30 Aralık 2023 Cumartesi

YENİ YIL VE YENİ UMUTLAR

 


Bizim de kullanmakta olduğumuz takvime göre;1.Ocak.2024 günü,içinde bulunduğumuz 2023 yılının sonlanarak gireceğimiz yeni yılın ilk günüdür.


Yarın gece yarısı saat 24.01 kutlayacağımız yılbaşı,İsa'nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralıkta kutlanan Hristiyanların Noel Bayramı ile karıştırılmamalıdır.Yılbaşı'nın, dini ve kutsal bir yanı bulunmamaktadır.


Bunu karıştıran bazı dinci kesim, biz Hristiyan değiliz,Müslümanız, yılbaşını eğlenerek kutlamayız günahtır diyerek, yılbaşı kutlamalarına ve kutlayanlara eleştirel bir gözle yaklaşmaktadırlar.Bu değerlendirme ve yaklaşım yanlıştır.


Yılbaşı bir bayram değildir,bir takvim olayıdır.


İçinde bulunduğumuz 2023 yılının bittiği günü,yeni 2024 yılının ilk gününe bağlayan 31.Ararlık.2023 gecesi; insanların, evlerinde veya evlerinin dışındaki eğlence mekanlarında, masalar kurarak ve özel olarak hazırlanan yemekleri yiyip içkiler içerek eğlendikleri,yeni yılı neşe içinde karşılayarak kutladıkları,yeni yıla mutlu bir şekilde girdikleri,bir gelenek ve kültürü yaşayıp yaşattıkları bir gecedir.


Eski yılın bitimi ve yeni yıla girilmesiyle; aslında, insanlarımız bir yıl daha yaşlanmakta ve ömürlerinden bir yıl daha azalmaktadır,bunun bilincindeki insanlarımız, o zaman yeni yıla niçin eğlenerek neşeli ve mutlu bir şekilde girmek istemektedirler,bu bir çelişki değil midir? Diye sorup düşünenler olabilir.


Ben, şahsen öyle düşünmüyorum,hepimizin bir yaşam ömrü vardır ve her geçen yıl bu ömürden çalıp gitmektedir bunu biliyoruz ama, korkunun da ecele bir faydası yoktur,her yeni yılla birlikte yaşlanıyoruz,ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz diye,oturup ağlayacak da değiliz tabi.


Bir de bardağın dolu yanından bakacak olursak,insanların; gelecek her yeni yıldan ve yıllardan bir beklentileri,gayeleri ve umutları vardır.İnsanlar; gayesiz,umutsuz, umutlarını yitirerek yaşayamazlar,asla mutlu olamazlar,umut fakirin ekmeğidir sözü, boşa söylenmemiştir.


İnsanların umut ve beklentileri bir yıl ile sınırlı olmadığı için,her yeni yıl insanların umut ve beklentilerinin tazelendiği yepyeni bir dönemi ifade etmektedir.


Örneğin;genç insanlar, bir an önce okullarını bitirmek ve hayata atılmak,daha sonra evlenip yuva kurmak,çocuk sahibi olmak ve çocuklarını okutarak meslek sahibi yapmak,emekli olup gezip tozmak isterler ve bu istek ve umutlarının gerçekleşmesi için, yılların çabucak geçmesini, yeni yıllara ulaşmayı iple çekerler,yaşlanacakları ve ölüme bir adım daha yaklaşacakları akıllarına bile gelmez.


İşte,insanların bu ileriye dönük istek ve umutlarının gerçekleşmesi, yeni yılları ve yeni yılbaşılarını zorunlu kıldığı için,insanlar yaşlanmalarını,ömürlerinden kopup giden yılları düşünmezler bile.


Bana sorarsanız,sizler de;yaşlanacağım korkusuyla,ileriye dönük isteklerinizden, gayelerinizden, arzularınızdan, umutlarınızdan ve bunların gerçekleşmesinden, asla vaz geçmeyiniz,ileriye dönük gayeleri, beklentileri ve umutları olmayan insanların, yaşlanmaya fırsat bulamadan yaşayan ölü haline geldiklerini unutmayınız.


Bu vesileyle, hepinizin yeni yılını yürekten kutluyor ve 2024 yılının sağlık,mutluluk, huzur, başarı, ekonomik açıdan insanca yaşama koşulları ve siyaseten özgürlükler getirecek bir yıl olmasını,en kötü ihtimalle 2023 yılını aratmamasını,gönülden diliyorum.30/12/2023



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

29 Aralık 2023 Cuma

HÜKÜMETİ DEVİRMEYE TEŞEBBÜS

 



ERDOĞAN;iktidar koltuğunu kaybetmekten çok korkuyor.


Bu korku paranoya halini almış adeta.


Bu nedenle,kendi iktidarını beğenmeyen,eleştiren ve demokratik bir şekilde muhalefet gösteren, kişi,kuruluş,siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarını, potansiyel bir tehlike ve hükümeti devirmeye teşebbüs eden suçlular olarak görüyor.


Kendisini biraz sertçe eleştiren,anayasal eleştiri ve protesto haklarını kullanan grupları, hükümeti devirmeye teşebbüs ediyorlar diye yaftalıyor.


Demokrasilerde;seçimle iş başına gelen siyasi iktidarları, muhalefet partileri,muhalif kişi ve kuruluşlar silahsız ve saldırısız bir şeklde barışçıl olarak eleştirebilirler ve iktidarın iş başından gitmesini isteyebilirler ve siyasal iktidarı bu eleştirileriyle siyaseten güçsüz kılabilirler,istifaya davet edebilirler ve hatta siyasal iktidar muhalefetin demokratik barışçıl eleştiri ve protestolarından bunalarak istifa etmek zorunda da kalabilir.Bu demek değildir ki;hükümeti devirmek.


Hükümeti iş başından uzaklaştırmayı istemek ve arzulamak başka,bunu sağlamak için elverişli vasıtalarla güç, cebir ve şiddet kullanmak,bu şekilde eyleme geçmek başka şeylerdir.


Burada önemli olan yöntemdir.


Cebir ve şiddete dayalı silahlı bir eylem yöntemini kullanmadan, hükümeti en ağır bir şekilde eleştirmek ve protesto eylemlerinde bulunmak, asla, hükümeti devirmeye teşebbüs olarak değerlendirilemez.Ufak tefek taşkınlıklar yapılmış,yasalara aykırı olarak barışçıl protesto eylemlerini engellemeye çalışan güvenlik güçlerine mukavemet eylemlerinde bulunulması, hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun halkaları olan eylemler olarak kabul edilemez.Keza, bu barışçıl protesto eylemleri sırasında, eylemciler arasına şiddet yanlısı kışkırtıcıların sızarak münferit şiddet eylemleri sergilemeleri de, o protesto eylemlerini hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun unsur eylemleri olarak değerlendirilemez.


Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararlarına rağmen tahliye edilmeyen Hatay Milletvekili Can ATALAY, bu hukuki gerçeklere aykırı olarak, hükümeti devirmeye teşebbüs olarak değerlendirilen,aslında genelinde anayasal bir hakkın kullandıldığı Hükümeti protesto niteliğindeki Gezi eylemleri nedeniyle haksız olarak cezalandırılmıştır.


Can ATALAY ve onun gibiler ve birçok insan;hukuk dışı uygulamalarıyla Gezi protestosuna neden olan hükümetin iş başında kalmasını istemiyor olabilirler,ancak ortaya koydukları eylemler; nitelikleri ve kullanılan taktik ve yöntem itibariyle asla doğrudan hükümeti devirmeye yönelik ve bu amaca elverişli cebir ve şiddete dayalı silahlı eylemler değildir.


Gezi eylemine katılmaktan dolayı hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlanarak cezalandırılan Can ATALAY ve sair tüm sanıkların eylemleri;


Anayasanın 83.maddesinde yapılan atıf nedeniyle,milletvekilliği dokunulmazlığı kazanılmasına engel kabul edilen anayasanın14.maddesinde zikredilen;”Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. ” hükmünde yer alan,hak ve hürriyetlerden hiçbirinin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyet biçiminde kabul edilebilecek nitelikte eylemler değildir.


Yargıya doğrudan baskı yaparak anayasanın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83.maddesinin,14.maddeye atıf yapan ibaresine dayanarak, 14.madde uyarınca,Can ATALAY'ın milletvekili dokunulmazlığını kazanamayacağı iddiasıyla tahliye edilmesine engel olan iş başındaki siyasal iktidar; aynaya bakması halinde;kendi geçmiş ve bugünkü karnesinin, anayasanın 14.maddesinde sayılan yasak eylem ve faaliyetlerle dolu olduğunu görecektir.


Gerçekten,siyasal iktidarın; geçmişteki ve bugünkü eylem ve faaliyetlerine şöyle bir baktığımızda;çözüm süreci adı altında bölücü PKK örgütüne sahip çıktığını,aynı masaya oturarak bölücü örgütle müzakere yaptığını,sınırda seyyar çadır mahkemeleri kurarak, sınırdan ülkeye giren PKK militanlarının çadır mahkemelerinin onayıyla ülkede topluca şov yapmalarını sağladıklarını,bölücü örgütün hendekler kazarak malum illerde yuvalanmalarının önünü açtığını,polise ve askere PKK militanlarına engel olunmaması için emirler verdiğini,özgür kalan PKK militanlarının yörede yönetimi ele geçirerek,yöre halkından vergiler toplamalarını, yol kontrol ve denetimleri yapmalarını sağlayarak,anayasanın 14.maddesinde sayılan; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozucu icraatlarda bulunduğunu,Anayasa Mahkemesinin kararıyla tescil edildiği gibi,laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin odağı haline geldiklerini,ülkeyi laiklik karşıtı dinci tarikat ve cemaatlere teslim ettiklerini,islami esaslara dayalı antilaik siyasal islami bir rejimin tesisine yönelik kaldırım taşlarını döşediklerini,14.madde de yasak olarak belirtilen insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemleri bizzat siyasal iktidarın kendisinin sergilediği, inkar edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.


Elverişli sayıdaki kişi ve silahlarla cebir ve şiddet yöntemini kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs suçunu icra etmeye başlamayan, ancak iş başındaki hükümetten de hoşlanmayan Gezi eylemlerine katılan kişilerin, iş başındaki ERDOĞAN hükümetini ve icraatlarını sevmemeleri,onaylamamaları, icraatlarını barışçıl olarak protesto eden eylemleri; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan vasıf ve mahiyette eylemler olarak nitelendirilemez.


Bu eylemler;bilakis, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tutum içindeki siyasal iktidarı uyarmayı amaçlayan eylemlerdir.


Anayasanın 14.maddesinde yer alan; “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma”amaç ve nitelikli eylemler, ancak bölücü PKK ve onun eylemleri için söz konusu olabilir.

Aynı şekilde anayasanın 14. maddesinde yer alan ve yasaklanan,milletvekilliği dokunulmazlığına engel olan;” insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırma amaç ve nitelikli eylemler de,ülkede dini esaslara dayalı antilaik ve antiözgürlükçü bir rejim kurmayı amaçlayan siyasal islamcı örgüt ve partilerin eylemleri için söz konusu edilebilir, ki;böyle bir parti şu anda Cumhur İttifakının ortağıdır.


Can ATALAY dahil herbirinin; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti savunduklarında,en küçük bir şüphe bulunmayan Gezi eylemcilerini, anayasanın 14.maddesi kapsamına sokarak, onların,salt iktidar karşıtı olmaları nedeniyle, temel hak ve özgürlükleri kötüye kullanmakla suçlanmaları, hukuka, anayasaya ve gerçeklere aykırıdır.


Hiç kimse,iş başındaki iktidarı sevmeye, icraatlarını benimsemeye,ona yönelik demokratik ve barışçıl protesto haklarını kullanmamaya zorlanamaz.


Tekrar ediyoruz; iş başındaki hükümeti ve icraatlarını sevmemek,benimsememek,onu ağır eleştirmek,hükümete yönelik barışçıl protesto haklarını kullanmak,onun iş başından uzaklaşmasını arzu etmek,bu amaçla barışçıl silahsız protesto eylemleriyle hükmeti siyaseten yıpratmak, asla suç değildir. Suç olan; istek değil,yöntemdir,cebir ve şiddet yöntemiyle, elverişli silahlarla ve yeterli sayıda insanla hükümeti devirmeye yönelik eylemleri icraya kalkışmaktır.29/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




25 Aralık 2023 Pazartesi

UTANIYORUM

 


Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in şehit Piyade Sözleşmeli Er Enis Budak’ın Manisa’daki cenazesinde protesto edilmesiyle ilgili konuşan Erdoğan,Bir tanesi Manisa’da gitmiş orada güya gövde gösterisi yapacak. Ne oldu? Artık bu millet kimin kim olduğunu gayet iyi biliyor. Öyle herkese yol geçen hanı demiyor”demiş.


Bu beyanlar alelade bir şahsa ait değildir.Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,milletin birliğini temsil eden ve tarafsızlık yemini etmiş bulunan partili Cumhurbaşkanına ait.


Bir tanesi diyerek hitap ettiği ve hakir gördüğü kişi,yani Özgür ÖZEL; T.C.Devletinin kurucusu ATATÜRK'ün oturduğu koltukta oturan,bugünün ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı.


ERDOĞAN'ın;bu sözleri, bırakınız Cumhurbaşkanı sıfatıyla,AKP Genel Başkanı sıfatıyla dahi sarfetmesi büyük bir ayıp,bu sözler bir insana,bir devlet adamına ve Cumhurbaşkanına hiç yakışıyor mu?


Gerçekten ERDOĞAN'ı anlamakta zorlanıyoruz ve sinirlerimiz geriliyor.


ERDOĞAN;silahların eşit olmadığını,kendisinin eylem ve söylemleriyle, hiç haketmediği Cumhurbaşkanlığı sıfatından kaynaklanan üstünlüğüne ve ceza muafiyetine güvenerek, kendisine göre güçsüz ve çaresiz gördüğü kişileri ezmeye,haysiyetleriyle oynamaya çalışıyor.Özgür ÖZEL'in şahsında,CHP'ye gönül vermiş milyonlarca vatandaşını da haksız bir şeklide üzüyor,halkı bölüyor.


Eşit olmayan üstün ve imtiyazlı koşullarının arkasına sığınarak,çok rahat bir şekilde böyle konuşmak onu rahatsız etmiyor,siyasi geleceği ve çıkarı için her kötü sözü kendisine hak görüyor.


Türk insanı bunu asla haketmiyor.


İnsanıyla ve ülkesiyle kültürel ve ekonomik olarak gelişmiş ve olgunlaşmış ülkelerde doğru işleyebilen,yaşayabilen ve tadına doyum olmayan demokrasinin; en zayıf halkası olan kendisini koruyabilme olanağının, insanların kültür ve ahlak düzeyiyle orantılı olması nedeniyle, maalesef ülkemizdeki demokrasi ancak bu düzeyde icra edilebiliyor.


Bu güzel ülkeye çok yazık,çok.


Demokrasiyi, sandıktan çıktım, her yaptığım mübahtır diye gören ve tanımlayan, kendisinden hesap sorulamayan,anayasayı rafa kaldıran,devlet yönetiminin tüm örf ve adetlerini,yerleşmiş geleneklerini rafa kaldırarak,ülkeyi keyfi bir şekilde yöneten tek adamın yönetimindeki bu ülkede yaşamak zorunda olmaktan,utanıyorum ve büyük üzüntü duyuyorum.26/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

DEM PARTİSİ DOĞRU YAPMAMIŞTIR

 


Benim yazılarımı takip edenler bilirler.Eski adı HDP olan DEM Partisini,meclise temsilci yollayan meşru bir siyasi parti olarak sürekli desteklemiş ve diğer bazı partilerin bu partiyle ilişkiden kaçınmalarını ve dışlamalarını hep kınamışızdır.


Bölgesel Kürt partisi olmadıklarını, tüm ülkeyi kapsayan bir Türkiye partisi olduklarını savunan DEM Partisi;son, on iki şehit verdiğimiz bölücü PKK terör saldırısını açıkça kınayarak lanetleyen bir bildiri yayınlayarak insanlarımızın hassasiyetlerine saygı göstermemişlerdir.Bu tutumlarıyla,adeta ayaklarına silah sıkmışlardır.Bu konuda takiye yapmayı dahi düşünmemişler,halkımızın çoğunluğunun duygularına saygı göstermemişlerdir.


Bu nedenle,DEM Partisini; biz dahil, insanların savunma olanakları,bizzat DEM Partisisinin akıl dışı bu tutumuyla iyice zorlaşmıştır.


CHP'nin haklı gerekçelerle ortak bildiriyi imzalamamasına rağmen,ortak bildiriden daha kapsamlı ve milli yas ilanını da isteyen tek başına bildiri yayınlamasını dahi yeterli görmeyerek, teröre destek olarak değelendiren, şehit cenazesine katılan CHP lideri Özgür ÖZEL'i haksız bir şekilde protesto eden, önyargılı,muhakemeden yoksun kişilerin yer aldığı ülkemizde,terörü lanetleyen ortak bildiriye imza koymadığı gibi tek başına müstakil bir bildiri ile açıkça terörü lanetlemeyen DEM Partisi,çzellikle yaklaşan yerel seçmler öncesinde hem kendisine hem de ülkeye zarar vermiş ve AKP'nin değirmenine su taşımıştır.


Bu aşamadan sonra,CHP'nin; yerel seçimlerde, özellikle İstanbul ve Ankarada DEM Partisinden destek talep etmesi ve işbirliği için DEM Partisiyle ilişkiye geçerek görüşmeler yapması iyice zorlaşmıştır.


CHP; haklı olarak,DEM Partisinin desteğini almanın getirisi ile götürüsünü düşenecek,bir hesap ve mukayes yapacak ve muhtemeldir ki;DEM Partisinin desteğinden vazgeçecek ve İstanbul ve Ankara seçimleri riske girecek,AKP bundan istifade ederek İstanbul ve Ankara'yı geri alıp,ülkeyi tamamen karanlığa gömecek siyasal ve moral üstünlüğü eline geçirecektir.


Bu mudur,ülkeyi sevmek ve Türkiye partisi olmak? 25/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

24 Aralık 2023 Pazar

CHP CESUR VE YERİNDE BİR ADIM ATMIŞTIR

 


Bravo CHP'nin yeni genel Başkanına ve yönetimine.


Biz,AKP'nin öncülük yaptığı ve bazı muhalefet partilerinin de imza koyduğu terörü kınayan ve lanetleyen ortak bildiriye imza atmayan ve ana muhalefet partisi olarak tek başına daha kapsamlı,şehitlerimiz için milli yas ilanını talep eden ve terörü lanetleyen bildiri hazırlayarak imzalayıp kamuoyu ile paylaşan CHP'yi kutluyoruz.


CHP; bu sefer,AKP'nin öncülük ettiği terör bildirisine imza atmazsak AKP tarafından suçlanırız ve konuyu siyasi propaganda malzemesi olarak kullanacak olan AKP'nin şerrine uğrarız korkusuna kapılmadan, ortak bildiriye imza koymamış ve haklı nedenlerini de açıklayarak, tek başına daha güzel bir terör bildirisine imza koymuştur.


Terör örgütü PKK ile bugüne kadar her türlü yakınlaşmanın içine giren ve uyguladığı politikalarla bitmek üzere olan terörü yeniden hortlatan,Suriyenin kuzeyinde Amerikanın desteği ile terör örgütüne bir devlet kurdurtmaya neden olan yanlış Suriye politikasının mimarı iş başındaki AKP iktidarının, bu konuda söz söylemeye ve peşine takılarak kendi bildirisine imza koymayarak tek başına bildiri yayınlayan CHP'yi suçlamaya asla hakkı yoktur.


CHP; tek başına hazırlayarak imzalayıp yayınladığı bildiriyle,bölücü PKK terörünü açıkça kınayarak lanetlemiştir.Bu konuda güven vermeyen AKP'nn dümen suyuna girmemek ve müstakil bir bildiri yayınlamak, CHP'nin terörü kınamadığı şeklinde yorunlanarak suçlanamaz,böyle bir suçlama, terör ve şehitlerimiz üzerinden politika yapmak ve oy devşirme girişimidir.


Hain FETÖ Terör Örgütünün 15 Temmuzda gerçekleştirdiği darbe girişimi sonrası AKP'nin dümen suyuna giren ve olayı ortak kınayan CHP'nin dili yanmış ve AKP'nin bu darbe girişiminden gerekli dersleri çıkarmadığı,cemaatlere ilişkin gerekli tedbirleri almadığı,FETÖ darbe girişimini fırsata çevirerek,anayasaya aykırı olarak çıkardığı olağanüstühal kararnameleriyle FETÖ'nün başaramadığı darbeyi bu ülkeye kendisinin yaptığı bilinen bir gerçektir.


Akıllanan ana muhalefet partisi CHP, bu sefer AKP'nin oyununa gelmemiştir.Olay budur.


Ne olmuş yani,ortak bilidiriye imza atmayan CHP bölücü PKK terörünü onaylamış mıdır?


Asla.Sadece, tek başına terörür lanetleyen bildiri yayınlamış ve ilaveten bu bildiriyle şehitlerimiz için milli yas ilanını AKP iktidarından talep etmiştir.


12 şehidimize rağmen milli yas ilan etmeyen emrindeki TRT de eğlence programlarına devam eden AKP iktidarının; yas ilanına sıcak bakmayan ortak bildirisine imza koymasını beklemek ve imza koymadığı için CHP'yi suçlamak haksızlıktır ve şehit kanı üzerinden oy devşirme girişimidir.


Farzedelim ki,bir kişinin çocuğu evlendi bir takı takılacak.Birkaç yakını birleşerek ortak bir takı takabileceği gibi,bir yakını da,hayır ben ayrı takı takacağım diyebilir ve ortak takıya iştirak etmeden tek başına daha değerli ve güzel takı takarak görevini yerine getirebilir.


İşte olay budur.


CHP'nin ortak bildiriye imza atmayarak onun yerine tek başına hem de milli yas ilan edilmesini de talep ettiği daha güzel ve kapsamlı, terörü lanetleyen bildiri yayınlaması,CHP'nin; oy kaygısıyla, acaba ne derler korkusunu üzerinden attığını göstermesi açısından iyi ve olumlu bir gelişmedir.24/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

22 Aralık 2023 Cuma

SADECE ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI BAĞLAYICIDIR

 



Anayasanın 153. maddesine göre; kararları, kesin olan ve yasama,yürütme ve Yargıtay da dahil olmak üzere tüm yargı organlarını,idare makamlarını,gerçek ve tüzel kişileri bağlayan Anayasa Mahkemesinin; Hatay milletvekili seçilen ve anayasanın 83.madddesine göre dokunulmazlık kazanan Can ATALAY'ın tahliye edilerek davasının durdurulmasına yönelik hak ihlaline uğratıldığına dair Anayasa Mahkemesi kararına, Yargıtay ve yerel ağır ceza mahkemesi tarafından uyulmamasına gerekçe olarak dile getirilen;Yargıtay da bir yüksek mahkemedir ve onun kararları da bağlayıcıdır ve uyulması gereken bir yüksek yargı kararıdır.Bu nedenle,ortada; uyulması gereken birisi Yargıtay ve diğer Anayasa Mahkemesinin kararı olmak üzere, iki ayrı yüksek mahkemenin kararı vardır,ortaya çıkan durum bir yargı ihtilafıdır,bu nedenle Yargıtay'ın ve ona bağlı yerel adliye mahkemesinin, Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararına uyma ve uygulama zorunluluğu yoktur tezi,külliyen yalandır,büyük bir hukuki aldatmaca ve demagojidir.


İlk kez biz buradan iddia ediyoruz,anayasaya ve özel yasasına göre adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme mercii olan Yargıtay'ın kararları;anayasanın 153.maddesinde Anayasa Mahkemesinin kararlarına ilişkin olarak açıkça yazıldığı gibi, yasama,yürütme ve yargı organlarını,idare makamlarını,gerçek ve tüzel kişileri bağlayan kararlar değildir.


Anayasanın ilgili maddesinde ve özel Yargıtay Yasasında;Yargıtay kararlarının,anayasanın 153.maddesinde yazılı olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi kararları için öngörülen genel anlamda,makro düzeyde her makamı ve kişileri bağlayacağına ilişkin bir hüküm yoktur.Zaten işlevi Adliye mahkemelerinin karar ve hükümlerini nihai olarak inceleme ile sınırlı olan, anayasa maddelerini yorumlama görev ve yetkisi olmayan Yargıtay'ın, benim kararlarım da bağlayıcıdır deme yarışına girmeye hakkı yoktur.


Yargıtay;karar ve hükümlerini nihai olarak incelediği Adliye Mahkemelerinin kararlarını onaylarsa, o yerel adliye mahkemesinin kararı kesinleşir ve infaz edilebilir hale gelir.Bu, Anayasa Mahkemesinin kararlarının makro düzeyde bağlayıcılığı ile bir tutulamaz.İkisi ayrı şeylerdir.


Yargıtay'ın verdiği kararlar,içtihat niteliğini kazanmış olsa da,benzer olaylarda yerel adliye mahkemelerini bağlamaz.Yargıtay'ın verdiği bozma kararları dahi, yerel mahkemeleri bağlayıcı değildir,yerel adliye Mahkemesi,kural olarak ,Yargıtayın verdiği bozma kararına direnerek ilk kararında ısrar edebilir.


Yargıtay'ın; o da dosyasına özel olmak üzere,adliye mahkemesinin bozulan ilk kararında direnmesi üzerine verdiği kararı yeniden inceleyen Yargıtay genel kurul kararları ile içtihadı birleştirme kurulu kararları bağlayıcıdır.


Bu itibarla,icra ettikleri yargı fonksiyonları çok farklı olan,kararlarıyla ülke çapında anayasal düzeni koruyan,anayasa ihlallerini önleyen,anayasa maddelerini yorumlamaya tek yetkili olan,anayasanın 153.maddesinde açıkça yazılı olduğu gibi, kararları; yasama,yürütme ve Yargıtay da dahil tüm yargı organlarını,idare makamlaını,gerçek ve tüzel kişileri bağlayan Anayasa Makemesinin kararları ile Yargıtay'ın kararlarını eşdeğer kabul edemezsiniz,


Amiyane olacak ama,teşbihte hata olmaz,cuk oturduğu için okurlarımın affına sığınarak yazmak zorundayım,hiç kimse, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında sidik yarıştırmaya kalkışmasın.


Anayasa Mahkemesinin Can ATALAY kararı, eninde sonunda uygulanmaya mahkumdur.Bu bir rejim sorunudur. 22/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu









20 Aralık 2023 Çarşamba

BUNLAR ALLAHA ŞİRK KOŞAN ŞARLATANLARDIR

 



ATATÜRK'ün kurduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin canına kasteden en son örneğini ve gerçek yüzünü 2016 da hain darbe girişimi ile gördüğümüz Gülen Cemaatinden ders almayan bir siyasal iktidar ile yüz yüzeyiz.


Aslında alınacak dersleri de yok bunların.


Zira,bizzat ERDOĞAN Fetullah GÜLEN ile aynı menzile gittiklerini açıkça itiraf etmiştir.


İş başındaki siyasal iktidar ve onun lideri ERDOĞAN ile darbeci, antilaik,demokrasi ve ATATÜRK karşıtı ve düşmanı Gülen ve diğer cemaat ve tarikatlar arasında, ideoloji ve amaç açısından hiçbir farklılık bulunmamaktadır.


Attığı imzalar ve yaptığı atamalarla,Gülen Cemaatinin devletin tüm kurumlarını ele geçirmesinin baş sorumlusu olan AKP iktidarı;boynuzun kulağı geçmesi nedeniyle, kendisini bir darbeyle devirmek isteyen Gülen Cemaati ile bir iktidar mücadelesine girmemiş olsaydı,Gülen Cemaati AKP iktidarının baş tacı olmaya devam edecek ve birlikte aynı menzile ulaşacaklardı.


Bu nedenle,aynı kafada ve zihniyette olan AKP iktidarı ve ve onun liderinin; siyasal geleceği açısından 2016 darbe girişiminden ders almasını ve cemaat ve tarikatlarla arasına mesafe koymasını, onlarla mücadele etmesini beklemek, abesle iştigaldir,


Gülen Cemaatinden ve onun ihanetinden ders almayan,2016 darbe girişiminde, koltuğunu ve canını, her zaman karşılarında olduğu, laik ve demokrat ATATÜRKÇÜ Türk subaylarına borçlu olan ERDOĞAN;sürekli seçim kazanmak ve siyasi geleceğini garanti altına almak için,dindar ve kindar bir nesil ve ordu yaratma amacından vaz geçmemiş ve devletin kapılarını; en başta milli eğitim ve milli savunma bakanlıkları olmak üzere,tarikat ve cemaatlere açkmıştır.


Siyasal iktidarın destek ve teşvikiyle Devletin kurumlarına sızan ve sızmaya devam eden bu tarikat ve cemaatlerin; gerçek İslamlıkla uzuktan yakından bir ilişkisi bulunmamaktadır.Bunlar, Allaha şirk koşup adeta Allah gibi din pazarlayarak kendilerini müritlerine taptırarak rant elde eden ve günlerini gün eden şarlatanlardır.


ATATÜRK'ün kurup bizlere emanet ettiği laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti;cemaat ve tarikat adı altında örgütlenen bu şarlatanların ve bunlardan siyasal çıkar uman siyasal iktidarın kuşatması altındadır,maalesef.


Siyasal iktidar; cemaat ve tarikatlardan,cemaat ve tarikatlar da; siyasal iktidardan beslenmektedir,karşılıklı işbirliği halindedirler,ülkemizin demokratik ve laik geleceği açısından düşündürücü olan ve endişe veren de, bu gerçekliktir.


Bu ülke asla sahipsiz değildir,


Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerine ve ATATÜRK ilkelerine sonuna kadar bağlı, laik ve demokrat Türk Milletinin sabrını daha fazla test etmekten vazgeçiniz. 20/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

14 Aralık 2023 Perşembe

İYİ PARTİDE YAPRAK DÖKÜMÜNÜ DE AŞAN BİR DAĞILMA

 



İyi Parti'yi herkes gözlemliyor.Parti,yaprak dökümünü de aşan bir dağılmanın eşiğinde adeta.


Genel Başkanı AKŞENER; ağzını bozan ve sertleşen üslubuyla, önüne gelene esiyor ve gürlüyor.


Çok hırçın,söylediklerini kulakları duymuyor, sözlerinin nerelere gideceğinin ve sonuçlarının farkında değil.


Partisine hakim değil, bu nedenle sert tavırlarla partisine hakim olmaya çalışıyor.


Sanırım, üst akıl ve rol model olarak, kendisine ERDOĞAN'ı örnek almış,adeta onu taklit ediyor onun stratejisini uyguluyor.


Bilmiyor ki;ERDOĞAN iktidarda,tek adam,devletin bütün olanakları elinde,herkes onun eline bakıyor,devlet pastası elinde pastayı o bildiği gibi dağıtıyor,herkes ona muhtaç,bu nedenle istediğini azarlıyor,eleştiriyor,kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor,anayasa ve yasa tanımıyor,zira hesap vermiyor,hesap sorulamıyor,400 milletvekili gerekli hesap sorulabilmesi için,şimdi AKŞENER kalkmış kendisini ve partisini dev aynasında görmeye başlamış ve ERDOĞAN gibi önüne gelene kükrüyor,kırıcı konuşuyor,akıl dışı kararlar alabiliyor.


Bu olumsuzlukları gören aklı başında daha ziayade merkez sağa yakın olan seküler,Atatürkçü İyi Partililer, bir bir partiden kaçıyorlar.


Hangi birini sayalım,partinin tüm ağır topları istifa ettiler,bugün de emekli askeri hakim Ahmet Zeki ÜÇOK; CHP ile işbirliğini savunması nedeniyle, genel başkan yardımcılığı koltuğundan azledildi,benim de çok sevip takdir ettiğim değerli hukukçu Ece GÜNER de istifa etti.


Bana göre,patide kalan son kişi Turhan ÇÖMEZ, sıra ona geldi sanırım.O da istifa etse, gerçekten partiyi sırtlanacak adam kalmayacak,parti eskiMHP'li ağır topların elinde kaldı diyebiliriz.


Partinin bugünkü yapısına ve koşullarına baktığımızda,biraz ironi gibi olacak ama,sanırım partiden atılma sırası AKŞENER'e geldi diyebiliriz.


Ancak, AKŞENER; sanırım bu acı gerçeklerin farkında değil henüz.


Partiye sonradan katılan eski MHP'li Oktay VURAL;şu sıralar, sanırım partide hakim durumda.AKŞENER ona çok bel bağlamış sanki,durum onu gösteriyor.


Oktay VURAL;yerel seçimlerde CHP ile işbirliği yapılmasın, seçimlere hür ve müstakil girelim diyenlerin önde gelen kişisi gibi duruyor.


Geçtiğimiz günlerde Sözcü Televizyonuna çıkan Oktay VURAL;Sözcü yazarı Deniz ZEYREK ile CHP'le seçim işbirliği konusunda tartışmaya girmiş olup,bizim bu tartışmadan çıkardımız sonuca göre,Oktay VURAL; DEM Partisini ve seçmen tabanını kara listeye almış,Kürt seçmeni yok saymış,milliyetçilik adına, ırkçılık yapmış,o kadar ki;kendileri DEM ile doğrudan işbirliği yapmasalarda,DEM seçmeninin oylarıyla destekleyeceği CHP adayına,İyi Parti olarak oy vermeleri halinde, DEM ile paralel düşecekleri ve onlarla işbirliği yapmış olacakları saçmalığına kadar vardırmış işi.


DEM Partisi ve seçmenleri Kürt halkının;kendilerini tenzih ederim ama,isterlerse terörist olsunlar, ne olurlarsa olsunlar,bir doğruya imza atmaya, bu ülkenin gerçeklerini görmeye,ERDOĞAN'a muhalefet ederek onun İstanbul ve Ankara adaylarını seçtirmemeye,ERDOĞAN'ın yerel yönetimlerdeki gücünü kırmaya,bu nedenle CHP adaylarını destekleyerek onlara oy vermeye hakları olamaz mı,size ne ey İYİ Partili yöneticiler,oylarınız, DEM Partili seçmenin oylarıyla,sandıkta aynı CHP adayında birleşmiş olsa ve CHP adayı büyükşehir belediye başkanı seçilse,ERDOĞAN umduğunu bulamasa, hiç değilse yerel yönetimlerde gücünü kaybetse, fena mı olur? Sizi rahatsız eden nedir?


Demek ki,İYİ partililer;DEM Partisinin de katkı sunacağı oylarla bir CHP'li aday belediye başkanı seçileceğine,bırakın ERDOĞAN'ın adayı seçilsin ve ülkeyi perişan etmeye devam etsin istiyorlar.


Bu zihniyetteki bir partinin;hergün gelen istifalarla erimesi ve dağılması, mukadderdir ve bu durum ülkenin de hayrınadır, bize göre.14/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Aralık 2023 Salı

İSTANBUL VE ANKARA'NIN KAYBI HALİNDE KAYBEDENLER CHP İMAMOĞLU VE YAVAŞ OLMAYACAK TEK KAYBEDEN TÜM HALKIMIZ OLACAKTIR

 



Büyük umutlarla girilen ve ERDOĞAN'ın Saray iktidarına son vereceğine kesin gözüyle bakılan 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri, özellikle İyi Parti ve onun genel başkanı AKŞENER'in hataları yüzünden kaybedilmiş ve tüm umutlar Mart 2024 de yapılacakolan yerel seçimlere odaklanmıştır.


Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini kazanan ERDOĞAN;seçimlerden galip çıkmanın morali ve özgüveniyle,bir sene sonra yapılacak olan yerel seçimlere rağmen,kendisine çeki düzen vermemiş,halkı ezip geçen eski hatalı ekonomi politiklarını aynen uygulamaya devam etmiş,vasıtalı vergileri artırarak,zamlar yaparak, açık veren bütçenin ve israfın tüm yükünü fakir halkın sırtına yüklemeyi sürdürmüş,tüm çalışanları çığrından çıkardığı enflasyona ezdirmiş ve tüm tercihlerini emekten yana değil, sermayeden yana kullanmaya devam etmiştir.Kısacası, EROĞAN cephesinde değişen hiçbir şey olmamıştır.


Mart 2024 de yapılacak olan yerel seçimler;tüm halkımızın,ERDOĞAN Saray iktidarını uyarmak ve kulağını çekmek, memnuniyetsizliğini göstermek açısından son şansıdır.


Özellikle İstanbul ve Ankara'da çok başarılı çalışmalar yapan,Saray İktidarının; halkın paralarından oluşan belediyelerin mali kaynaklarını yandaş vakıflara ve cemaatlara aktardığı hortumları kesen Ekrem İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ'ın seçimleri kaybederek İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin tekrar Saray yönetimine geçmesi halinde,2028 senesine kadar dört yıl süreyle seçim korkusu yaşamayacak olan ERDOĞAN'ın, fakir halkın ensesinde pişireceği bozaları,elini fakir halkın cebinden çıkarmayacağını, fakir halkı inim inim inleteceğini,halkın özgürlüklerini tamamen yok edeceğini düşünmek bile istemiyoruz.Görünen köy klavuz istemiyor bu gerçekleri görmek için.


İşte bu nedenledir ki;ERDOĞAN'a adeta güvenoyu yerine geçecek ve ERDOĞAN'a, 2028 seçimlerine kadar,ülkeyi başına buyruk, keyfi bir şekilde yönetmenin ve fakir halkı iktisaden ezmenin yolunu açacak,ERDOĞAN'a bu konuda vize verecek olan 2024 yerel seçimleri, çok önemlidir.


Halkımız ve tüm seçmenlerimiz;2023 genel seçimlerinde hangi partiye gönül ve oy vermiş olurlarsa olsunlar,Mart 2024 yerel seçimlerinde, özellike ve en başta İstanbul ve Ankara 'da oy kullanacak olan halkımız, icraatlarıyla başarı kazanmış,başarıları kanıtlanmış ve hatta isimleri Cumhurbaşkanı adaylıklarına layık görülmüş Ekrem İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ'a oy vererek,sandıkta bu adaylar için ittifak içine girmelidirler.


İSTANBUL ve ANKARA'nın muhalefetin elinde kalması,ERDOĞAN'ın; İstanbul ve Ankara'yı geri alma planlarının bozulması elzemdir.İstanbul ve Ankara'nın kaybedilerek yeniden ERDOĞAN'ın eline geçmesi halinde,seçimin kaybedeni CHP,İMAMOĞLU ve YAVAŞ olmayacak,bizzat halkımız olacaktır.Tek kazanan ise, ERDOĞAN olacaktır.


İstanbul ve Ankara'nın kaybı halinde,bugün dahi kontrolsüz bir güç olan ERDOĞAN'ı freni patlamış bir kamyon gibi tamamen kontrolsüz bir güç haline getirecek ve bu durumdan en büyük zararı halkımız görüp yaşayacaktır.05/12/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu