21 Mayıs 2025 Çarşamba

CHP'NİN HAFTALIK ÇARŞAMBA GECE MİTİNGLERİ ÜZERİNE

 



CHP'nin; ÖZGÜR ÖZEL ile başlayan ve sokağa ağırlık veren bol mitingli yeni siyaset yöntemini, temelde olumlu buluyoruz.


KILIÇDAROĞLU dönemindeki; ERDOĞAN'ın sokak siyasetine kötü gözle bakmasından,sokağa çıkanları terörist olmakla suçlayan tehditlerinden çekinerek ortaya konulan, sokağın dışlandığı korkak siyasetten vaz geçilmesi, CHP adına büyük başarıdır.


Ancak,özellikle İMAMOĞLU'nun tutuklanmasında sonra İstanbulun ilçelerinde her çarşamba günü düzenlenen gece mitingleri, ERDOĞAN iktidarından memnun olmayan en başta CHP'liler olmak üzere, her partiden muhalif seçmen kalabalıklarını bir araya getirmekteyse de;bu mitinglerin, CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL'in otobüs üzerine çıkarak kendini tekrarlamaya başladığı,artık sıradanşlanan, monotonlaşan tek düze konuşmasından sonra sonuçlanıp o muazzam kalabalığın hiçbir sonuç alamadan dağılmaları ve İMAMOĞLU'nun bırakınız salıverilmesini, İBB'ye yönelik operasyonların hızla dalga dalga yayılması,İMAMOĞLU hakkında henüz bir iddianamenin bile düzenlenmemiş olması,sadece bu gece mitingleri ile bir sonuca varılamayacağını işaret etmeye başlamıştır.


Biz, CHP bu etkin sokak muhalefetine son versin demek isemiyoruz,ancak artık tek düze hale gelen,monotonlaşan bu mitinglerin yönteminin değiştirilmesi, konuşmacıların ve konuşmaların içeriklerinin çeşitlendirilmesi,ülke sorunlarının ve çözüm yollarının da miting meydanında toplanan kalabalıklarla paylaşılması zorunludur.


İktidarın; ortada bir yolsuzluk hırsızlık ve yağma olmadığı halde,en başta İBB olmak üzerer CHP belediyelerinde büyük yolsuzluklar ve hırsızlıkların işlendiğine dair kamuoyuna yaymaya başladığı algının yanlışlıkları,gerçek dışılıkları, belgeleriyle açıklanmalı,karşı taaruza geçilerek, asıl yolsuzlukların AKP belediyelerinde olağan hale geldiği,bıkmadan ve usanmadan, belgeleriyle halka açıklanmalıdır.


İBB'deki AKP döneminde yapılan büyük yolsuzlukların, eski İçişleri Bakanı SOYLU tararfından üstünün örtüldüğü, belgeleriyle kamuoyu ile paylaşılmalıdır.


Mitingler,artık sadece İMAMOĞLU endeksli mikro düzeyden çıkarılmalı ve tüm muhalefet partileriyle işbirliği yapılarak ve onların da konuşmacılar dahil her konudaki katkıları sağlanarak Türkiye meydan ititfakı içinde makro düzeye çıkarılmalı ve CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL'in, daha ne kadar taşıyabileceği şüpheli olan omuzlarındaki büyük yükünün, tüm muhalefet partileri tarafından paylaşılmasının yolları bulunup uygulamaya konulmalıdır.


Bu çok soluk isteyen uzun yolun, tüm muhalefet partilerinin el vermesiyle başarıya ulaşacağı gerçeği, akıldan çıkarılmamalıdır.


Son söz,ben artık her çarşamba gecesi aynı replikleri aynı yüzden dinleyerek aynı filmi seyretmekten sıkılmaya başladım doğrusu.21.05.2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

20 Mayıs 2025 Salı

NİÇİN JANDARMA?

 



2803 Sayılı Jandarma Teşkilat,Görev Ve Yetkileri Kanununun jandarmanın görev ve sorumluluk alanını belirleyen 10.maddesine göre;jandarmanın, kural olarak, görev ve sorumluluk alanı,polis görev sahası dışı olup,bu alanlar il ve ilçe belediye hudutları haricinde kalan veya polis teşkilatı bulunmayan yerlerdir.


Yasada bu kurala bir istisna getirilerek, belediye sınırları içinde olmakla birlikte hizmet gerekleri bakımından uygun görülen yerlerin,İçişleri Bakanının kararıyla jandarmanın görev ve sorumluluk alanı olarak tespit edilebileceği hüküm altına alınmış ise de,daha önceden alınmış ve duyurulmuş, uygulamaya konulmuş,İçişleri Bakanınca alınan böyle bir karar var mıdır?


Tüm teşkilatıyla yeterinden fazla polis kaynayan İstanbulun göbeğinde, bırakanız belediye hudutları içinde olmayı, belediyenin tam merkezinde, İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin içinde yapılan üçüncü dalga operasyonunda,görev ve sorumluluk alanı içinde bulunmayan yetkisiz jandarmanın ne işi vardır?


Bunun haklı ve gerekli nedeni,Türk halkına açıklanmalıdır.


Daha ne kanunsuzluklara ve garip uygulamalara tanık olacağız bakalım.Bekleyip hep birlikte göreceğiz.20/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

17 Mayıs 2025 Cumartesi

TÜRKAN SAYLAN

 


18.05.2009 tarihinde kaybettiğimiz değerli insan ve doktor Sayın Türkan SAYLAN için, ölümü nedeniyle, 19/05/2009 tarihinde yazdığımız “GÖZÜNÜZ AYDIN” başlıklı makalemizi, Türkan SAYLAN'ın her ölüm yıl dönümlerinde aynen yayımlayarak kendisini anmayı, gelenek haline getirdik ve bu yıl da,16.ölüm yıldönümünde aynı geleneğe uyarak, bu yazımızı aynen siz okurlarla paylaştık.

Değerli bilim insanı Sevgili Türkan SAYLAN'ı sevgi,saygı ve rahmetle anıyor,şükranlarımızı sunuyoruz. 18/05/2025 Güner YİĞİTBAŞI



GÖZÜNÜZ AYDIN

Aydınlanmanın simgesi..

Laik..

Demokrat..

Atatürkçü..

Doktor..

Eğitimci..

Çağdaş ATATÜRK kadını..

Darbe karşıtı..

Gerçek Vatansever..

Sözde değil, eylemleriyle ülkesinin insanlarına hayatının sonuna kadar hizmet eden, insan sevgisiyle dolu..

Ergenekon gazisi..

Hukuk mağduru..

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı, saygıdeğer insan Profesör Dr. Türkan SAYLAN' ı, geçtiğimiz gün kaybettik. Onu seven Türk Ulusunun başı sağ olsun.

Türkan SAYLAN' ı potansiyel suçlu kabul ederek, kanıttan suçluya gidecek yerde, belki kanıt elde edebiliriz düşüncesiyle, ağır hasta olmasına rağmen, hukuka aykırı olarak onun evinde arama yaptıranlar..

Laiklik karşıtları..

Demokrasi ve Atatürk düşmanları..

Çağdaş, modern ve Laik Türk Kadınını bir türlü içlerine sindiremeyen, kadını sadece çocuk doğuran ve cinsel arzu ve isteklerinin tatmin aracı olarak gören gericiler..

Türk insanına ve toplumuna, tıp ve eğitim alanında üstün hizmetler sunmaktan başka hiçbir günahı bulunmayan Türkan SAYLAN' ı misyoner ilan edip, onu misyonerlik faaliyetinde bulunmak ile suçlayan sözde Müslümanlar..

Gözünüz aydın...

Ancak, onu kaybettik diye sakın sevinmeye kalkmayın.

SAYLAN' ın, bugün gazetelerde yer alan son sözlerine kulak verin lütfen...

O sözleri, size bir kez daha hatırlatalım.

Sayın Türkan SAYLAN, ölmeden bir gün önce; “Görevlerimi tamamladım, ölüme de hazırım” demiş.

Çok doğru söylemiş, kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin okuttuğu ve her biri yarının Türkan SAYLAN' ı olacak olan yüzlerce ve binlerce genç kızımız, Türkan SAYLAN' dan bayrağı teslim almak ve onun yaratacağı boşluğu doldurmak üzere geliyorlar.

Dün, bir tane Türkan SAYLAN' a sahip olan Türk Ulusu; yarın binlercesine sahip olmak üzere kucağını açmış ve onları bekliyor.

Dün bir SAYLAN ile baş edemeyenler, yarın binlercesi ile nasıl baş edecekler merak ediyoruz doğrusu..

Yaptıklarınla gurur duyuyor ve sana yapılan haksızlıkları kınayarak, yapanlar adına senden özür diliyoruz.

Manevi varlığının önünde saygıyla eğiliyoruz. Rahat uyu Sayın SAYLAN. 19.05.2009



Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu









16 Mayıs 2025 Cuma

İMAMOĞLU DURUŞMALARININ TRT'DEN NAKLEN YAYIMLANMASI MÜMKÜN MÜDÜR?

 


Ana muhalefet partisi Genel Başkanı ile halen Silivri cezaevinde tutuklu bulunan İMAMOĞLU; yapılan haksızlıkların tüm milletimiz tarafından canlı olarak görülmesini sağlamak adına,büyük bir özgüvenle, ne zaman açılacağı belirsiz olan İMAMOĞLU davasının TRT'den naklen yayımlanmasını, gerçeklerin tüm Türk Milleti tarafından izlenmesini talep etmektedirler.


Gördüğümüz kadarıyla, Saray iktidarı, yani ERDOĞAN, bu talebe sıcak bakmamaktadır.


Ceza Muhakemesi Yasasının buna olanaklı olmadığı, gerekçe olarak sunulmaktadır.


Bize göre,Ceza Muhakemesi Yasasının 183.maddesi ile duruşma salonunda ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı getirilmişse de,bu yasak duruşmaların hakimlikçe alınacak bir kararla, herhangibir yorum katmaksızın, başından sonuna kadar, aynen ve naklen TRT aracılığıyla yayımlanarak Türk Milletine iletilmesine asla engel değildir.


Anayasamıza göre, Türk Milletine ait olan egemenlik hakkının bir kolu olan yargı yetkisni, mahkemeler Türk Milleti adına kullanmaktadırlar.


Yine Ceza Muhakemesi Yasasının182.maddesine göre duruşmalar alenidir ve herkese açıktır.


Yasanın öngördüğü çok istisnai durumlarda duruşmalar gizli olarak yapılabilir.


Kamuoyuna mal olan önemli davaların duruşmalarına;sanık,avukat ve izleyici sayısı itibariyle duruşma salonlarının kapasitelerinin sınırlı olması ve güvenlik nedeniyle,herkes katılamamakta ve aleniyet ilkesi gereği herkesin serbestçe izleyebilmelerine açık olması gereken duruşmalar, tüm isteklilerin izleme arzularını karşılayamamakta ve duruşmaların aleniyeti ilkesi zorunlu sebeplerle ihlal edilmektedir.


Duruşmaların TRT'den naklen yayımlanması, bu ihtiyacı karşılayacak ve duruşmalara izdihamın önüne geçecek ve duruşmaların aleniyeti ilkesi tam olarak yerine getirilmiş ve Türk Milleti, kendi adına mahkemelerce kullanılan yargı yetkisinin kullanılışına bizzat tanıklık etme olanağını elde edeceklerdir.


Ceza Muhakemesi Yasasının 183.maddesinde yer alan;”duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her tütlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz” hüküm ve yasağının amacı başkadır.Bu yasak hükmü ile amaçlanan;herkes tarafından, gelişi güzel ve kötü niyetlerle izinsiz ve korsan olarak ses ve görüntülerin alınmasının önüne geçerek, bu ses ve görüntülerin kötü amaçlarla kullanılmasını engellemektir.Bu itibarla, bu yasak hükmü,amacı dışına çıkılarak, duruşmaların resmi devlet televizyonundan kontrollü bir şekilde ve bir disiplin altında yayımlanmasının yasak olduğu şeklinde asla yorumlanamaz.


Bu ülkede anayasalar uygulanmamakta, anayasalar delinmekte anayasanın amir hükmüne göre uyulması zorunlu Anayasa Mahkemesi kararları, iş başındaki saray iktidarı tarafından uygulanmamaktadır.


Ceza Muhakemesi Yasasının 183.maddesinde yer alan, başka bir amaca matuf yasak;amaç dışına çıkılarak,duruşmaların,duruşmaların aleniyeti ilkesi gereği olarak, yargı hakkının asıl sahibi Türk Milletine iletilmek üzere,devlet televizyonundan yayımlanmasının önüne bir engel olarak çıkarılamaz.16/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



13 Mayıs 2025 Salı

PKK FESİH BİLDİRGESİNİN ŞİFRESİ

 



Türkiye Cumhuriyeti Devletinin; kurtuluş,kuruluş ve bağımsızlık senedi olan Lozan anlaşması ile 1923 de Cumhuriyeti ilan edenTürkiye Cumhuriyeti Devletini modern bir ulus devlet haline getiren 1924 anayasasının;Kürtlerin inkar ve imhasına, soykırımına kaynaklık ettiği gerekçesiyle tartışma konusu yapılarak günah keçisi ilan edilmesi,PKK'nın fesih bilidrgesine damgasını vurmuş ve PKK'nın oluşumuna neden gösterilmiştir.


Bildirgede çok açık ve net bir şekildeü PKK'nın amacı;Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı ilkesine göre silahlı müzadele yöntemiyle meşru ve haklı bir mücadeleyi yürütmek olduğu açıklanmıştır.


Ulusların kendi geleceğini,kaderini tayin hakkı ve ilkesi;bir halkın yaşam hakkını diğer devletlerden bağımsız olarak bizzat kendisinin özgürce istediği kararları alabilmesidir.Özgür,bağımsız ve özerk bir yönetim sistemini kurabilmesidir.


PKK ve onun ilkelerini benimseyen Kürtler;her ne kadar amaçlarının Türkiye Cumhuriyeti Devletinden özerk ve bağımsız bir yönetim yapısını amaçlamadıklarını beyan etmekte ve bu amaçlarını Kürt sorunu olarak açıklamakla yetinerek gerçek amaçlarını gizlemekteyseler de,asıl amaçlarının;yerel meclislerinin,yönetim birimlerinin,mali yapılarının,bayraklarının,resmi dillerinin olduğu özerk ve bağımsız bir yönetime sahip olmak olduğu, kesindir.


O nedenle,Lozan antlaşmasına karşı cephe almışlar ve Lozanı tartışmaya açmışlardır.


PKK'nın amacı,kurtuluş savaşını kazanarak imzalanan T.C.nin kurtuluş,kuruluş ve bağımsızlığının senedi olan Lozanı inkar ederek, Sevr anlaşmasının referans alınmasıdır.


Peki niçin?


Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan ve Osmanlı Devletini paramparça yapan 10.Ağustos.1920 tarihli Sevr Anlaşmasının 62-64 maddelerine göre, bir Kürt Bölgesi oluşturulmakta ve buna göre;İngiliz,Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon,Fıratın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak bir yıl sonra,Kürtler dilerse Milletler Cemiyetine bağımsızlık için başvurabileceklerdir.


İşte PKK fesih bildirisinde, Kürtlerin özerkliğinden ve bağımsızlığından ve de bir Kürt bölgesinden bahsedilmeyen Lozanın dışlanıp tartışma konusu yapılarak, Sevr antlaşmasına çağrışım yapılmasının,keza ulus devlete yer veren,etnik kimliklere atıf yapmayan,tüm etnik kimlikleri Türk Milleti ortak kavramında bir araya getiren 1924 anayasasının dışlanmasının nedeni ve şifresi budur.


PKK Fesih bildirgesi; tahmin ediyoruz ki,Kurtuluş savaşında yenilen ve Lozan anlaşmasıyla bu yenilgileri tescillenen sömürgeci dış güçlerin de katkılarıyla, Lozan Antlaşmasının rövanşını almak amacıyla hazırlanan,iş başındaki iktidarın küçük ortağı tarafından şükranla karşılanan bir utanç belgesidir 14/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu





12 Mayıs 2025 Pazartesi

T.C.Nİ KÜRTLERİ İMHA EDİP SOYKIRIMDA BULUNMAKLA SUÇLAYAN YÜZ KIZARTICI BİR FESİH KARARI

 


Kendini fesheden PKK tarfından,nihayet beklenen açıklama yapıldı.


Açıklanan fesih bildirgesinde,T.C.suçlayan ve aşağılayan,binlerce masum insanın acımasızca katledilmesine,binlerce masum insanın yaralanmasına yol açan silahlı terör eylemlerini meşru bir hak mücadelesi olarak kutsayan ağır ifadelerin yer aldığını görüyoruz.


Fesih bildirgesi;


Partimiz PKK;kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkar ve imha siyasetine karşı,halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” değerlendirmelerinin yer aldığı ifadelerle başlamakta ve T.C.Devleti Kürtleri inkar ve imha etmekle suçlanmakta olup,bu inkar ve imha hareketine T.C.Devletinin tapu senedi olan Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasının kaynaklık ettiği beyan edilerek,Lozan Antlaşması ve 1924 T.C.Anayasası yaftalanmakta ve değersizleştirilmektedir.


Bildirgede yer alan;”Partimiz PKK;ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek,silahlı mücadele stratejisi temelinde,meşru,haklı bir mücadele yürüttü”ibaresi, dikkat çekicidir.Bu ibareden açıkça anlaşılmaktadır ki;ülkemiz sınırları içinde kurularak faaliyete geçen,faaliyetlerini sınır ötesine de taşıyan ve kendini feshettiğini açıklayan PKK tarafından temsil edilen,fesih kararıyla bugün için barış ile sonuçlandığı zannedilen Kürt hareketinin asıl ve nihai amacı;Kürt Ulusuna dayalı, adına ne derseniz deyiniz, T.C.Devletinden,İrandan koparılacak olan, Irak ve Suriye'den zaten koparılmış olan topraklar üzerinde özerk,bağımsız bir Kürt Devletinin,Büyük Kürdistanın kurularak hayata geçirilmesidir.


Bildirinin devamında da, mealen;


Kürt inkarı,buna dayalı Kürt imha siyaseti,soykırım ve asimilasyon politikları egemen olmasaydı PKK kurulmazdı,PKK'yı kurup silahlı özgürlük mücadelesine başladıktan sonradır ki;Kürt varlığı kabul edildi ve Kürt sorunu realitesi kabul edildi.


1990'lı yılların koşularında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL'ın Kürt sorununu siyaset yoluyla çözme arayışına önder Apo'nun destek çıkmasıyla başlayan çözüm süreci,Turgut ÖZAL ve ekibinin derin devlet tarafından ortadan kaldırılması sonucunda sabote edilerek Kürtlerin inkar ve imha siyasetinde ısrar ve devam edildi.


Buna karşılık,Kürt özgürlük hareketi;hem nicel hem de nitel olarak büyüdü,PKK'nın gerilla savaşı Kürdistan ve Türkiye'ye yayıldı,Gerillanın yürüttüğü savaşın etkisiyle Kürt halkı başkaldırıya kalktı.Böylece her iki taraf açısından savaş temel seçenek haline getirildi,Önder Apo'nun Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollardan çözme çabaları sonuçsuz kaldı beyan ve değerlendirmelerinde bulunulmuş,PKK terörü;T.C.Devletinin Kürtlere yönelik imha siyaseti,soykırım ve asimilasyon politiklarının eseri olarak ortaya çıkan silahlı ve meşru bir mücadele olarak açıklanmış, bu mücadelenin galibinin PKK,mağlup olan tarafın ise T.C.olduğu ima edilmiş,PKK'nın legal siyaset içinde yer alması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması talep edilmiştir.


En üzücüsü de T.C.Devletinin tapu senedi olan Lozan Antlaşmasına dil uzatılmıştır.


PKK'nın fesih kararıyla;bu kararın kapsamı dışında kalan PKK'nın diğer kollarına meşruiyet ve dokunulmazlık kazandırılmış,Büyük Ortadoğu Projesinin amaçladığı Büyük Kürdistan'ın kurulmasının önüne set çekilememiştir.Bu proje Amerika,İsrail, İngiltere,Fransa ve benzeri devletlerin himayeleri altında emin adımlarla ilerlemektedir.


T.C.ne yönelik ağır ve haksız suçlamaların yer aldığı PKK'nın fesih bildirgesine karşı,siyasal ikbal endişesiyle sessiz kalınması,ileride devletimizin başını ağrıtacak gelişmelere neden olabilecektir.


Bugün ERDOĞAN'ın dile getirdiği,PKK'nın fesih kararının en fazla Şehit ve gazilerimizin yararına olduğuna yönelik üzücü beyanları,siyasal iktidarın bu fesih kararından ne kadar fazla memnuniyet duyduğunu, açıkça ortaya koymaktdır.


ERDOĞAN yanılmaktadır.Fesih kararı,genç yaşlarda hayatlarını yitiren şehitleri geri getirmediği gibi, sakat kalan gazilerimizi de şifalı kılmamış olup,şehit yakınlarının, gazilerimizin ve yakınlarının üzüntülerini tazelemiştir. 12/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



10 Mayıs 2025 Cumartesi

ANNE (KADIN) OLMAK BİR AYRICALIKTIR ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

 


Bugün (11/05/2025) anneler günü.


Çok anlamlı ve çok özel bir gün.


Dünyada ve ülkemizde, yıl içinde çok çeşitli günler kutlanır,çoğunu şimdi hatırlamamız dahi mümkün değildir.


Ama, anneler günü için öyle söyleyebilir miyiz?


Bizi dünyaya getiren,hiçbir karşılık beklemeksizin, büyük zahmet ve fedakarlıklarla büyüterek bizleri yetiştiren annelerimizi;hayatta olsunlar veya olmasınlar, istisnasız, yılın her günü hatırlar ve çok severiz.


Ancak;anneler gününde, annelerimize diğer günlere nazaran çok daha özel ve yoğun bir sevgi göstermek ve onlara şükranlarımızı sunmak,sağ iseler gidip ellerinden ve yanaklarından öpmek, onlara sarılarak kucaklamak, ana şefkatini ve yüreğinin sıcaklığını yüreğimizde hissetmek, bir başka güzeldir,büyük bir onur ve mutluluktur.


Anne olmak,Dünya'nın en güzel duygusu ve zevki olduğunu tahmin ettiğimiz analık duygusunu ve zevkini tadabilmek,Allah tarafından sadece kadınlarımıza tanınan bir ayrıcalıktır.


Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı kadın,diğer yarısı olan biz erkekleri doğurarak Dünya'ya getiren de, yine kadındır.Yani kadın;erkek ve kadınlardan oluşan tüm Dünya nüfusunun tamamında,yüzde yüzünde de vardır ve söz hakkına sahiptir.


Bu yalın gerçek dahi, annelerimizin ve kadınlarımızın önemini ve vazgeçilemezliğini, onları çok sevmemiz,başımızın tacı yapmamız,saygı göstermemiz gerektiğini, açıkça göstermektedir.


Dünya'ya kadın olarak gelen herkes;yaradılışı gereği, erişkin yaşlara geldikten sonra evlenip bir yuva kurarak mutlaka bir çocuk sahibi olmayı arzular.


Ancak,kısmet olup da evlenemediği veya evlendiği halde,kendisinden veya kocasından kaynaklı tıbbı bazı eksiklikler ve bozukluklar nedenleriyle çocuk sahibi olmayan kadınlarımız da,toplum içinde az değildir.


Bizler,çok iyi biliyoruz ki;doğurup çocuk sahibi olamasalar da,bu kadınlarımız da;kadın olarak,doğuştan bir ana yüreği ve şefkati taşımakta ve çocuk özlemiyle yanıp tutuşmaktadırlar.


Bu nedenle,biz anneler gününü;evlenemedikleri için çocuk doğurup anne olamayan veya evlenseler de,çeşitli nedenlerle çocuk doğuramadıkları için anne olamayan kadınlarımız da dahil olmak üzere,çocuk doğurarak anne olan tüm kadınlarımızın günü olarak kabul ediyoruz ve tüm kadınlarımızı yürekten kutluyoruz.


Şu veya bu nedenle çocuk sahibi olamamış kadınlarımızı,anneleri hayatta olsun veya olmasın,tüm çocukların manevi anneleri olarak kabul ediyoruz.


Gerçekten,tahmin ediyoruz ve görüyoruz ki;kadın olmak,anne olmak, çok özel ve güzel bir duygu ve zevk olup,bu duygu ve zevk,kadınlarımızı erkeklere nazaran ayrıcalıklı ve üstün kılmaktadır.


Sanırım,özellikle ülkemizde,kadınlarımızın;bazı erkeklerin şiddetine ve kötü muamelesine maruz kalmalarının altında yatan şuur altı gerçek neden de,kadınların erkeğe karşı olan bu ayrıcalıklı üstünlüğüdür.


Maalesef bu anneler gününde de,kadınlarımızı erkek teröründen koruyamamanın büyük ezikliğini ve utancını yaşıyoruz.


Bu duygularla;

En başta;ülkemizin kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu Sevgili ATATÜRK'ü doğuran hepimizin sevgili annesi ZÜBEYDE annemiz ve rahmetli kendi annem,çocuklarımın annesi eşim olmak üzere;hayatta olan veya olmayan tüm annelerin, anne adaylarının, şu veya bu nedenle anne olamayan, ancak annelik özlem ve duygularını bedeninde ve ruhunda taşımaya ve yaşamaya devam eden tüm kadınlarımızın Anneler Günü'nü; en derin saygı,sevgi,minnet ve şükran duygularımla kutluyorum.


İyi ki,varlar.


Halen hayattaki tüm annelerimize ve kadınlarımıza selam,hayatta olmayanlara Tanrıdan gani gani rahmetler olsun.11/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

6 Mayıs 2025 Salı

DENİZ GEZMİŞ VE ARKADAŞLARI 3 FİDAN

 



Benim gibi 68 kuşağından olan Deniz GEZMİŞ ve iki arkadaşının idam edilmelerinin üzerinden elli üç sene geçmiş.


Kendilerine Allahtan rahmetler diliyorum,mekanları cennet olsun.


İdam'a mahkum olmayı ve bu cezalarının kesinleşerek,yaşamlarının baharında genç bir fidan olarak asılıp ölmeyi hak ettiler mi?


Tabii, kocaman bir HAYIR.Asla hak etmediler.


Herşeyden önce,idam bir ceza değildir.Ne kadar suçlu olurlarsa olsunlar, insanların hayatına son vermek,asla bir ceza olamaz.


İdam cezası;devletin,yani kamunun,karşı taraftan bir öç almasıdır.Kan gütme ve öç alma saikiyle adam öldürmek, nasıl öldürme suçunun ağırlaştırılmış haliyse ve kişilere yasak ise, kan gütme ve öç alma saikiyle bir kişiyi öldürme ve cinayet suçundan farksız olan idam cezası da,bize göre,devlet'in;kan gütme ve öç alma saikiyle işlediği bir cinayettir.


Bu gerçeği en başta vurguladıktan sonra,diğer gerçekleri de objektif olarak sıralamaya devam edersek,ülkede yürürlükte olan pozitif hukuk kurallarına,beğensek de beğenmesek de riayet etmek,herkesin görevidir.


Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarına;o günün yürürlükte olan ceza kanunu hükümlerine göre illegal olarak kurdukları örgüt adına işledikleri ve ceza kanununda tarif edilen anayasayı ihlale cebren teşebbüs suçunun unsurlarını asla oluşturmayan münferit silahlı şiddet eylemleri nedeniyle verilen idam cezası;eylemlerinin hukuki karşılığı olmayan ağırlıkta ve vasıfta,hukuken hiç hak etmedikleri bir ceza olup, hayatları haksız ve hukuksuz bir şekilde ellerinden alınmıştır.


Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarının; ülkelerini seven,ülkelerinin tam bağımsızlığı ve halkının özgürlük ve refahı için,ellerini taşın altına sokarak mücadele verdiklerinden en ufak bir şüphemiz asla yoktur.İdamlarından bu yana 53 sene geçmesine rağmen, hiç unutulmamaları ve hala çok sevilmeleri ve özlemle anılmalarının nedeni de budur.


Ancak,amaç ne kadar ulvi ve yüce olursa olsun;her insan gibi,onların da yürürlükteki pozitif ceza hukuku kurallarına göre suç teşkil eden şiddete dayalı bir yöntemi seçerek mücadele verecek yerde, legal ve suç teşkil etmeyen silah ve şiddet içermeyen bir yöntemi kullanarak mücadele etmeleri gerekirdi diye düşünenlerdenim.Zor ve meşakkatli ve uzun bir zaman isteyen bu legal ve demokratik siyaset yolunu tercih etselerdi,onların gayretleriyle ve devrimci ruhlarıyla, ülkemiz ve halkımız;belki de, bugün içinde bulunduğumuz, siyasi,ekonomik ve hukuki tüm sıkıntıları yaşamayacak olabilirdi.


Kurtuluş Savaşında ATATÜRK ve silah arkadaşlarının;empeyalist istilacı devletlere ve düşmanla işbirliği yapan Osmanlı Saray yönetimine karşı halkımızı da arkasına ve yanına alarak gerçekleştirdikleri örgütlü ve silaha dayalı mücadele ve kurtuluş savaşıyla, Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarının iktidara yönelik şiddet içeren yöntemlerle giriştiği mücadeyi,asla aynı kefeye koyamayız.Bu ülkenin, meşru tam bağımsızlık mücadelesi veren ve kazanan tek devrimcisi, Mustafa Kemal ATATÜRK ve yakın arkadaşlarıdır.


Amerikan emperyalizminin dümen suyuna giren kurulu düzenin parti ve iktidarlarına karşı tam bağımsız ve özgür bir düzen kurulması için mücadele veren Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarına sevgi ve saygı duyuyorum,ölüm yıldönümlerinde onları sevgiyle ve rahmetle anıyorum.Mekanları cennet olsun.


Ancak, kaşılığı kesinlikle idam olmayan,hukuk eğilip bükülerek,ihlal edilerek idam cezasına çarptırılmalarının çok büyük haksızlık ve hukuksuzluk olduğu gerçeği kadar,o tarihte yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre, daha hafif cezaları içeren,karşılığı idam ve ölüm olmayan bazı münferit suçları işlemiş oldukları hukuki gerçeğini de, herkes kabul etmelidir.


Tüm gerçekler, gazete arşivlerinde yerli yerinde durmaktadır.06/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

3 Mayıs 2025 Cumartesi

CUMHURİYET SAVCILARININ

 


Siyasi amaçlarla,iktidar yararına,muhalefet belediye başkanlıkları için zorlamayla yolsuzluk soruşturmaları açmaya temel teşkil etmek üzere kanıt elde etmek için veya açılmış içi boş soruşturma dosyaların içini doldurmak amacıyla, resen belediyelere yazılar yazarak belediyelerin ihale dosyalarını isteyerek ve bu dosyalar üzerinde bilirkişi incelemeleri yaptırarak resen soruşturma başlatmaya yetkileri yoktur.


C.Savcıları;devletin Sayıştay ve devlet kurumlarının teftiş kurulları tarafından yapılan olağan ve/veya olağanüstü denetimleri sonunda ortaya çıkardıkları ve rapora bağladıkları kendilerine ihbar edilen ihale ve sair yolsuzlukları soruşturma yetkileri vardır.


C.Savcıları; canı istediğinde, gaipten haber almış gibi bir belediye başkanlığına yazı yazarak ihale dosyalarını isteyerek kendilerine soruşturma yaratamazlar.


C.Savcılarının; devlet kurumlarını denetleme yetkileri yoktur.Denetleme işi, ilgili kamu görevlerine aittir.Savcılar,denetim elemanlarının ortaya çıkardığı ve rapora bağladığı kendilerine ihbar edilen soruşturma dosyalarının gereğini yaparlar sadece.


Yok eğer C.Savcılıkları bir soruşturma makamı değil de denetim makamı iseler,bu savcıları iktidar partisinin belediyelerine de yazılar yazarak ihale dosyalarını istemeye davet ediyoruz bir vatandaş olarak.03/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

1 Mayıs 2025 Perşembe

CUMHURBAŞKANLIĞI

 



Cumhurbaşkanlığı;anayasada,görev ve yetkileri,seçilme koşulları ve görev süresi açıkça ve sınırlı olarak gösterilen,yürütme erki içinde yer alan,Türk Milletinin birliğini ve devleti temsil eden,devletin en üst düzey bir görev makamıdır.


Cumhurbaşkanlığı makamına seçilen ve adına Cumhurbaşkanı denilen kişi de; anayasanın, Cumhurbaşkanına tanıdığı görev ve yetkileri dışında, anayasanın 10.maddesine göre yasa önünde diğer Türk vatandaşlarıyla eşit konumdadır.


Cumhurbaşkanları, anayasanın öngördüğü görev sürelerini tamamladıktan ve yeniden seçilme yeterliliklerini yitirdikten sonra,anayasaya aykırı olarak, o makama yeniden seçilme talebinde ve arzusunda ve de dayatmasında asla bulunamazlar.


Cumhurbaşkanları;cumhurbaşkanlığının görev ve yetkileri yanında, bu makamın kendilerine yüklediği sorumlulukları da aynen yerine getirmek zorundadırlar.


Cumhurbaşkanları;ceza kanunlarının bu makamı koruyan hükümlerinden yararlanabilmeleri için, göreve başlarlarken, şeref ve namuslarını ortaya koyarak ve bu değerleriyle garanti ederek mecliste yaptıkları yeminlerine ve anayasa hükümlerine uygun bir şekilde görev yapmak zorundadırlar.


Cumhurbaşkanlığı; görev ve yetkileri yanında,sorumlulukklarıyla da bir bütündür,paranın yazı ve turası gibi.


Hal böyleyken ve anayasaya göre süre ve dönem itibariyle yeniden cumhurbaşkanı seçilme yeterliliğini yitiren bir kişinin, gözünü hala bu makama dikip, anayasaya aykırı olarak yeniden seçilme hazırlıkları içinde bulunması,bu makama seçilmek için bir partiden aday olan kişiyi hukuka aykırı yollarla hapse attırarak telef etmesi, asla savunulamaz.


Partili Cumhurbaşkanının; mecliste yaptığı son grup konuşmasında sarf ettiği, “Cumhurbaşkanı olma hevesi yolunda daha kaç CHP'li telef olup gidecek” sözleri, bir cumhubaşkanına,sıfatı ne olursa olsun bir insana yakışmadığı gibi,cumhurbaşkanının kendisinden sonra cumhurbaşkanı olmaya heveslenerek aday olan bir kişiyi, yok etme ortadan kaldırma anlamına gelen, telef etme yetkisi asla yoktur.


Telef olma,telef etme, çok ağır bir tehdit ve gözdağıdır.Kaldı ki, masum bir insana yönelik olarak da kullanılmaması gereken bir sözdür.Telef olma,insan dışındaki hayvan ve bitkiler gibi diğer canlılar için kullanılan bir sözdür.Örneğin, bir kuş gribi hastalığı salgını gelir ve binlerce tavuk bir gecede ölürse,ölen tavuklar için telef oldular deriz.Keza bir orman yangını sonucunda, ormanda yanan hayvanlar,bitkiler ve ve ağaçlar için de;biz,orman yangınında yanarak telef oldular diyerek üzülürüz.


Partili Cumhubaşkanı;bu ülkenin kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu ATATÜRK'e dahi nasip olmayan çok uzun, kesintisiz olarak 23 sene bu ülkeyi tek başına yönetmenin şeref ve mutluluğuna erişmiş,Belediye başkanlığından, milletvekili, başbakan ve cumhurbaşkanı olma şerefine nail olmuş bir kişi olarak,bu ülkeden ve halkımızdan daha ne talep etmektedir?Bunu anlamak mümkün değildir.


Partili Cumhurbaşkanı,CHP'ye yönelik bu tür sözleri, ilk kez söylememiştir,son olacağa da benzememektedir maalesef.


Hatırlayınız, yıllar önce de aynı kişi; “Bitaraf olan bertaraf olur” diyerek,kendisine biat etmeyenleri tehdit etmemiş miydi?


Çok yazık.Partili Cumhurbaşkanı;kendisini, bu devletin hiç kimseye nasip olmayan en üst makamlarının tümüne oylarıyla seçmiş bulunan Türk Halkına hiç hak etmediği kötülükleri yapmaktadır.01/05/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu