29 Ocak 2017 Pazar

HER ŞER'DE BİR HAYIR VARDIR




Bazen hoşumuza gitmeyen ve bizi üzen kötü bir olayla karşılaştığımızda,üzüntümüzü biraz olsun hafifletmek ve kendimize moral aşılamak için, hani, her şer'de bir hayır vardır deriz ya, her şer'den bir hayır çıkar anlamına gelen bu güzel sözü çok severim ve her şer'den bir hayır çıkacağına sürekli inanırım.

MHP Genel Başkanı BAHÇELİ; sadece kendi egosunu düşünerek, genel başkanlık koltuğunu kaptırmamak, olağanüstü kongrede bir bayan'a (Meral AKŞENER) yenilerek koltuğunu kaybeden bir siyasi konumuna düşmemek için, başkanlık sistemine ve bunu isteyen AKP ve Sayın ERDOĞAN'a yönelik ağıza alınmayacak ağır eleştirileri bir çırpıda unutarak,AKP iktidarının kendisine attığı yargı can simidine sarılıp koltuğunu muhafaza etmenin diyeti olarak, Türk Tipi Başkanlık Sistemini getiren ve ülkemizde rejim değişikliğine neden olacak olan anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi için,AKP iktidarına koltuk değneği olmuş, ülkemiz için hayır getirmeyecek olan BAHÇELİ'nin bu şer destek eylemi için, her şer'de bir hayır vardır demek istiyoruz.

Zira;BAHÇELİ'nin ayartması ve desteği ile Anayasa değişiklik teklifi 330'un üzerinde kabul oyu ile meclisten geçmiş ise de,şimdi önümüzde zorlu bir halk oylaması süreci bulunmaktadır.

Hiç kimse, halk oylamasını çantada keklik görmesin.Köprülerin altından çok sular akmıştır. 15.Temmuz.darbe girişimini fırsat bilerek olağanüstü hal ilan eden Sayın Erdoğan ve onun güdümündeki AKP iktidarı, ne zaman sonlanacağı belirsiz bu olağanüstü hal döneminde çıkardığı,anayasamıza göre olağanüstü halin gerektirdiği sınırlar içinde kullanması gereken Olağanüstühal Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarma yetkisini kötüye kullanmış,Anayasa Mahkemesi de buna seyrci kalmış, halkımızın büyük kesimi, kurunun yanında yaş yanar misali mağdur edilmiş,AKP iktidarı ve Sayın ERDOĞAN, kendisine anayasa ile verilen yetkileri, yetki hudutlarını aşarak kullanma, yetki sınırlarını çok aşan kararnamalere keyfi olarak kolayca imza atma eğilimini kamuoyuna göstermiş ve inandırıcılığını kaybetmiştir. Bu nedenle halkımız, şayet seçilirse yeni anayasa ile yetkileri daha da artacak ve tek adam konumuna gelecek olan Sayın ERDOĞAN'ın bu olağanüstü yetkilerini dahi aşarak ülkeyi yönetmeye kalkacağından endişelenmeye başlamıştır.

Sayın ERDOĞAN ile AKP iktidarının; tüm devlet olanaklarını, örtülü ödenek harcamalarını, devletin tarafsız olması gereken TRT'sini,susturulan ve yandaş hale getirilen yazılı ve görsel medyayı, algı yaratmak amacıyla, gerçek dışı sonuçları gerçekmiş gibi sunarak kamuoyunu yanıltmaya çalışan yandaş anket firmalarını kullanarak yapacağı propagandaya rağmen, MHP tabanı ile CHP'nin ve diğer muhalif kesimlerin,partiler üstü yapacakları ciddi propaganda çalımaları sonunda halkımızı aydınlatarak, bu anayasa değişikliğinin halk oylamaından geri dönme şansının çok fazla olduğunu değerlendiriyoruz.

Halk oylamasından çıkacak olan sonuç ne olursa olsun,ok yaydan çıktığına göre, bu anayasa değişikliğine evet diyenler ile hayır diyenler, sandıktan çıkacak sonuca katlanmak zorundadırlar.

Evet çıkması halinde olacakları, düşünmek dahi istemiyoruz.

Hayır çıkarsa olacakları söylemek gerekirse;

Bu anayasa değişikliği, Sayın ERDOĞAN en başta olmak üzere,AKP iktidarı ile BAHÇELİ ve yakın çevresinin istedikleri ve destek verdikleri, Sayın Cumhurbaşkanı ERDOĞAN adına sipariş edilen ve dikilen kişisel bir elbise olduğu için, bu anayasa değişikliğinin halk oylaması, Sayın ERDOĞAN ve onun güdümündeki AKP iktidarı ile onlara destek çıkan BAHÇELİ ve arkadaşları için bir güven oylaması olacaktır.Bu nedenle, bu oylamadan çıkacak olan bir hayır; kimse kusura bakmasın, bu kişilerin durumlarını tartışılır hale getirecek, ERDOĞAN'ın anayasayı ihlal ederek uygulamaya koyduğu fiili başkanlık sistemine anayasal kılıf geçirme isteği, halkımız tarafından ret edilmiş olacak ve Sayın ERDOĞAN'ın; anayasa ihlalleri için yaptığı,beni doğrudan halk seçti, ben anayasa tanımam anayasal yetkilerimin üzerinde yetki kullanırım tezi ve savunması, tüm geçerliliğini yitirecek ve buna rağmen,Sayın ERDOĞAN anayasal yetki sınırlarına dönmemekte ısrar eder ve fiili başkanlık sistemini uygulamaya devam ederse, bunun bir karşı yaptırımının olması zorunlu hale gelecektir.

Anketler istendiği gibi çıkmadığı için ve yukarıda belirtiğimiz güven oylaması korkusu nedeniyle olsa gerek, meclisten jet hızıyla çıkarılan anayasa değişikliği; neredeyse,çıkarılması için mecliste tartışıldığı ve görüşüldüğü süreye yakın bir sürenin geçmesine rağmen, imzalanarak resmi gazetede yayınlanmıyor.

Hani, Tuğrul TÜRKEŞ bir laf etmişti hatırlarsınız. Demişti ki;BAHÇELİ,AKP'ye ve ERDOĞAN'a tuzak hazırlıyor.BAHÇELİ'nin bilinçli olarak tuzak hazırladığını zannetmiyoruz ama, halk oylamasından çıkacak olan bir hayır, istemeden de olsa, BAHÇELİ'nin,Sayın ERDOĞAN'a ve AKP'ye kurduğu bir tuzak sonucunu doğuracaktır.

Yaklaşık iki ay sonra hep birlikte göreceğiz, ne olduğunu bir türlü açıklayamadıklaı, ne olduğunu bilemediğimiz “MİLLETİMİZ”,evet mi diyecek,yoksa “TÜRK MİLLETİ” hayır mı diyecek.

İşte bu nedenle, her şer'de bir hayır vardır diyoruz ve bu söze yürekten inanıyoruz.29/01/2016


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

15 Ocak 2017 Pazar

ERKEN SEÇİM 330 ELDE EDİLEMEZSE DEĞİL ASIL 330 ELDE EDİLİRSE OLUR




Basından izliyoruz, milletvekilleri tehdit ediliyor,330 ve üzeri oy çıkmaz da anayasa teklifi referanduma götürülemez ise,erken seçime gideriz ve milletvekilliğiniz tehlikeye girer.

Hadi canım sen de.Kimi kandırıyorsunuz?

Bize göre erken seçim, anayasa teklifi meclisten geçmezse değil, geçerse ve referandumdan da onay alırsa mutlaka olacaktır.

Mantıklı olarak bir düşünün, diyelim ki;anayasa teklifi meclisten yeterli oyu alarak geçemedi, referandum ve anayasa değişikliği suya düştü,bu durumda anayasa değişikliğine inanmış olan AKP ve Tayyip Bey büyük bir şok yaşayacak,büyük bir güç ve itibar kaybına uğrayacaklar,kendilerini psikolojik olarak yenilmiş hissedecekler,bunu gören seçmen de psikolojik olarak etkilenecek ve AKP'nin halk desteği yıpranacaktır. Bu durumda Tayyip Bey ve AKP'nin bir erken seçime gitmeleri büyük bir risk oluşturacaktır.

Kaldı ki, anayasamıza göre erken seçim kararını tek başına Tayyip Bey verecek değildir, erken seçim kararını meclis alacaktır.Yenilgiye uğrayan Tayyip Bey'in, çoğunluğu teşkil eden AKP milletvekillerine etki yaparak bir erken seçim kararı aldırması pek kolay olmayacaktır.Zira, erken seçim kararının alınması için parmak kaldıracak olan, özellikle Bylockcu ve cemaat sempatizanı olarak tanınan milletvekilleri, yapılacak olan bir eken seçimde tasfiye edileceklerini ve Fetö soruşturmasına maruz kalacaklarını bildikleri için, erken seçim kararı lehine oy kullanmayacaklardır.

Bir de öbür ihtimali,yani anayasa teklifinin meclisten ve referandumdan geçerek yürülüğe girdiğini ve rejimin değiştiğini düşünün, güven tazeleyen,güç ve itibar kazanan, yeni anayasa ile hiçbir gerekçe göstermeden meclisi fesih etme yetkisini de eline alan ve bu şekilde meclisi tek başına alacağı kararla fesih ederek erken seçimin yolunu açabilecek konuma gelen, insiyatifi milletvekillerinin elinden alan, HDP ve MHP'nin tamamen meclis dışında kalacağını bilen Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'i kim tutabilecek ve erken seçimi engelleyebilecek merak ediyoruz doğrusu.Bu ihtimalde, yani anayasa teklifinin önce meclisten ve daha sonra da referandumdan geçmesi halinde, bize göre mecburi istikamet doğrudan erken seçim olacaktır

Bu itibarla, anayasa teklifinin meclisten ve referandumdan geçmesi; kaçınılmaz olarak mutlak bir erken seçim getrecek ve yapılacak olan bir erken seçim sonunda da, şayet Tayyip Bey kendisine verdiği desteği unutmaz da Bahçeli'yi kendi partisinden aday gösterirse, Bahçeli dışında kalan ve anayasa teklifine evet diyerek AKP'ye destek olan MHP milletvekillerinin tamamı, seçim barajında boğularak meclis dışında kalacaklardır.Aynı şekilde AKP'nin içinde yer alan Bylockçu ve fetöcü milletvekilleri de aday listelerinde yer alamayacaklar ve meclis dışında kalarak kaderlerine razı olacaklardır.

Tam bir kırk satır mı,kırk katırma durumu.

Yukarıda yaptığımız analizi değerlendirdiğimizde sonuç olarak, anayasa teklifine evet ve kabul oyu vermek; zaten oyu hayır olan CHP milletvekilleri ile AKP'nin erken seçimde listelerde yerlerini koruyabilecek milletvekilleri hariç, geriye kalan AKP, milletvekilleriyle birlikte,baraj altında kalacak olan tüm MHP ve HDP milletvekilleri için, ölüm fermanlarını kendi elleriyle imzalamak olacaktır.

Bizden peşinen söylemesi, sonradan demediniz demeyin sakın! 14/01/2017


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu




13 Ocak 2017 Cuma

MERAL AKŞENER'İ HEM KUTLUYOR HEM DE ONA KIZIYORUZ!...





Hoppala, Meral AKŞENER'i hem kutluyor ve hem de ona kızdığını beyan ediyor, Güner Bey herhalde çıldırmış,nedir bu çelişki diyebilirsiniz.

Hayır çıldırmadık,hala aklımız başımızda.

Öyleyse açıklayalım.

Meral AKŞENER'i niçin kutluyoruz?

Yılların politikacısı MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ'yi genel başkanlık koltuğundan indirmek için parti içinde haklı olarak açmış olduğu isyan bayrağını göndere dikerek partinin başına geçeceğine BAHÇELİ'yi o kadar inandırmış ve korkutmuş ki;BAHÇELİ, çareyi Olağanüstü Kongreyi yaptırmamakta buldu ve bunun için de AKP'nin ipine sarılmak ve AKP'in denize indirdiği filikaya binerek koltuğunu şimdilik koruma imkanına kavuştu.

BAHÇELİ, sığındığı AKP'nin yardımıyla bulduğu bir mahkemenin kararıyla kongrenin yapılmasını engelleyerek ve de Meral AKŞENER'i partiden ihraç ettirerek kaltuğunu korudu ve koltuğunu korumada yardımını gördüğü AKP'nin ipine sarılarak diyet ödüyor ve ne idüğü belirsiz anayasa değişikliği sürecinin ateşini yakarak AKP'nin eksik kalan oylarını tamamlamak için elinden gelen gayreti göstermekte.

Daha yakın zamana kadar başkanlık sisteminin aleyhinde görüş açılayan,başkanlık sistemini şiddetle eleştiren BAHÇELİ'nin, bu 180 derecilik dönüşünün ve AKP'ye baston olmanın başka hiçbir makul, haklı ve inandırıcı nedeni yoktur, evet BAHÇELİ koltuğunu muhafaza etmekte yardımını gördüğü AKP'ye diyet ödemektedir.

Meral AKŞENER'i; BAHÇELİ'ye yönelik muazzam öngörüsü,partisine ve seçmenine ihanet eden BAHÇELİ'ye karşı giriştiği parti içi mücadelesi, elini taşın altına koyma cesaretini göstermesi ve BAHÇELİ'nin gerçekten partinin başında kalmayı hak etmeyen bir lider olduğunu öngörerek, bu öngörüsünde çok haklı olduğunu MHP seçmen tabanına açıkça göstermesi, bu yolda yaptığı parti içi tüm demokratik mücadelesi nedeniyle, yürekten kutluyoruz.

Peki, Sayın AKŞENER'e niçin kızıyoruz?

MHP Genel Başkanı BAHÇELİ'yi korkutarak, onu AKP'nin ipine sarılmak ve AKP'ye sığınmak zorunda bıraktığı, uyumaya bırakılan başkanlık sisteminin ateşini yakarak anayasa değişikliği sürecinin başlamasına, istemeden de olsa ülkemizdeki demokrasinin yok olması tehlikesinin ortaya çıkmasına neden olduğu için, Sayın AKŞENER'e kızıyoruz doğrusu.13/01/2017


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


10 Ocak 2017 Salı

BAKAN CANİKLİ'NİN ŞİFRELERİ KIRAN BEYANLARI



Yasama,yürütme ve yargıdan oluşan tüm güçlerin Tayyip Bey'in elinde toplanmasına endeksli anayasa değişikliğinin amacının; ülkemizin ve halkımızın menfaatleri için değil, ERDOĞAN'ı hayat boyu bu ülkenin başında tutma projesi olduğu, Başbakan Yardımcısı Canikli'nin, Ankara da 9'cu Büyükelçiler Konferasında yaptığı konuşmasında açıkladığı aşağıda tırnak içinde aynen yer verdiğimiz çok iddialı ve ülkemizin geleceği açısından çok kotkutucu olan beyanlarından açık ve net olarak anlaşılmaktadır.

Sayın Canikli diyor ki; "Türkiye'de son 14 yılda güçlü bir irade eğer yönetimde olmamış olsaydı, bizim Türkiye olarak sonbahar rüzgarlarının önündeki yapraktan farkımız kalmazdı. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Bu duruma düşmemişsek eğer,güçlü yönetimin burada en büyük faktör olduğunu bilmemiz gerekiyor; fakat her zaman bunun garantisi yok. Türkiye'nin bundan sonraki dönemlerinde her zaman güçlü bir lider, bir Recep Tayyip Erdoğan'ı bu toplumun oluşturma garantisi yok. O zaman bunu sistemle garanti altına almaya çalışacağız"

Vay,vay,vay; bu ülkede yaşamasak,üzerimizden silindir gibi geçen bu on dört yıla, içinde yaşayarak tanıklık etmesek, Canikli'nin bahsettiği bu güçlü irade ve yönetimin lideri kimmiş diye merak edecek ve kendisini bir an önce tanımak için can atacaktık.

Şu güçlü iradeye bakınız;ülkeyi deneme ve yanılma metodu ile idare ediyor, ülkeyi yönetme, terörle mücadele, dış politika ve ekonomiye ilişkin olarak uygulamaya koyduğu ve denediği her karar ve projesinde yanıldığını anlıyor ve sonunda,beni kandırdılar diyebiliyor.

Önce yanılıyor, yanlış yapıyor ve geçen zaman içinde yanlışları yüzüne vurunca, Allah var o yanlışlarından dönmek için elinden gelen gayreti gösteriyor,ama ülkeye zararlar veren o yanlışlarının hesabını vermiyor ve sonradan düzeltmeye kalktığı o yanlışları,sanki kendisi yapmamış da, muhalefet yapmış gibi davranarak, ülkemize itibar,zaman,para ve can kaybına mal olan o yanlışları düzeltmeye çalışan lider edasıyla puan toplamaya çalışıyor.

Canikli; bu lider ve irade ülkemizi on dört yıl boyunca idare etmesydi, Türkiye olarak sonbahar rüzgarlarının önündeki,rüzgara kapılan yaprak misali,yok olur giderdik diyor.Tıpkı geçmişte olduğu gibi diyerek, geçmiş iktidarlara çamur atmayı da ihmal etmiyor. Canikli, aynı menzile gitmek üzere birlikte yola çıkıp besleyerek ve ortaklık yaparak yarattıkları FETÖ canavarının 15.Temmuz darbe girişimini kastediyor ve halkımızın, polisimizin ve ordumuzun meşru güçlerinin karşı koymaları nedeniyle darbe girişiminin önlenmesini,AKP yönetimine mal ediyor ve geçmiş iktidarlar döneminde önlenemeyen ve gerçekleşen darbelere gönderme yapıyor.

Varsa da,yoksa da 15.Temmuz darbe girişimi, ülke; PKK IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin yolgeçen hanı olmuş, bu terör örgütleri tarafından binlerce polisimiz,askerimiz,vatandaşımız şehit edilmiş,canlı bombalar patlamış,ekonomi altüst olmuş, dolar almış başını gitmiş, Türk parası değer kaybetmiş,bu nedenle dış borç katlandıkça katlanmış,buna bağlı olarak, vatandaş olmayan can güvenliğini dahi unutarak geçim derdine düşmüş, ama tüm bu olumsuzluklar, sayın CANİKLİ'nin umurunda değil, ona göre bu olumsuzluklar ve kötü gidiş çok normal ve olağan, 15.Temmuz darbesini önlediler ya, insanlarımız yatıp kalkıp buna şükretsinler.

Canikli asıl bombayı sonunda patlatıyor ve böyle başarılı bir iradeye ve kudrete sahip böyle bir lideri, bundan sonraki dönemlerde bulma ve onun yönetiminde güçlü bir yönetim oluşturmanın garantisinin olmadığını söylüyor ve hazır bulmuşken böyle bir lideri kaybetmemek,elmizden kaçırmamak için, sistemle bunu garantiye almaya çalışacağız diyor.Demek istiyor ki;güçlü bir irade ve yönetim kabiliyetine sahip olan Tayyip Bey'i bulmuşken onun kıymetini bilelim ve onu,yaratacağımız yeni bir sistemle sürekli başımızda tutalım ve onu kaybetmeyelim, bu ülke onun gibisini bir daha bulamaz, maceraya gerek yok.

Anayasa değişiklik teklifine bakıyoruz. Teklifin 7. maddesine göre, Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıl olup,bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebiliyor, yani bir kişi toplam on yıl cumhurbaşkanlığı yapabilecek.

Buraya kadar her şey güzel.Ancak, bir de 11. madde var ki, evlere şenlik.Bu maddeye göre,Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde ,Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabiliyor. Yani,partili olan Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen meclis çoğunluğuna, Cumhurbaşkanı tarafından, ikinci döneminin beşinci yılı içinde seçimlerin yenilenmesine karar aldırılması halinde, mevcut Cumhurbaşkanı yeniden seçilirse, bir beş yıl daha Cumhurbaşkanı kalabilecek ve üst üste iki kez seçilmesi halinde,normalde toplam azami on yıl olan görev süresini, on dört yıla çıkarabilecektir. Anayasanın değişiklik teklifinde açık hüküm olmadığı için, ikinci dönem bitmeden seçimlerin yenilenmesi nedeniyle üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilen kişi; ikinci dönem olarak beş yıllığına yenilenen bu dönemin sonu gelmeden, danışıklı dövüş bir seçim yenileme kararı üzerine, dördüncü kez bir beş yıllığına daha Cumhurbaşkanı seçilebilecek ve bu şekilde %51'i elinde tutan bir kişi, partisinin kendi belirlediği milletvekillerinin yardımıyla, Cumhurbaşkanlığını istediği kadar uzatabilme olanağına kavuşacaktır.

Bu hüküm; acaba, Sayın Canikli'nin Büyükelçiler Konferasında açıkladığı liderlerini garanti altına almak amacıyla getirilmiş ve bu yolla oluşturulacak olan yeni sistemle, Sayın Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın geleceği garanti altına alınmak isteniyor olmasın. 10/01/2017

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


6 Ocak 2017 Cuma

KİŞİ LAİK OLMAZSA DEVLET DE LAİK OLAMAZ




Tayyip Bey 2011 Mısır konuşmasındaki o meşhur laiklik tanımında ne demiş?

Kişi laik olmaz, devlet laik olur,laiklik dinsizlik,din karşıtlığı değildir demiş.

Bu laiklik tanımında yer alan; laiklik, dinsizlik,din karşıtlığı değildir.sözü doğrudur, ancak, Tayyip beyin laiklik tanımında yer alan, kişi laik değildir,devlet laiktir sözü külliyen yanlıştır.

Tayyip beyin yanlış bir takıntısı var, o da şu;Tayyip bey diyor ki, hem dindar,hem de laik olunamaz.işte bu yanlış takıntısı yüzünden, kişi laik değildir, sadece devlet laiktir demek zorunda kalıyor ve büyük bir yanlgıya düşüyor.

Tayyip Bey; aslında, kişilerin aynı zamanda hem dindar, hem de laik olabilecekleri gerçeğini bir kabul edebilse,kişi laik olmaz devlet laik olur yanlışına düşmeyecek ve kişilerin de devletler gibi laik olabileceği gerçeğini kabul edecek.

Tayyip Bey; dinine bağlı olmanın,laik olmaya engel olmayacağını kabul etmediği içindir ki;yönetiminde bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletini de laik bir şekilde yönetemiyor ve devletimizi laik kılamıyor.Böylece, devlet laiktir lafı da havada kalıyor.

Aslında, dinine bağlı olan kişinin laik de olabileceğini kabul etse, kendi dini inancının gereği olan kuralları kendi özel hayatında uygulamakla yetinse ve bu kuralları, yönettiği halkına da dayatarak,onların da bu dini kurallara göre bir yaşam tarzı kurmalarını talep etmese, örneğin; dini inanışına göre haram saydığı içkiyi kendisi içmemekle yetinse ve başkalarına da içki içmemeyi dayatmasa, sadece kendi aile yakınlarına kürtajla doğum yerine normal doğum yapmalarını önermesine rağmen, yönetimindeki tüm bayanların da çocuklarını kürtaj yoluyla değl de normal yollarla doğurmaları gerektiğini empoze edip dayatmaya kalkışmasa, hem dindar ve hem de laik bir kişi olduğunu ispat etmiş olacak ve hem dindar hem de laik olunamaz saplantısının yanlışlığını anlayacak ve bunun sonucunda da, kişi laik olmaz,sadece devlet laik olur şeklindeki yanlış ve çelişkili değerlendirmesinden de kurtulacaktır.

Evet, kişi laik olmaz, devlet laik olur değerlendirmesi,büyük bir yanlış ve çelişki içermektedir.

Siz,kişi olarak laik olamazsanız, bir gün devleti idare etmek konumuna geldiğinizde, sizin idareniz altındaki devlet nasıl laik olacak? Bana bir izah eder misiniz.

Devlet dediğiniz kim,devlet'e hayat veren kişiler değil mi,devleti oluşturan ve yöneten organlar kişilerden oluşmuyor mu,kişi laik olmaz dediğiniz anda, laik olmayan kişilerin iş başına geldikleri,devleti idare eden organların içinde yer alarak hayat verdikleri o devlet, nasıl laik olacak hiç düşündünüz mü?

Tayyip Bey'in kulağa hoş gelen laiklik tanımı aldatıcı olup,asla kabul edilemez.Böyle bir laiklik asla olamaz.

Bize göre laiklik, kişilerin, kendi dini inançlarının kurallarına ve gereklerine,diğer kişilerin ve devletin saygı göstermesi, kişisel olarak bu inancın gereklerinin serbestçe yerine getirilebilmesi, buna en başta devlet olmak üzere kimsenin engel olamaması, ancak, o kişinin de kendi dini inancını ve onun gereklerini bir başkasına empoze edip dayatamaması, bu inançların kural ve gereklerinin,devletin tüm vatandaşları tarafından uyulması ve yerine getirilmesi zaruri olan bağlayıcı kurallar haline getirilememesidir. 07/01/2017


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu




2 Ocak 2017 Pazartesi

TERÖRE KARŞI MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK ÇAĞRILARI




Dakika bir,gol bir.

İstanbul yine teröre teslim oldu ve 39 masum insan,yılbaşı gecesi bir gece kulübünde eğlenirlerken hain bir terör saldırısının kurbanı oldular.65 masum insan da yaralandılar.

Siyasiler,yine demeçler vererek, aynı şablon beyanlarını tekrarladılar, hiçbiri eylemin siyasi sorumluluğunu üstlenerek istifa tmeyi düşünmedi.

Milli birlik ve beraberlik çağrısı yaptılar.Sanki,milli birlik ve beraberliğin köküne benzin dökenler, masum halkımızmış gibi.

Milli birlik ve beraberliğin yok edilişinin,halkın; din, mezhep, etnik ve siyasi düşünce farklılıklarına göre ayrıştırılıp bölünmelerinin gerçek suçlusunun, terör kurbanı insanlarımızmış anlamına gelen bu milli birlik ve beraberlik çağrılarından artık ziyadesiyle tiksinmeye başladık.

Siyasi iktidar; gerçekten,ülkede milli birlik ve beraberliği arzu ediyorsa, milli birlik ve beraberliğin olmadığından şikayetçi ise,bunun reçetesi kendi elinde.

Siyasi iktidar; öncelikle, milli birik ve beraberliğin tanımını doğru yapmak zorundadır.

Milli birlik ve beraberliğin, aynı kişiyi lider olarak benimseme,aynı partiye gönül verme,başkanlık sisteminin ülkemizin çıkarlarına uygun tek siyasi rejim olduğunu benimseyip kabul etme,siyasi iktidara kayıtsız şartsız boyun eğme,onun her yaptığının doğru ve ülke yararına olduğunu kabullenme olmadığını, doğru ve yerinde yapılan muhalefetin,milli birlik ve beraberliğimize zarar vermeyeceğini, demokrasilerde muhalefetin zorunlu olduğunu siyasi iktidarın kabullenmesi ve teröre bunların dışında çözümler üretmesi zorunludur.

Bize göre, en başta laiklik olmak üzere,cumhuriyetin kurucu değerlerine ve ilkelerine uyulduğu ve saygı gösterildiği,demokrasinin tüm kurumlarıyla işletilmesine imkan tanındığı, karşıt düşüncelere ve eleştiri hakkına saygı gösterildiği ölçüde,milli birlik ve beraberlik kendiliğinden tesis edilecek ve terör yeşerecek zemin bulamayacaktır.

Terörün asıl amacı ve hedefi milli birlik ve beraberliğimizi yok etmek ve ülkeyi bölmek olduğuna göe,hala milli birlik ve beraberliğimiz devam ediyor olmalı ki, terör örgütlerinin saldırılarının hedefi olmaya devam ediyoruz.

Bu nedenle, milli birlik ve beraberliğimize olumsuz katkıları olan siyasi iktidar, terörün önlenemeyen yükselişinin nedenini,milli birlik ve beraberlikte aramamalıdır.

Siyasal iktidar;artık, terörün önüne geçmek için, milli birlik ve beraberliğin tek başına yeterli olmadığını kabul ederek, başka çareler ve çözümler üretmelidir. 02/12/2017


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu