26 Nisan 2025 Cumartesi

AYAĞINIZI DENK ALIN ÖNÜME TAŞ KOYANI EZER GEÇERİM

 


Kimsenin, yapamaz göze alamaz dediği, İMAMOĞLU'nu gerçek dışı ve kanıtsız suçlamalarla tutuklatarak Silivri zindanına kapattıran ERDOĞAN;kendi siyasi geleceği ve ikbali için her yolu deneyebileceğini,içlerinde İSKİ Genel Müdürü ve İMAMOĞLU'nun Özel Kalem Müdürününde bulunduğu yaklaşık 50 civarındaki İMAMOĞLU'nun yakın çalışma arkadaşlarının gözaltına alımdıkları bugün İstanbul Büyük Şehir Belediyesine yönelik ikinci dalga operasyonla, açıkça göstermiş bulunmaktadır.


İSKİ Genel Müdürünün de gözaltına alındığı bugünkü ikinci dalga operasyonun zamanlaması dikkat çekicidir.Bugün bazı gazetelerde yer alan habere göre, İSKİ; Sazlıdere baraj havzasındaki Kanal İstanbul Şantiyesinin yıkılması için tebligat göndermiş olup,bu tebligatın hemen sonrasında İSKİ Genel Müdürünün gözaltına alındığı büyük kapsamlı ikinci dalga operasyonun başlatılması, çok manidar ve anlam yüklüdür.


Saray yönetimi;benim yapmak istediğim şeylerin önüne taş koyanları,ezcümle karşıma aday olarak çıkanları olduğu gibi,benim en büyük hayalim olan Kanal İstanbul projemin önüne taş koymaya kalkışanları,devletin ve emrimdeki yargının gücüyle ezer geçerim,benimle kimse başedemez, herkes ayağını denk alsın demektedir.


İstanbul Büyük Şehir Belediyesine yönelik tüm bu operasyonların açık anlamı budur.


Bugün yapılan ikinci dalga operasyonla; İstanbul Büyük Şehir Belediyesi bünyesinde, İMAMOĞLU'nun liderliğinde büyük bir suç örgütlenmesinin varlığına İstanbul halkının inandırılmaya çalışılması,uzun süre tutuklu olarak tutulmak istenen İMAMOĞLU'nun etrafının sarılarak tahkimat altına alınması,soruşturmanın şüpheli sayısının ve suç isnatlarının çoğaltılıp çeşitlendirilerek, uzun bir zaman dilimine yaydırılarak,iddianame yazımının ve kovuşturma evresinin başlatılmasının geciktirilip,İMAMOĞLU'nun tutukluluk süresinin uzatılmasına haklılık kazandırmak ve en önemlisi de bu uzatılan soruşturma sürecinde,artık çağ dışı kalmış olan, sanıktan delile ulaşma metoduyla, içi boş olan dosyanın içinin doldurulması amaçlanmaktadır.


Bugün ki;İBB'ye yönelik ikinci dalga operasyon göstermiştir ki;İMAMOĞLU'nun işi gerçekten çok zordur.


İMAMOĞLU'nun tutuklanmasından hemen sonra yazmış ve demiştik ki;


Karşılarında,kuralların ve yasaların işlediği nizami bir yargı yoktur.

İMAMOĞLU, keyfi ve hukuk dışı tutuklanmıştır.Bu,tutuklanan açısından çok korkunçtur.Tutuklama belirli yasal koşul ve kriterlere göre yapılmadığı için,İMAMOĞLU'nun tutukluluk haline son verilerek tahliye edilmesi de,yasanın öngördüğü kriterlere göre değil,keyfi olarak karar altına alınacağından, İMAMOĞLU'nun tutukluluk halinin ne kadar süreyle devam edeceği, maalesef belirsizdir.

Yasal koşul ve kriter içermeyen keyfi ve hukuk dışı tutuklamaların en korkunç sonucu da,ne kadar süreceğindeki bu belirsizliktir”


Acı ama, gerçek durum budur,maalesef.26/04/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



22 Nisan 2025 Salı

23 NİSAN'IN ANLAMI VE ÖNEMİ

 


Her 23 Nisan gününde;23 Nisan 1920 tarihinde ATATÜRK tarafından açılan ve günümüzün, hukukun üstünlüğüne dayalı laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna,saltanat ve halifeliğin kaldırılışına giden yolun ilk durağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun yıldönümünü,Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak,büyük bir coşkuyla kutluyoruz.


23 Nisan 2025 Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 105.yıldönümünü kutladığımız tarihi ve anlamlı günlerimizden biridir.


Her yılın 23 Nisan gününde kutladığımız bu bayram;ATATÜRK tarafından çocuklara armağan edilmiş ve bu nedenle adında çocuk bayramı sözü varsa da;bu bayramın asıl anlam ve önemi; 23.Nisan.1920 de, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun ilan ve kabul edildiği,saltanatın ve halifeliğin reddedilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulup açıldığı ve egemenliğin,kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun kabul ve tescil edildiği kutlu günün yıldönümü olmasıdır.


Dünyada,yarının büyükleri olan çocuklara armağan edilen ilk ve tek bayram olmasının da, ayrı bir anlamı ve önemi bulunmaktadır.


Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın;önceki yıllarda 23.Nisan gününü,salt çocuk bayramına indirgeyerek,bu günün anlam ve önemini fafife alması ve bu günü, ATATÜRK'ü kabrinde ziyaret edip onu anmayarak,egemenliğin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel oturuma katılmayarak,Türkiye Büyük Millet Meclisinin bulunduğu devletimizin başkenti Ankara dışında,İstanbul ilinde çocukça ve çocuklarla,alternatif bir törenle kutlaması, egemenliğin asıl sahibi,oylarıyla kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçen Türk Milletine ve onun iradesine büyük bir saygısızlıktır.


ERDOĞAN'ın bu bilinçli tavrı;milli iradeyi,milletin egemenlik hakkını yok saymak,reddetmek,egemenliğin millete ait olduğunu inkar etmek,kaldırılan saltanatın hortlatılarak,Osmanlıda olduğu gibi egemenliğin tek başına kendi uhtesinde olduğunun dolaylı olarak ifadesidir.


105.Kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir diğer önemi;ülkemizin emperyalist devletlerle giriştiği kurtuluş savaşına karargahlık yapmış olması,kurtuluş savaşının buradan yönetilmesi ve bu savaşın kazanılmasında oynadığı etkin rolüdür.


Bu nedenle;1920 ve 1930'lu ATATÜRK döneminin,ATATÜRK devrimlerinin gerçekleştirildiği, Cumhuriyetin ilan edildiği,saltanatın ve hilafetin kaldırıldığı yılların Türkiye Büyük Millet Meclisine, Gazi Meclis denilmektedir.


Burada yeri gelmişken tekrar belirtmekte ve altın çizmekte fayda görüyoruz. Özellikle, AKP'nin iktidara geldiği yıllardan günümüze kadar geçen süre içinde, her görüşün temsil edilmesi gereken çoğulcu demokrasiye son vererek demokrasiyi çoğunluğun iradesine indirgeyen ve çoğunluğun iradesini mutlak ve üstün gören,meclisteki çoğunluğuna dayanarak, muhalefeti yok sayıp, sadece kendi çoğunluk iradesini hakim kılan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getirerek Meclisi işlevsiz kılan,FETÖ denilen terör örgütünü bilinçli bir şekilde devletin kurumlarına yerleştiren,aynı menzile doğru beraberce yol alırlarken illegal FETÖ paralel yapı ile ihtilafa düşen AKP ve onun lider ERDOĞAN'ı devirmeye yönelik, 2016 Fetö darbe girişimi sırasında bombalanan günümüzün işlevi tamamen yok edilerek içi boşaltılan,saraydaki tek adamın dikte ettirdiği metinleri bir harfini dahi değiştirmeden yasa olarak onaylayan,azınlıktaki muhalefetin bugüne kadar meclise sunduğu tek yasa teklifini dahi yasalaştırmayan Cumhur İttifakının çoğunluğuyla eline geçirdiği Türkiye Büyük Millet Meclisine, gazi meclis denilmesini şiddetle reddediyoruz.


Bu ülkenin tek gazi meclisi vardır ve o da;kurtuluş savaşına karargahlık yapan,savaşı yöneten ve savaşın kazanılmasında etkin bir rol üstlenen,sonrasında Cumhuriyeti ilan eden,saltanatı ve hilafeti kaldıran kararların alındığı,ATATÜRK devrimlerine imza atan, 1920 ve 1930'lu ATATÜRK döneminde faaliyet gösteren Türkiye Büyük Millet Meclisidir.


FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında 15.Temmuz. 2016 günü gecesi bombalanan meclisin bombalanma nedeni,iktidardaki legal ve meşru yönetim ile devlet kadrolarına yerleştirilen illegal ve paralel yönetim arasındaki güç ve iktidar mücadelesi ve kavgası olup,meclisin bu yüz kızartıcı nedenle bombalanmasından bir gazi meclis sonucu ve efsanesi asla çıkarılmamalıdır.


Yasama,yürütme ve yargıdan oluşan ve kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olan ulusal egemenliğin en önemli erki olan yasama erkini, Türk Milletini temsilen onun adına kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105.kuruluş yıldönümünü; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında Türk Milletine dayatılan ucube sistemin, yüce meclisi işlevsiz bırakması nedeniyle,bu sene de buruk bir şekilde kutlayacağız.

Buruk kutlayacak olsak da;Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,tüm ulusumuza ve çocuklarımıza kutlu ve mutlu olsun.

Bizlere,Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bu bayramı kazandıran Yüce ATATÜRK'e ve tüm emeği geçenlere şükran ve minnetlerimizi sunuyoruz,hepsine Allahtan rahmetler diliyoruz,mekanları cennet olsun. 22/Nisan/2025



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





20 Nisan 2025 Pazar

YOZGAT

 



Cumhur İttifakının kalesi YOZGAT;büyük bir sürpriz yaparak hiç beklenmedik bir şekilde ülkenin toplumsal muhalefeti adına iktidar meşalesini yaktı.


Yozgat köylüsü,ATATÜRK'ü mahcup etmeyerek, köylünün bu milletin efendisi olduğunu kanıtladı.


Yozgat çiftçisi,geçtiğimiz günlerde traktörlerine binerek konvoy halinde motorize yürüyerek iktidara ilk uyarını yapmıştı.


Bu eylemlerinden dolayı trafik güvenliğini ihlal ettikleri gerekçesiyle ağır para cezalarına çarptırılan Yozgat çiftçilerine CHP sahip çıkarak ve onların para cezalaını Özgür ÖZEL ve Ekem İMAMOĞLU yüklenerek çok isabetli bir muhalefet örneği verdiler,bununla da kalamayarak CHP'nin iller bazında yapmayı planladığı mitinglerin Samsun ilinden sonraki ikinci ayağını Yozgat ilimize alarak Yozgat çiftçilerinin direnişine sahip çıktı ve çiftçilerle CHP arasındaki bu karşılıklı sahiplenme duygusu büyük bir eyleme dönüşerek,yüzlerce traktör konvoyuyla başlayarak Yozgat meydanında hayata geçen büyük bir meydan mitingine tanık oldu bütün Türkiye.


Kürsüye çıkan Yozgatlı bir çiftçimiz yaptığı konuşma ile mitinge damgasını vurdu.Ülke turpla şalgamla yönetilmez adaletle ve hukukla yönetilir diyerek, iktidara ders verdi, adeta şamar attı.Bu konuşmayı yapan köylümüz,herşey çok güzel olacak diyen Berkay'ı da aşarak adeta yıldızlaşmıştır.


Yozgat mitingi; toplumsal muhalefet adına, topladığı kalabalık ve coşkunun da ötesinde, Yozgatın beşeri ve politik sosyolojisi ve ideolojisiyle,bugüne kadarki oy dağılımına göre, beklenmedik bir olay oldu.


Yozgat ilimiz de hiç beklemediği bir şekilde ülkenin gündemine oturarak yıldızlaştı,tanımayanlar da tanımış oldular.


Yozgat mitinginin ideolojik bir alt yapısı mevcut değildir.


Yozgat mitingini başarılı kılan, iktidarın; ekonomide,demokraside,hak ve adalette ve özgürlüklerdeki dibe vuran başarısızlıklarıdır.CHP'nin ve dolayısıyla genel başkan Özgür ÖZEL'in başarısı ise;toplumsal muhalefeti tavanda değil tabanda birleştirerek, toplumsal muhalefete öncülük ve liderlik yapmakta gösterdiği kararlılık ve becerisidir.Hakkını yemeyelim,tek başına iktidara savaş açan İMAMOĞLU'nun herşeyi göze alarak iktidarı en ağır sözlerle eleştiren kararlı muhalefeti ve cesareti de, toplumsal muhalefeti ayağa kaldırmıştır.


İktidar; ekonomiyi ve gelirlerin dağıtılmasındaki adaleti o kadar fazla bozmuş ve halkı fakirleştirmiş ve bununla da yetinmeyerek,fakir fukaradan alıp, sınırlı sayıdaki varlıklılara kaynak aktırımına hız vermiştir ki;halkımız,ekmek için,karnımızın doyması için,ekmeğimiz karşılığında özgürlüklerimizden vaz geçebiliriz deme seçiminden dahi yoksun kalmıştır.Bu nedenle,özgürlüklerini zaten baştan yitirmiş olan halkımız, yitirdiği özgürlüklerinin karşılığında kendisine iş ve aş da bulamayan iktidara karşı tabanda birleşerek toplumsal muhalefet yapmayı kurtuluş olarak görmeye başlamıştır.


Bugün itibariyle gündemi belirleyen ve psikolojik üstünlüğü eline geçiren toplumsal muhalefet ve ona liderlik eden CHP ve ÖZEL'in bu başarısı, çok önemli ve değerlidir,ancak bu başarının kesintisiz devam ettirilmesinin sağlanması da, o kadar önemli ve değerlidir.21/04/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



7 Nisan 2025 Pazartesi

KEYFİ VE HUKUK DIŞI TUTUKLAMALARIN EN KORKUNÇ SONUCU NE KADAR SÜRECEĞİNDEKİ BELİRSİZLİKTİR

 


Bir hukukçu olarak, tutuklamanın yasal koşullarını yaza yaza, parmaklarımız nasır tuttu.

Keza,tutuklamanın yasal koşullarını anlata anlata da, dillerimizde tüy bitti.

Aslında, Ceza Muhakemesi Kanunumuz tam uygulansa, çok ağır cezaları içeren belli başlı ağır cezalık suçlar dışında hiç kimseyi tutuklamak mümkün olamaz.

Kusur yasada değil,uygulayıcılardadır.

Ben çok beğenirim güzel bir söz vardır.

O söz der ki;kötü yasa yoktur, kötü uygulayıcı vardır.

En iyi demokratik ve özgürlükçü bir yasa dahi, kötü uygulayıcılar elinde kötü sonuçlar doğurur,en kötü ve antidemokratik bir yasa ise, iyi uygulayıcıların elinde çok iyi sonuçlar verir.

İşte şu anda ülkemizde yaşanan hukuk sorunu, anayasa ve yasalarımızdan değil,kötü uygulayıcılarımızdan kaynaklıdır.

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun bugün yürürlükte olan hükümleri de, uygulamanın aksine, tutuklamayı istisna kılmaktadır.Zaten asıl olan da tutuksuz yargılanmak değil midir?

Buradan herkesin gözünden kaçırdığı bir yasal gerçeği de ifade etmem gerekirse;bizim hukuk sistemimizde,tutuklamanın yasal koşulları mevcut olsa dahi, tutuklama konusunda hakimin elini kolunu bağlayan mecburi tutuklama müessesesi yoktur.Hakim,somut olayın.şüpheli veya sanığın özel koşullarına göre vicdani kanaatini ve takdir yetkisini kullanarak, tutuklama kararı vermeyebilir dahi.

Hal böyleyken, bizdeki uygulamaya baktığımızda, bırakınız tutuklama nedenleri olduğu halde tutuklama kararı vermemeyi,tutuklamanın yasal koşulları olmadığı halde, hakimlerimiz kolaylıkla tutuklama kararı verebilmektedir.

Ülkemizin içinde bulunduğu bugünün siyasal koşullarında; maalesef, hukuk ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir yargı yerine, hukukun geçerli olmadığı, her türlü hukuksuzluğun geçerli olduğu,kural ve yasa tanımaz,gayrinizami bir gerilla yargısı hüküm sürmektedir.Tıpkı,gayrinizami,gerilla harbi benzeri.

Belirli kuralları olan nizami harp tekniğine ve usullerine göre yetiştirilmiş büyük ve güçlü orduların dahi başedemedikleri,yenilgiye uğradığı ve büyük kayıplar verdiği gayrinizami gerilla harplerinin korkunç sonuçlarıyla doludur dünya harp tarihi.

CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı İBB Başkanı İMAMOĞLU'da; işte, yasal nedenlerle değil,siyasal nedenlerle keyfi olarak tutuklanarak politikadan enterne edilmiştir.

İMAMOĞLU ve avukatlarının işi bu nedenle çok zordur.Karşılarında,kuralların ve yasaların işlediği nizami bir yargı yoktur.

İMAMOĞLU, keyfi ve hukuk dışı tutuklanmıştır.Bu,tutuklanan açısından çok korkunçtur.Tutuklama belirli yasal koşul ve kriterlere göre yapılmadığı için,İMAMOĞLU'nun tutukluluk haline son verilerek tahliye edilmesi de,yasanın öngördüğü kriterlere göre değil,keyfi olarak karar altına alınacağından, İMAMOĞLU'nun tutukluluk halinin ne kadar süreyle devam edeceği, maalesef belirsizdir.

Yasal koşul ve kriter içermeyen keyfi ve hukuk dışı tutuklamaların en korkunç sonucu da,ne kadar süreceğindeki bu belirsizliktir.07/04/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



6 Nisan 2025 Pazar

BIRAKIN ŞU DUYGUSALLIĞI VE POPÜLİST DAVRANIŞLARI

 


Bugün, CHP olağanüstü kongresini yaptı ve Özgür ÖZEL tek aday olarak girdiği seçimi,oy birliğine yakın bir çoğunlukla kazanarak güven tazelemiş oldu.Olağanüstü kongreye gidiş nedeni, partiye yönelik bir müsibeti defetmek amacı taşıyordu,ancak bu sayede her şerde bir hayır vardır sözü gerçek oldu ve CHP, tazelenmiş oylarla güven oyu alan Özgür ÖZEL ile daha güçlü bir şekilde yoluna devam etme ve ERDOĞAN'ın korkulu rüyası olma imkanına kavuştu.


Biz, bu nedenle, olağanüstü kurultayın, partiye ve milletimize hayırlı olduğunu kabul ediyoruz.


Ancak bir itirazımız var tabi.Özgür ÖZEL; kurultay konuşmasında,delegelerden özel bir ricada bulunarak,” herşey çok güzel olacak” sloganını ilk kez kullanan ve şu anda tutuklu bulunan 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Berkay isimli gencimizin parti meclisine seçilmesini, öneri olarak sundu.


Bize göre, bu istek ve tercih;gereksiz, çok duygusal ve popülist bir yaklaşım olup, tasvip edilecek bir yanı bulunmamaktadır.


Niçin mi?


Bu gencimiz henüz üniversite öğrencisi olup, önünde okulunu bitirmek gibi bir sorumluluğu var.Politik bir tecrübesi de yok.Seçilip seçilemeyeceğini henüz bilmiyoruz ama, bu aşamada, bu gencimize parti meclisi üyeliğini armağan etmenin ne ülkemize,ne partiye ve ne de bu gencimize asla bir faydası yoktur.Daha talebe olan ve okulunu bitirme gibi önemli bir sorumluluğu olan bu gencimizin aklını karıştırmaya ve hayatında öğrencilik dışında başka bir sayfa açtırmaya kimsenin hakkı yoktur.Bu gence sahip çıkarak bir iyilik mi yapacaksınız?bunun başka yolları da vardır mutlaka.


CHP bir genci illaki parti meclisinde görmek istiyorsa, duygusal bir yaklaşımla bu genç niçin Berkay olarak tercih edilmiştir?Duygusal yaklaşım dışında,bu gence karşı bir diyet borcu bulunmamaktadır partinin.


Partinin gençlik kollarında faal olan, partiye yıllarca emek vermiş partili genç yok muydu?Parti Meclisi üyeliğini daha fazlasıyla hak etmiş gençler dururken, tercihin Berkay'dan yana kullanılması, duygusal bir yaklaşım olup, bu seçimi ondan daha fazla haketmiş, ancak kamuoyunun önüne çıkma fırsatı bulamamış birçok partili aktif ve gizli kahraman gençlerimiz, bu tercih medeniyle, haklı olarak içten içe üzüleceklerdir.


Bu parti, benzetmek gibi olmasın,vaktiyle KILIÇDAROĞLU döneminde, aynı duygusal yaklaşımla, mağdur gözüyle bakılanTeğmen Mehmet Ali ÇELEBİ için de aynı şekilde bir tercihte bulunmuş ve parti bu tercihin hiçbir hayrını görememiş ve sonunda büyük bir hüsrana uğramıştı.


Biz CHP yöneticilerinden; duygusallık dışında kalarak, daha akıllı ve gerçekçi politik tercihlerde bulunmalarını diliyor ve talep ediyoruz.06/04/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

5 Nisan 2025 Cumartesi

5 NİSAN AVUKATLAR GÜNÜ

 


Bugün, 5.Nisan.2025 avukatlar günü.


Avukatlara verilmesi gereken önem ve değer,onların şahıslarına değil, temsil ettikleri ve yerine getirdikleri savunmanın ve savunma hakkının kutsallığından ve tüm özgürlüklerin teminatı olmasından kaynaklanmaktadır.


Biz,yargının üç kurucu unsurundan, iddia,savunma ve karar makamlarının tümünde oturan ve bu makamlarda görev yapan 55 yıllık bir hukukçu olarak diyoruz ki; hakim olsun, savcı olsun, bir hukukçunun erişebileceği en üst ve son makam, savunma, yani avukatlık makamıdır.


Bu nedenle, sıfatı,makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkesin, avukatlarımıza hak ettikleri değeri vermeleri, savunma mesleğine saygı duymaları gerekir.


Hiç dikkat ettiniz mi? Hakkında en küçük bir iddiada bulunulan ve suçlanan herkes'in, ilk önce kapısını çaldığı kişi avukatlardır. Hatta, suçlanan kişinin bizzat avukat olması halinde dahi, suçlanan o avukatın da ilk kapısını çaldığı kişi, diğer bir avukat arkadaşı olmaktdır.Bu örnek dahi, savunmanın ve avukatın önemini gözler önüne sermektedir.


Peki, ülkemizde savunma mesleğine ve bunu icra eden avukatlarımıza hak ettikleri gereken önem verilmekte midir?


Malesef, bu soruya olumlu bir cevap verebilmemiz mümkün değildir.


Gerektiğinde Yüce Divanda yargılanan Cumhurbaşkanlarının,Başbakanların ve Bakanların dahi savunmalarını üstlenen avukatlara,daha dün diyebileceğimiz yakın tarihe kadar ülkemizde verilen değer, üçüncü dereceden bir devlet memuruna verilen değerin dahi altındaydı.


Bu örneği niçin veriyoruz? Niyetimiz üçüncü dereceden memura değer vermemek, onu küçük görmek değildir, yanılmıyorsak üçüncü dereceden itibaren, 3,2 ve 1. dereceye terfi eden devlet memurlarına,çok eski tarihlerden bu yana yeşil pasapor verildiği halde, avukatlarımıza; yeşil pasaport dan yararlanma hakkı,mensubu olduğum İzmir Barosu dahil, tüm barolarımızın ve Türkiye Barolar Birliğinin uzun yıllara dayalı uğraşıları sonunda, hem de avukatların söz sahibi olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan bir yasa ile çok yakın tarihlerde tanınmıştır.


Yargının üç kurucu unsurundan birisi olan ve avukatlarla birlikte görev yapan hakimlerimizin azımsanamayacak olan bir bölümü de; maalesef, savunma makamını ve avukatlarımızı, görev yapmalarının önünde bir engel olarak görmekte, savunma makamının hakkını vermeye çalışan ve üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirmek, maddi hakikate ulaşmak, adil yargılanma hakkını hayata geçirmek için çırpınan ve yeri geldiğinde hakim ile hukuki tartışmaya girmek zorunda kalan avukatlarımızı, duruşmanın huzurunu bozdukları uydurma gerekçesiyle, dışarı atmakla tehdit edebilmekte, genellikle buna cüret edemese de, avukatlarımızın asaplarını bozmakta, dikkatlerinin dağılmasına neden olmaktadırlar.


Bunda, bazı avukatlarımızın, temsil ettikleri savunma makamının hakkını vereremeyerek,gerektiğinde hakim karşısında dik duramayışlarının da büyük katkısının olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.


Şu anda avukatlık yapan bu satırların yazarı olarak, duruşmalarda başımıza gelen yaşadığımız canlı olaylardan bir örnek verecek olursak; ismi lazım değil,İzmir ilindeki bir ağır ceza mahkemesinde, avukat olarak savunma makamını temsil ederken, ihsası rey anlamında ve hatta reddi hakim koşullarını taşıyan, tarafsız bir hakime yakışmayacak beyanlarda bulunan mahkeme başkanıyla haklı olarak girdiğimiz tartışmaya tanık olan tanımadığımız ve o anda farkına dahi varmadığımız bayan bir stajyer avukatın, duruşmanın bitiminde arkamızdan yanımıza gelerek, bizi tebrik edişini, savunma makamının hakkını veren ve gerektiğinde mahkeme başkanıyla sert tartışmalara girebilen avukatlara pek tanık olmadığını beyan edişini, savunma makamının hakkını ve itibarını koruyan ve uyarılarıyla mahkeme başkanına hak ettiği dersi veren bizimle tanışmak istemesini, üzülerek de olsa burada açıklamak zorundayız.


Hakimlerimiz, hiç unutmamalı ve çok iyi bilmelidirler ki; ülkemizde yok olma noktasına gelen, yerlerde sürünen yargının bağımsızlığını, demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini savunan kuruluşlar ve kişiler; Türkiye Baroar Birliği,barolarımız ve aydın sorumluluğunu taşıyan avukatlarımızdır. Hakimlerimizin, emekli olduktan veya istifa ederek, oturdukları kürsünün, avukata göre daha rakımlı koltuğundan indikten sonra ilk çalacakları kapı, avukatlık ruhsatı talep etmek üzere, Barolarımız olmaktadır. Yukarıda bahsettik, hukuk mesleğinin zirvesi, en tepe noktası ve son durağıdır, avukatlık.


Avukatlık mesleği ve savunma;bugün, ülkemizde bağımsız değildir.Zira, maalesef ülkemizde yargı bağımsızlığını yitirmiş olup,Türk Milleti adına, egemenlik hakkının bir kolu olan yargı yetkisini kullanan, yargının iddia ve karar makamını temsil eden savcı ve hakimlarimiz,sistem gereği, yürütmenin vesayeti altında görev yapar hale getirilmiştir.Bu vesayetin en çarpıcı örneklerine,nedenleri olmadığı halde, masum kişilerin,uydurma gizli tanık aldatmacalarıyla gece yarıları gözaltına alınıp, sonrasında tutuklanarak zindanlara atılışlarıyla, canlı olarak tanık olmaktayız.


Yargının üç ayağından iddia ve karar makamlarının, bağımsız ve tarafsız olamadıkları ülkemizde, bunun zorunlu sonucu olarak, savunmanın da bağımsızlığından bahsedilemez.Savunma bağımsız olarak görevini yapsa da,bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiş bir iddia ve karar makamı eşliğinde,tek başına bağımsız olan avukatlarla hukuk ve özgürlükler adına varılacak olan sonuç,maalesef bir HİÇ'dir.


Nereden nereye, bir avukatlar gününden de yine uzun bir makale çıkarmış olduk.

Yazacak ve paylaşacak daha çok sorun var ama, tadında bırakarak, yargının savunma ayağının mümtaz temsilcileri olan tüm avukatlarımızın; yargının tüm sorunlarının çözümlendiği,yargının bağımsız ve tarafsız olduğu günleri görmek arzu ve özlemi içinde, avukatlar gününü kutluyor ve herkesi, daha ihtiyaç duymadan, savunma hakkına ve avukatlarımıza sahip çıkmaya ve saygılı olmaya davet ediyorum. 05/04/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

İzmir Barosu Üyesi Avukat


3 Nisan 2025 Perşembe

ADLİ KONTROL ELMA ŞEKERİ DEĞİLDİR

 



Maşallah,İstanbul Mahkemesi olmaktan çıkıp, adeta topyekün Türkiye Mahkemesi haline getirilen Çağlayan adliyesinin sulh ceza hakimleri,yasal koşulları olmasa da, huzuruna çıkarılan herkese elma şekeri gibi adli kontrol dağıtıyor.


Gerçekten, konuyu bilmeyenler, herkese bol keseden verilen adli kontrol kararını, bir ayrıcalık, bir elma şekeri zannetmeye başladılar.


Değil tabi.


Adli kontrol; bir suçu işlediğine dair hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve kaçma şüphesinin ve/veya delillerin karartılmasına yönelik somut olguların bulunduğu kişiler hakkında, tutuklama kararının yerine geçmek üzere verilen, bir ikame tedbir kararıdır.


Adli kontrol kararı verilebilmesi için de, mutlaka ve mutlaka, tutuklamanın yasal koşulları aranacaktır. Yani,adli kontrol kararı, tutuklamanın yasal koşulları olmadığı için verilebilen bir karar değildir,tutuklama kararı verilebilmesinin yasal koşulları olacak,ancak; tutuklamanın; örneğin, sadece kaçma şüphesinin var olmasına rağmen, deliller zaten toplanmış ve toplanacak başka delil kalmamışsa,mesela, sosyal medya paylaşımı ile bir suç işlenmişse,delilleri karartma ihtimali olmayacağı için, tutuklama kararının yerine, adli kontrol kararı, örneğin yurt dışına çıkış yasağı ve imza verme zorunluluğu yeterli olacağından,şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararının yerine geçmek üzere adli kontrol kararıverilerek kişi serbest bırakılabilecektir.


Demek ki;adli kontrol kararı, bir elma şekeri olmayıp, özgürlüğü kısıtlayan ve tutuklama nedenlerinin varlığını zorunlu kılan, tutuklama yerine kaim olmak üzere verilebilecek olan bir tedbir kararıdır.


Adli kontrol kararının iki hali mevcuttur.


Birincisi;savcı,sanık veya şüpheliyi, doğrudan adli kontrol kararıyla serbest bırakılması talebiyle sulh ceza hakimine sevk etmesi hali olup,bu halde,hakim savcının talebine uymakla mükelleftir.Hakim,ben tutuklama kararı veriyorum diyemeyecektir.Bu durumda hakim; ya savcının talebine uyarak sadece adli kontrol tedbiriyle serbest bırakma kararı verecek veya koşullarının olmadığı gerekçesiyle, adli kontrol koşulu olmaksızın kişinin salıverilmesine karar verecektir.


Adli kontrolün ikinci hali ise;savcı, sanık veya şüpheliyi tutukanmasına karar verilmesi talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk etmesine rağmen,hakimin bu talebi uygun bulmayarak, tutuklama tedbirinin yerine, adli kontrol tedbir kararıyla kişiyi serbest bırakmasıdır.Hakim,şüphesiz savcının tutuklama talebine rağmen, tutuklama ve adli kontrol kararlarının her ikisinden birini dahi vermeden sanık veya şüphelinin koşulsuz salıverilmesine de karar verebilecektir.04/04/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu