24 Nisan 2024 Çarşamba

ERDOĞAN;IN YENİ ANAYASA TOPUNA GİRECEK OLURSA ÖZGÜR ÖZEL BİTER

 


Farkında mısınız,dikkatinizi çekti mi?


Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN; Meclisin kurulduğu gün olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı için Anıtkabir ve Mecliste düzenlenen törenlere katılmadı ama,bir cemaat liderinin cenaze namazına katıldı.


23 Nisan Bayramını yok sayan bu ERDOĞAN'ın;hayatın olağan akışına göre, 23 Nisan gecesi Mecliste verilen resepsiyona da katılmaması gerekmez miydi?


Gerekirdi tabi.


Ancak, ERDOĞAN; Mecliste gece verilen resepsiyona katıldı.Neden acaba?


ERDOĞAN;bu resepsiyonu fırsata çevirmesini bildi ve CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL ile yakın temas kurarak birlikte çay içtiler ve Özgür ÖZEL'in yapmayı düşündüğü saray ziyaretinde mutabık kaldılar.


ERDOĞAN'ın ağzı kulaklarına varıyordu,çok mutluydu bu yakınlaşmadan.


Haksız da değildi.


Bize göre, yapılacak olan bu görüşme,ERDOĞAN ve ÖZEL ikilisi arasında bir bilek göreşi olacak.


Özgür ÖZEL'in bu görüşmedeki ana amacı;kazanılan yerel yönetimler yoluyla, halka daha fazla hizmet sunarak partisini güçlendirip, 2028 seçimlerinde iktidara yürümek,bu nedenle merkezi yönetimin vesayeti altındaki yerel yönetimlerin, hizmet için gerekli finansı sağlamak,büyük projelere onay alabilmek için, merkezi yönetimden, yani ERDOĞAN'dan destek almaları, onun engellemeleriyle karşılaşmamaları gerekiyor,işte ÖZEL bu nedenle,gerekli desteği sağlamak amacıyla ERDOĞAN'a yaklaşarak onunla görüşmek,ilişkileri sıcak tutmak istiyor.


ERDOĞAN;ÖZEL'in kendisiyle görüşerek ilişkileri sıcak ve samimi tutmak isterken güttüğü bu amacın, mutlaka farkında.ERDOĞAN;CHP ve lideri ÖZEL ile iyi ilişkiler içine girerek CHP'nin yerel iktidarına destek olduğunda, bunun kendisine değil CHP'ye prim getireceğinin de çok farkında.


Kimse bize ön yargılı demesin ama,artık 22 seneden bu yana ERDOĞAN'ı çok iyi tanıdık.Ülke yararına da olsa, kendisine ve partisine yarar sağlamayacak hiçbir icraatın içine girmez ERDOĞAN.


Peki o zaman ERDOĞAN; Özgür ÖZEL ile görüşecek olmaktan dolayı niçin mutlu,niçin ağzı kulaklarına varıyor ve pozitif bir görüntü sergiliyor.


Çok açık.Demokratik bir anayasadan asla yana olmayan,özgürlükleri halkına çok gören,Anayasa Mahkemesi kararlarını dahi uygulamayan,keza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayarak yok sayan,yargı bağımsızlığına karşı, Cumhurbakanlığı Hükümet Sisteminin yerine tekrar parlamenter sisteme dönmeye asla taraftar olmayan,birkaç kişinin anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü ve protesto haklarını kullanmaya kalkmaları halinde,göstericileri gözaltına aldıran ve bu hakların kullanılmasına tahammül edemeyen,özgür basına karşı,darbe anayasası olarak suçladığı birçok değişikliğe uğramış mevcut anayasayı dahi uygulamayan bir ERDĞAN;aslında, mevcut anayasadan dahi daha antidemokratik,cumhuriyetin kuruluş ilkelerini ortadan kaldıracak,özelikle laiklik ilkesini anayasadan silecek olan kafasında planladığı yeni anayasa tartışmalarına, ana muhalefet partisi CHP ve Özgür ÖZEL'i de dahil etmek ve yeni anayasa tartışmaları minderine çekmeyi amaçlıyor.


Bu nedenle,Özgür ÖZEL'in dikkatini çekiyoruz buradan.


Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı Can ATALAY ve KAVALA ve DEMİRTAŞ hakkında verilen ve diğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmadan,ERDOĞAN'ın; yeni anayasa ve özgürükler konusundaki samimiyeti, bu şekilde test edilmeden,ERDOĞAN ile asla ve asla yeni anayasa konusunda tek kelimelik dahi bir diyaloga,görüşme ve tartışmaya girilmemelidir.


Bu kararlı duruş mutlaka sergilenmeli ve ERDOĞAN bu konuda ısrarcı olursa,yani,yeni anayasanın görüşme gündemine dahil edilmesinde ısrarcı olursa,hiç taviz vermeden, ERDOĞAN ile başlayan görüşmeye o anda ve derhal son verilerek toplantı yeri terk edilmelidir.


2019 yerel seçimlerini kazanarak; İstanbul,Ankara,İzmir,Adana,Antalya,Mersin, Muğla gibi belediyelerimizi yöneten CHP,merkezi yönetimin başı olan ERDOĞAN'ın desteğini almadan,onun kösteğine ve belediye meclisinde azınlık olunmasına rağmen başarılı hizmetler vermişler ve 31 Mart yerel seçimi, bu başarılı hizmetler sayesinde fazlasıyla yeniden kazanılmıştır.Bu nedenle,ERDOĞAN'ın desteğini alacağız savıyla,yeni anayasa konusunda taviz verilerek, ERDOĞAN ile görüşmekte ısarcı olunması,halka hizmet için kaçınılmaz değil,bilakis vatana ihanettir.


Buradan tekrarlıyoruz,ÖZEL sakın ola ki;ERDOĞAN'ın oyununa gelerek yeni anayasa masalına kanarak, asla topa girmemelidir.ERDOĞAN tarafından, yeni anayasa konusunun da, görüşmenin gündemine alınmasının dayatılması halinde,görüşmeye derhal son verilmeli ve 2019 ruhuyla, yerel iktidarda halka hizmet verilmeye devam edilmelidir.


CHP de bu güç vardır. 24/04/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


22 Nisan 2024 Pazartesi

23 NİSAN'IN ANLAMI VE ÖNEMİ

 


Her 23 Nisan gününde;23 Nisan 1920 tarihinde ATATÜRK tarafından açılan ve günümüzün, hukukun üstünlüğüne dayalı laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna,saltanat ve halifeliğin kaldırılışına giden yolun ilk durağı olan,devrim yasalarını çıkaran Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun yıldönümünü,Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak,büyük bir coşkuyla kutluyoruz.


23 Nisan 2024 Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 104.yıldönümünü kutladığımız tarihi ve anlamlı günlerimizden biridir.


Her 23 Nisan günlerinde kutladığımız bu bayram;ATATÜRK tarafından çocuklara armağan edilmiş ve bu nedenle adında çocuk bayramı sözü varsa da;bu bayramın asıl anlam ve önemi; saltanatın ve halifeliğin reddedilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulup açıldığı ve egemenliğin,kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun kabul ve tescil edildiği kutlu günün 104.yıldönümü olmasıdır.


Dünyada,yarının büyükleri olan çocuklara armağan edilen ilk ve tek bayram olmasının da, ayrı bir anlamı ve önemi bulunmaktadır.


Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın;önceki yıllarda 23.Nisan gününü,salt çocuk bayramına indirgeyerek,bu günün anlam ve önemini hafife alması ve bu günü, ATATÜRK'ü kabrinde ziyaret edip onu anmayarak,egemenliğin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel oturuma katılmayarak,Türkiye Büyük Millet Meclisinin bulunduğu devletimizin başkenti Ankara dışında,İstanbul ilinde çocukça ve çocuklarla,alternatif bir törenle kutlaması, egemenliğin asıl sahibi,oylarıyla kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçen Türk Milletine ve onun iradesine büyük bir saygısızlıktır.


ERDOĞAN'ın bu bilinçli tavrı;milli iradeyi,milletin egemenlik hakkını yok saymak,reddetmek,egemenliğin millete ait olduğunu inkar etmek,kaldırılan saltanatın hortlatılarak,Osmanlıda olduğu gibi egemenliğin tek başına kendi uhtesinde olduğunun dolaylı olarak ifadesidir.


104.Kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir diğer önemi;ülkemizin emperyalist devletlerle giriştiği kurtuluş savaşına karargahlık yapmış olması ve bu savaşın yönetilmesi ve kazanılmasında oynadığı etkin rolüdür.


Bu nedenle;1920 ve 1930'lu ATATÜRK döneminin,ATATÜRK devrimlerinin gerçekleştirildiği, Cumhuriyetin ilan edildiği,saltanatın ve hilafetin kaldırıldığı yılların Türkiye Büyük Millet Meclisine, Gazi Meclis denilmektedir.


Burada yeri gelmişken tekrar belirtmekte ve altın çizmekte fayda görüyoruz. Özellikle, AKP'nin iktidara geldiği yıllardan günümüze kadar geçen geçen süre içinde, her görüşün temsil edilmesi gereken çoğulcu demokrasiye son vererek demokrasiyi çoğunluğun iradesine indirgeyen ve çoğunluğun iradesini mutlak ve üstün gören,meclisteki çoğunluğuna dayanarak, muhalefeti yok sayıp, sadece kendi çoğunluk iradesini hakim kılan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getirerek Meclisi işlevsiz kılan,FETÖ denilen terör örgütünü bilinçli bir şekilde devletin kurumlarına yerleştiren,aynı menzile doğru beraberce yol alırlarken illegal FETÖ paralel yapı ile ihtilafa düşen AKP ve onun lider ERDOĞAN'ı devirmeye yönelik, 2016 Fetö darbe girişimi sırasında bombalanan günümüzün işlevi tamamen yok edilen ve içi boşaltılan Türkiye Büyük Millet Meclisine, gazi meclis denilmesini şiddetle reddediyoruz.


Bu ülkenin tek gazi meclisi vardır ve o da;kurtuluş savaşına karargahlık yapan,savaşın kazanılmasında etkin bir rol üstlenen,sonrasında Cumhuriyeti ilan eden,saltanatı ve hilafeti kaldıran, kararların alındığı,çıkardığı yasalarla ATATÜRK devrimlerine imza atan, 1920 ve 1930'lu ATATÜRK döneminde faaliyet gösteren, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.


FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında 15.Temmuz. 2016 günü gecesi bombalanan meclisin bombalanma nedeni,iktidardaki legal ve meşru yönetim ile devlet kadrolarına yerleştirilen illegal ve paralel yönetim arasındaki güç ve iktidar mücadelesi ve kavgası olup,meclisin bu yüz kızartıcı nedenle bombalanmasından bir gazi meclis sonucu ve efsanesi asla çıkarılmamalıdır.


Yasama,yürütme ve yargıdan oluşan ve kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olan ulusal egemenliğin en önemli erki olan yasama erkini, Türk Milletini temsilen onun adına kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104.kuruluş yıldönümünü; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında Türk Milletine dayatılan ucube sistemin, yüce meclisi işlevsiz bırakması,yasama yürütme ve yargı yetkisini tek adamda toplaması, milletin egemenliğini teddetmesi nedeniyle,bu sene de buruk bir şekilde kutlayacağız.

Buruk kutlayacak olsak da;Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,tüm ulusumuza ve çocuklarımıza kutlu ve mutlu olsun.

Bizlere,Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bu bayramı kazandıran Yüce ATATÜRK'e ve tüm emeği geçenlere şükran ve minnetlerimizi sunuyoruz,hepsine Allahtan rahmetler diliyoruz,mekanları cennet olsun. 22/Nisan/2024



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





20 Nisan 2024 Cumartesi

OLASI ERDOĞAN VE ÖZGÜR ÖZEL GÖRÜŞMESİ VE MUHTEMEL SONUÇLARI

 


Yerel seçimlerden başarıyla ve birinci olarak çıkan, birçok büyükşehir,şehir,ilçe ve belde belediye başkanlıklarını kazanarak yerel iktidarı eline geçiren CHP'nin yeni genel Başkanı Özgür ÖZEL'in;bir ezberi bozarak,ilk önce bayramda ERDOĞAN'ı arayarak bayramlaşması ve sonrasında, önümüzdeki günlerde ERDOĞAN ile yüz yüze görüşme kararı alması ve bu görüşmeyi gerçekleştirecek olması,ülkenin karpuz gibi ortasından ikiye bölündüğü ve insanların iki kutba ayrıştığı ve siyasetin had safhada gerginleştiği günümüzde,bu bölünmenin ve gerginliğin yumuşatılması adına çok isabetli ve yerinde bir karardır.


Özgür ÖZEL'i, bu siyasetçi olgunluğundan dolayı kutluyoruz.


Dileriz bu görüşme; ülkemizde genel,yani merkezi yönetimin başında olan iktidar ile yerel yönetimin başındaki,yerel iltidarı kazanmış olan ana muhalefet partisi CHP arasında, ülke yararına bir işbirliğine vesile olur.Samimi dileğimiz budur.


Ancak,ERDOĞAN'ın;31 Mart seçiminden sonra çeşitli ortamlarda yaptığı, kamuoyuna yansıyan konuşmalarından,31 Mart yerel seçimlerindeki yenilgisini,CHP'nin seçim başarısını kabullenmediği,anayasal bir yönetim şekli olan yerel yönetimleri ve yerel iktidarı yok saydığı,ülkede tek bir iktidarın olduğunu,o iktidarın da genel ve merkezi yönetim iktidarı olduğunu,bu iktidarın sahibinin de,14 ve 28 Mayıs seçimlerini kazanan kendisinin olduğunu savunduğunu görüyoruz.


Anayasal bir gerçek olmasına rağmen, yerel yönetimlerin ve yerel iktidarın varlığını kabul etmeyen,ülke genelinde yerel yönetimlerin yüz de seksenini kazanan, ülkenin insan sayısı ve ekonomisi olarak çoğunluğunu yerelde yönetme hakkını kazanmış bulunan CHP'nin bu başarısını ve yereldeki iktidarını içine sindiremeyen ve kabul etmeyen ERDOĞAN'ın; bu kafa yapısı ve anlayışla, Özgür ÖZEL ile yapacağı görüşmesinin, ülkeye bir yarar sağlamayacağı,aslında,iktidarını ellerinde tuttukları yerel yönetimlerin,yani belediyelerin halka hizmet yarışında muhtaç oldukları kredi ve sair parasal kaynakların elde edilmesi ve bazı projelerin hayata geçirbilmesi için merkezi yönetimin, yani ERDOĞAN'ın onayına ihtiyaç duyulmasından kaynaklı bir işbirliği arayışından dolayı zorunlu olarak ERDOĞAN ile yüz yüze görüşmek isteyen CHP Genel Başkanı ÖZEL'in,özellikle bugün yerel yönetimler çalıştayında yaptığı güzel konuşmasında da açıkladığı gibi,CHP'nin yerel yönetimlerdeki olası başarılarını basamak yaparak, 2028 de yapılacak olan seçimlerde birinci parti olmayı hedefleyerek iktidara yürümekte olduğunu göremeyecek kadar akılsız olmayan ERDOĞAN'ın, CHP ve Özgür ÖZEL'in bu iktidar yürüyüşüne izin vermeyeceği, Özgür ÖZEL'in ülke yararına uzatmak istediği eli havada bırakacağı büyük bir olasılıktır.


Açıkladığımız nedenlerle,ERDOĞAN Özgür ÖZEL'e randevu verecek ve makamında kabul ederek,basına poz verecek,KILIÇDAROĞLU'na karşı yaşayamadığı,Özgür ÖZEL'i ayağına getirme başarısını kazanan partili bir Cumhurbaşkanı olma hazzını yaşayacak ve bu görüşme bir protokol görüşmesi sınırları içinde gerçekleşecek ve kalacak,CHP'nin ve Özgür ÖZEL'in,yerel yönetimlerde başarılı olarak iktidara yürümesininin önünü kesmek için asla kalıcı bir işbirliğine dönüşmeyecektir.


Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN,herzaman olduğu gibi ülkenin yararını değil kendi iktidarının yararını ve geleceğini önceleyecektir.Aksi,ERDOĞAN'ın siyaset anlayışının doğasına aykırıdır.


Ancak,bu ziyaret kalıcı bir işbirliğine dönüşmese de,Özgür ÖZEL; ben, ülkemin yararını düşünerek elimden geleni yaptım, elimi uzattım, ancak, ERDOĞAN uzattığım eli havada bıraktı deme hakkını kazanacaktır.Bu dahi, Özgür ÖZEL ve CHP adına olumlu ve artı bir adım olacaktır.20/04/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

8 Nisan 2024 Pazartesi

AKŞENER MUAMMASI

 


İYİ PARTİ serüveni zikzaklarla dolu olan ve son yerel seçimlere tek başına ittifaksız girerek ve ülkenin ana muhalefet partisini ve sevilen iki mensubu İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarını yerden yere vuran, onları korkaklıkla ve hırsızlıkla suçlayacak kadar küçülen,partisi İYİ Partiyi yerel seçmlerde büyük bir hezimete uğratan ve bu hezimeti göz göre göre davet eden AKŞENER; bu akıl almaz siyasi hatayı niçin yaptı diye herkes kafa yorarken;bendeniz, AKŞENER'in bu politik zikzalarını yeniden akıl ve muhakeme süzgecinden geçirdikten sonra,bir iddia sınırını aşmamak üzere, sanırım kesin olmayan bazı sonuçlara ulaştım ve bu yazımda bu konuyu işleyeceğim.


Meral AKŞENER yılların poltikacısı onu kimse acemilikle suçlayamaz.


AKŞENER;İyi Partiyi kurdu ve zamanın CHP Genel Başkanı KILIÇDAROĞLU'nun yerinde bir kararı ile CHP'den emanet olarak verdiği CHP milletvekilleriyle mecliste gup kurarak seçimlere katılabildi ve meclisteki yerini aldı.AKŞENER,CHP ve KILIÇDAROĞLU'nun bu jestinden çok memnun ve mutlu oldu ve sonucunda 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerine gidilen süreçte KILIÇDAROĞLU'nun ittifak çağrısına olumlu yanıt vererek, oluşturulan altılı masanın CHP'den sonraki ikinci büyük partis olarak masadaki yerini aldı.


Altıl masanın ikinci büyük ortağı olan AKŞENER; Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilen süreçte, altılı masanın liderler toplantısının tümüne katıldı.Bu toplantılarda neler konuşulduğunun detaylarını tam bilmesek de, bu toplantılarda konuşulanlardan, AKŞENER'in;14 Mayıs 2023 de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde,altılı masanın lideri KILIÇDAROĞLU'nun Cumhurbaşkanlığına aday olmak istediğini anlayamayacak kadar geri zekalı olması, asla mümkün değildir.


Kaldı ki; o süreçte, KILIÇDAROĞLU birçok projesini ve seçimi kazandıklarında yapacaklarını medyadan açıkça kamuoyu ile paylaşıyordu.Seçildiğimizde şunu yapacağız bunu yapacağız demiyor, sürekli birinci tekil şahıs konuşarak yapacağım edeceğim diyordu.


Seçildiğinde yapacağını halkımıza deklere ettiği vaatlerinden en önemlisi neydi?bir hatırlayınız lütfen.


Döviz cinsinden, kar garantili olarak yap işlet devret yoluyla yapılan,devletimizin hazinesine büyük yük olan, fakir halkın vergilerinden toplanan paraların transfer edildiği, tırnak içinde KILIÇDAROĞLU'nun beşli çete dediği iktidar yanlısı şirketlerden, haksız olarak kazandıkları, hazineden çaldıkları 418 milyar doları kuruşuna kadar çatır çatır geri alacağını vaat etmiyor muydu,kendisinden korkan beşli çete tabir ettiği şirketlerin aracılar koyarak kendisine ulaşmak istediklerini, ancak buna izin vermediğini her vesileyle açıklamıyor muydu?


Açıklıyordu tabi.


Özetlersek,KILIÇDAROĞLU açıkça söylemese de, birinci tekil şahıs konuşarak, seçilirsek şunu yapacağım bunu yapacağım diyerek, Cumhurbaşkanlığına adaylığının yanısıra,seçildiğinde,insanları heycanlandıran ve beşli çete denilen şirketleri ve iktidarı korkutan hazinenin çalınan 418 milyar dolarını geri alacağı vaadini,kararlı bir şekilde dillendiriyordu.


Geri zekalı olmadığı kesin olan, yılların politikacısı AKŞENER; KILIÇDAROĞLU'nun eylem ve söylemlerinden, kesinlikle cumhurbaşkanı adayı olacağını anlamış ve biliyor olmasına rağmen,bu adaylığa açıkça karşı çıkma cesaretini gösteremediği için,KILIÇDAROĞLU'nun adaylığını itibarsızlaştırma stratejini benimsemiş ve hem kendisi ve hem de partisinin ileri gelen kendisine yakın mensuplarını devreye sokarak,her vesileyle seçilebilecek bir kişinin aday olması gerektiğini söleyerek KILIÇDAROĞLU'nun seçilemeyecek aday olduğunu kamuoyuna yaymaya çalışıyor,KILIÇDAROĞLU'nun yerine,onu karşı çıkmasına rağmen ve CHP'nin içişlerine karışma pahasına, CHP'nin mensupları olan İNAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ'dan birinin Cumhurbaşkanı adayı olmasını açıktan açığa talep ediyordu.


İş altılı Masada aday belirlenmesine gelip çattığında, altılı masanın beş bileşeni parti, KILIÇDAROĞLU'nun adaylığı üzerinde ittifak ettiklerinde,AKŞENER altılı masayı kumar masasına benzeterek, ya tarih yazacağız, ya da tarih olacağız diyerek, çok ağır ve sert açıklamalar ve ses tonuyla, altılı masayı devirerek altılı masadan ayrıldı.


Olabilir, AKŞENER altılı masadan ayrılabilir,ancak, hiç gereği yokken babasını öldürmüşler gibi,bu şiddet ve ağır suçlamanın gereği var mıydı?Aslında,normal koşullarda, bu şiddet ve ağır suçlamanın hiç gereği yoktu.


Ancak,AKŞENER;altılı masanın ve lideri Cumhurbaşkanı adayı KILIÇDAROĞLU'nun yıpratılarak halk ve seçmen nazarında itibarsızlaştırılıp kesin olarak seçilmesinin önüne geçilmeliydi sanırım.


Artık seçmen nezdinde altılı masanın ve KILIÇDAROĞLU'nun itibarı zedelenmiş ve onlara duyulan güven sarsılmıştı.


Sonradan masaya dönülse de kırılan vazoyu,masayı tamir etmek mümkün edeğildi.Hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı.


Bu nedenle, AKŞENER;devirdiği masaya dönmesinin hiçbir yararının olmayacağını bildiğinden,masaya dönermiş gibi yaptı ve yine KILIÇDAROĞLU'nun seçilemez bir aday olduğunu kanıtlamak ve vurgulamak adına,İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ, masaya dönme karşılığında, KILIÇDAROĞLU'nu ayakta tutacak Koltuk değnekleri olarak cumhurbaşkanı yardımcıları olarak altılı masaya monte edildi.


14 ve 18 Mayısta seçimler iki turlu olarak yapıldı ama kırılan vazo yapıştırılamadığı için,koşulların tümü ERDOĞAN'ın aleyhine olmasına rağmen,ERDOĞAN seçimleri kazanarak,hakkı olmadığı halde,üçüncü kez ve aanayasaya aykırı olarak Cumhurbaşkanı seçildi.


KILIÇDAROĞLU'nun Cumhurbaşkanı seçilememesi;sanırım, KILIÇDAROĞLU'nun; tırnak içinde, beşli çete dediği yap işlet devretçi şirketlere derin bir nefes aldırdı.


AKŞENER'in; sayesinde kaybedilen seçimlerden sonra hırçın davranışlarına, CHP'ye KILIÇDAROĞLU'na,bir zamanlar yere göğe koyamadığı, KILIÇDAROĞLU'nun adaylığını engellemek ve itibarsızlaştırmak için kendilerini piyon olarak kullandığı,benim Cumhurbaşkanı adayım onlardır dediği İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ'a yönelik ağır eleştirileri ve hatta hırszılıkla suçlaması gerçekten hayatın olağan akışına aykırı ve dikkat çekicidir.


Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tüm yaşananları başından sonuna alt alta koyduğumuzda,özellikle KILIÇDAROĞLU'nun seçildiğinde yapacağını vaad ettiği hazineden nemalanan şirketlere kaptırılan 418 milyar doları kuruşuna kadar geri alıp hazineye kazandırılacağına ilişkin vaadini boşa çıkaran Cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesinin tüm günahlarını tek başına KILIÇDAROĞLU'na yıkan at gözlüklülerin, seçimin kaybına biraz daha geniş bakacaklarını,AKŞENER'in; CHP,KILIÇDAROĞLU,İMAMOĞLU ve MANSUR yavaşı ağır bir şekilde sebepsiz olarak eleştirerek ve partisini tek başına yerel seçimlere sokarak,kendisini ve partisini tarihin çöplüğüne atan siyasi intihar girişimini, daha iyi ve objektif olarak değerlendirecelerini umut ediyoruz.


Bu yazıda dile getirilen görüş ve yorumlar;her siyasinin,siyasete girerken göze alması gereken,eleştiri niteliğinde ve kesin kanıya dayanmayan,konuyu okurların yorumlarına bırakılan,politik bir iddia ve değerlendirme olup,kimseye yönelik kesin bir suçlama, itham ve yargısız infaz değildir.08/04/2023


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




5 Nisan 2024 Cuma

AVUKATLAR GÜNÜ

 


Bugün 5.Nisan.2024 Avukatlar Günü.


Her yılın belirli günlerinin, vahşi kapitalizmin rant elde etmesi amacıyla paylaşılarak, çeşitli isimler altında bazı özel günlere tahsis edilerek yerli yersiz kutlanmasına, haklarını asla ödeyemeyecğimiz, şahsen ve toplum olarak kendilerine çok şey borçlu olduğumuz anne olsun veya olmasın tüm kadınlarımızı kapsayacak şekilde “Anneler Günü” kutlamaları dışındaki özel kutlama günlerine pek iltifat etmemekle birlikte; demokrasinin ve tüm özgürlüklerin teminatı olan savunma ve hak arama özgürlüğünün hayata geçirilmesinin mümtaz neferleri, uzun hakimlik ve savcılık görevinden sonra aralarına katılmakla gurur duyduğum, yargının üç kurucu unsurundan bize göre en önemlisi olan savunma ayağının onurlu temsilcileri avukatlarımızın avukatlar gününe de, anneler günü gibi özel bir değer vermekteyim.


Avukatlara verilmesi gereken önem ve değer,onların şahıslarına değil, temsil ettikleri ve yerine getirdikleri savunmanın ve savunma hakkının kutsalığından ve tüm özgürlüklerin teminatı olmasından kaynaklanmaktadır.


Biz,yargının üç kurucu unsurundan, iddia,savunma ve karar makamlarının tümünde oturan ve bu makamlarda görev yapan 54 yıllık bir hukukçu olarak, diyoruz ki; hakim olsun, savcı olsun, bir hukukçunun erişebileceği en üst ve son makam, savunma, yani avukatlık makamıdır.


Bu nedenle, sıfatı,makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkesin, avukatlarımıza hak ettikleri değeri vermeleri, savunma mesleğine saygı duymaları gerekir.


Hiç dikkat ettiniz mi? Hakkında en küçük bir iddiada bulunulan herkes'in, ilk önce kapısını çaldığı kişi avukatlardır. Hatta, suçlanan kişinin; avukat,hakim ve savcı olması halinde dahi, suçlanan o avukatın,hakimin ve savcının dahi, kapısını ilk çaldığı kişi,bir avukat olmaktdır.Bu örnek dahi, savunmanın ve avukatın önemini gözler önüne sermektedir.


Peki, ülkemizde savunma mesleğine ve bunu icra eden avukatlarımıza hak ettikleri gereken önem verilmekte midir?


Maalesef, bu soruya olumlu bir cevap verebilmemiz mümkün değildir.


Gerektiğinde Yüce Divanda yargılanan Başbakanların ve Bakanların dahi savunmalarını üstlenen avukatlara,daha dün diyebileceğimiz yakın tarihe kadar ülkemizde verilen değer, üçüncü dereceden bir devlet memuruna verilen değerin dahi altındaydı.


Bu örneği niçin veriyoruz? Niyetimiz üçüncü dereceden memura değer vermemek, onu küçük görmek değildir, yanılmıyorsak üçüncü dereceden itibaren, 3,2 ve 1. dereceye terfi eden devlet memurlarına,çok eski tarihlerden bu yana yeşil pasapor verildiği halde, avukatlarımıza; yeşil pasaport dan yararlanma hakkı,mensubu olduğum İzmir Barosu dahil, tüm barolarımızın ve Türkiye Barolar Birliğinin uzun yıllara dayalı uğraşıları sonunda, hem de avukatların söz sahibi olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan bir yasa ile çok yakın tarihlerde tanınmıştır.


Demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini içlerine sindirememiş olan siyasal iktidarlar ve onların emir kulu olan emniyet güçleri, avukatlarımızı, bu ülkede potansiyel suçlu bir kitle olarak görmekte ve en küçük bir fırsatı yakalamaları halinde avuakatlarımızı yerlerde sürükleyerek tartaklamayı kendilerine hak görmektedirler.


Yargının üç kurucu unsurundan birisi olan ve avukatlarla birlikte görev yapan hakimlerimizin azımsanamayacak olan bir bölümü de; maalesef, savunma makamını ve avukatlarımızı, görev yapmalarının önünde bir engel olarak görmekte, savunma makamının hakkını vermeye çalışan ve üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirmek, maddi hakikate ulaşmak, adil yargılanma hakkını hayata geçirmek için çırpınan ve yeri geldiğinde hakim ile hukuki tartışmaya girmek zorunda kalan avukatlarımızı, duruşmanın huzurunu bozdukları uydurma gerekçesiyle, dışarı atmakla tehdit edebilmekte, genellikle buna cüret edemese de, avukatlarımızın asaplarını bozmakta, dikkatlerinin dağılmasına neden olmaktadırlar.


Bunda, bazı avukatlarımızın, temsil ettikleri savunma makamının hakkını vereremeyerek,gerektiğinde hakim karşısında dik duramayışlarının da büyük katkısının olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.


Şu anda avukatlık yapan bu satırların yazarı olarak, duruşmalarda başımıza gelen yaşadığımız canlı olaylardan bir örnek verecek olursak; ismi lazım değil,İzmir ilindeki bir ağır ceza mahkemesinde, avukat olarak savunma makamını temsil ederken, ihsası rey anlamında ve hatta reddi hakim koşullarını taşıyan, tarafsız bir hakime yakışmayacak beyanlarda bulunan mahkeme başkanıyla haklı olarak girdiğimiz tartışmaya tanık olan tanımadığımız ve o anda farkına dahi varmadığımız bayan bir stajyer avukatın, duruşmanın bitiminde arkamızdan yanımıza gelerek, bizi tebrik edişini, savunma makamının hakkını veren ve gerektiğinde mahkeme başkanıyla sert tartışmalara girebilen avukatlara pek tanık olmadığını beyan edişini, savunma makamının hakkını ve itibarını koruyan ve uyarılarıyla mahkeme başkanına hak ettiği dersi veren bizimle tanışmak istemesini, üzülerek de olsa burada açıklamak zorundayız.


Hakimlerimiz, hiç unutmamalı ve çok iyi bilmelidirler ki; ülkemizde yok olma noktasına gelen, yerlerde sürünen yargının bağımsızlığını, demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini savunan kuruluşlar ve kişiler; barolarımız ve aydın sorumluluğunu taşıyan avukatlarımızdır. Hakimlerimizin, emekli olduktan veya istifa ederek, oturdukları kürsünün, avukata göre daha rakımlı koltuğundan indikten sonra ilk çalacakları kapı, avukatlık ruhsatı talep etmek üzere, Barolarımız olacaktır. Yukarıda bahsettik, hukuk mesleğinin zirvesi ve en tepe noktası avukatlıktır.

Nereden nereye, bir avukatlar gününden de yine uzun bir makale çıkarmış olduk.

Yazacak ve paylaşacak daha çok sorun var ama, tadında bırakarak, yargının savunma ayağının mümtaz temsilcileri olan tüm avukatlarımızın; yargının tüm sorunlarının çözümlendiği,yargının bağımsız ve tarafsız olduğu günleri görmek arzu ve özlemi içinde, avukatlar gününü kutluyor ve herkesi, daha ihtiyaç duymadan, savunma hakkına ve avukatlarımıza sahip çıkmaya ve saygılı olmaya davet ediyorum.05/04/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

İzmir Barosu Üyesi Avukat


2 Nisan 2024 Salı

BİR KERE DE YENİLGİYİ KABUL EDİNİZ VE MİLLİ İRADEYE SAYGILI OLUNUZ

 


Bunlar asla akıllanmazlar.


Analarının karnından iktidar olarak doğduklarına,Allahın yeryüzündeki temsilcisi olduklarına,kendilerinden başka hiçbir kişi ve partinin seçim kazanmaya haklarının asla olmadığına,seçmenin iradesi kendi aleyhlerine tecelli ederse,bu iradeye yargıyı da kullanarak dur demenin ilahi bir görev olarak Saray liderliğindeki AKP'ye verilmiş olduğuna gerçekten inanmışlar.


İktidarın; Adalet Bakanı tarafından uygulamaya koyduğu,artık süreklilik kazanan anayasa ve yasa tanımaz davranışları karşısında, biz bu kanaate vardık.


31.Mart yerel seçimlerinden sonra yaptığı balkon konuşmasında dahi seçimi kaybettiklerini açıkça beyan edemeyen ve bu yenilgiyi bir irtifa kaybı olarak nitelendiren AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; seçim sonuçlarında ortaya çıkan milli iradeye saygılı olacaklarını beyan etmişse de,bu seçim yenilgisinin kabul edilemediğini,hazmedilemediğini,milli iradeye yine saygı gösterilmeyeceğini, ERDOĞAN'ın, her zaman olduğu gibi,söylediklerinin tan tersi uygulamalara devam edeceğini gösteren olaylar yaşamaktayız.


Her yerel seçimden sonra,Kürt vatandaşlarımızın yaşadıkları yörelerimizde Kürt seçmenin hür iradeleriyle sandıkta seçtikleri yerel yöneticilerin yerine kayyumlar atanarak, Kürt seçmenin iradesine saygı gösterilmediği gibi,31 Mart yerel seçimlerinden sonra da Van ilimizde Kürt seçmenin oylarıyla seçilen Abdullah ZEYDAN'ın mazbatasına el koymak amacıyla,Şeytan'ın dahi aklına gelmeyen bir hukuk garabetine başvurularak,koşulları yasada açıklanan ve önceki yıllarda alınan bazı mahkumiyetlerin sonucu olarak ortaya çıkan yasakları kökünden kaldıran yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının kaldırılması yoluna gidilmiştir.


Bu girişimi yapan şahıs da,maalesef bu ülkenin Adalet Bakanıdır.


Çok üzücü ve dehşet verici,Kürt seçmeni ayağa kaldıran bu akıl almaz uygulamadan kaynaklanacak demokratik tepkilerin ajite edilerek şiddete dönüşmesi riski dahi tüylerimizi ürpetmeye yetiyor.


Siyasal iktidara soruyoruz.


Sizlerin gücü,bu ülkenin eşit yurttaşları olan,bu ülkenin kurtuluşunda kanlarını döken,devletimizin kuruluşunun şerefini taşıyan Kürt Vatandaşlarımıza mı yetiyor?


Siz mi Kürt sorununu çözeceksiniz?


Siz mi enflasyonu önleyeceksiniz,ülkeyi düze çıkaracaksınız?


Siz mi demokratik ve özgürlükçü sivil bir Anayasa yapacaksınız?


Midenizden konuşmayınız,gücünüz ve cesaretiniz yetiyorsa;biz seçim meçim tanımıyoruz,demokrasiye son veriyoruz diyerek, göstermelik demokrasi perdesini tamamen kapatınız,bunu da beceremediğinize,bu cesareti gösteremediğinize göre,tek yol kalıyor, demokrasiyle geçinmeye alışınız.


Yapmayınız, bindiğiniz dalı kesmeyiniz,ülkenin huzurunu kaçırmayınız.Buna hakkınız yok.İktidar olarak sizin göreviniz, ülkenin birlik beraberlik ve huzurunu bozmak değil,bilakis ülkenin huzurunu.birlik ve beraberliğini sağlamaktır.Ateşle oynadığınızın farkına varınız lütfen.


31 Mart seçimlerinden galip ve birinci parti olarak çıkan CHP ve Genel Başkanı Özgür ÖZEL'in; söylemli değil, eylemli demokratik tepkisini merak ediyor ve bekliyoruz.Seçim zaferinin oluşmasında oylarıyla katkı sunan Kürt seçmen vatandaşlarımızın iradesine sahip çıktığı ölçüde ve ancak o koşulla, CHP seçim zaferini gerçekten hak edecek ve daha sonraki seçim başarılarını sürdürebilecektir.


Kürt seçmenin iradesine sahip çıkmak,31 Mart seçimlerinden sonra CHP ve Özgür ÖZEL'in ilk ve çok önemli demokrasi sınavı olacak ve bu sınavın sonucu,siyasi beceri kabiliyetini ve demokrasiye ve halk iradesine yönelik samimiyetini ortaya koyacaktır


İnanınız,22 yıllık artık yıpranan ve halka hizmet sunamayan,ülkeyi perişan eden iktidarınızın devamı için hukuk dışı yollara sapmanızın, ne ülkemize ne de sizlere bir yararı olacaktır.


Artık,gerçekleri görerek,ülkeyi yönetme yeteneğini kaybettim diyerek iktidarı bırakmanız;en başta sizler olmak üzere,ülkemiz ve herkes için hayırlı olacaktır.


Kürt kökenli vatandaşlarımızın seçme ve seçilme haklarına yapılan müdahale ve saygısızlık,Kürt vatandaşlarımızı dışlamak,onları PKK Terör Örgütünün kucağına iteceğinden,PKK'ya yardım ve yataklık suçunu oluşturmaktadır.02/04/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu




1 Nisan 2024 Pazartesi

31 MART SEÇİM SONUÇLARININ YORUMU

 



Elde edilen önemli büyükşehir,il ve ilçe belediye başkanlıklarının sayısına ve sahil kesimlerine sıkışıp kalan seçmen tabanının ülkenin geneline yayılmasına, Türkiye haritasının tümüne yakının kızarmasına,kırmızıya dönüşmesine baktığımızda,bu seçimin tek galibinin ve birincisinin,Cumhuriyet Halk Partisi olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.


CHP'nin seçimden birinci parti olarak çıktığı gerçeği,alınan sonucun rakamsal miktarıyla herkes tarafından açıkça anlaşılabilmektedir.


Burada önemli olan, CHP'nin ülke çapında birçok belediye başkanlıklarını kazanarak,yüzde yirmi beşlik cam tavanı delip oylarını artırarak seçimden birinci parti olarak çıkmasının gerçek nedenleri nedir?


İşte bu soruya verilecek olan doğru cevaplarda ittifak sağlamak mümkün değildir.


Bu soruya, her kesim, kendi işine geldiği gibi, kendi penceresinden bazı cevaplar yaratacaklardır mutlaka.


Öncelikle şunu belirtmek istiyoruz,CHP'nin bu seçim başarısını tek bir nedene indirgeyemeyiz.Bu başarının çok yönlü, birçok nedeni vardır.


CHP'nin sosyal demokrat olumlu politikalarından, ürettiği halk ve ülke yararına projelerden, hukuka,anayasaya,yasalara,kuvvetler ayrımına,en başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin değerlerine,özgürlüklere,yargı bağımsızlığına saygısından ve bağlılığından kaynaklı nedenler, bu seçim başarısın olmazsa olmaz ilk nedenidir.


Ülkemiz insanının; çarpık İslam anlayışı, kültür yapısı,sosyo ekonomik koşulları,iktidardan sosyal yardım alarak hayatını sürdürmek zorunda kalan bu nedenle iktidara körü körüne biat eden büyük bir seçmen kitlesinin varoluşu nedeniyle,CHP'nin yukarıda kısaca saymaya çalıştığımız olumlu politikalarına rağmen; CHP, yüzde yirmi beş cam tavanını,maalesef bugüne kadar delememiştir.


Peki,CHP'nin;14/28 Mayıs 2023 seçimlerinden çok kısa bir süre sonra yapılan 31 Mart 2024 seçimlerinde oyunu artırarak yüzde yirmi beşlik oy can tavanını delerek,yerel seçimleri kazanmasının ve birinci parti olmasının diğer nedenleri nedir?


Yine bir gerçeği saptayalım.Kimse;genel seçimlerden sonra yapılan kurultayda değişime gidilmesi ve KILIÇDAROĞLU'nun evine gönderilmesi,partinin başına Özgür ÖZEL'i getirilmesi,parti üst yönetim kadrolarının yenilenmesi, bu tahmin edilemeyen sürpriz başarının nedenidir demeye kalkışmasın.Bu cevap külliyen gerçek dışı olup,KILIÇDAROĞLU'na yapılabilecek en büyük ayıp ve kötülüktür.


Bu kısa sürede ne değişmiştir Allahınız aşkına?


Yeni genel başkan Özgür ÖZEL;kurtarıcı olarak uzaydan gelmemiştir, senelerdir milletvekilidir,parti yönetimindedir ve KILIÇDAROĞLU'nun sağ koludur.Yeni bir yüz değildir.Yüz değitirmek de, aslında değişim değildir.


İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ; KILIÇDAROĞLU'nun 2019 yerel seçimlerinde her riski üzerine alarak İstanbul ve Ankara'ya büyük şehir belediye başkanı adayı yaparak seçilmelerinde en büyük katkısı olan önceki genel başkandır.


Partinin ideolojisinde,strateji ve taktiğinde,yönetim tarzında,söylemlerinde,siyaseti alışılagelmiş geleneksel dar kalıplarından,söylemden çıkararak eyleme dönüştürerek topluma yayma,sokağa taşıma,vatandaşı siyasetin göbeğine çekerek, vatandaşı doğrudan siyasete eylemli bir şekilde otak etme gibi değişimler maalesef sağlanmamış,zaten olsa da bu değişimleri uygulamaya koymak için gerekli makul süre de geçmeden 31 Mart seçim başarısı elde edilmiştir.İşte bu gerçekler sorgulanmadan,gözardı edilerek, seçim başarısını yeni genel başkana ve parti üst yönetimine mal etmek büyük bir yanılgıdır.


Evet, önceki genel başkan muhalefet partilerini bir araya getirip ittifak kurmakla,kötü Bir şey yapmamıştır.Ancak, en başta İYİ Parti olmak üzere, altılı masadaki ittifak ortakları partileri gözünde çok büyütmek ve seçmen tabanlarını araştırmadan onlara güvenmekle ve güçlerinin üzerinde milletvekili hediye etmekle büyük bir hata yapmış ve bu partilerle uzayan görüşmeler yaparak vakit ve enerji kaybetmiş,seçimi mutlak surette kazanacağı yanılgısına düşmüştür.


Altılı masayı deviren AKŞENER'e ve tabanları olmayan diğer altılı masa ortaklarına rağmen, KILIÇDAROĞLU; Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde,yapılan tüm haksızlıklara ve eşitsizliklere karşın, ERDOĞAN ile başa baş mücadele etmeyi başarmış ancak az farkla seçimi kaybetmiştir.


Tüm hatalarına rağmen,KILIÇDAROĞLU'nun;31 Mart yerel seçim başarısının temellerinde emeği ve olumlu katkıları vardır,bunu inkar eden kişi ve kişiler nankördür.


KILIÇDAROĞLU'nun;2019 yerel seçimlerindeki,aday belirleme,seçimi yönetme,birçok büyük ilin belediye başkanlıklarının kazanılmasında ve sonrasında, seçimi kazanan belediye başkanlarının uyumlu ve sosyal demokrat ilkeler doğrultusunda çalışmalarına sunduğu katkı ve gösterdiği liderlik,asla unutulmamalıdır.


KILIÇDAROĞLU'nun başarısı olan 2019 yerel seçimleriyle kazanılan birçok büyük şehir belediye başkanlarının başarılı çalışmaları,iki kazı teslim etsen idare edemez,sahip çıkamaz ve kaybeder diye suçlanan CHP'nin; iktidar olduğunda neleri yapabileceği,Türk kamuoyuna kanıtlanmıştır.


Futboldan bir örnek vermek istiyoruz.Bazen maç kazanılmaz,siz de kötü oynayarak galibiyeti hak etmediğiniz halde,sizden daha kötü oynayan rakip tarafından, maç size verilir,adeta hediye edilir.


31 Mart yerel seçim zaferinde,çok kötü olan ,ülkeyi yönetemeyen yoksulu ve emekliyi iktisaden ezen,özgürlükleri yok eden,yargıyı boyunduruğu altına alan,Anayasa Mahkemesi kararlarını dahi uygulamama cüretini göstererek demokraiye başkaldıran,eğitimi dinselleştiren,laikliği yok sayan,ATATÜRK'ü taşeron kullanarak yok sayan ve hakaretler yağdıran,hazineyi boşaltan iktidarın, bu olumsuzluklarıyla, seçimi CHP'ye kendi elleriyle verdiği gerçeği de asla unutulmamalıdır.


Bugüne kadar tüm mağduriyetlerine rağmen geleneklerinden ve alışkanlıklarından uzaklaşamadığı için iktidar partisini desteklemekten vazgeçmeyen 14 milyon emeklinin,bıçağın kemiklerine dayanması nedeniyle, iktidar partisine oy vermeyerek,tek alternatif olarak gördükleri CHP'ye yönelmiş olmaları gerçeği de unutulmamalıdır.


Yine, KILIÇDAROĞLU'nun; ülkenin sosyolojik ve dinsel seçmen tabanı koşullarına göre, seçim kazanmak için olumlu bir katkısı olan ve CHP'nin sürekli eleştiri aldığı, altıok ilkelerinden, özüne dokunmaksızın bazı tavizler vererek,CHP'yi katı bir ideoloji partisi olmaktan çıkaran,adeta merkeze çeken ve antilaikler dışında, demokrat mütedeyyin seçmenlerin dahi oy verebilecekleri bir yörüngeye oturtan politikaları da,31 Mart seçimlerindeki öngörülemeyen başarıya katkı sunmuştur.


Boş tencere de,en başta emeklilerimiz ve asgari ücretle çalışmak zorunda kalan çalışanlarımız olmak üzere,biraz gecikme ile de olsa, 31 Mart seçimlerinde etkisini göstermiş ve iktidara seçim yenilgisini,CHP'ye ise seçim zaferini getirmiştir.


Duyarlı ve belirli bir tabanı olan DEM Partisi seçmeni de Türkiye ittifakına katılarak kendi adaylarından ziyade,muhalefete liderlik eden CHP'ye oy vererek,CHP'nin seçim başarısına dışarıdan katkı sunmuştur.


Yazımızı bir benzetme ile özetlersek;


Tek adama dayalı saray yönetimi; kötü yönetimiyle, ülkede bir Nuh Tufanı yaratmş ve bu tufandan kaçıp kurtulmak isteyen seçmen çoğunluğu da, 31 Mart seçiminde Nuh'un Gemisine, yani CHP'ye oy vermeyi tercih etmiştir.Başka bir anlatımla Nuhun gemisine benzettikleri CHP'ye sığınmıştır.Bu oyların tümü, CHP'nin tapusunda kalıcı oylar değildir,büyük kısmı emanet oylardır,bu oyların kalıcı hale getirilmesi de Özgür ÖZEL ve yönetimine düşen bir görev ve sorumluluktur.02/04/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu