30 Temmuz 2025 Çarşamba

ADI DAHİ NETLEŞMEYEN BİR KOMİSYON

 


Adına ne derseniz deyiniz,ister Terörsüz Türkiye,ister Milli Birlik Ve Beraberlik Kardeşlik, ne derseniz deyiniz,kurulması planlanan komisyonun üye sayısı toplam 51 olup,komisyona üye verecek partiler,aslında bugün yapılacak olan bir seçimde sandayla sayıları kesinlikle değişecek olmasına rağmen, meclisteki bugünkü sandalya sayılarına göre belirlenmiş olup,mecliste grubu olmayan partilere de birer üye ile komisyonda yer verileceği açıklanmıştır.


Kendisine üç üye tahsis edilen İyi Partinin komisyona katılmayacağı netlik kazandığından,komisyona katılmayacak başka bir parti ortaya çıkmazsa, komisyonun 51 yerine toplam 48 üye ile çalışacağı anlaşılmaktadır.


Anket sonuçlarına göre her vesileyle Türkiyenin birinci partisi olduğunu açıklayan ve bununla övünen bugünün ana muhalefet,yarının iktidar namzedi CHP;maalesef, azınlıkta kalacağı ve isteklerini kabul ettiremeyeceği,istemediklerini de reddettiremeyeceği bu komisyona katılıp katılmama konusunda henüz bir karara varamamıştır.


Bu kararsızlığının sebepleri,böyle bir meclis komisyonunun kurulmasını ilk olarak kendilerinin önermesi ve buna bağlı olarak da şimdi kendi önerdikleri komisyonda yer almayacaklarını açılamanın, seçmen nezdinde partiye bir zarar vereceği endişesine kapılmalarıdır.


Bu kadar ince düşünen bir CHP'nin;ince düşünmesine hiç gerek yok,şöyle kabaca geriye doğru bir düşünse,23 yıllık AKP iktidarı döneminde,CHP'nin meclisin kabulüne sunmuş olduğu binlerce kanun teklifi,araştırma önergesi ve komisyon kutulması tekliflerinden birinin dahi kabul edilmediğini,mevcut iktidar çoğunluğu tarafından hepsinin reddedildiğini, görecektir.CHP;bu yalın gerçeğe rağmen,hala,demokrasinin en tipik özelliği olan çoğulcu ve ülke yararına düşünmeyen,kendi siyasal ikbali için sürekli çoğunlukçu ve kelle sayısına göre düşünüp iş yapmayı kendisine şiar edinen AKP iktidarına güvenmekle, büyük hata işlediğinin farkına varmalıdır artık.


Ben lafımı esirgemeyen birisiyim,CHP'nin tavrı; daha açık bir ifadeyle,tipik bir seçmen korkusudur.Özellikle Türkiye İttifakında oy desteklerine güvendikleri Kürt seçmeni karşılarına almak istememeleridir.Ancak, korkunun ecele faydası yoktur.


CHP'nin Kürt Vatandaşlarımıza yönelik; eşit yurttaş esasına dayalı,demokratik bir düzen içinde eşit hak ve özgürlükler düşüncesi, Kürt Vatandaşlarımız tarafından da çok iyi bilinmektedir.


Mevcut iktidarın; insan hak ve özgürlüklerinden,yargı bağımsızlığından,hukukun üstünlüğünden, demokrasiden nasibini almamış,her önceliğinin AKP ve liderinin siyasal geleceğine endeksli olduğunu,hak ve özgürlüklerin kullanılmasında,adaletin sağlanmasında çifte standart bir uygulama içinde olduğunu, aklı başında, terörden yana olmayan, devletin milleti ve vatanıyla bölünmez bir bütün olduğunu benimseyen ve kabul eden aklı selim sahibi tüm Kürt kökenli vatandaşlarımız da çok iyi bilmekte ve bu yalın gerçeği yaşayarak görmektedirler.


Bu nedenle CHP'nin komisyona katılmama gerekçelerini,katılmalarının bir fayda sağlamayacağını,komisyonda alınacak kararların,komisyonun yapısına göre şimdiden belli olduğunu açıklayarak, komisyona katılmamaktan dolayı duydukları yersiz endişelerinden uzaklaşmaları gerekir.


Siyaset korku değil cesaret ister.


AKP lideri ERDOĞAN'dan ders alsınlar.Görüntüleriyle arşivlerde yer almasına ve yüzüne vurulmasına rağmen,çelişkilerini hiç tınlamayan cevap dahi vermeyen,dünün koşullarına ve siyasi yararına göre dün söylediklerinin tam tersini bugün söyleyebilen ve yapan bir ERDOĞAN, bu ülkede 23 seneden beri iktidardır.


Komisyonun 2/3 nitelikli çoğunlukla karar alacağı kabul edilse dahi,oy dağılımına ve AKP/DEM/MHP ittifakı ve onlara katılabilecek oylarla nitelikli çoğunluğun dahi işe yarayamayabileceği,CHP'nin komisyonda bir etkinlik sağlayamayacağı,iyot gibi açığa çıkabileceği unutulmamalıdır.


Kaldı ki;her ne sebeple olursa olsun,iyi niyetli olarak komisyona dahil olacak bir CHP'nin,alınacak kararlarda etkin olamadığını,çoğunluk oylarıyla, işin arzulamadığı bir istikamete doğru seyrettiğini görmesi üzerine,yarı yolda komisyondan ayrılması,masayı deviren olarak suçlanmasına neden olacak,ayrıca bu gelişmeleri önceden öngöremeyen bir parti olarak suçlanacak,bu da partiye daha çok zarar verecektir.Bizim seçmenimiz, masayı devirenleri ve öngörüsüzleri fazla sevmez biliyorsunuz.


Haydi Özgür ÖZEL ve CHP;biraz daha öngörü ve cesaret sizi bekliyor.30/07/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

22 Temmuz 2025 Salı

ÜLKEYİ SURİYE LÜBNAN VE IRAK GİBİ BÖLMEYE ÇALIŞMA GAFLETİ

 


Türkiye Cumhuriyeti Devleti; ATATÜRK tarafından kurulan, etnik kökenine,dinine ve mezhebine bakılmaksızın, devletimize vatandaşlık bağı ile bağlı eşit yurttaşlardan oluşan,etnik kimlik din ve mezhebin hiç öneminin olmadığı,insanları Türk vatandaşlığının tutkal gibi bir arada tuttuğu,demokratik,laik ve sosyal,üniter bir hukuk ve ulus devletidir.


Hal böyleyken, bu milletin birliğini temsil etmesi gereken ve bu görev anayasa ile kendisine tevdi edilmiş olan partili cumhurbaşkanı çıkmış ve beyanlarıyla, bu gerçekleri ters yüz edercesine, ülkemizde Türk-Kürt ve Arap kardeşliğinden ve ulus ve üniter devlet yerine ümmete dayalı çok parçalı,dinin ve mezheplerin ve etnik kimliğin,ülkenin yönetiminde esas alınarak ön planda olacağı bir devlet yapısının sinyallerini vermiş bulunmaktadır.


Nitekim;çok geçmeden ERDOĞAN'ın küçük ortağı BAHÇELİ de sazı eline alarak, yeni sistemde iki adet cumhurbaşkanı yardımcısı,biri Kürt diğeri alevi olsun demeye başlamış, basında yer alan bu beyanlar henüz yalanlanmamıştır.Sanırım, şimdilik üç cumhurbaşkanı yardımcı olsun biri de Arap olsun demeye dili varmamıştır.


ERDOĞAN'ın ve BAHÇELİ'nin birbirlerini onaylayan ve tamamlayan bu beyanları;milletimzi, çatışmasız bir şekilde bir arada tutan vatandaşlık esasına dayalı Türk Milleti kavramına ve üniter ulus devlet kavramına aykırı bölücü , ülkenin birlik ve beraberliğinin ve bekasının altına yerleştirilen bomba etkili ülkeyi bölüp parçalayacak çok tehlikeli beyanlardır.


Dünyada örnekleri var,Lübnan,Irak,Suriye ve benzeri birçok coğrafyada,etnik,din ve mezhep kimliklerinin esas alındığı devletlerde; huzurun, barışın,birliğin,mutluluğun ve kalkınmanın asla mümkün olamayacağını yaşayarak gözlemliyoruz.


ERDOĞAN ve BAHÇELİ'nin; kısaca ümmet olarak tanımlayacağımız, cumhurbaşkanının sünni, yardımcılarının ise Kürt ve Alevi olacaklarına,Türk-Kürt ve Arap kardeşliğine dayalı etnik,din ve mezhep temelli yeni millet ve devlet anlayışının gündeme getirilmesinin nedenlerinden birisi de; bize göre,parlamenter sisteme dönüşün önünün kesilerek,şu anda yürürlükte olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin ilelebet devam ettirilmesi,bunun için de yapılması planlanan anayasa değişikliğinde; Kürt ve Alevi toplumsal muhalefeti,CHP'nin önderliğindeki özgürlükleri ve parlamenter sistemi geri getirmeyi savunan ve planlayan muhalefet kanadından kopararak, Cumhur İttifakının saflarına çekmenin gizli planıdır.


Ülkemizin; demokrat ve parlamenter sistemden,ulus temeli üniter devletten yana özgürlükçü tüm insanları ve toplumsal tüm muhalefeti, bölünmeden ve birlik olarak,iktidar tarafından uygulamaya konulmak istenen bu gizli planın farkına vararak,sandıkta bu planı bozmak zorundadırlar.22/07/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

15 Temmuz 2025 Salı

15 TEMMUZ'U DEMOKRASİ GÜNÜ OLARAK KUTLAMAYA YÜZÜMÜZ VAR MIDIR?

 



Bugün,15/Temmuz/2025

15 Temmuz;ülkemizde demokrasiye son vererek, tek adama (FETÖ) dayalı otoriter ve faşist,dini esaslara dayalı,anti-demokratik ve anti-laik bir diktatörlük kurmak için, sinsi planlar yaparak,bu planı bir bir uygulamaya koyan hain FETÖ'nün;iş başındaki AKP iktidarıyla işbirliği halinde,Türk Silahlı Kuvvetlerinin büyük bölümüne sızarak ve yuvalanarak,amacını gerçekleştirmek için düğmeye basıp darbe girişiminde bulunduğu günün, dokuzuncu yıl dönümüdür.


Gün,hamaset yaparak,sadece hain FETÖ'yü yerden yere vurup,ülkemizde olmayan demokrasinin edebiyatını yapma ve gerçeklerin üzerini örtme günü değil,korkmadan ve çekinmeden,eğri oturup doğru konuşma,objektif olarak,15 Temmuz darbe girişiminden kurtulan demokrasimizin;demokrasi adına,demokrasi kullanılarak yok edildiği içler acısı durumuna bakarak, gerçek bir değerlendirme yapma ve sözüm ona darbe girişiminden kurtarılan demokrasimizin,darbeyi başarısız kılmakla ve bugünü demokrasi günü olarak ilan edip kutlamakla övünen AKP iktidarı tarafından yok edildiği bugünkü acıklı halini değerlendirme ve gözler önüne serme günüdür.


Darbe girişiminde bulunan FETÖ'nün;paralel bir yapı olarak, devleti ele geçirerek darbe girişiminde bulunabilecek güce erişmesinde;AKP iktidarının, atama kararnamelerindeki,meclise sunduğu yasa teklif ve tasarılarındaki imzalarını ve icraatlarını yok sayarak,sadece FETÖ'yü suçlamak,FETÖ'nün güçlenmesindeki AKP katkılarını yadsımak ve yok saymak, kendimizi aldatmak ve demokrasimize yapacağımız en büyük kötülük olur.


15 Temmuz darbe girişimi önlenmiştir de ne olmuştur?


Ondan sonra neler yapılmıştır,darbe mağduru iş başındaki siyasal iktidar,samimi bir şekilde demokrasimize sahip çıkarak,demokrasimizi ve özgürlükleri daha yukarılara mı taşımıştır?


Yoksa,demokratik seçimle işbaşına gelen iktidar, yine seçimle iş başından gitmelidir düşüncesiyle,demokrasiyi sadece seçimlere mi indirgemiştir?


Siyasal iktidarın tek derdi,FETÖ darbesiyle iktidardan düşürülmemek midir,yoksa gerçekten demokrasinin özü olan laik ve demokratik insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak mıdır?


Bugün,ülkesini ve demokrasisini seven gerçek demokratlar;korkmamak ve hamaseti bırakarak,eğri oturup doğruları konuşmak ve bu soruların gerçek cevaplarını arayıp bulmak zorundadırlar.


15.Temmuz FETÖ darbe girişimi önlenmiştir de, sonrasında neler olmuştur?

Bir düşününüz lütfen.AKP iktidarı,darbe girişiminin önlenmesinden sonra,FETÖ yerine bizzat kendisi, demokrasiyi yok etmek için öyle kötü şeyler yaptı ki;bu ülke insanı, FETÖ darbe girişiminden kurtulduğuna dahi sevinemedi,sevinci kursaklarında kaldı.


Sahi,bir hatırlayınız,ERDOĞAN'ın FETÖ için söylediklerini.


Ne istediler de vermedik,ne istedilerse verdik.


Aynı menzile (hedefe) birlikte gidiyorduk.


Demedi mi?


FETÖ ile AKP iktidarı ortaklaşa aynı menzile birlikte giderken,iktidar hırsı ve yarışı içindeki FETÖ, AKP iktidarını alaşağı ederek hedefe tek başına gitmeye kalkışmış ve darbe girişiminde bulunmuştur.Bu darbe girişimi; laik demokrasiyi yıkarak siyasal islami esaslara dayalı otoriter bir rejim kurmayı ve AKP iktidarını dışlayarak yok etme amacına yönelik illegal bir eylemdir. İşin korkunç ve düşündüren yanı ERDOĞAN'ın aynı menzile birlikte gidiyorduk şeklindeki samimi itirafıdır.


Darbe girişiminden sonra, darbeye katılan hainleri soruşturan savcıların iddianamelerinde ve darbeci FETÖ'cüleri yargılayarak mahkum eden mahkemelerin gerekçeli kararlarında; FETÖ'nün menzili,hedefi ve amacı açıkça yer almaktadır, açınız bakınız ve AKP iktidarının FETÖ ile birlikte gitmekte olduğu menzili anlayınız.Bu menzilin; demokrasi,laiklik ve özgürlükler olmadığını açıkça göreceksiniz.


Sayın ERDOĞAN'ın;15.Temmuzu, demokrasi günü ve bayramı olarak kutladığına ve nutuklar attığına bakmayınız.O, ülkenin darbe girişiminden, demokrasinin, FETÖ'nün elinden kurtulduğuna değil,iktidardan düşürülemediğine sevinmekte ve şükretmektedir,kendisinin, FETÖ ile aynı menzile gittiğine dair açık ve samimi itirafları vardır ve FETÖ'nün demokrasiyi yıkarak faşist bir din devleti kurmayı hedeflediği ve amaçladığı mahkeme kararlarıyla tescil edilmiştir.


Parantezi kapayarak devam edelim.


Darbe girişiminden beş gün sonra,bu darbe girişimi vesile yapılarak, 20.Temmuz günü,darbeden kurtulan ve demokrasiyle yeniden tanışan,demokrasiye şükretmesi ve iyi ki demokrasi varmış demesi gereken AKP iktidarı tarafından ülkemizde olağanüstü hal ilan edildi ve yıllarca, bu ülke olağanüstü hal altında idare edildi.

Olağanüstü hal yönetimi,geçici ve Anayasal demokratik bir yönetim tarzıdır,koşulları varsa ilan edilebilir,buna bir diyeceğimiz yoktur.


Ancak,olağanüstü hal yönetiminin anayasal kuralları vardır.Olağanüstü hal döneminde acil ve sadece olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konulara sınırlı kanun hükmünde kararnamaler çıkarılabilecekken,ERDOĞAN başkanlığında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Olağanüstü hal kararnameleriyle,devletin yapısı değiştirilmiş,kökleşmiş kurumlar kapatılmış,demokrasiyi teminat altına alan kurum ve kurallar yok edilmiştir. Olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konular dışında, yasa gibi her alanı düzenleyen kurallar içeren olağüstü hal kararnamaleri çıkarılarak, meclis devre dışı bırakılmış ve anayasa açıkça ihlal edilmiş, ülkemiz keyfi ve anti demokratik bir yönetimin altına sokulmuştur.


Sonrasında anayasa değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi adı altında ucube bir rejim tesis edilmiş,partili cumhurbaşkanıyla bugünkü antidemokratik ve antilaik düzen kurulmuş,yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrımı ilkesi kaldırılmış, yasama,yürütme ve yargı tek elde sarayda birleşmiş,ülke; saraydan ve tek adam tarafından kararnamelerle,yargıya ve yasama'ya saraydan verilen talimatlarla yönetilmeye başlanmıştır.


Yargı bağımsızlığı yok edilmiş,yargı Türk Milleti adına değil saray adına yetki kullanmaya başlamıştır.


FETÖ'nün iktidar ortağı iken yargı ne ise, bugün de yargı odur.

Kumpas davalar,haksız tutuklamalar artarak devam etmektedir.

FETÖ'nün siyasal iktidar ortağı olduğu dönemde yargılanan aynı gazeteciler,bugün de, AKP iktidarını eleştirdiler diye,bugünün bağımlı yargısı tarafından tutuklu olarak yargılnmaktadır.


Gazetecinin kimliği hiç önemli değildir.Dün FETÖ'nün, bugün ise, ERDOĞAN yargısının yargıladığı gazetecilerin ortak yanları;laik,demokrat,özgürlükçü olmaları ve siyasal iktidarı haklı olarak eleştirmeleri ve ülkelerini seven kişiler olmalarıdır.


Seçimle iş başına gelen ana muhalefet partisinin belediye başkanları, hukuk dışı gerekçelerle, kanıt olmaksızın tutuklanarak görevden uzaklaştırılmakta ve milli irade yok sayılmaktadır.


Dinin ve etnik kökenin yok sayılarak,etnik kökeni ve dini ne olursa olsun, sadece Türk vatandaşlığı kavramına dayalı,üniter devlet olmanın olmazsa olmazı, ulus devlet kavramı yok edilerek,Türk,Kürt ve Arap etnik kökenini ve islamı temel kabul eden ümmet esasına dayalı ve çok parçalı yeni bir millet ve devlet kavramı icat edilerek,üniter ve ulus devleti terk etmenin sinyalleri verilmektedir.


Bu koşullarda,bu güzel ülkemizde; 15.Temmuzları, demokrasi günü ve bayramı olarak kutlamaya, en başta AKP iktidarı olmak üzere, kimsenin yüzü ve hakkı yoktur.

Hep birlikte demokrasimizin ruhuna bir fatiha okumak, tek yapmamız gereken gerçekçi bir davranış olacaktır.


Demokrasi;ha darbeyle ve silah zoruyla yok edilmiş,ha devleti yönetenler tarafından, devletin ve yasaların gücü ve koruması kullanılarak içeriden yok edilmiş,biz insanlar için hiç önemli değil,önemli olan demokrasinin yaşatılması ve geliştirilmesidir.

15 Temmuzda darbe girişiminden dersler çıkarılmamış ve darbeci GÜLEN Cemaati yerine yeni cemaatler Devlet'e sızmış ve siyasal iktidarın gözdeleri olmuştur.

15/Temmuz/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


8 Temmuz 2025 Salı

HUKUK'UN GÜCÜ MÜ YOKSA GÜÇLÜLERİN HUKUKU MU?

 


Devlet denen organizasyonun amacı ve en temel işlevi;yürürlüğe koyduğu yasaları ve anayasasıyla tesis ettiği meşru hukuk düzeni içinde tarafsız kalarak ve her yurttaşa karşı eşit ve adil davranarak,en başta kendisi olmak üzere,yasalara ve anayasaya mutlak itaati sağlayarak, hukukun gücüyle kamu düzenini sağlamak ve yurttaşların hak ve özgürlüklerini garanti altına almak ve onların huzur ve hukuki güvence içinde yaşamalarına imakan sağlamaktır.


İdeal ve demokratik devletlerde; hukukun gücü vardır,güçlülerin hukuku değil.Güçlüler değil, eşit yurtaşlar vardır,güçlülerin güçsüzleri ezdikleri, güçlülerin hukuku yoktur.


Seçimle iş başına gelen siyasal iktidarlar; görev süreleri içinde, adına görev yaptıkları milletin ve temsil ettikleri devletin yasa ve anayasalarına harfiyen uyarlar, meşruiyetlerini kaybettirecek ve tartışmaya açacak, hukuk ve anayasa dışı davranışlardan sakınırlar.Bunun karşılığında da, ceza yasalarının suç saydığı iktidarlarına yönelik yasa dışı kalkışmalara karşı korunurlar.Anayasal düzen,Türkiye Büyük Millet Meclisi,Yürütme organı,görevlerini yapmalarının engellenmesine yönelik yasa dışı şiddete dayalı saldırı ve kalkışmalara karşı korunurlar,böyle kalkışmalara yeltenenlere çok ağır cezalar öngörülmüştür ceza yasalarında.


Olması gereken budur.


Ülkemizin bugün içinde bulunduğu koşullarda,yasalara ve anayasaya saygılı normal bir yönetimin ve düzenin varlığını kim savunabilir?


Seçimle iş başına gelen iktidar Partisi; mevcut şartlarda yapılacak olan ilk seçimlerde iktidarını yitireceğini hissetmenin endişesi ve kaybedeceğinden emin olduğu bir sonraki seçimlerin uzak bir tarihte yapılacak olmasının rahatlığı içinde, hukukun gücünü gerçek suçlulara gösterecek yerde, iktidarda olmanın kendisine sağladığı güçten yararlanarak,adeta güçlülerin hukukunu topluma dayatmaktadır.


Devletten ve yerel yönetimlerden ihaleler alarak zenginleşen bir iş adamı üzerinden,onu itirafçılığa zorlayarak elde ettiği gerçek dışı beyanlarla,iktidara yürüyen ana muhalefet partisinin önümüzdeki seçimlerde lokomatif görevi yapacak olan başarılı belediye başkanlarını ipe dizip bir bir tutuklatarak güçlülerin hukukunu topluma dayatmaktadır.


Bu itirafçı iş adamnın; ana muhalefet partisine yönelik suçlayıcı rüşvet ve yolsuzluk beyanları gerçekten doğru ise, aynı iş adamının yıllarca çok yoğun bir şekilde ihale aldığı iktidar partisinin belediyelerine de aynı yöntemi uyguladığı o belediyeleri de rüşvet ve yolsuzluk batağına sürüklediği ayan beyan ortada iken,iktidar partisinin hiçbir belediye başkanı ve diğer görevleri hakkında savcılar tarafında soruşturma açılmaması,hayatın olağan akışına ve eşitlik kuralına aykırıdır.Demek ki;amaç yolsuzluklarla ve rüşvetle mücadele değil, güçlülerin hukukunu hakim kılarak muhalefeti itibarsızlaştırmak ve zayıflatmak ve iktidar partisine iktidarını koruması için hayat öpücüğü vermektir.


Tüm bunlar olurken,iktidar partisinin bir eski milletvekili çıkmış ve 1923 hesaplaşılması gereken kanlı bir darbedir diyerek, ATATÜRK'e ve onun kurduğu Cumhuriyete dil uzatarak savaş ilan etmiştir.


Hadi bu eski milletvekili bir densizlik yaptı diyelim,iktidar partisinin üst yönetiminden Cumhuriyete yönelik bu saldırıyı kınayan ve reddeden kesin ve net bir dille ciddi bir karşılık verilmediği gibi,ünvanlarının başında Cumhuriyet olan yetkili ve görevli savclar tarafından resen açılan bir soruşturmaya da bu saate kadar tanık olunmamıştır.Bu eski milletvekili, 1923 hesaplaşılması gereken kanlı bir darbedir demek suretiyle, Cumhuriyet Savcılarımızı da,hesaplaşılması gereken kanlı darbenin savunucuları ve koruyucuları olarak suçlamış ve itibarsızlaştırmıştır.Bu ülkede, bu saldırı karşısında meslek onurlarını kurtaracak bir Cumhuriyet Savcısının çıkacağını hala umuyor ve bekliyoruz.


Ülkemizde askıya alınan ve rafta beklemede tutulan anayasanın tesis ettiği sözde kalan ve fiilen işlemeyen bir anayasal düzen ve askıdaki bu anayasadan yetki alan yasama,yürütme ve yargı organları var ise de;içinde bulunduğumuz koşullarda işletilmeyen bu anayasal düzen ve organların ceza yasalarında yer alan hukuki güvenceleri hak etmediklerini,yok edilen anayasal düzeni,insan haklarını

hukukun üstünlüğünü ve cumhuriyeti savunan ve bu değerler için demokratik, silahsız,şiddete dayalı olmayan barışçıl direniş haklarını kullanmakta olan yurttaşların,tüm toplumsal ve siyasal muhalefetin bu demokratik ve barışçıl direnişlerini, darbe ve darbe girişimi eylemler olarak nitelendirmek, hukuken mümkün değildir.


Hukukun üstünlüğünün ve anayasal düzenin yok edildiği,askıya alındığı bir düzende,olmayan anayasal düzene karşı darbe girişiminde bulunulamaz.Ancak, yok edilen anayasal düzen,demokratik ve barışçıl bir direnişle hayata döndürülebilir belki.09/07/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu