28 Kasım 2023 Salı

FUTBOLCULARIN BUHARLAŞAN DOLARLARINDAN NASIL BİR HUKUKİ SONUÇ ÇIKAR?

 


Bazı futbolcuların, milyon dolarlarına milyonlar katmak amacıyla bir özel bankanın müdiresine hiçbir ciddi teminat almadan emanet ettikleri yüklü dolarlarının karşılığında kendilerine vaad edilen fahiş faizleri alamadıkları gibi ana paralarını dahi kaptırmaları olayından, bir hukukçu olarak asla dolandırıcılık suçunun çıkmayacğını düşünüyoruz.


Bu eylem; olsa olsa, o da iade edilmeyen ana paralar açısından, sadece TCK nın 155 maddesine uyan güveni kötüye kullanmak suçuna vücut verebilir.


TCK'nın dolandırıcılık suçunu tanımlayan 157.maddesinde, dolandırıcılık suçu;hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak şeklinde tanımlanmıştır.


Bu tanımlamaya göre;somut olayımızda dolandırıcılık suçunun işlenmiş olduğundan bahsedebilmek için;fail ve/veya failler tarafından,hileli davranışlar icra edilmeli,ağır ve yoğun bir şekilde ustalıkla sergilenen yalanlar; mağdur olan futbolcuları, kendilerine fahiş faiz kazandırılacağı konusunda aldatmalı ve hiçbir kuşku duymadan ellerindeki dolarlarını fail veya faillere teslim etmelidirler.


Basit yalanlar, hileli davranışlar olarak kabul edilemez.Yalanların nitelikli ve inandırcı ve aldatıcı olması zorunludur.bunun sonucunda da,dolandırıldıklarını iddia eden futbolcular, kendilerine vaad edilen fahiş faiz getirisinin garanti olduğu konusunda,hiçbir kuşku duymadan, ciddi bir şekilde aldatılmış olmalıdır.


Dolandırıcılık suçunun unsurlarından olan hile, nitelikli bir yalandır. Hile teşkil eden yalan, ağır ve yoğun olmalı, ustalıkla sergilenerek mağdurun yalanı kontrol ve irdeleme veya yetkili uzman kişilere ve kurumlara kontrol ettirme imkanını ortadan kaldırmalıdır.


Nitelikli bir yalan yoksa, dolandırıcılık suçunun unsurları yok demektir.


Basit bir yalan; dolandırıcılık suçunun unsuru olan hileli davranış olarak kabul edilemez.


Sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir.


Dolandırıldıklarını iddia eden futbolcların;milyon dolarlarına, kısa sürede ve çalışmadan faiz olarak milyon dolarlar ilave ederek köşeyi dönme arzu ve iştahları,ihtirasları ve aç gözlülüklerinin gözlerini kör ederek,sağlıklı düşünme yeteneklerini yitirmeleri, hukuken korunamaz ve bir banka müdiresinin basit yalanlarını,aldatıcı nitelikte,nitelikli bir yalan haline getiremez.


Bir zamanlar,ben ekonomistim faiz neden enflasyon sonuçtur denildiğinde inanılmayan bu beyan gibi,elinde sihirli değnek bulunmayan bir banka müdiresinin fahiş faiz getirisi vaadine de asla inanılamaz,ihtiraslarının ve aç gözlülüklerinin esiri olarak buna inanan futbolcular da bunun sonucuna katlanmalıdılar.


Paralarını fahiş faiz vaadiyle kaptıran bazı futbolcuların dolandırıcılık suçunun mağduru olarak kabul edilmeleri,hukukun himayesinin şemsiyesi altına alınarak korunmaları, etik olarak da asla savunulamaz.


Bir kumar oynamışlar ve bu kumarı kaybetmişlerdir ve bunun sonucuna da katlanmalıdırlar.


Ancak,fahiş faiz vaadiyle teslim ettikleri ana paralarını alamamaları halinde,ana paralarıyla sınrlı olarak,ortada gerçekten bir güveni kötüe kullanma suçunun varlığından bahsedilebilecektir,dolandırıcılık suçundan değil.28/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

26 Kasım 2023 Pazar

SİZLERDE HİÇ GURUR VE ONUR YOK MUDUR?

 



Değişim naralarıyla KILIÇDAROĞLU'na savaş açarak, ortaklaşa çaba ile eski yönetimi devirip iş başına gelen Özgür ÖZEL,perde arkasındaki Ekrem İMAMOĞLU ve onlardan bağımsız Mansur YAVAŞ'a sesleniyorum tabi.


Sizler de hiç gurur ve onur yok mudur?


İyi Parti'nin genel başkanı hanımefendi; partiniz CHP'ye bayrak açmış,CHP ile giriştiği seçim ittifakını eleştirerek ayaklarıyla çiğnemiş ve sivri diliyle söylemediğini bırakmamış,hayatı boyunca evlatlarına da vasiyet ederek, İyi Parti'ye yaptığı iyiliği asla unutmayacağına söz verdiği halde, seçimlerden sonra kendi başarısızlığının suçlusu olarak hedefe koyarak ağır eleştiriler yaptığı KILIÇDAROĞLU'nu üzme pahasına,onun iyi niyetli ittifak çabalarını yok sayarak, ona sahip çıkmadan,İyi Parti'nin bitmiş ve tükenmiş, önüne gelene çemkiren, hiçbir olumlu politika üretemeyen, bu konuda bir çaba da sarf etmeyen AKŞENER'den hala ne bekliyorsunuz da onu ziyaret ediyorsunuz,onurlandırıyor ve şımartıyorsunuz?


Evet neden?


Siz, kendinize değil de, partisine hakim olamayan,hergün gelen istifalarla eriyen bitip tükenen,kamuoyunda sürekli güven kaybeden,hata üstüne hatalar yapan,parti içinde akçeli işlerden pis kokular yayılmasına sebep olan AKŞENER'e güvenerek mi değişim sloganı ile bayrak açtınız ve iş başına geldiniz,iş başına gelir gelmez 2024 yerel seçimleri için ittifak ve işbirliği amaçlı olarak,bu hanımefendiyi ziyaret ederek onurlandırıyorsunuz ?


Hanımefendiyi onurlandıracağız diyerek, aslında kendi onurunuzdan ve özgüveninizden fedakarlık yaptığınızın farkında değilsiniz.


Sakın kimse,bu yazıyı KILIÇDAROĞLU'nu savunmak amacıyla yazdığım iftirasına kalkışmasın.


Al birini vur öbürüne.


Geçenlerde değişimci yeni genel başkan Özgür ÖZEL;önümüzdeki dört yılın sonunda yapılacak seçimlerde, parisi CHP için %30 oranında oy biçmiş.Yani,günümüze göre y dört senede,yaklaşık %3-5 gibi bir oy artışını hedefine koymuş.


Yetmez efendim.CHP'yi ilk seçimlerde iktidara taşıyacağı vaadiyle iş başına gelenlerin, dört yılın sonunda CHP için öngördükleri %30 oy oranı yetersiz ve hiç de iddialı bir oran değildir.


Bu nedenle,kendilerine güvenemeyen,niçin iş başına geldikleri konusunda ben de soru işaretleri yaratan,dört yılın sonu için %30 oy öngören yeni yönetimin,bitmiş tükenmiş,seçimlere kadar başına daha nelerin geleceği kuşkulu olan İYİ Partinin genel başkanı hanımefendiden medet umuyor olmalarını,kendilerine güvenemediklerini,şimdi çok iyi anlıyoruz.


Yerel seçimlerde;partilerden ziyade, adayların kişiliklerinin,denenmiş başarılarının, kabiliyetlerinin ve iş başındayken yaptıkları iyi icraatlarının öne çıktığını ve seçmeni partilerinden bağımsız olarak ikna etmenin,partilerarası kurumsal ittifak ve işbirliğinden ziyade,sandıkta seçmenler arasında bir işbirliğinin sağlammasının kolaylığını gözetmeden,sandıkta bir işbirliği sağlama çabası içine girmeden,parti gözetmeksizin seçmenin sandıkta işbirliğini sağlayamadan, en başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehir belediye başkanlıklarının yeniden AKP'ye kaptırılağını,bunun sonucunda,seçmenlerin parası olan belediyelerin tüm mali imkanlarının, AKP yandaşı vakıf,cemaat ve mütahitlere yeniden hortumlanarak,inek gibi sağılacaklarını seçmenlerle açıkça paylaşmadan,seçmeni bu konuda ikna etmeden, kolaycılığa kaçılarak,hala; taban yerine,tavanda partilerarası kurumsal ittifak ve işbirliği arayışında ısrar edilmesini,bu işbirliği için de, eski gücünde olmayan ve iç sorunlarıyla boğuşan,tabanını kaybeden İYİ Parti ve onun genel başkanının tercih edilmesini, anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. 26/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



21 Kasım 2023 Salı

BU MİLLET TUNÇ SOYER'E ATATÜRK'E VE LAİK CUMHURİYET'E SAHİP ÇIKMALIDIR

 



İçişleri Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in, 9 Eylül kutlamaları sırasında Mustafa Kemal Atatürk'ten alıntı yaptığı sözlerini, Osmanlı Devleti ve son padişah Vahdettin'e hakaret sayarak hakkında soruşturma açmıştır.

Ne kadar vahim değil mi?

Tunç SOYER;hakkında soruşturma açılmasına gerekçe yapılan, Atatürk'den,onun yazdığı Nutuk'dan alıntı yaparak sarf ettiği sözleri, durduk yere kullanmamıştır, bayram değil seyran değil, eniştem beni niçin öptü durumu yoktur ortada,kurtuluş zaferi kutlanan İzmir ilinin belediye başkanı sıfatıyla, İzmir'in kurtuluşu töreninde 9 Eylül kutlamaları sırasında, günün mana ve öneminin bir gereği olarak yaptığı konuşmada sarf etmiştir, tarihi bir gerçek olan ATATÜRk'e ait olan bu sözleri.

Bu nedenle,Tunç SOYER hakkında açılan bu soruşturma,Tunç SOYER'in şahsında; en başta sevgili ATATÜRK olmak üzere,iç ve dış düşmanlara karşı yapılan kurtuluş savaşından sonra şehit kanlarıyla kurulan bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyetine, Türk Milletine ve İzmir halkına yönelik olarak açılmış, haksız,mesnetsiz,yüz kızartıcı ve Türk Milletinin Laik Türkiye Cumhuriyeti ve sevgili ATATÜRK ile olan aidiyetine müdahale eden, çok talihsiz bir soruşturmadır.

Açılan bu soruşturmayı,ATATÜRK tarafından;iç ve dış düşmanlara karşı şehit kanlarıyla kazanılan kurtuluş savaşı sonrasında kurulan LaikTürkiye Cumhuriyetinin bir ferdi olarak,şiddetle kınıyorum.

ATATÜRK Türkiyesinde oynanmaya başlanan ve neredeyse sona yaklaşan; ATATÜRK'e,onun kurduğu laik cumhuriyetin kuruluş değerlerine yönelik karşı devrimin bir halkası olan bu soruşturmaya, millet olarak, yasal koşullarda şiddetle karşı çıkmak ve Tunç SOYER'in yanında yer olmak zorundayız.

Aksi halde çok geç kalınmış olacak ve sıra, ATATÜRK'ün gençliğe hitabesine gelecek ve bu hitabede yer alan;”.....İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”sözlerini sarf etmek,ATATÜRK'ün gençliğe hitabesini okumak ve yazmak dahi suç sayılacaktır.

Demedi demeyiniz,şakası yok; bu Laik Cumhuriyet ve ATATÜRK devrimi karşıtlarının.22/11/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



17 Kasım 2023 Cuma

NEDİR BU MERAL HANIM AŞKI?

 



Hala İYİ Parti ve MERAL Hanım sevdası ve ısrarı.


Evet Özgür ÖZEL'e sesleniyorum.


Meral Hanım'ın kendisine ve partisine bir faydası mı kaldı ki,Meral hanımla görüşeceksiniz ve desteğini isteyeceksiniz?


Yapmayın lütfen.Siz, İyi Parti ve MERAL hanımın eriyip yok olmasına rağmen, ısrarla bu hanımefendinin peşinden gitmeye devam ettikçe, aslında kendinizin ve partinizin güçsüzlüğünü, çökmekte olan bir partiden dahi medet umduğunuzu ilan ediyorsunuz.


Siz, değişim diyerek yola çıkarken, MERAL hanıma mı güvendiniz?


İyi Parti kan kaybettikçe,bırakınız başkasına kan vermeyi,dışarıdan kan takviyesine ihtiyaç duyan bu partiden ve liderinden, takviye kan istiyorsunuz.Sizin yaptığınız politika falan değil,kendinize, partinize ve de seçmenin sağ duyusuna güveniniz ve saygınız yok sanırım.


Meral hanım değil miydi?İMAMOĞLU ve YAVAŞ aşkı yüzünden masayı deviren seçimin kaybına neden olan.


Şimdi ne yapıyor bu hanımefendi?


İMAMOĞLU ve YAVAŞ'dan adeta nefret ediyor ve onların seçilmemesi ve onlardan öç almak için, partisinin yok olmasını göze alarak karşılarına aday çıkaracağım diyor.


Siz de; hala, bu kafa yapısındaki, ne yaptığını bilmeyecek durumdaki hanımefendiye bizimle işbirliği ve ittifak yap diyerek, adeta yalvaracak durumdasınız.


Yapmayın,tekrarlamayın bu hatayı,ders almadınız mı hala?


Özgür ÖZEL'e tavsiyemiz; bırakın AKŞENER'in peşinden koşmayı ve kendinizi ve partiniz CHP'yi daha fazla küçük düşürmeyiniz.


Özgür ÖZEL, CHP,İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ olarak sıvayın kollarınızı. İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ın başarıları ortada,İstanbul ve Ankara halkı kendilerine sunulan hizmetlerden ve başkanlarından memnunlar,AKŞENER'e rağmen,zaten eriyen ve çok azalan İYİ Parti seçmenleri de sandığa gittiklerinde İMAMOĞLU ve YAVAŞ'a seve seve oy vereceklerdir,seçim ittifakını ve işbirliğini sandıkta sağlamak varken,nedir bu AKŞENER ve İyi Parti ile ittifak ve işbirliği yapma konusundaki ısrarınız anlamakta zorlanıyoruz.


Kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş. 18/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

12 Kasım 2023 Pazar

ERDOĞAN LAF CAMBAZLIĞI VE DEMAGOJİ YAPIYOR

 


Can ATALAY'ın hak ihlaline uğradığına ilişkin kararı nedeniyle Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay 3.Ceza Dairesi arasında vukubulan hukuk dramı ve anayasanın açıkça ihlali eylemi üzerine durumdan vazife çıkaran partili ve taraflı Cumhurbaşkanı ERDOĞAN;bu tartışmada tarafsız olduğunu açıklayarak, arabuluculuğa ve hakemliğe soyundu ve olay daha bir trajikomik duruma evrildi.


ERDOĞAN diyor ki;” Anayasa'nın 104'üncü maddesi, Cumhurbaşkanı olarak bize 'yürütmenin' başı olma yanında, devlet başkanı sıfatıyla devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme görevi de vermektedir. Dolayısıyla biz bu tartışmada taraf değil, hakem konumundayız."


ERDOĞAN; yine, çok usta bir şekilde, laf cambazlığı ve demagoji yapmaktadır bize göre.


Anayasanın 104 maddesi;Cumhurbaşkanına Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme görevi vermiştir doğrudur ama, Anayasa Mahkemesinin anayasaya göre kesin ve bağlayıcı olan kararlarına uymayan, anayasaya aykırı olarak bu kararı yok sayan Yargıtay 3.Ceza Dairesinin anayasayı ihlal girişimi olan bu eylemini;anayasanın 104 maddesine göre, ERDOĞAN tarafından giderilmesi gereken iki devlet organı arasında çıkan bir düzensizlik ve uyumsuzluk olarak nitelendirmek asla mümkün değildir.


Anayasanın 104.maddesinin Cumhurbaşkanına verdiği bu görev;her ikisi de yargı organı içinde bir yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında çıkan bir uyumsuzluğu ve anayasal bir tartışmayı kapsamamaktadır.Aslında, anayasanın 153.maddesine göre kesin ve bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesinin kararına uymayarak yok sayan Yargıtay ve ilgili dairesinin bu eylemi,bir uyumsuzluk ve basit bir tartışma olmayıp, doğrudan anayasayı ihlal suçudur.Bu nedenle bir suç oluşturan Yargıtay hakimlerinin bu uyumsuzluklarının giderileceği ve hesabının sorulacağı makam, Cumhurbaşkanlığı makamı değil Yüce Divandır.


ERDOĞAN;elmalarla armutları toplamaya çalışmaktadır.


Anayasanın Cumhurbaşkanı sıfatıyla ERDOĞAN'a verdiği görev;yasama,yürütme ve yargı organları arasında çıkacak olan uyumszlukları gidermek ve bunların düzenli ve uyumlu çalışmalarını sağlamaktır.


Anayasanın 104. maddesi; Cumhurbaşkanı sıfatıyla, ERDOĞAN'a; anayasanın uygulanmasını temin etme görevini de vermiştir.ERDOĞAN; anayasanın kendisine verdiği, anayasanın uygulanmasını temin etmek görevini görmezlikten gelmektedir.


Göreve başlarken şerefi ve namusu üzerine yaptığı anayasanın 103.maddesinde yer alan yemin metninde;Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına dair verdiği söz de yer almaktadır.


Tüm bu anayasa metinlerini,anayasanın ERDOĞAN'a verdiği görev ve sorumlulukları alt alta koyduğumuzda,Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında ortaya çıkan tartışmada, ERDOĞAN hakem değil,bal gibi taraftır.Hiç kaçamak güreşmesin,hiç laf cambazlığı ve demagoji yapmasın ERDOĞAN.


Anayasaya bağlı kalacağına dair yemin eden ve anayasanın 104.maddesine göre anayasanın uygulanmasını temin etmekle görevlendirilen ERDOĞAN; uygulanmasını temin etmekle görevli olduğu anayasanın 153 maddesine göre kesin ve bağlayıcı olan Can ATALAY'ın hak ihlaline uğratıldığına ilişkin kararınının uygulanmasını da temin etmekle görevlidir ve bu konuda Anayasadan,anayasanın 153 maddesinden ve Anayasa Mahkemesinden yana taraftır.Asla tarafsız değildir,bu konuda hakemlik yapamaz,anayasayı uygulatma görevini yapmakla mükelleftir.ERDOĞAN;anayasal görevinin ve yaptığı yeminin gereğini, ben bu konuda tarafsızım diyerek yapmayıp hakemliğe soyunmak suretiyle,Yargıtay'ın anayasayı ihlal girişimine ortaklık yapmaktadır.13/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


10 Kasım 2023 Cuma

BUGÜN SEVGİLİ ATAMIZIN ÖLÜMSÜZLEŞTİĞİ VE YÜREKLERİMİZDE YENİDEN DOĞDUĞU GÜNÜN 85 NCİ YIL DÖNÜMÜDÜR


Sevgili Mustafa Kemal ATATÜRK;

1881 yılında Selanik'de doğarak bu fani dünyaya adımını atmış ve  Osmanlı Devletinin;1914-1918 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında, en başta başkent İstanbul olmak üzere; emperyalist devletler tarafından işgal edilip paylaşılması nedeniyle başlattığı kurtuluş savaşını kazanarak, çöken Osmanlı Devletinin küllerinden, bugünkü, modern, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini kurup,din,eğitim,harf,hukuk,kılık kıyafet, ekonomi ve sosyal alanda gerekli devrimleri yaptıktan sonra, kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetini,en başta laiklik olmak üzere,tüm ilke ve devrimleriyle, yarının büyükleri ve idarecileri olacak olan Türk Gençliğine ve Türk Milletine emanet ederek, 10.Kasım.1938 tarihinde saat 09.05 de bedenen aramızdan ayrılmıştır.

ATATÜRK için,bilerek ölmüş demiyor ve sadece bedenen aramızdan ayrılmıştır diyoruz.

Zira, Sevgili ATATÜRK'ümüz;ülkemize yaptıklarıyla,kurduğu cumhuriyetle,fikir ve düşünceleriyle asla ölmemiş, her fani gibi, sadece bedenen bu fani dünyadan göçüp gitmiş olup, taht kurmuş olduğu Türk Milletinin gönlünde ve kalbinde, eserleri, ilkeleri,devrimleri ve tüm benliğiyle yaşamaya devam etmektedir. Dünya yerinde durdukça da, yaşamaya devam edecektir.

Bize göre, 10.Kasım.1938 tarihi, ATATÜRK'ün ölüm tarihi değildir.10.Kasım.1938 tarihi,Sevgili ATATÜRK'ün, fanilikten çıkarak, Türk Milleti için ölümsüzleştiği ve Milletinin kalbinde,gönlünde ve tüm benliğinde yeniden doğduğu gündür.

Bu nedenle, biz, 10 Kasım günlerinin, ATATÜRK'ün ölüm yıl dönümü olarak anılmasını kabul etmiyor,10 Kasımları ATATÜRK'ü doya doya yaşadığımız ve bu ülke yararına yaptıklarını anma ve şükranlarımızı sunma günü olarak kabul ediyor ve onu ve ilkelerini bağrımıza basıyoruz. 

Sevgili ATATÜRK'ümüz; Gençliğe Hitabesinde öngördüğü gibi, bazı harici ve dahili bedhahlar ve karşı devrimciler tarafından, unutturulmaya, yaptığı devrimler ve ilkeleri ortadan kaldırılmaya,kendisinin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan zat;ATATÜRK'e hakaret ederek, galiz küfürler sarf eden,keşke Yunan galip gelseydi diyen vatan haini,insanlıktan nasibini almamış nankör  Fesli Kadire methiyeler düzüp,ona resmi kıyafeti ve makam aracıyla vip ziyaretler yaparak hediyeler sunsa ve bağlılığını ifade etse,10 Kasımlarda ve 29 Ekimlerde Cuma hutbelerinde ATATÜRK'ün adını anmasa ve  ondan  dua ve şükranlarını esirgese,ATATÜRK karşıtlığı ve düşmanlığı içeren bu davranışına, ATATÜRK'ün koltuğunda oturmakta olan partili Cumhurbaşkanı tarafından dolaylı olarak güç ve destek sunulsa da,demokratik ve laik bir hukuk devleti olarak ATATÜRK'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin saygınlığı yok edilerek Cumhuriyetin temel değerleri yok edilse de,tüm bu  demokrasi,cumhuriyet,laiklik ve ATATÜRK düşmanlarına inat, Sevgili ATATÜRK'ümüzü, her zaman olduğu gibi, dostlarımıza güven,iç ve dış düşmanlara korku salacak büyük bir sevgi ve coşkuyla,içimizden gelen şükran duygularımızla, 85. DOĞUM (YAŞ) GÜNÜN de de, coşkuyla,şükran ve minnetlerimizle ve rahmetle anıyor ve bağrımıza basıyoruz.

Teşekkürler, çok yaşa Sevgili ATATÜRK, iyi ki doğdun ve iyi ki;sonsuza kadar varsın, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ilelebet yaşayacaksın, nice yıllara ve nice 10.Kasım doğum günlerine, seni minnetle anıyor ve sana sonsuz sevgi,saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz.

Sevgili ATATÜRK;senin Gençliğe Hitabende büyük bir öngörüyle söylediğin gibi; İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.

Ama;

Sevgili ATATÜRK;Türk milleti sana söz veriyor; avuçlarını yalarlar.

Etnik kökeni,dini ve mezhebi ne olursa olsun,NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

SELAM OLSUN, Sevgili ATATÜRK'ün kurmuş olduğu, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkan tüm evlatlarına. 10/Kasım.2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

8 Kasım 2023 Çarşamba

BU BİR DEVLET KRİZİDİR

 


Yasama yürütme ve yargının tek kişiye endeksli olduğu, tek adama dayalı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, her türden yargı krizine ve sürprizine alışmış ve bu krizlere karşı bir bağışıklık kazanmıştık ama,bu kadarını asla hiç düşünememiştik.


Anayasanın açık hükmüne göre kararları kesin ve yargı dahil her kurum ve kişiyi bağlayan, uyulması zorunlu olan Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY hakkında verdiği hak ihlali kararını tartışmaya açan ve anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla yok sayan Yargıtay 3.Ceza Dairesi, adeta on şiddetinde bir yargı depremi yapmış ve Anayasa Mahkemesinin bu kararı alan ve sayıları yanılmıyorsak on olan çoğunluğu teşkil eden üyeleri hakkında görev suçu işledikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin anayasaya aykırı olan bu direnişi,bir anayasa ihlali ve hukukun üstünlüğüne yönelik bir yargısal isyandır.


Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin sınırını çizmeye ve Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin sınırlarını aştığı konusunda denetim yaparak hükün vermek, Yargıtay 3.Ceza Dairesinin görevi ve haddi değildir.Yargıtay 3.Ceza Dairesinin yapması gereken,beğense de beğenmese de, Anayasa Mahkemesinin kararına uymaktır.


Aslında,anayasanın emredici hükmüne göre Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararına uymayarak direnen ve bu kararı tartışmaya açarak yok sayan Yargıtay 3.Ceza Dairesinin üyeleri, anayasal bir suç işlemişlerdir ve bir suç duyurusu söz konusu olacaksa, biz bu suç duyurusunun; kararına uyulmamakta direnilen Anayasa Mahkemesi tarafından,suç işleyen Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri hakkında apılmasını beklerken,Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri tarafından,mağdur konumundaki Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunularak,baskın çıkılmaya çalışılmıştır.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin;yargı krizini de aşan ve bir devlet krizine yol açacak olan bu anayasal darbe girişimi, bu dairenin boyunu aşan bir girişim olup;bu darbenin ip uçları, Adalet Bakanı tarafından;milletvekili seçilen Can ATALAY'ın, anayasanın 83.maddesinden yararlanamayacağına ilişkin beyanıyla açık bir şekilde kamuoyuna verilmiştir.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin boyunu aşan Anayasa Mahkemesinin kararına yönelik direnişi ve bununla da yetinmeyerek örneği görülmeyen suç duyurusu,siyasal iktidar ile yargının ortaklaşa almış olduğu bir karara yönelik üzerinde önceden çalışılmış ve planlanmış bir senaryonun uygulanmasına geçilmesidir.


Yargıtay 3.Ceza Dairesinin bu kararı; anayasal düzenimize siyasal iktidar ve yargı eliyle ortaklaşa yapılan darbelerin bardağı taşıran son damlasıdır.


Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri;görev suçlarından dolayı Yüce Divan sıfatıyla kendilerinin üye oldukları ve görev yaptıkları on beş üyeli Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları gereken,Can ATATLAY kararına imza atan on üyesinin Anayasa Mahkemesinde yargılanmalarının fiilen ve hukuken imkansız olduğunu bilmiyorlar mı?Suçlu olan on üyenin sanık sandalyasında oturduğu bir yargılamayı on beş üyeli Anayasa Mahkemesinin genel kurulu beş üyesiyle nasıl gerçekleştirecektir?


Yapmayın, lütfen kendinize geliniz,bu kadar da pervasızlık,anayasa tanımazlık ve hukuksuzluk olamaz.


Bugün Anayasa Mahkemesi tarafından verilen sansür yasasına onay kararı da bizim hoşumuza gitmedi eleştiriyoruz ama kesin ve uyulması gereken bir karar olduğu için de karara saygı duyuyor ve kabul ediyoruz.Yargıtay 3.Ceza Dairesi gibi bu kararı yok mu sayacağız.Herkes kendi kafasına göre Anayasa Mahkemesi kararlarını kabul etmezse Devlet diye bir teşkilat kalmaz güçlü olan istediğini yapar.Bu nedenle devletin temeli adalettir.Bu adaleti de en başta yargı organları; verdikleri kararlarla ve Anayasa Mahkemesinin kesin ve uyulması zorunlu olan kararlarına uyarak sağlamak zorundadırlar.


Ülkenin yargısına paralel olarak ekonomisini de yok ettiğinizin farkında mısınız?08/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Kasım 2023 Pazar

A.Ü.HUKUK FAKÜLTESİ 98 YAŞINDA

 


1970 Yılının mezunu ve 1970 mezunlarının bir numaralı diplomasına sahip olmakla gurur duyduğum A.Ü.Hukuk Fakültesi, 05/Kasım/1925 tarihinde;,Cumhuriyetin kuvvetlendiricisi olacak bu büyük kurumun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir girişimde duymadım ve bunu açıklamakla ve anlatmakla memnunum”sözleriyle Büyük ATATÜRK tarafından kurulup öğrenime açılmış bir Cumhuriyet kurumudur.


A.Ü.Hukuk Fakültesi, 05/Kasım/2023 tarihinde,yani bugün, 98. yaşını kutlamaktadır.


A.Ü.Hukuk Fakültesini önemli ve değerli kılan en büyük özelliği,kurtuluş savaşından sonra,tüm kurumlarıyla ve saltanatıyla köhnemiş ve yıkılmış Osmanlı'nın küllerinden yeniden kurulan Türkiye Cumhuriyetinin bir kuruluşu ve Cumhuriyetin ilanından hemen iki yıl sonra, laik ve çağdaş Cumhuriyet yasalarını uygulayacak hukuk adamlarını yetiştirmek üzere,büyük kurtarıcı ve devlet adamı ATATÜRK tarafından bizzat gerekli görülerek kurulup hizmete açılmış olmasıdır.


Bu nedenle, A.Ü.Hukuk Fakültesinden 1970 senesinde mezun olup, 53 yıldır Türk hukukuna ve yargısına hakim,savcı ve emekli olduktan sonra da avukat olarak hizmet etmiş ve halen de etmekte olan,T.C.Yasalarının doğru ve adil bir şekilde uygulanmasına katkı sunmuş ve hala sunmaya devam eden bir hukukçu olmanın mutluluğunu ve onurunu yaşıyorum.


Bizler,hukukta okurken ve mezun olduğumuz 1970'li yıllarda;sadece, A.Ü.Hukuk Fakültesi ve bir de kuruluşu Osmanlı dönemine ait olan İ.Ü.Hukuk Fakültesi vardı.


Her iki Hukuk Fakültemizde de, çok değerli hocalarımız görev yapıyorlardı, bizleri o değerli hocalarımız yetiştirdiler,ölenlere Allahtan rahmet,halen sağ olanlara da sıhhat ve afiyetler diliyoruz.


Mezunu olduğum, katışıksız Cumhuriyet kurumu ATATÜRK'ün eseri A.Ü.Hukuk Fakültesinin öğrencisi olduğum yıllarda,İ.Ü.Hukuk Fakültesinin hocaları ve öğrencileri; Osmanlı'dan kalma bir kurum olmalarının ve kuruluşu itibariyle bir Cumhuriyet kurumu olan A.Ü.Hukuk Fakülteli olamamalarının ezikliğinden olsa gerek,biz Ankara Hukuklulara karşı,bu ezikliklerini, sözde beynelmilel olduklarını savunarak ve çok değerli idare hukukçusu,üç ciltlik İdare Hukukunun Genel Esasları isimli çok değerli adeta başvuru kitabı niteliğindeki dev eserin yazarı olan rahmetli hocaları Ord.Prof.Dr.Sıddık Sami ONAR'dan sınıf geçmenin zorluğu ile övünerek gidermeye çalışırlar ve bu iki güzide hukuk fakültemiz arasında,bu şekilde tatlı bir rekabet ve çekişme yaşardık.


Ankara ve İstanbul Hukuk Fakülteleri arasında bu tatlı rekabet yanında her ders yılında, belli derslerde ve belli dönemlerde karşılıklı olarak misafir öğretim üyesi değişimi olur ve her iki fakülte öğrencileri, diğer fakültenin öğretim üyelerinden ders alma ve onları tanıma fırsatı bulurlardı.Ben Ankara Hukuk Fakültesininin 1.sınıfında okurken, Roma Hukuku dersimize misafir öğretim üyesi olarak,İ.Ü.Hukuk Fakültesinin değerli hocası, rahmetli Prof.Dr Ziya UMUR gelmiş ve bizim hocamız değerli ve rahmetli Prof.Dr Kudret AYİTER de İstanbul Hukuk Fakültesinin öğrencilerine ders vermek üzere İstanbul Hukuk Fakültesine misafir öğretim üyesi olarak gitmişti.Çok güzel ve anlamlı günlerdi, o günler.


Daha sonraki yıllarda,özel vakıf üniversiteleri kuruldu,yeterli öğretim üyesi ve alt yapısı olmadan, çeşitli ilerimizde lise ve orta okul açar gibi, plansız ve programsız bir şekilde siyasi yarar amacıyla açılan üniversitelerin bünyesinde mantar gibi açılan hukuk fakülteleri ile bugün sayısını dahi bilemediğimiz birçok hukuk fakültesine paralel olarak, maalesef hukukçu kalitesinde büyük bir seviye kaybına uğramış bulunuyoruz.


Bugün ülkemizdeki siyasal iktidardan ve yürürlükteki yönetim sisteminden kaynaklı olarak, hukuk ve devletin temelini oluşturan adalet büyük yara almış ve yargı bağımsızlığı yok olmuş ise;bu hukukun irtifa kaybetmesinde,yara almasında ve yargının bağımlı hale gelmesinde,yetersiz hukuk fakültelerinde yetişen hukukçuların kalitesinin düşmesinin de etkin rol oynadığı, yadsınamaz bir gerçektir.


A.Ü.Hukuk Fakültesinin 98.kuruluş yıldönümü, bu fakülteden mezun olan devre arkadaşlarım 1970'liler en başta olmak üzere,tüm A.Ü.Hukuk Fakültesi mezunlarına ve halen öğrenci olan kardeşlerime kutlu ve mutlu olsun,bizi yetiştiren ve çoğu rahmetli olan öğretim üyelerimize teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyor, ölenlere rahmet, sağ olanlara sağlıklar diliyorum.


A.Ü.Hukuk Fakültesinin tüm mensuplarına, buradan selam olsun,ne mutlu hepimize.05/Kasım/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



ÖZGÜR ÖZEL'İN KAPTANLIĞINDA YENİDEN UMUDA YOLCULUK

 



Demokratik bir yarıştan sonra CHP Genel Başkanlığını Sayın Özgür ÖZEL ikinci turda KILIÇDAROĞLU'na fark yaparak kazandı.


Öncelikle bu başarısından dolayı Özgür ÖZEL'i ve tüm CHP'lileri yürekten kutluyoruz.


Yapılan haksız ve dozunu aşan eleştiriler nedeniyle,objektif kişiliğimiz ve hukukçuluğumuzdan kaynaklı, hakkı teslim etme adına,zaman zaman KILIÇDAROĞLU'nu savunan paylaşımlar yaptık, makaleler yazdık,bu nedenle haksız bir şekilde KILIÇDAROĞLU'na körü körüne hayran bir kişi olarak suçlandık.Aslında böyle bir şey asla olamaz benim bağımsız kişiliğime aykırıdır bu.Ancak,Cumhurbaşkanlığı seçiminde KILIÇDAROĞLU'nu destekledğimiz ve oy verdiğimiz de bir gerçektir.


KILIÇDAROĞLU'nu zaman zaman savunmak zorunda kaldığımız gibi;onu, seneler öncesinden bu yana, seçim kazanamadığı için ağır bir şekilde tenkit edip istifa etmeye ve Türk siyasetine güzel bir geleneği hediye derek siyaset tarihine altın harflerle yazılmaya davet ettiğimiz makalelerimiz de oldu.


Son yerel seçimlerdeki İstanbul ve Ankara dahil birçok büyükşehir belediye başkanlıklarının kazanaılmasındaki başarısı nedeniyle,14 ve 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde KILIÇDAROĞLU'nun adaylığına sıcak baktık ve bunda haklıydık da.


Ancak, yapılan bazı yanlışlar,aşırı özgüven,Türk seçmen yapısının özellikleri,islamın siyasetin malzemesi haline getirilmesi,kimlikler üzerinden yapılan siyaset,devletin tüm mali imkanlarının ve yargı dahil, tüm idari ve yargısal kurumlarının saray yönetimi tarafından ele geçirilmesi,iftira düzeyine varan yalan haberlere dayalı kötü propagandalar,milyonlarca sığınmacının vatandaş yapılarak onlardan sağlanan hazır ve garanti oylar,eşit olmayan koşullarda yapılan seçim sonucunda, KILIÇDAROĞLU maalesef Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti.


Seçimlerin eşit koşullarda yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın,siyasetteki başarıyı seçim sonuçlarının belirlediği, yadsınamaz bir gerçektir.Siyaset, bu nedenle acımasız ve nankördür.


KILIÇDAROĞLU;en son kabettiği Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce de,on üç senelik genel başkanlık döneminde birçok seçimi kaybetmiş bir lider olarak; zaten, ismi seçim kazanamamakla anılan bir lider kimliğiyle, Cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybettikten sonra,yaşının da gereği ve önündeki denizin artık bitmiş olduğunu da düşünerek,Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettiği 28 Mayıs akşamı, şerefiyle CHP Genel Başkanlığını bırakacağını,yaklaşan kurultayda yeniden aday olmayacağını açıklamalıydı.Ama bunu yapmadı ve ülkemizdeki bir ilki gerçekleştirme imkanını ve onurunu kendi elleriyle itti.


KILIÇDAROĞLU;Cumhurbaşkanlığına aday olduğunda kazanacağından çok emindi.En başta İMAMOĞLU olmak üzere, propaganda konuşmalarına başlamadan önce, 13.Cumhurbaşkanımız KILIÇDAROĞLU diye takdim ve anons edilerek gaza da getirildi.


KILIÇDAROĞLU;aslında Cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkldığında aktif politikayı ve CHP Genel Başkanlığını bırakmaya,siyasi hayatını noktalamaya,tarafsız ve partisiz bir Cumhurbaşkanı olmaya kesin kararlıydı,seçim öncesi son grup toplantısında yaptığı konuşmasının,artık son ve veda grup konuşması olduğunu açıkça ilan etmiş ve bugün kendisini genel başkanlık koltuğundan indiren Özgür ÖZEL dahil,birçak partiliyi duygulandırarak ağlatmıştı.


KILIÇDAROĞLU;bu kararlılık içinde girdiği Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettikten sonra,kendisine ve Türk halkına verdiği sözü unutarak CHP de siyaset yapmaya ve partinin Genel Başkanı olarak siyasete devam etmeye karar vermekle, hayatının en büyük hatasına ve yanlışına imza atmıştır.


KILIÇDAROĞLU;Cumhurbaşkanlığına doğru çıktığı yolda seçimi kaybederek aldığı yenilgi yetmiyormuş gibi,CHP kurultayında yeniden çıktığı CHP Genel Başkanlık yarış yolunda da, genel başkanlık seçimini kaybederek,genel başkanlığının yanısıra, siyasi şeref ve onurunu da yitirmiş ve bunu haketmiştir maalesef.


KILIÇDAROĞLU'na;büyük eziklik,burukluk,üzüntü ve keşkelerle geçeceğini tahmin ettiğimiz bundan sonraki özel yaşamında, sağlık ve mutluluklar diliyor ve sevabıyla günahıyla Türk siyasetine yaptığı hizmetleri nedeniyle teşekkür ediyoruz.


Buradan,CHP'nin genel başkanlığına seçilen ve CHP seçmenine yeni umut olan Özgür ÖZEL için de bir iki söz söylemek istiyoruz.


Evet,Özgür ÖZEL büyük bir başarıya imza atarak CHP Genel Başkanlığına seçilmiştir.Kendisini içtenlikle tebrik ediyoruz.


Ancak,Türk insanı duygusal ve fevridir,her başarıyı ve her başarısızlığı abartma gibi bir huyumuz vardır.Milli takım kıytırık bir takıma galip gelir,hemen zafer ve devirdik çığlıkarı atarız,büyük bir marifet başarmış gibi,milli takımı yere göğe sığdıramayız.Aksi olur yeniliriz,hezimet diyerek yerden yere vururuz,ağzımızı bıçak açmaz,sanki Dünyanın sonu gelmiştir.


İşte bu nedenle,Özgür ÖZEL'e tavsiyemiz;bu seçimi tek başına Özgür ÖZEL olarak kazanmadığını,kendisinin de KILIÇDAROĞLU'nun kaybeden takımınn bir oyuncusu olduğunu,Türkiye çapında ünlenen İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı İMAMOĞLU'nun ve İstanbul CHP örgütünün büyük desteğiyle bu seçimden galip çıktığını asla untmamalıdır.


Aynı şekilde,Özgür ÖZEL;İMAMOĞLU ve CHP İstanbul İl Örgütünün ve delegelerinin desteğini unutmadığı gibi,bu desteği gözünde büyüterek, o cenaha bir diyet borcu olduğunu düşnmemeli ve bu diyeti ödemek için,istişare dışında kendi bildiği akılcı yoldan sapmamalı,partinin ve ülkenin yararına olmayan tavizleri asla vermemeli,ben dahil çoğu kişinin kanaati olan; Özgür ÖZEL, İMAMOĞLU'nun emanetçisi bir genel başkandır imajını silecek bir şekilde,Özgür ÖZEL olarak, özgün bir genel başkanlık yapmalıdır.


CHP'nin en büyük karar organı olan Parti Meclisinin ve diğer yetkili kurullarının ve tüzüğünün hükümlerine göre,parti ve kişisel yararını değil,ülkenin yararlarını önceleyerek görevini yapmalıdır.


Bugün, Türk Halkı; Özgür ÖZEL'in kaptanlığında, yeni bir umuda yolculuğa çıkmıştır.


Ancak,henüz ileriye dönük hiçbirşey kazanılmamış,sadece yeni bir umut ve temiz bir sayfa açılmıştır.Dileriz Özgür ÖZEL;bu umuda yolculukda başarılı olur,umutlarımızı yeşertir ve meyveye dönüştürür.


Türk Halkına hayırlı olsun. 05/11/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



2 Kasım 2023 Perşembe

KENDİSİNİ ANAYASA MAHKEMESİNİN DE ÜZERİNDE GÖREN BİR ADALET BAKAN

 



Anayasa Mahkemesinin, hala uygulanmayan Can ATALAY'ın hak ihlaline uğradığına ve derhal tahliye edilmesine ilişkin kararıyla ilgili olarak bir demeç veren Adalet Bakanı Yılmaz Tunç;Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğunun altını çizerek "Yargı bağımsızdır.Yorum farkıyla anayasanın bazı maddelerinin yok sayılması anayasaya aykırıdır” “ vurgusunu yaptıktan sonra,yargı sürecini bekleyeceklerini dile getirmiş ve "Karara saygı duyacağız. Yargıtay'ın vereceği karara bakacağız." demiş ve hukuk devletini korumanın herkesin görevi olduğunu da sözlerine eklemiştir.
Bakan TUNÇ'un; satır aralarında ne söylemek istediğini anlamak için, bu beyanatını çok dikkatli ve satır satır okumak gerekiyor.Aksi halde bakanın Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararına uyarak gereğini yapmakla mükellef yerel İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 3.Ceza Dairesine vermek istediği, karara uymayınız mesajını anlamak mümkün olmayacaktır.
Adalet Bakan;vermek istediği asıl mesajı kamuoyundan gizlemek için, öyle caf caflı ve güzel beyanlarda bulunmuş ki,bakana helal olsun diyesiniz geliyor adeta.
Adalet Bakanı diyor ki;”Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir,yargı bağımsızdır,yargı sürecini bekleyeceğiz,karar saygı duyacağız,Yargıtayın vereceği karara bakacağız,hukuk devletini korumak herkesin görevidir”
Ne güzel,her hukukçunun altına imzasını atacağı güzel sözler değil mi bunlar?
Ama bu güzel ve herbiri münferiden çok doğru olan sözlerin arasına serpiştirilen ve satır arası çok anlamlı bir cümle var, bu sözlerin arasında.
Adalet Bakanı diyor ki;”Yorum farkıyla anayasanın bazı maddelerinin yok sayılması anayasaya aykırıdır.”
Bu sözün türkçe tercümesi şudur;Anayasa Mahkemesi; Can ATALAY kararını verirken, anayasaya aykırı bir yorum yapmış ve Can ATALAY'ın milletvekili seçilerek dokunulmazlık kazanmasına engel olan, anayasanın 83.maddesinde zikredilen 14.maddeye dayalı istisna maddesini yok saymış ve bu şekilde hak ihlali kararı vermiştir.Anayasa Mahkemsi; anayasaya aykırı olan farklı bir yorumla 14.maddede zikredilen ve dokunulmazlık kazanmaya engel olan hükmü yok sayarak anayasaya aykırı karar vermiştir demek istiyor ve bu beyanıyla, Anayasa Mahkemesinin Can ATATLAY kararına uymayın bu karar anayasaya aykırıdır biz arkanızdayız mesajını veriyor.
Adalet Bakanının bu beyanatından bu anlaşılmalıdır.Zaten,Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararından çok önce, Adalet Bakanı, Can ATALAY anayasanın 83.maddesine göre milletvekili seçilerek dokunulmazlık kazandığı halde niçin tahliye edilmiyor sorusuna verdiği cevapta da,anayasanın 83.maddesinde zikredilen ve 14.maddeye atıf yapan istisnai hali dillendirmiş ve Can ATATLAY'ın işlediği suçun niteliği nedeniyle dokunulmazlık kazanamayacağını açık bir dille beyan etmişti.
Şimdi,Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararının niçin uygulanmadığını sanırım anlamış olmalısınız.
Adalet Bakanı;kendisini, Anayasa Mahkemesinin de üzerinde görerek, kesin olan ve tartışmasız uygulanması gereken Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararının temyiz makamı olarak görme gafletine düşmüştür,maalesef.
Ne günlere kaldık vah halimize.02/11/2023
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu