27 Temmuz 2014 Pazar

PARTİZAN VALİLERE KAPAK OLSUN



Adana valisi iken, bir Adanalı vatandaşımıza gavat diye hitap eden ve sarf ettiği bu sözün anlamı kadar basitleşen iktidarın partizan valilerinden olup, şu anda Sakarya Valiliği görevinde bulunan Hüseyin Avni COŞ'un, Ankara - İstanbul arasında hizmet yapacak olan hızlı trenin açılışının yapıldığı gün, kraldan çok kralcı ve gereksiz tutumu sonucunda, Selamsız Bandosu isimli sinema filminde yaşanan olaya benzer şekilde düşmüş olduğu gülünç durumu basından izlemiş olmalısınız.

Bundan yaklaşık dört sene önce, “NEREDE O ESKİ VALİLER” başlığı altında yazıp yayınladığımız, 04/07/2010 tarihli makalemizde özetle yer verdiğimiz;

Aslında, her iktidar döneminde, karakteri zayıf olan, makam ve mevkiyi, en başta insanlık onuru olmak üzere, her şeyin üzerinde gören, mevki ve makam için insanlık ve meslek onurunu hiçe sayan bürokratların varlığına tanık olmakla birlikte, özellikle AKP iktidarı döneminde, meslek ve insanlık onurunu siyasal iktidara terk eden bu tür bürokratların çoğaldıklarına, üzülerek tanık olmaktayız.

AKP iktidarının kendilerinden olmayan ve kendilerine biat etmeyen hiç kimseyi, liyakatli olsalar dahi, belirli mevki ve makamlara getirmek istememesi, bunda etkin rol oynasa da, insan kalitesinin düşmesi de bürokrasinin siyasallaşmasında etkin rol oynamaktadır.

Değerli valilerimizi bir kenara koyarsak, partizan siyasal iktidarlar yüzünden,Valilik makamının otuz kırk yıl öncesinin Tahrirat Katipliği kadar bir değer ve ağırlığının kalmadığını söyleyebiliriz.

Aslında, Valilik istisnai bir memuriyet olup, Vali, görev yaptığı ilde, Hükumetin olduğu kadar, Devletin de temsilcisidir. Bu itibarla, Valilerimizin partizan değil, tarafsız olmaları ve siyasal iktidarların kuklası ve yardakçısı olmamaları asıldır.

Siyasal iktidarlar kalıcı olmayıp, bir dönem Hükumet olduktan sonra, yerlerini başka siyasal partilere bırakıp görevden uzaklaşmaktadırlar. Kalıcı olan ise, T.C. Devletidir. Bu itibarla, Valilerimiz gelip geçici olan siyasal iktidarların değil, Devletin valisi olduklarını, tarafsız kaldıkları sürece, vatandaş nezdinde inandırıcı ve itibarlı olduklarını asla unutmamalıdırlar.” şeklindeki görüş ve değerlendirmelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu, Sakarya Valisinin bu partizan ve işgüzar tutumu, açıkça ortaya koymuştur.

Bildiğiniz gibi, Sakarya (Adapazarı) merkezi, Ankara-İstanbul demiryolu güzergahında bulunmamaktadır. Sakarya il hudutları içinde kalan Arifiye istasyonu, bu güzergahta olup, hızlı tren'in ilk hizmete konulduğu gün hızlı tren içinde seyahat edecek olan Tayyip Bey'in, güzergahta yer alan Eskişehir ve Bilecik istasyonlarında miting yapıp konuşması ve devlet imkanlarıyla Cumhurbaşkanlığı propagandası yapması planlandığı halde, Tayyip Bey'in; Sakarya Valisinin sorumluluğu altındaki Arifiye istasyonunda da bir miting ve konuşma yapması planlanıp program altına alınmadığı ve İçişleri Bakanlığı tarafından kendisi uyarılmadığı halde, Sakarya Valisinin, işgüzarlık yapıp durumdan vazife çıkararak, Sakarya il hudutları içinde bulunan Arifiye istasyonunda, kırmızı halılar, bando ve daire müdürleriyle birlikte bir karşılama töreni hazırlamasına rağmen, hızlı trenin bu istasyonda durmayarak transit geçip gitmesi, Sakarya Valisi ve daire müdürlerinin arkadan trene bakıp kalmaları, Devletimizin bağımsız, partizan olmayan, onurlu.ve değerli gerçek valilerimizi ayrı bir yere koyarsak, tüm partizan valiler adına çok üzücü ve onur kırıcı bir olay olarak tarihe geçmiştir.

Bizler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları olarak, tarafsız, sadece devletine ve görev yaptığı iline hizmet eden tarafsız ve onurlu valilerin iş başında olmalarını diliyor ve istiyoruz.

Bu dileklerimizin hayata geçeceği, partizanlığa prim tanımayan yönetimlere ve valilere kavuşacağımız günlerin özlemi içinde, değerli okurların ve tüm İslam Dünyasının ramazan bayramını en iyi dileklerimizle kutluyoruz.27/07/2014


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat


25 Temmuz 2014 Cuma

BU NE BÜYÜK BİR UTANMAZLIKTIR!





Üzerinde Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı sıfatları bulunan bu malum kişinin, hızlı tren açılış merasiminde sergilediği tavırlara ve sarf ettiği sözlere bir bakınız. Peş peşe sıraladığı yalanlarla, ana muhalefet partisi liderine ve kendisinden ömceki dönemlere ağır ve gerçek dışı eleştiriler yapıyor, hakaret ve kin kusuyor, Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İHSANOĞLU'na, bir Başbakana ve Cumhurbaşkanı adayına yakışmayacak basitlikte iftiralarda bulunuyor.

Bu ne büyük bir terbiyesizlik ve ne büyük bir utanmazlıktır!

Bu, Ekmeleddin İHSANOĞLU'nun şahsında, ona destek olan Türk Milletine yapılan büyük bir saygısızlık olduğu gibi, haydi kulu bıraktık, Allahtan korkmazlık ve insanlık dışı bir tutumdur.

İktidar ve makam hırsı, 17 Aralık sürecinde ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile bu iddialara karine teşkil eden orantısız servetten kaynaklı suçluluk duygusu ve kendisinden hesap sorulma korkusu ve bu korkuyu şimdilik geciktirmenin en güvenli tek yolu olan Cumhurbaşkanlığına seçilme hırsı ve arzusu, bütün benliğini sarmış, doğru, akılcı ve insani düşünme yeteneğini tamamen kaybetmiş ve her vesileyle sağa, sola, önüne çıkan herkese şuursuzca saldıran bir Tayyip ERDOĞAN profili ile karşı karşıyayız.

Tayyip Bey'in babasının parasıyla özel olarak yaptırmış olmadığı, Milletin verdiği vergilerle finanse edilen ve bu millete ait olan hızlı tren'in hizmete sokuluşu münasebetiyle düzenlenen bir törende yapılan konuşma, Başbakan sıfatıyla Devlet ve Hükumet adına yapılan resmi bir konuşma olup, bu konuşmayı, AKP grubunda yapılan siyasi bir konuşma haline getirmek, muhalefet partilerini ve liderlerini yalanlarla ve haksız olarak eleştirmek, Cumhurbaşkanı adaylarını çekiştirip onlar hakkında dedikodu yapmak, bu resmi töreni, Cumhurbaşkanlığı seçiminin propaganda alanı haline getirerek kötüye kullanmak, ne Müslümanlıkla ve ne de insanlıkla bağdaşabilir.

Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin, kararlarıyla destek çıkıp onay verdikleri, Cumhurbaşkanlığına aday olan Başbakan'ın, Başbakanlık görevinden istifa etmemesinin sakıncalarını, Tayyip Bey'in, hızlı trenin hizmete sunulması törenini, AKP'nin ve AKP'li Cumhurbaşkanı adayının propaganda toplantısı ve şovu haline getirmesiyle,çok açık ve net bir şekilde görmüş bulunmaktayız.

Tayyip Bey'in bu törende yaptığı konuşmasında yer alan görüşleri, kelimenin tam anlamıyla,bir insanlık ayıbı ve utanmazlıktır.

Bir devlet törenini suiistimal ederek,Cumhurbaşkanlığı seçiminin propaganda alanı haline getirip,seviyesiz, sevgisiz ve saygısız bir şekilde, rakibi Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İHSANOĞLU'na yönelik olarak sarf ettiği şu sözlere dikkatinizi çekmek ve bu sözleri sarf eden Tayyip Bey'in, Türk Milletinin birliğini,bütünlüğünü ve dirliğini temsil edecek olan Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığına seçilme yeterliliğine asla sahip bulunmadığını belirtmek istiyoruz.

Tayyip Bey diyor ki; Ben bu kadar kabiliyetli olduğunu sanmıyordum.
Kahire’de doğmuş, 30 yaşında gelmiş hangi toprağın evladı, neyde bahsediyorsunuz siz? Burada doğduk buranın evlatları biziz.Çok daha fazla muhatap olacak değilim.


Şu ramazan günü Allahtan kork be adam.


Babasının yaşamı nedeniyle, elinde olmayarak, iradesi dışında Kahirede doğmak ve özel koşulları gereği, belirli bir yaşa kadar Kahirede ikamet etmek zorunda kalmak ve daha sonra, vatan hasretiyle ana vatanına dönmek, ne zamandan beri bir suç ve eksiklik olmuştur?


Tayyip Bey'e göre, bu vatanın evladı olmak için, Kahirede değil Türkiyede doğmak ve Kasımpaşada yaşamak gerekiyor. Burada doğdum, buranın evladı benim diyor.Bunu derken bile, Türkiye diyemiyor, nerede hangi ülkede doğdun sen? Net ve açık bir şekilde açıkla da,Türk evladı olduğunu bilelim.


Kendisi Rizede doğmuş ve doğduğu yerde kalmayarak Kasımpaşaya gelmiş ve çakma İstanbullu olmuş, onun bu ilkel ve insanlık dışı, ayrıştıcı, bölücü yorum ve değerlendirmesinden hareket edersek, kendisi de, sakın ola ki, ben Rize'liyim demesin ve Rize'ye giderek, Rize'li hemşerilerim diyerek onlardan oy dilenmesin, çünkü, kendisi de Rize de kalıp yaşamamış, İstanbul'a göç ederek Kasımpaşada yaşamış.


Böyle çarpık, akıl ve insanlık dışı ayrıştırıcı bir mantık ve görüş olabilir mi?


Kimin, bu Türk toprağının evladı olduğunu, doğduğu ve yaşadığı yere göre belirlemeye kalkarsak, sonradan göç ederek bu ülkede yaşamlarını sürdüren ve öz be öz Türk olan göçmen vatandaşlarımıza da büyük saygısızlık ve haksızlık yapmış oluruz.


Bize göre, her namaz kılan, her oruç tutan, her cuma, değişik camilerde, göstere göstere cuma namazını eda eden, her hacca giden kişi, gerçek anlamda Müslüman olamadığı gibi, söylemleriyle ve eylemleriyle, bu Türk toprağının ve ülkesinin insanı olmayı hak etmeyen kişiler de, fiziken bu Türk ülkesinde doğup büyüseler de, gerçek anlamda bu ülkenin ve toprağın insanı ve evladı olamazlar.


Bu topraklarda doğdum ve buranın evladı benim” diyerek, Kahirede doğduğu gerekçesiyle rakibi Ekmeleddin İHSANOĞLU'nu horlayan ve dışlayan, bölücülük ve ayrımcılık yapan bir kişiyi Cumhurbaşkanı olarak görmek istemediğimiz gibi, böyle bir kişinin Cumhurbaşkanlığı adayı olmasının dayanılmaz hafifliğini dahi üzerimizde taşımak istemiyoruz.26/07/2014




Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat


23 Temmuz 2014 Çarşamba

KAMU GÖREVLİLERİNE ÖĞÜTLER





Buradan, özellikle emniyet ve jandarma teşkilatında kolluk görevi yapan her kademedeki memur ve amirlere dostça ve ağabeyce sesleniyoruz.


Siz siz olun, kendi politik menfaatleri dışında hiç kimseyi düşünmeyen politikadan gelen makamların, ya da politikadan gelen makamların atadıkları üst düzey bürokrat kadrolarının, sizin sırtınızı sıvazlayarak, görevde yükselmenize ilişkin vaatlerde bulunarak,vatanı siz kurtaracaksınız yalanlarıyla size verdikleri konusu suç teşkil eden bir emri, hiçbir şekilde yerine getirmeyiniz.


İşte gördünüz, siyasal iktidar sizleri kendi politik menfaatleri ve intikam duyguları içinde yasadışı işlerde kullandıktan sonra, zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkarak, sizleri gözaltına alabilmek için icad ettiği ve kendisinin de baş yaratıcısı olduğu illegal paralel yapının polis ve polis şefleri olduğunuz suçlamasıyla, daha önce size verdikleri emirlerle size uygulattıkları yasadışı metodlarla sizin gözaltına aldığınız ve yasadışı olarak suçladığınız ve mağdur ettiğiniz binlerce masum kişi gibi, yine dün verdikleri emirlerle başlatılan yeni operasyonlarla, kendi meslektaşlarınız tarafından aynı usullerle gözaltına alınıp kelepçelendiniz.


AKP ve cemaat'in oluşturduğu illegal koalisyon için yaptığınız iddia edilen kanunsuzluklara değdi mi?


Hepiniz çok iyi biliyorsunuz,Türkiye Cumhuriyeti, yazılı bir Anayasası olan hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir hukuk devletidir. Devletin ve devlet idaresinin temel kuralları Anayasada açıkça yazılı olup, bu Anayasa kuralları, Cumhurbaşkanından en sade vatandaşına kadar herkesi bağlamaktadır.


Anayasamızın 137. maddesi çok açıktır.Üstlerinizden aldığınız emirler;yönetmelik, tüzük, kanun ve Anayasa hükümlerine aykırı ise, o emri yerine getirmeme ve bu aykırılığı, emri veren üst ve amirlerinize bildirme ve üst ve amiriniz o emri yerine getirmenizde ısrarcı olur ve bu emri yapmanız için emri yazı ile yenilerse , ancak o zaman emri yapma hakkınızın bulunduğunu, bu koşulda kanunsuz bir emri yerine getirmeniz halinde sorumlu olmayacağınızı, yazı ile tekrarlanan emri, bir gün lazım olacağı için, canınız gibi muhafaza etmeniz gerektiğini hatırlatmak istiyoruz.


Sorumlu olmamak için böyle davrandığınız taktirde, o görevde kalır mısınız kalmaz mısınız onu bilemeyiz. Ancak, Anayasal hakkınızı kullanırsanız, makamınızdan olsanız dahi, dün olduğu gibi, gözaltına alınmaz, eşinizden ve çocuklarınızdan ayrı düşmezsiniz.


Bildiğiniz gibi, konusu suç teşkil eden emri ise, hiçbir suretle yerine getirmeyeceksiniz. Yerine getirdiğiniz taktirde, hiçbir şekilde sorumluluktan kurtulamazsınız.


Şimdi bana diyeceksiniz ki, bekara karı boşamak kolaydır, Anayasanın 137. maddesine rağmen, kanunsuz ve/veya konusu suç teşkil eden emirleri yerine getirmek zorundayız, aksi halde meslekte kalmamız ve yükselmemiz mümkün olamaz.


Haklısınız ama, korkunun ecele faydası olmadığı gibi, ileride sorumlu olmamak için de yapabileceğiniz başka bir şey yok, tüm görevliler bu şekilde kanunsuz ve/veya konusu suç teşkil eden emirler karşısında, Anayasal tavrını alırsa, bir gün, bu çarpık düzeninin değişeceği, kanunsuz ve/veya konusu suç teşkil eden emirleri yerine getirmeyen kamu görevlilerinin görevlerine son verilemeyeceği, terfi ve yükselmelerinin önlenemeyecği, bir yerden diğer yere sürülemeyecekleri hukuk devletine uygun yasal ve anayasal bir düzene kavuşabileceğimiz unutulmamalı ve bu konuda yılgınlığa düşülmemelidir.23/07/2014




Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat







22 Temmuz 2014 Salı

GÖRÜNEN KÖY



Bir söz vardır ya, “Görünen köy klavuz istemez”

Ne güzel ve anlamlı bir sözdür bu.

Bu sözü Tayyip Bey ve değerli oğullarına uygularsak, gördüklerimiz karşısında, bu gördüklerimizi klavuzlamaya, belgelemeye, ses kayıtlarıyla ispatlamaya, ses kayıtları montaj mı, yoksa gerçek mi diye araştırmaya hiç gerek kalmayacaktır.

Zira, yukarıda ne demiştik, görünen köy klavuz istemez.

Aysbergin, gün be gün su yüzüne çıkan parçalarını birleştirdiğimizde ve bu birleşen parçaların toplam parasal değerine baktığımızda, bunların, hayatın olağan akışına ve koşullarına göre, olağan bir şekilde oluşmasının asla mümkün olmadığı ve olamayacağı gün gibi aşikar ise, ortaya dökülen, “paraları sıfırladın mı oğlum” sözlerinin yer aldığı ses kayıt ve tapelerinin, gerçek mi, montaj mı diye sorgulanmasına gerek var mıdır?

Tayyip Bey'in geçmişine bakıyoruz, mütevazi bir Türk ailesi, aile fertlerinin sayısına bakıyoruz, bir eş, ikisi kız ve ikisi erkek dört çocuk, yaşam koşulları olarak ülkemizin en pahalı şehri olan İstanbul ilinde yaşayan altı nüfuslu bir aile.

Eş ve çocuklar; aş ister, giyinmek ister, okul harcamaları derken, çifti çubuğu, şirketleri ve bol kazançlı bir işi olmayan bir babanın, zar zor üstesinden geleceği bir yaşam.

Nitekim, başörtülü olduğu için ülkemizde okutamadığı kızlarını Amerikada okutmak zorunda kaldığını sık sık meydanlarda tekrarlayarak mağdur edebiyatı yapan Tayyip Bey'e, bu konuda Remzi GÜR isimli bir iş adamının yardımcı olduğu ve Tayyip Bey'in kızlarının tahsil masraflarını üzerine aldığını biliyoruz.

Çok kısa sayılabilecek olan bir geçmişe uzanan eldeki kıt malzemelerden ortaya çıkan Tayyip ERDOĞAN ailesinin göz kamaştıran bugünkü varlıklı resmine baktığımızda, hayret etmemek, vay be dememek, mümkün değildir.

Biz de, kırk beş senelik hakimlik,savcılık ve avukatlık yaşantımızda, pek de azımsanamayacak olan alın terimizle kazandığımız helal paralarla edindiğimiz, mütevazi bir kışlık, bir yazlık, on senelik bir araba,bir ofis ve bankada otuz bin Türk Lirasından oluşan kendi mal varlığımızla mukayese ettiğimizde, Tayyip Bey'in ve genç oğullarının, kısa sürede ulaştıkları servetlerinin, sadece kamuoyuyla paylaşılan ve bilinen kadarıyla, dudak uçuklattığını görüyoruz.

Bugünkü(22.07.2014) Sözcü Gazetesinde yer alan bir habere göre, Tayyip Bey'in büyük oğlu Buraktan sonra, küçük oğlu vakıfçı Bilal oğlumuz da, ağabeyi Burak gibi, armatörlüğe soyunmuş ve eskinin 75 tirilyonuna tekabül eden 75 milyon liraya bir tanker satın almış, gazetenin haberine göre, babası Tayyip Bey meydanlardan İsraile sözde ateş püskürürken, Bilal oğlumuz da yeni tankeri ile Kuzey Irak Kürt Devletinin petrolünü İsraile taşıyacakmış.

Tayyip Bey'in büyük oğlu Burak ile küçük oğlu Bilal gibi, genç yaşında gemi filosu kuracak kadar, alın terine dayalı helal para kazanabilecek(!) beceri ve aklı bizden ve milyonlarca işsiz ve fakir Türk gencinden sakındığı, tüm beceri ve aklı Tayyip Bey'in oğulları Burak ve Bilale bahşettiği için, Tanrıya isyan etmemek mümkün değildir.

Tüm bu olup bitenlere, normal yollardan ve alın teriyle helal bir şekilde ulaşılması mümkün olmayan, 17 ve 25 aralık sürecinde ortaya çıkan ses kayıtlarınının, montaj mı gerçek mi olduğu konusunda ek bir araştırma yapmaya dahi gerek bırakmayan dudak uçuklatan meçhul servete rağmen, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının hesabını bağımsız yargıda verip aklanmadan Cumhurbaşkanlığına aday olan ve seçileceğine de kesin gözüyle bakılan Tayyip Bey'in Cumhurbaşkanı olacağı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı olduğumuza ve Tayyip Bey'e oy verecek olanlarla vatandaşlık bağı içinde olmamıza lanet etmemek için kendimizi zor tutuyoruz.22/07/2014



Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

20 Temmuz 2014 Pazar

KADINLAR PLAJI



Gazetelerde yer alan bir habere göre, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı kadınlar için ayrı plaj açacakmış.

Antalya büyükşehir Belediyesi, tekrar AKP'nin yönetimine geçti. Bu nedenle, pek çoğunuz gibi, bu haberi pek yadırgamadık.

Tek yadırgadığımız husus, kadınlar plajının açılacağı yerin, Türk Turizminin yüz akı ve başkenti sayılan,Antalya olmasıdır.

Gerçekten, Antalyada kadınlar için ayrı bir plajın açılması, Türk turizmi ve Türk turizminin başkenti Antalya için, bir yüz karası olacaktır.

Kadınlarımız için, niçin ayrı bir plaj düşünülmektedir anlamakta zorlanıyoruz.

Eminiz ki, bu projenin fikir babası da, kadınlarımıza saçlarını türbanla kapattıran, AKP zihniyetini taşıyan ve temsil eden erkeklerimizdir.Kadınlarımızdan böyle bir istek ve talebin geldiğini, asla düşünmüyoruz.

Bizi dünyaya getiren analarımızın hemcinsi olan muhterem kadınlarımızın ve genç kızlarımızın, geri kafalı ve tutucu kocaları ve babaları, öyle istedikleri için düşünülen çağdışı bir projedir bu.

Bu proje ile yine kadınlarımız aşağılanmaktadır. Bu proje kadınlarımıza hakaret ve onların ahlak ve namus anlayışlarına güvensizliktir.

Erkeklerimiz, artık bencilliklerini ve kadınlarımızın namus bekçiliğini bir kenara bırakmalı ve kadınlarımızın namusuna ve ahlaklarına güvenmelidirler.

Burada eksik olan husus, erkeklerimizin kendilerine ve kadınlarımıza olan güvenleri ve kadınlarımızı, sadece bir seks objesi olarak görüp değerlendirmeleridir.

Erkeklerimiz, artık bu eksikliklerinin farkına varmalı ve kendilerini kadınlarımıza karşı rehabilite etmelidirler.

Bunun da yolu, kadınlarımızı saçlarından başlayarak kapatmak, plajlarını ayırmak, erkekten soyutlamak değil, erkeklerimizin, kadınlarımızı kendileri gibi bir insan ve karşı cins olarak görmeleridir.

Ben her zaman kendi kendime sorarım. Kadınlar saçlarını niçin türbanla kapatırlar?

Şayet, amaç erkeklerin tahrik olmasını önlemek ise, benim buna itirazım vardır. Allaha şükür, sağlıklı bir erkek olarak, bugüne kadar kadının saçından dolayı cinsel yönden hiç tahrik olmadığım gibi, saç fetişisti cinsel bir sapıklığı olmayan sağlıklı ve normal tüm erkeklerin, salt kadının saçlarını görmesi nedeniyle, cinsel yönden tahrik olduklarını ve olacaklarını sanmıyoruz.

Yine sağlıklı bir erkek olarak ,bentlerinden taşmak üzere olan bir nehir misali, kadının hatlarını tamamen ortaya çıkaran dar ve şeffaf bir giysiden fırlamamak için kendisini zor tutan bir kadın göğsünün, keza kadının hatlarını tamamen ortaya çıkaran dar bir pantalondan fırlayacakmış gibi görüntü arzeden bir kadın kalçasının, erkeği cinsel olarak tahrik ettiğini, affınıza sığınarak itiraf etmek zorundayız.

Bu nedenle biz diyoruz ki, denizlerimizi ve plajlarımızı haremlik ve selamlık olarak ayırmak yerine, denizlerimizi ve plajlarımızı, erkek ve kadınlarımızın ortak ve müşterek kullanımlarına açarak ve teşvik ederek, erkeklerimizin cinsel yönden eğitilmelerine yardımcı olmalıyız.

Kapanan ve gizlenen şeylerin erkekler için daha cazip hale geldiği ve merak uyandırdığı, rüzgarın azizliğine uğrayan bir kadının aniden açılan eteğinden bir anlık görünen küçük bir bacak parçasının, plajda bikinisi ile ve hatta turistlerde olduğu gibi, üstü açık tek parçalı mayosuyla görüntülenen kadınlarımızdan daha seksi ve tahrik edici olduğu asla unutulmamalıdır.

Bize göre denizlerimizi ve plajlarımızı, kadın ve erkek olarak ayırdığımız taktirde, erkeklerimizin cinsel yönden eğitilmelerine ve medenileştirilmelerine büyük bir sekte vurulacak, bu durumdan da en büyük zararı kadınlarımız görecektir.19.7.2014

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat