18 Şubat 2024 Pazar

31 MART SEÇİMLERİ KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ MIDIR?

 


Her seçimden önce, ülkeyi felakete sürükleyen,ülkenin ekonomisini,hukukunu ve özgürlüklerini kısacası laik demokrasisini yok eden ERDOĞAN saray iktidarından kurtulmak için, seçimleri çare kabul ediyor ve yaklaşan her seçimi, köprüden önceki son çıkış olarak nitelendiriyoruz,bunu bir alışkanlık haline getirdik adeta.


31 Mart 2024 yerel seçimlerini de,muhalefet olarak, köprüden önceki son çıkış olarak nitelendiriyoruz yine.


Acaba,gerçekten öyle mi?


Bize göre;31 Mart seçimleri, köprüden önceki son çıkış değildir.Muhalefet, köprüden önceki son çıkış hakkını,14 ve 28 Mayıs seçimlerinde kullanamamış ve artık olan olmuştur.31 Mart seçimleri,köprüden önceki son çıkış olma niteliğini yitirmiş ve bizler içn kaçmış olan bir trendir.


31 Mart seçimlerinin sonuçlarını, inanın hiç merak etmiyorum.Bundan önceki seçimlerin sonuçlarını, büyük bir iyimserlik ve umutla, sandıklar açılıp oylar sayılmaya başlayınca, televizyonumun karşısında heyecan ve merakla izlerdim,31 Mart seçimlerinin sonuçlarını;muhalefet bir varlık gösterse de, gösteremese de, ülkenin demokratik geleceği için olumlu bir katkı sunmayacağını,trenin kaçtığını,önceki seçimlerde köprüden önceki son çıkış hakkımızı kullanamadığımızı değelendirdiğim için,çok rahat bir şekilde,hiç merak ve heyecan duymadan, umutlanmadan izleyeceğim.Sonuçlar, muhalefet için başarılı çıksa sevinemeyeceğim, kötü çıksa da, asla hiç üzülmeyeceğim.


Zira,ERDOĞAN; atı alıp Üsküdarı çoktan geçmiş ve ülkemizde yargıyı,anayasayı, yasaları ve muhalefeti yok sayan, kafasının içindeki antilaik ve antidemokratik rejimi, maalesef fiilen tesis etmiştir.


ERDOĞAN;laik ve demokratik hukuk devletini,anayasal düzeni yok etmiş ve anayasasız,yargısız,antilaik ve antidemokratik keyfi kendi düzenini,muhalefetin ve yargının büyük katkılarıyla tesis etmiş,halkımız da bu fiili rejimi oylarıyla ve sessiz kalışıyla onaylamış ve benimsemiştir.


Türk Milletinin haketmediği,ATATÜRK'ün kemiklerini sızlatan,ona ihanet içeren bu antilaik ve antidemokratik fiili rejimin tesisinde, bize göre baş suçlular; devletin temeli olan yargı ve muhalefet olup,yargının ve muhalefetin zafından yararlanarak, halkın tavrını ve tepkilerini sınayarak, göz göre göre ve adım adım bu fiili rejimi tesis eden ERDOĞAN;ülkenin düşürüldüğü bu durumdan,muhalefet ve yargıdan sonra, üçüncü sırada gelen, suçu ve günahı en az olan kişidir.


Yerel mahkemeleriyle,Yargıtay,Danıştay ve Anayasa Mahkemeleriyle yüksek yargı organları,Hakimler Savcılar Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu gibi,önemli ve hayati yetkiler kullanan yargısal kurumlarımız,cesur ve dik duramamışlar,saraya karşı hukuken direnememişler ve sarayın gücü karşında ezilmişler, el birliğiyle yanlış ve taraflı hukuk dışı kararlarıyla ERDOĞAN'ın değirmenine su taşımışlar,ERDOĞAN'a cesaret ve güç vermişler, ERDOĞAN da; bu güç ve cesaretle, hukuk ve anayasa dışı tavırlarını giderek artırmıştır.


Saraya direnemeyen anayasal ve yasal yetki ve görevlerini korkusuzca ve tarafsız bir şekilde kullanamayan sinen,hukuk ve anayasa dışı kararlara imzalar atan yargı da,son günlerde hukuk dışı onca kararlarıyla kendisine katkı sundukları saray ve ERDOĞAN yönetiminin hedefi olmaya başlamıştır.


Saray ve ERDOĞAN yönetimi,Anayasa Mahkemesine ve Danıştay'a yönelik ağır eleştirilerine hız vermiş ve Anayasa Mahkemesinin ve Danıştay'ın kararlarını hazmedemediğini açıkça dillendirmeye başlamış,saray yönetimi yüksek yargıdaki kendisine sahip çıkan evlatlarını yemeye başlamıştır.Yargı açısından iş işten geçmiştir.


Yerel mahkemeler;Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı şapkalarını giyen, aynı anda iki şapka taşıyan ERDOĞAN'ın; siyasetçi olarak, AKP Genel Başkanı şapkası altında yaptığı söylem ve eylemlerini eleştiren,beyanları eleştiri hudutlarını aşarak hakaret seviyesine dahi ulaşmamış muhalif kişileri,haksız ve hukuksuz bir şekilde cumhurbaşkanına hakaret ettikleri savıyla tutuklamış ve cezalandırmış ve ERDOĞAN'ın Cumhurbaşkanı statüsüyle ilgili olmayan sözlerine yönelik eleştirileri dahi,cumhurbaşkanına hakaret sayan kararlarıyla içtihat oluşturmak suretiyle,ERDOĞAN'ı muhalefete karşı zırhla donatmış ve muhalefetim sesini kısmıştır.ERDOĞAN'ın siyasi kişiliğini, AKP Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı eylem ve söylemlerini ayrık tutamayan,korkan yargı; ERDOĞAN'a güç ve cesaret sunmuş,onun sopası olmuş,muhalefetin sesinin kısılmasına büyük katkı sunmuştur.Üst mahkeme olan Yargıtay da, bu hukuk dışı kararlara onay vermiştir.


Yargıtay;bir ilke imza atmış ve Hatay Milletvekili Can ATALAY'ın hak ihlaline uğradığına yönelik Anayasa Mahkemesinin her makamı bağlayan kararına uyulmamasına tramplen olmuş, anayasayı ihlal etmiş ve ERDOĞAN'a katkı sunmuştur.


Danıştay;meclisin bir yasa ile kabul ederek yürürlüğe soktuğu,anayasadan da üstün olan Uluslar arası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesini tek imzalı bir kararnameyle yürürlükten kaldıran ERDOĞAN'ın bu hukuk ve anayasa dışı kararını onaylamış ve ERDOĞAN'a anayasa ve yasaların tanımadığı yetkiyi ve gücü hediye etmiş ve ona sonraki anayasa ve hukuk dışı icraatları için cesaret vermiştir.


Kesin ve uyulması zorunlu olan kararlarına, Yargıtay'ın,yerel mahkemelerin ve ERDOĞAN'ın uymadığı Anayasa Mahkemesinin de, bugünlere gelmemizde büyük günahları ve katkıları vardır.


Anayasa Mahkemesinin; arada bir iktidar aleyhinde verdiği ve muhalefet olarak,çölde bir vaha gibi hoşumuza giden bazı hukuka uygun kararlarına bakmayınız.Anayasa Mahkemesi de saray ve ERDOĞAN karşısında ezilmiş,korkmuş ve anayasal denetim görevini yapamamış ve ERDOĞAN'a güç ve cesaret vermiş,tüm bu katkılarına rağmen, yine de ERDOĞAN'a yaranamamış ve ERDOĞAN'ın hışmından nasibini fazlasıyla almıştır.


ERDOĞAN;15 Temmuz hain FETÖ darbe girişiminden sonra ilan ettiği olağanüstühal döneminde çıkardığı olağanüstühal kanun hükmünde kararnameleriyle, ülkenin altını üstüne getirmiş, ülkenin kurumlarını yeniden istediği gibi dizayn etmiş,örneğin;bugün terör bölgelerinde şehit sayısının artmasına neden olan askeri hastaneleri dahi kapatmış olup,anayasaya göre sadece olağanüstühalin ilanına neden olan konularla sınırlı olarak kararname çıkarmaya yetkili olmasına rağmen, bu yetkiyi aşarak,yetki gaspında bulunmuş ve olağanüstühalin ilanına neden olan konuların dışında kalan konularda da kararnameler çıkarmış ve bu kararnamaler, adı olağanüstühal kanun hükmünde kararname olsa da,içerikleri itibariyle olağan kararnameler olmasına rağmen,Anayasa Mahkemesi eski içtihatlarından dönerek,anayasaya aykırı bir şekilde bu karanameleri anayasa yargısının görev ve yetkisi dışında kabul ederek, bu kararnameleri incelemeye yetkili olmadığına hülmederek,ERDOĞAN'ın anayasa dışı icraatlarına destek çıkmıştır.


Hakimler Savcılar Kurulu;iktidarın baskılarına rağmen yargı görevlerini tasalara ve anayasaya uygun ve tarafsız bir şekilde yerine getiren yargıç ve savcıları cezalandırarak başka yerlere atamak suretiyle ERDOĞAN rejimine güç ve katkı sunmuşlardır.


Seçimlerin güvencesi olan ve adil bir seçim yapılmasından sorumlu olan Yüksek Seçim kurulu;iktidar yararına kararlar almış,ERDOĞAN'ın; anayasanın açık hükmüne rağmen ve bu hükme aykırı olarak üçüncü kez cumhurbaşkanlığı adaylığına yeşil ışık yakmıştır.


Muhalefet'in belli başlı partilerine gelince.


İYİ Partiden başlayalım.İYİ Partinin genel başkanı malum hanımefendinin; bugün içinde bulunduğu çelişkiler yumağına baktığımızda;altılı masa dönemindeki olumlu tüm hal ve davranışlarının, kamuoyunu yanıltıcı sahte davranışlar olduğu,Saraçhane mitinglerinde İMAMOĞLU'na sunduğu atkılı sevgi kur ve destek şovlarının gayrisamimi göstermelik davranışlar olduğu,İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ'a yönelik sevgi ve güveninin KILIÇDAROĞLU'nu kazandırmamaya yönelik bir kurgu olduğu,bugünkü aşamada muhalefeti bölen ve kendisi kazanamayacağı gibi, ana muhalefet partisinin bir zamanlar güya tutku derecesinde sevdiği, cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği, İstanbul ve Ankara adaylarına da kazandırmama gayreti içinde olduğu, anlaşılmıştır.


Değişim savıyla iş başına gelen CHP'nin yeni yönetimine gelince;kurultay öncesindeki; adayları önseçimle belirleyecekleri,iktidara karşı etkili ve sonuç alıcı bir muhalefet yapacakları,şucu bucu ayrımı yapmayacaklarına yönelik vaatlerini unutmuş,eski yönetimi tasfiye eden bir tutum içine girmiş,değişimi; partinin ideolojisinde, strateji,taktik ve yönetim biçiminde yapma yerine,sadece bir kadro değişimine indirgemiş,Can ATALAY kararı örneğinde olduğu gibi,Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı kararlarını uygulamayan ERDOĞAN iktidarına karşı yapmaya karar verdiği Anayasa Mahkemesinin kararlarına saygı mitingini yapma cesaretini gösterememiş,şehitleri bahane ederek bu mitingi iptal etmiş,tüm mesaisini 31 Mart seçimlerinde gösterilecek olan adayların belirlenmesi için harcamış ve bunda da çok zaman kaybetmiş,en tipik örneği Çankaya adayında olduğu gibi,Çankaya'nın başarısı kanıtlanmış mevcut belediye başkanı aday yapılmayarak,adaylık başvurusu dahi yapmamış ve bir başvuru ücreti yatırmamış, tek özelliği genç bir hukukçu olması,hakim yapılmayarak mülakatta elenerek mağdur edilmiş olmak olan ve başarılı olup olamayacağı şüpheli olan,kendisine belki partinin hukuk bürosunda görev verilebilecek bir kişi,Çankaya belediye başkanı adayı yapılmış,Çankaya için başvuru yapan onlarca kişiden alınan başvuru ücretleri, karşılıksız bırakılmıştır.


Yine,Hatay Büyükşehir için aday gösterilen mevcut başkan Lütfü SAVAŞ'ın,yöre halkı tarafından protesto edilmesi üzerine, Lütfü SAVAŞ'ın adaylığına son verilip verilmeyeceğine ilişkin bir karar almakta zorluk çekilmiş,dün (18/02/2024) Ankarada yapılan tüm adayların tanıtım töreninde, Hatay adayı henüz kesinleşmediği için yer alamamış,bu adayın 19/0272024 pazartesi günü,yani bugün kesin olarak belirlenmesine karar verilmiştir.Adama sormazlar mı?Kardeşim, madem 18/02/2024 de aday tanıtım töreni vardı,sen niçin Hatay adayını bir gün sonraya erteliyorsun,bir gün önceden belirlemek ve tanıtım törenine yetiştirmek, Hatay ilini törende adaysız ve mahzun bırakmamak o kadar zor mudur?


Evet bu bölünmüş ve beceriksiz muhalefet ve devletin temeli olan adaletin ve yargının korkusuzca görev ve sorumluluklarını yerine getirememesinin güç ve cesaretiyle ERDOĞAN;anayasayı rafa kaldırma ve tek başına 84 milyon insana hükmetme başarısını göstermiştir maalesef.


Bu nedenle,31 Mart seçimlerinin hiçbir önemi kalmamış olup,bu seçim sonuçları ne olursa olsun, köprüden önceki son çıkış değildir.


ERDOĞAN;son noktayı koymuştur.Bana, yani benim adaylarıma oy verip seçmezseniz, asla hizmet alamazsınız demiştir.Bu sözler; sadece oy almak için yapılmış bir tehdit olmayıp,seçim sonuçları ne olursa olsun,ister benim adaylarım kazansın,isterse muhalefetin adayları kazansın, ben onay verirsem hizmet alacaksınız,son söz benimdir,benim dediğim olur anlamı taşımaktadır.


Bilmem anlatabildim mi?


Bu yazı; pişmiş aşa su katmak,muhalefete seçim yenilgisi yaşatmak amacıyla yazılmamış olup,bu yazının yazarı olan ben; Güner YİĞİTBAŞI, hiçbir partiye kayıtlı üye olmayan,her zaman fikri ve irfanı hür,ATATÜRK'çü,laik ve demokrat,bugüne kadar CHP'ye oy veren ve 31 Mart'da da CHP'ye oy vererek vatandaşlık görevini yerine getirecek olan bir ERDOĞAN muhalifiyim,sadece bir aydın ve hukukçu sorumluluğu ile kaleme almak zorunluluğunu duyduğum,kral çıplak deme cesaretini gösteren olduğunca objektif kaalmaya çalıştığım bir yazı olup,kimse öküzün altında buzağı aramaya kalkışmasın lütfen.


Biraz uzun bir yazı oldu,buna rağmen okuyacak olanlara teşekkürler,uzun yazıları okuma özürlülüler de, beni affersinler lütfen.19/02/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

11 Şubat 2024 Pazar

ÜLKEMİZDEKİ RUHSATSIZ SİLAHLANMA YARIŞI

 



Ateşli silahlarla mermilerinin ve bıçaklarla salt saldırı ve savunmada kullanılmak üzere özel olarak yapılmış bulunan diğer aletlerin memlekete sokulması, yapılması, satılması, satınalınması, taşınması veya bulundurulması,6136 sayılı Ateşli Silahlar Ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanuna tabidir.


Bu kanunun 13. maddesine göre;bu kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri;


Satın alan,


Taşıyan,


Bulunduran,


Kişiler hakkında, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adli para cezasına hükmolıunur.


Ateşli silahın;


Tüfek veya seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya bu fıkrada sayılanların benzerleri olması,


Silah veya mermilerin sayı ve nitelik bakımından vahim olması halinde,beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beş yüz günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.


Dikkat edilecek olursa,ateşli silahın tüfek veya seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya benzerleri olması,silah veya memilerin sayı ve nitelik bakımından vahim olması cezanın artırım sebebi sayılmıştır.


Bize göre;ruhsatsız olarak satın alınarak bulundurulan ve taşınan ateşli silahlarla kasten bir suç işlenmesi hali de;işlenen suçun cezasından bağımsız olarak,ruhsatsız ateşli silah taşıma suçunun ilave şiddet sebebi sayılmalı ve 6136 sayılı kanuna, 13/A adı altında yeni bir madde eklenerek;bu kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarlarla bunlara ait mermileri edinip kasti bir suçta kullananlar hakkında, taşıma suçundan 13 maddeye göre hükmedilecek olan cezalarında,ayrıca yarı oranında artırım yapılır hükmü getirilmeli ve böylece, ruhsatsız silahı bulunduran ve taşıyan ancak bir suçta kullanmayan kişi ile suçta kullanan kişi farklı muameleye tabi tutulmalıdır.Örneğin yaralamada,öldürmede,gasp da ruhsatsız silah kullanan kişiye 6136 sayılı yasaya muhalefet suçundan dolayı 13.maddeye göre verilecek olan ceza, zamlı olmalıdır ki;ruhsatsız silahlarla işlenen suçlarda kısmen bir caydırıcılık olabilsin.11/02/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


9 Şubat 2024 Cuma

DİLİM VARMIYOR AMA

 



DEM Parti İstanbul adayını açıklar açıklamaz, aynı başlıkla,aşağıdaki paylaşımı yaptım.


DEM Parti Meral Danış Beştaş gibi güçlü bir adayı İstanbul için açıkladı düğüm çözüldü ve ERBAKAN ile anlaşması koşuluyla ERDOĞAN'ın İstanbul'u kazanma şansı maalesef çok arttı.

Bu nedenle,İstanbul'u geri almak isteyen ERDOĞAN;pirinç gelecek yerden bulgur esirgenmez diyerek, ERBAKAN'a istediği tüm tavizleri vererek anlaşacak ve ERBAKAN kesinlikle İstanbul'da aday çıkarmayıp AKP adayını destekleyecektir.

DEM,İYİ PARTİ,VATAN,SAADET ve MEMLEKET Parti bölenleri,Cumhur İttifakının alacağı oylara olumlu katkı sunacak ve tarih tekerrür ederek AKP adayı aradan sıyrılabilecek ve seçimi kazanacaktır maalesef.

Belirttiğim gibi,ERDOĞAN;ayağına kadar gelen ve kendisini de çok az bir oy oranıyla İstanbul belediye başkanlığına taşıyan tanışık olduğu bu bölünmüşlük fırsatını,ERBAKAN'a istediği tavizi vererek mutlaka kullanacaktır.”


Evet,bize göre; ne ERDOĞAN'da, ne de ERBAKAN'da, ilkeli ve ülke ve toplum yararına yönelik bir siyaset aramayınız.İkisi de, kendi siyasi çıkarlarına öncelik veren politikacılardır.


Bu nedenle,İstanbul seçimlerinde oluşan bölünmüşlük ve seçmen parçalanmasından mutlaka yaralanmak isteyecekler ve kesinlikle anlaşacaklar ve ERBAKAN'ın Yeniden Refah Partisi aday göstermeyecek ve Cumhur İttifakının adayını destekleyeceklerdir.Zerre şüpheniz olmasın,kulağınız medyada olsun en kısa zamanda bu anlaşmayı duyacaksınız.


ERDOĞAN da,siyasette ilk çıkışını yaptığı ve bugünkü başarılarının temelini oluşturan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığına, çok az oy oranıyla, muhalefetin bölünmüşlüğünden yararlanarak seçilmişti.


Demem o ki;ERDOĞAN bu bölünmüşlüğün kazananı olmuş ve bunun siyasi tadını tatmış ve semeresini görmüş olan bir kişi olarak,tarihin tekerrür ettirildiği bugünkü bölünmüşlüğü de,tekrar kendi yararına kullanmak isteyecek,ayağına gelen bu fırsatı asla kaçırmayacak,kazın geleceği yerden tavuğu esirgemeyerek,ERBAKAN'a istediği tüm tavizleri verip onun desteğini de alarak, İstanbul seçimlerinde büyük bir avantaj elde edecektir.


Duyar gibi oluyorum,bazılarınız diyecekler ki;yerel seçimler, genel seçimlere benzemez,yerel seçimlerin dinamikleri başkadır.


Hayır efendim,bunu diyecekler ve doğru düşünecekler tabi olacak ama,bunlar çok azınlıkta kalacaktır.Maalesef,çoğunluk yine,içinde bulunduğu sefalete bakmadan ve akılcı ve gerçekçi düşünmeden, takım tutar gibi sempati duyduğu kendi partilerinin adayına oy vererek, büyük oranda oyları bölecekler ve Cumhur İttifakının adayının aradan sıyrılarak kazanmasının önünü açacaklardır.


Keşke,akıl galip gelse de,farklı partilerden kişiler kendilerinin ve İstanbul'un yararları için,sandıkta İMAMOĞLU adı üzerinde birleşebilseler.


Umarım yanılan ben olurum da,İMAMOĞLU ve dolayısıyla, tüm İstanbul ve ülke kazanır.09/02/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


7 Şubat 2024 Çarşamba

31 MART SEÇİMLERİNDE AKIL SADAKAT VE DUYGUSALLIĞIN ÖNÜNE GEÇMELİDİR

 



31 Mart'da yapılacak olan yerel seçimler; gerçekten, çok önemli ve hayatidir.


Zira,ülkemiz; devleti eline geçiren ve devletin tüm idari ve mali imkanlarını kendi iktidarının devamı adına pervasızca ve acımasızca kullanan,ülke yönetiminde tek ölçü olarak iktidarını sürdürmeyi esas alan tek adam yönetiminde,mali imkanlarını yitirmiş,buna paralel olarak da halkı fakirleşmiş,bir kuru ekmeğe muhtaç hale getirilmiş,iktidarını sürdürebilmek için, en başta vasıtalı vergiler olmak üzere, gözünü halkının cebine dikmiş ve vergiler yoluyla halkını iktisaden çökertmiş,halkını; bir konut ve araba edinmeyi,yazın deniz kıyısında bir tatil yapmayı umut ve hayal dahi edemez hale getirmiş,buna karşılık,itibardan tasarruf edilmez aldatmacasıyla, kendisinin ve yakın çevresinin lüks ve şatafat içinde yaşaması için elinden gelen gayreti gösteren iş başındaki tek adam yönetiminin kötü icraatlarını onaylama veya onaylamama anlamını taşıyan bu seçimin,en başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, ERDOĞAN ve partisinin adayları tarafından kazanılması halinde,kötü olan bu tek adam yönetimine onay ve güvenoyu verilmiş olacaktır.


ERDOĞAN'ın yönetim ve demokrasi anlaşına göre;demokrasi ve meşru bir yönetim için, seçim tek kriterdir.Seçimi kazananlar, halktan aldığı bu onay ve yetkiyle, anayasaya ve yasalara uymadan dahi istediği gibi,keyfi bir şekilde ülkeyi yönetebilir.Seçimi kazanan iktidar, halktan başka kimseye,hesap da vermez,iktidar bu hesabı,beş yıllık iktidar dönemi sonunda yapılacak olan ertesi seçimde,ancak sandıkta verir,halk hesap soracaksa, sandıkta sormalıdır,halk sandıktan tekrar aynı iktidarı çıkarırsa,bu iktidar başarılı olup, iktidar geçmiş tüm icraatlarından ibra edilmiş sayılır.


Evet, ERDOĞAN'ın demokrasi ve meşruiyet anlayışı bu olduğu için,halkımıza seçimlerde büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir.ERDOĞAN;aynı mantıkla 22 senedir seçim kazanarak tepemizde boza pişirmekte,halktan topladığı trilyon dolar vergileri çarçur ederek, fakirden topladığı parayı zenginlere aktarmakta,ülkemiz kalkınamamakta,cari açık ve bütçe açıkları tavan yapmakta,Merkez Bankasına başkan dayanmamaktadır.Ülkemiz ekonomisi, yaz boz tahtası yapılmıştır.


İşte bu nedenle,sandığı demokrasinin tek koşulu kabul eden,kendisinden yetkili mercilerde yasal hesap sorulamayan,sandıktan çıkmayı her türlü kötü yönetiminin ve yolsuzluklarının aklanması sayan,sandıktan çıktıkça şımaran ve kötü yönetimini daha güçlü bir şekilde sürdürmeye devam eden,bagajındaki siyasal İslami rejimi ülkemizde hakim kılmak için adım adım ilerleyen ERDOĞAN yönetimine dur diyebilmek, bu ülkenin sahipsiz olmadığını gösterebilmek için; bugüne kadar yapılan seçimlere hakim olan ve ERDOĞAN'a sürekli seçim kazandıran,sadakat ve duygusallığın aklın önüne geçtiği çarpık anlayışı terk ederek,aklın; sadakat ve duygusallığın önüne geçtiği akılcı ve sorgulayıcı bir seçim yapmalıyız.


Hangi partiye sempati duyduğumuzu unutarak, aklımızı önceleyerek, akılcı bir şekilde yapmamız gereken;oyları bölmeden,iktidar adayları karşısında seçilebilme şansı en yüksek olan, beş yıl süreyle kazandıkları illeri halk yararına çok iyi yöneten,iyi belediyecilik örnekleri veren, en başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, mevcut büyükşehir belediyelerine ve diğerlerine oylarımızla destek vermek olmalıdır.


Unutmayınız,31 Mart seçimlerinden sonra dört yıl başka seçim yok.ERDOĞAN ve adayları 31 Mart seçimlerinde de halkın onayını alır ve belediyeleri kazanırsa,haklı olarak ve seçmen desteğini arkasına almış olarak; ülkeyi, anayasasız,yasasız,Anayasa Mahkemesinin kararlarını yok sayarak yönetmeye devam edecek,devasa açık veren bütçe açıklarını ve lüks harcamalarını finanse edebilmek için, elini halkın cebinden çıkmayacaktır.07/02/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Şubat 2024 Pazartesi

ÖZGÜR ÖZEL'DEN BEKLERDİK Kİ;

 



MHP Genel Başkanı BAHÇELİ ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa DESTİCİ,yetkilerini ve hadlerini aşarak,boylarından büyük laflar etmiş ve mealen; sokağa çıkarsanız,bu anayasal hakkınızı kullanmaya kalkışırsanız, akacak her kanın ve kırılan camların sorumlusu sizler olacaksınız diyerek,CHP yönetimini açıkça tehdit etmişlerdir.


Biz konuyla ilgili bir makale yazarak yayımlamıştık ve bu yazımızda;


Bay DESTİCİ ve BAHÇELİ; ATATÜRK'ün kurduğu ana muhalefet partisi CHP'nin düzenleyeceği açık hava yürüyüş ve toplantılarında asla olay çıkmaz ve kan dökülmez.Yeter ki; kışkırtma içeren sizlerin beyanatlarınızdan kendilerine vazife çıkaran habis ruhlu demokrasi düşmanı militanlar bu toplantılara sızarak provokasyonda bulunmasınlar.


Şunu iyi bilin,sizlerin ana muhalefet partisi CHP'yi meclise hapsetmek için sarf ettiğiniz tehdit ve kışkırtma içeren sözler ortadayken,CHP'nin; açık hava protesto ve gösteri yürüyüşü ve toplantılarında şayet kan dökülürse, bu kanların azmettiren sorumlusu sizler olacaksınız.


Evet,unutmayın dökülecek olan her kan damlasından;gerekli güvenlik tedbirlerini alamayan,hatta kasten almayan,can ve mal güvenliğini sağlayamayan siyasal iktidar ve sizler olacaksınız.”demiştik.


BAHÇELi ve DESTİCİ'nin tehditlerine cevap veren CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL;çok yetersiz bir cevap verdi.Biz isterdik ki;net ve açık bir şekilde bu tehdide meydan okuyarak;


Sokağa ve meydanlara çıkarak silahsız ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü, miting ve benzeri eylemler, anayasal meşru ve demokratik haklarımızdır,biz bu hakkımızı,kırıp dökmeden,kan akıtmadan,cam ve pencere kırmadan, barışçıl bir şekilde sonuna kadar kullanacağız,bizim bu hakkımızı güvenli bir şekilde kullanmamız için gerekli güvenlik önlemlerini alarak olaysız bir şekilde bu hakkımızı kullanmamızın sağlanması, sizilerin küçük ortakları olduğunuz iktidarın asli görevidir.


Şayet, düzenleyeceğimiz mitinglere,gerekli güvenlik önlemlerini almayarak, bazı kötü niyetli marjinal ve terörist grupların ve de sizlerin kışkırtıcı beyanlarınızdan kendilerine vazife çıkaran yandaşların sızarak olay çıkarmaları ve kan dökmeleri halinde,bu akan kanların ve olayların tek sorumlusu biz değil, gerekli güvenlik önlemlerini almayan iktidar ile kışkırtıcı beyanların sahibi olarak sizler olacaksınız bay BAHÇELİ ve DESTİCİ,hodri meydan,tüm kamuoyunun bilgisine şimdiden sunuyorum,.......günü mitingimizi yapacağız,sizleri de bekleriz” diyemedi maalesef, CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL.05/02/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


4 Şubat 2024 Pazar

YORUMSUZ

 


ERDOĞANi; Antakya Spor Salonu'nda düzenlenen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hatay İlçe Belediye Başkan Tanıtım Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" demiştir,maalesef.


Bu beyanlarda bulunan ERDOĞAN kimdir?


AKP Genel Başkanı olmanın yanısıra,aynı zamanda T.C.Devletinin anayasaya aykırı olarak üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilen zattır.


Askıya alınmış olsa da;Anayasa, bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilebilmesi, daha doğrusu Cumhurbaşkanı adayı olarak seçime katılabilmesi için, bazı koşullar koymuştur.En önemli koşul da,bir kişinin en fazla iki kez aday olup cumhurbaşkanı seçilebileceği,üçüncü kez aday olup seçilemeyeceği koşuludur.Anayasanın bu açık koşuluna rağmen,ERDOĞAN taraflı ve kararları kesin olan Yüksek Seçim Kurulunun olumlu kararıyla, üçüncü kez, anayasaya aykırı olarak aday olmuş ve eşit koşullarda olmayan,tüm devlet imkanlarının kullanılması ve vatandaş yapılan sığınmacıların da artı oylarıyla, az farkla cumhurbaşkanı seçilmiş,ancak gerçek ve anayasal anlamda Cumhurbaşkanı olabilmesi için anayasanın aradığı önemli koşulları yerine getirmediği için, anayasal anlamda bir cumhurbaşkanı olamamış ve cumhurbaşkanı seçilmiş zat olarak yerinde patinaj yapmaktadır.


Cumhurbaşkanı seçilen bir zatın,gerçek ve anayasa anlamda Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, tarafsız bir şekilde hizmet sunan T.C.Devletinin cumhurbaşkanı sayılabilmesi için, anayasaya konan hükümlerin özeti aşağıdadır.


M







adde
103 “Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde andiçer:

...............üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.»



Madde 103 “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır.Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder;anayasa'nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder. .....”



Madde 127 “Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî vesayet yetkisine sahiptir.



Anayasasında bu hükümlerin yer aldığı T.C.Devletinin tarafsızlık yemini eden cumhurbaşkanı seçilmiş olan Recep Tayyip ERDOĞAN isimli kişinin;6 Şubat depreminde yerle bir olarak yıkılan Hatay ilimizde yaptığı konuşmaya bakar mısınız?

ERDOĞAN;"Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı"bu sözleri çekinmeden söyleyebilmiş ve yerel yönetim muhalefetin elinde olduğu için Hatay'a hizmet sunmadıklarını,Hatay'ın garip ve mahzun kaldığını itiraf etmiş,önümüzdeki yerel seçimlerde yeniden muahalefet adayını seçerseniz size yine hizmet sunmayız demek istemiştir.



ERDOĞAN'ın;akıl almaz,tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanına asla yakışmayacak olan bu beyanları hakkında çok şey yazabilir ve yorumlar yapabilirdik ama,ülkemizdeki; ATATÜRK'ün, ünvanları önüne Cumhuriyet payesini koyduğu çoğu savcılarımızın; Cumhuriyetin savcısı olduklarını yok sayarak,anayasanın tarif ettiği ayrımcılık yapmayan ve milletin birliğini temsil eden tarafsız ve anayasal Cumhurbaşkanı hüviyetini kazanamamış olan ERDOĞAN'ın; AKP Genel Başkanı ve şapkasıyla yaptığı konuşmalarını eleştiren ve hakaret içermeyen beyanları, tarafsız bir cumhurbaşkanına yönelik,eleştiri hudutlarını aşan ve gerçek anlamda hakaret teşkil eden beyanlar için öngörülen cumhurbaşkanına hakaret suçundan haksız ve yersiz hukuk dışı davalar açması nedeniyle,ağır eleştirel yorumlar yapmıyor ve yapılabilecek sair tüm yorumları okuyucularıma bırakıyorum.04/02/2024



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

2 Şubat 2024 Cuma

CHP'NİN ANAYASA MAHKEMESİNE YAPTIĞI CAN ATALAY BAŞVURUSU GEÇERSİZDİR

 


Anayasanın 6.maddesine göre;Anayasa Mahkemesi dahil, hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.

Bu bağlamda,Anayasanın 148 maddesinde, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri açıkça belirtilmiş olup,buna göre,Anayasa Mahkemesi; kanunların. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Meclisi İçtüzüğünün anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar.Bazı üst düzey devlet görevlilerini,görevleriyle ilgili işledikleri suçlar nedeniyle,Yüce Divan sıfatıyla yargılar ve anayasa ile kendisine açıkça verilen diğer görevleri yerine getirir.

Ana muhalefet partisi CHP;bugün (02/02/2024),geçtiğimiz günlerde, hakkında kesin hüküm bulunmadığı halde, anayasaya aykırı olarak, anayasanın 84/2 maddesine göre Can ATALAY'ın milletvekilliğinin meclis tarafından düşürürülmesi nedeniyle,bu meclis işleminin iptali için, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.

CHP'nin; bu başvuruyu Anayasanın 85.maddesine dayanarak yaptığı anlaşılmaktadır. Zira,başvuruyu açıklayan parti yetkilisi;yaptığı açıklamada, itirazı ve iptal talebini kararın alındığı tarihten başlayarak yedi gün içinde yaptıklarını ve Anayasa Mahkemesinin iptal başvurusunu 15 gün içinde kesin olarak karara bağlayacağını beyan etmiş olup,bu beyan anayasanın 85.maddesini işaret etmekte ve başvurunun 85. maddeye göre yapıldığı anlaşılmaktadır.

Peki,bu somut olayda ve CHP'nin iptal isteminde,anayasanın 85.maddesi geçerli midir?

Yani, CHP; anayasanın 85.maddesine göre,Can ATALAY'ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin meclis kararının iptali için anayasanın 85.maddesi uyarınca geçerli bir talep'de bulunabilir mi?

Anayasanın 85.maddesi çok açıktır.Bu açık hükme göre,CHP bu kararın iptali için Anayasa Mahkemesine başvuramaz.

Zira;85.maddeye göre meclisin milletvekilliğini düşürme kararının iptali için yedi gün içinde Anayasa Mahkemesi Başkanlığına başvurulabilmesi için,milletvekilliğinin düşmesine,anayasanın 84.maddesinin birinci,üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması zorunludur.

Yani,milletvekilliğinin;milletvekilinin istifa etmesi,milletvekilinin milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev ve hizmeti sürdürmekte ısrar etmesi,meclis çalışmalarını özürsüz ve izinsiz olarak bir ay içinde toplam beş birleşim günü katılmaması nedenleriye düşürülmesi hallerinde,bu düşme kararlarının iptali için,miletvekilliği düşürülen milletvekili ve/veya bir diğer milletvekili, Anayasa Mahkemesine başvurulabilir.

Can ATALAY'ın milletvekilliği, anayasanın 84.maddesinin yukarıda saydığımız hallere ilişkin birinci,üçüncü ve dördüncü fıkralarına göre değil, 84.maddenin ikinci fıkrasına göre,yani kesin hüküm giyme nedeniyle düşürülmüş olup, kesin hüküm giyme nedeniyle milletvekilliğinin düşürülmesi hali, anayasanın 85.maddesinde, Anayasaya Mahkemesine iptal başvurusunda bulunabilme hak ve yetkisi ve olanağı tanımamaktadır.

Anayasa Mahkemesi;CHP'nin bu iptal başvurusunu, 85.maddeye aykırı bularak reddedecektir ve Can ATALAY CHP milletvekili olmadığı için,Anayasa Mahkemesi bu usulsüz başvuruyu, hak ihlaline dayalı bireysel bir başvuru olarak da kabul etmeyecektir.

Bize göre, uygulanması gereken yöntem;Can ATALAYIN,meclisin milletvekilliğini düşürme karar ve işlemi aleyhinde,hak ihlaline dayalı olarak, avukatları vasıtasıyla,üçüncü kez bireysel başvuruda bulunmak olmalıdır.02/02/2024



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu