haklılık kazanabilir.


Bizi eleştiren okurumuza ve onun gibi düşünenlere şunu da söylemek isteriz.Sadullah ERGİN;CHP'nin adayı değildir,DEVA Partisinin adayı olup,oyların çöpe gitmemesi ve Millet İttifakının büyük bir çoğunlukla mecliste sandalya kazanmasını amaçlayan, CHP listesinde Deva Partisi adına şeklen,kiracı olarak yer almaktadır.


Sadullah ERGİN'e itiraz edenlerin muhatabı, CHP değil,Deva Partisi olmalıdır.


Bize göre;ülkeyi her alanda felakete sürükleyen,ülkeyi idare etme yeteneğini kaybeden, özgürlükler ve demokrasi düşmanı AKP ve saray iktidarının lideri ve en büyük bileşeni olduğu Cumhur İttifakına son anda dahil edilen, laiklik karşıtı terör örgütü Hizbullah ile organik bağ içindeki HÜDA PARI kimse eleştirip kaale almamaktadır, maalesef.


Bana sorarsanız, Sadullah ERGİN;Cumhur İttifakının bileşeni olarak gireceği seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine dört milletvekiliyle girecek olan HÜDA PAR genel başkanı ve diğer üyelerinden daha az tehlikeli ve zararlıdır.


Sadullah ERGİN üzerinden, haksız ve alakasız olarak CHP'yi eleştirenler,HÜDA PAR'ın destek verdiği AKP ve Saray iktidarının devamından yanalarsa,HÜDA PAR ve liderini,laik demokrasimiz ve özgürlüklerimizin geleceği için, Sadullah ERGİN'den daha zararsız görüyorlarsa,eleştirilerine devam etsinler ve hatta Millet İttifakına oy da vermesinler.


Lütfen,bu seçimlerin ülkemizin geleceği açısından önemini kavrayınız ve haklı eleştirilerinize dahi bir süre ara veriniz.


İçinde bulunduğumuz koşullara göre;ATATÜRK'ün dediği,”Ehven'i şer,şerlerin en kötüsüdür.”sözü geçersizdir.Sevgili ATATÜRK bizi hoşgörsün. 10/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

9 Nisan 2023 Pazar

ERDOĞAN KENDİ KAZDIĞI KUYU'YA MI DÜŞECEK?

 


Cumhur İttifakının Cumhurbaşkanı adayı olan ve halihazırda da Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan ERDOĞAN;meclisteki sayı üstünlüğüne dayanarak,seçim yasasında değişiklik yaparak,yüzde on olan ülke barajını yüzde yediye indirmiş,ittifak bileşeni partilerden her birinin yüzde yedi olan ülke barajı kadar oy alma zorunluluğunu getirmese de,ittifak bileşeni partilerin,milletvekili çıkarabilmeleri için,itifakın toplam oylarına bakılmaksızın,her bir partiyi, il barajını aşacak kadar oy alma mecburiyeti altına sokarak,rakipleri Millet İttifakının bileşeni bazı küçük partilerin milletvekili çıkarabilmelerini zora sokarak,onların aldıkları yetersiz oyların çöpe atılmasını sağlayıp,Millet İttifakının tekerine çomak sokmak istemiştir.


ERDOĞAN;Her engelin aşılabilmesinin bir çaresi olduğunu,miletvekili çıkarabilmesi için gerekli il barajını aşamayacak olan Millet İttifakının bileşeni küçük partilerin,aday listeleri çıkararak kendi parti logolarıyla tek başlarına seçime girmeyip, ittifakın il barajı sorunu olmayan büyük ve kuvvetli partisi CHP'nin çatısı ve logosu altında ortaklaşarak seçime girerek,önlerine konulan il barajını bu yolla aşıp,il barajı altında kalacak olan oylarının çöpe atılmasını önleyeceklerini düşünememiştir.Düşündüyse de,Millet İttifakının birbirine benzemez partilerinin, aralarında anlaşarak,ortak aday listeleriyle seçime gireceklerine ihtimal verememiş olmalıdır.


ERDOĞAN;kendisinin Cumhur İttifakı için düşündüğü gibi,Millet İttifakının da; sadece,Cumhurbaşkanı seçimleri,yani kendisini Cumhurbaşkanlığı koltuğundan indirmek amacıyla kurulduğu yanılgasına da düşmüştür.


ERDOĞAN'ın tek ve öncelikli amacı, Cumhurbaşkanlığını yeniden kazanarak koltuğunu muhafaza etmektir.Bu edenle, Millet İttifakının da öncelikli ve tek amacının Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak olduğunu,Millet İttifakının öncelikli olarak bu amaçla kurulduğunu kabul ederek yanılmış,tekrar cumhurbaşkanı seçilebilmek için Cumhur İttifakını genişletmek isteyerek ittifaka Hüda Par,Yeniden Refah,DSP gibi partileri dahil etmiş,Cumhur İttifakının büyük ortağı MHP'nin lideri BAHÇELİ'nin,açıkça belli etmediği,adeta sessiz çığlık atarak,kendi parti logosuyla seçimlere katılma kararı almasına yol açan protestosuyla karşılaşmıştır.


Cumhur İttifakının bileşeni Büyük Birlik Partisi ve Yeniden Refah da,Hüda Par'dan rahatsızlık duymuş olmalılar ki;kendi logoları altında kendi listeleriyle seçimlere katılma kararı alarak,listelerini Yüksek Seçim Kurluna sunmuşlardır.


ERDOĞAN;bileşeni bazı küçük partilerin il barajını aşamayarak milletvekili çıkaramayacaklarını ve oylarının çöpe gideceğini ve anayasayı değiştirecek kadar toplam milletvekili çıkaramayacaklarını düşündüğü Millet İttifakından beklediği bölünmüşlüğü ve dağınıklığı görememiş ve bilakis,kendi lideri olduğu Cumhur İttifakı bölünmüş ve dağılmış,Cumhur İttifakının bileşenleri üç partinin kendi logoları altında ve kendi listeleriyle müstakil olarak seçimlere girmesini önleyememiştir.


Ortaya çıkan bu durum karşısında,ERDOĞAN'ın; Cumhurbaşkanlığını kaybetmenin yanısıra,Meclisteki çoğunluğunu da kaybedeceği,aralarında anlaşarak ortak listelerle seçimlere girme başarısını ve beceresini gösterebilen Millet İttifakının ve ittifak dışındaki muhalefet partilerinin anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla meclise girecekleri anlaşılmaktadır.


Ne diyelim.Sen misin seçim yasasını değiştirerek muhalefete tuzak kuran?Ava giden avlanır diye güzel bir söz vadır.


Millet İttifakına düşen görev;CHP logosuyla ortak liste ile seçimlere girecek olan ittifak bileşeni dört partinin,bir ilk olan bu durumu, tüm haklı gerekçeleriyle seçmen tabanlarına anlatmaları ve mühürü CHP'ye basmalarını sağlamaları,bunun CHP'ye değil, kendi partilerine ve Millet İttifakına verilecek ve ülkemizi AKP'nin tasallutundan kurtaracak ve düze çıkaracak oylar olacağını,çok güzel izah edip anlatmalıdırlar.


Millet İttifakı;beklenenden de güzel bir iş çıkarmış ve bugün YSK'ya sunduğu ortak ve fermuar listelerle seçimlere girme başarısını göstermiş olup;bu başarıda da,en büyük rolü KILIÇDAROĞLU'nun yüklenmiş olduğunu,KILIÇDAROĞLU'nun, Millet İttifakının ortak Cumhurbaşkanı adayı olmasının, bu başarının olmazsa olmaz şartı olduğunu,bir İMAMOĞLU veya YAVAŞ'ın ortak Cumhurbaşkanı adaylığında bunun başarılmasının imkansız olduğunu,KILIÇDAROĞLU'nun ortak adaylığına karşı çıkanlar kalın kafalarının içine çakmalı ve utanmalıdırlar.


Yazımıza son vermeden önce,bir bölen olarak İNCE'ye de bir çift sözümüz olacak.Duyumlarımıza göre,9.Nisan'ı,yani bugün listelerin YSK'ya verilmesinden sonra, listeleri beğenmeyerek küsecek olanlar yüzünden Millet İttifakında oluşacak çatlağa bel bağlayan ve bunu sabırszlıkla bekleyen İNCE'de,bugün itibariyle havasını almış gözüküyor.


Başarılar; CHP ve lideri Sayın KILIÇDAROĞLU ve tüm Millet İttifakı bileşeni partiler ve Sayın liderleri. 09/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

8 Nisan 2023 Cumartesi

İYİ PARTİ'DE AYTUN ÇIRAY ÇATLAĞI

 



İYİ Parti İzmir Milletvekili ve AKŞENER'in başdanışmanı Aytun ÇIRAY; yayımladığı bir mesajla, İyi Parti milletvekilliği adaylığından feragat ettiğini kamuoyuyla paylaştı.

Televizyonlardaki yorumlara ve Aytun ÇIRAY'ın yayımladığı mesajın bütününe bakıldığında, Aytun ÇIRAY'ın, partisiyle bir sorun yaşadığı,aday olarak gösterildiği sırayı beğenmediği anlaşılmaktadır.

18/10/2020 de yazıp yayımladığımız “AYTUN ÇIRAY GERÇEĞİ” başlıklı yazımız; bugünlerin, o günden tahmin edilmesi anlamına gelmekte sanırım.

Aşağıda aynen yer verdiğimiz bu yazımızı birlikte okuyalım,belki bana hak vereceksiniz.09/04/2023 Güner YİĞİTBAŞI


AYTUN ÇIRAY GERÇEĞİ


Adalet ve Doğruyol Partilerinin geleneğinden gelen,DEMİREL döneminde Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı da yapan,İYİ PARTİ'nin kurucularından ve eski yöneticilerinden olan,ATATÜRK ve Cumhuriyetin kurucu temel ilkelerine bağlı,orta sağ merkezli bir siyasetçi olan Aytun ÇIRAY'ı tanımayan çok az kişi olmalıdır.

Kendisi,İYİ Partiden önce CHP Milletvekilliği de yapmış,aslında dürüst ve savunduğu ilkeler itibariyle,CHP'ye pek de yakışan ve CHP kumaşında hiç de sırıtmayan,aklı başında ülke sorunlarıyla ilgili güzel tespit ve saptalamaları olan bizim de sevip beğendiğimiz bir siyasetçidir.

Bu nedenle,Aytun ÇIRAY'ın;İYİ Parti kurucuları arasında yer alma ve siyasete İYİ Partide devam etme isteğini açıklayarak, CHP'den ayrılmasına,hem kendi ve hem de Sayın ÇIRAY adına üzüldüm ve bu konuda yanılmadım.

Yanılmadım,zira;SÖZCÜ Gazetesinde, iki gündür yayınlanan Uğur DÜNDAR'ın Sayın ÇIRAY ile yaptığı röportajı ilgiyle okudum ve bu siyasetçiye, 20/Eylül/2020 tarihinde gerçekleşen İYİ Partinin 2.Olağan Genel Kurultayında yapılan kumpas eylemiyle, partinin en üst yönetim organı seçiminde Sayın ÇIRAY'ın isminin üzerine listelerde çizik atılarak, sakıncalı kişi ilan edilip, liste dışı bırakılarak parti yönetiminden bilinçli olarak tasviye edildiğine,bu tasfiyeden İYİ Parti Genel Başkanı AKŞENER'in de haberdar olup,bu eylemi parti içi demokrasi olarak kabul edip,bu kumpası,bilerek ve isteyerek engellemediğini öğrendik.

Daha önce de yazdık,biz hiçbir partinin kayıtlı üyesi değiliz ama, siyaseti seven ve yazılarıyla yorumlayan bir yazarız,objektif olarak ve ülkemizin yararlarını düşünerek, hep şunu söyledik;İYİ Parti,aslı olan MHP'li olarak kalırsa,merkez sağı toparlamaya gayret ederek siyaset alanını ve tabanını büyütmezse,aslı olan MHP'nin sahtesi olarak, hiçbir başarıya imza atamaz.

Sayın ÇIRAY,kendisine ve bazı arkadaşlarına yönelik bu tasfye kumpasının,Millet İttifakını bozarak Cumhur İttifakının yelkenlerine rüzgar taşıma amacına yönelik, çok boyutlu ve ileriye dönük bir operasyon olduğunu açıklamaktadır ve bize göre de haklı ve söyledikleri doğrudur.

Sayın ÇIRAY; açıkça, genel başkan AKŞENER'e bu kumpasa müdahale etmesini önermesine rağmen, bu kumpasın gerçekleştiğini açıklamaktadır.

Zaten,Sayın AKŞENER de bu kumpastan sonra sessiz kalmakla, Sayın ÇIRAY'ı doğrulamıştır.

Bu kumpasın planlayıcısı olduğu söylenen Koray AYDIN'ın; konuşmacı olarak katıldığı Haber Türk TV.deki bir programda;”İrade bizde olsaydı,Millet İttifakını kurmazdık..” dediğini de Sayın ÇIRAY dile getirmektedir.

Seçimlere ve bu sayede meclise girerek,grup kurmayı ve bugün ulaştıkları göreceli başarıyı,emaneten ve geçici olarak İYİ Partiye 15 milletvekillerini veren CHP ve KILIÇDAROĞLU'na borçlu olduklarını unutan bir zihniyetin hakim olduğu İYİ Parti'nin;partide merkez sağı temsil eden ve partinin seçmen tabanını genişleterek MHP'den farklı kılan, Aytun ÇIRAY ve arkadaşlarına uyguladığı bu kumpasla, bu değerli politikacıların partiden dışlanmaları, İYİ Parti'nin marjinalleşerek yok olmasına neden olmaz inşallah.

Haddimiz olmadan, buradan Sayın ÇIRAY'a,dürüst ve aklı başında ATATÜRK'çü ve Cumhuriyetin kurucu değerlerine bağlı, açık sözlü bir siyasetçi olması nedeniyle kendisini seven ve beğenen hukukçu bir büyüğü olarak,bu kumpasa rağmen,İYİ Partide kalmasının, ülkemiz siyasetine ve kendisine hiçbir yararının olmadığını hatırlatmak istiyoruz.18/10/2020


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Nisan 2023 Çarşamba

AVUKATLAR GÜNÜ

 



Bugün 5.Nisan.2023 avukatlar günü.

Her yılın belirli günlerinin, vahşi kapitalizmin rant elde etmesi amacıyla paylaşılarak, çeşitli isimler altında bazı özel günlere tahsis edilerek kutlanmasından sonra, “anneler günü” dışındaki bu özel günlere pek iltifat etmemekle birlikte; demokrasinin ve tüm özgürlüklerin teminatı olan savunma ve hak arama özgürlüğünün hayata geçirilmesinin mümtaz neferleri, uzun hakimlik ve savcılık görevinden sonra aralarına katılmakla gurur duyduğum, yargının üç kurucu unsurundan bize göre en önemlisi olan savunma ayağının onurlu temsilcileri avukatlarımızın avukatlar gününe de, anneler günü gibi özel bir değer vermekteyim.

Avukatlara verilmesi gereken önem ve değer,onların şahıslarına değil, temsil ettikleri ve yerine getirdikleri savunmanın ve savunma hakkının kutsalığından ve tüm özgürlüklerin teminatı olmasından kaynaklanmaktadır.

Biz,yargının üç kurucu unsurundan, iddia,savunma ve karar makamlarının tümünde oturan ve bu makamlarda görev yapan 53 yıllık bir hukukçu olarak diyoruz ki; hakim olsun, savcı olsun, bir hukukçunun erişebileceği en üst ve son makam, savunma, yani avukatlık makamıdır.

Bu nedenle, sıfatı,makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkesin, avukatlarımıza hak ettikleri değeri vermeleri, savunma mesleğine saygı duymaları gerekir.

Hiç dikkat ettiniz mi? Hakkında en küçük bir iddiada bulunulan herkes'in, ilk önce kapısını çaldığı kişi avukatlardır. Hatta, suçlanan kişinin bizzat avukat olması halinde dahi, suçlanan o avukatın da ilk kapısını çaldığı kişi, diğer bir avukat arkadaşı olmaktdır.Bu örnek dahi, savunmanın ve avukatın önemini gözler önüne sermektedir.

Peki, ülkemizde savunma mesleğine ve bunu icra eden avukatlarımıza hak ettikleri gereken önem verilmekte midir?

Malesef, bu soruya olumlu bir cevap verebilmemiz mümkün değildir.

Gerektiğinde Yüce Divanda yargılanan Başbakanların ve Bakanların dahi savunmalarını üstlenen avukatlara,daha dün diyebileceğimiz yakın tarihe kadar ülkemizde verilen değer, üçüncü dereceden bir devlet memuruna verilen değerin dahi altındaydı.

Bu örneği niçin veriyoruz? Niyetimiz üçüncü dereceden memura değer vermemek, onu küçük görmek değildir, yanılmıyorsak üçüncü dereceden itibaren, 3,2 ve 1. dereceye terfi eden devlet memurlarına,çok eski tarihlerden bu yana yeşil pasapor verildiği halde, avukatlarımıza; yeşil pasaport dan yararlanma hakkı,mensubu olduğum İzmir Barosu dahil, tüm barolarımızın ve Türkiye Barolar Birliğinin uzun yıllara dayalı uğraşıları sonunda, hem de avukatların söz sahibi olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan bir yasa ile çok yakın tarihlerde tanınmıştır.

Demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini içlerine sindirememiş olan siyasal iktidarlar ve onların emir kulu olan emniyet güçleri, avukatlarımızı, bu ülkede potansiyel suçlu bir kitle olarak görmekte ve en küçük bir fırsatı yakalamaları halinde avuakatlarımızı yerlerde sürükleyerek tartaklamayı kendilerine hak görmektedirler.

Yargının üç kurucu unsurundan birisi olan ve avukatlarla birlikte görev yapan hakimlerimizin azımsanamayacak olan bir bölümü de; maalesef, savunma makamını ve avukatlarımızı, görev yapmalarının önünde bir engel olarak görmekte, savunma makamının hakkını vermeye çalışan ve üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirmek, maddi hakikate ulaşmak, adil yargılanma hakkını hayata geçirmek için çırpınan ve yeri geldiğinde hakim ile hukuki tartışmaya girmek zorunda kalan avukatlarımızı,duruşmanın huzurunu bozdukları uydurma gerekçesiyle, dışarı atmakla tehdit edebilmekte, genellikle buna cüret edemese de, avukatlarımızın asaplarını bozmakta, dikkatlerinin dağılmasına neden olmaktadırlar.

Bunda, bazı avukatlarımızın, temsil ettikleri savunma makamının hakkını vereremeyerek,gerektiğinde hakim karşısında dik duramayışlarının da büyük katkısının olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.

Şu anda avukatlık yapan bu satırların yazarı olarak, duruşmalarda başımıza gelen yaşadığımız canlı olaylardan bir örnek verecek olursak; ismi lazım değil,İzmir ilindeki bir ağır ceza mahkemesinde, avukat olarak savunma makamını temsil ederken, ihsası rey anlamında ve hatta reddi hakim koşullarını taşıyan, tarafsız bir hakime yakışmayacak beyanlarda bulunan mahkeme başkanıyla haklı olarak girdiğimiz tartışmaya tanık olan tanımadığımız ve o anda farkına dahi varmadığımız bayan bir stajyer avukatın, duruşmanın bitiminde arkamızdan yanımıza gelerek, bizi tebrik edişini, savunma makamının hakkını veren ve gerektiğinde mahkeme başkanıyla sert tartışmalara girebilen avukatlara pek tanık olmadığını beyan edişini, savunma makamının hakkını ve itibarını koruyan ve uyarılarıyla mahkeme başkanına hak ettiği dersi veren bizimle tanışmak istemesini, üzülerek de olsa burada açıklamak zorundayız.

Hakimlerimiz, hiç unutmamalı ve çok iyi bilmelidirler ki; ülkemizde yok olma noktasına gelen, yerlerde sürünen yargının bağımsızlığını, demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini savunan kuruluşlar ve kişiler; barolarımız ve aydın sorumluluğunu taşıyan avukatlarımızdır. Hakimlerimizin, emekli olduktan veya istifa ederek, oturdukları kürsünün, avukata göre daha rakımlı koltuğundan indikten sonra ilk çalacakları kapı, avukatlık ruhsatı talep etmek üzere, Barolarımız olacaktır. Yukarıda bahsettik, hukuk mesleğinin zirvesi ve en tepe noktası avukatlıktır.

Nereden nereye, bir avukatlar gününden de yine uzun bir makale çıkarmış olduk.

Yazacak ve paylaşacak daha çok sorun var ama, tadında bırakarak, yargının savunma ayağının mümtaz temsilcileri olan tüm avukatlarımızın; yargının tüm sorunlarının çözümlendiği,yargının bağımsız ve tarafsız olduğu günleri görmek arzu ve özlemi içinde, avukatlar gününü kutluyor ve herkesi, daha ihtiyaç duymadan, savunma hakkına ve avukatlarımıza sahip çıkmaya ve saygılı olmaya davet ediyorum.05/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

İzmir Barosu Üyesi Avukat


4 Nisan 2023 Salı

ALTILI MASANIN YEDİNCİ BİLEŞENİ EMEKLİLER OLDU

 


KILIÇDAROĞLU'nun; dün gece, geriye dönük olarak,emeklilere iki bayramda verilecek ikramiyenin agari ücret kadar,yani bugünkü asgari ücrete göre 8500 TL olacağı müjdesini verdikten sonra,altılı masanın artık yedili masa olduğunu, emeklilerin de Milet İttifakının yedinci bileşeni olarak ittifaka dahil edildiklerini söyleyebiliriz.


Bugün,muhalefetin zorlamasıyla ancak iki bin liraya çıkarılan bayram ikramiyelerinin;yine KILIÇDAROĞLU'nun zorlaması ile iktidara kabul ettirildiğini, emeklilerimiz çok iyi bilmektedirler.


Emeklilerimiz;KILIÇDAROĞLU'nun sözünün eri olduğunu,ne vaad ediyorsa iktidar olduğunda yerine getireceğini,hatta daha iktidar olmadan bu vaadlerinin iktidar tarafından kabul edilerek hayata geçirildiğini de çok iyi biliyorlar.


İşte,yoksul babası KILIÇDAROĞLU,dün gece yayınladığı video ile emekllerin iki bayramda aldıkları iki bin liralık bayram ikramiyenin,iktidara geldiklerinde, dünden geçerli olmak üzere asgari ücret kadar,yani 8500 lira olacağını açıkladı ve Kurban Bayramında,Ramazan Bayramı ikramiyesi farklarıyla birlikte 15 bin liranın emeklilerin hesabına yatırılacağının sözünü verdi.


KILIÇDAROĞLU;zamanlamasını da çok iyi seçtiği bu vaadiyle, iktidara adeta ölümcül bir bomba attı.


Evet zamanlamasını çok iyi seçmiş KILIÇDAROĞLU.


Bu sefer, emeklilerin bayram ikramiyeleri projesinin iktidar tarafından çalınmasının önüne geçti,bravo KILIÇDAROĞLU'na.


KILIÇDAROĞLU;emekli ikramiyesinin asgari ücret kadar olacağı müjdesini vermeden önce,iktidarın bayram ikramiyesini bin yüz liradan iki bin liraya çıkaran yasanın çıkarılarak yürrülüğe girmesini bekledi ve çok iyi yaptı.


Zira; daha önce açıklasaydı,ikramiyeleri iki bin liraya çıkaran yasada belirlenen iki bin liralık ikramiye miktarı, ERDOĞAN tarafından artırılır ve KILIÇDAROĞLU'nun bu projesine sahip çıkılırdı.KILIÇDAROĞLU;bu gecikmenin faturasını emekliye kesmedi ve ikramiye artışını geriye dönük olarak yapacaklarını ilan etti.


KILIÇDAROĞLU'na helal olsun,Muharrem İNCE'nin verebileceği cılız bir darbeye karşı,tüm emeklileri altılı masanın yedinci bileşeni olarak masaya dahil etmiş oldu.


Sonuçta; emekliler, ülkemiz ve herkes kazandı bize göre.04/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

1 Nisan 2023 Cumartesi

SECCADE MÜSLÜMANLARININ YAYGARASI



CHP lideri Kılıçdaroğlu ve İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun katıldığı bir iftar yemeğinden sonra çekilen fotoğrafta yerde seccadenin olması ve üzerine basıyor olmaları, iktidara yakın isimler tarafından gündeme getirilerek eleştirildi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, Kemal Kılıçdaroğlu'nun seccade üzerinde durduğu fotoğrafını paylaşarak, "Ayakkabınız ile bastığınız yer, müslümanların secde ederken kullandığı seccadedir" dedi.

Hamza DAĞ ve onun gibi yaygara yapanlar da çok iyi bilmelidirler ki;seccade, dinen kutsal bir cisim değildir.Namaz kılınırken yere serilen mamaz kılanı yerin mikroplarından koruyan küçük bir halı parçasıdır o kadar.

Yalnışlıkla ayakkkabı ile basılmışsa, dünyanın ve İslamın sonu değildir.Ayakkabı ile basıldığı için kaldırır temizletirsin ve yeniden namaz sırasında serip kullanırsın.

Namazın muteber olması için seccade üzerinde kılınması da şart değildir.Tıpkı namazın camilerde kılınmasının şart olmadığı gibi.

Nedir bu yaygara?

O seccadenin ibadet yeri olmayan bir yerde serili olarak tutulmasının gereği nedir?

Seccadeye o kadar kutsal değer atfediyorsanız;seccadeyi, herkesin yanlışlıkla basma riski olan ibadet dışı yerlere serip, serili halde tutmayacaksınız o zaman.

Arşimet misali,hani Arşimet'in;suya batırılan bir cismin taşırdığı suyun ağırlığı kadar kendi ağırlığından kaybettiğini fark ederek hamamdan "eureka" (buldum, buldum) diye haykırarak çırıl çıplak dışarı fırlaması gibi,saray yandaşlarının da, KILIÇDAROĞLU'nda arayıp bir türlü bulamadıkları kusuru,nihayet sözde de olsa buldular ve şimdi seccadeeye bastın yaygarası eşliğinde göbek atıyorlar.

Geçiniz beyle bu bayat şeylerle uğraşmayı.Seccade,sizin sandığınız gibi tek başına durduğu yerde kutsal bir halı değildir.Namaz kılmak amacıyla kalıcı olarak yayılacaksa, sadece camilerin namaza secde edilen ve ayakkabı ile girilmeyen yerlerine serilebilir.Seccade üzerinde namaz kılmayı alışkanlık haline getirenler de, cami dışında namaz kılarlarken açtıkları seccadeyi, namaz sonrası toplamak zorundadırlar.

KILIÇDAROĞLU'na olmaması gereken yerde serili olduğu için yanlışlıkla ayakkabısıyla bastığı bastığı için yaygara yapanlar,sanırım camilere pis kokan mikroplu çoraplarıyla gelip seccadelere basan ve çorabının pis kokusuyla,arkasında namaz kılan insanların burun kemiklerini kıran sözde Müslümanlara ne diyeceler merak ediyoruz doğrusu.

KILIÇDAROĞLU'nu islama ve İslamın kutsallarına saygısız olarak gösterebilmek için seccade üzerinden yaygara yapan seccade Müslümanları,İslamın içinin,ruhunun boşaldıldığının,İslamın ahlaki değerlerinin yok edildiğinin elimizde sadece İslamın namaz kılınan seccadesinin kaldığının farkındalar mı?

İslamın;kul hakkı yememe,hırsızlık ve yolsuzluk yapmama,haram yememe,yalan söylememe,komşun açken tok yatmama gibi ahlaki değerlerinin sürekli çiğnendiği ve yok edildiği ülkemizde,sizin gözünüz KILIÇDAROĞLU'nun yanlışlıkla bastığı ve özür dilediği seccadeye mi görüyor sadece?

Evet,KILIÇDAROĞLU;o anlamda,yani hırsızlık ve yolsuzluk yapmama,kul hakkı yememe,yalan söylememe,dürüst ve namuslu olma gibi İslamın gerçek değerlerine sahip olduğu için, onu hiçbir kutsallığı olmayan seccade üzerinden itibarsızlaştırma alçaklığını gösteriyorlar.

Seccadeye tapmayın,Allaha tapın Allaha.

İslamın; her insanda bulunması gereken ahlaki değerlerine önem verin ve bu değerlere sahip olamayanlara bulaşın ve eleştirin biraz da,tabi yüreğiniz varsa ve gerçekten Müslümansanız.

Ne yaparsanız yapınız,din simsarı münafıklar;iktidarınız, demokratik seçimlerle 14.Mayısta sonlanacak ve ülkemize, yok ettiğiniz,ahlaki değerleriyle içi doldurulan gerçek İslam geri dönecektir.

Bunu da,o beğenmediğiniz seccadeye bastı yaygarasıyla itibarsızlaştırmaya çalıştığınız KILIÇDAROĞLU liderliğindeki Millet İttifakı sağlayacaktır.01/04/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu