26 Ağustos 2025 Salı

26/30 AĞUSTOS ZAFER HAFTASI VE BAYRAMI KUTLU OLSUN

 


Milli duyguları gelişmiş bir Türk olarak;Türklerin kazandıkları, tarihin sayfalarında şanlı yerlerini alan tüm zaferleri,hiçbir ayrım yapmadan anmak ve bunlarla gurur duymak, başlıca görevimizdir.


26 Ağustos;büyük bir tesadüf eseri olarak,Türklerin Anadoluya ayak basarak ele geçirdikleri,Türklere Anadolu'nun kapısının açıldığı,Türklerin Anadolu'ya yerleşmelerini sağlayan Alpaslan komutasında kazanılan 1071 Malazgirt Meydan Savaşının yanı sıra, 30/Ağustos/1922 de büyük taaruz ile sonuçlanarak bugünkü son Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun temel taşını oluşturan Kurtuluş Savaşımızın ve büyük zaferin kutlandığı zafer haftasının da yıldönümüdür.


Alpaslan öncülüğünde elde edilen Anadolu'nun;sonradan emperyalist devletler tarafından işgal edilen topraklarında,son Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuna olanak sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliği ve başkomutanlığında kazanılan, düşmanın denize döküldüğü, güçlü emperyalist ve işgalci devletlere diz çöktürüldüğü büyük zafer, 30 Ağustos 1922 büyük taarruzun (Kurtuluş savaşının);ATATÜRK'ün ismi dahi anılmadan,daha öne çıkarılan Malazgirt Savaşı ve zaferinin devletin üst kademelerince, mahalline gidilerek, devlet protokolüyle kutlanmak suretiyle perdelenmeye ve adeta yok sayılmaya çalışılması ve bunun bir alışkanlık ve gelenek haline getirilmesi,asla kabul edilemez.


Aynı tarihlere rast gelen bu iki büyük zafer;dönüşümlü olarak, bir yıl Malazgirt de diğer yıl da Kocatepe de devlet protokolüyle, hak ettiği görkem ve önemle kutlanamaz mıdır?


Elbette kutlanır.


Ancak,iş başındaki Saray iktidarının ve bugün için, onun artık küçük mü yoksa büyük mü olduğu pek anlaşılamayan ortağı, her yıl,Malazgirt Savaşının ve zaferinin devlet protokolüyle görkemli bir şekilde mahallinde kutlanmasını tercih etmekte ve ATATÜRK ve silah arkadaşlarının kazandığı 26/30 Ağustos 1922 tarihlerini kapsayan Zafer Haftasına hak ettiği önemi vermediklerini Türk Milletine göstermektedirler.Bu saygısızlığı, millet olarak asla kabul etmiyoruz.


İktidar ve ortakları 30 Ağustos zaferini görmezlikten gelerek kutladıkları Malazgirt Zaferi kutlamalarında da aslında samimi değillerdir.Zafer nerede kazanılmıştır?Malazgirt de değil mi?Öyleyse sizin Ahlat'da ne işiniz var?Neymiş efendim Ahlat Malazgirt'e en yakın beldeymiş.Siz onu benim külahıma anlatınız.Ahlat Van Gölü'nün kenarında havası ve manzarası güzel adeta bir sayfiye yeri Malazgirt Zaferini kutlama adı altında Ahlat da fakir halkın paraları çarçur edilerek yapılan Ahlat Sarayında bir iki gün tatil yapmak dinlenmek ve serinlemek sağlık açısından hiç de fena fikir olmasa gerek.ATATÜRK'ün büyük taarruz'u başlattığı Kocatepede ATATÜRK'ün savaş anılarını paylaşmak ve büyük zaferi kutlamakla bizim ne işimiz olabilir?


İşte kafa yapıları bu,ne söylesek nafile.


İş başındaki Saray iktidarının ileri gelenleri;bu kabul edilemez ayrımcılıklarıyla, adeta,kendilerinin en yakın varlık nedeni olan babalarını,dedelerini, analarını, ninelerini görmezlikten gelerek,yüzlerini dahi görmedikleri, isimlerini dahi hatırlamadıkları büyük dedelerini ve büyük ninelerini önceleyerek onları yüceltme gibi bir davranışı sergilemektedirler.Olması gereken,bu konuda bir ayrımın yapılmaması,tümüne aynı önemin verilmesidir.


Alpaslan'ın 1071 Malazgirt zaferinden bu yana köprülerin altından çok sular akmış,akan sularla çok köprüler yıkılmış,yerine yenileri yapılmış ve en yenisi de ATATÜRK tarafından inşa edilerek,Türk Vatanı ve demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, milletimizin yaşamına ve emanetine sunulmuştur.


Gerçek İslam ile ilgisi kalmayan, siyasallaşan,devlet içinde devlet haline gelen, devletin bütçesinde kambur oluşturan,kuruluş amacını aşan işlere karışmayı adet haline getiren,Saray İktidarının arka bahçesine dönüşen Diyanet İşleri Başkanı da,bu tarihlere denk gelen Cuma hutbelerinde; ATATÜRK'ün adını anmamayı alışkanlık haline getirmiş olup,Diyanet İşleri Başkanının; bu sene de,Cuma hutbelerinde 30 Ağustos Zaferi münasebetiyle ATATÜRK'ün adını anmayacağından, adımız gibi eminiz.


Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu,bu vatanın kurtarıcısı ATATÜRK;Türk Milletinin olmazsa olmazı ve kırmızı çizgisidir.Sıfatı ve makamı ne olursa olsun,ister seçilmiş,isterse atanmış olsunlar; herkes,haddini bilmek ve bu kırmızı çizgiyi bir milim dahi aşmamak mecburiyetindedir.


Başkomutanlığı, oturduğu yerden ve Anayasada yer alan ve sembolik bir değer ifade eden bir hükümden yararlanarak yapay olarak değil, emperyalist devletleri harp meydanlarında dize getirerek, ülkemizi düşmanlardan kurtarmak suretiyle ve canı pahasına hak eden, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetini kurarak bizlere hediye ve emanet eden, ezeli ve ebedi, gerçek ve tek Başkomutanımız ve liderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzün manevi kişiliğinde kutladığımız 26 Ağustos Zafer haftamız ve 30 Ağustos Zafer Bayramımız, “NE MUTLU TÜRK'ÜM” diyebilen tüm halkımıza kutlu ve mutlu olsun.


Bu zaferi kazanan ve bizlere yaşatan, en başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, artık hepsi aramızdan ayrılmış bulunan, generalinden er'ine kadar, zaferde payları bulunan; askerinden siviline,erkeğinden kadınına, tüm silah arkadaşlarına, Allah'tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde minnetle ve saygıyla eğiliyoruz. 26/08/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu











22 Ağustos 2025 Cuma

CHP MİTİNGLERİNE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME

 


Öncelikle şunu peşinen belirteyim ki;CHP'nin düzenlediği, meydanları dolduran, iktidara yönelik öfkeden kaynaklı olarak halkımızda oluşan gazı boşaltma imkanı sağlayan mitinglere, asla karşı değiliz.Bilakis, mitinglerin seçimlere kadar sürdürülmesinden yanayız.


Ancak,yerinde ve dozunda alınırsa insan sağlığına iyi gelen ilaç ve vitaminler misali,mitinglerin de içeriklerini ve dozlarını iyi ayarlamak ve halkın ilgisini sürekli ayakta tutmak ve kanıksanır hale getirmemek şarttır.


İlk önce belirtmeliyiz ki;birisi İstanbulun bir ilçesinde, diğeri ülke genelinde bir il merkezinde yapılan haftada iki miting, başlangıç dozu olarak iyi ve yerinde olmuşsa da, artık, idame doz olarak miting sayısını haftada veya on günde bir mitinge çekmek şarttır.Aksi halde halkta bıkkınlık yaratabilirsiniz.


Haftada iki miting hala meydanları dolduruyor, halkı coşturuyor demeyiniz.Mitingleri sadece meydanlara gelenler izlemiyor,televizyon başında olan milyonlar da izliyorlar.

Kendi il ve ilçesinde yapılan mitinglere yöre halkının koşarak gelmesi ve meydanları doldurması çok doğaldır,o havayı canlı olarak yaşamayı ve enerjisini boşaltmayı,CHP Genel Başkanını ve diğer yöneticilerini canlı olarak görmeyi, herkes ister.Önemli olan, televizyonlarının başında mitigleri izleyen halk kitlesinin ilgi ve merakını sürdürebilmek ve bıkkınlık yaratmamaktır.


Ben kendi şahsımdan örnek verecek olursam,ilk başlarda haftada iki kez yapılan miting saatlerinde, tüm programlarımı iptal ederek, çok önceden televizyonun başına geçip büyük bir beğeni ve merakla mitingi başından sonuna kadar sıkılmadan izleyebiliyordum.


Geldiğimiz bugünlerde ise, artık mitingleri televizyondan izlemiyorum.Zira artık kanıksadım,ne konuşulacağını mitingin hangi anında ne söyleneceğini ve ne yapılacağını, hangi sloganların atılacağını, Tayyip Bey'den neler talep edileceğini, önceden çok iyi biliyor ve tahmin edebiliyorum.


Özgür ÖZEL'in; anket sonuçlarına bakarak, yüzde 29 ile seni o kaltukta oturtmam demesine, artık çok kızıyor ve gülümsüyorum.Özgür ÖZEL temelde haklı,gerçek demokrasilerde iktidarın azınlığa düşmesi halinde halkın iradesine başvurulur seçimler yenilenir ve iktidar yeniden belirlenir,yani azınlığa düşen iktidar koltukta oturmaya devam edemez,devam etmemelidir.Özgür ÖZEL de bu gerçeği dile getirerek,ERDOĞAN'a azınlığa düştüğünü artık o koltukta oturmaması gerektiğini hatırlatmalıdır,ancak “seni o kaltukta oturtmam” diyerek, yapamayacağı çok iddialı ve imkansız beyanlardan kaçınmalıdır.Özgür ÖZEL'in;ERDOĞAN'ın demokrasi kültürünün yok denecek kadar zayıf olduğunu,herkesten iyi bilmesi ve ona göre konuşması gerekir.


Demem o ki;öncelikle miting sayısı haftada ikiden on günde bire düşürülmeli ve mitinglerde izlenecek strateji ve taktiklerde bir revizyona gidilmelidir.


Evet iktidar özellikle İstanbul Büyük Şehir Belediyesine takmış ve yavaş yavaş ve sırayla İstanbulun tüm belediyelerine el koyarak CHP'yi İstanbuldan dışlamayı,kendine en büyük rakip gördüğü İBB Başkanı İMAMOĞLU'nu siyaset dışına itmeyi kendisine tek hedef olarak belirlemiş ve bu yolda büyük mesafeler katetmiştir.O nedenle,CHP'nin;ilk başlarda, ilçelerini de kapsayacak şekilde İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığına odaklı muhalefet ve mitingler yapması,büyük başarı ve çok yerinde bir eylemdir.


Ancak, artık protesto mitinglerinin ilk başlangıç dozunda bir azaltmaya gidilmeli,halkın heyecanını korumasına,canlı tutmasına ve heyecanını yenilemesine zaman tanınmalı,mitingler dakikası dakikasına sürekli aynı konulara,konuşmalara ve sloganlara yer verilerek rutinleştirilmemeli,sürekli aynı şeyleri dinleyen halk bıktırılmamalı,mitingler genel başkan odaklı olmaktan çıkarılmalı,mitingler Özgür ÖZEL ile özdeştirilmemeli,bugüne kadar çok yorulan genel başkana biraz nefes alma imkanı tanınmalı,mitinglerde yöresine göre CHP'nin ileri gelen ve sevilen, iyi konuşan milletvekili ve yöneticilerine konuşma imkanı tanınmalı,hatta, bir plan çerçevesinde, toplumsal muhalefete dahil diğer muhalefet partilerinden konuşmacılara da yer verilmeli,miting meydanlarında spontane seçim ittifaklarının tohumları şimdiden atılmalı,gerçekçi olunmalı,iktidarın İMAMOĞLU'nu siyaset dışına itme planlarına daha gerçekçi yaklaşarak,yavaş yavaş B Planları yapılmalı,demokrasiden nasibini almamış olan iktidarın, demokrasi adına mış gibi yaptığı ayak oyunlarına asla gelinmemeli,ERDOĞAN'ın emir ve talimatlarından asla bir adım geri atmayan Meclis Başkanının başkanlığında yürüyen komisyondan demokrasi adına hiçbir sonuç beklenmemeli ve derhal bu komisyondan çekilmelidir,CHP'nin olduğu komisyondan değil,olmadığı komisyondan korkulmalıdır gibi kendinden menkul büyük ve iddialı laflardan kaçınılmalı,ERDOĞAN'ın arkasında durduğu, olur verdiği ve himayesinde çalışan komisyonun; nihai işlevinin ve misyonunun ne olduğu ve ne olacağı, şimdiden öngörülebilmeli,İstanbul odaklı mikro muhalefet ve mitinglerden, ülke geneline yönelik, ülkenin içinde bulunduğu sosyo ekonomik,yargı,siyaset ve demokrasi krizine ilişkin gerçekçi saptamaların yapıldığı ve çözüm yollarının gösterildiği, makro düzeyde mitinglere aşama yapılmalıdır.


Biraz daha somut örnekler vermek gerekirse,İKTİDAR'ın;


Bu ekonomi politikası ve aşırı israfı,devletin gelirini üretimden değil vergilerden elde etme,vergilerden de en adaletsiz vergi olan,fakirden zengine kaynak transferinin bir şekli olan fahiş KDV ve ÖTV gibi,beyana tabi olmayan, mal ve hizmet alımlarından otomatikman kesilen ve gelir düzeyine bakılmaksızın,zenginden de fakirden de aynı oranda ve eşit olarak alınan vasıtalı vergileri tercih etmesi,gerçek kazanandan yeterince vergi almaması,


Akaryakıt gibi, hizmet ve mal üretiminde en temel girdi olan, tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarına olumsuz etki yapan benzin ve motorine, Dünya fiyatlarındaki ucuzlamayla ters orantılı olarak,hazinede para kalmadıkça aşırı zam yapması,buna bahane olarak da,pişkince, ne yapalım bizim akaryakıtımız yok,ithal ediyoruz demesi,ancak, seçim zamanlarında, maşallah, topraklarımızdan ve denizlerimizden doğal gaz fışkırtarak, nabza göre halkımıza şerbet vermesi,


Hazinedn beş kuruş çıkmayacak yalanlarıyla yap işlet devret yoluyla ve kar garantisi verilerek yaptırılan halkın kullanmadığı yol,köprü,hastane,havaalanı ve benzeri üretime dayalı olmayan yatırımlarla, hazinenin yandaş firmalara soydurulması,devletin bu ağır soygun ve yükten nasıl kurtarılacağının çözüm yolları,bundan sonra yapılacak olan mitinglerde sürekli dile getirilmelidir.


Ayrıca,İMAMOĞLU başkan seçildikten sonra AKP dönemine ait hazırladığı,ancak zamanın İçişleri Bakanı SOYLU tarafından el konularak hasıraltı yapılan belge ve kanıtlara dayalı aleni yolsuzluk dosyaları ile Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Mansur YAVAŞ tarafından hazırlanan ve gereği için Ankara C.Başsavcılığına sunulan belge ve kanıtlara dayalı soruşturma dosyalarının akibetleri,bıkmadan ve usanmadan sürekli sorulmalı ve miting meydanlarında halka anlatılmalıdır.


Son olarak da şimdilik şunu belirteyim.Büyük Atamız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kurulan ve halkımıza emanet edilen, ancak, AKP iktidarı döneminde ATATÜRK'ün bu emanetine hıyanet edilen Ankara ATATÜRK Orman Çiftliğinin, Saray'a kuşbakışı yakın bir yöresinde de,demokratik ve anayasal hakkımızı kullanarak,CHP tarafından mutlaka bir miting yapılmalıdır.


CHP Mitingleri konusunda sosyal paylaşım sitelerinde dile getirdiğim eleştirilere, karşı eleştiri sunan ve benden somut öneriler bekleyen kişiler; umarım,şimdilik biraz tatmin olmuşlardır.22/08/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

CHP MİTİNGLERİNE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME

 


Öncelikle şunu peşinen belirteyim ki;CHP'nin düzenlediği, meydanları dolduran, iktidara yönelik öfkeden kaynaklı olarak halkımızda oluşan gazı boşaltma imkanı sağlayan mitinglere, asla karşı değiliz.Bilakis, mitinglerin seçimlere kadar sürdürülmesinden yanayız.


Ancak,yerinde ve dozunda alınırsa insan sağlığına iyi gelen ilaç ve vitaminler misali,mitinglerin de içeriklerini ve dozlarını iyi ayarlamak ve halkın ilgisini sürekli ayakta tutmak ve kanıksanır hale getirmemek şarttır.


İlk önce belirtmeliyiz ki;birisi İstanbulun bir ilçesinde, diğeri ülke genelinde bir il merkezinde yapılan haftada iki miting, başlangıç dozu olarak iyi ve yerinde olmuşsa da, artık, idame doz olarak miting sayısını haftada veya on günde bir mitinge çekmek şarttır.Aksi halde halkta bıkkınlık yaratabilirsiniz.


Haftada iki miting hala meydanları dolduruyor, halkı coşturuyor demeyiniz.Mitingleri sadece meydanlara gelenler izlemiyor,televizyon başında olan milyonlar da izliyorlar.

Kendi il ve ilçesinde yapılan mitinglere yöre halkının koşarak gelmesi ve meydanları doldurması çok doğaldır,o havayı canlı olarak yaşamayı ve enerjisini boşaltmayı,CHP Genel Başkanını ve diğer yöneticilerini canlı olarak görmeyi, herkes ister.Önemli olan, televizyonlarının başında mitigleri izleyen halk kitlesinin ilgi ve merakını sürdürebilmek ve bıkkınlık yaratmamaktır.


Ben kendi şahsımdan örnek verecek olursam,ilk başlarda haftada iki kez yapılan miting saatlerinde, tüm programlarımı iptal ederek, çok önceden televizyonun başına geçip büyük bir beğeni ve merakla mitingi başından sonuna kadar sıkılmadan izleyebiliyordum.


Geldiğimiz bugünlerde ise, artık mitingleri televizyondan izlemiyorum.Zira artık kanıksadım,ne konuşulacağını mitingin hangi anında ne söyleneceğini ve ne yapılacağını, hangi sloganların atılacağını, Tayyip Bey'den neler talep edileceğini, önceden çok iyi biliyor ve tahmin edebiliyorum.


Özgür ÖZEL'in; anket sonuçlarına bakarak, yüzde 29 ile seni o kaltukta oturtmam demesine, artık çok kızıyor ve gülümsüyorum.Özgür ÖZEL temelde haklı,gerçek demokrasilerde iktidarın azınlığa düşmesi halinde halkın iradesine başvurulur seçimler yenilenir ve iktidar yeniden belirlenir,yani azınlığa düşen iktidar koltukta oturmaya devam edemez,devam etmemelidir.Özgür ÖZEL de bu gerçeği dile getirerek,ERDOĞAN'a azınlığa düştüğünü artık o koltukta oturmaması gerektiğini hatırlatmalıdır,ancak “seni o kaltukta oturtmam” diyerek, yapamayacağı çok iddialı ve imkansız beyanlardan kaçınmalıdır.Özgür ÖZEL'in;ERDOĞAN'ın demokrasi kültürünün yok denecek kadar zayıf olduğunu,herkesten iyi bilmesi ve ona göre konuşması gerekir.


Demem o ki;öncelikle miting sayısı haftada ikiden on günde bire düşürülmeli ve mitinglerde izlenecek strateji ve taktiklerde bir revizyona gidilmelidir.


Evet iktidar özellikle İstanbul Büyük Şehir Belediyesine takmış ve yavaş yavaş ve sırayla İstanbulun tüm belediyelerine el koyarak CHP'yi İstanbuldan dışlamayı,kendine en büyük rakip gördüğü İBB Başkanı İMAMOĞLU'nu siyaset dışına itmeyi kendisine tek hedef olarak belirlemiş ve bu yolda büyük mesafeler katetmiştir.O nedenle,CHP'nin;ilk başlarda, ilçelerini de kapsayacak şekilde İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığına odaklı muhalefet ve mitingler yapması,büyük başarı ve çok yerinde bir eylemdir.


Ancak, artık protesto mitinglerinin ilk başlangıç dozunda bir azaltmaya gidilmeli,halkın heyecanını korumasına,canlı tutmasına ve heyecanını yenilemesine zaman tanınmalı,mitingler dakikası dakikasına sürekli aynı konulara,konuşmalara ve sloganlara yer verilerek rutinleştirilmemeli,sürekli aynı şeyleri dinleyen halk bıktırılmamalı,mitingler genel başkan odaklı olmaktan çıkarılmalı,mitingler Özgür ÖZEL ile özdeştirilmemeli,bugüne kadar çok yorulan genel başkana biraz nefes alma imkanı tanınmalı,mitinglerde yöresine göre CHP'nin ileri gelen ve sevilen, iyi konuşan milletvekili ve yöneticilerine konuşma imkanı tanınmalı,hatta, bir plan çerçevesinde, toplumsal muhalefete dahil diğer muhalefet partilerinden konuşmacılara da yer verilmeli,miting meydanlarında spontane seçim ittifaklarının tohumları şimdiden atılmalı,gerçekçi olunmalı,iktidarın İMAMOĞLU'nu siyaset dışına itme planlarına daha gerçekçi yaklaşarak,yavaş yavaş B Planları yapılmalı,demokrasiden nasibini almamış olan iktidarın, demokrasi adına mış gibi yaptığı ayak oyunlarına asla gelinmemeli,ERDOĞAN'ın emir ve talimatlarından asla bir adım geri atmayan Meclis Başkanının başkanlığında yürüyen komisyondan demokrasi adına hiçbir sonuç beklenmemeli ve derhal bu komisyondan çekilmelidir,CHP'nin olduğu komisyondan değil,olmadığı komisyondan korkulmalıdır gibi kendinden menkul büyük ve iddialı laflardan kaçınılmalı,ERDOĞAN'ın arkasında durduğu, olur verdiği ve himayesinde çalışan komisyonun; nihai işlevinin ve misyonunun ne olduğu ve ne olacağı, şimdiden öngörülebilmeli,İstanbul odaklı mikro muhalefet ve mitinglerden, ülke geneline yönelik, ülkenin içinde bulunduğu sosyo ekonomik,yargı,siyaset ve demokrasi krizine ilişkin gerçekçi saptamaların yapıldığı ve çözüm yollarının gösterildiği, makro düzeyde mitinglere aşama yapılmalıdır.


Biraz daha somut örnekler vermek gerekirse,İKTİDAR'ın;


Bu ekonomi politikası ve aşırı israfı,devletin gelirini üretimden değil vergilerden elde etme,vergilerden de en adaletsiz vergi olan,fakirden zengine kaynak transferinin bir şekli olan fahiş KDV ve ÖTV gibi,beyana tabi olmayan, mal ve hizmet alımlarından otomatikman kesilen ve gelir düzeyine bakılmaksızın,zenginden de fakirden de aynı oranda ve eşit olarak alınan vasıtalı vergileri tercih etmesi,gerçek kazanandan yeterince vergi almaması,


Akaryakıt gibi, hizmet ve mal üretiminde en temel girdi olan, tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarına olumsuz etki yapan benzin ve motorine, Dünya fiyatlarındaki ucuzlamayla ters orantılı olarak,hazinede para kalmadıkça aşırı zam yapması,buna bahane olarak da,pişkince, ne yapalım bizim akaryakıtımız yok,ithal ediyoruz demesi,ancak, seçim zamanlarında, maşallah, topraklarımızdan ve denizlerimizden doğal gaz fışkırtarak, nabza göre halkımıza şerbet vermesi,


Hazinedn beş kuruş çıkmayacak yalanlarıyla yap işlet devret yoluyla ve kar garantisi verilerek yaptırılan halkın kullanmadığı yol,köprü,hastane,havaalanı ve benzeri üretime dayalı olmayan yatırımlarla, hazinenin yandaş firmalara soydurulması,devletin bu ağır soygun ve yükten nasıl kurtarılacağının çözüm yolları,bundan sonra yapılacak olan mitinglerde sürekli dile getirilmelidir.


Ayrıca,İMAMOĞLU başkan seçildikten sonra AKP dönemine ait hazırladığı,ancak zamanın İçişleri Bakanı SOYLU tarafından el konularak hasıraltı yapılan belge ve kanıtlara dayalı aleni yolsuzluk dosyaları ile Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Mansur YAVAŞ tarafından hazırlanan ve gereği için Ankara C.Başsavcılığına sunulan belge ve kanıtlara dayalı soruşturma dosyalarının akibetleri,bıkmadan ve usanmadan sürekli sorulmalı ve miting meydanlarında halka anlatılmalıdır.


Son olarak da şimdilik şunu belirteyim.Büyük Atamız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kurulan ve halkımıza emanet edilen, ancak, AKP iktidarı döneminde ATATÜRK'ün bu emanetine hıyanet edilen Ankara ATATÜRK Orman Çiftliğinin, Saray'a kuşbakışı yakın bir yöresinde de,demokratik ve anayasal hakkımızı kullanarak,CHP tarafından mutlaka bir miting yapılmalıdır.


CHP Mitingleri konusunda sosyal paylaşım sitelerinde dile getirdiğim eleştirilere, karşı eleştiri sunan ve benden somut öneriler bekleyen kişiler; umarım,şimdilik biraz tatmin olmuşlardır.22/08/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

12 Ağustos 2025 Salı

BAHÇELİ İY İYİ POLİS ROLÜNDE

 


BAHÇELİ; yine gündeme oturan önemli bir açıklama yaparak, belediye soruşturmaları süratle sonuçlandırılsın demiş.


BAHÇELİ'nin bu beyanı; bize, hiç samimi ve inandırıcı gelmedi doğrusu.En başta İMAMOĞLU soruşturması olmak üzere, CHP'li belediyelere yönelik soruşturmaların uzaması kamuoyunda sıkıntı yarattığı için, BAHÇELİ kamuoyunun gazını almak üzere sahneye çıkarak,böyle bir yazılı açıklama yapma gereğini duymuştur.


Niçin bu kadar kesin konuşuyoruz?


BAHÇELİ ile ERDOĞAN kader birliği yapmışlar ve iktidarlarını birlikte devam ettirmek istiyorlar.İktidarını sürdürmek konusunda,ERDOĞAN'ın önündeki en büyük engel,İMAMOĞLU'nun adaylığı,İMAMOĞLU'ndan kurtulmak ve onun adaylığının önünü kesmek, ERDOĞAN ve BAHÇELİ ikilisinin olmazsa olmazlarıdır.


İMAMOĞLU kumpas bir soruşturma ile tutuklanarak Silivri zindanına atıldı.Beş ayı aşkın süredir tutuklu ve hakkında bir iddianame dahi düzenlenemedi henüz.Elle tutulur bir kanıt yok ortada, mahkumiyet için yeterli olmayan bir itirafçının beyanı dışında bir delil yok dosyada.Bu nedenle,hemen uyduruk bir iddianame ile dava açılması halinde, bu davanın kısa sürede beraaatla sonuçlanacağı kesin.Bu nedenle, bu soruşturmayı sürüncemede bırakarak davanın açılmasının uzatılması gerekiyor.


Bu sonuca nasıl mı vardık?


Herşey çok açık.İMAMOĞLU ile başlayan büyükşehir soruşturması,belediyenin tüm üst düzey bürokratlarını da kapsayacak şekilde, dalgalar halinde genişletildi.Bir soruşturmanın uzatılması ve sürüncemede bırakılması için, soruşturmaya yeni şüpheli ve suçluların, yeni iddiaların ilave edilmesi şarttır.Bir örgüt yaratıp, bu örgütün üyelerini ve eylemlerini çoğaltırsanız o soruşturma koca bir çınar ağacının dalları ve yaprakları gibi genişler ve büyür, iddianame nerede kaldı diye sorulduğunda cevap hazırdır.Soruşturma çok sayıda şüpheli ve iddia içerdiğinden bu şüpheli ve iddiaların tek tek araştırılarak bir sonuca ulaşılması vakit amaktadır, acele etmeyin cevabı verilecektir.


BAHÇELİ'de tam bu aşamada iyi polis rolüne soyunarak, soruşturmanın sonuçlandırılmasının gecikmesinden kaynaklanan kaynayan kazanın üzerine bu beyanıyla soğuk su serperek kazanın patlamasının önüne geçmektedir.


BAHÇELİ çok iyi biliyor ki;ERDOĞAN iktidarı kendisinin iki dudağının arasında ve pamuk ipliğine bağlı.Haydi erken seçime dediği anda ERDOĞAN'a yaptıramayacağı hiçbir şey yoktur.Bu gerçeği bilen BAHÇELİ; şayet beyanında samimi ise,soruşturmaların gecikmeksizin sonuçlandırılması talebini erken seçim kartını ortaya koyarak yapmalıdır.


Bu yazımızda değinmek istediğimiz ikinci konuya gelince.


Malum komisyonun ikinci oturumu MİT raporları açıklanacağı gerekçesiyle gizli yapıldı ve bu tolantının tutanakları on sene açıklanamayacak.


Bize göre kırk senelik yılan hikayesine dönen ve bugüne kadar birkaç kez açılıma konu olan PKK terörünün bilinmeyen gizli kapaklı hiçbir yanı kalmamıştır,kaldı ki, bu örgüt, sözüm ona kendisini fesetmiş ve silahlarını yakmıştır.Gizli kapaklı neyi kalmıştır da halkımızdan gizliyorsunuz?


MİT denince niçin herşey gizli olacak?Mit gizli bir teşkilat olabilir,doğası gereği bazı kritik çalışanlarının kimlikleri ve faaliyetleri,bazı raporları gizli olabilir tabi.


Ancak, bazı MİT raporlarının sadece ülkeyi yönetenlerce bilinmesi, halktan gizli tutulması, fayda değil bilakis zararlı sonuçlar verebilir.Tıpkı FETÖ Silahlı Terör Örgütünde olduğu gibi.İş başındaki siyasal iktidar,aynı menzile doğru kol kola yol aldıkları için MİT tarafından kendilerine sunulan ve bunda GÜLEN Cemaatinin anayasal düzene musalat olan yasa dışı bir ötgüt haline geldiğini ortaya koyan istihbarat raporlarına kulaklarını tıkamışlar ve zamanında gerekli önlemleri almamışlar ve bu GÜLEN Cemaati, 15.Temmuz.2016 da, ele geçirdiği ordu eliyle darbe girişiminde bulunmuştur.GÜLEN Cemaati ile ilgili MİT ve sair istihbarat raporları halkımızdan gizlenmeseydi, mütedeyyin insanlarımız bu cemaatin tuzağına düşmekten kurtulacak ve siyasal iktidar GÜLEN Cemaatinin gerçek yüzü ortaya çıktığı ve halkımzca da öğrenildiği için gereğini yapacak ve belki de 15 Temmuz darbe girişimi olmayacktı,binlerce mütedeyyin günahsız insanlarımız kandırılmamış ve FETÖ Silahlı Terör Ögütü üyesi oldukları iddiasıyla zindanlara atılmamış olacaktı.Şeffaflık olmadığı için ülkemiz FETÖ belasının ağır sonuçlarına katlanmak zorunda kalmıştır.


Bir örnek daha verecek olursak.Diyelim ki;MİT istihbarat raporlarına göre, bir terör örgütü toplu katliam yapmak üzere üç canlı bombasını sınırdan içeri sokmuş, MİT de bu istihbarata ulaşmış, şimdi, bu canlı bombaların yakalanarak etkisiz hale getirilmelerini tehlikeye sokar,ülkemize turist gelmez endişeleriyle, bu istihbarat raporu bilgilerini halkımızdan saklayacak mıyız,yoksa halkımıza açılayarak,dikkatli olmaları, toplu ve kalabalık yerlerden uzak durmaları konusunda onları uyaracak mıyız?


Bu nedenle, MİT açıklamaları ve raporları deyince,hiçbir ayırım yapmadan tamam gizlilik kararı alınmalıdır diyenlere asla katılmıyoruz.13/08/2025


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu