27 Haziran 2021 Pazar

CHP DEVLET TERBİYESİNİ SİZDEN ÖĞRENECEK DEĞİLDİR!..

 



Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İBB başkanlığından bugüne "rüyam" dediği ve başbakan iken 27 Nisan 2011'de "çılgın proje" olarak kamuoyuna duyurduğu Kanal İstanbul'un yapımına, ilk köprünün temel atma töreniyle fiilen başlandı.

Kanal İstanbul;ERDOĞAN'ın İBB Başkanlığından bu yana rüyasıymış.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; ERDOĞAN'ın rüyasını gerçek kılacak ve böylece onu mutlu edecek bir arena değildir.

ERDOĞAN;bu ülkeyi yöneten olarak,öncelikle, oy vererek kendisini iş başına getiren fakir halkın arzu,istek ve rüyalarını gerçekleştirmek,onlara aş ve iş bulmak,yaşam düzeylerini iyileştirmek zorundadır.

Törende yaptığı konuşmasında,kanal projesinin öncelikli hedefinin; her şeyden önce,İstanbul Boğazı ve çevresindeki vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak olduğunu,gemi trafiğinin hafifletilmesi, seyir zorluğundan kaynaklanan sıkıntıların ortadan kaldırılmasının da projenin amaçları arasında yer aldığını açıkladıktan sonra,kanalın iki tarafına planlanan 500 bin nüfuslu yerleşim alanının da, İstanbul'daki baskıyı ortadan kaldıracağını inandıklarını belirmiştir.

İşte, bir rant projesi olan kanal İstanbul'un asıl amacının;talan edilen İstanbul ve İstanbul Boğazından sonra, kanalın iki yanına planlanan 500 bin nüfuslu yeni bir ilave şehir kurulması hayali olduğu bu beyanla anlaşılmaktadır.

İstanbul'un 15 milyon nüfusu ve talanı yetmemiş olmalı ki;Kanal İstanbul projesiyle ikinci bir sunni boğaziçi yaratılarak, İstanbul'un talanına ve İstanbul'a ihanete devam edilecektir.

Kanalın iki yakasına kuracağınız şehirde yaşayacak olan insanların can ve mal güvenliğini, bu kanaldan geçecek olan gemiler tehdit etmeyecekler mi?

Siz,gerçekten bu proje ile kendinize ve yandaşlarınıza rant sağlamayı düşünmüyorsanız ve amacınız İstanbul Boğazının artan trafik yoğunluğunu hafifletmek ve bu suretle insanların can ve mal güvenliklerini sağlamaksa,Kanal İstanbul'un iki yakasında niçin şehir kurmayı planlıyorsunuz?

Tüm anketler gösteriyor ki;2023 de yapalacak ilk seçimlerde sandık yoluyla abbas yolcusunuz.Şurada iki senelik bir iktidar ömrünüz kaldı.Bunu bile bile ve sizden sonra gelecek olan ve bu kanala karşı olan muhalefete inat, sizden sonra daha yıllarca süreceke olan bir maceraya girerek,sizden sonraki iktidarın işini niçin zorlaştırmayı göze alabiliyorsunuz?

Yatırımcıları tehdit ediyorlar. Biz geliyoruz, geldiğimizde bilesiniz ki ödeme yapmayacağız. Bankaları tehdit ediyorlar. Bu ne terbiyesizliktir ya. Devletlerde devamlılık esastır. Bunlar devlet terbiyesi de görmediler. Siz nasıl devlet yönetimine talipsiniz ya. Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar. Bunları öğren. Bunlar tam manasıyla çaylak” diyorsunuz.

Bu ne biçim söz öyle.Bir devlet adamına yakışır mı?

İktidarı devredeceğiniz muhalefet,şimdiden sizi uyarıyor,bu maceraya girmeyin,biz halk ve ülke yararına olmayan bu projeye devam etmeyiz ve ödeme yapmayız diyor.Devlet terbiyesi,gidici olan bir iktidarın,boyundan büyük işlere girmemesini,kendisinden sonra gelecek yönetimi bağlayan projeleri ertelemesini gerektirir.

Devlette devamlılık var diye,ülke yararına olmayan Kanal İstanbul projesini tamamlamak zorunda değildir hiçbir iktidar.

İktidara talip olan muhalefet sizi uyarıyor,İstanbul'lular ve ülkenin yarıdan çoğu bu projeyi gereksiz görüyor ve istemiyor,niçin inadına yapmaya çalışıyorsunuz?

Devlet terbiyesinde;natçılık var mıdır,halka inat,isteselerde istemeseler de bir projeyi inadına uygulamaya koymak var mıdır,siz hangi devlet terbiyesinden bahsediyorsunuz?

Siz devlet mi bıraktınız ortada,hangi hakla ve yüzle devlet terbiyesini ağzınıza alıyorsunuz?

CHP;ATATÜRK'ün önderliğinde bu devleti kuran ve devlet terbiyesini sizden çok iyi bilen bir partidir

Devleti,AKP'ye,Cumhurbaşkanlığını da AKP Genel Başkanlığına i indirgediniz.

Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar”demiş ERDOĞAN.

Çok şükür,ilk seçimlerde gideceğinin müjdesini de vermiş, böylece.

Demek ki;Kanal İstanbul projesinde de yap işlet devret yöntemi kullanılacak ve ticari sır olarak saklanan halkımız aleyhine bir sürü gizli hükümlere yer verilecek,çıkacak uyuşmazlıkların çözümü de, Türk yargısına değil,Uluslararası tahkim kuruluşlarına verilecek.

Sayın ERDOĞAN;siz Kanal İstanbul'un tüm rantını,halktan gizli olarak, peşin peşin satmışsınız kapalı kapıların ardında,dönülmez bir yola girmişsiniz,eliniz kolunuz bağlı,şimdi aldıklarınızın kaşılığını ödemek zorundasınız ve bu projeyi halkımızın şiddetle karşı çıkmasına rağmen, uygulamaya koymak zorundasınız,sizi çok iyi anlıyoruz,Allah bu milleti korusun. 28/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



24 Haziran 2021 Perşembe

KULAĞINIZIN ÜZERİNE YATAMAZSINIZ SAYIN ERDOĞAN!...

 



Bugün (24/06/2021) SÖZCÜ Gazetesi yazarı Necati DOĞRU, köşesindeki yazısına;Türkiye'yi “Kara Para Yıkama Hamamı” yaptılar başlığını koymuş,ne kadar üzücü değil mi?

Ülkemizde,mafya bozuntuları ve ayakkabı boyacılığından dolar milyarderi olan,kara para aklayıcısı olduğu iddia edilen insanlar cirit atıyorlar,Vip muamelesi görüyorlar,etrafı surlarla çevrili,normal bir Türk Vatandaşının kapısına bile yanaştırılmadığı sarayda veya bir başka yerde, partili cumhurbaşkanı zat-ı aliniz ile görüşüp poz verebiliyorlar.

Kara para aklayıcısı Sezgin Baran KORKMAZ'ın ortağı Ermeni asıllı bir kara para aklayıcısı, Türk Vatandaşı yapılıyor.

Yurt dışına kaçmasına göz yumulan mafya lideri Sedat PEKER,yurt dışından videolar yayınlayarak,bir sürü pis ilişkileri ve işleri ifşa eden beyanlarda bulunuyor ve milyonlar izliyorlar.Herhalde,boşuna izlemiyorlar,bu iddialarda gerçek payı arıyorlar ve buluyorlar da.

Sedat PEKER;T.C.'nin İçişleri Bakanını,kara para aklayıcısı olduğu iddiasıyla hakkında ABD de dava açılan ve Avusturyada yakalanarak gözaltına alınan Sezgin Baran KORKMAZ'ı makamına çağırarak görüşmekle ve bir iş adamının yaklaşık 40 milyon dolarlık borcunu sildirmekle ve bunun karşılığında da yurt dışına çıkışına müsaade etmekle suçluyor.

Sedat PEKER;her videosunda, bu ülkenin İçişleri Bakanına hakaretler yağdırıyor ve adeta dalga geçiyor,en hafifinden “Süslü Sülü” diye hitap ediyor,boynuna tasma takıp dolaştıracağını söyleyebiliyor.Ne acıdır ki;bu küçük düşürücü sözlere rağmen,bu bakan hala koltuğunda oturuyor,oturmasına müasaade ediliyor,Aslında,İçişleri Bakanının şahsında, Türk Halkına hakaret ediliyor.

Bodrum Yalıkavak Marinasıyla ilgili Mehmet AĞAR suçlanıyor ve iddialar doğru ki;Mehmet AĞAR utancından Marina yönetiminden istifa ediyor.

Kara para aklayıcısı Sezgin Baran KORKMAZ'ın Bodrumdaki meşhur lüks oteli,iş bitirme mekanına ve yolgeçen hanına çevrilmiş ve bu otelde; nelerin karşılığı olduğu şüpheli,eski başbakanlar,bakanlar üst düzey bürokratlar,sözde gazeteciler ve yargı mensupları misafir ediliyorlar.

Sedat PEKER'in, sosyal medya üzerinden yaptığı en taze haber paylaşımına gelince; Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi olan Korkmaz KARACA'ya Sezgin Baran KORKMAZ'ın araba hediye ettiği ve Korkmaz KARACA'nın bu arabayı kullandığı iddia edilmekte olup,Sedat PEKER'in bu iddiası, bizzat Korkmaz KARACA tarafından doğrulanmış olup,benzinini kendisinin koyduğunu, arabayı da bir süre kullandıktan sonra iade ettiğini söylemek suretiyle,Sedat PEKER'in bu iddiasının da gerçek olduğu, ortaya çıkmıştır.

Sedat PEKER'in illegal kişiliği,yalan söylediği anlamına gelemez, beyan ve iddialarındaki çok ciddi şüpheleri, asla ortadan kaldıramaz.Bu iddialardaki şüphe ve sis perdesini savcılar soruşturma yaparak kaldıracaklardır,bir hukuk devletinde yapılması gereken bu olmalıdır.

Sedat PEKER'in ifşa ettiği iddiaların,özellikle kara para aklayıcısı Sezgin Baran KORKMAZ' a ilişkin iddialarının üzerine gidilmeli ve bu iddialar meclis ve savcılar tarafından araştırılıp soruşturulmalıdır.

Bu iddialar gerçek dışıdır diyerek geçiştiremezsiniz,sessiz kalıp, kulağınızın üzerine yatamazsınız, Sayın ERDOĞAN.

Aksi halde; bu iddialar, sizin üzerinizde yapışır kalır.

Yasama,yürütme ve yargıyı kendinize bağladığınz,demokratik tüm kural ve kurumların içlerini boşalttığınız için,meclis de yargı da,bu iddiaların üzerine gitmek için, sizden talimat bekliyorlar Sayın ERDOĞAN.

Siz talimat vermediğiniz sürece, etrafa pis kokular salan bu ağır ve ciddi şüpheler içeren iddialar,pis kokularını yaymaya ve toplumu çürütmeye,iktidarınızın sandıkta sonlanmasına katkı sunmaya devam edecek, Sayın ERDOĞAN.

Susarak,iddiaları soruşturma konusu yaptırmayarak bir yere varamayacağınızı artık anlamalısınız.

Meclis ve yargı,bu iddiaların üzerine gitmek için sizden talimat bekliyorlar,zira; resen soruşturmaya geçerlerse, ucunun nereye varacağından endişe duyuyor olmalılar, Sayın ERDOĞAN.

Son olarak,ülkemizin son başbakanı sizin de has adamınız Binali YILDIRIM'ın büyük ve başarılı,milletlerarası seçkin iş adamı oğlunun da isminin sıkça telaffuz ve iddia edildiği Kolombiya,Venezüela mahreçli kokakin kaçakçılığının en son Mersin Limanına vuran ve yakalanan son halkasının Türkiye ayağının,Türkiyedeki sahiplarinin de araştırılması ve ortaya çıkarılması,tek yetkili ve tek adam olarak sizin ilginizi,talimatınızı ve gayretinizi beklemektedir Sayın ERDOĞAN.

İşiniz gerçekten çok zor,Allah yardımcınız olsun,başlayın artık bir yerden, şu pis kokuları yok edin, sorumlularını bulup çıkarın lütfen,Sayın ERDOĞAN.25/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

22 Haziran 2021 Salı

MÜZİK SESİ EZAN SESİ

 



Üstüne vazife olmadığı halde,durumdan vazife çıkararak, halkımızın müzik sesinden rahatsız olduklarını iddia edip, saat 24.00 den sonra müzik yapmayı yasaklayan sarayın;hukuk dışı,özel yaşamımıza müdahale ve dayatma teşkil eden bu tutumunu eleştiren ve benim de sabahın köründe yüksek sesle okunan ezan sesinden rahatsız olduğumu belirttiğim; MÜZİK'DEN RAHATSIZ OLMAK başlığı altında,”Beyefendi,saat 24.00 den sonra müzikten rahatsız oluyormuş.

Ben de,Allaha şükür Müslüman olmama rağmen,kolumda saat olan bir insan olarak,sabahın köründe yüksek sesle okunan ezan sesinden rahatsız oluyorum,ama saygımdan sineye çekiyorum”paylaşımında bulunmuştum..

Bu paylaşımı yapmadan önce,konunun hassasiyetini ve istismar edileceğini biliyordum,bu nedenle Müslüman olduğumu,ezana karşı olmadığımı özellikle belirttim.

Bu paylaşımımı okuyan bir meslek büyüğüm ağabeyim de, konunun hassasiyetini,bu paylaşımımın başımı ağrıtableceğini düşünmüş olmalı ki;beni düşünerek, durumdan vazife çıkarıp, beni koruyacak ek açıklamalarda bulunmak zorunda kalmış, benim adıma.

Ve şu yorumu yapmış;”Sevgili Güner’in bir kıyaslama amaçlı ezan sesini örnek göstermesine belki karşı çıkanlar olacaktır Söyleneni tam anlamamaktan kaynaklanan. Ancak kriter olarak “ rahatsız edilmeme” alındığından. bu durumda da rahatsızlık duymada da eşitlik olması gerekir. Sabahın erkeninde yüksek volümlü ezan sesi bir kesimi rahatsız ettiği halde vazgeçilmezdik hakimse, müzik sesinin de yaz aylarının bir eğlencesi ve uğraşısı olan müzik sesini de, insanlar rahatsız oluyor diye kısıtlayamazsın. Ezan sesi hususunu böyle anlamak gerek.

Bu olumlu yorum dışında,aba altından sopa gösteren yorumlar da yapılmış.

Bunlardan biri şöyle;”Sevgili Üstad, Türkiye Cumhuriyet üzerinde yaşayan vatandaşların % 90 (is-lam. ! ) Bu nedenle bu milletin ( kutsallığı ve manevi değerlerini) "başkların"!!! müzik siyaseti ile bir tutmanız doğrusu bu yorumuz hoş bir şey olmadığı gibi , ben konuda sizi sükunete davet ediyorum...!

Adam,sözüm ona bizi uyarıyor ve üstü kapalı hedef,aba altından kibarca sopa gösteriyor.Haddini aşarak bizi sükunete davet ediyor.

Ben de kendisine şu cevabı verdim;”Sen işine bak,burası laik bir ülke

Ben herkesten çok gerçek namuslu müslümanım

Ezan,bir çağrıdır kutsamayın

Tehditkar ve hedef gösteren sözlerden sakının,haddinizi bilin asıl siz sakin olun lütfen.İyi akşamlar”

Sözüm ona laik, din ve vicdan özgürlüğü olan demokratik bir ülkede yaşıyoruz.

Devletin dini İslammış,İran gibi İslam Cumhuriyetinde yaşıyormuşcasına, namaza çağrı olan ezanı bile kutsamışız.

İş başındaki siyasal iktidar; din üzerinden siyaset yapıyor,yalanlarla geçmiş dönemde ezanın yasaklandığı iftirasında bulunuyor,ama islamla bağdaşmayan yolsuzluk, soygun ve kara para aklama iddiaları içeren skandal kasetler ve haberlerden geçilmiyor ortalık.

Amerikanın hazinesini dolandıran Kingston kardeşler denen adamların Türkiye ayağı,eski ayakkabı boyacısı, günümüzün holding sahibi,ülkenin Cumhurbaşkanı,bakanları ve yargı mensuplarıyla boy boy fotoğrafları bulunan,kara para aklama iddiasıyla Amerikanın talebiyle Avusturyada yakalanarak gözaltına alınan haramzade'nin vip muamelesi gördüğü bir ülke haline getiriliyor ülkemiz.

Bu kara para aklayıcısı Ermeni asıllı bir adam da, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapılıyor.

İş başındaki iktidarın varı yoğu para ve Amerikan doları.Ülkenin tüm zenginliklerini ve değerlerini sattılar ve vergiler dahil,19 yıllık iktidarlarında topladıkları yaklaşık 2.5 trilyon doları harcadılar, ama ortada bir şey yok.Üretmiyorlar,hazinedeki paraları betona,yola,köprüye ve inşaata yatırıyorlar.Paradan para üretemiyorlar,128 milyar doları beceriksizlikleri yüzünden yok ettiler,meteliğe kurşun atıyorlar.lüks harcamaları,yandaş mütahitleri için ödedikleri geçiş garantilerine para yetişmiyor,eroinsiz kalan eroin müptelasının, eroin satın alabilmek için ihtiayacı olan parayı her yola başvurarak elde etmeye çalıştığı gibi,iş başındaki iktidar da,ülkeye ve hazineye dolar girsin de nereden gelirse gelsin düşüncesinde.Bunun için, varlık afları yasaları çıkarıyor ve paranın kaynağını somadan ve araştırmadan,nereden buldun demeden, para getirenleri aklıyor,ülkenin vatandaşlığını dolar ile satıyor.

Laik olan bu ülkede;İslam dini, afyon ve uyuşturucu olarak kullanılıyor,insanların dini duyguları istismar ediliyor,insanlarımız da namaza davetten başka hiçbir anlamı ve işlevi olmayan ezanı kutsuyor ve ezan üzerinden politika yapılıyor.

Evet,geç saatlerde insanları rahatsız eden yüksek volümlü müzik yayınlarına bir sınır ve kontrol getirilmelidir ama,laik ve demokratik bir ülkede 24.00 den sonra ben müzik yayını kökten yasakladım diyemezsiniz.Derseniz,insanlar da çıkarlar ve biz de sabahın köründe herkes uykudayken,herkesin Müslüman olmak zorunda olmadığı din ve vicdan özgürlüğünün olduğu ülkemizde,sabahın köründe tüm camilerden yüksek sesle ezan yayını yapamazsınız deme hakkını kazanır.

Bu ülkede iş başındaki iktidar,ATATÜRK tabu değildir,o da eleştirebilir demiyor mu?

Din ve vicdan özgürlüğünün olduğu laik ve demokratik bir ülkede, hakaret etmemek şartıyla İslam dini dahil,hiçbir dini ve ezanı tabu haline getiremezsiniz. 23/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


21 Haziran 2021 Pazartesi

MUTLULUK



Mutluluk nedir?

Mutluluğun belirli bir kalıba sokabileceğimiz, herkes için geçerli bir tarifi var mıdır?

Yoktur maalesef.

Mutluluk,anlıktır ve kişiden kişiye değişir.

Hayatın size toz pembe gözüktüğü,bütün dertlerinizi unuttuğunuz,hayattan zevk aldığınız,iyi ki; doğmuşum ve yaşıyorum ve yaşadığım şu andan zevk ve keyif alıyorum,seviyorum ve seviliyorum,sağlıklıyım,iştahım yerinde yediklerimden tad alabiliyorum,yarına umutla bakabiliyorum dediğiniz an ve o anda tüm hissettiğiniz tüm güzel duygular, mutluluktur.

Demek oluyor ki; mutluluk, yaşamımızın bir anında hissettiğimiz güzelliklerdir.

Bu nedenle, mutluluk tarif edilemez.Sadece hissedilir ve yaşanır.

O zaman yapılması gereken şey, mutluluğun belirli bir tanımını yapmaktan ziyade,insanları mutlu eden şeyleri tanımlayıp keşfedebilmektir.

İnsanları mutlu eden,onlara mutluluk duygusu verebilen şeyler,kişiden kişiye değişir.

Bazı insanlar doyumsuzdurlar.Kolay kolay her şeyden mutlu olamazlar.

Bazı insanlar ise,çok çabuk mutlu olurlar.

Bu itibarla, insanları mutlu eden nedenler, kişiden kişiye değişir ve görecelidir.

Bazı insanlar,gece yatıp sabahleyin sağlıklı bir şekilde uyanarak güne başlamakla mutlu olurlar.

Bazı insanlar,sağlıklı olarak yeni bir güne uyansalar da mutlu olamazlar,beklentileri büyüktür.

Bazı insanlar,sevdikleri yanındaysa sağlıkları yerindeyse mutlu olurlar.

Bazı insanlar,o kadar pozitiftirler ki,Dünyaya gelmiş olmaları, onların mutlu olmaları için yeterli olur.

Bazı insanlar,bir şarkı dinlerler ve o şarkı onları alıp bir yerlere götürür ve mutluluktan adeta uçarlar.

Bazı insanlar,uzun süre görmediği bir arkadaşıyla karşılaşırlar ve çok mutlu olurlar.

Bazı insanlar,gece olsa da uyusam diye gecenin olmasını beklerler ve yatağa girdikleri an, çok mutlu olurlar.

Okumayı seven insanlar,yeni bir kitap alarak onu okumaya başladıkları anda çok mutlu olurlar.

Bazı insanlar,yemeyi çok sevdikleri için yemek yerlerken mutlu olurlar.

Bazı insanlar çok duygusal ve romantiktirler,sevmekten ve sevilmekten çok mutlu olurlar.

Bazı insanlar hediye kabul etmekten,bazı insanlar da sevdiklerine hediye vermekten mutlu olurlar.

Bazı insanlar,doğa ile başbaşa kaldıklarında mutlu olurlar.

Bazı insanlar,başkaları tarafından methedilince mutlu olurlar.

Bazı insanlar,güzel şeyler yazdıklarında ve bu yazdıklarının büyük bir kitle tarafından beğeniyle okunmasından mutlu olurlar.

Bazı insanlar,doğarken mutlu doğmuşlardır.tüm olumsuzluklara rağmen, yüzlerindeki mutluluk hiçbir zaman yok olmaz.

Bazı insanlar ise, mutlu olmamak için sanki yemin etmişlerdir,ne yaparsan yap,ne verirsen ver, onları asla mutlu edemezsiniz.Hayal edemeyeceği şeylere kavuşsa da,ruhu karadır,hırsı büyüktür,bir türlü mutlu olmaz ve muhatap olduğu insanların mutlu olmaması için de, ellerinden geleni yaparlar.

Özellikle,evliliklerde ve her türlü kadın ve erkek ilişkilerinde mutluluğun en büyük düşmanı,insanların engelleyemedikleri egolarıdır,bencillikleridir,kendi doğrularıdır,kendi doğrularından özgürlükleri adına vaz geçememeleridir.

Kadın ve erkek iki kişinin; birlikteliklerinde, çoğu konuda anlaşmalarına rağmen,incir çekirdeğini dahi doldurmayacak basit bir konuda zıt düşmeleri,birbirlerine yönelik,aslında yerine getirilmesi hiç de zor olmayan,iki tarafa da zarar vermeyen makul isteklerini;egoları,özgürlüklerine aşırı düşkünlükleri ve seviyorsa beni böyle kabul etsin şeklindeki inatları,hatır kavramına yabancı olmaları,hatır için çiğ tavuk yenir atasözünü es geçmeleri nedeniyle,karşılayamamalarıdır.

Mutluluk;elde edilmesi ve sürdürülmesi zor, ama kaybedilmesi çok kolay olan,kaybedildiğinde değeri daha iyi anlaşılan,korunması büyük itina isteyen çok kırılgan bir duygudur,insanların can suyudur.

Bu yazımızı,23/06/2019 tarihinde yazıp yayınlamışız.

Siyasetin ortalığı kirlettiği bugünlerde,bu yazımızı ufak tefek ilaveler yaparak aynen yayınlamayı uygun bulduk.

Ülkemizin içinde bulunduğu tüm kötü şartlara rağmen,hepinize mutluluklar. 22/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

 

17 Haziran 2021 Perşembe

HDP İZMİR İL BİNASINA YAPILAN SALDIRI DEMOKASİYE SALDIRIDIR



HDP İzmir İl Başkanlığı binasına yapılan silahlı saldırı ve baskın;bugün için kağıt üzerinde kalmış olsa da,Türk demokrasisine ve Türk vatanına yapılan alçak bir saldırıdır.

Bu saldırı,bir delinin ve fanatiğin kişisel ve anlık bir saldırısı olmayıp,2023 seçimlerine da yansıması planlanan, organize ve planlı bir saldırıdır.

Hedefte; HDP değil,Türk Vatanı ve demokrasisi vardır.

Hedef olarak HDP'nin seçilmesi,saldırının asıl ve gizli siyasal amacını ve nedenlerini saklamaya ve saptırmaya yöneliktir.

PKK ülkemizi bölmeye çalışıyor, insanlarımızı öldürüyor,HDP; PKK'nın legal partisi gibi davranarak PKK'ya destek çıkıyor.Bu nedenle hakkında kapatma davası da açılmıştır,bu HDP'ye kızıyorum ve öfkelenerek bu saldırıyı kişisel olarak gerçekleştirdim” diyebilmek ve asıl hedefin Türk demokrasisi olduğunu gizleyebilmek için,bu alçak provokasyon için HDP İl Binası bilinçli olarak seçilmiştir.

Ülkede bir kaos ortamı yaratılarak,Türk demokrasisinin üzerine çökmenin planladığı anlaşılıyor sanki.

Bu ülke insanları,AKP'nin tek başına iktidarı kaybettiği 7.Haziran.2015 seçimlerinden sonra, 1.Kasım.2015 seçimlerine uzanan süreci unutmadı,HDP'ye yönelik bu saldırı; haklı olarak, ister istemez bu yakın geçmişi hatırlatıyor bizlere maalesef.

Bu alçak saldırı da günahsız bir genç kadın da, alçakça katledilmiştir.

Hedef olarak seçilen HDP kadar,saldırının gerçekleştirildiği il de çok manidardır.

Cami hoparlöründen çav bella şarkısının çalınarak yapılan ve failleri bulunmayan,bulunması da istenmeyen provokasyon da olduğu gibi,bu son provokasyon için de, demokrat İzmir ilimiz seçilerek,huzur kenti demokrat İzmir'imiz de, bu kaos'un içine sokulmak istenmiştir.

Türk demokrasisine ve vatanına yapılan bu organize ve planlı saldırıya,en başta siyasal iktidar olmak üzere, tüm muhalefet partilerimiz ve halkımız;amasız ve fakatsız tavır almalı ve bu provokasyonu şiddetle kınayarak lanetlemelidir.

HDP İzmir İl Binasına yapılan ve cinayet işlenen bu saldırıyı kınayacak olan muhalefet partileri;kendilerinin,siyasal iktidar tarafından,PKK'ya destek çıkmakla suçlanacak olmalarından asla korkmamalıdırlar,muhalefet bu yersiz korkudan sıyrılmalı ve siyasal iktidarın elindeki bu oyuncağı elinden alarak parçalamalıdır.

Siyasal iktidarın İçişleri Bakanı ve bu ülkenin partili Cumhurbaşkanı; gördüğümüz kadarıyla, suskunluklarını hala muhafaza ediyorlar ve bu alçak saldırıyı kınayarak lanetlemiyorlar.

Bu ülkenin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı,Türk demokrasisine yönelik böyle bir alçak saldırıyı ve provokasyonu açıkça kınamayacak ve lanetlemeyecek de, neyi kınayıp lanetleyecek,daha ne bekleniyor? anlamak da zorlanıyoruz.

Türk halkı ve seçmeni, çok uyanık olmalı,tarihten dersler alarak bu alçak saldırıyı çok iyi değerlendirmelidir.

Biz,bu ülkeyi seven ve demokrasiyi özümsemiş bir Türk aydını olarak, HDP'nin şahsında sahneye konmak istenen kaos'a yönelik bu saldırıyı ve cinayeti kınıyoruz ve şiddetle lanetliyoruz.17/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

 

9 Haziran 2021 Çarşamba

GÜNEY BELDESİ BELEDİYE SEÇİMLERİNDEN DERS ALINIZ!...



Geçtiğimiz hafta sonu Afyon ilinin küçük bir beldesi olan ve yaklaşık 1800 civarında seçmenin olduğu Güney beldesinde belediye seçimi yapıldı.Yanlış anımsamıyorsak, AKP dışında yedi aday yarıştılar,iktidardaki AKP'nin; devlet imkanlarını ve bizzat İçişleri Bakanını kullanarak,seçmen nezdinde manevi baskı oluşturmak suretiyle ve oyların da dağılmasının zorunlu sonucu olarak, itibarı yerlerde sürenen AKP'nin adayı,yine de ipi göğüsleyerek seçimi kazandı.

Güney Beldesindeki bu küçük ölçekli seçim de gösterdi ki;devletin tüm yasal ve mali imkanlarını ve gücünü,medya üstünlüğünü kullanan AKP iktidarı; muhalefetin, aralarında ittifak yaparak tüm güçlerini bir araya getirmedikleri sürece,hala seçim kazanabiliyor.

Burada, dikkatinizi çekmek istediğim en önemli husus,eskiden seçim dönemlerinde içlerinde İçişleri Bakanının da bulunduğu,üç bakanın,İçişleri,Adalet ve Ulaştırma Bakanlarının tarafsız bakanlarla yer değiştirmesinin önemini de kesin olarak anlamış bulunuyoruz.AKP iktidarının; seçim dönemlerinde, tarafsız bir İçişleri,Adalet ve Ulaştırma bakanı istememesinin ve bu uygulamayı kaldırmasının nedenini halkımız anlamış olmalıdır.

Bu küçük belde seçimi de açıkça göstermiştir ki; işin hiç şakası yok,dalga geçilecek koşullarda değiliz.Aksi halde bunun bedeli ülkemiz ve halkımız için çok ağır olacaktır.

Muhalefet partileri;gerçekten, demokrasi ve özgürlükleri savunuyor ve önem veriyorlarsa,AKP'nin ve onun başındaki saraydaki tam yetkili tek adamın; devletimizi bir AKP devleti haline getirmesine,ülkeyi felakete götüren bu antidemokratik ve otokratik tek adam düzenine sandıkta son vererek, kuvvetler ayrımına,yargı bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne dayalı,meclisin üstün irade olduğu,yürütmeyi denetleyebildiği iyileştirilmiş parlamenter sisteme geri dönülmesini,ülkenin AKP işgalinden kurtaılmasını istiyorlarsa,bugünden tezi yok kollarını sıvayarak ittifak çalışmalarına ciddi bir şekilde başlamalılar ve bu seçimlerin temizlik,onarım ve yeniden inşa amaçlı, çok hayati, adeta bir ara ve demokrasiye geçiş seçimi olduğunun bilinci içinde,aralarında kenetlenmelidirler,demokrasi ittifakı kurmalıdırlar.

Aralarında; derhal, demokrasinin asgari kural ve kurumlarında anlaşıp birleştikleri bir ittifak protokolü hazırlayarak, parlamenter demeokrasiye ve özgürlüklere,tüm kurum ve kurallarıyla parlamenter sisteme geri dönebilmek için yapılması gerekenleri ve bunları taviz vermeden yapacaklarını,bir bir bu protokolde sıralayarak,bunları gerçekleştirecekleri konusuda millete söz ve güven vermelidirler.

Muhalefet partileri;asla,tek başlarına seçim kazanacaklarını ve seçime henüz iki sene var acelemiz ne diye, düşünmemelidirler.

BuAKP'nin ve sarayın ne yapacağı hiç belli olmaz, muhalefetin savrukluğundan,rahatlığından yararlanarak, bir erken ve baskın seçim kararı alabilirler,zira kaybedecek birşeylerinin kalmadığını çok iyi biliyorlar ve yapamazlar dediğimiz çılgınlığa tevessül edebilirler.

Bu nedenle, muhalefet; yarın seçim olacakmış gibi, bu demokrasi ittifakını bir an önce kurarak protokole bağlamalı ve milletimize açıklamalıdır.

Daha önce defalarca yazdığımız bazı hususların özellikle altını çizmek istiyoruz.

Millet İttifakının güçlü iki ortağı CHP ve İYİ Parti;ülkeyi, seçimle AKP iktidarının zulmünden kurtararak,ülkeye demokrasinin ve parlamenter sistemin geri dönmesini samimi olarak istiyorlarsa,armudun sapı var,üzümün çöpü var dememelidirler. Akılcı ve pragmatik düşünmelidirler.

AKP'den koparak kurulan iki yeni partinin kurucularının, AKP çatısı altında iken yaptıkları hatalara takılmadan,nadim oldukları anlaşılan, bu iki partiyi kuran DAVUTOĞLU ve BABACAN'a da kucak açarak,onları da Millet İttifakına dahil etmelidirler.

Özellikle İYİ Parti, HDP allerjisinden kurtulmalı ve ve bu partiye oy veren Kürt seçmene hürmeten,HDP'nin, hiç değilse haricen Millet İttifakına oy desteği vermesine sesini çıkarmamalı ve HDP lehine söz söylemese de, aleyhine de konuşmamalıdır.

Bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yazdığımız makalelerde, dilimizde tüy bitti,ortak bir çatı adayı çıkırınız diye, diye.

Ama,herkes EKMELETTİN örneğini göstererek, çatı adayın çözüm olmadığını,her partinin kendi adayını göstererek, oyların dağılmasını ve seçimin ikinci tura kalmasını savundular.

Sanki,böyle olunca ikinci tur garantiymiş gibi.

Biz,her parti aday gösterirse, seçimin ikinci tura kalacağının garantisi olmadığını,eldeki kuşun daldaki kuştan daha iyi olduğunu,seçimin ikinci tura kalmaması halinde, bir çatı adayın gösterilemeyeceğini savunmuştuk.

Ne oldu sonunda?

İYİ Parti AKŞENER'i, CHP İNCE'yi aday gösterdi ama,bizim savunduğumuz gibi seçim ilk turda kaybedildi ve ERDOĞAN ilk turda seçildi.Eldeki kuş kaçtı,daldaki kuşa da ulaşılamadı.

AKŞENER;aday olarak, milletvekili seçilme imkanını elinin tersiyle itti ve meclis grubunu mecliste başsız bıraktı,milletvekili dokunulmazlığını da kazanamadı, Cumhurbaşkanı adayı olmayıp milletvekili seçilseydi ve dokunulmazlık kazansaydı, mecliste kendi grubunun başında olsaydı,fena mı ourdu?Daha cesur bir muhalefet yapabilirdi.

AKŞENER de hatasını anlamış olmalı ki;Halk TV de yayınlanan bir programda,bu sefer millet ve demokrasi ittifakının ortak bir cumhurbaşkaın adayı çıkarmasını savunmuştur.

Aynı hatayı bu seçimlerde yapmayınız lütfen.

Millet İttifakının büyük ortağı KILIÇDAROĞLU ile İYİ Parti lideri AKŞENER ve diğer muhalefet partisi liderleri, partili cumhurbaşkanına karşı oldukları,bir iktidar değişimi olduğunda zaten parlamenter sisteme dönülecek olması ve daha da önemlisi,cumhurbaşkanlığına aday olan liderlerin,seçilememeleri halinde milletvekili de olamayacakları ve dokunulmazlık kazanamayacakları dikkate alındığında, özellikle ittifak unsuru olacak liderlerin;asla,partilerinden veya ittifakın ortak ve çatı adayı olarak aday yapılmamaları zorunludur.

Muhalefet cephesinin oluşturacağı demokrasi ititfakının katılanları partilerin liderlerinin; tek başlarına veya ortak çatı adayı yapılmaları,seçmen nezdinde olumsuz karşılanacak ve seçimin kazanılması halinde, iyileştirilmiş parlamenter sisteme dönüleceğine ilişkin sözü de zayıflatacaktır.

Seçilecek olan Cumhurbaşkanının,ERDOĞAN gibi tam yetkili tek adam gibi davranmayacağının en önemli kanıtı,göstergesi ve garantisi bize göre gösterilecek olan Cumhurbaşkanı ortak adayın profili olacaktır.

Abdullah GÜL'ün; asla ve asla,olası bir Millet ve demokrasi İttifakı çatı adayı olarak düşünülmediği, İttifak liderlerinin yapacağı ortak bir açıklama ile kamuoyuna deklere edilmelidir.

Millet ve demokrasi İttifakına ve ülkemize layık demokrat ve özgür düşünceli,çağdaş, parlamenter sistemi benimseyen,ülkenin kuruluş değerlerine ve ATATÜRK ilkelerine bağlı çok değerli insanlarımız var,bunu bulup çıkarmak zor olmasa gerek.

Köprüden önceki son demokrasi çıkışındayız, efendiler.09/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu



 

7 Haziran 2021 Pazartesi

SEDAT PEKER'İN SON İDDİALARI

 



Mafya lideri Sedat PEKER; pazar açıklamalarına büyük bir hızla devam ediyor.

Biz, aslında bu kişinin iddialarının soyut bir iddia olmasını isterdik.

Ancak, kimse kusura bakmasın ama,bu iddialara, deli saçması külliyen gerçek dışı ve soyut iddialardır diyemeyeceğimiz,ortada araştırılması gereken çok ciddi şüphelerin mevcu olduğu, bir gerçektir.

Bu iddialar doğru ise;bunun, yargı kararı ile ortaya çıkarılması, kamunun yararına olup,gerçek dışı ise;yine, yargı kararı ile bu gerçek dışılığın saptanarak ortaya çıkarılması da, iddiaların muhatabı olan zan altındaki kişilerin yararınadır.

Bu itibarla,Sedat PEKER'in iddialarının savcılar ve meclis tarafından araştırılıp soruşturulması ve gerçeklerin ortaya çıkarılması,zorunludur.

Ama görüyoruz ki;iddiaların muhatabı iş başındaki saray yönetimi,iddialar karşısında suskun kalıyor ve bununla da yetinmeyerek,yargıya baskı yapıp iddiaların soruşturulmasını engelllemektedir.

İddiaların,savcılar ve meclis tarafından soruşturulması engelleniyor diye,bu ciddi şüpheler içeren iddialar havada asılı mı kalacak?

Hayır efendim.Kırıntısı dahi kalmasa da,kağıt üzerinde demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde olması gereken şeffaflığın gereği olarak, bu iddiaların soruşturulması ve gerçeklerin ortaya konması, zorunludur.

İktidar,soruşturulmasını mı engelliyor,o zaman biz vatandaşlardan günah gider, kamuoyu kendi vicdanında bu iddiaları sorgular ve iktidarın tavırlarına göre bir değerlendirme yaparak, kendi vicdanında en doğru kararı verir ve Sedat PEKER'in iddialarının doğruluğuna hükmederek, yüksek sesle dillendirmeye başlar.

Sedat PEKER; son, 9.Videosunda ne diyor?

Doğan Medya'yı satın alması için Demirören grubuna Ziraat Bankası tarafından verilen,ilk iki yılı ödemesiz ve sonrasında da eşit taksitlerle on yıl vadeli 750 milyon dolar kredinin geri ödenmesinin zamanı geldiği halde, bu kredi taksitlerinin Ziraat Bankasına geri ödenmesine başlanmadığını,bir başka iddia olarak da,Sezgin Baran KORKMAZ isimli iş adamı kılıklı ölücü şirket avcısı ve kara para aklayıcısı adamın,İçişleri Bakanlığına çağırılarak bizzat bakan tarafından kabul edildiği ve görüşüldüğü,hakkında soruşturma olduğunun,ülke dışına çıkmasına ve kaçmasına izin verileceğinin bildirildiği ve bunun karşılığında da,bir şirketten alacaklı olduğu 40 milyon dolarlık alacağını silmesinin Sezgin Baran KORKMAZ'dan istendiğini ve bunun karşılığında, Sezgin Baran KORKMAZ'ın pasaport ile elini kolunu sallayarak yurt dışına kaçmasının sağlandığını,Sezgin Baran KORKMAZ'ın; Bodrumdaki lüks ve pahalı otelinde bazı gazetecileri,hakim ve savcıları,emniyet müdürlerini misafir ettiğini,söylüyor.

Sedat PEKER'in;Ziraat Bankasından alınan 750 milyon dolarlık kredi ve Sezgin Baran KORKMAZ ile ilgili iddialarının doğruluğunun veya yanlışlığının kanıtlanması o kadar kolay ki.

Basit bir soruşturma ile kısa sürede sonuç alınabilir ve iddialar gerçek dışı ise ortaya çıkar ve kimse töhmet altında kalmaz.

Ziraat Bankası, ticari sır bahanesine sığınmadan, bu iddialarla ilgili bir açıklama yapmalıdır.Kredinin geri öednmesine başlanmışsa,bunu belgeleriyle ortaya koymalıdır.

Sezgin Baran KORKMAZ ile ilgili iddialar da,kamera kayıtları,İçişleri Bakanlığına giriş ve çıkış kayıtları,otel kayıtları ve fatura bilgileriyle çok kolay aydınlanabilir.

Ancak,siyasal iktidarın bunu istemesi ve bu iradeyi göstermesi gerekir.

Bu istek ve iradeyi ortaya koyamayan,suskun kalan ve iddiaları soruşturma konusu yaptırmayan siyasal ikitidar;bunun sonucuna katlanacak ve bu iddiaların altında ezilmekten kurtulamayacaktır. 08/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

2 Haziran 2021 Çarşamba

HIRÇINLAŞTIKÇA BATIYORSUNUZ!...

 




Radyo Televizyon Üst Kurulu; Halk TV programcısı Şirin Payzın'ın, Sözüm Var programında;partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İYİ Parti lideri Meral Akşener'e yönelik söylediği,"Daha dur, bunlar iyi günler" sözlerini değerlendirerek, bu söz kadına şiddet içeriyor yorumunu yaparak eleştirmesini, yayıncılık ilkeleriyle uyuşmadığını belirterek, Halk TV'ye idari para cezası vermiş.

Şaşırdınız mı?

Ben şaşırmadım,ülkem ve demokrasi adına üzüldüm ve utanç duydum sadece.

Bu ülkede anayasa rafa kaldırılmış uygulanmıyor,bu nedenle anayasanın falanca maddesine göre basın hürdür sansür edilemez,düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü vardır,bu haksız cezayı anayasaya ve yasalara aykırı buluyoruz deme gereğini duymuyoruz artık.

Muhalif insanlar,siyasi partiler ve muhalif basın,söz söylerken ve eleştiri yaparlarken hangi anayasa ve yasa maddesinin güvencesi altında olduklarını bilemez hale geldiler.

Muhalefetin beyan ve eleştirilerinin denetimi ve güvencesi, anayasa ve yasaların değil,partili cumhurbaşkanının ve onun emrindeki,onun talimatına göre çalışan RTÜK ve yargının insafına terk edilmiş durumda.

Halk Tv.ye verilen bu son ceza,çok korkunç ve ürkütücüdür.Ülkemiz, bugüne kadar görülmemiş bir iktidar baskısı ve tahakkümü altına girmiştir, en başta basın ve düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlükleri olmak üzere, tüm özgürlüklerimiz.

Bu ülkede yasalara saygılı muhalif basın,muhalefet ve muhalefet seçmenleri,illegal suç örgütü mafyalar ve onların mensupları kadar dahi, özgürlüğe sahip değildir.

Partili cumhurbaşkanı;genel başkanı olduğu partisi adına siyasi konuşmalar ve değerlendirmeler yaparken,cumhurbaşkanlığı kisvesine sığınarak,cumhurbaşkanlığı makamını siper yaparak ve cumhurbaşkanına hakaret suçlamasını silah olarak kullanarak,muhalif kesimlere ve siyasi rakibi olduğu muhalefet partilerine,onların liderlerine ve mensuplarına,ağıza alanmayacak hakaretler ve tehditler içeren beyanlarda bulunurken,siyasi rakiplerinin ve muhalif basının, kendisinin bu sözlerine yönelik haklı eleştiri ve değerlendirmelerine tahammül edemiyor,herkes sussun sadece ben konuşayım mantığı ve anlayışı içinde, adeta korku ve terör salıyor topluma.

İyi Parti Genel Başkanı AKŞENER'i hedef alan,gelin hanım vurgusu da yaparak,aynı zamanda kadına yönelik olduğu kesin olan "Daha dur, bunlar iyi günler"sözlerini eleştirel bakış açısıyla değerlendirerek bu sözlerinin,aynı zamanda kadına şiddet içeriyor olduğu yorumunu yapan Halk TV.program ve yorumcusu Şirin PAYZIN'ın yorumunu beğenmeyen partili cumhurbaşkanı,emrindeki RTÜK kanalıyla Halk TV.ye ceza verdirerek,muhalefetin sesini kısmak istemektedir.

Bu ceza, Halk Tv.nin şahsında halkımıza,halkımızın haber alma özgürlüğüne yönelik bir antidemokratik bir darbedir,yasa dışı güç gösterisi ve muhalefete gözdağı vermektir.

Yani,kadına yönelik şiddeti de aşan, onun çok daha üzerinde,siyasete ve partilerin eşit koşullarda siyasi yarışlarını ortadan kaldıran,siyasi özgürlükleri de yok eden korkunç bir girişimdir.

Bunun siyasi literatürdeki tanımını sanırım yapmamıza gerek yoktur.

Ülkemiz ve ancak kırıntısı kalan demokrasimiz;özgürlükler açısından boğazı sıkılmış nefessiz bırakılarak can çekişir hale getirilmiştir.

Ülkemizde,mafya liderlerinin; geçmişte siyasilerle kol kola yaptıkları illegal eylemleri ifşa edilerek ortalığa dökülürken,bu ülkenin kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu ATATÜRK;hem de camilerden, sözde din adamları ve arkasındaki güçler tarafından kafir ve zalimlikle suçlanırken sessiz kalan yargı;bir cumhurbaşkanı tarafından asla söylenmemesi gereken,parti başkanı sıfatıyla söylediği açıkça belli olan sözlerine cevap vererek, eleştiri hudutlarında ERDOĞAN'a söz söylemeleri halinde aslan kesilerek, cumhurbaşkanına hakaret silahını devreye sokmaktadır.

Siyasi iktidar; köşeye sıkışmış,ilk seçimlerde sandık yoluyla, demokratik bir şekilde iktidardan gideceklerinin ve kendilerinden hesap sorulacağının endişesi ve hırçınlığı içinde, bilinçsiz olarak nafile çabalamakta ve çabaladıkça da iyice batmaktadır.

Halk TV'ye verilen yasa dışı ceza da,maalesef bu korkunun ve hırçınlığın bir tezahürüdür.02/06/2021


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu