26 Kasım 2019 Salı

DÖRT DÖRTLÜK BİR KUMPAS




Saraya çıkarak ERDOĞAN ile gizli bir görüşme yapan ve kendisine CHP Genel Başkanlığı önerilen ve yardım sözü verilen bir CHP'li iddiasının,tamamen gerçek dışı,çok güzel planlanan,CHP'yi karıştırmaya ve yıpratmaya yönelik, ahlak dışı, alçak bir kumpas olduğu, artık iyice netlik kazanmıştır.
Bu kumpası hazırlayarak uygulamaya koyan kim ya da kimlerdir,isim vererek birilerini suçlamak etik olmadığı için, kumpası şu veya şunlar planlayıp uygulamışlardır diyemiyoruz.
Ancak,bu kumpasın CHP'ye ve genel başkanı KILIÇDAROĞLU'na hiçbir faydasının olmadığı,bilakis zarar vereceği kesin olduğu için,kumpasın CHP içinden planlanmadığını, kesinlikle söyleyebiliriz.
Kumpas; gerçekten çok güzel planlanmış olup,iddianın kamuoyuna duyurulduğu gazetenin ve yazarının seçimi de çok güzel,yerinde ve inandırıcıdır.Zira,Kumpas haberin yer aldığı SÖZCÜ Gazetesi ve başyazarı saygındırlar.
Kumpasın muhatabı ve baş aktörü Muharrem İNCE'nin seçimi;pek inandırıcı olmasa da,böyle bir iddia ve suçlanma üzerine; İNCE'nin, anında vereceği ağır ve şiddetli sert tepki,bu tepki ile CHP üst yönetimini ağır şekilde suçlayarak,dolayısıyla CHP'ye de kurumsal olarak vereceği zarar dikkate alındığında,harika bir seçim olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim,İNCE'nin köyünde yaptığı basın toplantısında hazır bulunan havuz medyasına yaptığı zehir zemberek CHP'yi suçlayan ve CHP'nin içinde bir çetenin var olduğunu beyan eden açıklamaları;kumpasçıların, aktör seçiminde ne kadar başarılı olduklarını gözler önüne sermiştir.
Evet kumpas, amaçlandığı gibi, KILIÇDAROĞLU'nu ve CHP'yi yıpratan etkisine,kamuoyunda çıkardığı sese bakıldığında, çok başarılıdır.
Kumpası hazırlayanlar,dersleine çok iyi çalışmışlar ve dört dörtlük bir kumpası uygulamaya koymuşlardır, kendilerini kutluyoruz!
Kişileri çok güzel analiz etmişler.Muharrem İNCE'yi çok iyi tanıdıkları ve analiz ettikleri belli oluyor.Haksızlıklar karşısında sözünü esirgemeyen aniden tepki verip kızan ve parlayan sabırsız kişiliğini,sivri dilini,özgüvenini iyi değerlendirmişler.
KILIÇDAROĞLU'na gelince;aslında önümüzdeki kurultay onun için çok kolay geçecek, genel başkanlık seçimini zorlanmadan kolaylıkla kazanacaktır,Muharrem İNCE'nin hiç şansı yoktur.Buna rağmen kumpasçıların İNCE ile KILIÇDAROĞLU'nu karşı karşıya getirmeleri,inandırıcılığının olmaması nedeniyle, başarılarına gölge düşürüyorsa da,İNCE'nin sert çıkışlarıyla KILIÇDAROĞLU'na ve CHP'ye vereceği zarar düşünülmüş olmalı.
Kumpasçılar;KILIÇDAROĞLU'nu da çok iyi analiz etmişler,onun saray allerjisini, saray'a olan güvensizliğini,kendisine ve partisine zarar vermek adına,saray'dan her türden kötülüğün ve kumpasın yapılabileceğine olan kesin inancını, çok iyi değerlendirmişlerdir.
Kumpasçılar;şundan çok emin olarak yola çıkmışlar.”Bir CHP'li, gece yarısı gizlice saray'a çıkarak ERDOĞAN ile gizli bir görüşme yaptı ve CHP Genel Başkanlığına seçilmesi için sarayın desteğini alarak saraydan ayrıldı” şeklindeki gerçek dışı bir haberle bir kumpas hazırlar ve bunu ülkenin saygın bir gazetesinde ve saygın bir yazarı vasıtasıyla kamuoyuna servis edersek,KILIÇDAROĞLU; bu saray allerjisi ve saraya olan güvensizliği nedeniyle, bu kumpasa kolaylıkla inanır ve bu kumpası iyi yönetemez,İNCE'nin sert çıkışlarının da eşliğinde CHP'yi yıpratırız.
Bize göre olay budur.
Nitekim KILIÇDAROĞLU;FOX TV.deki Çalar Saat programında söyledikleriyle, aslında kesin bilgiler edinmediği, elinde hiçbir kanıt olmadığı halde,büyük bir hata işleyerek,olayı doğrulamış ve isim veremeyeceğini söyleyerek,sanki bir isim biliyor da o an için gizliyormuş görüntüsü yaratmış olup,adeta gerçek dışı kumpas haberin içini, kendi elleriyle doldurmuş, kumpasçılara hizmet etmiştir.
Sonuç olarak,KILIÇDAROĞLU da,bu konuda kanıta dayalı kesin hiçbir bilgisi olmadığı halde;esiri olduğu saray allerjisinin ve saray'a olan güvensizliğinin kurbanı olmuştur.
Kumpası düzenleyenler; AKP ve saray üst yönetimidir diyemeyiz,elimizde böyle bir kanıt yok.Ancak,bu kumpasın, AKP ve Saray'a yaranmak için birileri tarafından planlanarak yapıldığı ve amacının da CHP'yi ve KILIÇDAROĞLU'nu yıpratmaya yönelik olduğu, kesin bir gerçektir. 26/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

KADIN'A YÖNELİK SİYASAL İKTİDAR ŞİDDETİ




Dün,kadına şiddetle mücadele günüydü.Kadınlarımız için özel bir gündü.
Çok doğaldır ki;kadınlarımız,meydanlara çıkacaklar ve barışçıl olarak bu özel günlerinde kendilerine yönelik erkek şiddetini kınayacaklar ve protesto edecekler,kadınlara yönelik şiddete karşı gerekli önlemlerin alınması için, siyasal iktidarı uyaracaklardı,bu onların vazgeçilemez anayasal ve yasal haklarıydı.
Bu nedenle;biz de, “KADIN'A ŞİDDET” başlıklı bir makale yazmış ve kadına yönelik erkek şiddetini kınayarak eleştirmiştik.
Daha yazımızın mürekkebi kurumadan bir de ne görelim;erkek şiddeti yanında, siyasal iktidar ve polis şiddetine maruz kalmış kadınlarımız.
Hani güzel bir laf vardır ya,”imam osurursa cemaat sıçar”.Bizi yöneten siyasal iktidar, kadına saygı göstermiyor ve özel gününde kadına şiddet uyguluyorsa, kadınlara şiddet uygulayan çoğu cahil bazı kendini bilmez erkekler ne yapsın?
25 Kasım günü'nün,Birleşmiş Milletler tarafından,kadına yönelik şiddete karşı Uluslar arası mücadele günü olarak ilan edilmiş olması,AKP iktidarını ve onun koşulsuz emir ve komutası altındaki valileri ve kaymakamları asla ilgilendirmemektedir.
Birleşmiş Milletlerin ilan ettiği Uluslar arası bir özel gündür,kadına yönelik şiddetle mücadele günü.
Öyle ama;bizi yöneten adamların umurunda değil,kadına şiddet ve bu şiddetle mücadeleye ilişkin özel gün.
Bu gün,adeta bayramlar gibi, özellikle kadınlarımız tarafından kutlanacak ve kadına yönelik şiddet kınanarak, kamuoyunun dikkatlerine sunulacaktır.
Kadınlarımız,bu özel gün nedeniyle bir araya gelecekler,ellerinde pankartlar kadına şiddeti kınayacaklardır.
Barışçıl bu gösteri yürüyüşü,Anayasamıza ve ilgili yasaya göre izne tabi değildir.Bırakın izin almayı, mülki idareye beyanda ve bildirimde bulunmaya dahi gerek yoktur.
Siyasal iktidarın ve onun emrindeki vali ve kaymakamların görevi;kadınlarımızın,bu özel günlerini bir bayram havasında kutlayarak, kendilerine yönelik erkek şiddetini protesto etmelerine ilişkin barışçıl gösteri yürüyüşünü polis şiddetiyle engellemek değil,kadınlarımızın bu gösteri yürüyüşlerini güvence altına alarak, onların huzur içinde özel günlerini kutlamalarını sağlamaktır.
Kadınlarımızdan utanmadınız.Bari, bu günü ilan eden Birleşmiş Milletler'den utanın.
Bir de; bizi diktatör olmakla suçluyorsunuz diyerek, hayıflanıyorsunuz.
Bize göre,diktatör olmanın dahi bir asaleti,raconu ve kuralları vardır,diktatörlük de;beğenelim veya beğenmeyelim, kendine has kuralları olan bir yönetim şeklidir.
Bazen;dün özel günlerinde,barışçıl demokratik gösteri yürüyüşü haklarını kullanmak isteyen kadınlarımıza yönelik iktidar ve polis şiddetinde olduğu gibi,öyle yasa ve hukuk dışı uygulamalarla karşılaşıyoruz ki;inanın diktatörlüğü dahi arar hale geliyoruz. 26/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

25 Kasım 2019 Pazartesi

KADIN'A ŞİDDET!...


Erkek egemen toplumumuzda; sevgili kadınlarımız, erkeklerden kaynaklı daha ne kadar eziyet ve çile çekecekler,erkeklerden şiddet görüp hayatlarını yitirecekler?
Erkeklerimiz; kadınlarımızı, ne zaman, kendileriyle eşit, aynı hak ve özgürlüklere sahip, yaradan'ın bir kulu ve insan olarak,dişi değil erkeklerle eşit haklara sahip kişi olarak görmeye başlayacaklar?
Erkeklerimiz, kadınlarımızın; kendilerini dokuz ay karınlarında taşıyıp, zorlu bir doğumdan sonra dünyaya getirerek emzirip süt vererek büyüten,hastalığında ve sağlığında devamlı yanında olan, gece üzerini açtığında uykusundan fedakarlık yaparak,sıcak yatağından kalkıp üzerini örten, üzerine titreyen, gece uykusunu bölerek onu emziren, büyüdükten sonra dahi üzerinden elini çekmeyen, evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonra da, iki eli kanda da olsa, hiçbir karşılık beklemeden onun yardımına koşan, eşi çalışıyorsa, doğan çocuklarının bakımını da üstlenen anneleri olduğunu ne zaman fark edip, kadınlarımıza fazlasıyla hak ettikleri saygı ve sevgiyi gösterecekler?
Erkeklerimiz; ne zaman, kadınlarımıza yönelik her el kaldırışlarında ve her türlü kötü muameleye kalkıştıklarında, sanki annelerine karşı bir kötü davranış içine girdiklerini hissederek, kadınlarımıza daha saygılı davranmaya alışacaklar?
Erkeklerimiz; kadınlarımızın giyim ve kuşamlarına, başlarını örtüp açmalarına, doğum konturollarına, doğum usullerine, doğuracakları çocuk sayısına yönelik dayatmalarından, ne zaman vazgeçecekler, kadınlarımızın erkek çocuk doğuramamalarının kusurunun, kadınlarda olmadığını,evlenmek kadar, geçinemediklerinde boşanma ve ayrılmanın da çok doğal olduğunu, ne zaman öğrenecekler?
Erkeklerimiz; her konuda kadınlarımızı hor görme kompleksinden ve önyargısından ne zaman kurtulacaklar?
Her şeyden de önemlisi, erkeklerimiz; cinsel yaşamda, kendilerinin kadınlardan daha üstün ve vazgeçilmez olmadıklarını, kadınlarla eşit konumda olduklarını, kadınlarımızın, sadece kendi cinsel zevklerini tatmin eden bir seks objesi olmadıklarını, cinsel yaşamın da, kadın erkek, eşit ve ortak bir yaşam olduğunu, kadın ve erkeğin, anahtar ve kilit misali, girintili ve çıkıntılı anatomik yapılarıyla birbirlerinden ayrılmaz, eşit ve ortak bir işlev içinde olduklarını, cinsel sadakat ve namus kavramının, erkekler için de geçerli olduğunu, azınlık olmalarına rağmen, kadının namussuzunun olduğu gibi, karısını dahi zorla pazarlayarak para kazanma alçaklığını yapan, adi ve namussuz erkeklerin, burunlarından kıl aldırmadan aramızda serbestçe dolaştıklarını, çocuk sahibi olamadıklarında, hatanın mutlak surette kadında olmadığını, hatayı kendilerinde de aramayı,ne zaman anlayıp kabul edecekler?
Çok merak ediyoruz doğrusu.
Bir erkek olarak; bizi, bu öz eleştiriyi yapıp, kendimizi sorgulamaya ve bu makalemizi yazmaya sevk eden ve duygusal konuma gelmemize neden olan şey,
Bugün'ün,yan, 25 Kasım günü'nün,Birleşmiş Milletler tarafından,kadına yönelik şiddete karşı Uluslar arası mücadele günü olarak ilan edilmiş olmasıdır.
Kadına şiddetin ve kadını sadece bir dişi,eşit yurttaş ve kişi olarak görmemenin,hiçbir haklı gerekçesi olamaz,hangi türden olursa olsun, kadına şiddet ve saygısızlık, asla kabul edilemez.
Kadını küçük gören,kadını eşit bir yurttaş ve kişi olarak değil bir dişi olarak gören ve kabul eden zihniyete ve kadınlarımıza yönelik her türden şiddete,şiddetle hayır diyoruz.
Bu vesileyle,tüm kadınlarımıza saygılarımızı sunuyoruz,selam olsun tüm kadınlarımıza.25/Kasım/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

24 Kasım 2019 Pazar

MUHARREM İNCE


Muharrem İNCE;gizlice saraya çıkarak ERDOĞAN ile görüşen CHP'li iddiasıyla yine gündeme oturan bir isim.
Rahmi TURAN'ın açıklmasına göre,saraya gizlice giderek EDOĞAN ile görüşen CHP'li Muharrem İNCE.
Muharrem İNCE'nin ismi geçse de;görüşmenin yapılıp yapılmadığı ve isim,henüz netlik kazanmış değildir.
Amaç bellidir,şimdi birileri bize kızacak ama,CHP yerel seçimlerde başarı göstermiş ve yükselen yıldız ve ERDOĞAN'ın korkulu rüyası olmuştur.ERDOĞAN'ın KILIÇDAROĞLU allerjisi de bundan kaynaklıdır.
KILIÇDAROĞLU,yerel seçimlerdeki performansıyla,kötülerin iyisi olduğunu göstermiştir.Tüm hatalarına rağmen,ülkenin koşullarına,seçmen profiline göre başarısız sayılamaz,canla başla çalışmaktadır.HDP'ye biraz uzak durması doğal karşılanmalıdır,AKP ve liderinin şerrinden haklı olarak korkmaktadır,neticede her şey seçmenin beklentilerine göre şekillenmektedir,seçmen kitlesinin çoğunluğu HDP'yi PKK ile bir tutmakta ve HDP'ye yakınlaşan partileri cezalandırmak için hazır beklemektedir.ERDOĞAN da, CHP'yi yıpratmaya ve seçmenin gözünden düşürmeye yönelik politikasını, teröre yardım etmek suçlamasına endekslemiş ve fırsat kollamaktadır.
Şunu söylemek istiyoruz,halkımız ve CHP'li büyük seçmen kitlesi KILIÇDAROĞLU'ndan çok şey bekliyorsa da,ülkenin gerçeklerini göz ardı etmemelidirler.
Bugünkü koşullara göre,KILIÇDAROĞLU çok başarılı değilse de,başarısız da sayılamaz.
Bu nedenle,Muharrem İNCE'nin; CHP Genel Başkanı seçilmesinin önüne geçmek için kendisine kumpas kurulduğuna ilişkin, CHP genel merkezini ve KILIÇDAROĞLU'nusuçlamaya yönelik beyanları,haklı ve inandırıcı değildir.
İNCE;aday olsa da, yine kaybetmeye mahkumdur.
Zira,İNCE cumhurbaşkanlığı seçimlerinde,seçim gecesi çok kötü performans sergilemiş ve belki de, ikinci turu ve cumhurbaşkanlığı seçimini bu nedenle kaybetmiştir,söz verdiği halde seçim gecesi ortalıkta gözükmemiş, seçmenlerine bir açıklama dahi yapma cesaretini ve nezaketini gösterememiştir.Seçimi, kendi elleriyle ERDOĞAN'a hediye etmiştir,adam kazandı demekle yetinmiştir.
Son yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı İMAMOĞLU'nun gösterdiği performans,seçim gecesi yaptığı açıklamalar,oylarına sahip çıkışı karşısında; İNCE'nin cumhurbaşkanlığı seçiminde, oyların sayıldığı gece gösterdiği başarısızlık daha iyi ortaya çıkmış,İNCE CHP'deki şansını, İMAMOĞLU'na kaptırmıştır.Yüz kere de genel başkanlık seçimine girse,asla kazanamayacaktır, prestiji bu kadar düşen bir İNCE'ye genel merkezin ve KILIÇDAROĞLU'nun kumpas kurmasına gerek yoktur.
Bu nedenle, İNCE'nin;kendisine yönelik kumpas kurulduğuna ilişkin iddia ve suçlaması,haksız ve çok komikir.
İNCE;partisini ve kendisinin itbarını düşünüyorsa,susmalı ve daha fazla konuşmamalıdır.CHP'nin veliaht lideri,çok büyük hatalar yapmazsa, İMAMOĞLU'dur,KILIÇDAROĞLU'nun da aklında olan, kendisinden sonraki veliaht'ın, İMAMOĞLU olduğunu zannediyoruz.
Bu vesileyle,çalışan ve çalışmayan tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyor şükranlarımızı arz ediyoruz. 2/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

22 Kasım 2019 Cuma

LAİK BİR ÜLKENİN CUMHURBAŞKANI




Laik bir ülkede devletin dini yoktur.
Devletin dini,dini İslamdır hükmünün, Anayasalarımızdan çıkarıldığından bu yana yıllar geçmiştir.
Laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de, resmi bir dini yoktur ve İslam dini Devletimizin resmi dini değildir.
Türkiye Cumhuriyetinin yasalar önünde eşit olan vatandaşlarından çoğunluğu İslam dinini benimsemiş olsalar da;vatandaşlarımız arasında, İslam dinine mensup olmayanlar da vardır,onlar da bu devlete vergi vermektedirler.
Bunları niçin yazıyoruz merak etmiş olmalısınız.
Bugün, bir sağlık sorunumuz nedeniyle, doktora gitmek üzere Bayraklı'daki ofisimden,İzmir Metrosunun stadyum durağına doğru yürürken,Fetöden boşaltılan ve AKP İl Başkanlığı olarak el konulan binaya yaklaştığımda, ilanlar ve polis kordonu ile karşılaştım.İlanda,Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN İzmir'de, saat 12.00 de Bilal Saygılı Camisini açacak, saat 14.00 de AKP İl Binasını ziyaret edecek yazıyordu.
Anladım ki,çevredeki polis kordonu ve yoğunluğu, bu nedene dayalıydı.
Doktor dönüşü, yine Stad durağından ofisime yürüyerek dönüyordum, AKP İl Başkanlığı binasının önüne geldiğimde,polislere ofisimin burada olduğunu ve ofisime gitmek üzere geçmek istediğimi bildirdim,kordon oluşturan polisler, buradan geçemezsiniz ilerideki sokaktan saparak ofisinize gidin buyurdular,dayak yemek istemediğim için talimata uydum ve yolumu uzatma pahasına bir sonraki sokaktan dolaşarak ofisime ulaştım.
Bu önemli değil de,laik bir ülkenin cumhurbaşkanı'nın; bir cami açılışını yapmak üzere İzmir'e gelerek,devleti masrafa sokmasına ve insanların huzurunu bozmasına,trafiği allak bullak etmesine akıl ve sır erdiremedim.Kızım, benden sonra arabasıyla ofise gelirken, bütün cadde ve sokaklar tutulduğu için ofise gelemedi ve telefon ederek yarı yoldan dönüp eve gideceğini bildirmek zorunda kaldı.
Muz Cumhuriyetlerinde ve kabile devletlerinde olmayan bu rezalete üzülmek üzereyken;birden, aklıma Anayasa Mahkemesinin kararı geliverdi ve biraz teselli buldum.Neydi o Anayasa Mahkemesi kararı;AKP'nin laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerinin odağı haline geldiğini tescil eden kararıydı.Gerçekten, biraz rahatladım ve sakinleştim,laik bir devletin cumhurbaşkanının sergilemesi gereken davranışı, aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan ERDOĞAN'dan beklemenin, büyük bir yanılgı ve saflık olduğunu anlamıştım.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki;ülkenin menfaatleri yönünden çok önemli olan tank ve palet fabrikasını dahi Katar'a veren,diz boyu olan işsizliği önlemek için yeni fabrikalar inşa ederek açma gibi bir derdi olmadığı bir yana, mevcutları dahi yok pahasına elinden çıkaran bir zihniyet, ancak ihtiyaç dışı cami açılışları yapar ve bununla övünür ne yazık ki. 22/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

21 Kasım 2019 Perşembe

RAHMİ TURAN'A YAKIŞMADI


Sözcü Gazetesinin baş yazarı Rahmi TURAN, kuyuya bir taş attı yüz akıllı çıkaramıyor.
Rahmi TURAN; ülkemizdeki muhalif basının tirajı en yüksek amiral gemisi Sözcü'nün baş yazarlığına yakışmayan bir habere imza atarak,büyük bir polemiğe neden olmuştur.
Rahmi TURAN;güvendiği bir haber kaynağına dayanarak;güya, 9.Kasım günü önemli bir CHP'li ismin,gizlice saraya giderek ERDOĞAN ile görüştüğünü ve ERDOĞAN tarafından kendisine CHP genel başkanlığının önerildiğini,kabul etmesi halinde kendisine yardımcı olunacağını iddia etmiştir.
Rahmi TURAN bu CHP'liye ulaşamadığı için ismini gizli tutacağını açıklayarak kamuoyunun merakını iyice körüklemiştir.
Bu iddia doğru mudur, yoksa birileri Rahmi TURAN'ı oyuna mı getirmiştir bilemiyoruz.
Bildiğimiz tek gerçek,bu haber Rahmi TURAN gibi deneyimli bir gazeteci yazara asla yakışmamıştır.
Haber kaynağına güveniyorsa ve bu haberin doğruluğuna inanıyorsa,ulaşamadığı bu ismi açıklamak zorundadır.
İddiaya konu ismi meçhul CHP'li; aslında, partisine ihanet etmiş olup,bu nedenle isminin açıklanmasını da hak etmiştir.Haber yalansa, yalan olduğunu ispatlamak zorundadır.
Bu meçhul CHP'linin isminin açıklanmaması daha riskli olup, bir çok CHP'li hak etmedikleri halde, töhmet altında bırakılmış olacaktır.
Bir çok CHP'li ismin, haksız olarak mağdur edilmemesi için,partisine ihanet eden CHP'li feda edilmeli ve ismi kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Rahmi TURAN'a yakışan ve düşen görev budur.21/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

18 Kasım 2019 Pazartesi

YILDIZ KENTER


Ülkemizin değerli bir tiyatro ve sinema sanatçısı Yıldız KENTER'i kaybettik.
Bir yıldız daha kayıp gitti ülkemizden.
Yıldız KENTER'i, herkes tanıyor biliyoruz.
Tiyatro merakı ve severliği olan her aydınımız, mutlaka onu sahnede izlemişler ve alkışlamışlardır.
Kendisi,İngiliz bir anne ve Türk babadan Dünya'ya gelmiş,doğu ve batı kültürünü almış,yurt içi ve dışı bir çok düzeyli eğitimi alarak yetişmiş, okullu bir tiyatro sanatçısıydı,bir çok öğrenciye de hocalık yapmış ve yüzlerce sanatçının yetişmesine katkı sunmuştur.
Ölümü, ülkemiz adına büyük kayıptır,kendisine Allahtan rahmet diliyoruz.
Yıldız KENTER'in ölümü nedeniyle; yazılı ve görsel medyada,sosyal paylaşım sitelerinde, onu öven ve göklere çıkaran abartılı yazılara ve paylaşımlara tanık olacağız.
Böyle abartılı Yıldız KENTER hayranı olmayı ve arkasından, abartılı ağıtlar yakmayı hak ettik mi acaba?İşte ben bu abartıya karşıyım
Niçin mi?
Yıldız KENTER; 91 sene dolu dolu yaşamış,ülkesine alanında hizmet etmiş,Devlet sanatçısı payesini ve onurunu kazanmış ve köşesine çekilmiş, tiyatroyu bırakmış emekli bir sanaçımızdı.
Köşesine çekileli uzun bir zaman oldu.Ölüm haberi gelene kadar,kendisini arayan soran,ziyaret eden,kendisiyle söyleşi yapan bir Allah'ın kulu medya'ya,belediye başkanı'na,devlet adamı'na ben rastlamadım veya benim haberim olmadı.
Yıldız KENTER'i; aslında toplum olarak çoktan unutmuş ve çekildiği köşesinde yalnız bırakarak,onu çoktan öldürmüş ve biyolojik ölüm haberini beklemeye başlamıştık.
Dün,çoktan unutarak çekildiği kendi köşesinde yalnızlığa terk edip öldürdüğümüz Yıldız KENTER'in; toplum olarak beklediğimiz biyolojik ölüm haberini alınca,hep birlikte kendisini tekrar hatırlayarak ağıtlar yakmaya başladık.Değerini yeniden hatırladık.
Ama, Yıldız KENTER aramızda değil artık,bizim arkasından yaktığımız ağıtlardan,onu göklere çıkaran övgülerden habersiz olarak,yüreği buruk bir şekilde,son yolculuğuna çıktı bile.
Ne olursunuz,ülkemize hizmet eden, ülkemizin ismini Dünya'ya duyuran bilim ve sanat insanlarımızı,yaşlanıp köşelerine çekildiklerinde de, biyolojik ölümlerini beklemeden analım,gidelim yanlarına konuşalım,söyleşiler yapalım, gönüllerini alalım,insanlarımızla paylaşalım, terk edilmiş duygularıyla baş başa bırakmayalım ki;öldüklerinde,arkalarından ağıtlar yakmayı, övüp göklere çıkarmayı hak edelim. 18/11/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

13 Kasım 2019 Çarşamba

ŞİRKET DEĞİL DEVLET YÖNETİYORSUNUZ DİKKAT!...
Arkadaş,babanızın malı olan bir aile şirketi yönetmiyorsunuz,ATATÜRK tarafından kurulan,değerli diplomatları,kuralları ve gelenekleri olan saygın,T.C.Devletini yönetiyorsunuz.
Tüm olumsuz koşullara,Trump'un ülkemizi aşağılayan demeç ve mektuplarına, ülkemizin yararına hiçbir olumlu sonuç doğurmayacağını bilmenize rağmen, ABD ziyaretine çıkmanız bir yana,bu ziyarete başlarken Avrupa Birliğine rest anlamına gelen o demecinize ne demeli?
AB için diyorsunuz ki; “Şu anda sizinle müzakere masasında olmak bizi bağlamaz. Bu müzakereler bir anda bitebilir.” oh ne güzel,sanki AB'ye girmek için yalvaran biz değildik.
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN;yasaklı olduğunuz için milletvekili dahi seçilemediğiniz ilk iktidar günlerinizde,AB'ye girmek ve müzakereleri başlatmak için, Avrupa Birliği ülkelerine sık sık mekik ziyaretleri yapan siz değil miydiniz?
Şimdi,AB'ye rest çekerek; “Şu anda sizinle müzakere masasında olmak bizi bağlamaz.Bu müzakereler bir anda bitebilir.” tehdidinde bulunuyorsunuz.Maalesef, doğru söylemek gerekirse,AB'ye daha ziyade muhtaç olan ülke biziz, Sayın ERDOĞAN.
Sizin AB'ye girme isteğinizin bir takiye olduğu,çok çekindiğiniz askeri vesayeti kaldırabilmenin,askeri pasif hale getirmenin yolunun Avrupa Birliği üyeliğinden, müzakerelerin başlatılmasından geçtiğini çok iyi biliyordunuz,AB tarafından istenen reformlar ve FETÖ ortaklığınız,FETÖ kumpas davaları sonucunda, askeri güçsüz ve itibarsız kılarak,askeri vesayetten kurtulma başarısını gösterdiniz ve artık AB ile işiniz bitmiş olabilir.
Ama,siz babanızın aile şirketini yönetmiyorsunuz,AB üyeliği ve müzakerelerin devamı, sizin şahsi yararlarınıza uymasa da,ülkenin yararına olan bu müzakereleri, kişisel tercihleriniz,hırslarınız ve öfkeleriniz uğruna tek başınıza sonlandıramazsınız. Böyle,tehdit içeren bir demeci ayak üstü veremezsiniz.
Kötü yönetiminizle, babanızın malı olan şirketinizi batırıp iflasa sürükleyebilirsiniz, kıyısından köşesinden ülke ekonomisi de zarar görse,şirketinizin iflasından en çok siz zarar görürsünüz.
Fakat,AB'ye yönelik olarak sarf ettiğiniz söz,ülkenin yararları için çok sakıncalı bir söz olup;“Şu anda sizinle müzakere masasında olmak bizi bağlamaz” sözünüzden esinlenerek, biz de size diyoruz ki;Sayın ERDOĞAN,siz bugün varsınız, yarın yoksunuz.Geçici olan sizin, AB'ye yönelik bu sözünüz de;kalıcı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini asla bağlamaz. 13/11/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

9 Kasım 2019 Cumartesi

ATATÜRK'ÜN ÖLÜMSÜZLEŞTİĞİNİN 81 NCİ YIL DÖNÜMÜ





Her fani gibi, Mustafa Kemal ATATÜRK de; 1881 yılında Selanik'de doğarak bu fani dünyaya adımını atmış ve Osmanlı Devletinin, 1914-1918 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşı sonunda, en başta başkent İstanbul olmak üzere, emperyalist devletler tarafından işgal edilip paylaşılması üzerine başlattığı kurtuluş mücadelesini kazanarak, çöken Osmanlı Devletinin küllerinden, bugünkü, modern, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini kurup, bugüne ulaşmamızı sağlamış, din,eğitim,hukuk,kılık kıyafet, ekonomi ve sosyal alanda gerekli devrimleri yaptıktan sonra, kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetini, yarının büyükleri ve idarecileri olacak olan Türk Gençliğine emanet ederek, 10.Kasım.1938 tarihinde saat 09.05 de bedenen aramızdan ayrılmıştır.
ATATÜRK için,bilerek ölmüş demiyor ve sadece aramızdan ayrılmıştır diyoruz.
Zira, Sevgili ATATÜRK'ümüz; ölmemiş, her fani gibi, sadece bedenen bu fani dünyadan göçüp gitmiş olup, taht kurmuş olduğu Türk Milletinin gönlünde ve kalbinde, eserleri,ilkeleri,devrimleri ve tüm benliğiyle yaşamaya devam etmektedir. Dünya yerinde durdukça da, yaşamaya devam edecektir.
Bu nedenle, biz, 10 Kasım günlerinin, ATATÜRK'ün ölüm yıl dönümü olarak anılmasını kabul etmiyoruz.
Bize göre, 10.Kasım.1938 tarihi, ATATÜRK'ün ölüm tarihi değildir.10.Kasım.1938 Sevgili ATATÜRK'ün, fanilikten çıkarak, Türk Milleti için, gerçek anlamda ölümsüzleştiği ve Türk Milletinin kalbinde ve gönlünde yeniden doğduğu gündür.
Bu nedenle,Sevgili ATATÜRK'ümüz; gençliğe hitabesinde öngördüğü gibi, bazı harici ve dahili bedhahlar ve karşı devrimciler tarafından, unutturulmaya, yaptığı devrimler ve ilkeleri ortadan kaldırılmaya çalışılsa da; onlara inat, Sevgili ATATÜRK'ümüzü; her zaman olduğu gibi, yarın (10.Kasım.2019) dosta ve iç ve dış düşmanlara ve vatan hainlerine karşı, şükran duygularımızla, 81. DOĞUM (YAŞ) GÜNÜ coşkuyla anıp kutlayacağız ve bağrımıza basacağız.
Bu ülkede yönetime gelip,Sevgili ATATÜRK'ün kurduğu devletten nemalanan,rüyalarında görseler asla inanamayacaklrı şekilde onurlanan,onun koltuğunda oturarak, sözüm ona Türk Milletinin birliğini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil ettiğini iddia eden,bağımsız Merkez Bankası Başkanını,görev süresi dolmadan görevden alarak,yerine atadığı başkana emir vererek, faizleri tek başına istediği seviyeye kadar indirebilen,yasma,yürütme ve yargının kontrolünü elinde tutan, ülkemizin tek yetkilisi ve tek adamı olan zat;emrindeki, ATATÜRK'ün kurduğu Diyanetin başındaki haine emir vererek, cuma hutbesinde, bu ülkenin kurucusu,kendisini Allah'a borçlu olduğumuz,onun dışındaki herşeyi de millet olarak kendisine borçlu olduğumuz ATATÜRK'ün adını andırıp,dua yaptıramıyorsa,Diyanet İşleri Başkanının bu hainliğine,aymazlığına ve insanlık dışı nankörlüğüne ve vicdansızlığına karşı suskun kalarak,onu derhal görevden almayarak bu hainliğe ortak olabiliyorsa,10.Kasım günü Anıtkabire giderek, ATATÜRK'ün mozolesine çiçek koyup özel deftere sahte ve gayri samimi bağlılık mesajı yazmasını ve imzalamasını istemiyoruz.Adımız gibi biliyoruz ki;10.Kasım günü özel defteri imzalayacak ve ATATÜRK'e sahte bağlılık ve sevgi mesajları yazacak olan bu zat;yine,çok değer verdiği,haksız olarak ikinci kurtuluş savaşı ilan ettiği 15.Temmuz ayaklanmasından kendisine nema çıkaracak ibareleri de,kel alaka bu mesajına ilave etmekten çekinmeyecektir.
Bir ülkenin itibarı;lüks ve şaşaalı 1150 odalı saraylarla,yazdığı mektupla,Türk Milletini ve Cumhurbaşkanlığı makamını aşağılayan ABD Başkanına cevap dahi veremediği gibi,üstüne üstlük,bir sömürge valisi gibi ayağına gidip görüşmekle değil,tüm Dünya milletlerinin saygı duydukları,emperyalizme karşı mücadelede kendilerine örnek aldıkları, büstlerini diktirdikleri,adına kitaplar yazdıkları, ATATÜRK gibi, ülkenin kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu Dünya lideri ve bir daha dünyaya gelmesi imkansız değerine sahip çıkarak, ona hak ettiği saygıyı göstermekle korunur.
Buradan ilan ediyoruz,ATATÜRK'ü anmak ve ona hak ettiği değeri vermek ve bunu eylem ve söylemleriyle göstermek;bu ülkenin Cumhurbaşkanından, en sade vatandaşına kadar herkesin vicdan ve insanlık borcudur,
Diyanet işleri Başkanı olan bu aymaz ve nankör adamı,en kısa sürede görevden almayacak bir yönetim,bu hainliğin asli suç ortağı olacaktır.
Kimse,aman efendim Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun demeye kalkmasın,ben süre veriyorum ve şartlı beyanda bulunuyorum.Hodri meydan,en kısa sürede bu haini görevden alın ve siz de suç ortağı olmaktan kurtulunuz.Bu sözlerimizle, Cumhurbaşkanının makamına hakaret amacı taşımadığımız gibi, bilakis; ATATÜRK'ün şahsında,o makam ve kolltuğun onuruna ve şerefine sahip çıkmayı amaçlıyoruz.
Teşekkürler, çok yaşa Sevgili ATATÜRK, iyi ki doğdun ve iyi ki varsın, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ilelebet yaşayacaksın, nice yıllara ve nice 10.Kasım doğum günlerine, sana sonsuz sevgi ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Sevgili ATATÜRK;senin söylediğin gibi, NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE. 09.Kasım.2019



Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

5 Kasım 2019 Salı

MAHALLENİN KABADAYISI



Ekrem İMAMOĞLU, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandı ya,bazıları oyuncağını kaybetmiş,çok sevdiği oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi,çok üzgün ve hırçın.
Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk,oyuncağını elinden alan çocuğu köşeye sıkıştırıp dövmek ve hırpalamak, intikam almak ister ve bunun için sürekli fırsat kollar ya,işte öyle bir çekişmeyi izlemek zorunda bırakılıyor halkımız.
Koskocaman İçişleri Bakanı,İstanbul halkının ezici çoğunluğunun oyu ile üst üste iki kez seçilen İMAMOĞLU'nu içine sindirmiş değil,yerel yönetimler üzerindeki vesayet yetkilerine güvenerek, İMAMOĞLU'nu harcamak ve yerine kayyum atamak için adeta fırsat kolluyor.
İstanbul ve tüm Türk halkının tepkilerini üzerine çekmeyeceğini bilse, çoktan görevden almıştı,ama cesareti İMAMOĞLU'nu bugünkü koşullarda görevden almaya yetmiyor.
İMAMOĞLU'nu, Devletimizi Avrupa Parlamentosunda konuşma yaparak şikayet etti gerekçesiyle, ahmak olmakla suçluyor.
Ülkede huzuru sağlamakla görevli olan İçişleri Bakanı,halkın oylarıyla seçilen İMAMOĞLU'nu hedef alıp ona hakaret ederek,İMAMOĞLU'nun hata yapması için onu adeta kışkırtıyor,çileden çıkarmaya çalışıyor,ülkenin huzurunu ve asayişini bozmak için elinden gelen çabayı gösteriyor.
İMAMOĞLU,Avrupa Parlamentosunda konuşmadığı halde,araştırmadan gerçekleri bilmeden İMAMOĞLU'na saldırarak onu minder dışına itip diskalifiye olmasına gayret ediyor.
İçişleri Bakanı değil, sanki mahallenin kabadayısı.Türk Milleti böyle bir bakanı hak etmiyor ve görmek istemiyor.
Herkes şunu iyi bilsin ki;ülkede birşeyler iyi gitmiyorsa,özgürlükler çiğneniyorsa, demeokrasi elden gidiyorsa, her Türk vatandaşının bu olumsuzlukları içeride ve dışarıda dile getirmeye ve siyasai iktidarı eleştirmeye hakları vardır.Burada eleştirilen siyasal iktidar olup,siyasal iktidar bugün var, yarın yoktur,iktidarlar gelip geçicidir.İktidarlara yönelik haklı eleştiriler, Devletimizi küçük düşürme olarak nitelendirilemez.
İçişleri Bakanı,neredeyse Ermeni soykırımını kabul ve Ermenilerden özür dileme anlamına gelecek şekilde, zamanın Başbakanının Ermenistana yönelik taziye beyanlarını şöyle bir hatırlamalı ve ondan sonra İMAMOĞLU'na dil uzatıp hakaret etmelidir.Cesareti varsa,buna ne söyleyecek merak ediyoruz doğrusu.
Söylemleriyle,mahallenin kabadayılığına soyunan bir İçişleri Bakanı istemiyoruz. 05/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

2 Kasım 2019 Cumartesi

ARINÇ'IN GECİKEN DOĞRULARI



Bülent Arınç; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden sınıf arkadaşımdır, mezuniyetten sonra da,fazla olmamakla birlikte, zaman zaman görüştük,Dünya ve siyasi görüşlerimiz farklı olmasına rağmen,saygı duyduğum nevi şahsına münhasır bir kişidir,okul sıralarında başladığı siyasette yükselmiş ve Meclis Başkanlığı döneminde son kez görüşmüştük,önemli mevkilere gelmesine rağmen,bana rahatlıkla ismimle hitap edebilecekken,saygısından ,sürekli “Güner Bey”diye hitap etmiştir.
Sayın Bülent ARINÇ; milli görüş geleneğinden gelen mütedeyyin bir kişi olarak Fetullah GÜLEN'e ve cemaatine sempati duymuştur.
En başta ERDOĞAN olmak üzere,AKP de siyaset yapıp da GÜLEN'e sempati duymayan kişi mevcut değildir.
ERDOĞAN;araları açılana kadar, GÜLEN ve cemaatini kendi elleriyle beslemiş,attığı imzalarla GÜLEN Cemaatinin mensuplarını devlet kadrolarına doldurmuş,aynı menzile birlikte ilerlediklerini açıkça beyan etmiş,Amerikadan yurda dönmesi ve hasrete son vermesi için kendisine alenen çağrılar yapmştır.
Zamanın Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ,GÜLEN'i ve cemaatini illegal örgüt olarak suçlayan CHP'yi Meclis kürsüsünden alenen eleştirerek,GÜLEN'in; bu ülkenin yetiştirdiği büyük bir din alimi olduğunu avazı çıkarak haykırmış ve GÜLEN'e sahip çıkmıştır.
17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra, AKP ile GÜLEN'in ortaklıkları sona ermiş ve 15.Temmuz darbe girişimi ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir.
17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına kadar,Gülen Cemaatine mensup olmak,bu cemaate sempati duymak, AKP iktidarı tarafından bir ayrıcalık haline getirilmiş,bu cemaate yakınlık devlet katında önemli mevkilere atanmanın referansı haline gelmiş,Gülen ve Cemaati adeta göz kamaştıran bir yıldız,bir cazibe merkezi haline getirilmiştir.
AKP iktidarı tarafından devlet içinde paralel bir yapı oluşturmasına müsaade edilen Gülen ve cemaatinin bu cazibesini ve yükselişini gören mütedeyyin saf insanlarımız,siyasal iktidarın eliyle, Gülen ve cemaatinin sempatizanı haline getirilmiştir.
15.Temmuz darbe girişiminde bulunan Gülen ve cemaatinin silahlı terör örgütü haline gelen silahlı kanadından habersiz olan sempatizan konumundaki sade mütedeyyin insanlar,15.Temmuz darbe girişiminde bulunan, gerçek FETÖ Silahlı terör örgütü mensuplarıyla aynı kefeye konularak, mutfakta soğan doğradığı ve ekmek kestiği yasal bıçaktan başka eline silah almayan bayanlar dahi, FETÖ Silahlı terör örgütü mensubu olmakla suçlanarak hapse atılmıştır.
Çoğunluğu gerçekten masum olan bu insanlar; devletin izniyle açılan ve 15.Temmuz darbe girişimine kadar devlet tarafından kapatılma gereği duyulmayan,öğrencilerinin velilerine devletin parasal yardım yaptığı, burslar verdiği,Türkçe olimpiyatları düzenlediği Fetö yanlısı okullarda çocuklarını okuttukları,devletin para toplama yetkisi verdiği,15.Temmuz darbe girişimine kadar bankacılık ruhsatlarını iptal ederek kapatmadığı Bank Asya isimli katılım bankasına para yatırdıkları,bazı ülkelere yurt dışı geziler yaptıkları,Fetö yanlısı oldukları iddia edilen iş yerlerinde profesyonel olarak çalışarak geçimlerini sağladıkları gerekçeleriyle suçlanarak ağır cezalara çarptırılmışlardır.
Bu itibarla,Sayın ARINÇ son çıkışıyla,aynı zamanda bir hukukçu olarak doğruları dile getirmiştir, ancak söyledikleri geç kalınmış doğrulardır.
Bir ülke düşünün,FETÖ ve Cemaatinin devlet içinde yapılanarak devleti eline geçirmesinin tek suçlusu olan AKP iktidarının hiçbir mensubu, Fetö örgütünün mensubu olarak suçlanıp soruşturmaya uğramıyor,devletin istihbarat örgütü ve emniyeti emrinde olan bu kuruluşların istihbarat raporları önlerine gelen, en azılı Fetö mensupları,yaver olarak burnunun dibine kadar yaklaşan bu ülkenin cumhurbaşkanı,FETÖ'nün gerçek yüzünü,silahlı terör örgütü konumuna geldiğini, 15.Temmuz darb girişiminden sonra öğrenerek,aldatıldık diyor ve halkından özür diliyor,buna rağmen emrinde istihbarat ve emniyet teşkilatı olmayan,istihbarat raporları önlerine gelmeyen sade mütedeyyin vatandaşlarımız,15.Temmuz darbe girişiminden önce,Fetö'nün silahlı terör örgütü haline geldiğini biliyor farz edilerek bu örgütün üyesi oldukları iddiasıyla suçlanarak zindanlara atılıyor.
Adalet Bakanlığında hazırlandığını tahmin ettiğimiz bir şablon,örgüt üyeliğine esas alınacak şablon kriterler, tüm mahkemeler dağıtılıyor ve bu şablon kriterler üzerinden,tek tip duruşma hazırlığı tensipler yapılarak, ülkenin Fetö davalarına bakan tüm ağır ceza mahkemeleri ortak tensip kararlarıyla aynı şablon üzerinden yargılama yaparak,şablon sorulara gelen cevaplara göre,bir şablon üzerinden adalet dağıtıyorlar.
Sizlere,mahkum olan bir müvekkilimizin, anayasal hakkı olan seyahat özgürlüğünü kullanarak bazı ülkelere turistik amaçlı olarak yaptığı seyahatlerin, bu şablon kriterlere göre suçluluğuna kanıt yapıldığı mahkeme kararından bir paragrafı,aynen sunmak istiyoruz.
Okuduğunuza inanamayacaksınız belki ama,mahkemenin mahkumiyete ilişkin gerekçeli kararında, müvekkilin suçluluğuna kanıt olarak, aynen;“Sanığın Bosna Hersek,Makedonya ve Suriye gezilerinin olduğu,kendi ikrarından ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış,FETÖ/PDY'nin etkin olduğu ve özellikle turistik yönleri ağır basmayan ülkelere yapılan seyahatlerin örgütsel amaçlarla yapıldığı kanaati hasıl olmuş ve bu husus suçun sübutu yönünden başka bir yan delil kabul edilmiştir.” ibarelerine yer verilmiştir maalesef.
15.Temmuz darbe girişiminde bulunanlar, en ağır cezalara çarptırılmalıdır. Ancak,siyasal iktidarın çabalarıyla parlatılan cazibe merkezi haline getirilen,Fetullah Gülen cemaatine sempati duymaya adeta teşvik edilen mütedeyyin ve masum insanları savunan ARINÇ'ın beyanları da, açıklanması gecikmiş olsa da, doğruların ifadesidir. 03/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu