27 Temmuz 2023 Perşembe

DEĞİŞİM YETERLİ Mİ?


İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu; iktidaricindegisim.org sitesine gelen öneriler doğrultusunda, yurttaşların değişime dair ne istediğini paylaşmış ve toplumun; CHP'de, lider ve yönetiminin değişmesi gerektiği konusunda hemfikir olduğunu vurgulayan İmamoğlu, paylaşımında "Değişim ve yeniliği kucaklayan, yeni bir parti yapısı görmek istiyor" ifadelerine yer vermiştir.
İMAMOĞLU'nun bu tespitleri,partide değişim için girişimde bulunan kendisinin bu girişiminin haklılığına ve KILIÇDAROĞLU yerine kendisinin CHP Genel Başkanlığına soyunmasına olanak sağlayabilir mutlaka.
Ancak, büyük bir çoğunluk oluşturan Türkiye insanının,seçmen tabanının;bugünkü dinsel,inançsal, sosyolojik,kültürel ve ekonomik yapısına göre, Cumhur İttifakının bileşeni partilere daha yakın ve onların kemik oy tabanını oluşturduğu gerçeğini de asla unutmamak gerekir.
Unutulmaması gereken çok önemli bir husus da, sığınmacıların ne kadarının, vatandaş ve seçmen yapıldığı gerçeğinin kamuoyu ile paylaşılmasıdır.
Seçimlerden sonra sürekli yazdık.Millet İttifakının ve CHP'nin seçim yenilgisinin gerçek bir analizini yapabilmek için,14 Mayıs seçimlerinde oy kullanan en başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacıların sayısal miktarının kamuoyu ile paylaşılmasının gerekliliğidir.
Evet,seçimler başa baş geçmiş ve çok az bir oy farkıyla, ERDOĞAN aslında aday bile olamayacağı seçimi kazanarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Seçime katılan ve işin doğası gereği tamamının ERDOĞAN'a oy verdiği anlaşılan sığınmacıların gerçek ve tam sayısal miktarı; seçim sonuçlarını esaslı olarak etkileyecek,ERDOĞAN'ın aldığı oy toplamından sığınmacıların oyları çıkarılığında seçimi KILIÇDAROĞLU kazanabilecek,parlamentoda Cumhur İttifakı çoğunluğu elde edemeyecek idiyse, seçim yenilgisinin değerlendirilmesinde bu olgunun da dikkate alınması zorunlu olacaktır.
Sığınmacı oyları sayısal olarak netleştirilmeden,bunların oy sayısının seçim sonuçlarını etkileme gücü saptanmadan yapılacak olan her değelendirme, eksik ve yanıltıcı olacaktır.
Bu zorunlu saptamayı yaptıktan sonra gelelim toplumun değişim istemine.
İMAMOĞLU'nun yaptığı paylaşımda değişim isteyenlerin ve değişim önerilerinde bulunanların tamamına yakını,sizin ve benim gibi, esasen CHP'ye oy veren muhalif toplum kesimidir.Onların istekleri doğrultusunda, CHP de gerekli değişimler yapıldı diyelim,CHP'nin oy sayısında bir patlama olacak mıdır?
Üzülerek söylemem gerekirse hayır.
Zaten,isteyerek veya istemeden CHP'ye oy veren bu toplum kesimi;değişimden sonra belki daha bir istekle ve şevkle oy verecek,kerhen oy verenlerin sayısı azalacak, ama toplam oy sayısında bariz bir yükselme olmayacaktır.
CHP'deki değişim; AKP ve ERDOĞAN'a oy veren büyük seçmen tabanının kültürel,dinsel,mezhepsel,sosyal ve ekonomik değişime uğramadan, onların oylarının CHP değişti diye,CHP'ye akacağını zannetmek abesle iştigaldir.
Herkes diyor ki;bir zamanlar Ecevit'in yaptığı gibi,dağlara taşlara adımızı yazalım,kapı kapı dolaşalım çalmadık kapı bırakmayalım, herkesin ayağına değelim,Atatürk ve altı ok ilkelerine sıkı sıkı bağlanalım,sağa kaymaktan vazgeçelim bak nasıl seçim kazanırız.
Geçiniz beyler geçiniz.Kazın ayağı hiç de öyle değil.
Günümüz Türkiyesi artık Ecevitin yüzde 42 oranında oy aldığı Türkiye değil.
Ülkemiz; maalesef, AKP iktidar olduktan sonra geçen 21 yıl boyunca, sosyolojik,kültürel,dini inanç ve ekonomik olarak daha da geriye gitmiş,dinin politikaya alet edilmesi tavan yapmış,laik eğitim tamamen terk edilmiş,iktidar destekli dini vakıf,cemaat ve tarikatlar ahtapot gibi toplumu sarmış,cemaat ve tarikatlar eğitime el atmış,iktidarın bilinçli olarak yurt sorununu çözmemesini fırsat bilen dini vakıflar,cemaatler ve tarikatlar genç ve körpe beyinlere sahip çıkarak istedikleri gibi yoğurmuşlar,Diyanet İşleri Başkanı tamamen siyasallaşmış ve diyaneti;kuruluş amacından saptırarak, siyasal iktidarın arka bahçesi ve oy devşiricisi haline dönüştürmüş,İmam Hatip Liseleri ihtiyacının üzerinde çoğaltılmış,bu dini eğitim düzeni içinde yetişen nesiller ATATÜRK'e adeta düşmen edilmiş,siyasal iktidar fakirden aldığını zengine aktaran bilinçli bir ekonomi politikasıyla işsiz ve fakir kitleyi büyütmüş ve onlara sosyal yardımlar yaparak kendisine körü körüne biat eden büyük bir seçmen tabanı oluşturmuştur.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu manzarada,CHP'de değişim yapsan ne yazar kardeşim.AKP ve ERDOĞAN'ın kişiye özel oluşturduğu ve kendisine bağladığı seçmen'in umrunda mı CHP'de yapılacak olan değişim?
AKP ve ERDOĞAN,iltidarda olmanın ve devlet imkanlarını elinde tutmanın bu üstünlüklerini ve avantajlarını kullanmaya devam ettiği sürece,şimdi ATATÜRK ilkelerinden taviz vermekle ve sağa kaymakla,sağ partilerle ittifak yapmakla eleştirdiğimiz,bize göre aslında ülke gerçeklerine göre doğru ve akıllı bir yaklaşım sergileyen KILIÇDAROĞLU'nu da arar hale gelmeyiz inşallah.27/07/2023
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

24 Temmuz 2023 Pazartesi

ÜLKEMİZİN TAPU SENEDİ LOZAN'DAN BU SENEDİN DELİK DEŞİK EDİLDİĞİ GÜNÜMÜZE KADAR GEÇEN 100 YIL

 


Bugün,(24/07/2023) Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlayan,savaş meydanında yedi düvele karşı kazanılan büyük askeri zaferin diplomasi yoluyla taçlandırıldığı,bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmen ve hukuken tescil edildiği,29 Ekim 1923 de cumhuriyetin ilanına kapı aralayan,özetle ve tek cümleyle,ülkemizin tapu senedinin elde edildiği Lozan Antlaşmasının, 100.yıldönümüdür.


Yazımızın başında;bize, Tükiye Cumhuriyetini bağımsız bir devlet olarak kazandıran,en başta ATATÜRK olmak üzere,Lozan Barış Konferansının ve antlaşmasının başarılı mimarı İSMET İNÖNÜ ve tüm emeği geçenleri,minnetle ve saygıyla anıyor,şükranlarımızı arz ediyoruz.Mekanları cennet olsun tümünün.


Lozan Antlaşmasını sürekli tartışan ve eleştiren,Lozan antlaşmasından çok önce Osmanlı tarafından kaybedilen bazı adaların kaybını dahi,cahilce ve kötü niyetli olarak, Lozan antlaşmasına ve o antlaşmayı imzalayan ATATÜRK ve İNÖNÜ'ye mal ederek, bu kahramanları itibarsızlaştırmaya ve başarısız göstermeye çalışan,devlet adamı geçinen,değerleri kendilerinden menkul sözde devlet adamlarına ve yandaşlarına lanet olsun.


Lozan antlaşmasından sonra,koşullar elverdiğinde Hatay ilimiz de Türkiye Cumhuriyetine katılmış ve bugünkü sınırlarımız çizilmiştir.


Daha iyisi olamaz mıydı?

Musul ve burnumuzun dibindeki,Meis ve Sisam gibi bazı adalar da alınamaz mıydı?


Kesin olarak alınırdı demiyoruz,alınabilseydi tabi çok güzel olurdu.


O günün koşullarına göre elde ettiklerimizle yetinmesini,onların kıymetini bildik mi de,Lozanı imzalayanlar eleştiri konusu yapılıyorlar?


Lozan antlaşmasına göre silahlandırılmaları yasak olan Yunanistana bırakılan adalar, bugün silah ve asker deposu haline gelmiş ve burnumuzun dibinde birer uçak gemisi konumunda bekliyorlar.


Siz,Lozan'ı eleştiren aymazlar,o günün çetin koşullarına göre,Lozan ile alamadığımız adaların silahlandırılarak, pimi çekilmek üzere bekleyen el bombası ve uçak gemisi haline getirilmesine niçin göz yumdunuz,tarafsız ve boş kalması gereken küçük adacıkların Yunan tarafından işgal edilerek silahlandırılmasına, niçin göz yumuyorsunuz,elinizi ve ayağınızı tutan mı var?


Lozan ile kaldırılan kapitülasyonlar ve Osmanlıdan kalan dış borçların ödenmesine rağmen,bugün yetmiş sente muhtaç kalarak,128 milyar doları hortumlayıp hazineyi tamtakır bırakarak,ülkemizi ekonomik olarak dış güçlere teslim eden,ülkenin dış borçlarını yaklaşık 500 milyar dolara çıkararak,Lozan ile kaldırılan kapitülasyonu fiilen hortlatan,ülkemizi dış güçlere bağımlı kılan,eski sömürgelerimiz çarşaflı araplara bize yardım edin din kardeşlerimiz diyerek yalvaran,ülkenin değerli arazilerini ve değerlerini,halktan gizleyerek kapalı kapılar ardında,yok pahasına pis araplara satarak peşkeş çeken, sizler değil misiniz?


Ekonomik bağımsızlığı olmayan ülkelerin, siyasi bağımsızlıkları da asala olamaz.Bu yalın gerçeğe rağmen,ülkenin tüm ekonomik varlıklarını,ülke topraklarını, döviz açığınızı kapatmak ve israfınıza devam etmek için satarak,dış borçları sürekli artırarak,ülkenin bağımsızlığını tehlikeye sokan,ülkeyi Lozan koşullarının dahi gerisine getirerek,ülkenin Lozan ile elde ettiği tapu senedini delik deşik eden, siz aymazlar değil misiniz?


Oturun oturduğunuz yerde,utanmadan konuşmayınız ve susunuz,Lozan'a gölge etmeyiniz, başka ihsan istemiyoruz sizlerden.24/07/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


21 Temmuz 2023 Cuma

SENDE Mİ KILIÇDAROĞLU?

 



Artık kime güveneceğimizi şaşırdık.


Politikacılara güven dip yaptı benin açımdan bundan sonra.


KILIÇDAROĞLU'na iki konuda çok güveniyodum.


İlk'i; başarısız olduğunu gördüğü anda koltuğu bırakır ve istifa eder.tıpkı batılı politikacılar gibi diye düşünüyor ve kendisine bu konuda çok güveniyordum.


14 Mayıs seçimlerinden sonra,tüm olumlu koşullara rağmen maalesef kazanamadığı halde istifa edip koltuğu bırakamadı.


İkincisi;KILIÇDAROĞLU'nu dürüst ve şeffaf,ülke yararını önceleyen bir kişi ve politikacı olarak tanımıştım ve çok güvenmiştim kendisine.


KILIÇDAROĞLU;evet namuslu,dürüst,boğazından haram geçmemiş bir kişi ve politikacı,ancak; sebebi ne olursa olsun,bir tv kanalında yaptığı son açıklama ve itirafları, şeffaflığına ve ülke yararını öncelediğine ilişkin güvenime büyük bir darbe indirdi maaesef.


Birinci turu kazanamamış ikinci tur için arayış içindeki KILIÇDAROĞLU;herşeye rağmen,seçim kazanmak uğruna Zafer Partisi lideri Ümit ÖZDAĞ ile Millet İttifakı ortaklarından ve kendi partisinin yetkili kurullarından gizli bir protokola imza atmamalıydı,bir takım vaadlerde bulunmamalıydı.


KILIÇDAROĞLU;çıktığı bir televzyonda yaptığı söyleşide,Ümit ÖZDAĞ'ın ileri sürdüğü gibi,ikinci turda kendisini desteklemesi karşılığında, Zafer Partisine; birisi İçişleri Bakanlığı olmak üzere üç bakanlık verileceğine ilişkin protokola bağlanan ikili gizli anlaşmayı doğruladı.Bu protokollün varlığını inkar eden CHP sözcüsü Faik ÖZTRAK'ın, bu gizli anlaşmadan habersiz olduğunu itiraf etti.


KILIÇDAROĞLU;denize de düşmüş olsa, yılana sarılarak itibarına gölge düşürmemeliydi.


KILIÇAROĞLU;Cumhurbaşkanı seçilseydi,gizlice ikili olarak anlaştığı ve protokola bağladığı Zafer Partisine verdiği sözü tutması için, Ümit ÖZDAĞ, haklı olarak KILIÇDAROĞLU'ndan vaadini yerine getirmesini talep edecekti ve bu gizli rezil anlaşma ortaya çıkacaktı.KILIÇDAROĞLU;bu durumda altılı masanın diğer bileşeni parti liderlerine bu rezaleti nasıl açıklayacaktı,bu rezaleti nasıl savunabilecekti?


KILIÇDAROĞLU'nun; altılı masanın diğer bileşeni partilerden gizlice Zafer Partisi ile yaptığı ikili anlaşma ve protokol; seçimin kazanılması halinde,haklı olarak altılı masanın diğer liderleri tarafından olumlu karşılanmayacak ve daha ilk başta yürütmeyi kazanan Millet İttifakı içinde bir kriz çıkacaktı.İşe krizle başlayan,millet meclsinde de çoğunluğu elinde bulndurmayan,Cumhur İttifakına büyük bir koz veren KILIÇDAROĞLU liderliğindeki Millet İttifakının,sadece yürütme ile sınırlı iktidarı halka da güven vermeyeceği gibi, asla başarılı da olamayacaktı.


Bu krizi düşünemeyen bir skandala imza atan KILIÇDAROĞLU; benim de adayım olmasına ve kendisine oy vermeme rağmen, iyi ki; seçilememiş demek zorundayım.


Ben kendimi aldatılmış hissediyorum,sanırım KILIÇDAROĞLU'na oy veren seçmenler de aynı duyguları yaşıyorlardır.


Bu skandal da ortaya çıktıktan sonra,seçimi kaybetmiş olan KILIÇDAROĞLU, artık hiç durmamalı ve derhal istifa etmelidir.


Bir önceki yazımızda,İMAMOĞLU liderliğindeki değişim isteyen,aslında bunda hakları ve inandırıcılıkları bulunmayan CHP içindeki bir muhalif kadronun sanal ortamda yaptıkları gizli toplantıyı etik dışı bulduğumuzu gerekçeleriye açıklamaya çalışmıştık,bu yazımız bazı okurlar nezdinde KILIÇDARĞLU destekçisi olarak yorumlanmış,asla öyle bir niyetimiz yok,olayı tarafsız bir gözle değerlendirdim sadece,bu son yazım da KILIÇDAROĞLU'na körü körüne biat eden kişiliksiz bir kişi olmadığımı,tarafsız bir şekilde sadece doğruları beyan ettiğimi sanırım ortaya koymuş olmalıdır.


Evet,sen de mi KILIÇDAROĞLU? 21/07/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

20 Temmuz 2023 Perşembe

ÖLÜNÜN KIRKI ÇIKMADAN MİRAS KAVGASINA BAŞLAMAK

 



Millet İttifakının lider partisi CHP'nin genel başkanı KILIÇDAROĞLU'nun ortak aday olarak Cumhurbaşkanı seçileceğine büyük çoğunluk inandı,inananlardan biri de bendim.


Şimdi,değişim diyerek CHP genel merkez yönetimine bayrak açanlara,telekonferans yöntemiyle İMAMOĞLU başkanlığında yapılan toplantıya katılanlara bakıyoruz;tümü de,seçimlere KILIÇDAROĞLU'nun yakın kurmay kadrosu olarak katılan,KILIÇDAROĞLU'na biat eden,parti yönetiminde söz sahibi olan ve varsa bir seçim başarısızlığı, bu başarısızlıkta pay ve sorumlulukları olan kişiler.


KILIÇDAROĞLU'nun; kuyudan çıkarıp,aday yaptığı ve İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığına seçilmesine ve bu sayede ülke çapında tanınarak ünlenmesine vesile olduğu,14 Mayıs seçimlerinde KILIÇDAROĞLU'na destek veren,mitingler düzenleyerek onun adına konuşmalar ve propagandalar yapan,mitinglerde KILIÇDAROĞLU'nun yanında yer alan,kürsüye çıkarken,seçilmiş gibi, KILIÇDAROĞLU'nu 13.Cumhurbaşkanımız diye takdim ederek gaza getiren,övündüğü Karadenizliliğine rağmen, memleketi Trabzon ve diğer Karadeniz şehirlerinden KILIÇDAROĞLU yararına oy sağlayamayarak başarasız olan İMAMOĞLU da, bu toplantının ve değişim hareketinin lideri.


Evet, en başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerinin değişime ihtiyaçlarının olduğu yadsınamaz.


Ancak,bir kadro hareketinden ziyade,partinin teşkilatına,yapısına, faaliyet tarz ve usulüne ilişkin olması gerekn bu köklü değişimin, şurada 9 ay gibi kısa süre kalan Mart.2024 yerel seçimlerine asla yetişemeyeceği öngörülmeli ve yaklaşan yerel seçimler öncesinde parti içi çekişmelere neden olacak olan değişim sürecinin yerel seçimlerden hemen sonra başlatılarak,2028 seçimlerine kadar tamamlanması aceleye getirilmemesi gerekirdi.


Adama sorarlar,sizlerin;seçimi kaybettikten sonra beğenmediğiniz ve uzaklaştırmak istediğiniz KILIÇDAROĞLU'ndan ne farkınız var,sizler onun yanında ve arkasında duran onunla birlikte parti politikalarını belirleyen ve uygulayan, KLIÇDAROĞLU'nun ortak adaylığı açıklandıktan sonra parti meclis grubunda yaptığı son veda konşmasından sonra duygulanarak, salya sümük gözyaşı döken ve KILIÇDAROĞLU'na bağlılığınızı gösteren insanlar değil misiniz?


Hele toplantıya katılan birisi var ki;milletvekili adayı dahi olmadı,zira kazanılacağından emin olduğu seçim sonrasında Adalet Bakanı olmayı düşünüyordu.


Toplantıya katılanlara bakıyoruz.Grup başkanı,eski grup başkan vekili,halihazır grup başkan vekili,eski ve yeni MYK üyeleri.


KILIÇDAROĞLU'na karşı,kurultayı beklemeden değişim adı altında bayrak açacaksanız, kendinize İMAMOĞLU'nu yeni lideriniz olarak seçeçip arkasında saf tutacaksanız,önce kendisini inkar ettiğiniz KILIÇDAROĞLU'nun genel başkanlık döneminde seçildiğiniz parti yönetim görevlerinizden istifa etmeniz gerekirdi.Bunu yapmadan, hala KILIÇDAROĞLU'nun temsilcisi ve vekili sıfatıyla, KILIÇDAROĞLU'na karşı bir hareketin içinde yer alamazsınız.Yer alırsanız da, bu etik dışı bir davranış olur.


Hani vardır ya;baba vefat eder, çocuklar, daha ölenin kırkı çıkmadan miras kavgasına tutuşurlar,hatta cinayetler işlenir bir aileden iki üç ölü çıkar, geri kalanlar da kodesi boylarlar ocakları söner gider, bir dünya malı mal için.


İşte biz,seçimin kaybında sorumlulukları olan kişilerin, kaybedilen seçimlerden hemen sonra,seçimin kaybının muhasebe ve özeleştirisi yapılmadan,kaybın gerçek nedenleri araştırılıp tespit edilmeden,bize göre çok önemli,seçimde toplam kaç sığınmacının oy kullandığı,bu oyların sayısının seçimlerin sonucuna olan etkisi saptanmadan,seçimin kaybından sorumlu olan kişiler tarafından,seçimin kaybının tüm sorumluluğunu KILIÇDAROĞLU'nun sırtına yükleyerek,yangından mal kaçırır gibi içi doldurulmamış değişim naralarıyla CHP'de değişim istenmesini ve genel merkezden gizli toplantılar yapılmasını etik ve parti ve ülkemiz adına yararlı bulmuyoruz.20/07/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

17 Temmuz 2023 Pazartesi

MUHALEFETİ LAİK DEVLETE SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ

 



Daha geçtiğimiz gün (15/07/2023) demokratik ve laik düzene karşı kalkışma girişiminde bulunduğu günün yedinci yıldönümünü idrak ettiğimiz GÜLEN Cemaatinden gerekli derslerin çıkarılmadığını,AKP iktidarının ve onun başının,yeni cemaat ve tarikatlara kucak açan bir siyasal çizgi içinde bulunduğunu, üzülerek gözlemliyoruz.


Uygulanmasa da; halen, yürürlükte bulunan anayasasında T.C.nin demokratik ve laik sosyal bir hukuk devleti olduğu yazılı olan ülkemiz; adeta,tarikat ve cemaatlere teslim edilmiş bulunmaktadır.


Sosyal yaşamımızı,aile yapımızı ve eğitimimizi, antilaik, dini esaslara göre düzenlemek için, hergün bu şımarık ve yasa dışı cemaat ve tarikatların yeni dayatmaları ve bu dayatmalara yeşil ışık yakan bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız maalesef.


Ülkemizde konserler,sosyal aktiviteler cemaat ve tarikatların itirazları ve bu itirazlara boyun eğen siyasal iktidar ve onun bürokrasideki uzuntıları tarafından yasaklanmaktadır.


Bugünlerde,iyice azıtan ve meydanı boş bulan bu illegal, antilaik cemaat ve tarikatlar,karma eğitime göz dikmişler ve karma eğitime son verilerek kız okullarının açılması dayatmasna başlamışlardır.


Bu yasa ve anayasa tanımayan İslam dinini kendi çıkarları için istismar ederek tanınmaz hale getiren,kendi şeyhlerini Allaha şirk koşan,beyinleri uçkurlarında,altı yaşındaki kız çocuklarına cinsel obje olarak bakan,altı yaşındaki kız çocuklarına şehvet duyan,bu yobaz, şımarık ve pervasız tarikatlar meydanı boş bularak,karma eğitime bayrak açmışlardır.


Maalesef, yasa ve anayasa tanımayan,kadınları ve küçücük kız çocuklarını erkeklerle eşit yurttaş ve kişi değil,cinsel dürtülerini ayaklandıran bir dişi olarak görüp kabul eden bu çıkarcı yobazlara, siyasal iktidar da el altından arka çıkmakta ve kızlarımız, erkek çocuklarıyla birlikte aynı okulda okumak istemiyorlar yalanına dört elle sarılarak, kız okulları açılabileceğini dillendirmeye başlamıştır.


Büyük ATATÜRK'ün; Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.” sözü Türk Milletine bir vasiyetidir.


Kadınlardan ve kız çocuklarından niçin korkuyorlar anlamak mümkün değil.Kendilerini dünyaya getiren analarının da bir kız çocuğu ve kadın oluğunun farkında mı değiller bunlar?Söyelemek istemiyorum ama,düşünmeden de edemiyorum,bu beyinleri uçkurlarında olan kişiler,kadın oldukları için kendi öz analarından ve kızlarından da mı tahrik oluyorlar acaba?


Hayır,bu kadar yasa ve anayasa dışılığa artık karşı çıkmalıyız toplum ve muhalefet partileri olarak,bu talep bir özgürlük ve hak değildir,hakkın kötüye kullanılması ve büyük bir aymazlık ve şımarıklıktır.


Kız çocukları için ayrı okullar açılması,karma eğitime son verilmesi talebini benimseyerek savunan ve işi daha da ileriye taşıyan Cumhur İttifakının bileşeni bir partinin genel başkanı da,hastaneleri de ayıralım kadın hastanesi yapalım buyurmuşlar.Hastane yapmakla kalmıyor ki iş.Buraya kadın doktorlar ve yardımcı sağlık personeli atayacaksın,tüm kurumlar haremlik ve selamlık çifter çifter olacak,peki bu değirmenin suyunu nereden bulacaksınız hiç düşündünüz mü?


Ülkemizdeki,giderek artan kadın düşmanlığı ve cinayetlerinin,kadını eşit yurttaş ve kişi değil yatağa girilecek bir dişi olarak kabul eden zihniyetin temelinde ve kaynağında;karma eğitime karşı çıkan ve kızlar için ayrı okullar isteyen bu gafillerin ellerinde,kızları ve kadınları dişi olarak gören zihniyetle yetiştirilen ve eğitilen,özgüveni olmayan, kompleksli ve önyargılı gayri medeni insanlarımız yer almaktadır.


Burada en başta ana muhalefet partisi olmak üzere, tüm muhalefet partilerimize büyük görev ve rol düşmektedir.


Sakın ola ki;siyasal iktidara,karma eğitime son verme girişiminde en ufak bir destekte bulunmasınlar,bugünden tezi yok cemaat ve tarikat kaynaklı, siyasal iktidarın da arayıp bulamadığı bu girişime tüm güçleriyle karşı çıkıp engel olsunlar.Bu konu,laik demokrasimiz ve AKP'nin oy tabanını genişletme açısından öyle önemlidir ki;muhalefet, asla oy endişesine kapılmamalı,böyle bir düzenleme ile yetişen yeni nesil seçmenlerin AKP'nin arka bahçesi ve oy deposu olacağı gerçeğini asla akıllarından çıkarmamalıdırlar ve bu konuda siyasal iktidara asla destek olmamalıdırlar.17/07/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

16 Temmuz 2023 Pazar

KURTULUŞ LAİKLİK İLKESİ VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDE YATIYOR

 



Sandık; demokrasinin zorunlu, ancak tek koşulu değilidir.


Devleti yönetecek olanların, sandıkta halkın oylarıyla seçilerek belirlenmesi,ülkenin demokratik usullerle yönetildiği,ülkede demokrasinin hüküm sürdüğü anlamına gelemez.


Demokrasiden bahsedebilmek için,seçimle sandıkta belirlenerek iş başına gelen siyasal iktidarın;ülkeyi yönetirken yapacağı yanlışların hesabını da, hukuken ve siyaseten vermeleri,ülkenin laik bir anlayışla ve akılcı bir şekilde yönetilmesi, üstünlerin hukukunun değil, hukukun üstünlüğünün ve onun zorunlu koşulu olan yargı bağımsızlığının olmasına,yargının yürütmeden emir ve talimat alarak değil,yürürlükteki anayasa ve yasalara uygun olarak tarafsız bir şekilde görev yapmasına bağlıdır.


Ancak bu takdirdedir ki;halkımız,oylarıyla iş başına getirdiği siyasal iktidarı,yeni seçimleri beklemeden,anayasada belirtilen yöntemlerle,sivil baskı grupları olarak denetleyebilsin,ben sana beş yıllığına oy verdim ama, sen daha iktidarının başında yanlış yoldasın,emaneti kötüye kullanıyosun diyerek, korkusuzca siyasal iktdarı uyarabilsin.


Günümüzün modern toplumlarının yönetilebilmesi,ekonomik tedbirlerin akla ve bilime uygun olarak alınabilmesi için gerekli olan koşullar, çağın gerisinde kalan dogmatik ve değiştirilemez katı din kurallarıyla örtüşmeyebilir.Dinin kuralları tersini söylüyor da olsa,örneğin; enflasyonun önlenmesi için faizlerin artırılması gerekiyorsa,faizler artırılabilmelidir.Laik toplum olmanın önemi de buradadır.


Şu anda ülkeyi iki dudağından çıkan emir ve talimatlarla tek başına yöneten ve hem laik hem dindar olunamaz görüşünü savunan ERDOĞAN;ortada nas var,faizleri artıramam,kaldı ki;ben ekonomistim faiz neden enflasyon sonuçtur diyerek faizleri indirmiş ve Merkez Bankasının döviz stoklarını eksiye getirmiş,enflasyon inecek yerde daha da artmış,döviz fiyatları aşırı yükselerek,pahalılık olarak halkın sırtına binmiştir.


ERDOĞAN hiç kusura bakmasın.Hem laik, hem de dindar olunabilir bal gibi.Ama,hem laik hem de dinci olunamaz, din simsarlığı yapılamaz tabi.


Yine ERDOĞAN hiç kusura bakmasın ve Cumhurbaşkanı şapkasını başına geçirmeye kalkmasın.


Sayın ERDOĞAN; sen, ekonomi bilmiyorsun,ben bir hukukçu olarak Hukuk Fakültesinde altmış sene önce okuduğum sınırlı ekonomi ve maliye dersleriyle, senden iyi ekonomi bildiğimi iddia edebilirim.Zira,ben laik bir düşünce ve kafa yapısına sahibim,katı ve değişmez dogmatik din kurallarının esiri değilim.Dinin; soyal hayatı,ekonomiyi ve hukuku düzenleyen kurallarıyla bağlı değilim,günümüzün icaplarına göre tesis edilen laik hukuk ve ekonomi kuralları neyi emrediyorssa ona göre düşünüyorum.


Ben de dinsiz değilim tabi.Dinin,ahlaki kurallarına sıkı sıkıya bağlıyım,kul hakkı yemem,hırsızlık yapmam,yalan söylemem,kimseye iftira atmam,yolsuzluk yapmam vesaire.


Demokrasi;özgürlükler ve laik kurallar rejimidir.


Demokrasi;özgürlükleri koruyan,geliştiren ve anayasal teminat altına alan bir rejimdir.


Demokrasi;özgürlükleri içlerine sindirebilmiş,içselleştirebilmiş,erdem sahibi olanların çoğunlukta oldukları bir rejimdir.


Demokrasi;maalesef,çok naiftir.Demokrasinin,kişilere tanıdığı özgürlükler,gün gelir demokrasiyi de yok edebilir,demokrasi herkesi korur ama,demokrasiyi amaç olarak bensemeyen ,sadece araç olarak kullanan demokrasi düşmanı yöneticilere karşı kendisini korumada yetersiz kalan, korumasız bir rejimdir.


Bu nedenle; erdemli,özgürlüklere saygılı,özgürlükleri sadece kendisi için var sayan değil, herkes için özgürlükleri savunanların,demokrasiyi araç olarak değil, amaç olarak benimseyenlerin,laiklerin,hukukun üstünlüğünü benimseyenlerin çoğunlukta oldukları bir rejimdir.


Bugün ülkemizi yöneten saray yönetimi;kendilerinden hesap sorulamıyor, sandıktan çıkmanın sarhoşluğu,antilaik düşünce ve kafa yapısı içinde olmaları,demokrasiyi bir amaç değil, araç olarak kabul etmeleri nedenleriyle,bir erdem rejimi olan naif demokrasiyi,hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını yok ederek adeta boğazlamış ve ülkemizi içinde bulunduğumuz yoksulluğa,pahalılığa ve felakete sürüklemiştir.


ERDOĞAN;ülkenin ekonomisini almış olduğu yanlış kararlarla bozmuş,hukuk önünde bunun hesabını vermeden,yine kendi aklınca zam üzerine kurulu yeni ekonomik tedbirleri alarak,yoksul halkın sırtından alınan vasıtalı vergilere,devletin kontrolü altındaki ürünlere,dün gece de sela eşliğinde akaryakıta getirdiği fahiş zamla adeta halkımızı yaşadığına pişman etmiştir.


Saray'ın can simidi olan Diyanet İşleri Başkanı da,boş durmamış ve 81 ilin müftüsüne yolladığı talimatla;camisi olmayan, özellikle sayfiye yerlerine mobil seyyar mescit ve ezan sesinin duyulmadığı yerlerden de ezan sesinin duyulmasını temin etmeleri için gerekli önlemlerin alınmasını talep etmiştir.


Plan ve alınan kararların zamanlaması ne güzel değil mi?


Yine,vasıtalı vergi ve zamlarla sırtına ekonominin tüm ağır yükü bindirilen fakir halkın dini duyguları ile oynayarak,onların dini duygularını okşayarak,kader ve yazgı üzerinden kendi acımasız ve haksız,bilgi ve akıl dışı ekonomik kararlarının faturasından kurtulmak,güzel dinimizi halkı kandırmak ve sakinleştirmek için uyuşturucu ve afyon olarak kullanmak, tek amaçları budur.


Yanılıyorsunuz,halkın dayanma gücünün ve demokratik sabrının da bir sınırı olduğunu,köşeye sıkıştırılan bir kedinin dahi,önce sinip,sonrasında can havliyle saldırıya geçtiğini, lütfen ve asla unutmayınız.


Sizlerden beklemek belki abesle iştigal ve saflık ama,bir kez daha ülkeyi yönetenlere seslenmek istiyoruz.


Ülkenin kurtuluşu,laiklik ve hukukun üstünlüğü ilkelerinden geçmektedir.Laiklik ve hukukun üstünlüğü ilkelerini hakim kılamazsanız, asla başarılı olamayacaksınız.16/07/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




15 Temmuz 2023 Cumartesi

15 TEMMUZ'U DEMOKRASİ GÜNÜ OLARAK KUTLAMAYA YÜZÜMÜZ VAR MIDIR?

 



Bugün,15/Temmuz/2023

15 Temmuz;ülkemizde demokrasiye son vererek, tek adama (FETÖ) dayalı otoriter ve faşist,dini esaslara dayalı bir diktatörlük kurmak için, sinsi planlar yaparak,bu planı bir bir uygulamaya koyan hain FETÖ'nün;iş başındaki AKP iktidarıyla işbirliği halinde,Türk Silahlı Kuvvetlerinin büyük bölümüne sızarak ve yuvalanarak,amacını gerçekleştirmek için düğmeye basıp darbe girişiminde bulunduğu günün, yedinci yıl dönümüdür.

Gün,hamaset yaparak,sadece hain FETÖ'yü yerden yere vurup,olmayan demokrasinin edebiyatını yapma ve gerçeklerin üzerini örtme günü değil,korkmadan ve çekinmeden,eğri oturup doğru konuşma,objektif olarak,15 Temmuz darbe girişiminden kurtulan demokrasimizin;demokrasi adına,demokrasi kullanılarak yok edildiği içler acısı durumuna bakarak, gerçek bir değerlendirme yapma ve sözüm ona darbe girişiminden kurtarılan demokrasimizin,darbeyi başarısız kılmakla ve bugünü demokrasi günü olarak ilan edip kutlamakla övünen AKP iktidarı tarafından yok edildiği bugünkü acıklı halini değerlendirme ve gözler önüne serme günüdür.

Darbe girişiminde bulunan FETÖ'nün;paralel bir yapı olarak, devleti ele geçirerek darbe girişiminde bulunabilecek güce erişmesinde;AKP iktidarının, atama kararnamelerindeki,meclise sunduğu yasa teklif ve tasarılarındaki imzalarını ve icraatlarını yok sayarak,sadece FETÖ'yü suçlamak,FETÖ'nün güçlenmesindeki AKP katkılarını yadsımak ve yok saymak, kendimizi aldatmak ve demokrasimize yapacağımız en büyük kötülüktür.

15 Temmuz darbe girişimi önlenmiştir de ne olmuştur,

Ondan sonra neler yapılmıştır,darbe mağduru iş başındaki siyasal iktidar,samimi bir şekilde demokrasimize sahip çıkarak,demokrasimizi ve özgürlükleri daha yukarılara mı taşımıştır,

Yoksa,demokratik seçimle işbaşına gelen iktidar, yine seçimle iş başından gitmelidir düşüncesiyle,demokrasiyi sadece seçimlere mi indirgemiştir,

Siyasal iktidarın tek derdi,FETÖ darbesiyle iktidardan düşürülmemek midir,yoksa gerçekten demokrasinin özü olan laik ve demokratik insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak mıdır?

Bugün,ülkesini ve demokrasisini seven gerçek demokratlar;korkmamak ve hamaseti bırakarak,eğri oturup doğruları konuşmak ve bu soruların gerçek cevaplarını arayıp bulmak zorundadırlar.

15.Temmuz FETÖ darbe girişimi önlenmiştir de, sonrasında neler olmuştur?

Bir düşününüz lütfen.AKP iktidarı,darbe girişiminin önlenmesinden sonra,FETÖ yerine bizzat kendisi, demokrasiyi yok etmek için öyle kötü şeyler yaptı ki;bu ülke insanı, FETÖ darbe girişiminden kurtulduğuna dahi sevinemedi,sevinci kursaklarında kaldı.

Sahi,bir hatırlayınız,ERDOĞAN'ın FETÖ için söylediklerini.

Ne istediler de vermedik,ne istedilerse verdik.

Aynı menzile (hedefe) birlikte gidiyorduk.

Demedi mi?

FETÖ ile aynı menzile birlikte giderken,iktidar hırsı ve yarışı içinde, birbirlerini yok etme ve yeme yarışına giren AKP iktidarı,FETÖ ile aynı hedefe gitmekte ise,bu hedefin ne olduğu çok açıktır.

Darbe girişiminden sonra, darbeye katılan hainleri soruşturan savcıların iddianamelerinde ve darbeci FETÖ'cüleri yargılayarak mahkum eden mahkemelerin gerekçeli kararlarında; FETÖ'nün menzili,hedefi ve amacı açıkça yer almaktadır,açınız bakınız ve AKP iktidarının gitmekte olduğu menzili anlayınız.Bu menzilin demokrasi,laiklik ve özgürlükler olmadığını açıkça göreceksiniz.

Sayın ERDOĞAN'ın;15.Temmuzu demokrasi günü ve bayramı olarak kutladığına ve nutuklar attığına bakmayınız.O, ülkenin darbe girişiminden, demokrasinin, FETÖ'nün elinden kurtulduğuna değil,iktidardan düşürülemediğine sevinmekte ve şükretmektedir.kendisinin, FETÖ ile aynı menzile gittiğine dair açık ve samimi itirafları vardır ve FETÖ'nün demokrasiyi yıkarak faşist bir din devleti kurmayı hedeflediği ve amaçladığı mahkeme kararlarıyla tescil edilmiştir.

Parantezi kapayarak devam edelim.

Darbe girişiminden beş gün sonra,bu darbe girişimi vesile yapılarak, 20.Temmuz günü,darbeden kurtulan ve demokrasiyle yeniden tanışan,demokrasiye şükretmesi ve iyi ki demokrasi varmış demesi gereken AKP iktidarı tarafından ülkemizde olağanüstü hal ilan edildi ve yıllarca, bu ülke olağanüstü hal altında idare edildi.

Olağanüstü hal yönetimi,geçici ve Anayasal demokratik bir yönetim tarzıdır,koşulları varsa ilan edilebilir,buna bir diyeceğimiz yoktur.

Ancak,olağanüstü hal yönetiminin anayasal kuralları vardır.Olağanüstü hal döneminde acil ve sadece olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konulara sınırlı kanun hükmünde kararnamaler çıkarılabilecekken,ERDOĞAN başkanlığında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Olağanüstü hal kararnameleriyle,devletin yapısı değiştirilmiş,kökleşmiş kurumlar kapatılmış,demokrasiyi teminat altına alan kurum ve kurallar yok edilmiştir. Olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konular dışında, yasa gibi her alanı düzenleyen kurallar içeren olağüstü hal kararnamaleri çıkarılarak, meclis devre dışı bırakılmış ve anayasa açıkça ihlal edilmiş, ülkemiz keyfi ve anti demokratik bir yönetimin altına sokulmuştur.

Sonrasında anayasa değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi adı altında ucube bir rejim tesis edilmiş,partili cumhurbaşkanıyla bugünkü antidemokratik ve antilaik düzen kurulmuş,yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrımı ilkesi kaldırılmış, yasama,yürütme ve yargı tek elde sarayda birleşmiş,ülke; saraydan ve tek adam tarafından kararnamelerle,yargıya ve yasama'ya saraydan verilen talimatlarla yönetilmeye başlanmıştır.

Yargı bağımsızlığı yok edilmiş,yargı Türk Milleti adına değil saray adına yetki kullanmaya başlamıştır.

FETÖ'nün iktidar ortağı iken yargı ne ise, bugün de yargı odur.

Kumpas davalar,haksız tutuklamalar artarak devam etmektedir.

FETÖ'nün siyasal iktidar ortağı olduğu dönemde yargılanan aynı gazeteciler,bugün de, AKP iktidarını eleştirdiler diye,bugünün bağımlı yargısı tarafından tutuklu olarak yargılnmaktadır.

Gazetecinin kimliği hiç önemli değildir.Dün FETÖ'nün, bugün ise, ERDOĞAN yargısının yargıladığı gazetecilerin ortak yanları;laik,demokrat,özgürlükçü olmaları ve siyasal iktidarı haklı olarak eleştirmeleri ve ülkelerini seven kişiler olmalarıdır.

Bu koşullarda,bu güzel ülkemizde; 15.Temmuzları, demokrasi günü ve bayramı olarak kutlamaya, en başta AKP iktidarı olmak üzere, kimsenin yüzü ve hakkı yoktur.

Hep birlikte demokrasimizin ruhuna bir fatiha okumak, tek yapmamız gereken gerçekçi bir davranış olacaktır.

Demokrasi;ha darbeyle ve silah zoruyla yok edilmiş,ha devleti yönetenler tarafından, devletin ve yasaların gücü ve koruması kullanılarak içeriden yok edilmiş,biz insanlar için hiç önemli değil,önemli olan demokrasinin yaşatılması ve geliştirilmesidir.

15 Temmuzda darbe girişiminden dersler çıkarılmamış ve darbeci GÜLEN Cemaati yerine yeni cemaatler Devlet'e sızmış ve siyasal iktidarın gözdeleri olmuştur.

Menzil Tarikatının liderinin geçtiğimiz gün ölümü üzerine iş başındaki iktidarın gösterdiği yakın ilgi,bu konuda bir arpa boyu yol alınmadığını,tarikat ve cemaatlerin, antilaik bir anlayışla devlet çarkı içinde önemini ve ağırlığını muhafaza ettiği gerçeğini, çarpıcı olarak artaya koymuştur.15/Temmuz/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


11 Temmuz 2023 Salı

ÜLKEYİ 21 SENEDİR YÖNETENLERİN BELLERİNDE KEMER YOK

 



Ülkeyi; tek başına, hiçir anayasa ve yasa kuralına tabi olmaksızın,keyfine göre,kural tanımadan yöneten ve aldığı, ülkeyi siyaseten ve ekonomik olarak büyük zararlara uğratan onlarca yanlış karardan,yıllar içinde “U” dönüşleri yaparak dönmek zorunda kalan, aldığı hiçbir kararı ülke ve vatandaşlar lehine sonuçlar doğurmayan,iki şapkalı,elinde cumhurbaşkanına hakaret sopası bulunan ve bu sopayı emrindeki yargı marifetiyle acımzsızca kullanan ERDOĞAN;son seçimlerde malum usullerle halktan aldığı beş yıllık yetkiye dayanarak,seçim öncesinde bozduğu ve ülkeyi yaşanmaz kılan ekonominin yanmakta olan ateşini söndürmek için,en kolay ve klasik tedbirlere sarılmış,adil olmayan vasıtalı vergileri artırarak ateşe adeta benzin dökmüştür.


Yanan bir ateşe benzin dökülmez,döküldüğü anda yanmakta olan ateş ile parlayan alevin benzini dökenlerin yüzlerini yaktığını hepimiz biliriz.


İşte,aslında hak etmediği seçim zaferinin arkasına sığınan ERDOĞAN;kendisine oy veren dar gelirlileri vuracak,iğneden ipliğe her ürünün fiyatını artıracak olan, en başta KDV ve ÖTV olmak üzere vasıtalı vergileri artırmış,MTV nin yıl içinde ikinci kez tahsiline kalkışmıştır.


Siyasal iktidar acz içindedir.Seçim kazanmak için uyguladığı seçim politikalarına harcadığı paralar yüzünden, zaten boş olan hazine tamamen dip yamış olup,bu nedenle acil sıcak paraya ihtiyacı vardır.Bu paraların toplanmasının en güvenli,garantili,kolay ve hızlı yolu da vasıtalı vergilerin artırılması ve motorlu taşıtlar vergilerinin mükerreren tahsilinden geçmektedir.


Kemer sıkma fedakarlığı her daim fakir halktan istenmektedir.Bellerinde kemer olmadığı anlaşılan bizi yönetenlerin;her zaman olduğu gibi, kemer sıkma gibi bir niyetlerinin olmadığını görüyoruz.74 yaşındayım bugüne kadar onlarca kez kemer sıkmak zorunda bırakıldım,hiçbir yararını da asla görmedim.Ölmeden önce,bir kez de kemerlerin gevşetildiğini göreceğimi asla düşünmüyorum.


ERDOĞAN;şunu çok iyi bilmektedir.21 senelik iktidarı boyunca onlarca seçime girmiş ve iktidar olmanın olanaklarını,din simsarlığını devreye sokarak yaratttığı her koşulda kendisine biat eden kemik seçmen tabanıyla girdiği her seçimi az farkla da olsa kazanabiliyor.


Son seçimlere de, neredeyse tüm muhalefetin, kendisine yönelik ittifak yaparak girmesine rağmen seçimi kazanmış olmasının da verdiği üstün moralle,halkı ezen son ekonomik zam kararlarını korkusuzca alabilmiş,bu kararları aldıktan sonra yaptığı bir konuşmasında,kendisini dinleyenlere,yüzlerine bakmaktan utanacak yerde, İstanbul'u da alacağız değil mi diye sorabilmiştir.


ERDOĞAN hiç üzülmesin,evet seçim yenilgisinin hayal kırıklığını hala üzerinden atamayan ben ve benim gibi muhaliflerin ve ana muhalefet partisi CHP'nin ne olduğu belirsiz içi doldurulamayan değişim teraneleriyle bölük börçük halinden yararlanarak İstanbul ve Ankara Büyük Şehir Belediyelerini geri alacaktır,bundan adım gibi eminim.


Yineliyorum.ERDOĞAN eline geçirdiği devlet aygıtını, koltuktan inmemek için sonuna kadar kullandığı,basının hür ve özgür olmadığı,basının tamamına yakınını emri altında tuttuğu,AKP genel başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmalarına ve eylemlerine yönelik suç teşkil etmeyen eleştirileri dahi emrindeki yargı silahıyla cumhurbaşkanına hakaret suçuna dönüştürdüğü ve bunda da başarlı olduğu,din ağırlıklı eğitime devam edilerek dindar ve kindar nesil yetiştirmeye devam ettiği,örtülü ödeneği her yıl artan oranlarda ve özellikle de seçim dönemlerinde amacı dışında sınırsız olarak kullandığı sürece yapılacak olan tüm seçimleri kazanacaktır,hiç kimse değişelim diye ortalıklarda dolaşmasın.


Bundan kötüsü olabilir mi?


Bu ülkede; lütfedip,aklını kullanıp biraz da seçmen değişsin ve doğruları görebilsin artık.11/07/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu