31 Temmuz 2019 Çarşamba

ATATÜRK GENÇLİĞE HİTABESİNDE O KAYMAKAMI DA İŞARET ETMİŞTİR



Bugün SÖZCÜ Gazetesinde yer alan bir haber; şüphesiz, tüm ATATÜRK severlerin yüreğini burkmuş,üzmüş ve sinirlendirmiş,bu kadarı da olamaz artık dedirtmiş olmalıdır.
Olay şu;Rize Fındıklı Belediyesi,ilçedeki adı “Millet Bahçesi” olan parkın bu adını ATATÜRK PARKI olarak değiştirmiş, ancak ilçe kaymakamı bu isim değişikliğine onay vermemiş ve Belediye Başkanının bu değişiklikte ısrar ederek ,parkın ATATÜRK PARKI olarak değişen yeni ismini parkın girişine asması üzerine, buna sinirlenen ilçe kaymakamı, parkın girişinden bu ismin ivedilikle indirilmesini isteyen bir uyarı yazısı göndererek,bu isim değişikliğini Belediye Kanununun 81.maddesi uyarınca onaylamadığı için, bu isim değişikliğinin yürürlüğe giremeyeceğini,parkın girişine ATATÜRK PARKI yazılmasının kanuna aykırı olduğunu,bununla da yetinmeyerek,bu davranışın kamu düzenini bozan bir suç teşkil ettiğini bildirmiştir.
Kaymakam kisvesindeki şu densiz adama bakınız,kaymakamın onaylamadığı bu isim değişikliği, Belediye Kanununun 81.maddesine aykırı olduğu gibi,aynı zamanda kamu düzenini bozan bir suçu da oluşturmaktaymış.
Kaymakam kılıklı adam,başına ATATÜRK kadar taş düşsün senin.
Bu ülkeyi emperyalistlerin işgalinden kurtararak, Osmanlının küllerinden demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran,0 kaymakam geçinen nankörün de bu ülkede özgürce yaşamasını sağlayan, bu ülkenin kurucusu ve gerçek sahibi ATATÜRK'ün isminin, isim değişikliğiyle ilçedeki bir parka verilmesi,kamu düzenini niçin bozacakmış,bu değişiklik kamu düzenini değil,Osmanlı ve ümmet hayranı Millet ve milletçilik kavramlarından hoşlanmayan,Müslümanlığı da belirli bir mezhebe indirgeyen,laik ve demokratik Cumhuriyet ve ATATÜRK düşmanlarının huzurunu ve düzenlerini bozmaktadır.
Bu Kaymakam, derhal görevden alınmalıdır,bu kaymakamı görevden almayanlar da bu kaymakamın ATATÜRK ve laik cumhuriyete yönelik kin ve düşmanlığına aynen ortak olacaklardır.
Belediye Kanununun 81.maddesinde;Cadde, sokak, meydan, park, tesis ve benzerlerine ad verilmesi ve beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerinin tespitine ilişkin kararların, mülkî idare amirinin onayı ile yürürlüğe gireceği belirtilmiş ise de;burada söz konusu olan husus,ATATÜRK adına ilişkin değildir,Belediye Meclisleri; cadde,sokak meydan ve benzeri yerlere gelişi güzel,ahlaka,örf ve adetlere,kamu düzenine aykırı,adı suça ve kötü işlere karışan beldede iyi anılmayan kişilerin isimlerini verirlerse,bu isimlerin derhal geçerlilik kazanarak yürürlüğe girmesinin önüne geçebilmek için,merkezi yönetimin idari vesayeti uygun görülmüş ve mülki amirin onayı aranmıştır.
Bu isim değişikliğinde ise,üzerinde hiçbir tartışmanın yapılamayacağı ATATÜRK ismi söz konusu olup,yerel yönetimin seçilmiş ve en yetkili organı olan Belediye Meclisi bu değişikliğe karar vermiş ve parkın adını ATATÜRK PARKI olarak değiştirmiştir.
Burada, ilçe Kaymakamının Belediye Kanununun 81. maddesine sığınarak, ATATÜRK düşmanlığı yapma hak ve yetkisi asla yoktur.Hukukta hakkın kötüye kullanılması yasaktır.Hakkın kötüye kullanılmasını hukuk himaye edemez,bu yasal bir zorunluluktur, hukukun en temel genel bir ilkesidir.
Kaymakam,yasadan doğan onay yetkisini kötüye kullanmış olup,bir suç işleyen varsa o da bu haddini bilmeyen kaymakam kılıklı adamdır,bu kaymakam görevini kötüye kullanmak suçunu işlemiştir.
Buradan,ATATÜRK PARKI isim değişikliğini onaylamayan ve Belediye'ye, ATATÜRK PARKI ismini taşıyan tabelayı ivedi indirmesi için yazı göndererek görevini kötüye kullanan Fındıklı Kaymakamı hakkında, alenen suç duyurusunda bulunuyoruz. 01/08/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

30 Temmuz 2019 Salı

BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI HAYAL Mİ GÖRÜYOR?


Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ve ilk bölümünün Temmuz ayında Meclis tatile girmeden çıkarılacağının sözü verilen yargı reformu paketine ne oldu?
Türkiye Barolar Birliği Başkanı, bu konuda çok umutluydu.
Yargı reformu paketini büyük bir iddiayla açıklayan Cumhurbaşkanını,hepimizden iyi şekilde yakından tanıma fırsatı bulan Sayın Barolar Birliği Başkanı, yargı reformu paketinin Temmuz ayında çıkacağından çok umutlu bir şekilde;basının karşısına çıkarak, “Yargı reformu paketi, Türkiyenin önünü açacak bir başlangıçtır,top meclisin önündedir,Adalet Bakanının öncülüğünde, çoğulcu katılımcı demokrasi anlayışına uygun reform paketini hazırladık,bu paketi gece ve gündüz çalışarak hazırlayan hakim,savcı,avukat,Adalet Bakanlığı bürokratları ve akademisyen binlerce hukukçu kişinin emeği var,hepsine teşekkür ediyoruz,bu yargı paketini, Sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiyenin en üstünde ve en yetkili kişisi olarak açıkladı ve ilan etti ve dedi ki; temuz ayında meclis kapanmadan ilk kısmını çıkaracağız,Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Cumhurbaşkanının sözünü havada bırakmaya hakkı yoktur,bu söz verilmiştir siyasi sorumluluk alınmıştır.”şeklinde beyanatta bulunmuştu.
Seçim öncesi verilen sözler unutuldu ve bu paketin çıkarılması,sözüm ona ve inşallah tatil sonrasına bırakıldı.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı; ya çok saf,yani çok iyi niyetli veya kendisini demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlediği, Almanya veya İngilterenin Barolar Birliği Başkanı olarak hayal ediyor olmalıdır.
Yaşadığı ülkenin,Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle yönetilen Türkiye olduğunu,bu ülkede; kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok edildiğini,parlamenter sistemin denge ve denetim sisteminin yok olduğunu,Meclisin etkinliğini ve işlevini yitirdiğini,yargı bağımsızlığının ve yargıç teminatının kalmadığını,tüm devlet yetkilerinin tek kişide toplandığını,herşeyin bu tek adamın iki dudağının arasında olduğunu,tek adam konumundaki Cumhurbaşkanının yıllarca uğraşarak binbir zorlukla kazandığı yargı üzerindeki mutlak hakimiyetini,yargıyı siyasi muhaliflerine karşı silah olarak kullandığını ve bu reform ile yargı üzerindeki etkinliğini asla kaybetmek istemeyeceğini,partili cumhurbaşkanının iktidardaki partisinin çoğunluğundan oluşan Meclisin,Cumhurbaşkanının iradesi ve istemi dışında bu yargı reformu paketini çıkarma gibi,hür bir iradesinin bulunmadığını bilmiyor mu Sayın Barolar Birliği Başkanı?
Sayın Barolar Birliği Başkanına bir sözü buradan hatırlatmak isteriz.Yargı reformu paketini çıkarmak için size söz veren ve bu sözüne güvendiğiniz siyasi iktidar ve onun mutlak liderinin; 17 senedir yaptıkları,söylemleri,tutmadığı vaatleri,yanılgıları, kandırıldık çıkışları, bundan sonra yapacaklarının garantisidir Sayın Başkan.
Sayın Başkan ne diyor?
Türkiyenin en üstünde ve en yetkili kişisi olarak açıkladı ve ilan etti ve dedi ki; Temuz ayında meclis kapanmadan ilk kısmını çıkaracağız,Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Cumhurbaşkanının sözünü havada bırakmaya hakkı yoktur,bu söz verilmiştir siyasi sorumluluk alınmıştır.”
Sayın Başkan,aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı,bndan önce de ne sözler verdi,bir hatırlayınız.FETÖ konusunda aldatıldık dedi,Dolmabahçe mutabakatı için haberim yoktu dedi,Yargıya değer vermediğini,savunmaya hiç tahammülü olmadığını,Barolar Birliği Başkanı olarak sanırım Danıştaydaki bir toplantıda maruz kaldığınız itibar kırıcı size yönelik davranışını,Barolar Birliği Başkanı olarak Adli Yılın açılışında teamül haline gelen konuşmanıza getirilen engelleri unutmuş olmanız, size hiç yakışmıyor.
Bu olup bitenlerden sonra, siz; kendinizden çok emin bir şekilde, “Cumhurbaşkanımız, Türkiyenin en üstünde ve en yetkili kişisi olarak açıkladı ve ilan etti ve dedi ki; temuz ayında meclis kapanmadan ilk kısmını çıkaracağız,Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Cumhurbaşkanının sözünü havada bırakmaya hakkı yoktur” şeklinde beyanat verebiliyorsunuz?
Sayın Başkan;unutmayınız, hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir,bu söz meclisin duvarlarında yazılı olup,millet iradesinin tecelli ettiği yer, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.Bu nedenle,sizin sarf ettiğiniz, “Büyük Millet Meclisinin, Cumhurbaşkanının sözünü havada bırakmaya hakkı yoktur” sözünüze katılmıyoruz. Meclis, Cumhurbaşkanının buyruğu altında olamaz.Bugün, Millet için hayırlı bir yargı reform paket için bunu söylemiş olsanız da;yarın veya birgün,Milletin hayrına olmayan bir yasa için de;Meclis, Cumhurbaşkanının buyruğunu yerine getirmek zorunda mı olmalıdır?
Sayın Başkan bu talihsiz sözünüzden dolayı sizi kınıyoruz.
Bu konuda çok iddialıyız ve diyoruz ki;bu ülkede,düşünce,düşünceyi açıklama,basın, topantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüklerini tanımayan, muhaliflerinin sesini kısmak ve korkutmak,ülkeyi dikensiz bir gül bahçesi gibi,kolayca idare edebilmek için,yargıyı bir silah olarak kullanma alışkanlığı içindeki AKP iktidarı ve onun lideri;iktidarda kaldığı sürece,yargının tam bağımsız,yargıçların tam teminatlı kılınacağı,düşünce ve düşünceyi açıklama,basın ve toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüklerini teminat altına alacak, demokratik bir yargı reformu paketini asla çıkarmaz.
Aslında bir gerçek varsa,yargı reformu paketinin Temmuz ayında çıkarılmamış olması;AKP Genel Başkanının, bu paketin çıkarılmaması konusunda Meclisi uyarmasından kaynaklıdır.Barolar Birliği başkanı bir bakıma doğru söylemiştir, Meclis,Cumhurbaşkanının bu paketi henüz çıkarmayınız sözünü havada bırakmamış ve bu söze uyarak, paket Temmuz ayında çıkarılmamıştır.
17 yıllık yaşanan tecrübelerle ve uygulamalarla sabit olan bu yalın gerçeklere rağmen;Barolar Birliği Başkanının,AKP iktidarının seçim yoluyla iktidardan uzaklaştırılamadığı sürece, bu ülkede asla ve asla, demokratik bir yargı reformunun yapılamayacağının ayırdına varamamış olmasına hayret etmemek mümkün değildir.31/07/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


23 Temmuz 2019 Salı

KEŞKE YUNAN GALİP GELSEYDİ, ÜMMETİ BÖLMEYE HAKKINIZ YOK, BİZ DENİZE İNSAN DÖKMEDİK,30 AĞUSTOS HALKIN GENELİNİ İLGİLENDİREN BİR BAYRAM DEĞİLDİR



Bu ülkede Fesli lakabıyla ün yapan örümcek kafalı bir vatan haini vardı ya hani,AKP iktidarının çok sevdiği ve el üstünde tuttuğu,koruyup kolladığı, yakın zamanda ölüp giden bu vatan ve millet haini, kurtuluş savaşımız için ne demişti?
Keşke Yunan galip gelseydi”
Bu ülkenin aynı zamanda Cumhurbaşkanı seçilen,AKP Genel Bakanı olan zat,yeni bir parti kuracakları gündeme gelen ve AKP'den istifa eden eski AKP'li bakan BABACAN'a ne demişti?
Ümmeti bölmeye hakkınız yok”
Ordu Belediye Başkanı bir pankart asarak ne söylemiş?
Biz,denize insan dökmedik,biz denize taş dökerek,Avrupa'nın tek havalimanını inşa ettik”
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunu işgal eden aymaz ve vatan haini ne demiş?
30 Ağustos Halkın Genelini İlgilendiren Bir Bayram Değildir”
Bu sözlerin ortak paydasında Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milleti ve milliyetçiliği kavramı yoktur.
Bu sözlerin ortak paydasında ve odağında, Türkiye Cumhuriyeti ve bu cumhuriyetin insan unsurunu oluşturan Türk Milleti ve Türk Milliyetçiliği kavramı yerine, din unsuruna dayalı,Müslüman dinine mensup olan yeryüzündeki tüm insanları ifade eden ümmet ve ümetçilik kavramı yer almaktadır.
AKP iktidarının kafa yapısını,nihai amacını ve idelojisini ortaya koyan bu sözler;Türk Milleti ve millliyetçiliği esasına dayanmayan,halkı ümmet olarak kabul eden Osmanlı'nın,emperyalist düşman devletler tarafından işgal ve parçalanarak yok edildiğini kabul etmeyen,Osmanlı'nın; ATATÜRK tarafından yok edildiğini kabul eden,düşmanın bozguna uğratılarak denize döküldüğü 30 AĞUSTOS ZAFERİ sonrasında,Osmanlı'nın küllerinden, ümmetçiliğe son vererek,Türk Milleti ve milliyetçiliği temeline dayalı olarak ATATÜRK tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyetine, Türk Milleti ve Türk Milliyetçiliğine yönelik bir direnişi sergilemektedir.
Bize göre,resmi bir devlet dini bulunmayan,her dinlere eşit mesafedeki,halkının çoğunluğunu Müslümanlar oluştursa da,her dinden vatandaşı bulunan ve Türk Milleti kavramı altında bir araya gelen Türkiye Cumhuriyetinde;30 Ağustos, halkın tümünü ve genelini ilgilendiren bir bayramdır.Asıl dini bayramlar, Türk Milletini oluşturan farklı dinlerdeki halkımızın genelini ve tümünü ilgilendiren bayramlar değildir.Bu böyle bilene.23/07/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

18 Temmuz 2019 Perşembe

15 TEMMUZ SİZİN BİR BAŞARINIZ DEĞİL YÜZ KARANIZDIR!...



15.Temmuz günü, Demokrasi Ve Milli Birlik Günü olarak kutlandı.
Resmi tatil günümüz çok azmış gibi, o gün de resmi tatiller arasında yerini aldı.
İş başındaki siyasal iktidar ve onun sayın lideri, 15.Temmuzdan siyasi rant çıkarmaya devam ediyor.
FETÖ ile işbirliği yaparak,onun her istediğini yerine getirerek 15.Temmuz'u adım adım hazırlayan,ülkemizi 15.Temmuz hain darbe girişimi ile yüz yüze bırakan süreci hızlandıran ve 15.Temmuz. 2016 tarih itibariyle, on dört yıldır tek başına ikidar olan AKP, 15.Temmuzu bir başarı gibi göstereceğine,ülkeyi; kendi elleriyle beslediği, devlet kadrolarını işgal ettirdiği FETÖ'nün bu hain darbe girişiminden utanmalı ve 15.Temmuz'u ağzına dahi almamalıdır.
Darbe girişiminin bastırılmış olması, AKP iktidarının bir başarısı değildir,bu darbe girişiminin bastırılmış olması; AKP iktidarının siyasi bilançosunun aktif hanesine bir artı değer olarak asla yazılamaz.Bu darbe girişimi, AKP iktidarının yüz karasıdır.
Önemli olan darbe girişiminin bastırılması ve başarısız kılınması değil,darbe koşullarının yaratılmamasıdır.
Bir insan kendisine iyi bakmaz,ağır şekilde hastalanır ve sonra bir çok maddi ve manevi bedel ödeyerek iyileşirse,bu sonuç o insan için bir başarı değildir.Kendisine iyi baksaydı hastalanmayacak ve bir çok maddi ve manevi bedel ödemeyecek ve hiç üzülmeyecekti.İşte,bize göre 15.Temmuz'u da böyle değerlendirmek gerekir.
15.Temmuz darbe girişiminin birçok şehit ve gazi vererek,Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratarak,halkın gözünden düşürerek bastırılması, bu nedenle başarı değil,birçok hatalar zinciri sonunda kaybedilen eşeğin sonradan bulunarak sevinilmesidir.
15.Temmuz,siyasi iktidarın yüz karası bir başarısızlık olduğu için,siyasi iktidar 15.Temmuzu bir tabu haline getirme ve bu konuda eleştiri yapılmasını önleme gayreti içindedir.
Güneşin balçıkla sıvanamadığı gibi,gerçekleri de asla kamufle edemezsiniz,boşuna uğraşmayınız.
15.Temmuz kutlamalarında, AKP Genel Başkanı yine CHP liderini ağzına doladı,milli birlik günü olduğu söylenen kutlamalarda yaptığı konuşmasında CHP Genel Başkanını 15.Temmuz darbe gecesi Atatürk Havaalanından tankların arasından Bakırköy'e geçmekle suçladı.
Bu ne büyük bir çelişkidir,milletin birliğini temsil eden bir koltuğa da sahip olan ERDOĞAN,adı demekrasi ve Milli Birlik Günü olan kutlamalarda yaptığı konuşmasında,yerel yönetimlerde iktidar olan kendisine seçim yenilgisi tattıran milyonlarca seçmene sahip CHP lideri KILIÇDAROĞLU'nu darbe taraftarıymış gibi gösteren bölücü ve ayrıştırıcı bir konuşma yapabiliyor,anlamak gerçekten çok zor.
Burada bir gerçeği dile getirmek ve bir hakkı teslim etmek istiyoruz.
15.Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında;ne Hande FIRAT'ın müzelik olan cep telefonunun,ne bu telefonla halkın sokağa çıkması çağrısı yapılmasının ve ne de sabaha kadar okunan selaların bir etkisi olmuştur.
Darbe girişimi;dini eğitim alan,sorgulamadan,pozitif ilimden yoksun,kurmay zekası bulunmayan, askerlikle uzaktan yakından ilgileri ve yeterli bilgi ve yetenekleri olmayan,hak etmedikleri rütbe ve makamlara getirilen FETÖCÜ subay ve astsubayların beceriksizlikleri,buna karşılık, demokrasiye bağlı Atatürkçü gerçek subay ve astsubayların, hain FETÖ darbe girişimine sıcak bakmayarak karşı eyleme geçip mevcut düzenden yana çıkmaları,darbecilerin emirlerini yerine getirmekten başka bir günahları olmayan emir kulu ve vicdan sahibi çoğu askerlerin, ellerindeki silahları,sokağa çıkan halka doğrultarak acımasızca ateşlememeleri,halkın silahsız direnişine teslim olmaları nedenleriyle önlenebilmiştir,bu böyle bilinmeldir.
Burada yapılması gereken; her 15.Temmuz günü tören yapıp,olmayan demokrasiyi ve milli birlik ve beraberliği kutlama adına nutuk atmak değil,ucu nereye varırsa varsın,kime ve kimlere dokunursa dokunsun,hain FETÖ'nün siyasi ayağına ulaşarak FETÖ'ye son yumruğu vurmaktır.
Bu,sizce mümkün mü değerli okurlar?

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

13 Temmuz 2019 Cumartesi

15 TEMMUZ'U DEMOKRASİ GÜNÜ OLARAK KUTLAMAYA HAKKINIZ VAR MIDIR?


İki gün sonra, 15.Temmuz.2019 Pazartesi günü, hain FETÖ Örgütü tarafından; onun Türk Silahlı Kuvvetlerine sızdırdığı astsubayından generaline kadar FETÖ'cü askerler tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin üçüncü yılını idrak edeceğiz.
Bu hain darbe girişiminde bulunulan 15.Temmuz.2016 günü iş başında bulunan ve halen de iş başındaki AKP iktidarı;başarısız kalan bu darbe girişiminin yapıldığı 15.Temmuzu,Şehitler Ve Demokrasi günü olarak ilan etti ve resmi tatil de olan her 15.Temmuz günü, Şehitler ve Demokrasi günü olarak kutlanmaktadır.
15.Temmuz hain darbe girişiminin bastırılması ve başarılı olamaması, demokrasimiz ve milletimiz adına bir başarı ve mutluluk kaynağıdır.
Demokrasiden yana olan,ülkesini ve milletini seven herkes,hiç kuşkusuz, bu darbe girişiminin başarılı olamamasından dolayı çok mutlu olmuştur.
Darbe girişiminin bastırılmasından kaynaklı mutluluğumuz gereği,15.Temmuz gününün Şehitler Ve Demokrasi günü olarak ilan edilmesine ve her yıl kutlanmasına,prensip olarak asla karşı değiliz.
Ancak;bugün ülkemizin içinde bulunduğu koşullara ve demokrasi karnemize bir baktığımızda;
Darbe girişiminde bulunan FETÖ Örgütünün,darbe girişiminde bulunacak kadar güçlenmesinde,Emniyete,yargıya ve Türk Silahlı Kuvvetlerine çöreklenmesinde etkin kadroları ele geçirmesinde ihmali, gafleti ve çok ağır kusuru bulunan,
FETÖ ile aynı menzile koşan,darbe girişiminin bastırılmasından sonra,bunu fırsat bilerek darbecilerle mücadele adı altında ilan ettiği olağanüstü hal yönetimini, anayasanın öngördüğü anayasal sınırlarını aşarak,olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konular dışında da bir çok Kanun Hükmünde Kararname çıkararak,anayasal ve yasal kurum ve kuruluşları yok eden,kararnamalerle devleti yeniden dizayn eden,
Özgürlükleri sınırlayarak askıya alan,daha sonra da Parlamenter sistemi kaldırarak,yerine ne olduğu belirsiz, Türk usulü başkanlık sistemi adı altında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getiren,
Kuvvetler ayrılığı ilkesini yerle bir eden,
Hakimiyetin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun kanıtı parlamentoyu etkinsizleştiren,
Yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını yok eden,
Darbe girişiminin bastırılması için milletten destek bekleyerek onları sokağa çağırıp,aylarca sokak nöbetleri tutturmasına rağmen;demokrasinin gereği,olmazsa olmazı,anayasal hakkını kullanarak siyasal iktidarı eleştiren milletin barışçıl protesto haklarını kullanmak üzere sokağa çıkmalarını, şiddet kullanarak engelleyen,milleti sadece kendinden dolayı ve kendi yararı için kullanan,
Demokrasiyi sadece kendisi için var sayan,nalıncı keseri gibi kendisine yontan,
Sandık ve seçim yoluyla,milli iradeyle dahi,kaybetmesine rağmen, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığını,seçimi kazanan muhalefete bırakmayarak,Yüksek Seçim Kuruluna etki yaparak,hiçbir haklı hukuki gerekçe olmaksızın İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal ettirerek yenileten,
Görsel ve yazılı basınının büyük çoğunluğunu, kendisine yandaş yapan,basın özgürlüğünü işlevsiz bırakan ve yok eden,tarafsız ve özgür kalmayı başaran çok az sayıdaki gazete ve gazeteciyi de, elindeki yargı silahını kullanarak susturmaya çalışan, birçok gazetecinin cezaevlerini mesken haline getirmesine doğrudan sebep olan,
12 Eylül darbecileri tarafından hazırlanan yürürlükteki darbe anayasasını dahi uygulamayan,
Antidemokratik %10 seçim barajını muhafaza ederek,milli iradenin tam olarak meclise yansımasına engel olan,
Ana muhalefet partisi liderinin dokunulmazlığını kaldırarak,onu hapse attırmanın yollarını arayan,
Demokrasinin yeşerip yaşayabilmesi için zorunlu olan, iradesi hür ve özgür millet kavramını ağızlarına alamayan,biat kültürüne dayalı ümmet peşinde koşan,Türk Milletini ümmet olarak gören,
İş başındaki AKP iktidarının ve onun liderinin;15.Temmuz'a dört elle sarılıp sahip çıkmaya,bu günü demokrasi günü olarak kutlamaya,haklarının ve yüzlerinin olup olmadığı, mutlaka tartışılmalı ve siyasal iktidar, bu konuda bir özeleştiri yapmalıdır. 13/07/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

8 Temmuz 2019 Pazartesi

DEMOKRASİLERDE YASA TANIMAYAN BİR CUMHURBAŞKANI OLUR MU HİÇ?


AKP Genel Başkanı ERDOĞAN,Cumhurbaşkanlığı şapkasını giyerek,bankanın kuruluş kanununa,bağımsız ve özerk bir kurum olma niteliğine,henüz görev süresinin dolmamış olmasına rağmen,yasaya açıkça aykırı olarak, Merkez Bankası Başkanını görevden almıştır.
Aslında buna yetkisi yoktur.Zira,görev süresi dolmayan Merkez Bankası Başkanı, yasada belirtilen sebepler dışında;ERDOĞAN'ın dediği gibi,"Kendisine ekonomi toplantılarında defalarca faizi indirmesi gerektiğini söyledik. 'Faiz düşerse, enflasyon düşer' dedik. Gerekeni yapmadı. Aynı kulvarda değildik” gerekçesiyle asla görevden alınamaz.Bu işlem yasa dışı bir işlemdir,ben yaptım oldu,ben yasa falan tanımam zihniyetinin hakim olduğu anti demokratik rejimlerde görülen tipik bir uygulamadır.
ERDOĞAN,görevden alma gerekçesinde ne diyor?Kendisini,faizleri indirmesi konusunda defalarca uyardık,faiz düşerse enflasyon düşer dedik,faizi indirmedi,bize itaat etmedi.
Faizin düşmesi halinde, enflasyonun, bıçakla keser gibi, birden düşeceğini ERDOĞAN nereden biliyor?
Bu iş bu kadar kolay olsa,yer yüzünde enflasyon kalmaz,her ülkenin ekonomisi güllük gülüstanlık olur.
Sen,ülkenin vergileriyle,satılan varlıklarıyla,ihracat ve turizm gelirleriye,üretimiyle oluşturulan milli hasılayı,yollara,binalara betona,devasa hava limanlarına, köprülere,saraylara,dini vakıflara,nereye harcandıkları belirsiz örtülü ödeneklere, devletin üretime dönük olmayan cari harcamalarına,lükse şatafata,araba saltanatına,mütahitlere tanıdığınız garanti karlara harca,üretim yapma,cari açığın her yıl artsın,ihracatın düşsün,ithalatın patlasın,ondan sonra ülkede enflasyon var,merkez bankası başkanı faizi düşürmediği için enflasyon düşmedi,bana itaat etmeyen merkez bankası başkanını,görev süresi dolmadan yasaya aykırı olarak ben görevden aldım de.
Nerede bu bolluk?
O zaman,madem siz daha iyi biliyorsunuz, buyurun bankayı da doğrudan kendinize bağlayın, verin emirleri düşürün faizi, bir günde enflasyon canavarından kurtulalım.
Merkez Bankası Başkanı sizin emir ve talimatınızla iş görecekse,bağımsızlığına ve özerkliğine ne gerek vardı?
Demek ki,hariçten kimse bilir bilmez gazel okumasın gerekçesiyle merkez bankası özerk ve bağımsız hale getirilmiş ve başkanına görev teminatı verilmişitir.
Siz şimdi merkez bankası başkanını,emirlerime uymadı gerekçesiyle yasaya aykırı ve keyfi olarak görevden alırsanız, para piyasasında güven kalmaz,yabancı yatırımcılar paralarını çekerler ve yeni para da yatırmazlar,yatırım yapmazlar.
ERDOĞAN;kendi doğrularının, gerçekten doğru olduğunu,faizin düşürülmesiyle anında enflasyonun düşeceğini nereden biliyor?
Kendisinin yetkisindeki işleri, hiçbir engelle karşılaşmadan, tek başına istediği gibi yapıyor,sonuç ortada,ülkenin hiçbir sorununu çözemediği gibi,sorunlar giderek çoğalıyor ve içinden çıkılamaz bir hal alıyor.Merkez bankası başkanı gibi, her başarısız,hedefi tutturamayan, söz dinlemeyen kamu görevlisinin işine, hem de yasaya aykırı olarak son verilebiliyorsa,ERDOĞAN'ın iş başında bir gün dahi kalmaması gerekir.Ancak, Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan ERDOĞAN'ı başarılı olamadığı,hedefi tutturamadığı halde,bu gerekçeyle görevden alabilecek bir makam ve düzenleme yok yasalarımızda.ERDOĞAN'ın görevine ancak halkımız seçim sandığında son verebilir.
Ancak, seçimlere de daha çok zaman olduğuna göre;başarısız olan ve hiçbir hedefi tutturamayan ERDOĞAN'ın da, seçimlerden önce istifa ederek görevini bırakması gerekmez mi? 09/07/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

7 Temmuz 2019 Pazar

ÜLKEMİZİN SIRTINDAKİ S-400 KAMBURU!...


17 Senedir ülkemizi yöneten,daha doğrusu yönetemeyen AKP iktidarının başındaki tek söz sahibi olan kişinin;şahsi ve partisinin siyasi çıkarları uğruna,devlet yönetimine ilişkin, iktidarlar değişse dahi hiç değişmeyecek olan temel kuralları,ülkenin dış politikadaki ana tercih ve ilkelerini,en başta NATO olmak üzere,tüm ittifaklarını yok sayarak,bizzat kendisi tarafından sunni olarak ortaya çıkarılan Suriye çıkmazında söz sahibi olan Rusya'nın desteğini alabilmek için,stratejik ortağım dediği ABD'nin tüm muhalefetine ve ülkemiz aleyhine bir takım tedbirler alarak uygulamaya koyabileceği riskine rağmen,Rusya tarafından geliştirilen S-400 hava savunma sistemini satın almakta ısrar ederek ülkemizin çıkarlarını tehlikeye soktuğunu, Türk halkı olarak üzülerek görüyor ve izliyoruz.
ABD'nin;Rusya'nın geliştirdiği S-400 füzelerini satın almamamız konusundaki ısrarına empatiyle bakıyoruz ve bu ısrarını biz iç işlerimize müdahale olarak asla görmüyoruz.ABD'nin, Suriyedeki PKK unsurlarına arka çıkmasını,onlara silah yardımında bulunmasını,S-400 sorunundan ayrı bir sorun olarak görüyor ve bizim siyasilerin de bu konudaki beceriksizliklerinin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyoruz.
İçinde bulunduğumuz çağda,her alanda devlet olarak, kendine yetecek teknolojiyi,savunma silahlarını bizzat kendin üretemiyorsan,halkın tüketeceği gıda maddelerini kendin üretip yetiştiremiyorsan,yeterli akaryakıt ve doğal gaz kaynakların yoksa, ülke olarak zaten tam özgür ve bağımsız değilsin.
Bir de Avrupa Birliği,Nato gibi Uluslar arası kuruluşları ve ortaklıkları düşündüğünde,aslında hiçbir ülke tam bağımsız değildir.
Bu koşullarda;ülke olarak, her an bir dış müdahale ve tavsiyeye hazır ve açık olmak zorundasınız.
Devletler arası dostluklar karşılıklı çıkar ilişkisine dayanır,hiçbir zaman çıkar beklemeyen ve süreklilik arz eden dostluklar olamaz.
Karşılıklı çıkarları gözeterek,karşılıklı çıkarlara dayalı dostlukları bozmadan karar alıp uygulamak zorundasınız.Ben tam bağımsız bir devlet'im diyemezsiniz.
Çünkü, bizim gibi gelişmekte olan, ekonomik ve teknolojik bağımsızlığı olmayan,cari açığı çok fazla olan devletler, siyaseten de,asla tam bağımsız değildir ve olamaz da.
Bu nedenle,benim stratejik ortağım dediğiniz ve Nato üyesi olarak kalmaya devam ettiğiniz sürece,ABD'nin; kendi adına haklı olduğu, karşı askeri cenahtaki Rusya'dan S-400 almayın uyarısını, içişlerinize müdahale olarak göremezsiniz ve ben bağımsız bir devletim, Rusya'dan S-400 alırım,ABD den de F-35 savaş uçağı alırım para benim değil mi diyemezsiniz.Derseniz,ABD'de, öyleyse size F-35 satmıyorum derse, sesinizi çıkarmaya hakkınız olamaz.
Devletler hukuk vardır ama,devletler hukukunun yaptırımı yoktur.Güçlü olan devlet, her zaman haklıdır,şimdi bizim iç hukukta olduğu gibi.
Bizim avukatlık mesleğinden bir örnek verecek olursak.Bir davanın iki tarafı vardır,davacı ve davalı.Avukat olarak, ya davacı tarafın vekaletini üstleneceksiniz, ya da davalı tarafın,her iki tarafla aynı anda flört edemezsiniz beyler.
Hatta,ceza davalarında sanık tarafında birkaç tane suçlu varsa ve onlar arasında bir çıkar çatışması söz konusuysa,aralarında çıkar çatışması olan sanıkların tümünün avukatlığını üstlenemezsiniz.
Siyasal iktidarın Rusyadan satın alıp parasını ödediği,gelmelerinin an meselesi olduğu S-400 füzeleri de işte öyle bir şey, bizi yönetemeyenler.
Olacağı şu,Rusya'nın ve lideri Putin'in hatırı,onun desteğine muhtaç olunması ve ona sempatik görünebilmek için satın aldığımız S-400 Füzeleri ülkemize gelecek ama, kullanıma hazır vaziyete getirilmeden çürümeye bırakılacak,ülkemizin sırtında bir kambur ve angarya olarak kalacaktır.07/07/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

3 Temmuz 2019 Çarşamba

CUMHURBAŞKANLIĞI YÜKSEK İSTİŞARE KURULU



Yeni oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulunun ne pacağı,işlevinin ne olacağı ve böyle bir kurula gerçekten ihtiyaç olup olmadığı tartışlacak yerde,bu kurul üyelerine verilecek olan maaşın,13 binden Türk Lirasından,18 bin Türk Lirasına çıkarılması ve bu yüksek maaş artışı nedeniyle eleştiride bulunan insanlarımıza, kurul üyeleriden Bülent ARINÇ'ın edepsiz demesi, öne çıkmış bulunmaktadır.
Bülent ARINÇ; gerçekten, bu maaş artışına karşı çıkarak fikrini beyan eden,eleştiride bulunan halkımıza edepsiz dedi mi,sarf ettiği söz, amacını aşan bir şekilde gerçekten eğilip bükülüp çarpıtıldı mı,onu tarışacak değiliz.
Ancak, memur ve memur emeklilerinin maaşlarına çok az artışlar getirilmesine rağmen,kurul üyelerine verilecek ücrete,gerçekten beş bin TL gibi çok fahiş bir artış getirilmesi nedeniyle, halkımızın bu artışa sessiz kalmaması ve artık halkın yavaş yavaş sesini çıkarmaya başlaması, çok olumlu bir gelişmedir.
Gerçekten,Bülent ARINÇ'ın; her ne ise ve her ne amaçla ve kimleri kast ederek söylemiş olursa olsun,halkımızın bu maaş artışına karşı onu kızdıracak şekilde tepki koyarak seslerini duyurmaları, demokrasimiz adına güzel bir gelişmedir. Bülent ARIÇ'a,kurul üyeliğinden dolayı alacağı hak edilmeyen fahiş ücreti, vergi veren halktan bir kişi olarak helal etmemekle birlikte,halkın bu uyanışına ve haksızlıklara karşı seslerini yükseltmeye başlamalarına vesile olduğu için, teşekkür ediyoruz
Tekrardan, yeni oluşturulan bu kurula dönecek olursak,bu kurul güya eskiden önemli mevkilerde bulunmuş siyasi ve bürokratların bilgi ve deneyimlerinden, tecrübelerinden yararlanmak için oluşturulmuş.
Biz, bu görüşe katılmadığımızı baştan belirtmek istiyoruz.
Basında yer alan haberlere göre, kurul üyeliklerine atanan kişilere bakıyoruz, tümü eski siyasi ve AKP de iyi kötü taraftarı olan ununu eleyip eleğini duvara asan kişiler.
Tümü,AKP'ye hizmet etmişler,bilgi ve deneyimleriyle AKP iktidarına sunabilecekleri katkılarını sunmuşlar.Bu nedenle bize göre asıl amaç,yeni parti oluşumlarının,AKP de bazı çözülmelerin oluştuğu haberleri üzerine, eski AKP'li zevatı bir arada tutabilmek ve AKP'den kopmalarının önüne geçebilmektir.
Edepsizler lafıyla asıl gündemde bulunan Bülent ARINÇ'a ve diğerlerine baktığımızda,en başta Bülent ARINÇ olmak üzere,AKP'nin kurucularından ve ağır abilerinden olup;2002 yılından bu yana, AKP'ye Meclis Başkanı ve Bakan olarak dağarcığındaki hizmetleri,düşüncelerini,fikirlerini, 17 yıldır sunmuş kişi ve kişilerdir.Buna rağmen,bir bakıyoruz,AKP; devlet yönetiminde bir arpa boyu yol alamamış ve daha da geriye gitmiş,parlamenter demokrasiyi,kuvvetler arılığını,yargı bağımsızlığını yok etmiş,tüm bu olumsuzluklar yapılırken,bugün kurul üyeliklerine atanan eskinin faal AKP'li siyasetçileri ve devlet adamları olan bu şahsiyetlerin hiçbiri,AKP ve liderinin demokrasiyi yok eden,dış siyasette ülkemizi yalnızlaştıran, ülkeyi Ortadoğu bataklığına sürükleyen, ben bilirim odaklı tek adam yönetim tarzına karşı çıkmamışlar ve eleştiri yaparak, AKP liderini uyarma gereği duymamışlardır,daha doğrusu seslerini çıkarmaktan korkmuşlardır,üstüne üstlük belki de yüzüne karşı alkış tutmuşlardır.
Çok dolgun maaşlarla Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyeliklerine getirilen bu emekli ve sessiz insanlar; bu kurulda, aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan AKP liderine ters düşen görüşlerini korkmadan ve çekinmeden nasıl beyan edecekler merak ediyoruz doğrusu.
Bize göre bu kurul; Saray'ın boş kalan 1150 odasını dolduracak bir vitrin olmaktan,AKP liderinin istişareye çok önem veren bir lider portresi algısını yaratmaktan ve alacakları dolgun maaşları ve sair masraflarıyla,zaten fazlasıyla var olan bütçe açığımıza katkı sunmaktan başka,devletimize pozitif hiçbir bir katkı sunmayacaktır.03/07/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

1 Temmuz 2019 Pazartesi

SÜREKLİ İKTİDAR PARTİSİNİ ELEŞTİRECEK DEĞİLİZ YA!...


Seçimlerde CHP'ye oy veren bir kişi olmamıza rağmen,CHP'nin kayıtlı üyesi ve sözcüsü değiliz,Dünya görüşlerimize,hak, hukuk, adalet,özgürlük ve demokrasi anlayışımıza en yakın gördüğümüz mevcut partilerden en iyisi,daha doğrusu kötünün iyisi olması nedeniyle, CHP'ye oy veriyoruz.
Bizim, CHP'ye oy verme anlayışımızda,futbol takımı tutar gibi veya babadan miras parti anlayışı, asla ön plana çıkmamaktadır.
AKP ile Dünya görüşlerimiz,hak, hukuk, adalet,özgürlük ve demokrasi anlayışımız konularında en küçük bir ortak asgari müşterekimiz olmadığı için,AKP'ye oy vermediğimiz gibi,yazarlık hayatımızda yazdığımız iki bine yakın makalemizin neredeyse tamamına yakınında,iktidarda olmasından da kaynaklı olsa gerek,AKP'yi ve onun yönetim kadrolarını ağır şekilde eleştiren görüşlerimiz yer almaktadır.Sayın okurlar da bunun farkında olmalılar.
Hukukçu ve tarafsız kimliğimizle, bugün CHP'yi eleştiren bir makale yazmayı uygun bulduk.
Aslında,31Mart seçimlerinde önemli şehirlerin belediye başkanlıklarını kazanan ve önemine göre adeta yerel yönetimlerde iktidar partisi konumuna gelen CHP hakkında bir yazı kaleme almayı istiyorduk.Ancak, gündem iktidardaki AKP'nin hatalarıyla o kadar yoğun ki, CHP hakkında bir makale yazma imkanını bulamadık.
Bugün, SÖZCÜ Gazetesinin Tokmak 2 Rahmi TURAN köşesinde, değerli gazeteci Rahmi TURAN'ın “Ah Şu Bodrum!” başlıklı CHP'li Bodrum Belediye Balkanı Ahmet ARAS'ı eleştiren ve yerden yere vuran yazısını okuyunca,yerel yönetimlerde iktidar olan CHP'yi konu alan bu makaleyi yazıyoruz.
Rahmi TURAN; yaz aylarında Bodrumda oturan ve CHP'yi destekleyen görüşte değerli ve tarafsız bir gazetecidir,onun yazdıklarına güveniriz,köşesinde yer alan ve verdiği örneklerle Bodrum Belediye Başkanını yeren yazısını okuyunca, üzüldüm ve hayret ettim.
Bodrum;yazın, nüfusu milyonları bulan Türkiye'nin her yerinden yazlıkçının geldiği,Türkiyenin kalbinin attığı önemli bir turizm beldemizdir.Bu nedenle,Bodrum da CHP'nin başarısız bir belediyecilik örneği vermesi, CHP'nin önümüzdeki genel seçimlerde başarılı olmasını engeller.
Biz sürekli söyleriz.ana muhalefet partisi CHP,yakın zamanlarda hiç iktidar olmadı,iktidara geldiğinde yapacağı başarılı ve olumlu icraatlarını gösterme fırsatı bulamadı,bu nedenle CHP'ye bir imkan verin ve iktidar yapın ki,seçildiklerinde başarılı olup olamayacaklarını görme fırsatını yakalayalım.
İşte bu son yerel seçimlerde halkımız CHP'ye yönelerek, önemli şehirlerin yerel yönetimlerini ana muhalefet partimiz CHP'ye emanet etmiş ve onu yerel yönetimlerde iktidar yapmıştır.
Bu nedenle,CHP'nin yerel yönetimlerdeki bu iktidar şansını çok iyi kullanması,değerlendirmesi,merkezi yönetimde de iktidara geldiğinde,ülke ve halkımızın yararına yapacağı olumlu ve başarılı hizmetlerini ve icraatlarını göstermesi zorunludur.
CHP yönetimi,yerel yönetimlerdeki iktidarını çok iyi kullanmak ve kendisini seçmene ispat etmek zorunda olduğu için,belediye başkanlıklarını kazandığı şehir,ilçe ve beldelerdeki partili belediye başkanlarını sıkı bir şekilde izlemeli,hizmetlerini denetlemeli,yeri geldiğinde kendilerini uyarmalı ve onları asla başıboş bırakmamalıdır.
CHP'den belediye başkanı seçilen başkanlar da,havalara girmemeli CHP sayesinde o koltuklara seçildiklerini asla unutmamalı ve partilerinin merkezi yönetimde de iktiadar olmaları için, canla başla çalışarak, beldelerindeki halkımıza hizmet sunmalı ve onları memnun etmelidirler.
Aksi halde, parti devreye girmeli ve uyarılara rağmen hizmette yetersiz kalan başkanların parti ile ilişkilerine dahi son vermelidir.Bu konu bize göre bu kadar hayati ve önemlidir.
CHP;yerel yönetimlerdeki, yıllar sonra ittifaklarla zorla kazandığı iktidarının kıymetini bilemez ve ayağına gelen bu fırsatı değerlendiremezse,iktidar olmak için, bir elli yıl daha beklemek zorunda kalacağını asla unutmamalıdır.
Bodrum Belediye Başkanı'na yönelik ortak şikayetler;çöplerin alınmaması ve halk plajlarından şezlongların kaldırılması imiş.
Sayın Bodrum Belediye Başkanı;siz, belediyelerin en başta gelen ve yerine getirilmeleri çok kolay görevlerinden olan, çöpleri zamanında toplatamayacaksanız, halkın; halk plajlarından, şezlong hizmeti de alarak, insanca yararlanmasını sağlayamayacaksanız,bir deniz ve turizm kenti olan Bodrum Belediye Başkanlığına niçin talip oldunuz? 01/07/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu