31 Ocak 2025 Cuma

TEĞMENLERİN İHRACI ANAYASA VE YASA TANIMAZ KONTROLSÜZ VE KEYFİ OLARAK KULLANILAN BİR GÜCÜN GELİP NEREYE DAYANDIĞININ KORKUTUCU BİR GÖSTERGESİDİR

 



Evet,beş teğmen ve onların disiplin amirleri üç komutan subayın Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihracı, basit bir idari işlem olmayıp,çok çok önemsenmesi gereken anayasa ve yasa tanımaz, Türk Halkından kopuk, kontrolsüz ve keyfi olarak kullanılan bir gücün gelip nerelere dayandığının korkutucu bir göstergesidir.


Bir kısmını askeri yargıda,bir kısmını sivil yargıda ve bir kısmını da İzmir Barosunda Askeri Savcı,Askeri Hakim,Cumhuriyet Savcısı ve avukat olarak görev ifa ederek yaşadığım ve yargılamanın; iddia,savunma ve karar makamlarında,yani yargılamanın kurucu her üç ayağında çalışmış 55 senelik bir hukukçu ve hukukçu aydın sorumluluğunu taşıyan bir kişi olarak ve büyük bir üzüntü içinde yazıyorum, bu satırları.


Beş teğmenin ve onların disiplin amirleri üç komutanının; Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmelerine neden olan, Atatürk'ün askerleriyiz sloganında ve teğmenlerin yaptıkları yeminde yer alan; “ATATÜRK,LAİK DEMOKRATİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ,BAĞIMSIZLIK.ÜLKENİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ,YÜCE TÜRK ULUSU,NAMUS,ŞEREF,VATAN TOPRAĞI,”kavramları, ulus olarak bizlerin ve cumhuriyetimizin temel ve kutsal kavram ve değerleri değil midir?


Mesleğe adım atarken,bağlı olmakla ve uymakla mükellef bulundukları bu kutsal değerlere riayet edip koruyacaklarına dair yemin eden teğmenlerden ne istiyorsunuz siz?


Teğnenlerin yaptıkları yeminde yer alan kavram ve değerler; Cumhuriyetin değerleri olup,anayasanın değiştirilmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesinde yer alan değerler topluluğudur.


Teğmemlerin ihracına karar verenlere ve onları azmettiren kişiye sormak istiyorum,sizler bu anayasal değerlere ATATÜRK'e,laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetine,ülkenin bağımsızlığına ve bölünmez bütünlüğüne karşı mısınız?


Şu anda iş başında bulunan tek adama dayalı,devletin tüm mali kaynaklarını ve güçlerini tek başına elinde bulunduran saray iktidarı ile gerici,ATATÜRK, laiklik ve demokratik Cumhuriyet düşmanı cemaat ve tarikat mensubu yandaşları;tıpkı, ekomomide sermaye ve emek arasında sermayeden yana yapmış oldukları tercihi gibi,ülkenin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü esas alan ATATÜRK'ün kurduğu demokratik ve laik Cumuriyet yerine,din ve ümmet esaslı cemaat ve tarikatların cirit attıkları korunup kollandıkları,antilaik ve antidemokratik bir yönetim şeklini tercih etmiş ve bu tercihlerine uygun bir yapıyı kurmanın son aşamasında,ATATÜRK'ün askerleriyiz sloganı eşliğinde laik ve demokratik Cumhuriyete ve onun değerlerine bağlılıklarını ifade eden teğmenlerin yeminleriyle adeta irkilmişler ve suçluluk duygusuna kapılarak,teğmenlerin yeminlerini kendi üzerlerine alınmışlar ve teğmenleri yok etmişlerdir.


Bir geleneğin ifası olarak çektikleri kılıçları eşliğinde yemin eden teğmenlere sordukları, hatırlarda kalan “siz bu kılıcı kime karşı çektiniz?” sorusu,bu ihraç kararını veren ve verdirenlerin ruh hallerini, açıkça ortaya sermektedir.


Karara gerekçe yapılan disiplin ve disiplinin korunması keyfiyeti,büyük bir uydurmaca ve yalandır.Amaç bellidir.Disiplinin tesisi değildir amaç.Ortada disiplini ihlal eden bir eylem ve söylem yoktur ki.


Şayet amaç disiplinin tesisi ise ve ortada işlenmiş disiplini ihlal eden bir suç varsa,aynı sloganı atarak ve aynı yemini yaparak aynı suçu işleyen teğmenlerin tümü niçin ihraç edilmemiş ve aralarından beş teğmen günah keçisi kabul edilerek ihraçla cezalandırılmıştır?bunu da anlamak ve izah etmek asla mümkün değildir.


Kararı veren ve verdirenlerde askeri disiplinin tesisi amacı hakim olsaydı,resmi üniforması, makam aracı ve korumasıyla,güpegündüz, bağlı olduğu cemaatin merkezine giderek üniformasının üzerine cüppe giyip sarık takarak laiklik karşıtı ibadet ve eylem yapmak suetiyle alenen suç işleyen,askeri disiplini ağır şekilde ihlal eden, laik cumhuriyet düşmanı malum amiral hakkında ihraç kararı verilmesi gerekmez miydi?Sizler kimi kandırıyorsunuz?


Bu amirali, kurmayı amaçladığınız din temelli antilaik ve antidemokratik siyasal islama dayalı sisteminizin bir temsilcisi olduğu için,maç bitimini bekleyen galip takımın gol yemeden top çevirmesi gibi,tüm kamuoyu baskılarına aldırış etmeden kulağınızın üzerine yatarak, bu cemaat üyesi amirali koruyup kolladınız ve zamanı gelince de emekli olmasını sağladınız, tüm özlük haklarını alarak.Bu mudur sizin adaletiniz ve disiplin anlayışınız?


Demokratik tüm ülkelerde geçerli çağdaş ve evrensel bir hukuk kuralı vardır.Bu kurala göre,kanunsuz suç ve ceza olmaz.Yasalarda suç olarak tanımlanan eylem kalıbına uymayan hiçbir eylemden dolayı kimseye ceza verilemez.


Ülkemizde yürürlükte olan ceza yasalarının hiçbirinde; ATATÜRK'e bağlılığı ifade eden ATATÜRK'ün askerleriyiz sloganını ve ihraç edilen teğmenlerin yaptıkları yemini,yemin içinde yer alan kavram ve değerleri ifade etmeyi suç sayan bir hüküm yer almamaktadır.


Teğmenlerin eylemlerinde emre itaatsizlik ve disiplinsizlik de yoktur.Emre itaatsizlik suçunun oluşabilmesi için, emrin hizmete ilişkin olması zorunludur.Teğmenler bu sloganı ve yemini,resmi törende, yani hizmet esnasında icra etmedikleri gibi,kurallar hiyerarşisinde de, anayasa hükümleri ve direktifleri,askeri emirden üstündür.Askeri emirlerle,anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan hükümleri içinde yer alan, cumhuriyetin niteliklerine ilişkin emir ve buyruklar arasında bir tercih yapmak gerektiğinde, kurallar hiyerarşisinde en üst seviyede olan anayasa emir ve buyruklarının öncelik taşıyacağı yadsınamaz.


Teğmenlerin ve komutanlarının ihracı kararları;kamu vicdanını sızlatan, hukuk dışı ve siyasi bir karar olup;önümüzdeki seçimlerde, teğmenlere ve disiplin amiri komutanlarına verilen bu vicdanları sızlatan haksız ihraç kararları da sandıkta oylanmış olacak ve bu kararı verenler, demokratik bir şekilde yönetimden uzaklaştırılacaklardır.31/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





30 Ocak 2025 Perşembe

ASLINDA OLMASI GEREKEN NEDİR BİLİYOR MUSUNUZ?

 



Seçimlere daha yaklaşık üç sene olmasına rağmen, şu veya bu nedenle,muhalefeti bir telaş sardı, bir tarafta Cumhurbaşkanı adayını hemen belirleyip açıklamalıyız diyenler,diğer tarafta ise;henüz çok erken,bugünden açıklarsak adayımız yıpratılır diyenler saf tuttular.


İşin en kötüsü de,muhalefetin lokomatifi olan ana muhalefet partisi CHP'nin iki başarılı belediye başkanı olan Ekrem İMAMOĞLU ile Mansur YAVAŞ;2023 seçimlerinde olduğu gibi, önümüzdeki seçimlerde de potansiyel Cumhurbaşkanı adayları olarak çekişme halindeler.İki ismin de toplumda hatırı sayılır tabanları var.


Bu iki ismin seçmen kitlesinde hatırı sayılır tabanlarının olması, CHP adına sevindirici olduğu kadar, birini diğerine tercih etmekte zorlanan CHP için bu iki popüler aday aynı zamanda büyük risk oluşturmaktadır.


Ben belediye başkanıyım işime bakarım, günlük politikaya fazla müdahil olmam diyen Mansur YAVAŞ da,anketlerden çıkan arkasındaki halk desteği ve popüler kişiliğiyle, Politik yanı ağır basan,politik çıkışlar yapan Ekrem İMAMOLU kadar,Cumhurbaşkanı adayı olmayı istemekte olup,bu durum aday belirlemede CHP'yi iyice zora sokmaktadır.


Mansur YAVAŞ'ın da, Ekrem İMAMOĞLU'nun da, gönüllü olarak Cumhurbaşkanlığı adaylığından feragat etmeyecekleri, adaylıkta birbirleriyle mücadele içine girecekleri, bunun da parti seçmen tabanını böleceği ve seçimi zora sokacağı anlaşılmaktadır.


Bu olumsuzluğun tek nedeni; ülkemizde siyasetin kurumsal değil,karizmatik lider temelli olarak kurgulanıp icra edilmesidir.


Aslında olması gereken, siyasetin;kişi ve lider temelli değil,partinin ideolojisine tüzügünde yer alan ilkelere,plan,proje ve programlarına göre, kurumsal olarak yapılması,liderin değil, iktidara aday partinin kurumsal kimliğinin öne çıkması olmalıdır.


Böyle olabilse inanın seçmen tüm ilgi ve beğenisini partinin kurumsal niteliğine iktidara geldiğinde uygulamaya koyacağı plan proje ve programlarına, ideolojisine, strateji ve taktiklerine yöneltecek ve adayın; Mansur YAVAŞ veya Ekrem İMAMOĞLU olması,önemini yitirecektir.


Açıkçası böyle olmadığı için ben kişi olarak artık hergün Mansur YAVAŞ ve Ekrem İMAMOĞLU isimlerini yüzlerce kez duymaktan sıkıldım ve yoruldum.


Büyük bir iddiayla söylüyorum,çoğu uzak yakın komşu ve sair yabancı ülkenin vatandaşları dahi,kendi ülkelerinin parti liderlerinden daha çok, Mansur YAVAŞ ve Ekrem İMAMOĞLU isimlerini duymaları nedeniyle, bu iki ismi tanıyor hale gelmişlerdir.


Bana kalırsa,maalesef; Mansur YAVAŞ ve Ekrem İMAMOĞLU isimleri,bugün gelinen aşamada, ülkemizin ve CHP'nin geleceği adına umut ve avantaj olmaktan çıkmış ve potansiyel bir tehlike haline gelmiştir,kim ne derse desin bu bir gerçektir.31/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

28 Ocak 2025 Salı

ÖZGÜR ÖZEL YİNE DAĞA FARE DOĞURTTU

 



Sürekli okurlarım bilirler, Özgür ÖZEL'e fazla yükleniyorum.Çok eleştiriyorum.


Bir CHP seçmeni olarak, aslında bundan ben de zevk almıyorum ve çok üzülüyorum.


İnsan,çok sevdiği, kendisinden çok şeyler beklediği kişileri, en küçük bir hatasından dolayı dahi eleştirirler aslında.


Eleştiri,kendisine güvenilen ve bu nedenle kendisinden olumlu çok şeyler beklenen,bu anlamda eleştiriyi hakeden kişilere yapılır.


Ben kendisine güvenmediğim kendinden olumlu birşeyler beklemediğim insanları eleştiriye değer bulmam,kendisinden eleştiri amaçlı dahi söz etmem.


ERDOĞAN'ın; yargıyı silah olarak kullanarak, CHP ve CHP'li belediyelere yönelik mali kaynaklarına el koyma ve önemli ilçelerin başkanlarını tutuklatarak görevden alma eylemlerini peş peşe sıralamaya başladıktan ve özellikle Beşiktaş Belediyesi ile ilgili soruşturmaya ilişkin olarak, 'Turpların büyüğü heybede' sözlerinden sonra, CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL; televizyonlara çıkarak,bunun bir savaş ilanı olduğunu belirtmiş ve savaş ilanını görüyoruz ve kabul ediyoruz, Cumhur İttifakı, bizden alacağı yanıttan pek memnun olmayacak. O sandık milletin önüne 2025'te gelecek. Onların kanunsuz emirlerine uyanlar da onlar da yargı önünde hesap verecekler. Bir protesto değil, iktidara gelme,iktidarı devralma sürecinden bahsediyorum,adayımız hazır hodri meydan diyerek meydan okumuş ve yol haritasını açıklayacaklarını belirtmişti.


Özgür ÖZEL'in; partisine ve belediye başkanlarına yönelik bu haksız tutuklamalar ve görevden almalar ve bunların arkasının geleceğine ilişkin ERDOĞAN'ın beyanları karşısında, bunu kendilerine yönelik savaş ilanı kabul edip bu savaş ilanını da kabul ettiklerini ve adaylarının hazır,seçime de hazır olduklarını ve bu beyanlarının alelade bir protesto olmayıp iktidara gelme ve iktidarı devralma sürecinin başlangıcı olduğunu açıklaması nedeniyle,biz kendisinden alışılmışın dışında toplumda büyük ses getirecek, iktidarı hukuksuz eylemlerinden caydıracak önemde ve somut olağanüstü bir muhalefet strateji ve taktiklerini belirleyerek kamuoyu ile paylaşacaklarına inandık doğrusu.


Ancak, geçen hafta açıklanacakken Kartalkaya otel yangını nedeniyle,açıklanması bugüne ertelenen ve Özgür ÖZEL'in bugün grup toplantısında yaptığı konuşmadan; ERDOĞAN'ın ilan ettiği ve kendisinin de görüp kabul ettiği politik savaşa ve bu savaşı kazanmaya dair,somut karşı strateji ve taktiklerini içeren bir yol haritası çıkmadı maalesef.


Çıka çıka;hazır olduğunu açıkladığı Cumhurbaşkanı adaylarının henüz belirlenmediği ve hazır bir adaylarının olmadığı çıktı.


Müjde olarak da,potansiyel iki Cumhurbaşkanı adayları olan İMAMOĞLU ve YAVAŞ başkanlarla, adayın tüm kayıtlı partililerin katılacağı ön seçimle belirlenmesi ve buradan çıkacak sonuca saygı duyacaklarına ilişkin olarak nihayet anlaşmış olduklarını açıkladı ve bu ön seçimin cazibesiyle aday belirlemede söz hakkı olmayı isteyenleri partiye üye olmaya davet etti,Nisan ayına kadar da süre istedi,bu furyada parti ilkeleriyle bağdaşmayan kafa yapısındaki truva atı cinsinden insanların partiye üye olarak aday belirleme sürecine zarar verme muhtemel riskini hiç düşünmediğini de gözlee önüne sermiştir.


ERDOĞAN'ın savaş ilanına karşı,Özgür ÖZEL'in cevabı;parti içinde büyük bir pürüz olan cumhurbaşkanı adayını belirleme sorununu,ön seçimle aşacağız,sandık ve oy güvenliğini sağlayacağız müjdesi.


Hayırlı olsum ÖZGÜR Başkan.Öyle güzel bir savaş yol haritası açıkladın ki;gerçekten bir hafta fazladan beklemeye değdi(!)


Özgür ÖZEL'in; iddialı çıkışından sonra, bugün açıkladığı, ERDOĞAN'ın açtığı savaşa karşı,dağ fare doğurdu dedirten savaş strateji ve taktiklerinden sonra;sanırım ERDOĞAN rahatlamış ve heybedeki büyük turpları da teker teker çıkarmak için büyük bir moral ve cesaret kazanmş olmalıdır.28/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

25 Ocak 2025 Cumartesi

BOLU BELEDİYESİNE HAKSIZLIK YAPMAYINIZ

 



78 Vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan Bolu Kartalkaya otel yangınının resmi sorumlularını hala bulamadık maalesef.


Aslında sorumlular belli, en başta Turizm ve İçişleri Bakanlıkları.


İşi gücü rant olan AKP iktidarının temel polikası; yerel yönetimlerin, yani belediyelerin imar işleriyle ilgili izin ve denetim yetkilerini budayarak, bu yetkileri merkezi yönetime, yani ilgili bakanlıklara devretmesi olmuştur.


AKP iktidarı bu yetkileri kendi kontrolü altındaki bakanlıklarda toplarken, bu yetkilerden kaynaklı sorumlulukları,denetim yükümlülüklerini ise, üzerine almaktan ısrarla kaçınmaktadır.


Bu cümleden olarak,elinden gelse 78 vatandaşımızın yanarak feci şekilde ölmelerinin tüm sorumluluğunu, hiçbir yetki ve sorıumluluğu olmayan Bolu Beledşyesi ve itfaiyesinin üzerine yıkacak.


Neyse ki,Bolu Beledeiye Başkanı çok dişli çıktı da, başkanlığını yapmakta olduğu belediyeyi gerekçeleriyle çok güzel savunuyor ve gerçek sorumluları, hık mık demeden,açık ve net bir şekilde ilan ediyor.Kendisini ayakta alkışlıyor ve kutluyorum.


Bu vakitten sonra kimse Bolu Belediyesini doğrudan suçlayamıyor.


Ancak,bazı çatlak sesler; yangından yaklaşık kırk beş gün önce, otel yetkililerinin Bolu Belediyesi İtfaiyesinden otelin yangına karşı emniyetli olup olmadığına ilişkin rapor talep etmesi üzerine, Bolu Belediyesi itfaiye teşkilatının resen ve resmen görevli ve yetkili olmamasına rağmen,talep ve istek üzerine, ihtiyari olarak otelde yaptığı inceleme ve kontrolleri sonucunda,incelediği on kalemden sekiz kalemde eksik tespit etmesi nedeniyle, otel yetkililerinin bu istemlerini geri çekmesinden sonra,bediyenin tespit ettiği yangın güvenliğine ilişkin eksikleri, en başta Bolu Cumhuriyet Savcılığı olmak üzere yetkili mercilere bildirimde bulunmayı ihmal ettiği gerekçesiyle Bolu Belediyesinin de sorumlu olduğunu idda etmektedir.


Evet, Bolu Belediyesi istek üzerine yaptığı ihtiyari kontrolde Kartalkayadaki otelde muhtemel bir yangında devreye girmesi gereken sekiz kalem eksik tespit etmiştir.Ancak otel yetkilileri isteklerini geri çektiği için bu rapor hukuki bir geçerlilik kazanmamıştır.


Bolu Belediyesi,otel yönetimine yetkili kuruluşlara ibraz edilmek üzere,otel yangına karşı her türlü tedbiri almıştır yangın riski yoktur,yangın güvenliği vardır şeklinde olumlu bir rapor da vermemiştir.


Evet Türk Ceza Yasasında bir 279.madde vardır ve bu yasa maddesinin başlığın da “Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi”yazılıdır.


Yasanın 279.maddesinin içeriğinde de;Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”hükü yer almaktadır.


Neymiş efendim?Bu yasa hükmüne göre;Bolu Belediyesi ve itfaiyesinin, göreviyle bağlantılı olarak öğrendiği ve yetkili makamlara yani savcılığa ve ilgili bakanlıklara ihbar etmekle yükümlü olduğu hususun; Türk Ceza Yasasında tarif edilen ve yaptırıma bağlanmış olan bir suçu oluşturuyor olması gerekiyor.


Bolu Belediyesi ve itfaiyesinin göreviyle bağlantılı olarak öğrendiği,fiilen çıkan ve gerçekleşen bir yangının derhal söndürülmesi ve/veya tehlikeli zararlı sonuçlarının önüne geçilmesine ilişkin emniyet tedbirlerinin alınmamış veya eksik alınmış olması hususları,Türk Ceza Yasasına göre bir suçu oluşturmamaktdır.


Türk Ceza Yasasının 171.maddesine göre, taksirle yangına neden olmak suç ise de;bu suçun oluşması için, taksirin neden olduğu bir yangının fiilen ortaya çıkmış olması zorunludur.Bu nedenle;henüz, ihbara konu olacak taksirle ortaya çıkan bir yangın da olmadığı için,Bolu Belediyesinin; tespit ettiği yangın güvenliğiyle ilgili alınmamış tedbirleri ilgili makamlara ihbar yükümlülüğü bulunmamaktadır.


Mevzuatı bilen Bolu Belediyesinin; otelin Turizm Bakanlığı tarafından denetlenerek,kendilerinin tespit ettikleri eksikliklerin,bakanlık tarafından da tespit edilerek bu eksikliklerin giderileceğine olan inancı da işin cabasıdır.


Koskocaman Turizm Bakanlığına görevini ve sorumluluğunu hatırlatmak,görevlerini yapmayan otelleri jurnallamak, Bolu Belediyesinin görevi değildir.26/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



24 Ocak 2025 Cuma

UĞUR MUMCU

 


Uğur Mumcu'yu, otuz iki sene önce bugün, Ankaradaki evinin önüde uğradığı hain ve kalleş bir bombalı suikast sonucunda kaybettik.


Aradan geçen bu otuz iki sene gibi uzun bir zamana rağmen; onun, suikast eylemini doğrudan ve fiilen gerçekleştiren, katil veya katillerini,yani aracına o bombayı fiilen yerleştiren veya yerleştirenleri, kişi bazında belirleyip hak ettikleri cezayı veremedik.


Ancak, Uğur MUMCU'yu yok etmeye karar veren ve ona yönelik bu hain saldırıyı planlayarak uygulamaya koyanların kimler olduklarını;zihniyet olarak,benimsedikleri ideoloji ve fikir bazında çok iyi biliyoruz.


Bunlar; Uğur MUMCU ve onun gibilerinin yok edilmesinden yarar sağlayacak olan,Atatürk ilke ve devrimlerine,hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetine,Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı olan, tüm karşı devrimciler ve çıkar gruplarıdır.


Bu itibarla,bize göre; Sevgili Uğur MUMCU'nun otomobiline bombayı fiilen koyan veya koyanları yakalayarak hak ettikleri cezayı verememekten dolayı üzülmek yerine,bu hainleri yetiştiren,besleyen,sırtlarını sıvazlayan ve azmettiren karşı devrimcilerle mücadele ederek, onları etkisiz kılmakla da, Uğur MUMCU'ya olan vefa borcumuzu yerine getirmiş ve onu katledenlere hak ettikleri cezayı vermiş olacağız.


Çok iyi biliyoruz ki;esasen,onun fiili katillerini yakalayarak ceza vermekle yetinmek, Uğur MUMCU'yu ve onu sevenleri asla mutlu kılmayacaktır.Bu nedenle,Uğur MUMCU'yu gerçekten seviyorsak,özlüyorsak,onun mezarında rahat uyumasını istiyorsak,bu ülke için yaptıklarının yarım kalmasını istemiyorsak,onu katleden bombayı elleriyle tutan ve Uğur MUMCU'nun aracına yerleştiren o zavallı maşa ve robotları değil, o hain suikasta karar veren ve planlayan,onun gerçek katilleri olan perde arkasındaki,ancak hepimizin malumu olan karşı devrimcilerle mücadele etmek,Atatürk devrim ve ilkelerine dayalı laik ve demokratik Cumhuriyete sahip çıkmak zorundayız.


Uğur MUMCU'yu halkımızın çoğunluğu, Cumhuriyet Gazetesinde köşesi olan ve makaleler yazan,kitaplar yayınlayan araştırmacı ve muhalif bir gazeteci olarak tanırlar.


Uğur MUMCU;kitaplar ve köşe yazıları yazan,ülkemizin yetiştirdiği çok değerli araştırmacı bir yazar ve gazteciydi ama, her şeyden önce Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı,ülkesini seven,hukukun üstünlüğünü,insan hak ve özgürlüklerini yılmaz bir şekilde savunan, iyi eğitim almış,Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiş cesur bir hukukçu ve devrimciydi.


Uğur MUMCU;ayrıca, altmışlı yılların sonlarında ve 12 Mart muhtırası öncesinde, mezun olduğu Ankara Hukuk Fakültesinin İdare Hukuku Kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik yapmış olup, bu satırların yazarı bendeniz de,Ankara Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, 3.sınıfta okuduğumuz idari yargı dersinde onun öğrencisi olma şerefine ve mutluluğuna erişmiş bir kişiyim. Bana,idari yargıyı sevdiren ve önemini kavratan, idari yargı konusunda öğrendiklerimin tümünü, Sevgili Uğur MUMCU'nun, Danıştay kararlarından örneklerle uygulamalı olarak vermiş olduğu çok değerli anlatımlarına ve öğrettiklerine borçlu olduğumu, burada belirtmeyi,kendim için bir görev sayıyorum.


Demokratik ve laik cumhuriyetimize yönelik tehdit ve tehlikelerin had safhaya ulaştığı,laik devletin tamamen ortadan kalktığı,anayasanın rafa kaldırıldığı,Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı kararlarına dahi uyulmadığı,laik eğitime son verildiği, Laik T.C.Devletinin resmi dini olmadığı halde,İslam dininin koruyuculuğuna ve savunmanlığına,yaygınlaştırılmasına soyunan,İslam dinini vatandaşlarına adeta dayatan,laik eğitimi İslam dininin tasallutu altına sokan,laik cumhuriyet okullarına cemaatleri ve imamları sokan protokollara imza koyan,ilk okul öğrencilerini camilerde eğitme ve zorla namaz kılmalarını sağlama hazırlığı içinde olan, çağ dışı, din ve düşünce özgürlüğünü tanımayan, İslam dinini küçük beyinlere dayatan laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin odağında olduğu,yıllar önce Anayasa Mahkemesinin kararıyla tescillenen bir iktidar tarafından yönetilen ülkemizin bugünkü koşullarında, Uğur MUMCU'dan mahrum kalmış olmak, bu ülkenin en büyük kaybı, karşı devrimcilerin ise, büyük kazancı olmuştur.


Uğur MUMCU; işte bu kayıp ve kazanç hesaplarını çok iyi yapan demokrasi ve laik cumhuriyet düşmanı ve karşıtı zihniyet tarafından acımasızca katledilmişir.


Demokratik ve laik,bağımsız Cumhuriyet karşıtlarının,karşı devrimcilerin,liboş ve döneklerin,her türden çıkar çevrelerinin korkulu rüyası,demokratik ve laik Cumhuriyetin yılmaz savunucusu,laik ve demokratik cumhuriyeti savunduğu mevzide uğradığı hain bir suikast sonucunda,vatanına yapmakta olduğu üstün hizmetleri yarıda bırakarak zamansız bir şekilde bizlerden koparılan güzel ve dürüst insan değerli hocam UĞUR MUMCU’yu,ölümünün otuz ikinci yıl dönümünde, minnetle ve rahmetle anıyor,laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetine yaptığı katkıları nedeniyle; kendisine, ülkem ve şahsım adına, sonsuz teşekkürlerimi arz ediyorum.


Mekanın cennet olsun,nurlar içinde yat, Sevgili Uğur MUMCU. 24.Ocak.2025



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu










20 Ocak 2025 Pazartesi

ERDOĞAN'IN İMAMOĞLU'NU SİYASETİN DIŞINA İTECEĞİNDEN ŞÜPHESİ OLAN VAR MI?

 


Beşiktaş Belediye Başkanının, sudan sebeplerle, hukuk dışı bir şekilde tutuklanarak belediye başkanlığından uzaklaştırılmasından sonra, ERDOĞAN'ın;bu daha Bir şey değil, asıl turbun büyüğü heybede diyerek, açık ve net bir şekilde İMAMOĞLU'nu işaret edip hedef göstermesinden sonra,sanırım,İMAMOĞLU'nun da saf dışı yapılarak, siyasetin dışına itileceğine kesin gözüyle bakabiliriz.


İMAMOĞLU'nun 2019 seçimlerinde AKP adayını saf dışı bırakarak asıl rakibi olan EDOĞAN'a karşı seçim zaferi kazanarak belediye başkanı seçilmesinden sonra,ERDOĞAN tarafından hedef tahtası haline getirildiği, bilinen bir gerçektir.


O zaman,İMAMOĞLU'nun;derhal, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenerek kamuoyuna açıklanmasından doğal ne olabilir?


Neymiş efendim,erken açıklanırsa aday yıpratılırmış,güldürmeyiniz beni,İMAMOĞLU zaten ilk seçildiği 2019 yılından bu yana ERDOĞAN tarafından yıpratılmakta kendisine devamlı vurulmaktadır.Burada önemli olan yıpratmaya yönelik hamleler değildir,bu hamlelere karşı koyabilmek,dimdik ve alnı açık bir şekilde ayakta kalabilmek,bu gücü ve yeterliliğe sahip olmaktır.


Bazen hedef tahtasına konmak ve yıpratıcı darbelere maruz kalmak,yıpratılmak istenen kişi tarafından fırsata dönüştürülebilir,o kişi bu sayede gizli melekelerini ve özelliklerini açığa çıkarma imkanı bulur ve bu hamlelere karşı dik duruşu ve karşı hamleleri, onun değerini ve kıymetini, potansiyel gücünü ve kabiliyetlerini ortaya çıkarır.O kişiyi, savaşçı yapar ve bu politik savaş gücüne güç katar,tüm kamuoyu da onu izler ve onun gerçek değeri hakkında kesin kanıya ulaşır.


2019 seçimlerine kadar hiç tanınmayan İMAMOĞLU da, işte bu şekilde, gerçek gücünü,politik başarısını,mücadeleci ruhunu,liderlik vasıflarını, cesaretini, azmini, tuttuğunu koparan lider kimliğini kamuoyuna gösterme imkanını bulmuştur.Tüm yıpratmalara rağmen ayakta kalmayı başarabilmiştir.Daha neyini yıpratacaklar.


İMAMOĞLU'nun; ERDOĞAN tarafından, kendisi için tehlikeli bir lider ve Cumhurbaşkanı adayı olarak görülüp kabul edilmesi ve bu nedenle başının yenilmesinin istenmesi ve bunun da, turbun büyüğü heybede şeklinde kamuoyu ile paylaşılmasından sonra,yargı kullanılarak siyasetin dışına itileceğine kesin gözüyle bakılan İMAMOĞLU;henüz saf dışı edilmeden ve derhal Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanmalı ki;şayet, başına birşeyler gelir de siyasetin dışına itilirse,ERDOĞAN;siyaseten kendisine çok tehlikeli bir rakip olarak gördüğü İMAMOĞLU'ndan çekinerek onu saf dışı bırakmak zorunda kaldı denebilsin ve bu durum, seçmen nezdinde ERDOĞAN'ın eksi hanesine yazılabilsin,İMAMOĞLU'na yönelik bu haksız mağduriyetten seçimlerde yararlanılabilsin.


Henüz Cumhurbaşkanı adaylığı belirlenerek kamuoyuna açıklanmamış,aday adaylarından sadece birisi, muhtemel bir Cumhurbaşkanı adayı İMAMOĞLU'nun yargı eliyle siyasetin dışına itilmesinin, ERDOĞAN yönelik halk ve seçmen nezdindeki olumsuz etkilerinin daha sınırlı olacağı, asla unutulmamalıdır.


Şimdi,bazı okurların anayasaya göre ERDOĞAN'ın üçüncü kez aday olma hakkı yok ki, diye itiraz ettiklerini duyuyorum.Bu ülkede herşey olur.ERDOĞAN çok kararlı,İbrahim TATLISES'e adaylığa varım dedi biliyorsunuz, anayasaya rağmen aday olacak.Biliyorsunuz adaylık konusundaki son kararı Yüksek Seçim Kurulu veriyor ve kararı da kesin.Bilmem anlatabildim mi?


Özgür ÖZEL ve ekibi; aklınızı başınıza devşirin ve derhal düğmeye basın.


Bakalım ERDOĞAN mı acele davranacak, yoksa Özgür ÖZEL mi?20/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

19 Ocak 2025 Pazar

CHP CUMHURBAŞKANI ADAYINI DERHAL AÇIKLAMALI VE BU DA İMAMOĞLU OLMALIDIR

 



Mayıs.2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, kim ne derse desin, doğal ve doğru olanı genel başkan KILIÇDAROĞLU'nun aday olmasıydı.


Ancak,sonuç umulan gibi olmayınca, herkes KILIÇDAROĞLU'nun yanlış aday olduğunu savunmaya başladılar.Seçim mağlubiyetinin tek sorumlusu olarak KILIÇDAROĞLU suçlandı.Aslında seçim mağlubiyetinin başka birçok nedenleri vardı.Bu nedenlerin en başında,altılı masayı devirenler,Türk vatandaşı ve seçmen yapılan ve oylarını blok halinde ERDOĞAN'a veren en başta Suriyeliler olmak üzere milyonlarca sığınmacının oylarıydı.Kimse sığınmacı oylarının seçim sonuçarına olan olumsuz etkilerini dikkate almadı.


Seçimi kaybetmenin bir nedeni de, KILIÇDAROĞLU'na rağmen,Cumhurbaşkanlığı adaylıkları parlatılan İMAMOĞLU ve YAVAŞ faktörleriydi.Öyle ki,CHP seçmenleri dahi adaylık konusunda bölünmüş,bazıları KILIÇDAROĞLU'nun adaylığını kabullenmedikleri gibi, İMAMOĞLU'cu ve YAVAŞ'cı gibi bölünmeler de olmuştu.İşte bu bölünmüşlük ve olumsuzlukların tümü, KILIÇDAROĞLU'nun kazanması gereken seçimi kaybettirmiştir.


Neyse,şimdi önümüze bakalım ve gelecek seçime odaklanalım.


Korkarım ki;2023 seçimlerinde çıbanbaşı olmuş olan İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ın adaylıklarına ilişkin ikilem ve çekişme, önlem alınmazsa ,önümüzdeki seçim için de çıbanbaşı olacak ve seçim sonuçlarına olumsuz etki yapacaktır.


Bu nedenle partinin yetkili kurulları şimdiden ve derhal bu çekişmeye kesin olarak son verecek kararı almalı ve adayı belirleyerek kamuoyuna açıklamalıdır.


Bize göre bu karar da;adayımız İMAMOĞLU olarak belirlenmiştir şeklinde olmalıdır.


Evet Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur YAVAŞ da en az İMAMOĞLU kadar değerli ve başarılı bir belediye başkanıdır ama,belediye başkanı olarak başarılı olmak Cumhurbaşkanı adayı olmak için tek neden olmamalıdır.Biz aydın bir seçmen olarak, her iki başkanı da yıllardanberi izlemekteyiz,bize göre İMAMOĞLU bir adım öne çıkmaktadır,İMAMOĞLU'nun siyasetçi kumaşı, YAVAŞ'ın çok ötesindedir, YAVAŞ bir belediye başkanı olarak, beldesine ve belde halkına iyi hizmetler yapan bir bürokrat kimliğini aşan,belediye başkanlığı kabuğunun dışına çıkan siyasi bir kişilik sergileyememiş,belediye hizmeti dışına taşan bir beyan ve icraat ortaya koyamamış,siyasi bir insiyatif sergileyememiş,bu konularda seçmende olumlu bir kanaat doğuramamıştır.


İMAMOĞLU,belediye başkanı olarak,en az Mansur YAVAŞ kadar iyi hizmetler verdiği gibi,tuttuğunu koparan, temsil ettiği belde halkının ve kendinin haklarını cesurca savunabilen,siyaseten mücadele yapabilen,belediye hizmetlerinin ve bürokrat kimliğinin ötesinde siyasi kanaatlerini çekinmeden ortaya koyabilen,kendisine kaybettirirlmek istenen seçimlere ve oylarına sahip çıkabilen, mücadeleyi asla bırakmayan,içerik ve hitabet olarak çok iyi konuşabilen,ikna kabiliyeti yüksek, halkı arkasından sürükleyebilen,halkına güven veren,sıfatı ne olursa olsun kendisine yönelik haksızlıkları yapan kişilere hakettikleri cevapları korkusuzca verebilen,haklı veya haksız 2023 seçimlerinde KILIÇDAROĞLU'nun başarısızlığını açıkça ve çekinmeden dillendirebilen ve partide değişim sürecini başlatacak kadar cesur ve medeni cesaret sahibi,uluslararası münasebetlerde başarılı ve daha çok tanınan, yabancı dil bilen ve Mansur YAVAŞ'a göre daha genç ve enetjik bir kişidir.


Bu itibarla,derhal,Cumhurbaşkanı adayımız İMAMOĞLU'dur kararının alınarak açıklanması;İMAMOĞLU ve YAVAŞ çekişmesine son vereceği gibi,ERDOĞAN'ın CHP Belediyelerine yönelik operasyonlarının, turbun büyüğü heybede diyerek veciz bir şekilde açıkladığı gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ve başkanı İMAMOĞLU'na sıçramasının önüne geçecek veya en azından bu operasyonu güçleştirecektir.


ERDOĞAN;İBB Başkanı sıfatına ilaveten ana muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı adayı olan İMAMOĞLU'nu yemekte, zorlanacaktır.


Tüm bunlara rağmen,ERDOĞAN; heybedeki büyük turp olarak İMAMOĞLU'na bir operasyon yapar ve onu siyaset dışına iterse,artık bir belediye başkanını değil, CHP'nin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adayını, rakibi olmasından korktuğu için siyasetin dışına itmekle suçlanacak,İMAMOĞLU'nun adaylığı, bu şekilde engellense dahi, CHP'nin İMAMOĞLU'nun yerine göstereceği aday;her kim olursa olsun, ERDOĞAN tarafından yargı silah olarak kullanılarak siyaset dışına itilen ve adaylığı engellenen İMAMOĞLU'nun muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenip açıklanmasından dolayı CHP'nin kazanacağı sempati ve sinerjiden yararlanmaya devam edecektir.


Evet, CHP derhal yetkili organlarını toplayarak, İMAMOĞLU'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını belirleyerek kamuoyuna açıklamalıdır.Sonrasını ERDOĞAN düşünsün. 20/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

13 Ocak 2025 Pazartesi

İŞİMİZ GERÇEKTEN ÇOK ZOR

 



Halkımızın işi gerçekten çok zor.


İş başındaki tek adama dayalı saray yönetimi;


Devletin kamu gücünü ve yasaların tüm yetkilerini eline geçirmiş,devletin mali olanaklarını,örtülü ve örtüsüz ödeneklerini istediği gibi ve istediği yerlerde sorumsuzca kullanabilmekte,


Hiçbir makama ve kendisini seçen seçmenlere hesap verme gibi bir isteği ve sorumluluğu bulunmamakta,


Anayasaya,yasalara ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamakta,


Seçimle yenemediği ana muhalefet partisinin başarılı belediye başkanlarını itibarsızlaştırarak,asılsız idddialarla haklarında soruşturma açtırarak görevden alıp yerlerine kayyumlar atayarak halkın iradesini hiçe saymakta,


CHP'li Esenyurt ve sonrasında Beşiktaş Belediyelerine operasyonlar düzenleyerek çemberi daraltmak suretiyle, İstanbul Büyük Şehir Belediyesini de seçimsiz ele geçirmek için emin adımlarla ilerlemekte,


Yumuşama ve normalleşme uğruna sarı öküzü iktidara teslim eden ve yerel seçim mağlubiyetiyle bunalmış ve moralsizleşmiş iktidara, normalleşme ve yumuşama politikalarıyla yanaşarak can suyu olan ve eline geçirdiği moral üstünlüğü iktidara kaptıran ana muhalefet partisi CHP; yapılan bu kanunsuzluklara karşı sadece laf üreterek halkı peşine takıp etkili ve sonuç alıcı demokratik hiçbir eylemi ortaya koyamamakta,


Tüm bu yasadışılıklara karşı anayasal protesto ve eleştiri haklarını kullanmaya kalkan insanları anında teröristlikle,Fetöcülükle ve darbe girişimciliğiyle suçlamakta,polis barikatlarıyla gösterileri başladığı gibi engellemekte,tüm bu antidemokratik ve yasa dışı icraatlarına rağmen, 400 milleetvekili oyundan yoksun muhalefetin,Yüce Divan yolunu işletememesinden yararlanarak, sorumsuz anayasa ve yasa dışı icraatlarına korkusuzca devam etmekte,


Halkın tek kurtuluşunun seçimler olduğu,seçimlerin de henüz ufukta görülmediği,tüm bunlardan güç alarak kontrolsüz güç haline gelen bir siyasi iktidar.


İşimiz gerçekten çok zor.


Demokrasi; çok güzel,erdemli bir rejim,kabul.


Tek kusuru, çok saf ve temiz olması,kolay aldatılması ve demokrasi karşıtlarını kendi demokratik koşulları içinde kolay iktidar yapmasına rağmen,kendisini ele geçiren demokrasi karşıtlarından kurtulması için imkanlarının çok sınırlı ve sabırlı olması.


Demokrasiye inanan ve saygı duyan bizler de,demokrasiye olan saygımızı yitirmeden,büyük bir sabırla sandığı bekleyeceğiz.14/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

12 Ocak 2025 Pazar

BAZI KAVRAMLARI YERLİ YERİNE OTURTMAK GEREKİYOR

 


Anayasamızın; değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan devletimizin şekline ilişkin 1.maddesine baktığımızda; “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” hükmünün yer aldığını, yine değiştirilemez olan 2.maddesinde de Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken maddenin ilk cümlesinin:”Türkiye Cumhuriyeti....”şeklinde başladığını görürüz.


Anayasanın bu önemli vurguna dikkat çekmemizin nedeni; Türkiye Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ibarelerinde yer alan “Türkiye”tabirinin,anayasal bir kavram olduğunu ifade etmektir.


Demem o ki;örneğin, “Türkiye halkı”,”Türkiye vatandaşı” diye başlayarak söylenecek veya yazılacak olan cümleler, üniter devlet yapısını,milli birlik ve beraberliğimizi,devletimizin ülkesi ve milletiylr bölünmez bütünlüğünü bozucu söz ve kavramlar olmayacaktır.


Türkiye Devleti” tanımlaması doğru bir tanımlama olup,vatandaşlarını ağırlıklı olarak Türk ve Kürt etnik kökeninden gelen insanların teşkil ettiği devletimizin; Türk etnik kimliğine vurgu yapan ve Türk etnik kimliğini öne çıkaran ve sadece Türk etnik kimliğine sahip insanlara ait bir Türk Devleti olmayıp,coğrafi adı Türkiye olan bugünkü ülke sınılarımız içinde ATATÜRK tarafından kurulan ve kaderde,tasada ve kıvançta ortak bir şekilde, ağırlıklı ve çoğunluk olarak Türk,Kürt ve sayıları daha az olan sair etnik kökenden gelen insanların vatandaş olarak yaşadıkları bir devlet olduğunu ifade etmektedir.


Bu gerçeğe rağmen Anayasa ve yasalarımızda;örneğin, anayasanın 66.maddesinde, sayı üstünlüğüne dayalı olarak etnik kökene çağrışım yapan ve Türk vurgusunu öne çıkaran kavramların yer alması, özellikle Kürt etnik kökenli vatandaşlarımızda ortak devletimize olan aidiyet duygularını zayıflatan bir hassasiyete yol açmakta ve onların ayrılıkçı duygularını kabartmaktadır.


Bu nedenle,özellikle Kürt etnik kimliğinden gelen vatandaşlarımızı rahatlatmak, gereksiz yanlış anlamalarını ve hassasiyetlerini gidermek ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine olan aidiyet duygu ve bağlarını güçlendirmek amacıyla,bazı kavramlara esneklik ve netlik kazandırmak için bazı kavramlara yeni tanımlamalar yapmak, zaruret haline gelmiştir.


Bu bağlamda,Devletimiz;”Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak ifade edilmeye devam edilmelidir.


Türkiye;Devletimizin üzerinde kurulu olduğu toprak unsuru ve toprak parçası olan ülkemizin coğrafi adı olarak anlamlandırılmalıdır.


Türk;Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ve ülkesinde yaşayan, devletin insan unsuru olan milleti oluşturan Türk etnik kimlikli insanlarımızı,Türk etnik kimlikli vatandaşlarımızı ifade etmek amacıyla kullanılmalıdır.


Kürt;Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yaşayan devletin insan unsuru olan milleti okuşturan Kürt etnik kimlikli insanlarımızı,Kürt etnik kimlikli vatandaşlarımızı ifade etmek amacıyla kullanılmalıdır.


Bir etnik kimliğe vurgu yapan Türk vatandaşı kavramı yerine,devletimizle,yani Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle iletişim,aidiyet ve bağ kuran, Türkiye Vatandaşı ve Türkiye halkı kavramı getirilmeli,Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan,Türk,Kürt ve sair etnik kimliklere mensup tüm insanlarımızın herbirini ifade etmek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı,kısaca Türkiye vatandaşı,Türkiye Halkı kavramı kullanılmalıdır.


Sıklıkla “Türkiye Halkları” denildiğine tanık oluyoruz.Bir ülkenin ve devletin tüm vatandaş topluluğunu ifade eden ve tüm etnik kimlikleri kapsayan “Türkiye Halkı” kavramına evet,ama; “Türkiye Halkları”kavramı,bize göre yanlış,maksatlı ve bölücü amaçlarla kullanılmaktadır.Türkiye Halkı da,çoğul ve kapsayıcı bir kavram olup, değişik etnik kökenleri içeren tüm vatandaşlar topluluğunu ifade etmektedir,Buna rağmen,çoğulun da çoğulu olan “Türkiye Halkları”bize göre iyi niyet içermemektedir.Maksat bağcıyı dövmek değil de üzüm yemekse,sadece Türk etnik kşmliğine mensup vatandaşların ötesinde Türkiye Devletinin her ırktan vatandaşlarını kapsayan “Türkiye Halkı” kavramı kullanılmalıdır.


Bize göre özellikle Kürt etnik kimliğinden gelen vatandaşlarımızın rahatsızlığına neden olan Anayasanın 66.maddesinde yer alan hüküm değiştirilmeli ve “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” yerine, “Türkiye Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türkiye vatandaşıdır”hükmü getirilmelidir. “Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür” hükmü,”Türkiye Vatandaşı babanın veya Türkiye vatandaşı ananın çocuğu da Türkiye vatandaşıdır” şeklinde değiştirilmelidir.Türk ananın veya Türk babanın çocuğu tabi Türktür, bunu anayasaya yazarak ayrıca vurgulamanın, bazı çevrelerde hassasiyete sebep olması dışında hiçbir faydası ve gereği yoktur.


Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen anayasımızın 3. maddesinde yer aldığı gibi,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi dilinin Türkçe olmasına halel gelmemek üzere,Okul öncesi ve lise öncesi sekiz yıllık temel eğitimde, resmi dil olan Türkçe ile zorunlu eğitime devam edilmeli,ancak eğitimin sonraki aşamalarında,değişik etnik kimliklere mensup Türkiye devleti vatandaşlarının kendi ana dillerinde eğitim veren özel okulların açılmasına olanak sağlanmalıdır.


Bizce doğrudan Türk etnik kimliğine vurgu yapan kavramlardan uzaklaşmak,milli duygularımızı zayıflatmayacağı gibi,bu ülkede yaşayan ve bu ülkenin vatandaşı olan değişik etnik kimliklerden gelen insanlarımız arasındaki bağı ve tesadünüdü artırmaya yardımcı olacak ve bu ülkede hiç kimse kendisini yabancı olarak hissetmeyecek,herkes ülkesine sahip çıkacaktır. 12/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

9 Ocak 2025 Perşembe

ASIL SORUN DEMOKRATİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TESİSİ SORUNUDUR

 



Ülkemizde yıllardanberi Kürt sorunu gündemde tutulmakta ve tartışılmaktadır.


Sormak lazım.Bu ülkede Kürt sorunu var da, Türk sorunu yok mudur?


Ülkemizin, gözden kaçırılan, asıl ve öncelikli sorunu; etnik kökeni ne olursa olsun, insanlık ve vatandaşlık sorunudur,Kürt olsun, Türk olsun veya başka bir etnik kökenden gelsin,insanlarımızın demokratik hak ve özgürlükleri sorunu vardır ülkemizde.Bu sorun çözüldüğünde;demokratikleşme sağlandığında, hak ve özgürlükler tam anlamıyla tesis edildiğinde; inanın, Kürt sorunu da büyük ölçüde ve kendiliğinden ortadan kalkacak veya en azından, varsa bir Kürt sorunu,bu sorun daha bir netlik kazanacak,berraklaşacak ve çözümü çok kolaylaşacaktır.


Türkiye Cumhuriyetinin insam unsuru olan Türk Milleti;Türk üst kavramıyla ifade edilen ve Türkiye ülkesini çoğunluk itibariyle oluşturan, Türk ve Kürt etnik kökenli insanların başını çektiği değişik etnik kökenli insanlardan oluşmaktadır.


Bu ülkede;Çanakkalede ve Kurtuluş savaşında emperyalist ülkelere karşı omuz omuza birlikte savaşarak bu ülkenin kurtuluşu ve devletimizin kuruluşunda eşit pay sahibi olan Kürt ve Türk etnik kökenli insanlarımız arasında en küçük bir sorun yoktur.Kürt ve Türk halkı;yıllarca kız alıp kız vermiş,ırkları karışmış, yıllarca barış ve huzur içinde birlikte yaşamış adeta etle tırnak haline gelmiştir.Bize göre,Kürt ve Türk insanının, sorunsuz bir şekilde ve birlikte barış içinde yaşayabilmeleri çok önemli ve değerlidir.İşte biz bu nedenle; asıl sorunun, hem Türk'ü, hem de Kürt'ü ilgilendiren ve ortak sorun haline gelen demokratik hak ve özgürlükler sorunu olduğunu savunuyor ve öncelikle bu soruna çözüm bulunmasını istiyoruz.


Bize göre,asıl ve değerli olan olan özellik; etnik köken olmayıp,etnik kökeni ne olursa olsun tek değer, salt insandır.İnsana, etnik kökenine göre değil,insan olduğu için verilen değer,insan olduğu için tanınan hak ve özgürlükler temel alınmalı ve ülkemizde bırakınız Kürtleri,acaba etnik kökeni Türk olan insanlarımız; yeteri kadar özgür mü,demokrasinin nimetlerinden hak ve özgürlüklerinden yeteri kadar yararlanabiliyorlar mı, gayrisafi milli hasıladan eşit bir şekilde hakettikleri payları alabiliyorlar mı,fırsat eşitliğinden yararlanabiliyorlar mı,düşünce ve düşünceyi açıklama,toplantı ve gösteri yürüyüşü, protesto ve eleştiri hakları,basın özgürlüğü gibi anayasal klasik haklarını özgürce kulanabiliyorlar mı,konut dokunulmazlığı, seyahat özgürlüğü,eğitim hakkı,insanca yaşam,sağlık hizmetlerinden yararlanma, çalışma hakkı gibi soyut ve klasik hak ve özgürlüklerini yaşama geçiren sosyal ve ekonomik hak ve özgürlüklere sahipler mi,ülkenin kalkınmasına yönelik yatırımlar;bölgelerarası eşitsizliği ortadan kaldıracak şekilde tüm ülke geneline ve dolayısaıyla tüm insanlarımıza dengeli bir şekilde dağıtılabiyor mu,vergi yükü insanlarımızım ekonomik güçlerine göre adil ve dengeli bir şekilde pay edilebiliyor mu?Maalesef hayır.Tüm bu haklardan yoksunluk, Türk ve Kürt kökenli olalım hepimiz için geçerli,bu haklardan yoksun olan insanlar mutlu olabilir mi?Diyelim ki;ÖCALAN çağrı yaptı ve PKK kendini fesetti,terör sıfır oldu,ÖCALAN affedildi,tüm bu sorunlar kendiliğinden çözülecek mi,terörle mücadeleye harcanan paralar;itibara,israfa, yandaş şirketlere ve vakıflara transfer edilmeyerek ülkenin dengeli bir şekilde kalkınmasına ve halk yararına saf edilecek mi?


Hiç zannetmiyoruz.


Bu nedenle; Kürt sorununu tartışıp halletmeye çalışmadan önce;etnik kökenleri Kürt,Türk,Ermeni,Rum,Yahudi,Laz.Boşnakve sair her ne olursa olsun, Türk Milletini oluşturan ve herbiri birbirleriyle eşit insanlarımızın; yukarıda belirtmeye çalıştığımız, etnik kökenlerinden bağımsız,insan olarak sahip oldukları demokratik hak ve özgürlüklerinin öncelikle hayata geçirilmesi,bunları sağlayacak demokratik ve özgürlükçü bir yönetim sisteminin tesis edilerek uygulamaya sokulması zorunludur.


Ülkemizde gerçek bir demokratikleşme,hak ve özgürlüklerin tesisi,kalkınmadaki bölgelerarası eşitsizliklerin ve dengesizliklerin giderilmesi ve yukarıda belirtmeye çalıştığımız sair sorunların çözülmesi ve giderilmesine rağmen; yine de Kürt kökenli vatandaşlarımızı mutlu etmeyen,ancak üniter yapımzı,bölünmez bütünlüğümüzü, birlik ve beraberliğimizi bozmayacak bazı sorunlar kalır ise;arta kalan bu sorunların tesbit ve çözülmeleri daha da kolaylaşacaktır. 10/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Ocak 2025 Pazar

DEMOKRASİ

 



Demokrasinin olmazsa olmaz bazı koşulları ve ilkeleri vardır.

Ben demokratım,meşru seçimlerle iktidara geldim,herkes bana ve iktidarıma saygı göstermelidir deme hakkına sahip olabilmek için,demokrasinin olmazsa olmaz asgari müştereklerini,ilkelerini ve koşullarını içselleştirmek ve bu ilkelere uygun davranarak,demokrasiye saygılı olmak zorundasınız.


Ben,sadece kendime demokratım,demokrasi sadece benim için vardır, diyemezsiniz.

Aksi halde, size ve iktidarınıza kimse sahip çıkmaz ve saygı göstermez,milleti demokrasiden soğutursunuz,her demokratik ve iyi niyetli eleştiriyi kendinize darbe girişimi olarak görürsünüz,korkarsınız,kendinizi koruma altına alırsınız,halkın içine çıkamazsınız, iktidarda olmanın hazzını duyamazsınız,her an düşürüleceğim endişesi ve korkusu içinde yaşarsınız,huzursuz olursunuz ve bu nedenle, despot ve diktatör olursunuz,iktidarınızı sürdürebilmek için, millete her türlü kötülüğü ve zulmü yaparsınız.


Nedir o temel ilke ve koşullar?


Öncelikle söyleyelim,sadece ve tek başına seçim ve sandık, demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi ve koşulu değildir.Evet,seçimler;demokrasinin zorunlu bir koşuludur ama, tek ve yeterli koşulu değildir.

Mesela,kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilen öncü ülkelerden olmamıza rağmen,İngilterede kadınların seçme ve seçilme hakları yokken de,İngilterenin demokrasinin beşiği olduğu gerçeğini yadsıyabilir miyiz?


Ülkemizde;kadınların seçme ve seçilme hakları var da, ne oluyor sanki?


Ülkemizde;hala, kadınların yaşam hakları,can güvenlikleri yok,yılda binlerce kadın, göz göre göre katlediliyor ve/veya sakat bırakılıyor.


Demokrasinin en temel ilke ve koşullarından birisi; seçimler kadar,insanların ve özellikle de kadınların yaşam haklarının,can güvenliklerinin güvence altına alınmasıdır.


En başta düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın özgürlükleri olmak üzere,insanların özgür olmaları,demokrasinin olmazsa olmaz ilk koşullarından biridir.


Demokrasi; çoğulcu bir rejimdir,çoğunlukçu değil.


Demokrasilerde,seçimleri kazanamayan,azınlıkta kalan, parlamentoya yeteri kadar veya hiç temsilci gönderemeyen insanların düşüncelerine ve isteklerine de saygı duyulur ve parlamentoda yasalar yapılırken onların düşüncelerine de mümkün olduğunca yer verilir,görüşleri alınır.


Demokrasilerde;seçim kazandım, öyleyse ülkeyi istediğim gibi,kural dışı yöneterim diyemezsiniz.


Seçimlere, mevcut anayasa ve temel yasalara,özgürlüklere saygı göstermeyi taahhüt ederek giren siyasi partiler,seçim kazanarak iktidar olduklarında,bu taahhütlerine uygun olarak ülkeyi yönetmek ve yasa çıkarırken, anayasa,temel yasalar ve özgürlüklere uygun yasa çıkarmak zorundadırlar.Seçim kazandıktan sonra, oyunun temel kurallarını keyfinize göre değiştiremezsiniz.


Demokrasiler;ben yaptım oldu,çoğunluğuma güvenerek anayasaya ve özgürlüklere aykırı yasa yaparım, kişilerin,özellikle muhaliflerin, anayasa ile güvence altına alınan düşünce ve düşünceyi açıklama,silahsız ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü ve protesto haklarına engel koyarım,yandaşlarımın ise, istedikleri yerde yürümelerine ve gösteri yapmalarına izin verir ve göz yumarım,muhalif medyayı sustururum,yandaş medyaya ses çıkarmam, devletin tüm reklam gelirlerini yandaş medyaya vererek onlara ekeonomik destek sağlarım,Anayasa Mahkemesinin işime gelmeyen kararlarına uymam,kime ne beni halk seçti diyebilme hadsizliğinin ve pervasızlığının uygulamaya konulabileceği bir rejim değildir.


Demokrasiler;herkesin,anayasa ve yasalar çerçevesinde hareket etmesini, hadlerini bilmesini,ayaklarını denk almasını gerektiren ve zorunlu kılan bir rejimdir.


Demokrasiler;güçler ayrılığının,parlamentonun güçlü,etkin ve yürütmeyi denetleme yetkilerinin bulunduğu,yargının bağımsız ve tarafsız olduğu,bu nedenle herkesin yargının kararlarını doğru bulduğu,saygı gösterdiği ve bu kararlara uyduğu bir rejimin adıdır.


Demokrasiler;benden sonrası tufan diyerek, ülkeyi ve ülkenin düzenini allak bullak etme,sadece kendi politik çıkar ve ikbalini düşünme rejimi değildir.


Demokrasiler; bir samimiyet ve kültür rejimi olup,işlevini yerine getirebilmesi ve yaşayabilmesi için, kültürlü,samimi ve demokrasinin ilkelerini içselleştirmiş insanların iş başına gelmelerini zorunlu kılan bir rejimdir.


Demokrasiler;seçimle gelinen iktidardan, yine seçimle uzaklaşılabileceğini bilme ve buna hazırlıklı olma,yeri geldiinde koltuğu bırakmayı hazmedebilme ,iktidardan düşünce de iktidar günleri gibi huzurlu kalabilme,iktidardan düşmemek için her yolun mübah sayıldığı,yok edilmesi göze alınamayacak,ne pahasına olursa olsun canına kıyılamayacak kadar güzel,erdemli ve asla vazgeçilemeyecek bir rejimdir.


Demokrasiler;milletin, seçimlerden seçimlere söz haklarının olduğu,seçimlerden sonra,iktidarı denetleme, iktidara yol gösterme,fikir ve düşüncelerini,eleştirilerini açıklama gibi,söz haklarının olmadığı,seçimi kazanıp iktidar olanların, öbür seçime kadar,beş yıl boyunca, halkın sesini duymamak için kulağının üzerine yattıkları bir rejim değildir.


Demokrasiler;çoğulcu özelliğine göre,azınlığın da söz haklarının olduğu bir rejimdir.Güzelliği de buradan gelir.


Demokrasiler;insanlarının, bilinçli ve örgütlü oldukları bir rejimdir.İnsanlar, ferden olduğu kadar, Barolar,sendikalar,meslek odaları,sivil toplum kuruluşları gibi demokratik baskı grupları marifetiyle seslerini duyurabildikleri,uyarılarıyla iktidara katkı sunabildikleri,azınlığın da, millet ve ülke yararına olan fikir ve önerilerine değer verildiği bir rejimdir.


Demokrasiler; çoğunluğun, azınlıkla uzlaşabildiği,iktidarıyla muhalefetiyle herkesin mutlu olduğu,inatlaşmanın değil,uzlaşmanın hakim olduğu bir rejimdir.


Demokrasiler; iktidarla muhalefetin; ülkenin rantını aralarında paylaşma değil,halkını mutlu etme ve halka hizmette yarışma rejimidir.


Demokrasiler;iktidarın,millete karşı şeffaf ve hesap verebilir oldukları şeffaf ve açık bir rejimdir.


Ülkemizin bugün içinde bulunduğu vaziyete bir baktığımızda, ülkemizde demokrasi vardır diyebilir misiniz?


Ülkemizi demokrasiden yoksun bırakan,demokrasimizi temelden yok eden AKP iktidarına ve iktidarın anayasa dışı eylem ve icraatlarına sessiz kalarak iktidara katkı sunan; en başta aydınlarımız,üniversitelerimiz, barolarımız,her türden sivil toplum kuruluşlarımız olmak üzere;demokrasiye, yine demokratik yollarla sahip çıkmayan halk kesimine yazıklar olsun.05/01/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu