23 Mayıs 2024 Perşembe

İKİ AYAKLILARI İÇİN DE YASAL BİR ÖNLEM ALMAYI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

 



Basından öğrendiğimize göre,iş başındaki AKP iktidarı; ülkenin tüm sorunlarını halletmiş de sıra sokak köpeklerine gelmiş gibi,sahipsiz sokak köpeklerini bir barınakda toplayarak,bir aylık süre zarfında sahiplendirilemeyen köpeklerin iğne ile uyutulmalarına,başka bir tabirle öldürülmelerine olanak tanıyan bir yasa üzerinde çalışmaya başlamış.


Öncelikle şunu belirtelim ki;sokak köpeklerinin belli bir sahibi olmasa da,onlar;bazı istisnaları dşında insanlara hiçbir zararları olmayan, insan dostu, sadık yaratıklar olup,onlar kamunun emanetleridir.


Evet,ülkemizde Avrupada örneklerini hiç görmediğimiz kadar fazla, aç,susuz ve aşısız başıboş dolaşan köpeklerin varlığı, inkar edilemez bir gerçektir.Ancak bu durum, ükemizin yıllar boyu devam eden bir yaşam tarzı haline gelmiş ve insanlarımızın çoğunluğu tarafından benimsenmiş ve kanıksanmıştır.


İnsanlarımızdan bazılarının, çok ender de olsa,sokak köpeklerinin saldırılarına uğraması,onlara soykırım yapılmasını asla haklı gösteremez.


Sahipli,sahipleri tarafından sokaklarda gezdirilen cins köpekler, sanki masum mu?


Benim evimin önünde bir park var,Karşıyaka Belediyesi o parkın içinde bir bölümü sahipli cins köpeklerin bahçesi olarak düzenledi,ben de bu parkın etrafındaki yürüyüş pistinde yürüyüşler yapıyorum.Yürürken,sahipleri tarafından bu köpek bahçesine getirilen şımarık sahipli cins köpeklerin, bana yönelik havlamaları da beni ziyadesiyle rahatsız ve tedirgin ediyor,parkın çevresndeki evlerde oturan insanlar, bu sahipli köpeklerin havlama sesleriyle rahatsız oluyorlar.


Demem o ki;köpeğin fiili saldırısına uğrayarak ısırılma kadar, onların yabancı insanlara yönelik, kuru sıkı havlamaları da çok rahatsız edici bir durumdur.


Kimse sahipli cins köpek karşıtı olduğumuzu sanmasın,bu örneği vermemin nedeni; iktidarın gücünün sadece sahipsiz sokak köpeklerine yetiyor olmasına,sahipsiz sokak köpeklerinin soykırıma tabi tutulacak olmaları girişimine, karşı çıkıyor olmamdır.


Yasal düzenlemenin nedenine gelince; neymiş efendim sahipsiz sokak köpekleri hayati tehlike yaratıyormuş.


Bu neden,gerçek dışı ve büyük bir yalandır.Çok ender bazı istisnalar dışında,ben bugüne kadar bir sokak köpeğinin saldırısına uğrayarak parça parça edilerek öldürülen bir insan haberine tanık olmadım.


Bir lokma ekmek verdiğim için bana kul köle olan, bir yere giderken peşimden gelerek beni koruma altına alacak kadar sadık köpeklere tanık oldum,daha ziyade.


Bu dört ayaklı sadık dostlarımıza önlem alacağınıza;hergün, boşanma aşamasında olduğu,boşandığı,ayrıldığı yüzlerce eşini,eski eşini ve sevgilisini,üç kuruş para için annesini ve babasını evlerinde veya sokak ortasında hunharca ve acımasızca öldüren,iki ayaklı sokak köpeği caniler için, testi kırılmadan,kadınlar öldürülmeden nasıl bir yasal önlem almayı düşünüyorsunuz acaba?


Cumhur İttifakı ortağı bay DESTİCİ;demiş ki,sokak köpekleri yüzünden kadınlar pazara çarşıya gidemiyorlar,sokağa çıkamıyorlar.Oysa ki;bunların iki ayaklıları yüzünden, kadınlarımız bırakın çarşıya,sokağa,pazara gitmeyi evlerinde dahi rahat ve huzurlu bir yaşam süremiyorlar,her an kapılarının çalınarak veya kırılarak içeri girecek olan eski eş ve sevgilileri tarafından öldürülme heyecanı ve korkusu içinde yaşıyorlar.


İnsanların,kadın ve çocukların asıl hayati tehlikesi dört ayaklı sokak köpeklerinden kaynaklı değil,bunların iki ayaklısından kaynaklı olup, buna yardımcı olan da, yaz saati uygulamasının kış ayında da aynen devam ettirilerek,sabah işine ve okuluna gitmek zorunda olan kadın ve çocukların gün ağarmadan, ortalık aydınlanmadan alaca karanlıkta yollara dökülmesine sebep olan AKP iktidarıdır.


Yazılacak daha çok şey var ama,fazla uzatmadan tadında bırakıyor ve sokak köpeklerinin yok edilmelerine olanak sağlayacak olan yasal düzenleme girişiminden vazgeçileceğini umuyor ve bekliyorum. 23/05/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

21 Mayıs 2024 Salı

TÜRKAN SAYLAN

 


18.05.2009 tarihinde kaybettiğimiz,adeta ölüme itilen değerli insan ve doktor,bilim insanı Sayın Türkan SAYLAN için, ölümü nedeniyle, 19/05/2009 tarihinde yazdığımız “GÖZÜNÜZ AYDIN” başlıklı makalemizi, Türkan SAYLAN'ın her ölüm yıl dönümlerinde aynen yayımlayarak kendisini anmayı, gelenek haline getirdik ve bu yıl da,15.ölüm yıldönümünde aynı geleneğe uyarak, dört gün gecikmeyle,bu yazımızı aynen siz okurlarla paylaşıyorum.

Değerli bilim insanı Sevgili Türkan SAYLAN'ı sevgi,saygı ve rahmetle anıyor,şükranlarımı sunuyorum. 22/05/2024 Güner YİĞİTBAŞI



GÖZÜNÜZ AYDIN

Aydınlanmanın simgesi..

Laik..

Demokrat..

Atatürkçü..

Doktor..

Eğitimci..

Çağdaş ATATÜRK kadını..

Darbe karşıtı..

Gerçek Vatansever..

Sözde değil, eylemleriyle ülkesinin insanlarına hayatının sonuna kadar hizmet eden, insan sevgisiyle dolu..

Ergenekon gazisi..

Hukuk mağduru..

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı, saygıdeğer insan Profesör Dr. Türkan SAYLAN' ı, geçtiğimiz gün kaybettik. Onu seven Türk Ulusunun başı sağ olsun.

Türkan SAYLAN' ı potansiyel suçlu kabul ederek, kanıttan suçluya gidecek yerde, belki kanıt elde edebiliriz düşüncesiyle, ağır hasta olmasına rağmen, hukuka aykırı olarak onun evinde arama yaptıranlar..

Laiklik karşıtları..

Demokrasi ve Atatürk düşmanları..

Çağdaş, modern ve Laik Türk Kadınını bir türlü içlerine sindiremeyen, kadını sadece çocuk doğuran ve cinsel arzu ve isteklerinin tatmin aracı olarak gören gericiler..

Türk insanına ve toplumuna, tıp ve eğitim alanında üstün hizmetler sunmaktan başka hiçbir günahı bulunmayan Türkan SAYLAN' ı misyoner ilan edip, onu misyonerlik faaliyetinde bulunmak ile suçlayan sözde Müslümanlar..

Gözünüz aydın...

Ancak, onu kaybettik diye sakın sevinmeye kalkmayın.

SAYLAN' ın, bugün gazetelerde yer alan son sözlerine kulak verin lütfen...

O sözleri, size bir kez daha hatırlatalım.

Sayın Türkan SAYLAN, ölmeden bir gün önce; “Görevlerimi tamamladım, ölüme de hazırım” demiş.

Çok doğru söylemiş, kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin okuttuğu ve her biri yarının Türkan SAYLAN' ı olacak olan yüzlerce ve binlerce genç kızımız, Türkan SAYLAN' dan bayrağı teslim almak ve onun yaratacağı boşluğu doldurmak üzere geliyorlar.

Dün, bir tane Türkan SAYLAN' a sahip olan Türk Ulusu; yarın binlercesine sahip olmak üzere kucağını açmış ve onları bekliyor.

Dün bir SAYLAN ile baş edemeyenler, yarın binlercesi ile nasıl baş edecekler merak ediyoruz doğrusu..

Yaptıklarınla gurur duyuyor ve sana yapılan haksızlıkları kınayarak, yapanlar adına senden özür diliyoruz.

Manevi varlığının önünde saygıyla eğiliyoruz. Rahat uyu Sayın SAYLAN. 19.05.2009



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu









18 Mayıs 2024 Cumartesi

19 MAYIS 1919'UN MANA VE ÖNEMİ

 


Ülkelerin tarihlerinde hiç unutamadıkları,ülkenin kaderini değiştiren,yeni bir çağ açan,o ülke için yeni bir milat olan, çok özel günler vardır.


İşte, 19 Mayıs 1919 tarihi de, mavi gözlü,sarışın o Osmanlı subayının, kuruluşunu kafasında planladığı günümüzün modern ve laik Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş temelinin atıldığı ve bu temele ilk harcın konulduğu çok önemli ve özel bir gündür.


Mavi gözlü sarışın o genç Osmanlı subayı, 19 Mayıs 1919 günü Samsuna ayak basmış, üzerindeki Osmanlı kimliğini ve üniformasını çıkararak, düşman işgali altındaki,onurunu,gücünü ve topraklarını kaybetmiş, çökme aşamasına gelmiş Osmanlının enkazından, saltanatın ve hilafetin kaldırılacağı, halkın kendi kendini yöneteceği laik ve demokratik yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmaya yönelik direniş planını uygulamak üzere düğmeye basmıştır.


19 Mayıs 1919 tarihi itibariyle artık Osmanlı ile arasındaki gemileri yakarak, ayak bastığı Samsundan, Anadolu'nun derinliklerine doğru yeni ve aydınlık bir yelken açan eskinin o Osmanlı subayı Mustafa KEMAL, halkımızı da arkasına alarak, adeta devleşmiş ve ülkemizi işgal eden emperyalist devletlerle giriştiği kurtuluş savaşından muzaffer çıkarak, bugünkü bağımsız,demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.


19 Mayıs 1919 tarihi ile Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı olarak kutlanan her yılın 19 Mayısları; bizim gibi, laik ve domokrat,Türkiye Cumhuriyetinin demokratik ve laik niteliğine aşık evlatları için, bu nedenle çok önemli ve çok özel bir gündür.


19 Mayıs 1919 tarihi ve Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı olarak kutladığımız her yılın 19 Mayısları, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti devletini bir türlü kabullenemeyen, içlerine sindiremeyen karşı devrimci ve ümmetçi, antilaik,siyasal İslamcı, Osmanlı hayranı ve Osmanlının özlemi içinde yanıp tutuşan Atatürk düşmanı kesimler tarafından, bu nedenle sevilmemekte, onlar için karabasan olmakta, milli bayram olarak coşkuyla kutlanmak istenmemekte, ATATÜRK'ün Samsuna çıktığı 19 Mayıs 1919 ve onun yıldönümü olan her yılın 19 Mayısları, halkımıza unutturulmak istenmektedir.


Ama, ne yaparlarsa yapsınlar, 19 Mayısları ve diğer özel günlerimizi ve milli bayramlarımızı, laik Türkiye Cumhuriyetini kuran, önemli devrimleri gerçekleştiren, saltanatı ve hilafeti kaldıran ATATÜRK'ü, Türk Milletine asla unutturamayacaklar ve Türk Milletinin gönlünde yer eden ATATÜRK sevgisini asla yok edemeyeceklerdir.


Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Cumhuriyetin bu değerlerine aşık tüm evlatlarının, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramlarını gönülden kutluyor ve milli bayramlarımızı; bugün tüm elde ettiklerini kendisine borçlu oldukları ATATÜRK'e besledikleri kinlerini kusma ve hayranı oldukları Osmanlı'ya karşı yapıldığına inandıkları kötülüklerin yıl dönümü olarak gören karşı devrimcileri, bu kin ve nefretleriyle baş başa bırakıyoruz.


Tam bağımsız ve ulusal egemenliğe dayanan yeni Türkiye Cumhuriyetinin temellerini oluşturan ilk belge olması nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti açısından önemi büyük olan Amasya Tamimiminde yer alan en önemli kararlardan biri de;”Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”kararıdır. Bunu çok önemsediğimiz ve bugün dahi geçerliliğini koruduğu için,son söz olarak burada yer vermeyi uygun buluyoruz.


Bu vesileyle, en başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere,er'inden generaline kadar, ülkemizi düşman işgalinden kurtararak, bugünkü modern demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında emeği ve kanı bulunan tüm silah arkadaşlarını ve diğer sivil asker tüm isimsiz kahramanları; saygıyla,rahmetle,minnet ve şükranla anıyorum.Ruhları şad ve mekanları cennet olsun. 19/Mayıs/2024



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



12 Mayıs 2024 Pazar

ANNE (KADIN) OLMAK BİR AYRICALIKTIR ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

 



Bugün (12/05/2024) anneler günü.


Çok anlamlı ve çok özel bir gün.


Dünyada ve ülkemizde, yıl içinde çok çeşitli günler kutlanır,çoğunu şimdi hatırlamamız dahi mümkün değildir.


Ama, anneler günü için öyle söyleyebilir miyiz?


Bizi dünyaya getiren,hiçbir karşılık beklemeksizin, büyük zahmet ve fedakarlıklarla büyüterek bizleri yetiştiren annelerimizi;hayatta olsunlar veya olmasınlar, istisnasız, yılın her günü hatırlar ve çok severiz.


Ancak;anneler gününde, annelerimizi hatırlayarak, onlara çok özel sevgi ve şükranlarımızı sunmak,sağ iseler gidip ellerinden öpmek, onlara sarılarak kucaklamak, ana şefkatini ve yüreğinin sıcaklığını yüreğimizde hissetmek, bir başka güzeldir,büyük bir onur ve mutluluktur.


Anne olmak,Dünya'nın en güzel duygusu ve zevki olduğunu tahmin ettiğimiz analık duygusunu ve zevkini tadabilmek,Allah tarafından sadece kadınlarımıza tanınan bir ayrıcalıktır.


Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı kadın,diğer yarısı olan biz erkekleri doğurarak Dünya'ya getiren de, yine kadındır.Yani kadın;erkek ve kadınlardan oluşan tüm Dünya nüfusunun tamamında,yüzde yüzünde de vardır ve söz hakkına sahiptir.


Bu yalın gerçek dahi, annelerimizin ve kadınlarımızın önemini ve vazgeçilemezliğini, onları çok sevmemiz,başımızın tacı yapmamız,saygı göstermemiz gerektiğini, açıkça göstermektedir.


Dünya'ya kadın olarak gelen herkes;yaradılışı gereği, erişkin yaşlara geldikten sonra evlenip bir yuva kurarak mutlaka bir çocuk sahibi olmayı arzular.


Ancak,kısmet olup da evlenemediği veya evlendiği halde,kendisinden veya kocasından kaynaklı tıbbı bazı eksiklikler ve bozukluklar nedenleriyle çocuk sahibi olmayan kadınlarımız da,toplum içinde az değildir.


Bizler,çok iyi biliyoruz ki;doğurup çocuk sahibi olamasalar da,bu kadınlarımız da;kadın olarak,doğuştan bir ana yüreği ve şefkati taşımakta ve çocuk özlemiyle yanıp tutuşmaktadırlar.


Bu nedenle,biz anneler gününü;evlenemedikleri için çocuk doğurup anne olamayan veya evlenseler de,çeşitli nedenlerle çocuk doğuramadıkları için anne olamayan kadınlarımız da dahil olmak üzere,çocuk doğurarak anne olan tüm kadınlarımızın günü olarak kabul ediyoruz ve tüm kadınlarımızı yürekten kutluyoruz.


Şu veya bu nedenle çocuk sahibi olamamış kadınlarımızı,anneleri hayatta olsun veya olmasın,tüm çocukların manevi anneleri olarak kabul ediyoruz.


Gerçekten,tahmin ediyoruz ve görüyoruz ki;kadın olmak,anne olmak, çok özel ve güzel bir duygu ve zevk olup,bu duygu ve zevk,kadınlarımızı erkeklere nazaran ayrıcalıklı ve üstün kılmaktadır.


Sanırım,özellikle ülkemizde,kadınlarımızın;bazı erkeklerin şiddetine ve kötü muamelesine maruz kalmalarının altında yatan şuur altı gerçek neden de,kadınların erkeğe karşı olan bu ayrıcalıklı üstünlüğüdür.


Bu duygularla;

En başta;ülkemizin kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu Sevgili ATATÜRK'ü doğuran hepimizin sevgili annesi ZÜBEYDE annemiz ve rahmetli kendi annem,çocuklarımın annesi eşim olmak üzere;hayatta olan veya olmayan tüm annelerin, anne adaylarının, şu veya bu nedenle anne olamayan, ancak annelik özlem ve duygularını bedeninde ve ruhunda taşımaya ve yaşamaya devam eden tüm kadınlarımızın Anneler Günü'nü; en derin saygı,sevgi,minnet ve şükran duygularımla kutluyorum.


İyi ki,varlar.


Selam olsun tüm annelerimize ve kadınlarımıza 12/05/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

11 Mayıs 2024 Cumartesi

ERKUT ERDOĞDU'NUN İZMİR BÜYÜK ŞEHİR'E GENEL SEKRETER ATANMASI DÜŞÜNCESİ HANGİ AKILLININ FİKRİDİR?

 


Ben, kulağımı delik kabul ederim ve yazı yazdığım için politik haberleri mümkün olduğunca kaçırmamaya gayret ederim,ancak bugün Youtube'den Fatih ALTAYLI'yı dinleyince CHP Genel Merkezinin;Ümraniye belediye başkanlığını kaybeden eski CHP üst düzey yöneticisi ve milletvekili Aykut ERDOĞDU'yu, İzmir Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Cemil TUGAY'ın maiyetine genel sekreter olarak atamayı düşündüğü,belediye başkanı Cemil TUGAY'ın da, bu düşünceye, haklı nedenlerle karşı çıktığı haberini öğrenince, ağzım açık kaldı doğrusu.


CHP Genel merkez yönetimi, sanırım aklını yitirmiş.


Hani Cemil TUGAY çok başarılı bir belediye başkanıydı,Tunç SOYER'e fark atacaktı?


Seçimlerden daha bir buçuk ay geçti,bu kısa sürede Cemil TUGAY'a güveninizi mi yitirdiniz de,Erkut ERDOĞDU gibi, aslında benim de çok beğendiğim ve sevdiğim karizmatik,birikimli ve başarılı, bir politikacıyı,İzmir Büyük Şehir Belediyesi Genel Sekreterliğine yama yaparak, Cemil TUGAY'ı takviye etme gereği duydunuz?


Yoksa,Cemil TYGAY'ın başarılı olacağından emin olmanıza,ona yönelik güveninizi yitirmemenize rağmen,Ümraniye belediye seçimlerini kaybederek politika anlamında işsiz ve boşta kaldığı için mi, Erkut ERDOĞDU'ya,onun klasına uygun bir makam ve koltuk bulma gayretine düştünüz?


Hangisi?


Her ikisi de çok üzücü ve düşündürücüdür.


Hani dost,akraba,arkadaş kayırmacası yapılmayacaktı,belediyelere akraba,eş dost ve arkadaş kayırması yapan atamalar yapımayacaktı?


Bize göre Bursa Belediye Başkanı BOZBEY'in yeğenini belediyeye ait bir şirkete yönetici olarak atamasıyla,seçim kaybettiği,milletvekili de olmadığı için boşta olan Erkut ERDOĞDU'nun;birikimli ve başarılı bir politikacı olması bir yana,eski bir CHP üst düzey genel merkez yöneticisi sıfatına rağmen,Cemil TUGAY yanında,kariyeri ve eski parti içi hiyerarşisiyle bağdaşmayacak bir şekilde,İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Cemil TUGAY'ın altına ve maiyetine genel sekreter olarak atanmasının düşünülmesi,bize göre,eş dost ve arkadaş kayırması olup,aynı kapıya çıkmaktadır.


Bazıları ne var bunda,Erkut ERDOĞDU; birikimiyle,parti içindeki tanınmışlığı ve konumuyla ve güvenilirliğiyle, İzmir'e büyük hizmetler sunabilir diye düşünebilir belki,o zaman Bursa Belediye Başkanı da; bilgisine,birikimine tanık olduğu ve kendisine güvendiği yeğenini,başkanlığını yaptığı Bursa Belediyesi bağlısı bir şirekete üst düzey yönetici olarak atamayı düşünmüş olamaz mı?


Objektif olalım lütfen.Her iki düşnce de bize göre yanlıştır.


Kendinizi Cemil TUGAY'ın yerine koyunuz,adam İzmir seçmeninin iradesiyle İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanlığına seçilmiş olup,Erkut ERDOĞDU gibi bir kişinin,kendi maiyetine genel sekreter olarak atanması halinde, Cemil TUGAY'ın yüz yüze geleceği sıkıntıları,görevini layıkıyla yapamayacağını,Erkut ERDOĞDU'ya emir vermekte,farklı düşüncelerine karşı çıkmakta zorlanacağını, belediye hizmetlerinin ve çıkarlarının, çift başlılıktan ve yaşanacak huzursuzluklardan büyük zararlar göreceğini, nasıl düşenemiyorsunuz?


Şayet doğruysa,bu atamayı düşünenler,Bursa Belediye Başkanından acele özür dilesinler.11/05/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

8 Mayıs 2024 Çarşamba

LİDERLİĞİNİ KANITLAYAN ÖZGÜR ÖZEL DEĞİŞTİ Mİ?

 



Özgür ÖZEL;hepimizin bildiği gibi,CHP İstanbul örgütünün ve bu örgüte hakim olan İMAMOĞLU'nun yakın ve doğrudan desteği ile kurultaydan galip çıkmış ve KILIÇDAROĞLU'nun boşalttığı CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturmuştur.Bu gerçeği,ÖZEL'in kendisi dahil, kimse inkar edemez.


Partide değişim talebini ilk kez dillendiren ve ÖZEL'in genel başkanlığa seçilmesinde etkin olan İMAMOĞLU'nun, CHP içindeki siyasi ağırlığını bilen,ben dahil kamuoyunun büyük ekseriyeti,Özgür ÖZEL'in genel başkanlığına İMAMOĞLU'nun emanetçisi olarak bakıyordu.


Ancak, zaman içinde yaptığı konuşmalara ve icraatlara,özellikle siyasette yumuşama için ERDOĞAN ve AKP ile diyaloga girerek ERDOĞAN ile görüşmesi,ülkenin sorunlarına olan olumlu ve etkin yaklaşımları,yaptığı grup konşmaları,kamuoyunun dikkatinden kaçmadı ve Özgür ÖZEL kendisinden beklenenin üzerinde bir performans göstererek,kamuoyunun sempatisini kazanarak,kısa zamanda gerçek bir lider olabileceğini gösterdi ve hakkındaki İMAMOĞLU'nun emanetçisi olduğu yaftası, yavaş yavaş üzerinden kalktı.


ÖZEL ve ERDOĞAN yakınlaşmasının sebepleri tartışılırken; bazı çevrelerin,ERDOĞAN'ın bu yakınlaşmadaki amacının; asıl rakipleri olan İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ı ikinci plana iterek,2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisinin rakibi olmasını istediği ÖZEL'i parlatarak öne çıkarmak ve CHP'yi zaafa uğratmak olduğunu dillendirmeleri üzerine, CHP Grup Başkan Vekili Ali Mahir BAŞARIR'ın,ÖZEL'den yana topa girerek,mealen “Ben ERDOĞAN'ın yerine olsam Özgür ÖZEL'i rakip olarak seçmem,ÖZEL çok akıllı ve zeki bir kişidir” diyerek,2028 seçimlerinde CHP olarak Özgür ÖZEL'in Cumhurbaşkanı adayı olabileceğini ima etmesi üzerine,son grup toplantısında bu konuya değinen ve partililere seslenen Özgür ÖZEL;”Hiçbir arkadaşımın ne kadar iyi niyetli de olsa bu tartışmalara dahil olmasını doğru bulmam ,istemem.Kendi adaylığımı da dayatmayacağım,günü gelince CHP'nin yetkili kurullarının belirleyeceği bir adayı olacak”demiştir.


07/05/2024 günü grup toplantısında, dört yıl öncesinden cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışmasını yasaklayan aynı Özgür ÖZEL; yaklaşık bir ay kadar önce Sabah Gazetesine verdiği bir röportajında ne demişti,bir hatırlayalım mı?


Özgür ÖZEL bir ay önce Yavuz DONAT'a;”Ben teknik direktörüm.Şu anda takımda iki forvet var,biri Mansur YAVAŞ,diğeri Ekrem İMAMOĞLU,amam birçok yeni figür de parlıyor,bu isimlerden en iyi takımı kurmak önemli.Maçın son dakikasında bir penaltı kazanıldığında,teknik direktör,bırakın ben atacağım demez,en formda oyuncusuna atırır.Belediye başkanlarımız kendi aralarında çok iyi işler yapacaklar,günü geldiğinde de arkadaşlarımızdan biri Cumhurbaşkanı adayı olacak” dememiş miydi?Demişti tabi.


Demek ki;2028 seçimlerine dört yıl varken ve hiç gereği yokken, adaylık tartışmalarının ilk önünü açan, bizzat Özgür ÖZEL'in kendisi olmuştur.


Hatta biz Özgür ÖZEL'in bu talihsiz ve zamansız beyanını yadırgamış ve sosyal medya hesabımızdan, 09/04/2024 tarihinde,olası aday başlığıyla ve aynen;”OLASI ADAY

Ne kadar liyakat sahibi ve seviliyor olsa da,bu ülkenin iktidar namzedi ana muhalefet partisi liderinin,dört yıl öncesinden olası Cumhurbaşkanı adayını belirleyip açıklama yetkisi olmamalı.

Bu dört yıl içinde kim öle kim kala,dört yıllık sürede,daha liyakatli bir adayın çıkıp çıkmayacağını düşünmeden bugünden aday açıklayarak koca bir partinin gelecek yıllarına ambargo koyamaz Cumhurbaşkanı koltuğu için bir kişi yararına yer ayıramaz hiç kimse.

O zaman dedikoducular der ki;bunlar şimdiden aralarında vazife taksimi yapmışlar,sen benim teknik direktörlük(genel başkanlık)koltuğuma ilişme.ben de seni Cumhurbaşkanı adayı yapayım.”paylaşımını apmış ve Özgür ÖZEL'in dört yıl öncesinden doğmamış çocuğa don biçerek cumhurbaşkanı adayını açıklamış olmasını eleştirmiştik.


Şimdi bakıyoruz,aynı Özgür ÖZEL doğru yolu bulmuş ve bugünden adaylık tartışmalarını yasaklamıştır.


ÖZEL ne kadar yasaklasa da,ülkemiz seçmen çoğunluğu bu tartışmayı 2023 seçimlerinden önce başlatmış olup,2023 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olarak İMAMOĞLU veya YAVAŞ'ı görmek istediğini beyan etmiş ve bu tartışma,KILIÇDAROĞLU'nun adaylığına zarar vermiş ve 2023 seçimlerinin kaybedilmesinin de baş nedeni olmuştur.2023 seçimlerinden önce başlayan İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ın adaylığı tartışması 2028 sçimlerine kadar da devam edecek ve bu tartışma maalesf CHP için büyük bir risk olacaktır.


Şunu da ilave etmek istiyoruz.Kanaatimizce,ÖZEL;kamuoyunun, kendisinin liderliğini kabul ettiğini ve benimsediğini görünce fikir değiştirmiş ve 2028 de kendisinin de Cumhurbaşkanı adayı olabileceğini düşünmeye başlamış olmalı ki;erken adaylık tartışmalarının önünü kapatma gereği duymuştur.Doğrusu da budur.Bir partinin genel başkanının tek amacı da doğal olarak,adaylık olmalıdır. 08/05/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


7 Mayıs 2024 Salı

AKLIMIZLA ALAY EDEN HUKUK HOKKABAZLARI

 


Neymiş efendim,Osman KAVALA TCK nın 312.maddesinde düzenlenen hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan mahkum olmuş,ancak daha sonra anayasada yapılan değişiklikle parlamenter sisteme son verilmiş, başbakanlık ve hükümet anayasa ile ortadan kalkmış,şu anda başbakan ve bakanlar kurulu, hükümet yokmuş,yani yorgan gitmiş kavga bitmiş,bu nedenle Osman KAVALA hakkında, TCK nın 312 maddesi uyarınca hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen ceza, hukuki dayanaktan yoksun kalmış,artık yargılamanın yenilenmesi yoluyla Osman KAVALA tahliye edilebilirmiş.



Tam bir komedi ve hukuk rezaleti.Hukuk hokkabazlığı.



Türk Ceza Kanununun 312, maddesinin düzenlendiği beşinci bölümün başlığı,”Anayasal Düzene ve Bu Düzenin işleyişine Karşı Suçlar” olarak tanımlanmıştır.



Şu anda ülkemizde şeklen de olsa, bir anayasa ve anayasal düzen vardır ve bu düzen aksayarak da olsa işlemekte olup, bu düzenin organlarından birisi de, eskiden olduğu gibi, yürütme organıdır.Anayasada yapılan ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getiren değişiklik ile yürütme yetkisini kullanan yürütme organının oluşumunda değişiklikler yapılmış, başbakan ve bakanlar kurulu kaldırılmış, yerine başbakanın ve bakanlar kurulunun yetkileriyle donatılmış cumhurbaşkanı ve onun atadığı bakanlardan oluşan bir yürütme organı tesis edilmiştir.Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.Cumhurbaşkanı bakanları atar ve görevlerine son verir.



Ülke yürütmesiz kalmamıştır.Türk milleti adına yürütme yetkisi tümüyle Cumhurbaşkanına devredilmiştir.



TCK nın 312. maddesinin var oluş nedeni,adına ne derseniz deyiniz, yürütme organını cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevini yapamaz hale getirmeye teşebbüs eylemini suç haline getirerek yürütme organını yasal koruma altına almaktır.Bu haliyle,TCK nın 312.maddesi halen yürürlüktedir.Yeni adıyla Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin başı ve sahibi olan Cumhurbaşkanlığını, cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevini yapamaz hale getirmeye teşebbüs edilmesi halinde de, TCK nın 312.maddesi devreye girecektir.



Başbakanlık ve bakanlar kurulu kalkmıştır,bu nedenle de Osman KAVALA'ya verilen ceza düşmüştür veya yargılamayı yenileyerek bu cezayı ortadan kaldıralım demek, zırcahillik ve gerçek hukukçuların aklıyla alay etmektir.



Kaldı ki;Osman KAVALA zaten başından beri suçsuzdur.TCKnın 312.maddesinde düzenlenen suçun maddi ve manevi unsurları gerçekleşmemiştir.Ortada ne bir cebir ve şiddet vardır,ne de hükümeti devirmeye elverişli eylem ve vasıtalar vardır,hükümeti devirmeye teşebbüs kastı da yoktur.Hükümeti demokratik yollarla,anayasal protesto hakkını kullanarak uyarmak ve yanlışından geri adım atmaya çağrı niteliğinde,silahhsız ve barışçıl,cebir ve şiddet içermeyen ve suç teşkil etmeyen bir direniş vardır.Niçin bu gerçekler inkar ederek Osman KAVALA mahkum edilmiştir?Öncelikle mahkum edenlerden bunun hesabı sorulmalıdır.Hukuk cambazlığı ve hokkkabazlığıyla,Osman KAVALA'ya yaptığınız, hukuku ayaklar altına alan yanlışınızdan dönemezsiniz.



Yapılması gereken;Osman KAVALA'ya hukuksuz bir şekilde talimatla ceza veren ve bu cezayı onaylayan hakimler,etkin pişmanlık göstererek, evet biz bu kararı hukuka aykırı olarak talimatla verdik ve onayladık pişmanız demeliler ve bu beyanlara dayalı olarak yargılama yenilenmeli ve beraat kararı verilmelidir.08/05/2024



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





6 Mayıs 2024 Pazartesi

GÜNÜMÜZÜN MODA TERİMİ Y U M U Ş A M A

 


ERDOĞAN ve ÖZEL görüşmesinden sonra moda terim haline gelen yumuşama nedir?


Türk Dil Kurumu'na göre yumuşama teriminin kelime anlamı;”Sertliği Kalmamak, Yumuşak Duruma Gelmek,Öfkesi, Kızgınlığı, İnadı Geçmek” şeklinde tanımlanmaktadır.


Görüldüğü üzere,yumuşama kelimesi, cümlede kullanılış yerine göre çeşitli anlamlar içermektedir.


Siyasette ve beşeri ilişkilerde yumuşama, arzu edilen güzel bir şeydir.


Ancak, yumuşama bazı alanlarda hoş karşılanmaz ve insanları çok güç durumda bırakabilir.Bu tür istisnai durumlar dışında,insanların beşeri ve siyasi ilişkilerinde öfkenin,kızgınlığın,sertliğin ve inadın sonlanması anlamına gelen yumuşama arzu edilen bir durumdur.


ERDOĞAN'ın; 22 senedir uyguladığı, kendisine seçimler kazandıran, öfke'nin bir siyaset sanatı olduğu anlayışının,ülkemize,iktidar ve muhalefet ilişkilerine verdiği zararı hepimiz yaşayarak gördük.


CHP'nin 31 Mart yerel seçimlerinde birinci parti olmasından sonra ERDOĞAN'a uzattığı elin kabul edilerek yapılan ERDOĞAN ve ÖZEL ikili görüşmesininin sonunda, ERDOĞAN'ın;siyasette bir yumuşama dönemine girildiğine ilişkin beyanı, toplum olarak hepimizde büyük bir iyimserliğe neden olmuştur.


Peki,22 yıl sonra gelinebilen yumuşama döneminden önceki, muhalefete yönelik öfke,kızgınlık,inat,gerginlik ve kötü sözler dönemini bizzat açan kimdir?


Tabii ki;ERDOĞAN.


Yani sertleşen de, yumuşama isteyen de ,ERDOĞAN'dır.Huylu huyundan gerçekten vazgeçebilir mi dersiniz?


Biraz zor ama bekleyip göreceğiz.


ERDOĞAN; bu yumuşama döneminin habercisi olan ÖZEL'in, kendisini ziyaretinde dile getirdiği, kendi iktidarına yönelik ağır eleştiriler anlamına gelen ve düzeltilmesini talep ettiği sayısız önerilerini dikkate alarak,yanlışlarını düzeltecek midir?


ERDOĞAN'ın;ÖZEL tarafından dile getirilen, sayısız yalnışlarından dönerek bunları düzeltmesi ve ülkenin önünü açması,ülkenin daha demokratik bir hale gelmesi halinde,ülkenin yararına olacak olan bu sonuçlardan,siyaseten kim yarar görecektir?


ERDOĞAN;kendisini ziyaretinde ÖZEL tarafından dile getirilen sertlik ve öfke yanlısı, toplumu geren,anayasaya ve yasalara aykırı yanlış uygulamalarının farkında değil miydi,bu yanlışları istemeden mi yapmıştı?


Yoksa,öfke siyasetinden beslenerek seçim kazandığını görerek,bilerek ve isteyerek yaptığı, bilinçli bir siyaset tavrı mıydı?


Evet,ERDOĞAN;öfke bir siyaset sanatıdır anlayışından hareket ederek uygulamaya koyduğu,öfkeye,sertliğe ve gerginliğe dayalı siyasetini bilerek ve isteyerek bilinçli bir şekilde uygulamış ve bundan da siyaseten yarar sağlamıştır.


Bu nedenle,ERDOĞAN;CHP lideri ÖZGÜL ÖZEL ve temsil ettiği muhalefet istiyor diye,bu öfkeye,sertliğe ve yasa tanımazlığa dayalı siyaset anlayışını terk edip,ÖZEL'in dile getirdiği yanlış uygulamalarından çark ederek,yasalara saygılı, uysal ve yumuşak bir politika uygulaması halinde,bu yeni durumun, siyaseten, kendisine ve ana muhalefet partisi CHP'ye getireceği eksilerin ve artıların muhasebesini ve bir bilançosunu yaparak,bilançonun aktifinin,yani siyasi getiri ibresininin kendisinin siyasi geleceğinden yana olacağını görürse, siyaset anlayışını değiştireceğini,aksi halde,yani yeni durumun siyaseten CHP ve muhalefetin daha da güçlenmesine katkı sunacağı kanaatine varırsa,bu görüşmeden hiçbir olumlu sonucun çıkmayacağını söleyebiliriz.06/05/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Mayıs 2024 Pazar

ÜÇ FİDAN DENİZ GEZMİŞ VE ARKADAŞLARI

 


Benim gibi 68 kuşağından olan Deniz GEZMİŞ ve iki arkadaşının idam edilmelerinin üzerinden elli iki sene geçmiş.


Kendilerine Allahtan rahmetler diliyorum,mekanları cennet olsun.


İdam'a mahkum olmayı ve bu cezalarının kesinleşerek,yaşamlarının baharında genç bir fidan olarak asılıp ölmeyi hak ettiler mi?


Tabii, kocaman bir HAYIR.Asla hak etmediler.


Herşeyden önce,idam bir ceza değil,ne kadar suçlu olursa olsun, bir insanın hayatına son vermek ceza olamaz.


İdam cezası;devletin,yani kamunun,karşı taraftan bir öç almasıdır.Kişiye yasak olduğu halde,Devletin,kan gütme saikiyle işlediği bir cinayettir.


Amacımız; tam bağımsız,kimsenin kimseyi sömürmediği adil ve demokratik bir Türkiye özlemi de olsa,bu amaca ve hedefe,beğensek de beğenmesek de, ülkede yürürlükte olan pozitif hukuk kurallarına riayet ederek ulaşmak, herkesin görevidir.Hukuk dışı taktiklerle amaca ulaşmaya çalışmak,haklı davada haksız hale getiriyor insanları maalesef.Kurulu düzeni savunan muktedirler;ülke yararına olan amaca ulaşmak,kötü düzeni değiştirmek için uygulanan bu hukuk dışı eylemleri bahane ederek,orantısız bir güç kullanarak kurulu düzeni savunmaya çalışıyorlar.İşte bu oyuna gelmemek gerekiyor.


Ülkelerini sevdiklerinden,amaçlarının kimsenin kimseyi sömürmediği,demokatik ve tam bağımsız bir düzen tesis etmek olduğundan en küçük bir şüphemizin bulunmadığı Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarına;amaçladıkları tam bağımsız Türkiye hedefine ulaşmak için kurdukları illegal örgüt ve onun adına işledikleri silahlı şiddet eylemleri nedeniyle verilen idam cezası;gerçekten,eylemlerinin hukuki karşılığı olmayan ağırlıkta ve vasıfta,hukuken hiç hak etmedikleri,orantısız bir güç gösterisi ve bir ceza olup, hayatları ellerinden alınmıştır.


Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarının; ülkelerini seven,ülkelerinin tam bağımsızlığı ve halkının özgürlük ve refahı için,ellerini taşın altına sokarak mücadele verdiklerinden en ufak bir şüphem asla yoktur.


Ancak,yukarıda belirttiğimiz gibi,amaç ne kadar ulvi ve yüce olursa olsun;her insan gibi,onların da yürürlükteki pozitif hukuk kurallarına göre suç teşkil eden şiddete dayalı bir yöntemi seçerek mücadele verecek yerde, legal ve suç teşkil etmeyen silah ve şiddet içermeyen bir yöntemi kullanarak mücadele etmeleri gerekirdi diye düşünenlerdenim.


Kurtuluş Savaşında ATATÜRK ve silah arkadaşlarının;empeyalist istilacı devletlere ve düşmanla işbirliği yapan Osmanlı Saray yönetimine karşı halkımızı da arkasına ve yanına alarak gerçekleştirdikleri örgütlü ve silaha dayalı mücadele ve kurtuluş savaşıyla, Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarının; iktidara yönelik, şiddet içeren yöntemlerle giriştiği mücadeyi,asla aynı kefeye koyamayız.Bu ülkenin, meşru tam bağımsızlık mücadelesi veren ve kazanan tek devrimcisi, Mustafa Kemal ATATÜRK ve yakın arkadaşlarıdır.


Amerikan emperyalizminin dümen suyuna giren kurulu düzenin parti ve iktidarlarına karşı tam bağımsız ve özgür bir düzen kurulması için mücadele veren Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarına sevgi ve saygı duyuyorum,ölüm yıldönümlerinde onları sevgiyle ve rahmetle anıyorum.Mekanları cennet olsun.


Ancak, kaşılığı kesinlikle idam olmayan,hukuk eğilip bükülerek,ihlal edilerek idam cezasına çarptırılmalarının çok büyük haksızlık ve hukuksuzluk olduğu gerçeği kadar, daha hafif cezaları hak eden suçlar işlediklerini de herkes kabul etmelidir.


Tüm gerçekler, gazete arşivlerinde, yerli yerinde durmaktadır.06/05/2024


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu