24 Haziran
seçiminin resmi olmayan sonuçlarının açıklanmasından hemen
sonra,seçim sonuçlarını yorumlayan bir makale
yayınlamıştık,umarım okumuşsunuzdur.
Bugünkü
makalemizde,seçim sonuçlarına da bakarak,tamamen kendi düşüncemizi
ifade eden bazı gerçekleri açıklamak ve siz okurlarla paylaşarak
dertleşmek istedik.
Önce,ülkemizdeki
seçmen profiline bakacak olursak,seçmenlerimizden azımsanamayacak
büyüklükteki bir bölümü,maalesef ülkenin
siyasi,kütürel,eğitim,dış politika,terör ve ekonomi gibi önemli
sorunlarını izlemiyorlar ve bu sorunlarımızla ilgili gerçekleri
bilmiyorlar,bu konuda iktidar mensupları ne derlerse, ona olduğu
gibi inanıyorlar,gerçekleri sorgulayamadıkları için, iktidarın
propagandalarına kanarak oylarını bilinçsiz olarak sandığa
atıyorlar.
Bu
olumsuzlukta,siyasi iktidarın düşünce ve düşünceyi açıklama
ve basın özgürlüğünü yok sayan ve engelleyen,yazılı ve
görsel basını tamamen kendi tekeline alan ve halkın
aydınlanmasını, gerçekleri görmesini engelleyen anti demokratik
tutumu, en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk
seçmeninin büyük bölümü,yukarıda belirttiğimiz nedenlerin de
etkisiyle,politikacıların ve parti liderlerinin fikirlerini ülke
için yapacakları yararlı çalışmaları, projelerini,ekibinin
gücünü arka plana iterek,liderlerin boyuna,
posuna,yaşına,mezhebine,etnik kökenine,hitabetine,sesinin
tonuna,bağırıp çağırmasına ve hatta güzel ve inandırıcı
yalanlar söyleyip söyleyemediğine bakarak,ön yargılarla
liderlere puan ve oy veriyorlar.Seçmen çoğunluğu, bu geçersiz
kriterlerle ve ön yargılarla,bir liderin üzerini çizmişse,o
liderle arasına bir mesafe koymuşsa,o lider ne kadar iyi ve
memleket yararına politikalar üretip sergilese de,Nuh diyor
Peygamber demiyor,ön yargısını kıramıyor ve kendince bir neden
bularak,yıldızının barışmadığı o lidere asla seçilme şansı
tanımıyor.
Türkiyede
siyaset akıl ile yapılmıyor,duygusal ve tepkisel bir politika
izleniyor.
Önceki bir
seçimde uygulanan bir yöntem; şu veya bu nedenle olumsuz bir sonuç
vermişse,öbür seçimde,sorgusuz ve sualsiz hiç tartışmadan,
hemen o yöntemden vaz geçilebiliyor.
Bir örnek
vermek gerekirse,bundan önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP
ve MHP Ekmelettin İHSANOĞLU'nu çatı aday olarak müştereken
Cumhurbaşkanı adayı yaptı ve seçimi %51 gibi az bir oyla ERDOĞAN
kazandı,çatı adayı da,o zamanki iktidarın adayı ERDOĞAN'ın
aleyhinde bugünkü kadar olumsuz koşullar olmamasına
rağmen,aslında %38 gibi azımsanamayacak bir oy almıştı.
24 Haziran
Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme geldiğinde, muhalefet
kanadında yer alan büyük bir çoğunluk:bir önceki seçimdeki
olumsuz sonuç nedeniyle,aman bu sefer ayı yanlışı yapmayalım,
çatı aday olmasın, her parti kendi adayını göstersin ki, oylar
bölünsün ve dağılsın,bu suretle seçim ikinci tura kalsın ve
ikinci turda muhalafetin adayı seçilme şansını yakalasın.
Biz yazdığımız
makalelerde, her şeye rağmen ikinci turun garantili
olmadığını,seçimin ilk turda sonuçlanması halinde sadece soğuk
bir su içileceğini, Millet İttifakının kuvvetli seçilebilecek
bir kişi üzerinde anlaşarak ortak bir adayla seçime girmelerini
savunduk.Herkes bize yukarıdan baktı ve ağır yorumlarla
karşılıklar verdiler.Kim haklı çıktı? İstemezdik ama, biz
haklı çıktık.
Millet
İttifakı; örneğin, İNCE üzerinde karar kılıp, İNCE tek
başına muhalefetin ortak adayı olarak mücadele etseydi,bize göre,
seçim nasıl olsa iş ikinci tura kalacak gevşemesine ve rehavetine
kapılmayacak olan muhalif seçmenler, seçimlere daha fazla
asılacaklar ve daha iyi bir sonuç alma şansı doğacaktı.Buna
rağmen,ERDOĞAN seçilseydi dahi,ortak aday İNCE'nin aldığı
oylar, bugün aldığı oylardan fazla olacaktı.
Bir de,en
önemlisi ne olurdu biliyor musunuz?Temel KARAMOLLAOĞLU ve Meral
AKŞENER Cumhurbaşkanı adayı olmadıkları için milletvekili
seçilirler ve şimdi mecliste olurlardı.
Politikacı ve
bir lider gücünü ve kapasitesini ve de haddini çok iyi bilmek ve
gerçekçi olmak zorundadır.
Kimse
gücenmesin,İYİ Parti ve lideri Meral AKŞENER; boylarına,
poslarına ve kadrolarına,hiç seçim deneyimi
yaşamadıklarına,çiçeği burnunda tap taze ve yeni bir parti
olduklarına bakmadan,kendilerini dev aynasında gördüler,anketlere
ve meydanlara bakarak yanıldılar,CHP'nin desteğiyle seçimlere
girebildiklerini unuttular,AKŞENER'in bir alternatif olabileceğine
inandılar,sonunda ne oldu?Millet İttifakı olmasaydı barajın
altında kalacaklar ve meclise dahi giremeyeceklerdi, AKŞENER de
partisinden dahi daha az oy alarak,Cumhurbaşkanı olamadığı
gibi,mevzuat gereği milletvekili olama imkanını elinin tersiyle
iterek milletvekili dahi olamadı ve siyasi geleceğini büyük bir
risk altına soktu.
CHP'nin oyları
artmadığı gibi,oran itibariyle geriledi de, buna karşılık,CHP'nin
Cumhurbaşkanı adayı İNCE, partisinden daha fazla,%30 küsur
oranında oy aldı.
Bu sonuç, CHP
de haklı olarak bir lider tartışmasına ve arayışına kapı
araladıysa da, gerçekçi bir yorum yaparsak,İNCE'nin partisinden
fazla oy almasında, kendi performansının ve inandırıcılığının
bir payı varsa da, bu fazla oylarda,uyguladığı taktikle
KILIÇDAROĞLU'nun da katkısının olduğunu inkar etmek insafsızlık
olur.KILIÇDAROĞLU; İNCE'nin önünü açmış ve parti rozetini
çıkarttırarak, onu CHP destekli tarafsız bir Cumhurbaşkanı
adayı olarak lanse etmiş ve bu nedenle de;CHP seçmeni dışında,
Millet İttifakına dahil partilerin ve hatta HDP'nin bazı
seçmenlerinin de oy vermesi nedeniyle, İNCE oy oranında CHP'ye
fark atabilmiştir.İNCE'nin; bugün CHP'nin başına geçmesi ve
yarın bir seçim yapılması halinde,aynı oyu alabileceği bize
göre şüphelidir.
CHP'nin oy
oranındaki gerilemenin bir nedeni de;duygusal nedenlerle İYİ
PARTİ'ye ve baraj sorunu nedeniyle de HDP'ye kaptırdığı
azımsanamayacak orandaki oylardır.
Bu
değerlendirmeyi şunun için yapıyoruz.Hani, biz dahil, CHP'nin
çoğu seçmeni, seçim sonuçlarına bakarak, KILIÇDAROĞLU istifa
etsin ve koltuğunu İNCE'ye bıraksın diyoruz ya,bu söylemimizle,
aslında KILIÇDAROĞLU'na haksızlık yapmıyor da değiliz.
KILIÇDAROĞLU;son
seçimler öncesinde,gerçekten çok iyi çalıştı,iyi bir liderlik
yaptı,iyi projelerle halkın karşısına çıktı,bugüne kadar ki
en iyi seçim performansını ortaya koydu,iyi bir Cumhurbaşkanı
adayı belirledi,iktidar tarafından seçime katılması önlenmek
istenen İYİ PARTİ'nin seçimlere katılmasını sağladı, ancak
buna rağmen, sonuç itibariyle ve yukarıda açıkladığımız
nedenlerle seçmen çoğunluğu ile yıldızının bir türlü
barışamaması,seçmen çoğunluğunun yaptığı ülke
gerçekleriyle çelişen haksız tercih ve değerlendirmeleri
nedeniyle,seçimi kaybetti.
Bize göre,iyi
performansına rağmen,şu veya bu nedenle iyi sonuç alamadığı ve
seçmenle yıldızını barıştıramadığı,seçmenin ön
yargılarını kıramadığı için, KILIÇDAROĞLU; partisinin
ileriye dönük menfaatlerini,daha öncelikli ve üstün tutarak,
onurlu bir şekilde istifa etmeli ve bir ilki gerçekleştirerek Türk
siyaset tarihine ismini altın harflerle yazdırmalıdır.
Bu onurlu
davranışı sergileyecek olan KILIÇDAROĞLU'nu, bugünkü toz duman
içinde taktir edenler belki az olabilir ama,ileriki yıllarda,
ileriki kuşaklarca, KILIÇDAROĞLU'nun bu onurlu davranışı,
mutlaka layık olduğu değeri bulacaktır.
Aksi halde,en
başta CHP olmak üzere,KILIÇDAROĞLU'nun kendisi de zarar görecek
ve o da, diğer alıştığımız politikacılar gibi, koltuğuna
yapışmakla suçlanacaktır. 27/06/2018
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder