Aslında millet
olarak darbelerden bıktık,darbenin ne postallısı güzel,ne de
kadife eldivenli ve rugan ayakkabılısı güzel.Millet olarak, asla
darbe istemiyoruz,özgürlük ve demokrasi istiyoruz bizler.
Buna rağmen;
darbeleri, iş başındaki iktidarın lideri gündeme getiriyor
sürekli olarak.
Hiç gereği ve
alakası yokken,İMAMOĞLU'na vereceğiniz oylar Mısırlı darbeci
SİSİ'ye verilmiş sayılır demez mi.
Bu nedenle, biz
de darbenin ne olduğunu ve çeşitlerini aralarındaki benzerlikleri
ve ayrılıkları makale haline getirmek zorunda kaldık.
Darbeyi,herkesin
anlayabileceği şekilde ve basitçe;mevcut yasal yönetimi iş
başından zora dayalı olarak uzaklaştırarak iş başına gelen
bir kişi ve onun az sayıdaki etrafındakilerin veya seçimle
demokratik yollarla iş başına gelen siyasal iktidarın; kurulu
anayasal düzeni yok ederek, kendi demokrasi dışı düzenlerini
kurup, ülkeyi istedikleri gibi, antidemokratik yollarla
yönetmeleri,özgürlükleri kaldırmaları ve iktidarı bırakmayı
asla düşünmemeleridir.
Askeri darbe
dediğimiz Postallı darbeyi;genellikle, o ülkenin silahlı gücünün
başındaki kişi veya kişler planlar ve yaparlar, seçimle veya bir
önceki askeri darbeyle gelen mevcut yönetimi zora dayalı olarak
cebren iş başından uzaklaştırır ve kendi düzenini kurarak
halka kabul ettirirler.
Askeri
darbe,yani darbenin postallısında,kartlar açıktır,halk bilir
ki,silah gücü kullanılarak askeri bir darbe yapılmış ve
darbciler iş başına gelmişlerdir.Darbeciler de şeffaftır,halkı
demokrasi ve özgürlükler vardır diyerek kanzırmazlar,ülkeyi
özgürlükleri kısarak, ya da tamamen yok ederek, demokrasi dışı
yöntemlerle idare ederler.
Kadife
eldivenli rugan ayakkabılı darbeye gelince;
Bu darbenin
lideri ve lider kadroları,demokrasinin nimetlerinden ve
imkanlarından yararlanarak,demokrasiyi bir araç olarak
kullanarak,demokrasi ve hak ve özgürlük vaat ederek,gerçek
niyetlerini gizleyerek,demokrasiyi amaç edinmeden,rakipleriyle eşit
koşullarda yapılmasa da,demokratik ve meşru sayabileceğimiz bir
seçimi kazanarak iş başına gelirler.
Anayasanın
kendilerine tanıdığı yetkileri, sonuna kadar ve zorlayarak,hatta
anayasanın sınırları dışına çıkarak kllanırlar,ancak
anayasal sorumluluklarını asla yerine getirmezler,göreve
başlarlarken anayasaya göre yaptıkları yeminlerine asla sadık
kalamazlar.Bir sonraki seçimlere kadar,milli irade teraneleriyle,
ülkeyi anayasa ve yasaları ihlal ederek yönetmeye çalışırlar.
Aslında,
mevcut anayasa ve yasaları uygulamak koşuluyla kendilerinin
seçildiklerini ve yetkilendirildiklerini bilirler ama, bilmezlikten
gelirler.Seçilmiş olmalarının,her anayasa ve yasa ihlalini
meşrulaştırdığını savunurlar ve zannadereler.
En küçük bir
eleştiri ve muhalefet,özgür basın istemezler,en küçük bir
eleştiride dahi suç unsuru arayarak,muhaliflerin sesini kısmak
isterler,halkı ve basını korkuturlar ve sindirirler.Bir yandan
da,sürekli demokrasi ve özgürlüklerden bahsederler,demokrasi
havarisi kesilirler.
Halk;neyin
suç,neyin eleştiri olduğunu anlayamaz,anayasanın ve yasaların
kendilerine tanıdığı ve halen hukuken yürürlükte olan hak ve
özgürlüklerini oto kontrol,oto sansür uygulayarak
kullanamazlar,aksi halde hapse boylayacaklarını bilirler.
Basın da
öyledir,özgür ve bağımsız basın organı çok azalır, basının
büyük bölümü iktidar tarafından şu veya bu yolla kendi
saflarına çekilir,halkın doğru haber alması ve bilinçlenmesi bu
yolla engellenir.
Öyle bir hal
alır ki;inanın insanlar askeri,yani postallı darbe günlerini arar
hale gelirler, ne yazık ki.
Mısır
örneğine dönecek olursak,kırk satır mı,kırk katır mı?Diye
sormak gerekiyor.
Yani,SİSİ
mi,yoksa MURSİ mi?
Bize göre, her
ikisi de değil, en hayırlısı, İMAMOĞLU. 22/06/2019
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder