Direnme hakkı kavramı,
siyasi literatürde yeri olan meşru bir kavram olup,gerçek
demokrasilerde bu kavramdan asla korkulmamalıdır.Direnme hakkı ve
bu hakkın silahsız olarak,yıkmadan,yakmadan ve dökmeden, barışçıl
olarak kullanılması,iş başındaki siyasal iktidarları cebren ve
zorla devirmeye kalkışma olarak iddia ve kabul edilemez.
Demokratik bir hak olan
direnme hakkının reddi;ülkemizin kurtarıcısı ve devletimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Gençliğe Hitabe'sinde;
Türk gençliğine, yeri geldiğinde ve koşulları gerçekleştiğinde,
iç ve dış düşmanlara ve siyasal iktidarlara karşı direnme
hakkının kullanılması için verdiği direktifi yok sayarak,
Sevgili ATATÜRK'ümüz de suç kışkırtıcısı olarak yaftalamak
anlamına gelecektir.
Demokrasilerde, direnme
hakkı Anayasal bir haktır. Bu hak demokrasinin,demokratik hak ve
özgürlüklerin teminatı ve sigortasıdır.
Anayasamızda, direnme
hakkı madde başlığı altında, açık bir düzenlemenin mevcut
olmaması, siyasal iktidarların, Anayasaya ve rejime saldırı
niteliğindeki girişimlerine sessiz kalınacağı, bu girişimlere
yasal ve demokratik barışçıl tepki konulamayacağı anlamına
gelemez.Anayasamızda yer alan,düşünce ve düşünceyi
açıklama,toplantı ve gösteri yüşü hakları da, barışçıl
direnme hakkının tezahürüdür.
Direnme hakkı,
demokrasinin doğasında mevcut olan tabii bir haktır.
Direnme hakkına,
ülkemizde demokrasinin gelişmesine büyük bir katkı yapmış
bulunan 1961 Anayasasının başlangıç bölümünde açıkça yer
verilmiştir.
Demokrasileri;sağ, sol
ve dini esaslara dayalı tüm dikta rejimlerinden ayıran en temel ve
belirgin özellik; yönetilenlerin, kendilerini yöneten siyasi
iktidarlara karşı sahip oldukları bu demokratik hak ve
özgürlükleridir.
Ülkeyi yönetecek
olanları belirlemek amacıyla,dört veya beş yılda bir yapılan
seçimler, demokrasinin gerekli ve zorunlu, ancak yegane koşulu
değildir.
Dikta ile yönetilen
ülkelerde de, seçimler yapılmakta ve ülkeyi yönetenler
seçimlerle belirlenmektedir.
İleri derecede demokrasi
ile yönetildikleri halde, kadınlarının, seçme ve seçilme
hakkını, ülkemizin kadınlarından çok daha sonra kazandıkları
ülkelerin varlığı unutulmamalıdır. Bu dahi göstermektedir ki;
ülkeyi yönetecek olanları belirleyen seçimler, tek başına
demokrasinin koşulu ve ölçütü olarak kabul edilemez.
Bu itibarla, gerçek
demokrasilerde, ülkeyi yönetecek olan siyasal iktidarlar;
demokratik seçimlerle iş başına gelmeleri kadar, kendilerini
seçerek iş başına getiren vatandaşların, Anayasa ve yasalarla
tanınmış bulunan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak ve iş
bu hak ve özgürlükleri, antidemokratik bir şekilde
sınırlandırmaya yönelik girişimlerden sakınarak,
meşruiyetlerini tartışılır hale getirmekten uzak durmak
zorundadırlar.
Seçimle iş başına
gelen siyasal iktidarların; yönetimleri altındakilerin,
demokrasinin gereği olan hak ve özgürlüklerine ilişmeye
başlayarak meşruiyetlerini yitirmeye başlamaları halinde,
vatandaşların, mevcut hak ve özgürlüklerine sahip çıkarak, hak
ve özgürlüklerini savunmak amacıyla yapacakları ve ortaya
koyacakları bireysel veya örgütlü, yasal,anayasal silahsız ve
barışçıl her tepki ve karşı koyma eylemi, direnme hakkı içinde
mütalaa edilmelidir.14/12/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder