28 Aralık 2016 Çarşamba

BİR YETKİ VAR Kİ; BİZE GÖRE KORKUNÇ




Türkiye Cumhuriyetinin rejimini değiştirecek olan ve Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında Anayasamıza monte edilmeye çalışılan Anayasa değişikliğine tümden karşıyız.

Bu çekincemizi baştan belirttikten sonra, şöyle bir göz attığımız değişiklik teklifinde yer alan bir maddenin özellikle dikkatimizi çektiğini belirtmek istiyoruz.

Değişiklik teklifinin 15. maddesinde yer alan bir hükümle; Anayasanın 126. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmakta ve maddeye, “Merkezi idare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının;kuruluş,görev,yetki ve sorumlulukları Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.” şeklinde bir fıkra eklenmektedir.

Peki, yürülükten kaldırılan 126. maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi ne söylüyor?

Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alacak şekilde kurulacak olan merkezi idare teşkilatının görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceğini söylüyor, başka bir anlatımla, topu Türkiye Büyük Millet Meclisinin 550 milletvekilinin iradesine ve sorumluluğuna bırakıyor.

Yani, halen yürülükte olan anayasamızın 126. maddesine göre,kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alacak şekilde merkezi idare teşkilatı kurulabilmesi ve bu teşkilatın görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmışken, 126. maddede yapılması öngörülen değişiklik hayata geçerse; Cumhurbaşkanı, kanun yapma yetkisi elinde bulunan 600 üyeden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakarak, çıkaracağı bir Cumhurbaşkanlığı kararnamaesiyle,kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyumu sağlamak bahanesiyle, birden çok ili içine alacak şekilde merkezi idare teşkilatları kurarak, devletin bazı önemli ve hayati görev ve yetkilerini, bu teşkilata devredbilecek ve üniter devlet yapısını zedeleyebilecektir. 28/12/2016

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

23 Aralık 2016 Cuma

BU BİR ZAVALLILIKTIR





Rize Belediye Başkanı; nihayet Atatürk'e olan düşmanlığını,en başta laiklik olmak üzere, Atatürk devrim ve ilkelerine olan karşı devrimci tavrını açıkça ortaya koymuş, Atatürk Heykelini yerinden söktürüp depoya kaldırma cüretini göstermiştir.

Atatürk'ün ilke ve devrimleriyle baş edemeyen zavallılar, Atatürk'ün Heykellerini ortadan kaldırarak, Atatürk ile baş edeceklerini, Atatürk'ü itibarsızlaştıracaklarını ve unutturacaklarını, onun yerine bir başkasını bu ülkenin kurtarıcısı ve ebedi lideri yapacaklarını zannederek, büyük bir yanılgı içine girmişlerdir.

Atatürk heykellerini meydanlardan kaldırmak,onu itibarsızlaştırmaya ve unutturmaya çalışmak,memleket ve ülke severlik, bir kabadayılık,efelik ve erkeklik değil,bilakis korkaklığın, kancıklığın,çaresizliğin ve zavallılığın, dışa vuran en tipik örneklerinden birisidir.

Rize Belediyesinin almış olduğu bir kararla, Atatürk Heykelini bulunduğu yerden sökerek depoya kaldırmasının hiçbir haklı nedeni olamaz. Açıklandığı gibi, o heykelin yerine 15.Temmuz Şehitler Abidesinin dikilecek olması dahi, yapılan bu nankörlüğün ve edepsizliğin haklı gerekçesi olamaz.

Rize Belediyesi; bu icraatıyla, Kubilay'ın kafasını kesenlerin Menemen ilçemize çaldığı lekenin bir benzerini Rize ilimize ve Rizeli halkımıza çalmış bulunmaktadır.Rize halkının, demokratik yollardan üzerlerine sürülmek istenen bu lekeyi, er ya da geç çıkaracaklarını umuyoruz.

Rize Belediyesinin bu akıl almaz icraatı; kaldırdıkları Atatürk Heykelinin bulunduğu aynı yere, adlarına anıt dikeceklerini beyan ettikleri15.Temmuz şehitlerinin de kemiklerini sızlatacaktır.15.Temmuzda şehit olmayı göze alan bu sivil asker,polis insanlarımızın amaçları, hain Fetö darbe girişimini önleyerek, Atatürk'ümüzün önderliğinde kurulan demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin bölünmesini önlemek, Atatürk'ün eseri Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak değil midir ki; sizler 15.Temmuz şehitlerimizi, Atatürk'e ve onun ilke ve devrimlerine olan düşmanlığınıza alet ediyorsunuz.Sizler, 15.Temmuz şehitlerimizin aziz hatıralarına da hakaret ettiğinizin,onları istismar ettiğinizin farkında olamayacak kadar kötü niyetli zavallılarsınız.

Buradan Sayın Cumhurbaşkanına da seslenmek istiyoruz.Sayın Cumhurbaşkanı bilindiği gibi Rize'li olup, ülkemizde onun haberi ve izni olmadan bir sineğin dahi uçamayacağını düşündüğümüzde, Atatürk'ün koltuğunda oturmakta olan Cumhurbaşkanından, Rize Belediye Başkanlığının bu aymazlığına müdahale ederek, sökülen Atatürk Heykelinin eski yerine yeniden dikilmesinin sağlanmasını bekliyoruz. 23/12/2016


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

20 Aralık 2016 Salı

NEREDE KALDI EGEMENLİK HAKKI?




Anayasamıza göre, egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletine aittir.

Türk Milleti; yasama,yürütme ve yargıdan ibaret olan egemenlik hakkını, yetkili organlar eliyle kullanır.

Yargı yetkisi de Türk Milletine ait olup,bu yetki,millet adına yargı organı tarafından kullanılır ve yerine getirilir.

Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde, yani Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hükümranlık ve egemenlik sahasında işlenen bir suçun soruşturulması, suçlularının yargılanarak cezalandırılması, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir hükümranlık ve egemenlik hakkıdır.

Rusya'nın Ankara Büyükelçisi'nin,hain bir saldırı sonunda ülkemiz sınırları içinde öldürülmesi eyleminin soruşturulması,suçlularının yakalanarak yargılanması ve cezalandırılması yetkisi, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve onun yetkili organlarına aittir.

Hal böyleyken, Rus Büyükelçisi'nin öldürülmesi eyleminin soruşturmasına,elçinin cesedi üzerinde yapılan adli muayene ve otopsi işlemine Rus yetkililerin müdahil olmasını anlamak mümkün değildir.

Televizyondan izlediğimiz kadarıyla,bir Rus yetkili suçluları cezalandıracaklarını beyan ederek Türkiye Cumhuriyetinin yargı yetkisine sahip çıkmıştır.

Siyasal iktidarın;ülkesinde görev yapan bir yabancı diplomatın can güvenliğini sağlayamamanın ezikliği ve ülkemizin iç ve dış güvenliği açısından büyük bir tehlike oluşturan Suriye sorununun çözümünde peşine takılmak zorunda kaldığı Rusya ile arasının bozulmaması için hühümranlık hakkından taviz vermeye kalkışmasını,ibretle ve büyük bir üzüntüyle izliyoruz.20/12/2016


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

14 Aralık 2016 Çarşamba

SEFERBERLİK




Sayın Cumhurbaşkanı bugün (14/12/2016) muhtarlarla yaptığı toplantıda, ülkede milli seferberlik ilan ettiğini açıkladı.

Seferberlik ile ilgili düzenlemeler, Anayasanın 122. maddesinde ve 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununda yer almaktadır.

2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununun 3. maddesinde;seferberliğin ne olduğu,seferberliğin genel ve kısmi olabileceği,genel seferberliğin ve kısmi seferberliğin ve seferberlik halinin tanımları yapılmış ve anılan yasanın 10. maddesinde de, hangi hallerde ve koşullarda seferberlik halinin ilan edilebileceği ve seferberlik ilanına yetkili olan organ, açık bir şekilde belirtmiştir.

2941 sayılı Seferberlik Ve Savaş Hali Kanunun 3. maddesinde;

Seferberlik;Devletin tüm güç ve kaynaklarının, başta askeri güç olmak üzere, savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanması, toplanması, tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerin uygulandığı; hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı hal olarak,

Genel Seferberlik: Ülkenin tümüne yönelik bir tehdidin karşılanması, mevcut bütün güç ve kaynakların kullanılabilmesi için ülkenin bütününde uygulanan seferberlik olarak,

Kısmi Seferberlik: Ülkenin bir veya birden fazla bölgesinde uygulanan ve bütün güç ve kaynakların kullanılmasını gerektirmeyen seferberlik olarak,

Seferberlik Hali: Seferberlik faaliyetinin başlatıldığı gün ve saatten, kaldırıldığı güne kadar devam eden durum olarak tanımlanmıştır.

2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununun 10. maddesinde ise,hangi hallerde seferberlik ilanına karar verilebileceği açıkça belirtilmiştir.

2941 saılı kanunun 10. maddesine göre;

Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi,

Ayaklanma olması,

Vatan veya cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın ortaya çıkması,

Ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması,

Hallerinde genel veya kısmi seferberlik ilanına karar verilebilir.

Kanunun 10. maddesine göre; genel veya kısmi seferberlik ilanına, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu yetkili olup, seferberlik ilanı kararında, seferberlik uygulanmasının başlayacağı gün ve saat belirtilir. Bu karar, derhal Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağırılır.

Şu anda ülkemizde yaşanan olaylara baktığımızda, ülkemizde bir seferberlik ilanının koşullarının varlığı inkar edilemez.

Ancak, Anayasamızda ve 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununda,milli seferberlik ilanı gibi bir kavrama yer verilmediği gibi,Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü almadan ve kendi başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun kararı olmadan,Cumhurbaşkanına; tek başına alacağı bir kararla seferberlik ilan etme yetkisi verilmemiştir. Anayasanın 6. maddesine göre, cumhurbaşkanı dahil, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağına göre, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilen ve muhtarlar toplantısında açıklanan milli seferberliğin,Anayasa ve ilgili yasadaki seferberlikle bir alakası yoktur.

Sayın Cumhurbaşkanının; ülkemizin içinde bulunduğu, seferberlik ilanını gerekli kılan ağır koşullarına işaret ve vurgu yaparak,ülkenin bir an önce bu ağır koşullardan kurtularak selamete çıkması için, tüm halkımızı daha hassas,duyarlı,dikkatli ve sorumlu davranmaya davet olarak değerlendiriyor ve ülkesini seven naçizane bir vatandaş olarak, halkımızdan beklenen hassasiyeti,duyarlılığı ve sorumlu davranışı, en başta bizi yönetenlerden de beklediğimizi belirtmek istiyoruz. 14.12.2016

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu





6 Aralık 2016 Salı

BİR MUSİBET BİN NASİHATTEN EVLADIR




Güzel bir atasözüdür...

Bir musibet bin nasihatten evldır sözü.Bu sözü, yaşamımızda sıklıkla kullanırız.

Başa gelen felaket, bela, afet, sıkıntı, kötü olay anlamına gelen bir musibetin fiilen yaşanmasının; insan üzerinde, kendisine yönelik muhtemel bir bela sıkıntı ve kötü şeylerle yüz yüze gelebileceğine ilişkin bin nasihatten daha iyi ve etkili olacağını ifade eden bu atasözümüzün, günümüzde insanlarımız üzerinde bir etkisinin kalmadığı, insanlarımızın uğradıkları musibetlere rağmen, gerçekleri göremedikleri bir dönemden geçiyoruz.

Hepsini teke teker sıralamının bir faydası yok, ülkemiz ve ülke insanı, art arda felaket ve sıkıntılar yaşamakta, ülkenin ekonomik,sosyal, asayiş, özgürlükler,demokrasi, yargı bağımsızlığı,can güvenliği, terör ve bölünme tehlikesi gibi diz boyu devasa sorunlarına rağmen, bizi yöneten siyasal iktidar, bu sorunları çözecek yerde, işini ve gücünü bırakmış, ne olduğu belirsiz bir başkanlık sistemini ülkemize monte etmenin uğraşı içinde.

Ülke insanı, sözüm ona tarafsız ve partisiz olan Cumhurbaşkanı döneminde dahi kamplara ayrılarak bölünmüş olmasına rağmen, bu bölünme ve ayrışmayı daha da artıracak olan partili ve taraflı bir cumhurbaşkanı arayışında ve dayatmasında direnilmekte.

Ülkemizin dostu olan ülke neredeyse kalmamış.

Daha dün,Yunanistan yargısı, FETÖ darbe girişiminde bulunan ve Yunanistana sığınan darbeci subayları, ülkemizde adil yargılanma hakkının kalmadığını gerekçe yaparak, ülkemize iade etmeme kararına imza atabiliyor.

Dolar, son yılların rekorlarını kırarak yükselişine devam ediyor, yakın zamana kadar üç liranın altında seyreden dolar, birden bire üç atmışlara çıkabiliyor.Bize, dünyanın sonu geliyor kıyamet kopacak deseler inanırdık ama, doların kısa süre içinde ve birden bire üç atmışlara çıkacağını söyleselerdi, kesinlikle inananamazdık.Bundan büyük ekonomik bir sıkıntı olabilir mi?

Ülkemizin Cumhurbaşkanı; alenen ve hiçbir yoruma mahal vermeyecek netlikte,Fırat Kalkanı askeri operasyonunun amacını,"Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil" şeklinde açıklıyor ve Suriye sorununda Suriye lideri Esat'ın yanında yer alan Rusya Devlet Başkanı Putin'in araya girmesi sonunda, bu açıklamasını geri alarak, hiçbir kişi ve devlete yönelik değil, terörü önleme ve sınır güvenliğimizi sağlama amacıyla bu operasyona başvurduğumuzu açıklamak zorunda kalıyor.

Bu olup biten olumsuzluklar ve sıkıntılar, Türk Milletinin gözleri önünde ceryan edip yaşanıyor ve bu olumsuzluklardan, yani musibetlerden, doğrudan Türk Milleti zarar görüyor, doların önlenemeyen yükselişi, en başta petrol olmak üzere iğneden ipliğe tüm ürünlerin fiyatına yansıyor, zaten geçim sıkıntısı çekmekte olan milletimizi daha da yoksullaştırıyor ve ekonomik dar boğaza sürüklüyor.

Bu toz duman içinde anketler yapılıyor ve tüm bu olumsuzluklara rağmen, bu olumsuzlukların asıl müsebbibi olan siyasal iktidarın başkanlık sistemini getirecek olan anayasa değişikliğinin halk oyuna sunulması halinde, halk oylamasından geçebilecek çoğunluğun sağlanabileceği, anket firmalarınca beyan ediliyor.

Anket firmalarının yaptıkları tespitler, bir algı yaratma operasyonu değil de gerçek ise, “Bir musibet bin nasihatten iyidir” atasözünün bir anlamının kalmadığını, makale yazarak halkın bazı gerçekleri görmeleri konusunda halkı aydınlatmanın, başka bir anlatımla,gerçekleri yazarak bu halka nasihatde bulunmanın beyhude olduğunu düşünüyoruz.

Bu nedenle; makale yazımımızı azaltarak, kendimizi rölantiye aldığımızın farkında olmalısınız. 06/12/2016

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu