Herkesin
anlayacağı dille çok veciz bir şekilde ifade etmek
gerekirse,devlet denilen teşkilatın kuruluş felsefesi,amacı ve
teorisi nedir?Toplumlardaki kaosu,kargaşayı, kaba kuvveti
engellemek, insanların can ve mal güvenliklerini güvence altına
almak,güçlünün güçsüzü ezmesinin ve sömürmesinin önüne
geçmek amacıyla, konulacak kurallarla, toplumların güvenli ve
düzenli bir şekilde yaşamlarını sürdürmelerinin sağlanmasıdır.
Bu
nedenle, devletlerin; o devleti oluşturan tüm kişiler tarafından
uyulması zorunlu kurallarını yapan,bu kuralları uygulayan yasama
ve yürütme organları, yürütme içinde de,güvenlik
güçleri,kuralları çiğneyenleri adil bir şekilde yargılan yargı
organları vardır.
Yasama,yürütme
ve yargı yetkisi, adına devlet denilen bu teşkilatın uhtesinde ve
tekelindedir.Devletin,başka bir ifade ile milletin, yetkili
organlar eliyle kullandığı bu yasama,yürütme ve yargı yetkisi
başka bir kişiye,kişilere ve örgütlere devredilemez.
Bu
itibarla, resmi bir sıfat taşımayan ve resmi bir görevi yerine
getirmekle görevli ve yetkili olmayan hiç kimse; meşru
müdafaa,zaruret hali ve sair Türk Ceza Kanununun izin verdiği
haller dışında,hangi amaç ve nedenle olursa olsun, durumdan
vazife çıkararak,devletin ve devletin yetkili organ ve
kuruluşlarının tekelinde olan, insanların can,ırz ve mal
güvenliklerini yok eden ve veya tehlikeye atan hiçbir yasa dışı
eylemde bulunamaz, güç kullanamz.
Hal
böyle iken; 24.12.2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 696 sayılı
Olağanüstü Hal Kanun Hükmündeki Kararnamenin 121. maddesi ile
8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair
Düzenlenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 37. maddesine ikinci
fıkra olarak eklenen; “ (2) Resmi bir sıfat taşıyıp
taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip
getirmediklerine bakılmaksızın,15/7/2016 tarihinde
gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile
bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması
kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra
hükümleri uygulanır” yani, bunların; darbe teşebbüsü
ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin
bastırılması kapsamında gerçekleştirdikleri fiilleri
nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.
şeklindeki
düzenlemeyi hukuken izah edebilmek mümkün değildir.
Bu
tür bir düzenleme;devletin tekelinde olan,darbelerin ve terörün
önlenmesi, toplumun güvenliğinin ve huzurunun sağlanması görev
ve yetkisinin, bu konuda hiçbir resmi sıfatı ve görevi olmayan
kişi veye kişilere devri olup, bu hüküm iledir ki, asıl paralel
devlet yapılanmasının önü açılmıştır.
Bu
düzenleme çok vahim ve tehlikeli bir düzenlemedir.
Bu
hükme dayanarak durumdan vazife çıkaran bazı kişler;olağnüstü
hal devam ettirildiğine göre, olağanüstühal koşulları ve darbe
tehlikesi halen devam etmektedir,bu nedenle darbe teşebbüsü ve
terör eylemlerinin devamı niteliğindeki muhtemel eylemlerin
bastırılması adıan bir örgüt kurmak için bir araya geldik ve
silahlı bir örgüt kurduk bahanesiyle silahlanarak bir araya gelip
örgüt kurarlarsa ve iktidarın da, kendilerine muhalif olan,
icraatlarına destek vermeyen ve eleştiren,barışcıl protesto
haklarını kullanan herkesi, darbeci ve Fetöcü ilan etmeleri
nedeniyle;örgüt kuran bu kişilerin, iktidarın darbeci olarak
yaftaladığı muhaliflere yönelik silahlı veya silahsız şiddet
eylemlerine başvurmaları halinde,bu KHK hükmü karşısında, bu
saldırganların hukuken sorumsuz oldukları kabul edilebilecektir.
Bu
ülkenin yargısı siyasallaşmış ve öyle bir hale gelmiştir ki;
mahkemelerimiz, yürütmenin başı olan şahsın milat olarak kabul
edip açıkladığı 17/25 Aralık tarihini,kendisi hiçbir yorum
katmadan, doğrudan milat olarak kabul edip kararlarına esas almakta
ve yine yürütmenin başı olan kişinin belirlediği ismi de,
örgütün ismi olarak kararlarına esas almaktadırlar.
Şimdi
siyasallaşn yargının içinde bulunduğu bu koşullarda; 696 sayılı
OHAL KHK'yı çıkaran ve 121 maddesi ile sivillere insan hak ve
özgürlüklerine,anayasaya ve demokrasiye aykırı olarak güç
kullanma yetkisi tanıyan iktidar gücü; kişilere yönelik olarak
şiddet uygulayan ve eylem yapan faillerin bu şiddet eylemlerinin,
darbe teşebbüsünün devamı niteliğindeki bir eylemin
bastırılması kapsamında olan bir eylem olduğunu açıkladığı
taktirde, yargının eli kolu bağlanmış olacaktır.
Bu
nedenle, siyasal iktidar; demokrasi,insan hak ve
özgürlükleri,kişilerin can ve mal güvenlikleri
açısından,çerçevesi belli olmayan,ucu, her türlü yorum ve
değerlendirmeye açık çok tehlikeli bir düzenlemeye imza
atmıştır.
Umarız
bu yanlıştan kısa sürede dönülür. 25/12/2017
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder