31 Mart 2019 Pazar

SEÇİMİN YORUMU



Şu anda saat 01.10, AKP Genel Başkanı balkon konuşması yapıyor,suratı çok kötü tabi.
Konuşmasında, seçimde birinci parti çıktıklarını söylüyor ama, yüz ifadesi hiç de zafer kazandığını göstermiyor.
Konuşmaya başladığında ilk sözü “Dik duracağız” oldu.
Halka kendimizi anlatamadık,gönüllere giremedik diyor,yani mağlubiyeti kabul eden bir ruh hali içinde konuşuyor,önceki klasik balkon konuşması değil bu,adeta yenilgiyi taraftarlarına affettirmeye ve seçmenlerini birlik ve beraberlik içinde tutmaya gayret ediyor.
AKP Genel Başkanı,alınan sonucun niteliğine değil, niceliğine parmak bastı.Kaybedilen önemli şehirleri dile getirmedi.
İstanbul sonucu henüz belli değil ama,İstanbulu CHP kazanmış gözüküyor, Ankara,İzmir,Adana,Mersin,Antalya,Eskişehir ve belki de Bursa gitmiş, bunun neresi zafer oluyor anlamak mümkün değil.
Halkımıza kendimizi anlatamadık diyor,insaf,on yedi senedir halka kendini nasıl anlatamazsın,medyanın yüzde yüzüne yakınına sahip ve devletin tüm olanaklarını arkana alarak, meydan meydan dolaşarak,ağzına geleni söyleyerek girdiğin seçimlerde, hala halkımıza kendimizi anlatamadık demek, ne kadar inandırıcı merak ediyoruz.
AKP,ülke genelinde toplam oy sayısı ne olursa olsun,kaybettiği önemli şehirlere bakıldığında, bu seçimi kaybetmiştir.
AKP, artık büyük şehirlerin değil,taşranın ikinci sınıf partisi konumuna gelmiştir.
Bu seçim,yerel seçim de olsa, AKP Genel Başkanı olarak bu seçimlere damgasını vurmuş,meydan meydan dolaşarak seçmenden oy istemiş,bu seçimin ülkenin bir beka sorunu olduğunu deklere etmiş,seçimi adeta kendisi ve partisi için bir güven oylaması haline getirmiş olması nedeniyle,ERDOĞAN aldığı bu sonuçla seçimin mağlubu olmuş ve kendisinin ve partisinin geleceğini tehlikeye atmıştır.
Bu seçim sonucuyla, sadece ERDOĞAN'ın tek başına sırtlandığı AKP, çöküş sürecine girmiştir.
ERDOĞAN'ın bugün yaptığı balkon konuşması, kazanılan bir seçim zaferinden ziyade, alınan bir seçim mağlubiyetinin göstergesi olmuştur,ERDOĞAN'ın konuşma sırasındaki yalnızlığı,yüz ifadesi,sesinin tonu ve konuşmasının içeriği, AKP'nin ve ERDOĞAN'ın önceki balkon konuşmalarını aratmıştır.
Mahalli idare seçimlerinde alınan sonuç, Erdoğan’ın halkı ayrıştırıp toplumda gerginlik yaratarak bu durumdan yarar sağlamak şeklindeki seçim stratejisinin doğru olmadığının en güzel kanıtıdır.01/04/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

27 Mart 2019 Çarşamba

İSTANBUL DEMEK TÜRKİYE DEMEKTİR



İstanbul demek Türkiye demektir.
Ülke ekonomisine sunduğu büyük katkılar ve devlet bütçesinin en büyük gelir kaynağı olan vergilerin büyük bölümünün İstanbul'dan sağlanıyor olması,ürettiği büyük rantlar,değerli arsa ve araziler, bu ilimize yönelik,“İstanbul demek Türkiye demektir”sözüne haklılık kazandırmaktadır.
Bu gerçeği bilen AKP Genel Başkanı ERDOĞAN;Belediye Başkanlığı koltuğunun, kendisini Başbakanlığa ve daha sonra da Cumhurbaşkanlığına ve tek adamlığa kadar sıçratan İstanbul ilinin;kendisinin kişisel ve siyasal yaşamına sunduğu, önceden hayal dahi edemediği mevki ve makamlara gelmesinin önünü açması ve büyük bir rant merkezi olması nedenleriyle; İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı koltuğunun, AKP'nin, daha doğrusu kendisinin elinden kayıp gitmesi ihtimalini, asla kabul edemiyor ve İstanbul'un kaybı korkusu,adeta rüyalarına giriyor.
Bu nedenle,çok güvendiği,seçilmesi halinde adeta İstanbul Belediyesini çok rahat bir şekilde birlikte yönetebileceği Binali YILDIRIM'ı;Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığı koltuğunu bırakarak,İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğu adaylığına razı etmiş bulunuyor.
Binali YILDIRIM da çok iyi biliyor ki;İstanbul'a belediye başkanı seçilmesi halinde, İstanbul'u kendisi değil,AKP Genel Başkanı ERDOĞAN yönetecek,özellikle İstanbul'un rant trafiği bizzat ERDOĞAN tarafından yönetilecek,İstanbul'un yeşil arazilerine,boş kupon arsalarına,yeni rezidansların, AVM'lerin dikilmesine,İstanbul'un mahvedilmesine devam edilecek ve arada bir, bu gidişattan memnun olmayan duyarlı halkın biriken gazını boşaltmak için, ERDOĞAN tarafından öz eleştiri yapılacak ve ancak imam yine bildiğini okumaya,İstanbul'u mahvetmeye devam edecek.
Bütün sıkıntı, burada yatıyor.
Bu nedenle, AKP Genel Başkanı ve yakın çevresi; çok hırçın ve ağıza alınamayacak şekilde kötü sözler sarf ediyorlar,muhalefeti,adilikle,terör örgütlerine destek vermekle suçluyorlar ve ülkede bir beka sorunu olduğunu dile getiriyorlar.
Bu nedenledir ki;AKP Genel Başkanı,alt tarafı yerel yöneticilerin seçileceği 31 Mart seçimlerini,genel seçim havasına sokarak,tüm devlet imkanlarıyla seçim sahasına inmiş ve meydan meydan dolaşarak mitingler yapıp nutuk atıyor,çok riskli bir adım atarak,seçimleri adeta kendisine yönelk bir güven oyu haline getirmiş bulunuyor.
Ancak,korkunun ecele faydası yok tabi.
Herkes, seçimlerin sonlanarak, bu gerginliğin sona emesi beklentisi içinde.
Bize göre, seçimlerin yapılması da,iktidar tarafından ülkede olağan hale getirilen gerginliği ve bölünmüşlüğü sona erdirmeyecektir.
Hele, İstanbul, Ankara ve Bursa gibi büyük illerimizin Belediye Başkanlıklarının, AKP tarafından kaybedilerek,muhalefete geçmesi halinde,genel seçimlere de mutlaka yansıyacak olan bu demokratik tercihe saygı gösterilmeyerek sahneye konulması muhtemel olasılıkları düşünmek dahi istemiyoruz. 27/03/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

23 Mart 2019 Cumartesi

ÜLKEMİZDEKİ İKİ AYRI ZİHNİYET VE İKİ AYRI PORTRE



ATATÜRK'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinde,iki ayrı zihniyet sürekli çatışma halindedir.
Bu iki ayrı zihniyeti temsil eden birinci kesim;Türkiye Cumhuriyetinin demokratik ve laik Anayasal düzenine Anayasa ve yasalarına, laiklik ilkesine ve hukukun üstünlüğüne,insan hak ve özgürlüklerine bağlı ve saygılı,ATATÜRK'e hak ettiği değeri veren ve saygı gösteren devrimci kesim,karşısında yer alan kesim ise;tüm bu demokratik değerlere karşı çıkan,saygı göstermeyen, bu devletin kurucusu ve ülkenin kurtarıcısı ATATÜRK'e, sevmelerini bir kenara koyduk, saygı duymayan,her vesileyle onu yok sayan,itibarsızlaştırmak için sürekli çaba sarf eden,anayasa ve yasa tanımayan,millet kavramından ve milliyetçi duygulardan nasibini almamış,din temeline dayalı ümmetçi karşı devrimcilerdir.
Çanakkale Zaferi için Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Barış Manço Kültür Merkezi'nde düzenlenen, Avcılar Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi'nin organize ettiği anma programında yaşanan son olay da, bu gerçeği açıkça ortaya koymuştur.
Anma programında Çanakkale şehitleri için yapılan duada ATATÜRK'ün ismini anmayan hocaya,toplantıda bulunan albay rütbesindeki şerefli ve onurlu ATATÜRK'çü bir Türk Subayı sessiz kalamamış ve hocanın bu tutumunu protesto ederek salonu terk etmiştir.
Bu şerefli Türk Subayı, Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün; bu anlamlı günde yok sayılmasını hazmedememiş ve bu haklı tepkiyi göstermeyi kendisi İçin kaçınılmaz bir görev saymış ve milletimizin tüm ATATÜRK'çü kesiminin duygularına tercüman olmuştur.
Bu subayımızın,bu onurlu davranışı nedeniyle,bundan sonra başına gelebilecek tüm olumsuzlukları,millet olarak izlemek ve en küçük bir olumsuzlukta, ATATÜRK'çüler olarak sesimizi yükselterek tepki koymak,bu subayımızın yanında durmak ve ona destek çıkmak, boynumuzun borcu olmalıdır.
Bu ülkede Fesli Kadir olarak anılan ve deli rolü yapmasına rağmen,bize göre aslında çok akıllı ve bilinçli bir şekilde ATATÜRK düşmanlığı yapan ve yaptırılan, sürekli ATATÜRK'e hakaretler yağdıran,el altından ATATÜRK'e saldırması için teşvik edilen bu kişi'ye, karşı devrimciler tarafından verilen değeri,sunulan desteği,ona uygulanan VİP muameleyi hepimiz çok iyi biliyoruz.
Çanakkale zaferinin ve şehitlerinin anıldığı toplantıda yapılan duada,kasten ve bilinçli olarak ATATÜRK'ün adını anmayan,onun ruhuna dua göndermeyen hocanın mensubu olduğu;ne hazindir ki;kurucusunun da bizzat ATATÜRK'ün kendisinin olduğu, Diyanet İşlerinin Başkanının,ATATÜRK düşmanı karşı devrimci Fesli Kadir'e yaptığı VİP ziyaret ve ona sunduğu hediyeler,yüz kızartıcı bu karşı devrim hareketi karşısında,Diyanet mensubu düz bir hocanın, dua ederken ATATÜRK'ün adını anmamasını ve ona dua etmemesini asla kabullenemesek de,azımsanamayacak sayıda karşı devrimci barındıran bu ülkede,ATATÜRK karşıtı bu davranışı doğal karşılamak gerekiyor.
Kabul etmediğimiz bu uygulamalar karşısında bizlere düşen görev,her demokratik toplumda olduğu gibi; sandıkta, karşı devrimcilere oylarımızla gereken dersi vermektir .
Ülkemizde, Albay Önder İREVÜL'ün söylediği gibi; ATATÜRK ve Cumhuriyet söz konusu olduğunda,herkes hakkını hukukunu, haddini hududunu bilecek.
23/03/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

22 Mart 2019 Cuma

YAPTIKLARIMIZ YAPACAKLARIMIZIN GARANTİSİDİR



Güzel ve anlamlı bir sözdür.
Yaptıklarımız, yapacaklarımızın garantisidir”sözü.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz sözünün bir başka versiyonudur bu söz.
Bizim ülkemizde bu sözü daha çok politikacılar,iktidar partisinin mensupları seçim propagandalarında çok fazla kullanırlar.
Aslında bu söz;bizim ülkemizde, yapamadıklarımız, bundan sonra da yapamayacaklarımızın garantisidir şeklinde anlaşılmalıdır.
Bizim iktidar partisinin politikacıları,laik eğitime önem vermezler,onlar için varsa yoksa; imam hatip okullarıdır,Diyanet kadrolarının ihtiyacın üzerinde şişirilmesi ve ülkenin bütçe pastasının büyük bir bölümünün, ülkenin üretim ve kalkınmasına hiçbir katkısı olmayan ihtiyaç fazlası imamlara harcanmasıdır.
Bu ülkede Ulaştırma Bakanlığı,AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık,Meclis Başkanlığı yapmış bulunan Binali YILDIRIM,İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduktan sonra, İstanbulun ilçelerini dolaşarak oy talep ederken, ismini şimdi anımsayamadığımız,belediyesi CHP'nin elinde bulunan bir ilçedeki okul ve derslik ayısının ihtiyaca yetmediğini beyanla, kendisinin belediye başkanı seçilmesi halinde, ilçenin yetersiz olan okul ve derslik sayısının ihtiyaca yeterli hale getirileceği sözünü vererek, CHP'yi eleştiriyor.
Adama sorarlar;sen, bu ülkenin Başbakanı değil miydin,sen o ilçedeki okul sayısının seksen kişilik sınıflar yaratacak şekilde yetersiz olduğunu bilmiyor muydun,Başbakan olarak senin görevin okul sayısını ihtiyaca yeterli hale getirmek değil miydi,yoksa sen partizanlık yaparak, bile bile bu okul sayısının yetersizliğine göz mü yumdun?
Evet,Binali YILDIRIM'ın, okul vaadi yaparak seçmenden oy talep etmeye ve muhalefet partilerini eleştirmeye hakkı yoktur.
Binali Bey önce,Başbakanlık koltuğunu elinden kaybetmenin,daha doğrusu, kendi eliyle Başbakanlık koltuğunu ve tüm yetkilerini saraya teslim etmenin hesabını seçmenlere vermelidir.
Binali Bey'in yaptıkları yapacaklarının garantisi değil,yapamadıkları, bundan sonra da yapamayacaklarının garantisidir.
Çok sevdiğim,çok donanımlı,eğitimli ve tecrübeli modern ve laik ATATÜRK kadını Eczacı yeğenim Tuba KARACA YİĞİTBAŞI,İyi Parti'den Eğirdir Belediye Başkanı adayı olup,seçilmesi halinde, güzel ve şirin ilçemiz,aynı zamanda memleketim olan EĞİRDİR'e üstün hizmetlerde bulunacağından,EĞİRDİR'in ülke ve Dünya çapında tanıtımını yapacağından, ekonomik,turistik ve sosyal yönden kalkınmasına büyük katkılar sunacağından emin olarak,seçimlere yaklaşık bir hafta kala yeğenim Tuba Karaca YİĞİTBAŞI'ya olan güvenimi,manevi desteğimi ve başarı dileklerimi bu vesileyle sunmayı,şahsım ve memleketim EĞİRDİR adına görev sayıyor ve Millet İttifakının iki güzide partisi CHP ve İYİ Partiye,ülke çapında başarılar diliyorum. 22/03/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

18 Mart 2019 Pazartesi

RAYINDAN ÇIKARILAN DEMOKRASİMİZ


Devletimizin demokratik yapısı,yerleşmiş kural ve gelenekleri tamamen yok edildi.
Demokrasinin (D)si kalmadı ülkemizde.
Demokrasinin özgürlüklerinden vazgeçtik,demokratik devlet kural ve gelenekleri de yerle bir edildi.
Devletin ve milletin birliğini temsil eden,bu nedenle tüm yurttaşlara eşit mesafede ve tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, partili ve taraflı Cumhurbaşkanı oldu,iktidardaki siyasi partinin genel başkanı olarak seçim meydanlarında partisine oy istiyor ve rakip parti liderlerine ve seçmenlerine, ağzına gelen her türlü kötü sözü kolaylıkla söyleyebiliyor,bunu yaparken de, iktidar partisinin genel başkanı olduğunu,siyasi kişiliğini unutuyor ve kendisine yönelik mukabil eleştirilere karşı,Cumhurbaşkanı sıfatıyla savunmaya geçiyor,kendisini eleştiren herkesi, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle, yargı önünde süründürüyor.
Eskiden seçim dönemlerinde Adalet,İçişleri ve Ulaştırma Bakanları,seçimlerin güvenliği ve tarafsızlığı adına istifa ederler ve yerlerine tarafsız bakanlar getirilirdi.
Bu devlet geleneği de yok edildi.
Şu anda bakıyoruz,Devletin İçişleri Bakanı,iktidar partisinin adaylarla birlikte seçim propagandası yapıyor,iktidar partisinden olmayan seçmenlerle meydanlarda diyaloğa giriyor, tartışıyor ve onlara yönelik hakaret oluşturabilecek sözler sarf edebiliyor.
İçişleri Bakanı,ülkenin asayişinden sorumlu,ülkeye huzur getirmekle,asayişi sağlamakla görevli olmasına rağmen,partizan tutumuyla, kendisi asayişi bozan tavırlar sergileyebiliyor.
Demokrasinin bütün kurum ve kurallarının yok sayıldığı bu ortamda, seçmenlerin oylarıyla bu yapılanlara 10 gün sonra yapılacak mahalli seçimlerde nasıl tepki vereceklerini hep birlikte göreceğiz.
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

15 Mart 2019 Cuma

BAHÇELİ'NİN BÜYÜK BULUŞU BEŞ HARF!...


AKP'nin destekçisi ve fahri sözcüsü BAHÇELİ, MHP'nin Genel Başkanı olduğunu çoktan unuttu.
Yeni görevi olan AKP sözcülüğünü ve AKP Genel Başkanı ERDĞAN'ın dublörlüğünü başarıyla sürdürüyor.
BAHÇELİ;fiziki görünümü ve ses tonu itibariyle, ERDOĞAN'a fazla benzemiyorsa da,yaptığı konuşmalarda aynı sözleri tekrarlaması nedeniyle,yine de bu görevi başarıyla yerine getiriyor.
AKP Genel Başkanı meydanlarda ne söylerse,anında veya en geç ertesi gün, aynı sözleri BAHÇELİ de söylüyor ve tasdik ediyor,hakkını yemeyelim,bu konuda gerçekten çok başarılı,dalında oskara aday gösterilebilir.
BAHÇELİ,geçenlerde yine AKP sözcüsü olarak nutuk atarken;“Biz Türkiye'de beka sorunu diyoruz ama gerçek sorun belli oldu Kemal,Meral,Temel... Hepsi beş harften oluşan bir ittifakın kapsamı içerisinde bulunan anlamlı isimler olarak dikkat çekiyor.”demiş.
Hiçbir anlamı ve değeri olmayan içi boş,kel alaka bir söz.
BAHÇELİ;Üşünmemiş,bulmaca çözer gibi,Cumhur İttifakına karşı olan, Millet İttifakını oluşturan muhalif partilerin liderlerinin isimlerini incelemiş,harflerini birer birer saymış ve bakmış görmüş ki; Kemal,Meral ve Temel isimlerinin tümü,ayrı ayrı beş harften oluşuyor, çok büyük ve ülke yararına iş ve bir icat yapmış gibi,Arşimet misali, “buldum buldum” diye bağırarak,ülke sorunlarını çözecek olan bu çok değerli buluşunu, “Biz Türkiye'de beka sorunu diyoruz ama gerçek sorun belli oldu Kemal,Meral,Temel... Hepsi beş harften oluşan bir ittifakın kapsamı içerisinde bulunan anlamlı isimler olarak dikkat çekiyor.” sözünü söyleyerek, Türk kamu oyu ile paylaşmıştır!
Vallahi bravo, ülkenin sorununun; beş harf'ten oluşan Kemal,Meral ve Temel den ibaret olduğunu keşfedip kamuoyu ile paylaşarak ülke yararına büyük bir iş çıkardı!Kendisiyle ne kadar övünsek azdır!
Ancak,bir sorun var yine de.BAHÇELİ uzayda yaşıyor olmalı ki; ülkemizin, karşı karşıya bulunduğunu iddia ettiği beka sorununu, ortağı ve sözcüsü olduğu AKP iktidarının yarattığından habersiz.
Dahası var,BAHÇELİ,çok önemli bir ayrıntıyı da atlamış gözüküyor.Beş harf takıntısının, ortağı ERDOĞAN'a kadar dayandığını fark edememiş.ERDOĞAN'ın ön isimlerinden birisi de biliyoruz ki;Recep.
BAHÇELİ gibi,saymaya başlıyoruz, sağdan sayıyoruz beş harf'ten,soldan sayıyoruz yine beş harf'ten oluşuyor,R-E-C-E-P .
BAHÇELİ;çok önemli buluşuyla,ortağı ERDOĞAN'ı da karşısına aldığı için, sanırız beş harf fantezisinden ve buluşundan dolayı pişman olmuş ve yüzü kızarmıştır.
Sonra bakıyoruz,isimleri beş harf'ten oluşan çok değerli insanlar var yer yüzünde.
Kurtarıcımız ve devletimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Kemal ismi,
Kurtarıcımız İsmet İNÖNÜ'nün ön adı olan İsmet,
Allah,Tanrı,İslam,namaz,
Hepsinde beş harf var.
BAHÇELİ'ye, haddimiz olmadan tavsiyemiz;MHP gibi bir siyasi partinin Genel Başkanı sıfatıyla;somut,gerçekçi,inandırıcı,anlamlı tespit ve çözüm önerileriyle halkın karşısına çıkmalıdır.15/03/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

13 Mart 2019 Çarşamba

BU SEFER OLACAK SANKİ


Bizim insanlarımız;özgürlükler mi, yoksa ekmek mi tercihiyle karşı karşıya kaldıklarında, maalesef genellikle ekmeği tercih etmektedir.
Bunun sosyolojik,kültürel,ekonomik,özgürlüklerin kazanılmasında emek sarf edilmemesi,tüm özgürlüklerin tepeden inme ve mücadelesiz lütuf olarak kazanılması gibi, çok karmaşık nedenleri vardır.
Bu itibarla,bizim insanlarımızın çoğunluğu,karnının doyması,iktidar tarafından yapılan yardımlarla karnının doyurulması karşılığında, özgürlüklerini elinin tersiyle itebilmektedir.
Bu nedenle,AKP iktidarı; insan hak ve özgürlüklerini ne kadar yok etse de, seçmen çoğunluğunun desteğini 17 sene boyunca sürekli sağladı ve her seçimde sandıktan zaferle çıkmayı başardı.
Ancak,ülkenin ekonomisinin bozulması,cari açığın iyice büyümesi,işsizliğin ve işsizler ordusunun her geçen gün artması,enflasyon ve pahalılığın tavan yapması,döviz fiyatlarının fırlaması,mutfağın temel taşı kuru soğan ve patatesin fiyatlarının altın değerine ulaşması,et fiyatlarının bir türlü kontrol altına alınamaması,açlık sınırının her geçen gün büyük değerlere ulaşması,tüm destek ve yardımlara rağmen aç insanların,tencere kaynatamayan çocuklarını doyuramayan kadınların her geçen gün çoğalması ve halkın artık,karnını dahi doyuracak iş ve gelire sahip olamamaları karşısında,özgürlük ile ekmek tercihinin bir değerinin kalmadığı günümüzde,halk artık homurdanmaya başlamış ve AKP iktidarının seçim kazanma taktikleri bu nedenle iflas etmiştir.
Bu durumu gören AKP Genel Başkanı,31 Mart seçimlerinin yerel seçimler olmasına,iktidarda bir değişikliğe neden olmayacağını bilmesine rağmen,31.Mart seçimlerinde önemli illerin belediye başkanlıklarının kaybı halinde AKP iktidarının yara alacağını görerek,anı zamanda Cumhurbaşkanı olmasına,halkın birliğini temsil etmesine rağmen, sahaya inmiş ve Belediye başkanı adayı havasında il il dolaşarak mitingler yapmak zorunda kalmış,her mitingde yaptığı konuşmalarla,oy uğruna halkımızı bölmeye devam etmekten ve daha da ileri giderek,halkın önem verdiği ezan gibi bazı değerlere muhalefet tarafından saldırı yapıldığı iddialarından dahi medet umar hale gelmiştir.
Kadınlar gününde,kadınların yürüyüşüne dahi izin vermeyen AKP iktidarı ve onun genel başkanı,bununla da yetinmeyerek,yürümek isteyen kadınların ve onlara destek veren insanların, yürüyüşe verilmeyen izini ve polisin engellemelerini protesto amaçlı olarak yaptıkları ıslıklı ve sloganlı protestolarını fırsat bilerek,bu protestoların o anda okunmakta olan ezana yönelik olduğunu beyanla,gerçeği çarpıtmış ve halkın bazı kesimlerinin, halkın diğer bazı kesimlerine karşı kin duyacak olmaları riskini göze alabilmiştir.
Kabataş'da ki, benim baş örtülü bacım yalan haberi hala hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.
Bu ülkenin;özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasal zor günlerinde,birlik ve beraberliğe çok daha fazla ihtiyacı olduğunu, kimse unutmamalıdır.Bu bir vatan severlik kriteri ve görevidir.
Bu nedenle,kadınlar günü yapılan ıslıklı protestonun,aslında ezana yönelik olmamasına rağmen,velev ki ezana yönelik olduğunu kabul edelim,ülkenin yönetiminden sorumlu olan ve Türk Milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AKP Genel Başkanının,bu durumda dahi,kendisinin ve partisinin siyasi menfaatlerinden önce, ülkenin ve milletimizin menfaatlerini ön planda tutarak, konuyu kaşımaması ve tırmandırmaması gerekmiyor mu?
Ama,bu sefer 31.Mart seçimlerinde muhalefet ve Millet İttifakı başarılı olacak ve AKP iktidarını sarsacak gibi,tüm sıkıntıları bundan kaynaklı olmalıdır. 13/03/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

7 Mart 2019 Perşembe

BEN ENAYİ DEĞİLİM!...



Bu yazıda bahsi geçen Sayın ERDOĞAN;aynı anda, AKP Genel Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı olmak üzere, iki gömlek ve şapka giydiği için, en başta kendisi olmak üzere, kimse ona ilişkin beyanlarımızı Cumhurbaşkanına yönelik beyanlar olarak değerlendirmeye kalkışmasın lütfen.
Herkes, biraz yiğit ve adil olmalı,hiçbir zorlama olmadan,hem kendi isteğinle AKP Genel Başkanı olacaksın,ondan sonra da,siyaset yapmanın risklerine katlanamayacaksın, Cumhurbaşkanlığı şapkasının altına sığınıp, Cumhurbaşkanlığının zırhına bürünerek,dibine kadar siyaset ve partizanlık yapacaksın, Cumhurbaşkanının asla söylemeye hak ve yetkisinin olmadığı sözlerle, muhalefete, zillet itifakı yaptıkları ve teröristlerle kol kola oldukları,onlardan emir aldıkları suçlaması yapacaksın,daha da ileri giderek, “CHP'ye oy veren kardeşlerimin oyu nereye gidiyor PKK terör örgütüne”diyerek, seçmenleri suçlayacaksın ve ondan sonra da,ben Cumhurbaşkanıyım,beni bu haksız ve yakışıksız beyan ve suçlamalarımdan dolayı sakın eleştirmeyin,savunma amaçlı da olsa, benim kötü sözlerime asla cevap vermeyin, aksi halde Cumhurbaşkanı şapkamı giyerek sizi yakarım diyeceksin.
Bu çifte standart uygulama; ne demokrasiye,ne insanlığa ve ne de yiğitliğe sığar, AKP Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN.
Yeter artık canım,burası ATATÜRK'ün kurup gençlere emanet ettiği,devleti kuran kişi olarak ATATÜRK'ün dahi bu kadar rahat ve sorumsuz hareket edemediği, insan hak ve özgürlüklerine dayalı,kuralları ve bir anayasası olan,demokratik bir hukuk devleti,AKP Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN.
AKP Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN;İyi Parti Genel Başkanı Sayın AKŞENER'in,kendisini, Millet İttifakının seçmenlerini terörist olmakla suçlamasına çok içerlemiş ve bunu dahi Cumhurbaşkanına hakaret olarak nitelendirerek avukatlarına dava açmaları için talimat vermiş,Sayın AKP Genel Başkanı bunu sürekli yapıyor.
ERDOĞAN;AKŞENER'e diyor ki;ben Millet ittifakı seçmenlerine terörist demedim.Çok doğru,aslında seçmeni doğrudan teröristlikle suçlamamış olmasına rağmen,zillet ittifakı olarak aşağıladığı Millet İttifakına mensup CHP ve diğer muhalefet partilerine oy verecek olan seçmenleri;verecekleri oyların PKK ve FETÖ Terör Örgütüne gideceğini söyleyerek, dolaylı olarak terör örgütlerine yardım ve yataklık etmekle suçladığının farkında değil.
Bugün yaptığı bir açıklamada kendini savunmaya kalkan Sayın ERDOĞAN diyor ki;”Ben,milletime terörist diyecek kadar enayi değilim”
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN'ın bu kendisini savunmaya yönelik beyanı da hiç şık olmamıştır.
Burada ona yakışacak beyan;”Ben milletime terörist diyemem,milletimi teröristlikle asla suçlayamam,ben milletime terörist demedim,benim milletim terörist olamaz,benim milletim asildir,milletimi terörist olarak suçlamak benim haddim olamaz,benim milletimi teröristlikle suçlayan her kim olursa olsun, ilk önce ben o kişinin larşısına dikilirim”şeklinde olmalıydı.
ERDOĞAN,”Ben,milletime terörist diyecek kadar enayi değilim”demek suretiyle,millete karşı samimiyetini ve iyi niyetini değil, oy kaygısını dile getirmiş ve bunu itiraf etmiştir.Demek istemiştir ki;ben milleti teröristlikle suçlamak istesem bile bu suçlamayı açıkça yapmam,yaparsam milletin husumetine maruz kalırım,millet benim partime oy vermez, siyaseten zarar görürüm,ben bu gerçekleri bilemeyecek ve anlayamayacak,partime oy kaybettirecek kadar enayi değilim, demek istemiştir.
Bu dahi, AKP Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN'a yakışan bir davranış tarzı değildir.08/03/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


5 Mart 2019 Salı

ATATÜRK SÖZ KONUSU OLUNCA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ OLUYOR



Bugün Halk Tv.de izledim ve kahroldum,ATATÜRK düşmanı AKP'li bir kişinin, ATATÜRK'e doğrudan hakaret teşkil eden ve onu itibarsızlaştırmak ve küçük düşürmek amacıyla sarf ettiği sözlerde, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle,o sözleri söyleyen kişi hakkında, bir mahkememiz beraat kararı vermiş.

Ne kadar güzel değil mi?

Ülkemizde, ATATÜRK'e yönelik hakaret içeren sözler, fikir ve düşünce,düşünceyi açıklama özgürlüğü içinde değerlendiriliyor,gerçekten ileri demokrasiye ulaşmışız da haberimiz yokmuş,o kararı veren yargıç, çok cesur ve düşünce özgürlüğüne aşık ve saygılı bir kişiymiş,bravo doğrusu.

Bu beraat kararına güvenerek,sakın ola ki, partili ve taraflı,yeminine sadık kalmayan,tarafsız bir Cumhurbaşkanına yakışmayan davranışlar sergileyen,sözler söyleyen, AKP Genel Başkanı sıfatıyla partizanlık yapan,muhaliflerine hergün hakaret derecesinde ağır sözler sarf eden partili Cumhurbaşkanı'na yönelik, bırakınız hakaret sayılabilecek sözleri,gerçekten suç teşkil etmeyen ağır eleştiri niteliğindeki sözleri dahi sarf etmeye kalkışmayınız,düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü ayrıcalığından asla yararlanamaz ve hak etmediğiniz halde suçlu bulunur ve ağır cezalara çarptırılırsınız,bizden uyarması.

Bağımlı yargımız,koşullar gereği,suçlulara sadece ATATÜRK'e hakaret etmeleri halinde özel bir ayrıcalık tanımaktadır.Zira,bu ülkede ATATÜRK düşmanlığı, ATATÜRK'e hakaret edenlere göz yummak ve sırtlarını sıvazlamak bir devlet politikası haline getirilmiştir.

ATATÜRK'e hakaret edenlere ceza vermeyi bırakınız,o tür insanlara,devlet katında VİP ve itibarlı kişi muamelesi yapılmaktadır.

ATATÜRK düşmanlığının devlet politikası haline getirildiği ülkemizde;yargıçlar da, bu politikadan etkilenmekte ve birilerine yaranmak ve bir yerlere gelmek amacıyla, ATATÜRK'e hakaret eden ATATÜRK düşmanlarına ceza vermekten kaçınmaktadırlar.

Buna karşılık bakıyorsunuz,mahkemelerimiz;partili ve taraflı Cumhurbaşkanına yönelik eleştirileri dahi, Cumhurbaşkanına hakaret sayan dava dosyalarından geçilmez hale gelmiş ve bu konuda çifte standart bir uygulamanın varlığı hemen göze çarpmaktadır.

ATATÜRK'e hakaret teşkil eden sözlerden dolayı hukuka aykırı olarak beraat kararı veren yargıç,AİHM'nin STALİN kararını örnek almış ve STALİN'e yönelik “Kana susamış yamyam” sözünü, eleştiri sınırları içinde kabul eden AİHM'ne yollama yapmıştır.

Anayasamıza göre Yargıçlar,Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanırlar.Bu nedenle,adına yargı yetkisini kullandıkları Türk Milletinin büyük ekseriyetinin gönlünde yer eden Türkiye Cunhuriyeti Devletinin kurucusu ve Türk Milletinin kurtarıcısı ATATÜRK'e yönelik, onu aşağılayan ve itibarsızlaştıran,bu amaca yönelik kötü sözler, Türk Milletinin vicdanını ağır bir şekilde yaralamakta ve incitmektedir,bu itibarla, ATATÜRK'e yönelik ağır sözlerin, hakaret niteliğinde olup olmadığını değerlendiren yargıçların, bu gerçeği kriter almaları zorunludur.

STALİN'in eli kanlı diktatörlüğü, Dünyaca bilinmektedir,kişiliği ve icraatları meydanda ve tartışma götürmektedir,bu nedenle STALİN nedeniyle verilen AİHM kararını;ATATÜRK'e yönelik sözlerin hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığı konusunda ölçü ve kriter kabul etmek, büyük bir haksızlık ve hukuksuzluktur.

Bize göre bu karar,düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğünün gereği bir karar olmayıp,ATATÜRK düşmanlığının sergilendiği,ATATÜRK ve Laik Cumhuriyet düşmanlarına cesaret verecek, hukuk dışı,talihsiz ve zorlama bir karardır. 06/03/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

1 Mart 2019 Cuma

ÜLKENİN GERÇEK BEKA SORUNU!..


AKP ve MHP'den oluşan Cumhur İttifakının;CHP ve İYİ Partinin oluşturduğu seçim ittifakı olan Millet İttifakını, zillet ittifakı olarak haksız bir şekilde suçlayarak, seçmeni aldatma ve kendi lehlerine algı yaratma operasyonuna, tüm halkımız ibretle tanıklık etmektedirler.
Kendisine ve partisine hayrı olmayan,çoğulcu gerçek demokrasilerde bir örneğine rastlanmadığı şekilde,iktidara yönelik muhalefet görevini unutarak, muhalefete yönelik muhalefet yapan BAHÇELİ'nin,31 Mart yerel seçiminin, ülkenin beka sorunu olduğunu iddia etmesi,büyük bir yalan ve siyaset garabetidir.
Halkımız;BAHÇELİ'nin, seçimin ülkenin beka sorunu olduğunu iddia etmesinin ardındaki asıl gerçeğin,bu seçimlerin AKP ve MHP'nin beka sorunu olduğunu çok iyi bilmektedirler.
AKP ve ortağı MHP liderleri; yolun sonuna geldiklerinin,31 Mart seçimlerinin iktidarı değiştirecek olmamasına rağmen,yerel yönetimlerdeki iktidarlarının ağır bir darbe alması halinde, sıranın siyasal iktidar güçlerine de geleceğinin farkında olduklarından,seçmeni aldatmak ve kendi taraflarına çekmek için,ülkenin beka sorunu ile yüz yüze olduğu yalanını,gerçekmiş gibi tüm Dünya'ya ilan etmekte bir sakınca görmemektedirler.
Diyelim ki;gerçekten Ülkemizin bir beka sorunu var.
O zaman;peki kardeşim, ülkeyi on yedi senedir siz idare etmiyor musunuz,bu durumda var olduğunu söylediğiniz ülkenin beka sorununu siz yaratmış olmuyor musunuz,beceriksiz yönetiminizle ülkede beka sorunu yaratan bir iktidar olarak, kendi yarattığınız bu beka sorununu nasıl çözeceksiniz,siz de hiç utanma yok mu,diye sormazlar mı size, o zaman halka ne cevap vereceksiniz?Bunun cevabını size Google dahi veremez hiç aramayın.
Yine diyelim ki;ülkemizde gerçekten bir beka sorunu var,sizin iktidar olarak, ülkenin içinde bulunduğu gizli kalması, düşman dış güç ve devletler için sır olması gereken, ülkenin geleceği,güvenliği ve yüce menfaatleri için hayati önemdeki bir sorununu, kaşı karşıya olduğu tehlikeyi açıklamamanız ve gizli tutmanız gerekmiyor mu?
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; attığı bir Twit ile muhalefet partilerinin oluşturduğu Millet İttifakını ve bu ittifakın tüm seçmenlerini,doğru olmadığını bildiği halde, FETÖ'cü ve PKK yanlısı olarak ilan edip açıkça suçlaması nedeniyle, ülkemizin dış güçler ve devletler nezdinde itibar,güven ve güç kaybedeceğini, ülkemizin bundan büyük zararlar göreceğini düşünemiyor mu,muhalefet partilerine ve seçmenlerine yönelik bu gerçek dışı suçlamalar, ülkenin tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bu zata hiç yakışıyor mu?
Ülkemizin Cumhurbaşkanı olan ve iktidarın tüm yetkilerini elinde bulunduran, ülkenin yönetiminden sorumlu olan ERDOĞAN;ülkenin yaklaşık yarı nüfusunu hedef alan bu suçlamaları nedeniyle,yabancı yatırımcıların korkarak ve endişeye kapılarak, ülkemize gelip yatırım yapmayacaklarını,cari açığın,işsizliğin,daha da büyüyeceğini,ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin daha da artacağını, ülkemizin felakete sürükleneceğini düşünemiyor mu?
AKP Genel Başkanı;ülkeye zarar verecek olan bu gerçek dışı suçlamaları,yukarıda belirttiğimiz gerçekleri düşünmesine rağmen, bu gerçek dışı suçlamaları bilinçli olarak,kendi şahsi ve siyasi geleceği ve menfaati için yapabiliyorsa,keza,ülkenin muhalefet partilerine ve seçmenlerine yönelik terörist suçlamalarını,yukarıda belirttiğimiz ülkenin gerçeklerini ve menfaatlerini düşünemediği için yapıyorsa,yani düşünme yeteneğinde bir sorun varsa, ülkemizin vay haline,işte o zaman ülkenin gerçekten bir beka sorunu var demektir. 01/03/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu