30 Ocak 2020 Perşembe

DEMOKRASİLERDE DİRENME HAKKI


Direnme hakkı konusunda; ilkini 30/01/2011, ikincisini 05/02/2015 tarihinde olmak üzere, iki kez makale kaleme almış ve yayınlamışız.
Bugünkü makale menümüzde, tazeliğini ve lezzetini bugün de korumakta olduğunu sandığımız, 05/02/2015 tarihli DİRENME HAKKI-2 başlıklı makalemiz yer almaktadır.
Hazırsanız, tıpkısının aynısı olan bu makalemizi birlikte okuyarak hatırlayalım ve şu anda Gelecek Partisi ismiyle yeni bir parti kurup AKP'ye karşı muhalefet yapan Ahmet DAVUTOĞLU'nun, AKP'li iken sergilediği politik kişiliğini gözlemleyelim. 30/01/2020 Güner YİĞİTBAŞI
DİRENME HAKKI-2
CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz salı günü grupta yaptığı konuşmasında; “Bugün geldiğimiz nokta yeni bir süreçtir. Anayasası askıya alınmış bir devlet var. Parlamentosu yürütmenin baskısı altında, yargı yürütmenin kontrolü altında, dolayısıyla bu süreç biraz daha hızlanarak giderse halkın direnme hakkı ortaya çıkacaktır” diyerek, demokrasimizin geleceği ve insan hak ve özgürlüklerimiz açısından çok önemli bir vurgu yapmıştır.
Ahmet Bey, KILIÇDAROĞLU'nun direnme hakkını gündeme getirmesinden hemen sonra bunun bir kışkırtma olduğu açıklamasını yapmış ve KILIÇDAROĞLU'nu kışkırtıcı olmakla suçlamıştır.
Görülüyor ki, direnme hakkı kavramı Ahmet Bey'i çok korkutmuş.Demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ve saygı gösteren iktidarların, direnme hakkı kavramından çekinip korkmalarına gerek yoktur.
Direnme hakkı kavramı, siyasi literatürde yeri olan meşru bir kavram olup, bu kavramdan otoriter iktidarlar korkarlar.
Ülkemizin kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK de, Gençliğe Hitabe'sinde; Türk gençliğine, yeri geldiğinde ve koşulları gerçekleştiğinde, iç ve dış düşmanlara ve siyasal iktidarlara karşı direnme hakkının kullanılması direktifini vermekte olup, Ahmet Bey'in mantığını kabul ettiğimizde, Sevgili ATATÜRK'ümüz de kışkırtıcılıkla suçlanmış olmuyor mu?
Demokrasileri, sağ, sol ve dini esaslara dayalı tüm dikta rejimlerinden ayıran en temel ve belirgin özellik; yönetilenlerin, kendilerini yöneten siyasi iktidarlara karşı sahip oldukları demokratik hak ve özgürlüklerdir.
Ülkeyi yönetecek olanları belirlemek amacıyla yapılan seçimler, demokrasinin gerekli, ancak yegane koşulu değildir.
Dikta ile yönetilen ülkelerde de, seçimler yapılmakta ve ülkeyi yönetenler seçimlerle belirlenmektedir.
İleri derecede demokrasi ile yönetildikleri halde, kadınlarının, seçme ve seçilme hakkını, ülkemizin kadınlarından çok daha sonra kazanan ülkelerin varlığı, unutulmamalıdır. Bu da göstermektedir ki; ülkeyi yönetecek olanları belirleyen seçimler, tek başına demokrasinin koşulu ve ölçütü olarak kabul edilemez.
Bu itibarla, gerçek demokrasilerde, ülkeyi yönetecek olan siyasal iktidarlar; demokratik seçimlerle iş başına gelmeleri kadar, kendilerini seçerek iş başına getiren vatandaşların, Anayasa ve yasalarla tanınmış bulunan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak ve iş bu hak ve özgürlükleri, antidemokratik bir şekilde sınırlandırmaya yönelik girişimlerden sakınarak, meşruiyetlerini tartışılır hale getirmekten uzak durmak zorundadırlar.
Seçimle iş başına gelen siyasal iktidarların; yönetimleri altındakilerin, demokrasinin gereği olan hak ve özgürlüklerine ilişmeye başlayarak meşruiyetlerini yitirmeye başlamaları halinde, vatandaşların, mevcut hak ve özgürlüklerine sahip çıkarak, hak ve özgürlüklerini savunmak amacıyla yapacakları ve ortaya koyacakları bireysel veya örgütlü yasal ve barışçıl,silahsız her tepki ve karşı koyma eylemi, direnme hakkı içinde mütalaa edilmelidir.
Demokrasilerde, direnme hakkı Anayasal bir haktır.
Anayasamızda, direnme hakkı madde başlığı altında, açık bir düzenlemenin mevcut olmaması, siyasal iktidarların, Anayasaya ve rejime saldırı niteliğindeki girişimlerine sessiz kalınacağı, bu girişimlere yasal ve demokratik barışçıl tepki konulamayacağı anlamına gelemez.
Direnme hakkı, demokrasinin doğasında mevcut olan tabii bir haktır.
Direnme hakkına, ülkemizde demokrasinin gelişmesine büyük bir katkı yapmış bulunan 1961 Anayasasının başlangıç bölümünde açıkça yer verilmiştir.
Bu itibarla, insan hak ve özgürlüklerini alabildiğine sınırlandırmak amacıyla çıkarılmaya çalışılan iç güvenlik yasası, başkanlık tartışmaları karşısında, iyice otoriterleşmeye başlayan AKP iktidarına karşı, Sayın KILIÇDAROĞLU'nun, halkın direnme hakkının ortaya çıkacağı vurgusunu yapması, doğal karşılanmalıdır.
Yasalaştırılmak üzere olan İç Güvenlik Yasa tasarısı, demokratik hak ve özgürlükleri,özellikle, şu anda dahi kullanılamayan toplantı ve gösteri yürüyüşü hak ve özgürlüğünü, kişi güvenliğini tamamen yok edecek ve ülkemizi demokratik bir hukuk devleti olmaktan çıkararak, şu anda otoriterleşen AKP iktidarına yönelik barışçıl protesto hakkının kullanılmasını ortadan kaldıracak ve ülkemizde tamamen otoriter bir rejimi hakim kılacaktır.
İç Güvenlik Yasasının, Kobani olayları nedeniyle Güneydoğu Bölgemizde vuku bulan terör olayları sebebiyle çıkarılmakta olduğu algısı yaratılmaya çalışılmakta ise de, Güneydoğu bölgesindeki asayiş ve iç güvenliğin temini işini PKK ve yandaşlarına terk etmiş olan AKP iktidarının; bu bölgemizde, çözüm sürecine zarar gelmesin gerekçesiyle, mevcut yasaları dahi uygulamadığı ve uygulatmadığı, talimat vererek, güvenlik güçlerine görevlerini yaptırmadığı dikkate alındığında, AKP iktidarının, çıkarmayı planladığı İç Güvenlik Yasasını; ancak, çözüm sürecinde uğranılacak olan bir başarısızlık üzerine bölgede çıkacak olan bölücü ve kitlesel terör olayları sebebiyle kullanmak üzere yedekte bekleterek, şimdilik kaydıyla Güneydoğudaki asayişi ve güvenliği sağlamak için değil, git gide otoriterleşen Tayyip Bey destekli AKP iktidarına yönelik demokratik ve barışçıl protesto haklarını kullanan ve Sayın KILIÇDAROĞLU'nun, kendilerine direnme haklarını kullanma çağrısı yaptığı demokrasi mücadelesi içindeki halkımıza karşı kullanacağı anlaşılmaktadır. 05/02/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

29 Ocak 2020 Çarşamba

GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM



AKP Genel Başkanı,Elazığ deprem bölgesine giderek boy gösterdi ya,bunu marifet zannediyor.
Gitti de ne oldu?
Erdoğan geldi diyerek,protokol muamelesine tabi tutuldu,kurtarma çalışmalarına ara verildi,kurtarma çalışmaları yavaşladı,aksadı ve hatta durdu.
Cenaze törenine katıldı,yanlış hatırlamıyorsak, cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı kıldırdı.Kıldırdı da ne oldu?Kuş mu kondurdu,ölenler cennete mi gittiler bu sayede.
Cenaze namazında politika yapıldı ERDOĞAN konuştu,bir kere de konuşmasa,sessiz kalsa, olmaz sanki.
Bu ERDOĞAN;tutmuş,CHP Genel Başkanını deprem bölgesine gitmediği için, Bay Kemal diyerek eleştiriyor.
KILIÇDAROĞLU niçin gitmedi,sebebini açıkladılar.Oraya giderek, protokol kalabalığı yaratıp, kurtarma çalışmalarına engel olmamak,aksatmamak için gitmediğini beyan etti.Doğrusu da bu zaten.CHP adına,bölgeye giden milletvekili ve politikacılar ne güne duruyor?
Gölge etme başka ihsan istemem lafının en geçerli olduğu bir durum söz konusu,ama ERDOĞAN bunun farkında değil veya farkında ama amacı başka.
Gelelim ikinci konuya.Elazığ depremi, Suriyeli bir sözde ve sahte kahraman yarattı.Adı Mahmud.
Neymiş efendim,yaralanma pahasına, tırnaklarıyla enkaz kazıyarak, bir insanı sanırım genç bir bayanı enkazdan çıkararak kurtarmış.Duyanlar da,sağ çıkarılan 45 vatandaşın tamamını bu Sureyeli genç kurtardı zannedecekler.
Amaç,Suriyeli sığınmacıları şirin göstererek,ülkenin başına ördükleri Suriyeli sığınmacı belasını, hoş gösterme gayreti.
Parmaklarının yaralanması pahasına,tırnaklarıyla enkazı kazdı ve göçükten insan çıkradı lafı, tam bir yalan.Televizyonlardan gördük, gencin parmakları sapa sağlam,abartının ve reklamın bu kadarına da pes doğrusu.
Bizim,devlet adamı özelliklerinden yoksun yöneticilerimiz de, geri kalırlar mı hiç,Suriyeli gencin bu akıl almaz fedakarlığına (!) karşılık, onu ve ailesini hemen,alel acele bir şekilde Türk Vatandaşlığına almaya karar verdiler ve jet hızıyla işleme başladılar.
İçişleri Bakanı, bu Suriyeli genci, başını sıvazlayarak okşadı ve takdis etti.Tam bir aşırı ve gereksiz duygusallık ve şark kafası,bizim dış politikamıza yön veren duygusallığın en son ve tipik örneği.
Suriyeli genci ülkemize kabul etmişiz ağırlıyoruz, sanırım ülkemizde okuyor,müsaade edin de, o da bizim ona gösterdiğimiz yakınlığa ve misafir perverliğe enkazdan insan kurtararak karşılık versin.
Suriyeli gencin bu iyiliğini ve yapması gereken insanlığını mutlaka bir ödülle karşılayarak, onu jet hızıyla vatandaşlığa kabul etmek mi gerekirdi?Yok öyle bir bolluk.
Ülkenin muhtelif illerinden koşarak Elazığ'a gelen ve günlerce uykusuz kalarak yorulmadan 45 can kurtaran arama ve kurtarma görevlisi onlarca insanın yaptığı fedakarlık ne olacak peki?Onlara, kuru bir teşekkürü bile çok görerek, Suriyeli Mahmud isimli genci kahraman ilan etmek büyük bir haksızlık, ayrımcılık ve kadir bilmezliktir.
Gelelim değinmek istediğimiz son konuya.
Dikkat ediyor musunuz,hiç dikkatinizi çekiyor mu?
İçişleri Bakanı SOYLU,sanki bu ülkenin gölge Başbakanı.Her taşın altından o çıkıyor.Bakanlığını ilgilendirsin veya ilgilendirmesin.Adeta ERDOĞAN'ın vekili ve tek temsilcisi,görünen yüzü.
Bugün bir açıklama yaptı ve deprem bölgesindeki bazı okullarda yarı yıl tatilinin uzadığı, İçişleri Bakanı SOYLU tarafından açıklandı.Sanki bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı yok sanırsınız.
Anlaşılıyor ki;AKP, ERDOĞAN'dan sonra, Sayın SOYLU'ya emanet edilecek,SOYLU ERDOĞAN'ın adeta gözdesi ve tek güvendiği bakan.
Tek adam dan sonra, bir de tek bakan devri başladı sanırız.
Haydi hayırlısı. 29/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

25 Ocak 2020 Cumartesi

DEPREMLERDEN DERS ÇIKAR(AMA)MAK!...



Bu kaçıncı deprem,Tanrı'nın kaçıncı uyarısı bizlere.
Pek dilim varmıyor ama;kimse kusura bakmasın, bu üzüntüyle,bugün her şeyi çok açık yazacağız.
Biz yönetilenler ve bizi yönetenler; artık, o kalın kafalarımızı biraz yontup incelterek,aklımızı başımıza toplayıp, ülkemizin coğrafi konumuna ve ülkemizi saran fay kırıklarına bakarak, tüm gerçekleri tüm çıplaklığıyla görüp, en seri şekilde gerekli ve kalıcı önlemleri almalıyız.
Yoksa,sık aralıklarla, bu deprem felaketlerinin tüm maddi ve manevi acılarını yaşamaya devam edeceğiz.
Ülkemizin yaşadığı 1999 Gölcük ve Yalova depremi,Tanrı'nın ve doğa'nın bize çok önemli bir uyarısıydı,bu uyarı bir kulağımızdan girdi öbüründen uçtu gitti.
Aslında 1999 depreminin unutulmaması gerekiyordu.Zira, bilim adamları bundan sonra da İstanbulda 7 şiddetinden büyük bir deprem beklendiğini, gerekli önlemleri almamız gerektiğini,sık sık dile getirdiler,bu nedenle deprem gerçeği sürekli ülkenin gündeminde tazeliğini korumasına rağmen,yine de deprem gerçeğini vatandaşlar olarak unuttuk,yönetenler de,deprem gerçeğini unutmamız için, ellerinden gelenleri yaptılar.
Muhtemel yıkıcı bir İstanbul depremine rağmen,bir deprem anında İstanbullu'nun sığınacağı toplanma alanları dahi, iktidar tarafından imara açılarak,buralarda çok katlı devasa,lüks konut ve AVM yapılmasını sağladılar.
En tepe noktasındaki yönetici dahi,İstanbul'a çok kötülükler yaptıklarını itiraf etmesine,timsahın göz yaşlarını dökmesine rağmen,rant uğruna, İstanbuldaki çarpık yapılaşmaya yeşil ışık yakmaya devam etti.
İstanbul; şehir olmaktan çıktı ve 16 milyona varan nüfusuyla,çoğu Dünya devletinden daha büyük bir devlet haline geldi.
Çok katlı gökdelenler kapladı İstanbul'u.Toplanacak alan, yürüyecek yol bırakmadılar.Bir deprem felaketi halinde,o çok katlı gökdelende yaşayan insanlar, binalar yıkılmasa da,depremin liddetiyle uğrayacakları sarsıntıdan can havliyle kaçmak isterken,panikten ölecekler,nehiri geçmek isterlerken derede boğulacaklar,bu gerçekleri artık kabul etmek zorundayız hepimiz.
Şimdi,İstanbul sanki yaşanası bir şehirmiş,her türlü ihtiyaçları sağlanmış,olası deprem için gerekli önlemler alınmış gibi,Kanal İstanbul adında bir sunni kanal açarak,bu kanalın etrafında ve çevresinde,yeni bir İstanbul kurmanın hayali içinde bizi yöneten aymazlar.
Kanal İstanbul senin neyine?
Kuru ekmeğe muhtaçsınız,altın tabak içinde, yemek yemek istyorsunuz.Ne güzel de yakışır hani!
Dün (24/01/2020) Elazığ ve Malatya illerimizde yaklaşık yedi şiddetinde deprem oldu,daha sayısı kesinlik kazanamayan onlarca yurttaşımız öldü ve yüzlercesi de yaralandılar.
Buradan, öncelikle ölen yurttaşlarımıza Allahtan rahmet,yaralananlara da acil şifalar diliyoruz.
Ülkemizin İstanbuldan ibaret olmadığını,tüm illerimizin ve burada yaşayan insanlarımızın da,devletten eşit hizmet beklediklerini,bölgeler arasındaki tüm yaşam koşullarının eşit düzeye getirilmesi için yatırımların öncelik sırasına göre ülke geneline yayılarak dağıtılması gerçeğini, göz ardı etmemeliyiz.
Ülkemizin güzel insanlarının;bizi yönetenlerin tüm ayrıştırma gayretlerine rağmen,bir felaket anında, yek vücut olarak, mağdurların yardımlarına koştukları,vicdan sahibi oldukları gerçeğini,bizi yönetenler de görmelidir ve bu dayanışmayı kötüye kullanmamalıdır artık.
Bizi yönetenler,lüks ve israf içindeki yaşamlarını sürdürebilmek,koltuklarını koruyabilmek için yaptıkları gereksiz harcamalarla,hazineyi boşalttılar biliyoruz.
1999 depreminden sonra deprem vergisi diye bilinen ve geçici olan ek ödemeler kalıcı hale getirilmiş ve milyarlarca para toplanmış,zorunlu deprem sigortası pirimleriyle milyarlar toplanmış olmasına rağmen,bu paraların deprem felaketinin zararlarını önlemek adına harcanmayarak, amacı dışında çarçur edildiklerini de çok iyi biliyoruz.
15.Temmuz gazi ve şeitleri için toplanan paraların da,şehit ve gazi yakınlarına dağıtılmadığı bilinen bir gerçektir.Bu koşullarda,deprem için halkımızdan ek vergiler ve ödentiler istemeye kalkmayınız lütfen.Bugüne kadar topladığınız paraların hesabını kuruş kuruş veriniz,veremiyorsanız,halkımızdan özür dileyerek ve yargı önünde hesap vermek üzere istifa edip koltuklarınızı terk ediniz,sizler de biraz utanma ve sıkılma varsa tabi.
Geçmiş olsun;Elazığ,Malatya ve tüm TÜRKİYE.
Ülkenin hazinesini,taşa,toprağa,paralı ve geçiş garantili yollara,köprülere,tünellere, gökdelenlere, şehir hastanelerine gömen,fabrikalarını satarak üretimi,tarımı ve hayvancılığı yok eden,tüm olumsuzluklara,bilim adamlarının itirazlarına rağmen, büyük bir inatla, borç ve harç, Kanal İstanbul maceresına hazırlık içinde olan iktidarın, demokratik yollarla sandıkta yönetimden uzaklaştığını gördüğümüz an, asıl geçmiş olsun dileklerimizi sunana kadar,hepinize depremsiz,tabii afetsiz,huzur dolu günler diliyoruz.25/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

24 Ocak 2020 Cuma

UĞUR MUMCU



Uğur Mumcu'yu, yirmi yedi sene önce bugün, Ankaradaki evinin önüde uğradığı hain bir bombalı suikast sonucunda kaybettik.
Değerli hukukçu,yürekli,cesur ve güzel insan,katıksız devrimci, Kemalist ve Atatürkçü,antiemperyalist,laikliğin büyük savunucusu,onurlu ve cesur gazeteci,büyük araştırmacı yazar,Sakıncalı Piyade Uğur MUMCU'nun, sonsuza uğurlanışının 27.Yıl dönümü olan bugün,sevgili Uğur MUMCU'yu minnetle ve rahmetle anıyoruz.
Aradan geçen bu yirmi altı sene gibi uzun bir zamana rağmen; onun, suikast eylemini doğrudan gerçekleştiren, katil veya katillerini,yani aracına o bombayı yerleştiren veya yerleştirenleri, kişi bazında belirleyip hak ettikleri cezayı veremedik.
Ancak, Uğur MUMCU'yu yok etmeye karar veren ve ona yönelik bu hain saldırıyı planlayarak uygulamaya koyanların kimler olduklarını;zihniyet olarak,benimsedikleri ideoloji ve fikir bazında, çok iyi biliyoruz ve tanıyoruz.
Bunlar; Uğur MUMCU ve onun gibi düşünenlerin yok edilmesinden yarar sağlayacak olan,Atatürk ilke ve devrimlerine,hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetine,Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı olan, tüm karşı devrimciler ve çıkar gruplarıdır.
Bu itibarla,bize göre; Sevgili Uğur MUMCU'nun otomobiline bombayı fiilen koyan veya koyanları yakalayarak hak ettikleri cezayı verememekten dolayı üzülmek yerine,bu vatan hainlerini yetiştiren ve suça yönelten,ATATÜRK düşmanı karşı devrimcilerle top yekün mücadele ederek, onları etkisiz kılmakla da, Uğur MUMCU'ya olan vefa borcumuzu yerine getirmiş ve onu katledenlere hak ettikleri cezayı vermiş olacağız.
Çok iyi biliyoruz ki;esasen,onun katillerini yakalayarak ceza vermekle yetinmek, Uğur MUMCU'yu mutlu kılmayacaktır.Bu nedenle,Uğur MUMCU'yu gerçekten seviyorsak,özlüyorsak,onun mutlu olmasını ve mezarında rahat uyumasını istiyorsak,bu ülke için yaptıklarının yarım kalmasını istemiyorsak,onu katleden bombayı elleriyle tutan ve Uğur MUMCU'nun aracına yerleştiren o zavallı robotları değil, o hain suikasta karar veren ve planlayan,bu ortamı hazırlayan bize göre onun gerçek katilleri olan perde arkasında gizlenmeye çalışmalarına rağmen, hepimizin malumu olan karşı devrimcilerle mücadele etmek,Atatürk devrim ve ilkelerine dayalı laik ve demokratik Cumhuriyete sahip çıkmak zorundayız.
Uğur MUMCU'yu halkımızın çoğunluğu, Cumhuriyet Gazetesinde köşesi olan, kitaplar yayınlayan araştırmacı ve muhalif bir gazeteci ve yazar olarak tanırlar.
Uğur MUMCU;kitaplar yazan, araştırmacı bir gazeteci ve yazardır ama, her şeyden önce Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı,emperyalizm karşıtı,ülkesinin tam bağımsızlığını savunan,ülkesini seven,hukukun üstünlüğünü,insan hak ve özgürlüklerini yılmaz bir şekilde savunan, iyi eğitim almış,Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiş cesur bir hukukçu ve devrimcidir.
Uğur MUMCU; 12 Mart 1971 muhtırası öncesinde altmışlı yılların sonlarında ve 12 Mart öncesinde, mezun olduğu Ankara Hukuk Fakültesinin İdare Hukuku Kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik yapmış olup, bu satırların yazarı bendeniz ve benim gibi 1970 mezunu tüm arkadaşlarım,Ankara Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, 3.sınıfta okuduğumuz idari yargı dersinde onun öğrencisi olma şerefine ve mutluluğuna erişmiş kişileriz. Bana,idari yargıyı sevdiren ve önemini kavratan, idari yargı konusundaki değerli bilgileri, Sevgili Uğur MUMCU'nun, Danıştay kararlarından örneklerle, uygulamalı olarak yapmış olduğu, çok değerli anlatımlarına ve öğrettiklerine borçlu olduğumu, burada belirtmeyi,şahsım adına onurlu bir görev sayıyorum.
Demokratik ve laik cumhuriyetimize,bağımsızlığımıza yönelik tehdit ve tehlikelerin had safhaya ulaştığı ülkemizin bugünkü koşullarında Uğur MUMCU'ya sahip olamamak, bu ülkenin en büyük kaybı, karşı devrimcilerin ise, büyük kazancı olmuştur.Uğur MUMCU, işte bu kayıp ve kazanç hesaplarını çok iyi yapan zihniyet tarafından katledilmişir.
Demokratik ve laik,bağımsız Cumhuriyet karşıtlarının,karşı devrimcilerin,liboş ve döneklerin,her türden çıkar çevrelerinin korkulu rüyası,demokratik ve laik Cumhuriyetin yılmaz savunucusu,laik ve demokratik cumhuriyeti savunduğu mevzide uğradığı hain bir suikast sonucunda,vatanına yapmakta olduğu üstün hizmetleri yarıda bırakarak zamansız bir şekilde bizlerden koparılan güzel ve dürüst insan,gerçek ATATÜRK'çü ve devrimci değerli hocam,Sakıncalı Piyade Sevgili UĞUR MUMCU’yu,ölümünün yirmi yedinci yıl dönümünde, minnetle ve rahmetle anıyor,laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetine yaptığı katkıları nedeniyle; kendisine, ülkem ve şahsım adına, sonsuz teşekkürlerimi arz ediyorum.
Mekanın cennet olsun,nurlar içinde yat, Sevgili Uğur MUMCU. 24.Ocak.2020
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
UĞURLAR OLSUN
Bir Pazar Sabahıydı Ankara Kar Altında
Zemheri Ayazıydı Yaz Güneşi Koynunda
Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana
Zalımlar Pusudaydı Bedenim Paramparça
Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana
Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun
Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun
Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük
Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun
Çevirdim Anahtarı Apansız Bir Ölüme
Şarapnel Parçaları Saplandı Ciğerime
Ucuz Can Pazarıydı Kan Doldu Gözlerime
İsimsiz Korkuları Katmadım Yüreğime
Bembeyaz Doğruları Yaşadım Ölümüne
Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun
Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun
Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük
Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun. (Ali ÇINAR)


19 Ocak 2020 Pazar

ORTAYA ÇIKAN HUKUKİ GARABET



Dün yazıp yayınladığımız;”BİZE GÖRE USUL HATASI YAPILMIŞTIR” başlıklı makalemizde açıkladığımız gibi,Bölge Adliye Mahkemesi 20.Ceza Dairesinin; eski korgeneral İYİDİL hakkında, istinaf incelemesi sonunda verdiği beraaat ve onun zorunlu hukuki sonucu olan tahliye kararı,Ceza Muhakemesi Yasasına göre ancak temyiz edilebilir.
Mahkeme kararlar; istisna'en ve yasanın açıkça ön gördüğü hallerde itiraz'a tabidir.İtiraz, kural olarak, hakim kararlarına yönelik bir olağan yasa yoludur.
Yasaya göre beraat kararı mahkeme kararıdır.Ancak davaya son veren,hakimin elini işten çektiği hüküm niteliğinde nihai bir karar olup,beraat ve onun zorunlu hukuki sonucu lan tahliye kararı bölünemez ve ikisi birden ancak temyiz edilebilir.
Yasa çiğnenmiş ve eski korgeneral; itiraz'en, aynı derecede olan, sadece numarası farklı İstinaf 21.Ceza Dairesi tarafından tutuklanmıştır.Beraat ve tahliye kararını veren mahkeme ile eşit düzeyde olan bir diğer mahkeme, adeta temyiz mahkemesinin yerine geçerek temyiz incelemesi yapmış,beraat eden sanığı suçlu ilan ederek tutuklanmasına karar vemiştir.
Görevsiz ve yetkisiz bir mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine konulan sanığın özgürlüğü, hukuka ve yasalara aykırı olarak engellenmiş ve bir suç işlenmiştir.
Burada yapılması gereken husus; Bölge Adliye Mahkemesi C.Savcılığı tarafından beraaat ve onun zorunlu hukuki sonucu olan tahliyeye ilişkin kararı temyiz etmektir.Savcılığın itiraz hakkı yasal olarak yoktur.
Nitekim,basından edindiğimiz bilgilere göre de,savcılık beraat kararını temyiz etmiştir.
Ancak; hukuk dışı, hukuki bir garabet oluşmuştur.
Zira,hakkında beraat kararı verilen ve halen temyiz mahkemesi tarafından bu beraat kararının bozulacağı veya onaylanacağı belli olmayan,şimdilik geçerli bir beraat kararının sanığı tutukludur.
Elli yıllık hukukçu olarak;hakim,savcı ve avukat olarak çalıştığımız hukukçuluk hayatımızda böyle bir garabetle ilk kez karşılaşmış olmanın şaşkınlığını yaşıyoruz.
Eski korgeneral'in beraat kararı, bu kadar tartışmadan sonra, asla onaylanmayacak olsa da,zayıf bir ihtimalle de olsa, beraat kararının temyiz mahkemesi tarafından onaylanarak kesinleşmesi halinde, bu tutuklamanın hesabını kim veya kimler verecektir merak ediyoruz. 19/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

18 Ocak 2020 Cumartesi

BİZE GÖRE USUL HATASI YAPILMIŞTIR



Ceza Muhakemesi Yasasının 223 ncü maddesine göre;Beraat kararı,davayı sonuçlandıran nihai bir mahkeme kararı olup,bir hükümdür.
Mahkeme kararları;hüküm dışında da olabilir.Yani, davayı sonlandırmayan ara kararlar da bir mahkeme kararıdır,ancak hüküm değildir.
Ceza Muhakemesi Yasasında yer alan olağan kanun yolları;İtiraz,İstinaf ve Temyiz dir.
İtiraz;esas itibariyle hakim kararları aleyhine gidilebilen bir kanun yoludur.İstisna'en ve yasanın açıkça gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı da itiraz kanun yoluna başvurulabilir.
Bize göre;mahkemenin elini işten çeken nihai ve hüküm niteliğndeki kararlarına, örneğin; beraat ve onun sonucu olan tahliye kararlarına karşı, itiraz kanunu yoluna başvurulamaz.
CMK 279.maddesine göre, ön inceleme sonunda;a)Bölge adliye mahkemesinin yetkili olmadığının anlaşılması hâlinde, dosyanın yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilmesine,
b) Bölge adliye mahkemesine başvurunun süresi içinde yapılmadığının, incelenmesi istenen kararın bölge adliye mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının, başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması hâlinde istinaf başvurusunun reddine,karar verilmesi halinde,yasada açıkça yer aldığı için itiraz kanun yoluna başvurulabilir.
Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinin; bozma dışında kalan,CMK 280/2 ye göre;ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurarak verdiği hüküm niteliğindeki beraat ve eki kararları,CMK 286 ya göre ancak temyiz edilebilir.
Eski Korgeneral hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını kaldırarak beraatine ve tahliyesine hükmeden istinaf ceza dairesinin bu kararı da,savcı tarafından itiraz edilemez ve kül olarak ancak temyiz edilebilir.
Tahliye kararı beraat hükmünün zorunlu bir sonucudur,ayrılarak itiraz edilemez.Beraat kararını, bir üst mahkeme olan Temyiz Mahkemesi değerlendireceğine göre,beraat kararının zorunlu olan sonucu ve ayrılmaz bir parçası olan tahliye kararını da, ancak Temyiz Mahkemesi değerlendirebilir.
Bu itibarla,beraatine ve tahliyesine hükmedilen eski Korgeneralin, itirazen tutuklanması yasaya aykırıdır.
Bu makale,itirazen tutuklanan eski Korgeneral'i savunmak,korumak ve kollamak için değil, hukuki bir görüşün ifadesi,hukukun üstünlüğü adına,kamuoyunu aydınlatmak amacıyla kaleme alınmıştır.18/01/2020


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

16 Ocak 2020 Perşembe

YARGIDAN CEZA ADALETİ BEKLEMEYİNİZ ARTIK


Şu baş belası FETÖ, darbe girişimini başarıyla tamamlasaydı bile,yargı bugünkünden daha kötü ve güvenilemez bir kurum haline gelmezdi diye düşünür olduk artık.
Yargı'nın;içeriden, bir kısım yargı mensupları ile dışarıdan da yürütme tarafından yapılan müdahalelerle bağımlı,taraflı ve teminatsız bir hale gelmesi sonucunda güveninirliğini tamamen yitirmesi çok acı.
Darbeci olduğu iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan eski bir korgeneral'in,istinaf mahkemesi tarafından beraatine ve tahliyesine karar verilmesi,kamu oyunun dikkatini çekmiş ve ağır eleştiriler almış,savcılığın yaptığı itiraz üzerine, bir üst mahkeme beraatine karar verilen korgeneralin yeniden yakalanmasına ve daha sonra da tutuklanmasına karar vermiştir.
Bu arada,HSK korgeneral hakkında beraat ve tahliye kararı veren istinaf mahkmesi heyetini görevden alarak, haklarında inceleme başlatmıştır.
Tam bir yargı rezaleti ile yüz yüzeyiz.
Dava dosyasının içeriğindeki delilleri bilmiyoruz.Bu nedenle, ortaya çıkan üç ayrı yargı kararından hangisinin yasal ve doğru olduğu konusunda hukuki görüş bir bildirmemiz mümkün değildir.
Ancak,FETÖ borsası dedikoduları çerçevesinde bir değerlendirme yaptığımızda;yerel mahkemenin verdiği mahkumiyet kararı,istinaf tarafından kaldırılıp beraat kararına çevrilerek tahliye edilen Korgeneral'in,Fetöcülerin ele geçirdikleri Genelkurmay Başkanlığının eski personel başkanı olması,havuz müteahhitlerinden ve şu anda Futbol Federasyon Başkanı olan varlıklı ve itibarlı,geniş çevresi olan bir kişinin kayınbiraderi olması karşısında, bazı kuşkuların duyulması doğal ise de,istinafın vermiş olduğu beraat kararının doğru veya yanlış olduğu konusunda kesin bir görüş bildirmemiz mümkün değildir.
Biz burada,istinaf mahkemesinin beraat ve tahliye kararının doğruluğunu veya yanlışlığını değerlendirecek değiliz.
Bize göre,bu korgeneral hakkında verilen önceki mahkumiyet kararı ile istinafın verdiği beraat ve tahliye kararının yarattığı tartışma üzerine,olaya HSK'nın müdahil olarak,beraat ve tahliye kararı veren istinaf mahkemesi hakimlerinin tümünü görevden alarak haklarında inceleme başlatnması, yargıda tam bir kaos yaratmıştır.
Bu durumu gören görevdeki hakimler, zaten bağımlı ve baskı altında iken,bundan sonra nasıl bağımsız,tarafsız ve hukuki karar verebileceklerdir?
Bu itibarla,bugünden sonra,kamu oyunun ve HSK'nın baskısından ve görevden alınma korkusundan arınarak, hakimlerimizden bağımsız,tarafsız ve hukuki kararar vermelerini asla beklemeyiniz.
Mahkemeler,beraat kararını hak eden sanıklara dahi mahkumiyet kararları vererek,kendilerini koruma altına alacaklardır.
Çok yazık. 16/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

KANAL İSTANBUL DA ISRAR ANAYASANIN CEBREN ORTADAN KALDIRILMASIDIR


AKP Genel Başkanı; Akıllı Şehirler Kongresinde konuşma yaparak,kongrenin amacını saptırmış ve adeta Kanal İstanbul'un propagandasını yaparak,ülkemizin planlı ve öncelikli kalkınmasına ilişkin,Anayasanın 166 maddesinde yer alan;”Ekonomik,sosyal ve kültürel kalkınmayı,özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini,ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirmesini yaparak,verimli şekilde kullanılmasını planlamak,bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Planda;milli tasarrufu ve üretimi artırıcı,fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerdeki dengeyi sağlayıcı,yatırım ve istahdamı geliştirici tedbirler öngörülür;yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir;kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır.
Kalkınma girişimleri.bu plana göre gerçekleştirilir.”emredici ilkesini, görmezlikten gelerek açıkça ihlal etmiştir.
Kanal İstanbul projesine, İstanbul ve ülke ölçeğinde karşı çıkan Türk Milletinin bu haklı muhalefetine gözlerini yumarak,”isteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul yapılacaktır”diyerek, inadını sürdürmeye devam etmekte,Kanal İstanbul'un bir yıkım projesi olduğunu bilimsel olarak İzah ederek,bu projeye İstanbul halkı adına karşı çıkan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanını ve İstanbulluları,sundukları haklı gerekçelere rağmen,sadece istemezük diyor olmakla itham etmektedir.Arkasından da daha iyisini ve büyüğünü mü teklif ediyorlar diye saçma sapan kel alaka bir soru soruyor.Kendisini,Şirin için dağları delen Ferhat yerine,milleti de Şirin yerine koyduğunu beyan ediyor.Kanal İstanbul'a karşı çıkanların, daha iyi ve büyük bir kanal yapma gibi bir niyetleri ve istemleri yok ki zaten.
Biz bu makalemizde,aşağıda aynen yer verdiğimiz anayasa maddelerinin,elindeki devlet gücü ve yetkisiyle,cebren ihlal edildiğini ve AKP Genel Başkanının anayasayı cebren ihlale kalkıştığını iddia ve beyan ediyoruz.
Demokrasilerde; seçim,demokrasilerin olmazsa olmazıdır,ancak tek koşulu da değildir.
Demokrasi;çoğunlukçu değil,çoğulcu ve özgürlükçü bir rejimdir.
Kanal İstanbul gibi,ülkenin; öncelikli,milli tasarrufu ve üretimi artırıcı,fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerdeki dengeyi sağlayıcı,istahdamı geliştirici olmayan ve ülkenin mali kaynaklarını verimli şekilde kullanmayı hedef almayan bir proje ve yatırımda, millete rağmen ısrarcı olmak,vatana ihanet ve anayasanın devlet gücünü kullanarak ihlalidir.
Buyurun okuyun,aşağıya aldığımız ilgili anayasa maddelerini ve ona göre bir değerlendirme yapın lütfen.
Anayasa Madde-2)Türkiye Cumhuriyeti,toplumun huzuru......adalet anlayışı içinde,insan haklarına saygılı...demokratik,laik sosyal bir hukuk devletidir.
Anayasa Madde-5) Devletin temel amaç ve görevleri,........kişilerin ve toplumun refahı,huzur ve mutluluğunu sağlamak..................maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Anayasa Madde-6) Egemenlik,kayıtsız şartsız milletindir.
Anayasa Madde-8) Yürütme yetkisi ve görevi,Cumhurbaşkanı tarafından,Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır e yerine getirilir.
Anayasa Madde-11) Anayasa hükümleri;yasama,yürütme ve yargı organlarını,idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Anayasa Madde-65) Devlet;sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini,bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek,mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.
Anayasa Madde-103) Cumhurbaşkanı görevine başlarken,Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde and içer;Cumhurbaşkanı sıfatıyla,...........milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma,Anayasaya,hukukun üstünlüğüne,demokrasiye,........bağlı kalacağıma,milletin huzur ve refahı..........ülküsünden ayrılmayacağıma........üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma.......namusum ve şerefim üzerine and içerim.
Anayasa Madde-166) Ekonomik,sosyal ve kültürel kalkınmayı,özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini,ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirmesini yaparak,verimli şekilde kullanılmasını planlamak,bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Planda;milli tasarrufu ve üretimi artırıcı,fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerdeki dengeyi sağlayıcı,yatırım ve istahdamı geliştirici tedbirler öngörülür;yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir;kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır.
Kalkınma girişimleri.bu plana göre gerçekleştirilir. 16/01/2020
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

15 Ocak 2020 Çarşamba

AHLAKLI OLMAK


Ahlaklı olmak, insan olmanın en önemli koşullarından biridir.
Ahlaklı olmak,insanlar için meziyet değil, bir görevdir.
Ahlaklı olmak,Müslüman olmanın gereğidir.
Ahlaklı olmak, sadece İslamın değil, tüm dinlerin bir emridir.
Ahlaklı olmak,başkasının sana yapmasını istemediğin kötü gördüğün şeyleri,senin de onlara yapmamandır.
Ahlaklı olmak, başkalarının yapmasını istediğin iyi şeyleri, senin de aynen yapmandır.
Ahlaklı olmak,çifte standart davranmamaktır.
Ahlaklı olmak,senin dün yaptığın kötü şeyleri, bugün başkaları yaptığında susmak ve yutkunmaktır.
Ahlaklı olmak,haddini bilmektir.
Ahlaklı olmak,üstüne vazife olmayan her şeye burnunu sokmamaktır.
Ahlaklı olmak,dün eleştirdiğin, yerden yere vurduğun kişilere, bugün biat etmemektir.
Ahlaklı olmak,kendin olmaktır.
Ahlaklı olmak,kraldan çok kralcı olmamaktır.
Ahlaklı olmak,büyük bir “U” dönüşü yaparak,dün eleştirdiğin ve küfürler ettiğin kişiye hizmetkar olmamaktır.
Ahlaklı olmak,bir konuda konuşmadan, başkalarını yerden yere vurmadan önce,şöyle bir yakın geçmişine bakmaktır.
Ahlaklı olmak,söylediklerini kulağının duymasıdır.
Ahlaklı olmak,iradeni başkalarına kiraya vermemektir.
Ahlaklı olmak,şahsi yararların için,vicdanını satmamaktır
Ahlaklı olmak,ülke yararını kendi şahsi yararından üstün tutmaktır.
Ahlaklı olmak,dürüst olmaktır.
Ahlaklı olmak,çalmamaktır ve çaldırmamaktır.
Ahlaklı olmak, yalan söylememektir.
Ahlaklı olmak.kul hakkı yememektir.
Ahlaklı olmak,adil olmaktır.
Ahlaklı olmak hukuka ve yasalara saygılı olmaktır.
Ahlaklı olmak İNSAN OLMAKTIR.
Ülkenin ve ülke insanının geleceğine dair önemli kararlara ve icraatlara imza atan tüm bürokrat ve siyasilerin ahlaklı olmaları zorunludur.16/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

13 Ocak 2020 Pazartesi

ERDOĞAN'IN PUTİN AŞKI!...


Erdoğan'ın, Putin aşk'ının farkında mısınız?
Bu aşk,Erdoğan'ı yönetiyor adeta.
Erdoğan;Putin'in gözünün içine bakıyor,onsuz bir adım atmıyor.
Onun sözünden de çıkmıyor.
Ülkemizin dış politikadaki tüm sorunlarında Putin başrol oynuyor.
Suriye sorununda,İdlip konusunda o ne derse o oluyor.
Putin,8.Ocak da ülkemizi ziyaret ederek Erdoğan ile görüştü ve Libya'da taraflara arabuluculuk yapalım, ateşkes çağrısı yapalım dedi ve Erdoğan'a kabul ettirdi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu;öncesinde, Libya'da taraf olmayalım asker göndermeyelim arabulucu olalım dedi,Edoğan hemen itiraz etti,Tobruk yönetiminin başındaki General Hafter darbecidir,onu muhatap alamayız, darbeci ile masaya mı oturulur dedi,Libya'ya peyderpey asker göndermeye başladık,devreye Putin girdi ve Erdoğan ile görüştükten sonra Erdoğan geri adım atarak, Rusya ile birlikte Libya'da arabuluculuğa soyunarak taraflara ateşkes önerisi yapılmasını kabul etti,Kılıçdaroğlunun çizgisine geldi yani.
Erdoğan,ana muhalefete kapalı,ana muhalefet liderinin aklı selim sahibi önerilerini reddediyor ve ana muhalefet liderini uluslararası hukuku bilmemekle suçluyor,Putin devreye girdiğinde ortalık süt liman,süt dökmüş kedi gibi el pençe divan duruyor.
Putin,Erdoğan'ı adeta yönetiyor,ağabeylik yapıyor.
Helal olsun şu Putin'e, soğuk kanlı,emin adımlarla ilerleyen gerçek bir devlet adamı.Ülkemizin sorunları üzerinden,kendi ülkesinin; siyasal,politik,askeri ve ekonomik yararlarına, her hamlesinde katkı üzerine katkı sunuyor.
Erdoğan için, iyi ki Putin var,Putin için de, iyi ki Erdoğan var.
Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu derler ya.
Bakalım bu Erdoğan ve Putin aşkı nasıl sonlanacak, biz merak ediyoruz doğrusu.
Umarız mutlu sonla biter.
Nede olsa ülkemizin menfaatleri söz konusu.13/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu






10 Ocak 2020 Cuma

GENÇLER NEDEN EVLENMİYOR?




AKP Genel Başkanı ERDOĞAN;Beştepede engelli memur atama töreninde yaptığı konuşmasında;“Gençler neden evlenmiyor,evlilik dışı hayat biçimi özendirilmeye çalışılıyor,batı çöküyor,niye?Aile kurumu diye bir kavram kalmamış”şeklinde bir beyanda bulunmuş.
Sayın ERDOĞAN, gençlerin neden evlenmediklerinin farkında değil.Gençlerin, işsiz ve evlenerek bir aile geçindirme imkanından mahrum olduklarından habersiz.
ERDOĞAN;bu beyanıyla,ülke gerçeklerinden ve sorunlarından ne kadar uzak olduğunu,açıkça gösteriyor
ERDOĞAN;gençler neden evlenmiyor sorusunu,engelli memur atama töreninde yaptığı konuşmasında dile getirmiş,bize göre çok anlamlı.Gençlerin evlenmelerine işsiz ve parasız olmaları değil de;iktidarsızlık gibi cinsel bir engellerinin mi olduğunu ima edip sorgulamak istiyor sanki.
ERDOĞAN hiç merak etmesin, Türk gençlerinin ve erkeklerinin cinsel güçlerinin kudreti ve ünü, sınır ötesine taşmış durumda.Sık, sık tatile gelen yabancı uyruklu kızların Türk gençlerine aşık olup evlendikleri haberlerini görüyoruz basında.
ERDOĞAN'ın; bir diğer ve önemli endişesi,gençlerin evlenmeyerek, evlilik dışı ilişki yaşadıkları endişesi.
Gençler neden evlenmiyor diye sorarken, zannediyor ki;gençlerin keyfi ve geçimleri iyi,buna rağmen evlenmiyorlar ve evlilik dışı bir hayat yaşıyorlar.
ERDOĞAN burada da yanılıyor,evlenemeyen,evlenerek yuva kurmak için iş ve para bulamayan gençlerin;bu işsiz ve parasız halleriyle,daha masraflı olduğunu zannettiğimiz evlilik dışı hayat sürmeleri ne mümkün.
Gençler;cinsel ihtiyaçlarını gidermek için, belki ara sıra geneleve gidebilirler ancak.
Devletin temeli aile,sağlıklı bir toplum için,evilik çağına gelen gençlerin evlenerek yuva kurmalarını,mutlu ve mesut yaşamalarını, topluma hayırlı evlatlar yetiştirmelerini, kim istemez ki?
Sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getiren bir yönetim sergileyemeyen,ülkenin öncelikli ihtiyaçlarını ve sorunlarını gideremeyen,yeni iş yerleri açılmasını sağlayacak yerde mevcut iş yerlerinin kapanmasına yol açan,işsizliği her geçen gün çoğaltan,bırakınız evlenmeleri, evlileri boşanma aşamasına getiren yanlış ve eksik eğitim,ekonomik ve sosyal politikalar uygulayan,devletin parasını, taşa,betona, toprağa,uçan ve uçmayan saraylara,yollara,köprülere ve devasa hava alanlarına yatıran,tüm üreten kurumları kapatan veya satan,Kanal İstanbul denilen ve ülkenin ekonomisine ve üretimine bir gram faydası olmayacak akıl dışı projede inat eden ERDOĞAN'ın;gençler neden evlenmiyorlar diye sorgulamaya, hakkı da yetkisi de yoktur.
Kim olurlarsa olsunlar,sıfatları ve makamları ne olursa olsun yasa önünde eşit olan her Türk Vatandaşı,şayet varsa, demokrasilerde hadlerini bilmek zorundadırlar.10/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu




9 Ocak 2020 Perşembe

KANUNA GÖRE DEĞİL VİCDANINIZA GÖRE KARAR VERİN



AKP Genel Başkanı buyurmuşlar ve hakimlere seslenerek;kanuna göre değil vicdanınıza göre karar verin demiş.
Yüzüne kezzap atılan kedına çok acımış ve faile verilen cezayı az bulmuş sanırız.
Hazret sanki hukukçu.
Ceza Hukukunun evrensel ve ceza kanunlarımızda açıkça yer alan temel bir kuralı vardır.
Kanunsuz suç ve ceza olmaz” kuralı.
Bu kurala göre;ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmayan bir eylemden dolayı insanlara ceza verilemeyeceği gibi,suç olarak tanımlanan bir eyleme de, kanunda yazılı olan cezadan fazla veya başka bir ceza verilemez.
Kanunları, yasama organı,yani meclis çıkararır.Yargı, yani hakimler de, kanunda yazılı olan suçlar için, yine kanunda belirtilen cezaları verirler,benim vicdanım böyle istemiyor, ben kanunda yazılı cezadan fazla veya bir başka ceza vermek istiyorum diyemezler.
Hakim;pozitif hukuka ve yürürükteki kanunlara göre suç olarak tanımlanan bir eylem nedeniyle,vicdanen ceza vermek istemese de,kanuna göre ceza vermek zorunda olduğu gibi,vicdanen daha ağır bir ceza vermek istese de,o suç için kanunun ön gördüğü cezadan fazla veya başka bir ceza veremez.
ERDOĞAN; kanundaki cezayı az buluyorsa,emrindeki yasama organına talimat versin ve kanunu değiştirerek cezaları artırsın.Bunun yolu budur.
AKP Genel Başkanını bu konuda uyaracak ve aydınlatacak hukuk müşavirleri yok mudur,var da korkak ve mesleki onurları mı yoktur veya AKP Genel Başkanı ben kanun falan tanımam mı demek istiyor acaba? 10/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


AKILLI YOL ARKADAŞI YOLUN YARISIDIR




Rus doğal gazını Avrupaya aktaracak olan boru hattı hizmete açıldı ve ülkemize gelen Putin bir jest yaparak,bu boru hattına, Türkakım Doğalgaz Boru Hattı ismini vermiş bulunmaktadır.
AKP Genel Başkanı; ülkemizi ziyaret eden Putin ile dün yaptığı görüşmeden çok memnun.
Putin'in; ülkemize gelmeden önce, Suriye Devlet Başkanı Esad ile Şam Emevi Camisinde yaptığı anlamlı görüşmeyi bile görmezlikten gelerek,Libya konusunda kendisine şimdilik engel çıkarmayan Putin görüşmesinden yüzü gülerek ayrılan ERDOĞAN;Putin'e, bir Rus atasözü ile teşekkür etmiş ve “Akıllı yol arkadaşı yolun yarısıdır” demiş.
ERDOĞAN'ın ifadesiyle;yarısı kat edilen, Rusya lideri akıllı Putin ile yapılan yol arkadaşlığı nedir?Bilemiyoruz.
Bildiğimiz bir husus var ki;o da Putin'in,ERDOĞAN ve ülkemize yönelik ucuz jestleriyle, gerçekten ülkesinin politik ve ekonomik yararını ön planda tutan, çok akıllı, kurnaz ve asla renk vermeyen, duygusallıktan uzak,nabza göre çok iyi şerbet veren ve ERDOĞAN'ın gönlünü çalan bir lider olduğu gerçeğidir.
Putin'in bu aklıyla,ülkemizin; siyasi,iç ve dış politik,askeri ve ekonomik sıkıntılarını bilerek,bu sıkıntılarımızı kendi ülkesi yararına fırsatlara dönüştürdüğü bir gerçektir.
Putin'in;”Rusya ve Türkiye arasındaki iş birliği,engelleme çabalarına rağmen her alanda gelişiyor”demeci, çok anlamlıdır.Putin'in engelleme çabalarıyla kast ettiği ülkenin ABD olduğu yadsınamaz.
Putin;ülkesinin ürettiği füzeleri,bir Nato ülkesi olan Türkiye'ye satma başarısını göstermiş,ekonomik yatırımlarıyla ülkemiz üzerinde bir ekonomik vesayet kurma çabalarında önemli bir yol kat etmiştir.
Akılsız bir dostun olacağına,akıllı bir düşmanın olsun diye güzel bir söz vardır.
Yani, dostlarımızı akıllı kişilerden seçmeliyiz.Doğrudur.
Ama,akıllı dost ve yol arkadaşlarına karşı, bizim de akıllı olmamız ve duygusallıktan uzak durmamız şartıyla tabi.
Akıllı yol arkadaşlıyla yolun yarısı kolayca aşılabilir ama,dostlukların değil menfaatlerin ön planda olduğu ülkeler arası ilişkilerde;yolun kalan diğer yarısını,yüreğimizin ve duygularımızın sesini değil, aklımızın sesini dinleyerek tamamlamamız da şarttır. 09/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


8 Ocak 2020 Çarşamba

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞININ AYAK SESLERİ(Mİ)?


Etraf ateş çemberine döndü.
Ülkemiz,bu çemberin tam odağında.
Suriye karışık,Irak ha keza.
Libya da iç çatışma.
Emperyalist ABD'nin devlet terörü estirerek İran'ın sevilen generali Süleymani'yi suikast sonucu öldürmesi.
İran'ın;ABD'ye yönelik kırmızı intikam bayrağını göndere çekmesi.
Süleymani henüz defnedilmeden, İran'ın füze saldırısıyla ABD'nin Irak üslerindeki askerlerini hedef alarak, yaklaşık seksen ABD askerini öldürmesi.
ABD'nin devlet terörüne devam etmesi halinde;İran'ın, İsrail'i vururum tehditleri ve İsrail'in vurulması halinde, gözü kara İsrail'in yapması muhtemel karşı çılgınlıklar.
İran'dan havalanan Ukrayna uyruklu bir yolcu uçağının, henüz meçhul bir nedenle düşerek yaklaşık 180 kişinin ölümü.
Doğu Ak Denizdeki yeraltı zenginliklerinin paylaşımı nedeniyle bu bölgedeki belirsizlikler.
İran'ın bir Irak olmadığı,gelenekleri olan güçlü bir devlet oluşu,ABD'ye kolay teslim olmayacağı ve her türlü çılgınlığı yapabileceği gerçeği.
Ülkemizin başındaki yönetimin;Suriye sorunundan bu yana, ülke yararına olmayan iktidarını sürdürme amaçlı akıl dışı ve yanlış dış politikaları,dayatmaları,Libya'ya asker gönderme kararı,tüm haklı eleştirilere,olumsuzluklara ve parasızlığa rağmen, isteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul yapılacaktır inadı.Tüm bunlardan çıkan sonuca göre,ülkemizin başındaki yönetimin zayıf ve güven verici olmayışı.
ABD başkanı Trump'un;aslında var olan çılgınlığının, yaklaşan seçimler nedeniyle iyice tavan yapması.
Tüm bu olumsuzluklara baktığımızda,bunlar acaba bir üçüncü Dünya savaşının ayak sesleri midir?Diye sormak geliyor insanın aklına.
Allah,çılgınlardan ve çılgınlıklardan korusun, ülkemizi ve Dünyamızı. 08/01/2020
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

6 Ocak 2020 Pazartesi

KATİLLER!...


Evet katilsiniz.
Adı;Sibel ÜNLİ
Üniversite 3.Sınıf öğrencisi,maddi imkansızlıklara dayanamayıp İstanbul Samatya'da denize atlayarak intihar ederek canına kıydı.”Kartımda para kalmamış.1 Liram var.1 liraya karnımı doyurabilir miyim?” mesajı bırakarak.
Bize göre, bu bir intihar değil,ülkeyi yönetenler tarafından işlenmiş bir cinayettir.
Bu genç üniversiteli kızın katil veya katillerinin gözleri aydın.
Bu cinayeti kimse üstlenmeyecek biliyoruz,onların bu cinayeti üstlenmemeleri, bu cinayetin faili olmaktan kurtarmayacaktır onları.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü bir karar alarak,üniversite öğrencilerinin üç öğün ucuz yemek haklarını bir öğüne indirdi ve onun da fiyatına aşırı bir zam yaptı.
Öğrenciler; haklı olarak,sosyal devlet ilkesine aykırı olan bu kararı protesto ettiler,sen misin anayasal protesto hakkını kullanan denilerek, iktidar öğrencilerin üzerine polisleri sürüp şiddet uyguladı,polisin acımasız copları havada uçuşuyordu öğrencilerin üzerine üzerine,televizyonlardan izledik hepimiz.
Hem suçlular ve hem de güçlüler.
Bu ne biçim yönetimdir,bindiği dalı kestiğinin farkında değil.Böyle giderse,önlenemez büyük bir sosyal patlama olur korkusu da yok bunlarda,ne büyük bir basiretsizlik.
Günlerce süren Gezi Parkı protestosundan da ders almamışlar.
Bu ülkenin ekonomisi iyi değil biliyoruz,fedakarlık yapılacaksa, bu fedakarlığı bizi yönetenler dahil, herkes seksen milyon birlikte yapmak zorundadır.
Ülkenin önceliklerini,özellikle de geleceğimiz olan gençlerimizi düşünmek ve öncelikle onların ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin, halkın parası olan bütçesinden,AKP döneminde yandaş basına,yandaş vakıflara dağıtılan milyonlar havada uçuşuyor,tam bir yağma düzeni.
Sarayın harcamaları ortada,her yıl katlanarak artıyor,paraya doymuyor.Yazlık ve kışlık saraylar,Van gölü kenarında inşa halindeki saray,inşa halindeki özel yat,uçan saraylar,ziyafetler,bu ziyafetlerde; tok insanların,yandaş sanatçıların, isimlerini dahi duymadığımız menülerle ağırlanmaları ve daha neler neler.
Hatalı dış politikalar yüzünden yapılan askeri harekatlara harcanan paralar,Libya'ya asker göndermeler,geçiş garantileri verilen köprü ve yollar için yapımcılarına ödenen halkın parası,ayranı yok içmeye tahterevanla gider s...maya dedirten Kanal İstanbul inat projesine harcanacak gereksiz milyar dolarlar.
Aklınızı başınıza devşiriniz,dost acı söyler.
Yer kabuğunda meydana gelen yıkıcı depremler yanında,kötü yönetimlerin,hesapsız plan ve programsız,öncelikleri dikkate almayan,aşırı lüks ve israf harcamalar,gelir dağılımındaki adaletsizlikler,işsizlik,pahalılık,üretimsizlik gibi sosyal ve ekonomik fayların sebep olacağı toplumsal depremlerin varlığını, sakın unutmayınız.
Başa dönecek olursak, öğrencilerin kısılan yemek haklarını protesto etmek amacıyla yaptıkları barışçıl ve silahsız gösterilerini,hak arayışlarını, polis şiddetiyle önlemek yerine,öğrencilerin haklı protestolarından zamanında niçin dersler çıkarma zahmetine katlanmıyorsunuz?
Her katmandan halk da biriken enerjinin patlayarak,sizleri yok edecek on şiddetinde sosyal bir deprem olmasını mı istiyor ve bekliyorsunuz?
Yapmayınız,bu ülkeye ve ülke insanına daha fazla zarar vermeyiniz,halkın demokratik sabrını sınamaktan vazgeçiniz lütfen.
Bugün öğrendik ki;İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü,öğrencilerin yemek haklarını kısıtlayan önceki kararından geri dönmüş ve iyi de etmiş.
Bu doğru kararın alınması için gösteri yapan öğrencilerin polis şiddetine maruz kalması ve Sibel'in öldürülmesi (intiharı) mi gerekiyordu? 06/01/2020
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

3 Ocak 2020 Cuma

LİBYA TEZKERESİ GEÇTİ GÖZÜNÜZ AYDIN!...




Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, dün oylanarak Meclis'den geçti.
Tezkereyi Meclise sunanların ve kabul oyu verenlerin gözleri aydın olsun!
Tezkere'nin geçeceği bilinen bir gerçekti,zira; ülkemizde demokrasinin ve insan canının kıymetinin olmadığı,Kore savaşından beri,askerin kanı ve canı üzerinden siyasi çıkar sağlamanın alışkanlık haline geldiği ve iktidar ve ortağı partinin milletvekillerinin özgür iradelerinin, sarayın ipoteği altında olduğu bilinen bir gerçekti.
Bu gerçeğe rağmen;zayıf bir ihtimal de olsa,bir kısım vicdan sahibi milletvekilleri çıkarlar ve muhalefetle birlikte hayır oyu verirler belki diye düşünüyorduk doğrusu.
Bu beklentimiz gerçekleşmedi ve tezkere maalesef kabul edildi.
Türk askeri;yaşam hakkının üzerinde ve yaşam hakkından önce gelen ülke yararına hiçbir haklı gerekçesi ve katkısı olmadığı halde,ölmek üzere Libya çöllerine gönderilecekler.
Libya çöllerinde,Libya'nın kardeş kavgasında,İhvancı Trablus yönetiminin yanında yer alarak ve taraf olarak,General Hafter taraftarı ve yönetimindeki grupla, silahlı çatışmaya girecekler ve belki de hayatlarını kaybedecekler.
Libya'da,iktidarın inadı yüzünden bir hiç uğruna hayatını kaybedecek olan her askerimizin kanında ve canında, İktidarın başının ve iktidar ve ortağı partinin milletvekillerinin doğrudan sorumlulukları olacaktır.
Temenni etmiyor ve asla istemiyoruz ama,Libya çöllerinde hayatlarını kaybedecek olan askerlerimizin; şehit olduklarının telaffuz edilmesini ve yakınlarının; şehit edebiyatı ve aldatmacasıyla teselli edilmeye kalkışılmasını,asla istemiyoruz.
Zira,bize göre;Libya çöllerinde,aynı ülkenin Müslüman ve kardeş olan iki grubu arasındaki iktidar kavgasında taraf olarak, Müslüman kanı akıtacak ve belki de kendi hayatlarını kaybedecek olan her askerlerimiz,bir hiç uğruna cinayete kurban gitmiş bir vatandaşımız olarak kabul edilmeli ve bu cinayetin belli olan faillerinden yargı önünde mutlaka hesap sorulmalıdır. 03/01/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu