30 Ekim 2023 Pazartesi

CAN ATALAY KARARI YARGIDAKİ ÇÜRÜME VE KAOS'U BELİRGİNLEŞTİRMİŞTİR

 



Türkiye İşçi Partisinden Hatay milletvekili seçilen Can ATALAY'ın; hak ihlaline uğradığına yönelik olarak Anayasa Mahkemesine yapmış olduğu bireysel başvurusu kabul görmüş ve hak ihlaline uğradığı kesinleşmiştir.


Anayasa Mahkemesinin;hak ihlalinin varlığını kabul eden bu kararına göre, Can ATALAY'ın tahliye edilmesi gündeme gelmiştir.


Ancak,hak ihlali kararının bu gereğini yerine getirerek Can ATALAY'ı tahliye etmesi, Anayasa Mahkemesince talep edilen, mahkumiyet kararını vermiş olan yerel İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi,hak ihlali kararını esastan reddetmese de,anayasanın 83.maddesine göre durma ve tahliye kararını verme konusunda kendisini görevli görmeyerek,hak ihlali kararının gereğini yapması için,dosyanın Yargıtay 3.Ceza Dairesine göderilmesine karar vermiştir.


Anayasa Mahkemesinin; hak ihlali kararının gereğini yerine getirme konusunda kendisini işaret etmiş olmasına rağmen, yerel İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesinin bu konuda Yargıtayı adres gösteren bu kararı,hukuki ve yerindedir.


Anayasanın 83.maddesi çok açıktır.Hak ihlali, milletvekili dokunulazlığına ilişkin 83.maddeden kaynaklıdır.Can ATALAY; hakkındaki mahkumiyet kararı kesinleşmeden,dosya henüz yargıtay aşamasındayken milletvekili seçilerek mazbatasını almştır.Bu nedenle, Anayasanın 83.maddesine göre yasama dokunulmazlığı kazanan Can ATALAY'ın yargıtay aşamasındaki davasının durmasına ve tahliyesine, Yargıtay incelemesini yapmak üzere dosya önünde bulunan Yargıtay 3.Ceza Dairesinin karar vermesi gerekirdi.Can ATALAY'ın avukatlarının talebine rağmen 3.Ceza Dairesi bu talebi,anayasanın 14.maddesine göre hukuki bulmayarak reddetmiş ve bu ret kararına karşı 4.Ceza Dairesine yapılan itiraz da reddedilmiş olup,bu aşamada Can ATALAY; henüz devam eden Yargıtay aşamasındaki davasının durdurularak tahliye edilmemesi nedeniyle hak ihlaliline uğratıldığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulnmuş,Yargıtay 3.Ceza Dairesi bireysel başvuru sonucunu beklemeden cezayı onaylayarak yargılama sürecini sonlandırmıştır.


Bu aşamada, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyu kabul ederek hak ihlali vardır demesine rağmen,anayasanın 83.maddesine göre durdurulacak derdest bir dava ve yargılama kalmamıştır.


Anayasa Mahkemesinin Can ATATLAY için verdiği hak ihlaline uğradığına ilişkin kararı,mahkum edildiği gezi davasının sübutuna,vasfına ve adil bir yargılama yapılıp yapılmadığına yani esasına ve usulüne yönelik olmayıp,anayasanın 83.maddesine göre kazandığı milletvekili dokunulmazlığından yararlandırılmamış,Yargıtay aşamasındaki davasının durmasına ve tahliye edilmesine karar verilmemiş olmasına ilişkindir.


Yerel İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesinin kararında belirtiği gibi,Can ATALAY'ın uğradığı hak ihlali;Can ATALAY'ın,anayasanın 83.maddesine göre,hakkındaki davanın durmasına ve tahliye edilmesine ilişkin talebini reddeden ve bununla da yetinmeyerek,bireysel başvurusunun sonucunu da beklemeden onama kararı vererek,anayasanın 83.maddesine aykırı olarak yargılamayı sonlandıran Yargıtay aşamasında ve 3.Ceza Dairesi tarafından gerçekleştirilmiştir.


Bir benzetme yapacak olursak,su borusu Yargıtay aşamasında 3.Ceza Dairesinde patlamıştır.Patlayan su borusunun onarılacak bölümü Yargıtaydadır.Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararının gereğini de Yargıtay ve 3.Ceza Dairesi yapmalıdır.Anayasanın 83.maddesine ve Anayasa Mahkemesinin önceki emsal kararlarına rağmen,siyasi baskılara göğüs geremeyerek Can ATALAY hakkında durma ve tahliye kararı vermeyen Yargıtay 3.Ceza Dairesi; Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararı uyarınca,tükürdüğünü yalayacak ,onamaya yönelik kararını geri alarak yargılamanın durmasına ve Can ATALAY'ın tahliyesine karar verecektir.


Bu kararıyla, Anayasa Mahkemesinin de; üyelerinin geldiği kaynakları itibariyle, ceza usulune ilişkin bilgi ve tecrübe seviyesinin sorgulanmaya muhtaç olduğu anlaşılmıştır.31/10/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



26 Ekim 2023 Perşembe

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ VE CUMHURİYETİN 100.YAŞI KUTLU OLSUN

 


Bayramların en büyüğü,Cumhuriyet Bayramını,Cumhuriyetimizin ilanının 100. yıldönümünü kutlayacağımız 29.Ekime,iki gün kaldı.


Bu sene de, en büyük bayramımız olan Cumhuriyet Bayramını ve Cumhuriyetmizin 100.yıldönümünü,geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, yine buruk kutlayacağız.


Cumhuriyet ve onun temel kurucu ilkeleri ve Cumhuriyetin kurucusu ATATÜRK ile sorunları olan AKP iktidarı döneminde, tüm milli bayramlarımızı,özellikle de Cumhu riyet Bayramımızı, kısıtlı ve buruk kutlamaya alıştık artık.


Daha doğrusu, bizler alışmadık ama,AKP iktidarı; bizi bu duruma alıştırmakta ısrarlı.

Mutlaka bir bahane bularak,Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarına sınırlandırma getirmeyi,kutlamaların yoğunluğunu ve coşkusunu asgari düzeye indirmeyi alışkanlık haline getirdi.


Bu sene, 29 Ekim 2023 de Cumhuriyetin 100 ncü yaşını 100.yıla yakışan görkemli bir şekilde kutlayacağız ama,saray iktidarında bu konuda hiçbir kıpırdanma ve hareketlilik yok,muhalefet cephesi de aynı suskunluk içinde maalesef, kendi dertlerine düşmüş durumdalar.


İktidar,FETÖ ile kol kola iken,aynı hedefe birlikte yürürlerken icat ettikleri kutlu doğum haftasını, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramına alternatif bir kutlama haline getirerek, 23 Nisan Bayramını gölgelemeye çalıştıkları gibi,Cumhuriyetin 100 yılını kutlayacağımız bu sene de, Hamas ve İsrail çatışmasını bahane ederek; ilk önce, TRT deki kutlamaları ileri bir tarihe ertelediler ve bu yetmiyornuş gibi,28 Ekim Cumartesi günü İstanbul ATATÜRK (Yeşilköy) havaalanında alternatif Gazze mitingi düzenleyerek,tüm dikkatleri bu mitinge çekip 29 Ekim Cumhuriyet Bayramının,Cumhuriyetimizin 100.yaşının kutlanmasını geri plana iterek gölgelemeyi,perdelemeyi ve itibarsızlaştırmayı yeğlediler.


İktidar; bu davranışıyla, Cumhuriyeti ve Cumhuriyetimizin 100.yılının önemini ve görkemini,asla gölgeleyemeyecek,100.yaşına basan Cumhuriyetimizi itibarsızlaştıramayacaktır, itibarsızlaşacak birileri varsa,bunlar da, iş başındaki siyasal iktidar ve onun başındaki aymazlar olacaktır.Tarih bu gerçeği yazacak ve Cumhuriyeti itibarsızlaştırma gayreti içine girenleri lanetleyecektir.


Cumhuriyetin; en başta laiklik olmak üzere, tüm değerlerine sadık olan biz Cumhuriyet ve ATATÜRK sevdalıları,Cumhuriyet Bayramını,Cumhuriyetin 100.yılını,iktidarın tüm engellemlerine rağmen, hak ettiği değerde ve coşkuda kutlamakta kararlıyız.


Hepinizin Cumhuriyet Bayramını, bugünden ve yürekten kutluyor,bu vatanı ve Cumhuriyeti bize kazandıran ve emanet eden ATATÜRK ve tüm silah arkadaşlarını,rahmetle,minnetle ve şükranla anıyorum.Mekanları cennet olsun.


29.Ekim.2011 yılında, Cumhuriyetin 88.yıldönümünde, yine çok kısıtlı ve buruk olarak kutladığımız Cumhuriyet Bayramı nedeniyle,bundan on iki sene önce yazdığımız ve güncelliğini hiç kaybetmeyen, “ŞİMDİ GERÇEKTEN ÖLDÜM İŞTE!” başlıklı yazımızı,sizlerle aşağıda aynen paylaşıyorum.27/10/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


ŞİMDİ GERÇEKTEN ÖLDÜM İŞTE!

Ben, Van ve Erciş de yüzlerce kişinin enkaz altında kalarak öldükleri depreme Erciş de yakalanarak enkaz altında yaşamını yitiren onlarca öğretmenden biriyim.


Ben, Cumhuriyet çocuğuyum, bu nedenle, Cumhuriyetin kazanımlarından yararlanarak ve Cumhuriyetin ilkelerini benimseyerek okudum ve öğretmen oldum.


Cumhuriyetin kazanımlarını ve ilkelerini benimseyerek, bunların savunuculuğunu yapacak ve Türkiye Cumhuriyetini daha da ileriye götürecek olan genç nesiller yetiştirmek üzere, tüm sıkıntılarına, yokluklarına ve zorluklarına katlanarak, Erciş ilçesinde severek ve isteyerek öğretmenlik yapmaya başladım.


Hayatın cilvesi işte, her şey iyi ve yolunda giderken, tabii bir afet olan depremin, Van ve Erciş'i vurması üzerine, yıkılan bir binanın enkazı altında kalarak, hayata veda ettim.


Beni bu fani dünyadan uzaklaştıran depremden üç beş gün sonra, 29.Ekim.2011 de, Cumhuriyetimizin 88. kuruluş yıl dönümü kutlanacaktı. Tek arzum; öğrencilerimle birlikte 29.Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlamak ve bu vesileyle, ülkemizde Cumhuriyeti kuran Atamızı ve diğer büyüklerimizi anıp, onlara şükranlarımızı sunmak ve öğrencilerime, Cumhuriyetin ilkelerini ve pozitif kazanımlarını anlatarak;onların, Cumhuriyetin ilkelerine ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimize dört elle sarılmalarına katkı sağlayabilmekti.


İnanın, depremde enkaz altında kalarak bedenen sizlerden ve aile yakınlarımdan ayrılmış olmam, beni hiç üzmedi, tek üzüntüm, 29.Ekim.2011 tarihinde Cumhuriyetimizin 88.kuruluş yıl dönümünü kutlama imkanından mahrum kalmış olmamdı.


Aslında daha yolun başındaydım ve bu vatana ve bölge halkına yapacağım ve yapmak istediğim daha çok güzel şeyler vardı. Ancak, benim için kısmet bu kadarmış.


Ülkemizde, Cumhuriyetin ilkeleri doğrultusunda yetişmiş, insan hak ve özgürlüklerini ve demokrasiyi benimsemiş ve özümsemiş çok sayıda insan ve öğretmenin var olduğunu bildiğim için, deprem yüzünden hayatımı kaybederek, Cumhuriyetimizin 88. kuruluş yıl dönümünü kutlayamamaktan kaynaklanan üzüntüme rağmen, teselli buluyor ve gözüm arkada kalmıyordu.


Canlı bedenim sizlerden ve ülkemden kopmuş olsa da, ruhum sizlerle ve ülkemle birlikte, tüm canlılığı ile yaşamaya devam edecek, Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının yadigarı olan, insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik ve laik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin yaşatılması ve daha da ileriye götürülmesi için yapılacak olan icraatları uzaktan izleyerek, teselli bulacaktım.



Biliyordum ki; benim yapamadıklarımı, arkamda bıraktığım arkadaşlarım yapacaklar, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 88.yıl dönümü, tüm ülkede coşkuyla kutlanacak, Cumhuriyetimizi kurarak bize emanet eden Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları, minnetle anılacak, bu coşkulu kutlamalarla, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin her kesimden tüm iç ve dış düşmanlarına korku salınacak ve hak ettikleri cevap verilecekti.


Heyhat!


Bir de ne duyayım; her fırsatta insan hak ve özgürlüklerinden, demokrasiden, Cumhuriyetten dem vuran ve daha özgür bir yeni Anayasa yapma hazırlığında olan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN, bir genelge yayınlamış ve tüm yurtta, çelenk sunumu ve tebriklerin kabulü dışında, Cumhuriyetimizin 88.kuruluş yıl dönümü olan bu seneki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ve resmi geçit törenlerini iptal etmiş.


Gerekçe olarak da, benim de enkazı altında kalarak hayata veda ettiğim Van depremini göstermiş. Asıl beni üzen husus da, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptaline, benim de enkazı altında kalarak bu hayattan göçmeme neden olan Van depreminin gerekçe yapılarak, benim cansız bedenimin, bu gereksiz iptal kararına alet edilmiş olmasıdır.


Oysa ki, benim tek arzum ve vasiyetim, geride bıraktığım arkadaşlarım tarafından, Cumhuriyetin 88. kuruluş yıl dönümü olan 29.Ekim.2011 bugün, Cumhuriyet Bayramının coşkuyla kutlanmasıydı. Şunu da ilave edeyim; Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını iptal ettiniz ama, görüyorum ki, ölenle ölünmüyor ve herkes, olduğu gibi günlük yaşantısına aynen devam ediyor.


Kaldı ki, ülkemiz, tabii afet olsun, PKK terörü olsun, çok sık aralıklarla onlarca toplu ölümlere maruz kalıyor, bu koşullarda, Milli Bayramlarımızı iptal etmeye kalktığımızda, hiçbir bayramı kutlama imkanı bulamayacağımız çok açık. Önümüzde, bir de dini Kurban Bayramı var. Kurban Bayramı için Sayın ERDOĞAN ne düşünüyor bilemiyorum.


İşte, en önemli Milli Bayramız olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının, hem de, benim de içlerinde bulunduğum Van depreminde ölenler gerekçe gösterilerek iptal edilmesiyle, şimdi ben gerçekten öldüm.


Sizlerin, kutlanması yasaklanan, ancak hepinizin gönüllerinizde yürekten kutladığınızdan emin bulunduğum 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.


Hoşça kalın. 29.Ekim.2011


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





24 Ekim 2023 Salı

BAŞKA GÜN MÜ YOKTU?

 



İktidar 28 Ekimde Filistin mitingi yapacakmış.


Neden?


Başka gün mü kalmadı?


Niyetleri çok açık.Cumhuriyetin 100.yıldönümünü kutlamak için hiçir çaba içinde bulunmayan iktidar,Hamas ve İsrail çatışmasından yararlanarak Gazze ve Filistin halkına destek vermek görüntüsü altında Cumhuriyet'in 100 yıl kutlamalarına alternatif bir miting düzenlemeyi yeğlemiş bulunuyor.


İktidarın borazanı TRT de, zaten bu savaşı bahane ederek, kutlamaları ileri bir tarihe ertelediğini açıklamıştı.


Görülüyor ki;Ulus devlet anlayışına,Cumhuriyete ve ATATÜRK'e soğuk bakan,din eksenli ümmetçi bir zihniyete sahip olan bu iktidar,Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanarak, ülkeyi 21 sene boyunca tek başına yönetmesinin bir diyetini dahi Cumhuriyete ödemeyi çok görmekte ve adeta Cumhuriyete bayrak açmaktadır.


Evet bu davranış Cumhuriyete meydan okumaktır.


Yazacak çok şey var ama,Cumhuriyet ve ATATÜRK düşmanı bu iktidar,Cumhuriyeti inkar etmekle birlikte, Cumhuriyetin yasalarından yararlanarak,ülkeyi yönetiyor,kendisine muhalefet edenleri de, inkar ettiği Cumhuriyet'in yasalarını ve Cumhuriyetin savcılarını silah olarak kullanarak mahkemelerde süründürüyor, Cumhuriyet sevdalılarını,inkar ettiği Cumhuriyetin Ceza Yasaları ve Cumhuriyet Savcıları eliyle susturuyor maalesef.


Tanrı Cumhuriyetin ve Cumhuriyet sevdalılarının yardımcısı olsun,her gecenin bir sabahı var kimse unutmasın.


Yazıklar olsun. 25/10/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

20 Ekim 2023 Cuma

BU ADAM GERÇEKTEN HADDİNİ BİLMEMEKTE DİRENİYOR

 



Evet,bu adam demek zorunda kaldığımız Diyanet İşleri Başkanı Ali ERBAŞ'dan bahsediyoruz.


Skandallarından birine de bugün imza atmış biraz önce televizyon haberlerinden öğrendik.


Ayasofya Camisinin minberine çıkarak Hutbe okumuş cemaate.


Bunda ne var? Diyeceksiniz.


Durun biraz,hutbe Gazze konusunda ve elinde kılınçla çıkmış minbere ve elinde kılınç hutbe okumuş.


Sayın ERBAŞ;salt insan olarak, İsrail'in çocuk ve kadın demeden, masum sivillere yönelik katliamına hepimiz üzüldük, bu eylemi hepimiz kınıyoruz,İsrailin bu şiddet eylemine karşı çıkmak ve kınamak için; Müslüman olmak ve hele Diyanet İşleri Başkanı olmak,eline savaş çığırtkanlığı yapan,şiddeti sembolize eden kılınç alarak minbere çıkmak hiç gerekmiyor,İsrail'in de Hamas'ın da insanları katleden şiddet eylemlerine karşı çıkıp kınamak için, sadece insan olmak kafi.


Diyanet İşleri Başkanı ERBAŞ;başında bulunduğu kurumun özel yasasında belirtilen;”Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlığı temsil eder. Başkan din hizmetlerinin etkin ve verimli sunulması için gerekli tedbirleri alır. Bu amaçla; kaynakların etkin kullanımını sağlar; hizmetlerin düzenlenmesi, yürütülmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi görevlerini yerine getirir; strateji, hedef ve performans kriterlerini belirleyip uygulanmasını temin eder; din hizmetleri ile ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar. “ içerikli görev hudutlarını ve haddini aşarak,Türkiye Cumhuriyeti Devletini dış politikada zora sokabilecek ve hatta içeride de İsrail'e ve Yahudilere yönelik şiddet eylemlerini teşvik eden bir çılgınlığa soyunmuş ve Ayasafya Camisinde elnde kılınç boy göstererek hutbe okumuş ve bazı çevrelere üstü örtülü gizli mesajlar ulaştırmıştır.


Buradan,Diyanet İşleri Başkanlığının başında bulunan ve bugüne kadarki icraatlarıyla görev hudutlarını aşan ve ülkemizi sıkıntıya sokan bu adama sormak istiyoruz.


Ey Ali ERBAŞ;senin Ayasofyada Cuma namazı hutbende elinde kılınçla minbere çıkmandan vazife çıkarmaya kalkışacak bazı fanatikler,senin yatığın gibi ellerine silah ve kesici aletler alarak İsrail hedeflerine ve vatandaşlarına saldırıp şiddet uygulasalar,yakıp yıkarak öldürseler, sen bundan rahatsız olmayacak ve bu şiddetin teşvikçisi olarak vicdan azabı ve sorumluluk duymayacak mısın,yoksa sevinecek ve mutluluk mu duyacaksın?


Ali ERBAŞ;Diyanet İşleri Başkanı olarak bugüne adar yaptıklarıyla,hesapsız olarak harcadığı devasa bütçeyle ülkemizin huzuru ve geleceği için yarar değil zarar vermektedir,görevden alınmalıdır diyemiyorum.zira kendisini görevden alacak olan yetkili kişi,onun en güvendiği ve destek gördüğü kişidir ne yazık ki.


Ali ERBAŞ;sen gerçekten tarafsız vicdan sahibi gerçek bir din adamıysan,Cumhuriyetin 100 yılını kutlamaya dokuz gün kala bir hutbe de, bu devleti,100 yılını kutlayacağımız Cumhuriyeti ve senin başında bulunduğun Diyanet İşlerini kuran ATATÜRK ve Cumhuriyet için de bir hutbe hazırlayarak okumalısın aman elinde kılınç olmasın lütfen.


Cumhuriyet ve kurucusu ATATÜRK için, Cumhuriyetin 100 yıl dönümü münasebetiyle hazırlayarak okuyacağın hutbe'yi bekliyoruz, Ali ERBAŞ.Hadi mahcup et Laik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını.20/10/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


14 Ekim 2023 Cumartesi

CUMHURİYETİN 100.YILDÖNÜMÜNE ON BEŞ GÜN KALDIĞININ FARKINDA OLAN VAR MI?VARSA PARMAK KALDIRSIN

 



İnsanların yaşamlarında;doğum,okul mezuniyet,evlilik,ilk baba ve anne oldukları günlerinin yıldönümleri gibi sevinçli ve yakınlarının öldükleri hüzün ve üzüntü veren günlerin yıldönümleri gibi, çok özel günleri vardır.


İnsanlar bu özel günlerini diğer günlerden farklı yaşarlar,özellikle sevinçli günlerin yıldönümlerini kendi çaplarında hazırlanarak kutlarlar.


İnsanlar gibi milletlerin de tarihlerinde,bağımsızlık ve kurtuluş savaşı vererek zafere ulaştıkları, bağımsızlıklarını kazandıkları ve bağımsız bir devlet oldukları,millet iradesine dayalı demokratik bir cumhuriyetle yönetiliyorlarsa,ilk millet meclislerinin açıldığı,Cumhuriyetin ilan edildiği günlerin yıldönümleri gibi,coşkuyla kutladıkları çok özel günleri vardır.


Türk Milleti olarak bizim de tarihimizde;kurtuluş savaşımızın önsözü 19 Mayıs, kurtuluş savaşımızı zaferle sonlandıran 30 Ağustos,ilk meclisimizin açıldığı 23 Nisan ve Cumhuriyetimizin ilan edildiği 29 Ekim'ler coşkuyla kutladığımız ve kutlanması gereken çok özel günlerimizdir.


Coşkuyla kutladığımız milletçe bizi sevindiren ve gururlandıran bu özel günlerimizden biri olan Cumhuriyetimizin ilan edildiği 29 Ekim 1923 senesinden bu yana, dile kolay tam 100 yıl geçmiş olacak 29 Ekim 2023 günü.


Yani, yaklaşık on beş gün gibi kısa bir süre sonra, 29 Ekim 2023 de, Cumhuriyetimizin 100.yılını kutlayacağız ve Cumhuriyetimizin ikinci 100 yılna adım atacağız.


Milletlerin tarihlerinde Cumhuriyetin 100.yıldönümü günü, çok önemli günlerden biri olmalı ve diğer ara yıldönümlerdeki coşkunun ve hazırlıkların çok üzerinde, en az bir ay öncesinden başlayarak,siyasal iktidarın(merkezi yönetimin), yerel yönetimlerle işbirliği yaparak hazırlanacak belirli bir program dahilinde,81 ilimizde ve ilçelerinde eş zamanlı olarak düzenlenecek olan müzik şölenleri,çeşitli sanatsal gösteriler, söyleşiler, Cumhuriyetin nitelikleri,erdemi konusunda halkımızı aydınlatıcı konferanslar ve sair etkinliklerle,büyük bir coşku içinde kutlanmalıdır.


Ama,şurada 15 gün gibi çok kısa bir süre kalmış ve bakıyoruz, iş başındaki siyasal iktidarda; Cumhuriyetin 100.Yıldönümü kutlamaları için hiçbir özel hazırlık ve hareket yok.15 gün sonra kutlanacak olan yıldönümü, Cumhuriyetin 100.Yıldönümü değil sanki.Sadece bir 100 yıl marşı siparişi vermişler ve içinde AKP'nin seçim sloganının yer aldığı bir marşı,sessizce 100 yıl marşı olarak halkımızın beğenisine sunmakla yetindiler.


100.Yıl;günler öncesinden başlayacak olan coşkulu kutlama hazırlıklarıyla değil,100.yıl şerefine, genel af çıksın mı,emekliye on bin lira ikramiye verilsin mi? gibi beklentilerle dile getirilmekte sadece.


Halkımıza gelince;halkımızın da siyasal iktidardan yok bir farkı.


Muhalefet partilerimize bakıyoruz;çok daha iç acıtıcı.Ana muhalefet partimiz kurultay derdine düşmüş,Parti yöneticileri ile yeni yönetici adayları,pazarcıların pazar kovaladığı gibi, il kongrelerini kovalıyor ve büyük kongrede delege ayarlamaya çalışıyorlar.


Keza;iktidarıyla muhalefetiyle, tüm partilerimiz'i; Cumhuriyetin 100.Yıldönümünden daha fazla, Mart 2024 de yapılacak olan yerel seçimler ilgilendiriyor.İttifak olsun mu, yoksa her parti her yerde kendi adayını mı çıkarsın tartışmalarıyla gündem yaratıyorlar,gündemlerinde Cumhuriyetin 100.Yıl kutlamaları hiç yok gibi.


Televizyonlarımıza bakıyoruz onlarda da olağanüstü bir 100.Yıl kutlaması hazırlığı ve coşkusunu göremiyoruz.


Şimdi bir de Hamas İsrail savaşı patlak verdi,sabah akşam bu savaşı tartışıp ve tartıştırıp duruyorlar.


Hadi halkımızı anlıyoruz,ekomik kriz nedeniyle geçim ve karnını doyurma derdine düşmüş burnundan soluyor başka bir şey düşünecek durumda değil.


İş başındaki iktidarı da çok iyi anlayabiliyoruz.Cumhuriyetle ve Cumhuriyetin değerleriyle başları hiç hoş değil,Cumhuriyet dönemini reklam arası olarak geçici bir dönem gibi değerlendiriyorlar,ulusun iradesinin ve cumhuriyet ilkelerinin geçerli olduğu, ulus devlet,gündemlerinde yok.Ümmet esaslı,millet iradesine değil, tek kişinin iradesine dayalı bir siyasal İslam devletini hedefledikleri için,Cumhuriyetin en başta laiklik ilkesi olmak üzere tüm ilke ve değelerini yok ederek içini tamamen boşaltmakla meşguller.Bu nedenle, iş başındaki iktidardan, Cumhuriyetimizin 100.Yıldönümünün yukarıda bahsettiğimiz gibi özel bir proglamla günlerce önceden başlayarak büyük bir coşkuyla kutlanmasına öncülük yapmamalarını,çok acıdır ki ve maalesef doğal karşılıyoruz.


Ancak,en başta Cumhuriyetimizin kurucusu ATATÜRK'ün partisi Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere diğer muhalefet partilerimizin, Cumhuriyetimizin 100.Yıl dönümü kutlamaları için özel bir çaba içinde olmadıklarını kendi dertlerine düştüklerini,büyük bir aymazlık içinde olduklarını görmek, çok üzücü. 14/10/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

13 Ekim 2023 Cuma

YARGI'YI DA ÇÜRÜTTÜNÜZ

 


Bugün gazeteci Timur SOYKAN'ın İstanbul Anadolu Adliyesindeki rüşvet ve yolsuzluk çarkını ve işleyişini ifşa eden açıklamalarını duyunca,hiç şaşırmadım.Sadece,ama bu kadarına da pes doğrusu demekle yetindim.


Niçin şaşırmadım?Zira bugüne kadar kamuoyuna yansıyan münferit haberler zaten böyle bir rüşvet düzeninin bazı adliyelerde oluştuğunu haber veriyordu bizlere.


Ama, yargının içinden gelen ve halen de avukat olarak yargınn içnde bulunan bir hukukçu olarak,yargıya toz kondurmak istemiyor ve kamuoyuna iddia olarak yansıyan ve dedikodu düzeyinde kalan haberlerin doğru olmadığını umuyor,arzuluyor ve bekliyordum.


Bu sefer Timur SOYKAN'ın açıklamalarında yer alan iddiaların, dedikodu ve gerçek dışı iddialar olduğunu kabul etmek biraz zor olacak sanırım.


Zira,İstanbul Anadolu Adliyesinde rüşvet çarkının ve düzeninin kurulup işletildiğine dair iddianın sahibi,bu adliyeyi şahsında temsil eden, adliyenin en üst mercilerinden biri olan İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Başsavcısı Sayın İsmail UÇAR beyefendidir.İsmail UÇAR,başsavcısı olduğu adliyede kurularak işletilen rüşvet çarkı iddialarını elindeki imkanlarla araştırmş ve bazı somut kanıtlara ulaşmş olmalı ki;bazı hakimlere yönelik böyle ağır ve yüzkartıcı iddiaları, hem de somut isimler vererek kamuouuna açıklamış ve bir rapor halinde bu rezaleti Hakimler Savcılar Kuruluna intikal ettirmiştir.


Kariyerini ortaya koyarak,yargıdaki bu çürümüşlüğü kamuoyu ile paylaşan ve HSK'ya şikayet eden İsmail UÇAR'ın bu girişimi, daha henüz bir ses getirmedi, bildiğimiz kadarıyla Adalet Bakanından ve HSK'dan bir açıklama duymadık.Aslında olay o kadar vahim ki;bu iddialar üzerine derhal harekete geçilmeli ve devletin temeli olan adaleti, parayla alınıp satılan bir kuruma alçaltan,devletin ve kamu düzeninin temeline dinamit koyarak patlattıkları iddia edilen bu hakimler, tedbiren ve soruşturmanın selameti açısından derhal açığa alınmalı ve kamuoyuna gerekli aydınlatıcı bilgiler verilmeliydi.


Adalet Bakanlığı ve Hakimler Savcılar Kurulu; sakın ola ki;bu konuda gizlilik kararı alarak,Türk Milletinden bilgi saklamaya kalkışmasın.Bu konu çok ciddi olup,kulaktan dolma yalan yanlış bilgilerin, yargıyı ve devletimizi daha da itibarsızlaştıracağını unutmasınlar.


Kaldı ki,hakimler; yargı yetkisini,Türk Mileti adına kullanmakta olup,egemenlik haklarından biri olan yargı yetkisini kötüye kullanarak,adliyede rüşvet düzeni kurup yargıyı çürütenler,millete ait olan ve kendilerine emanet edilen yargı yetkisini,milletin emanetine ihanet ederek rüşvete alet edip çıkar sağlamaya kalkışanlar,şüpheli sıfatıyla,Türk Milletine teşhir edilmeli ve en ağır şekilde cezalandırılmalarının yolu açılmalıdır.


Devlet olarak neremiz çürütülmedi ki?


Maalesef, baştan aşağıya çürüdük ve çürütüldük,


En başta siyaset kurumu ve siyasal iktidar çürüdü ve bu çürümüşlük dalga dalga tüm devlet organlarına ve kurumlarına da sirayet etti ve etmekte.


İş başındaki siyasal iktidar;diğer kurumlara olduğu gibi yargıya da; özellikle, FETÖ ile dirsek temasındayken ve daha sonra FETÖ'nün darbe girişimi ertesinde FETÖ'cü oldukları iddiasıyla görevden alınan hakimlerin boşalttıklara kadrolara,yine kendilerine yakın olan ahlaken ve liyaketen hakimlik yapmaları sakıncalı kişileri alarak bugünkü kokuşan ve çürüyen yargının oluşmasında büyük bir pay sahibi oldular.


Şimdi daha iyi anlaşılıyor,ülkemizde giderek çoğalan mafya çetelerinin serbestçe ve rahatça cirit atıyor,uyuşturucu baronlarının dışarıda serbestçe geziyor olmaları,ülkemizin ve özellikle de İstanbul'un; suç işleyenlerin cenneti ve mafya hesaplaşmalarının merkezi olması.


Bu ülkeye çok yazık.Artık tuz koktu.Bunun daha ötesi yok sanırım.


Türk Kamuoyu,yargıdaki bu çürümeyi ifşa etmek zorunda kalan İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Başsavcısı İsmail UÇAR'a sahip çıkmalı ve bu dürüst ve memleket sever örnek davranışı nedeniyle başına gelebilecek olası tüm olumsuzluklara karşı uyanık olmalı ve gerektiğinde sessiz kalmamalıdır. 13/10/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

12 Ekim 2023 Perşembe

TUTUKLU MİLLETVEKİLİ CAN ATALAY'IN ERTELENEN KARARI

 


Gezi davasından tutuklu Can ATALAY; Hatay ilimizden TİP milletvekili seçildiği halde, tahliye edilerek meclisteki görevine başlatılmaması nedeniyle,hak ihlaline uğradığı gerekçesiyle, bireysel başvuru hakkını kullanarak konuyu Anayasa Mahkemesine taşımıştır.


Anayasa Mahkemesinde; bireysel başvuruları incelemek üzere,başkan haricindeki üyelerden kurulu, her birinde bir Başkanvekili ile altı üye bulunan ve Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm olarak adlandırılan iki bölüm bulunmaktadır.


Bölümler; Başkanvekilinin başkanlığında, dört üyenin katılımı ile toplanır.


Anayasa Mahkemesinin teşkilatında;bu bölümlerden ayrı olarak, Başkanlık,Genel Kurul,Komisyonlar,Genel Sekreterlik ve İdari Hizmet birimleri mevcuttur.


Anayasa Mahkemesinin; karar mercii olarak, üye sayısı itibariyle en fazla ve en katılımcı ve en yetkili birimi, Genel Kuruldur.


On beş üyeli Anayasa Mahkemesinin Genel Kurulu; Başkanın veya belirleyeceği Başkanvekilinin başkanlığında, Başkan hariç en az on üye ile toplanır.


Can ATALAY'ın hak ihlaline dayalı bireysel başvurusunu inceleyerek karara bağlamakla görevli ilgili bölüm;bu konuda nihai bir karar vermeyerek, konuyu çözüme bağlayacak kararın,üye sayısı itibariyle daha fazla olan ve bu nedenle Anayasa Mahkemesini temsilde katılımı geniş ve en üst ve en yetkili karar mecii olan Genel Kurulca ve daha geniş bir katılımla verilmesini uygun bularak,konunun çözümünü Genel Kurula havale etmiştir.


Bize göre,Can ATALAY kararının verilmesi işinin Genel Kurula havale edilmesinde, bir anormallik omayıp,bilakis kararda daha geniş bir katılım sağlanması açısından, hukuki yarar vardır.

Ancak,Anayasa Mahkemesi'nin; tutuklu bulunan TİP milletvekili avukat Can Atalay’ın bireysel başvurusunu bugün karara bağlaması beklenirken,Genel Kurul'un Atalay'ın başvurusunu ilerleyen tarihlerde görüşme kararı alması ve bu ertelemenin gerekçenin de, bir üyenin dosyaya hazırlanamaması olduğunun belrtilmesi, zihinlerde kuşku yaratmıştır.



Ne demek oluyor?dosyaya hazırlanamamak.Hiç inandırıcı değil bu gerekçe.Can ATATLAY, milletvekili seçileli yakaşık beş ay oluyor ve konu, kamuoyunun önünde hergün sürekli tartışılıyor.Anayasanın ilgili maddesi çok açık,bu açık maddeye göre Can ATALAY milletvekili dokunulmazlığı kazanmış mıdır,kazanmamış mıdır?İşin özü budur ve aylarca dosya üzerinde çalışma yapılmasınını ve hazırlanılmasını gerektirecek bir zorluk bulunmamaktadır.



Yapılmak istenen;zaman kazanmak, zorluk çıkarmak,ipe un sermek,bağımsız ve tarafsız yüksek yargıç kararlılığını ve cesaretini gösterememektir.Daha da acısı, ülkemiz yargısı ve Anayasa Mahkemesi adına utandırıcıdır.



Şimdi, hakkı ihlal edilen Can ATALAY ve Türk kamuoyu, haklı olarak, bazı kuşkulara kapılmayacaklar mıdır?



Bu kuşkuları yaratmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. 12/10/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


10 Ekim 2023 Salı

SARAY HARCAMALARINIZIN ZEKATI DEĞİL O VERDİĞİNİZ AYIRIMCI SADAKANIZ

 



Emeklilere müjde vereceklermiş.


Günlerce reklamını yaptılar.


Sonunda onların müjdesini gördük.


Emeklilere, bir defaya mahsus olmak üzere, beş bin dolar,pardon Türk Lirası ikramiye verecekler,bozdur bozdur harca.


Saray harcamalarınızın zekatı değil o verdiğiniz ayırımcı sadakanız.


Sanki babasının kesesinden ödeyecek.


Hem de yine çok alışık oldukları ayrımcılığı da unutmamışlar.


Emeklileri de,tam ortasından karpuz gibi ikiye bölmüşler.


Emekli olup da,geçinemedikleri için halen bir işte çalışanlara beş bin liralık ikramiye yokmuş.


Bu beylere sormak lazım.


Emekli keyfinden mi hala ikinci bir işte çalışıyor?


Bizim emeklimiz de bilmez mi? Avrupalı,Amerikalı,Japonyalı emekliler gibi, eşine koluna takarak Dünya'yı gezip dolaşmayı.


Bilirler ama para nerede?


Aldığı az bir emekli maaşıyla geçimini mi sağlasın,çocukarını mı okutsun,ev kirasını ve faturalarını mı ödesin?


Bunları sağlayamıyor ki;bizim emeklimiz,gezsin tozsun ek bir işte çalışmasın.


Bir de sarayın günlük ve yıllık masraflarına bakınız,fakir halkın kanını emerek aldıkları paralardan oluşan.


Sizde hiç mi utanma ve sıkılma ve vicdan yok?


Kuldan korkmuyorsunuz ve utanmıyorsanız, Allahtan korkunuz hiç değilse.


Bunlar,çalışana,emeğe ve akıtılan tere düşmanlar.Rant gelirine ve fakirden aldıkları vergi yoluyla elde ettikleri hazinenin parasına tapıyorlar.Tek bildikleri bu.

Emeklinin geçinemediği için ikinci bir iş bularak çalışması, onlar için ülkedeki işsizliğin tek nedeni.O nedenle, çalışan emekliye istihdam dengesini bozdukları işsiz sayısını kabarttıkları için düşman gözüyle bakıyorlar.


Sen emekliye,insanca yaşamını sürdürmeye yetecek emekli maaşı verdin de,o buna rağmen aç gözlülük yaparak ek işte mi çalışıyor sanki?


İnsaf


Şaşırmadık, emeği temsil etmeyen, sermayeden ve zenginden, ranttan yana olan,çiftçinin ve esnafın kullandığı mazotu benzinden ve yatlarda kullanılan akaryakıttan daha pahalıya satan iktidardan da ancak bu beklenirdi.11/10/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


2 Ekim 2023 Pazartesi

ÜLKEMİZDEKİ DEMOKRASİNİN ANKARA (ERDOĞAN) KRİTERLERİ (!)

 



Hepimiz biliyoruz.Bizim de ülke olarak dahil olmak istediğimiz Avrupa Birliğine tam üye olabilmek için,ülke olarak gerçekleştirmek zorunda olduğumuz bazı kriterler vardır.


Bu kriterler,22.Haziran.1993 tarihinde düzenlenen Kopenhag Zirvesinde Avrupa Konseyi tarafından alınan kararlar kapsamında belirlenmiş ve bu karar ve kriterlerin alındığı Avrupa Konseyi zirvesi Kopenhagda icra edildiği için, bu kriterlere de Kopenhang kriterleri denilmiştir.


Avrupa Birliğine girmek için aday konumunda olan ülkelerin ve tabii bizim de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak uymakla mükellef olduğmuz Kopenhag kriterlerine göre;


Demokrasi

Hukukun üstünlüğü

İnsan hakları

Azınlık hakları

İşleyen bir piyasa ekonomisi

gibi alanlarda,belirli bir düzeye erişmiş olmamız gerekmektedir.

Kopenhag Kriterleri Avrupa Birliğinin insani kriterleridir.

Ülkemizde halen içinde bulunduğumuz fiili koşullar itibariyle Kopenhag kriterlerine uygun gerçek bir demokrasi,hukukun üstünlüğü ve insan hakları, maalesef mevcut değildir.

Anayasamıza göre; Anayasa hükmünde olan ve anayasanın da üzerinde bir geçerliliği bulunan imzalamış bulunduğumuz ve yürürlüğe aldığımız Uluslararası sözleşmelerin ülkemize yüklediği vecibeleri yerine getirmemekte inat eden,Avrrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin İnsan haklarına ilişkin mahkemesi konumundaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymamakta ve bu kararları yok saymakta ayak direyen bir siyasal iktidar iş başında bulunmaktadır maalesef.

1.Ekim de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasını yapan partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN;Mecliste yaptığı konuşmada,her zaman olduğu gibi, Avrupa Birliğine,Avrupa Konseyine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve kararlarına ağır eleştirilerek getirerek,Kopenhag Kriterlerine meydan okumuş ve gerekirse biz de Ankara Kriterlerini uygularız diyebilmiştir maalesef.

Zaten uzunca bir süredir ülkemizde maalesef Kopenhag Kriterleri yerlerde sürünmekte ve onun yerine Ankara,yani Saray ve ERDOĞAN Kriterleri yürürlüğe sokularak uygulanmaktdır.

Nedir bu Ankara Kriterleri diyecek olursanız;

Yasama,yürütme ve yargıdan ibaret olan egemenlik hakkı;bir atımlık barut,bir günlük kelebeğin ömrü misali, beş yılda bir yapılan seçimlerde oy kullanmakla sınırlı olarak Türk Milletine aittir.

Seçimde oyların çoğunluğunu alarak iktidara gelen Saray yönetimi ve onun başındaki partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN,seçimlerin sonuçlarının ilan edildiği andan bir sonraki seçimlere kadar,anayasa ve yasa hükümlerine uymaksızın,kendi iktidarının devamı,yandaşlarının yararları için gerekli tüm kararları alabilir ve uygulayabilir.

ERDOĞAN;anayasa ve yasa hükümlerine,ülkenin yararlarına aykırı olan hiçbir karar ve icraatından dolayı kimseye hesap vermekle yükümlü değildir.

Yasama ve Yargı ERDOĞAN'ın talimatlarına göre çalışmak zorundadır.

Hukukun üstünlüğü rafa kaldırılmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilkeleri fiilen yok hükmündedir.

İnsan haklarının sınırı, Saray ve ERDOĞAN yönetiminin kişisel ve siyasal yararları ile kesiştiği ve çatıştığı yerde sonlanır.

İnsan haklarıyla ERDOĞAN'ın kişisel ve siyasal yararları çatıştığında,öncelik ERDOĞAN'a aittir.

Basın;iktidar yanlısı basınla sınırlı olmak koşuluyla, özgür ve hürdür.

Dünya beşten büyüktür,ancak ERDOĞAN ve Saray yönetimi, 84 milyon Türk Vatandaşından ve Büyük ATATÜRK tarafından kurulan T.C.Devletinden daha büyüktür.

Saray yönetiminin itibarından asla tasarruf edilemez.Zira,T.C.Devletinin itibarı,ERDOĞAN'ın ve Saray yönetiminin itibarıyla koşuttur.

Kopenhag Kriterlerinin,Ankara ve ERDOĞAN Kriterlerine aykırı hükümleri yok hükmünde olup, tamamen geçersizdir.

84 milyon T.C.Vatandaşı ANKARA Kriterlerine kayıtsız şartsız uymak zorundadır.

Bu ANKARA Kriterleri; ERDOĞAN tarafından yürütülür ve bu kriterlere göre alınacak tüm kararlar, yargı denetimine kapalıdır.02/10/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu