Ülkemiz
yöneticileri,kendilerine yönelik israf derecesindeki harcamalarına
haklı olarak yapılan eleştirileri,aymaz bir şekilde “devletin
itibarı” saçma savunması ile karşılamaya çalışmakta ve bu
ülkenin yoksul vatandaşlarının vergileriyle oluşan kamu parasını
gereksiz bir şekilde çarçur ettiklerini,asla kabul
etmemektedirler.
Devletin
itibarına geçmeden önce, kelime anlamı olarak itibar ne demektir
ona bir bakalım.
İtibar;”saygı
görme, değerli bulunma, güvenilir olma”demektir.
Devletin
itibarı deyince de,o devletin; bizzat kendi halkından,diğer
devletlerden ve halklarından,uluslararası kuruluşlardan saygı
görmesi,onlar tarafından değerli ve güvenilir
bulunmasıdır.Devletin itibarlı olup olmadığının objektif ve
evrensel kriterleri,saygı görme,değerli ve güvenilir olmadır.
İtibar'ın
tarif ve içeriğinde,devleti yönetenlerin; oturdukları resmi
konutların,sarayların,çalışma makamlarının, kullandıkları
resmi otomobillerin,yiyip içtiklerinin,devlet resepsiyonlarında
konuklara sundukları yiyecek ve içeceklerin maddi değerlerinin
yeri yoktur.
Bir
ülkenin ve devletin itibarı, maddi değerler ve yöneticileri için
sarf edilen israf derecesindeki paralarla ölçülseydi,demokrasinin
adının bulunmadığı,insan hak ve özgürlüklerinin yok
sayıldığı, en başta arap ülkeleri olmak üzere, yöneticileri;
ülkelerinin tüm maddi zenginliklerinin tek sahibi olan
krallık,monarşi ve her türden diktatörlüklerin, en itibarlı
devletlerdan sayılması gerekmeyecek miydi?
Devletin
itibarını yönetenlerin harcadıkları kamu paralarının miktar ve
değeriyle eşdeğer gören zihniyet;demokrasi karşıtı,halkın hak
ve özgürlüklerine, ezilmişliklerine gözlerini kapayan
antidemokratik şark zihniyetidir.
Bize
göre,insan hak ve özgürlüklerine,yargının
bağımsızlığına,demokrasinin evrensel ilkelerine saygılı
itibarlı bir devlet olabilmek için;
O
devlet ve ülkede, evrensel tüm kurum ve kurallarıyla tıkır tıkır
işleyen gerçek bir demokrasi olmalıdır.
Yargısı
tam bağımsız,en başta basın özgürlüğü olmak üzere, tüm
insan hak ve özgürlükleri,sözde değil uygulanabilir olmalıdır.
Devleti
yönetenler,yoksul halktan toplanan kamu paralarını, toplumun
ihtiyaçlarını sıraya koyarak adil bir şekilde harcamalı,lüks
ve şatafattan uzak olmalı,devletin parasını harcamaktan dolayı
hesap verme yolları açık olmalıdır.
Devletin
dış politikası tutarlı ve sürekli olmalı,günün koşullarına
göre günden güne,haftadan haftaya,aydan aya sıkça ve kolaylıkla
değişmemeli,dünyada güçlerine göre iki kutba ayrılan süper
devletlerin arasında gidip gelen zikzaklar çizmemelidir.
İtibarlı
devletin ekonomisi güçlü olmalıdır.Bu anlamda,üreten dış
ticareti açık vermeyen,cari açığı yıldan yıla sürekli
artmayan,parası değerli,halkının büyük bölümü işsiz
olmayan,halkının büyük bölümü yönetenlerin oy için
çalışmadan doyurdukları yardımlar ile geçinen kişilerden
oluşmamalıdır.
Devletin
Milli Eğitim Politikaları her sene değişmemeli,modern,çağdaş,laik
ve bilimsel eğitime öncelik verilmeli,dini eğitim, sadece din
adamı ihtiyacı ile sınırlı ve istisnai olmalıdır.
Allah
ile kul arasında olan din,politikaya alet edilmemeli,dinden siyasi
çıkar sağlama yoluna gidilmemelidir.
Devletin
en üst makam ve koltuğunda oturan kişi,bir anonim şirketin
yönetim kurulu başkanlığı koltuğuna kendisini layık
görmemeli,bir A.Ş.'nin yönetim kurulu başkanlığı koltuğuna
oturmak için, ara sıra da olsa, en üst koltuktan asla inmemelidir.
Dünyanın
büyük bir lider olarak kabul etmek zorunda kaldıkları,değeri
dünya tarafından bilinen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu
olan ATATÜRK gibi tartışmasız değerlere sahip çıkılabilmeli,ona
düşman gözüyle bakılmamalı,adı ATATÜRK olan, ülkenin en
büyük şehrinin en büyük hava alanının kapatılacağını
fırsat bilerek,onun yerine yapılan yeni hava
alanına,faşizmin,istibdadın,demokrasi ve özgürlükler
karşıtlığının sembol ismi olan ABDÜLHAMİT Han isminin
verilmesi gündeme dahi getirilmemeli,böyle bir şeyin olması
halinde ise,tüm Türk Halkı ayağa kalkarak,bu tasarrufa karşı
çıkabilmelidir.
Bunlardan
hiçbirinin esamesi dahi okunmuyorsa, o ülkenin itibarsız olduğu,
itibarının ayaklar altında ezildiği, üzülerek de olsa kabul
edilmeli ve bu duruma yol açan mevcut yönetim ve sistem,
demokratik seçimlerle mutlaka sonlandırılmalıdır. 12/09/2018
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder