Paris'de
gerçekleşen İslami terörü protesto etmek için,
dünya liderleri Paris' de toplanıp görkemli bir yürüyüşle
terörü lanetlediler ve bu tür terör eylemlerinin
tekrar etmemesi dileğinde bulundular.
Bu protesto
yürüyüşüne, ülkemiz adına, terörün
dini olmaz diye demeç veren Başbakan Ahmet Bey katıldı.
Evet, çok
doğru terörün dini olmaz, terör terördür.
Ancak, doğrular
bu yönde ise de, ortaya çıkan gerçekler, hiç
de öyle söylemiyor.
Bugün
yeryüzünde gerçekleştirilen tüm terör
eylemlerinin temelini, ırkçılık ve dincilik oluşturuyor.
Ülkemizdeki
bölücü ve etnik PKK terörü, Kürt
ırkının ayrı bir millet ve devlet olarak tanınması temeline
dayandığı gibi, yeryüzündeki İslami terör
örgütleri de, din adına, İslamlık adına insanları
katlediyorlar.
Şu gerçeği
hepimiz biliyoruz ki; İslamiyet dahil, yeryüzündeki hiçbir
din, bir insanın diğer bir insanı öldürmesine cevaz
vermez, hiçbir din, hangi nedenle olursa olsun, insanın, bir
diğer insan tarafından öldürülmesini haklı
bulmaz,sonuç olarak, öldürmenin hiçbir haklı
nedeni olamaz.
İslam dini ve
diğer dinler; insan ile Allah arasında bir köprü ve
manevi bir bağ kuran ve insanı; ahlaklı, sağlıklı, topluma,
ailesine, diğer bireylere ve her şeyden önce de bizzat
kendisine karşı yararlı kılan kural ve ödevleri belirleyen,
manevi zenginlik ve inançlar manzumesidir.
Bu itibarla,
her insan, dini inanç yönünden hür olup,
istediği dini benimser ve benimsediği dinin kural ve ödevlerine
riayet edip etmemesine göre, dinin sevabından da, günahından
da, sadece Allah'a karşı bireysel olarak kendisi sorumludur.
Dinde,
özellikle İslamiyette bir zorlama yoktur. Herkesin inancı ve
inançsızlığı, günahı ve sevabı kendisinedir.
Dinimize göre,
örneğin; oruç tutmak ve namaz kılmak farz kılınmış
ise, bu, Allah'ın, kendi kullarının sağlıklı yaşamalarını,
nefislerine hakim olmalarını sağlamak içindir. İnsanların
namaz kılıp oruç tutmaları Allah'a hiçbir fayda
sağlamamaktadır. Allah'ın, insanların namazına ve orucuna
ihtiyacı yoktur. Bu nedenle, bir Müslüman'ın; namaz
kılmadığı ve oruç tutmadığı için, bir diğer
Müslümanı eleştirmek, ona kötü davranmak ve
hatta öldürmek gibi bir dini görevi ve mecburiyeti
yoktur. Ortada işlenen bir günah ve hata varsa, bunun hesabını
soracak olan, Allah'ımızdır. Allah kullarından daha güçlü
ve muktedir olup, bir kulunun hatalı bir davranışından ve
işlediği bir günahından dolayı, diğer kulunun ondan hesap
sormaya kalkışması, Allah ve onun peygamberi adına insanları
öldürerek katliam yapması, Allah'ı aciz saymaktan öteye
bir anlam taşımamaktadır.
Herkes; dinini,
kendi içinde, kendi ruh ve manevi dünyasında bireysel
olarak yaşamalıdır.
Din; dünya
işlerine ve özellikle günümüzde yapıldığı
gibi, siyasete, siyasi ve maddi çıkarlara alet edilmemeli,
insanların yaşam tarzlarına dayatma aracı olarak
kullanılmamalıdır.
İşte tam
burada, laiklik ilkesinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Siz; dininizi,
bireysel olarak, kendi ruh ve manevi dünyanızda yaşamaktan
uzaklaşır ve dini, siyasete,siyasi geleceğinize, siyasi
çıkarlarınıza ve hatta maddi çıkarlarınıza alet
eder, insanların yaşam tarzlarına dayatma aracı olarak kullanır
ve laik olamazsanız, din artık, sizinle Allah arasındaki manevi
bir bağ ve inanç olmaktan çıkar ve ister istemez,
diğer insanların dini inançlarını, dini ödevlerini
yerine getirip getirmediklerini, yaşam tarzlarının sizin dayatmaya
kalkıştığınız kendi dini inanışlarınıza uyup uymadığını
sorgulamaya, yaşam tarzlarına karışmaya ve bunlarla ilgili
dayatmalarda bulunmaya, daha da ileri giderek, Allah ve onun
peygamberi adına, insanlara yaptırımlar uygulamaya ve hatta onları
öldürmeye kalkışırsınız.
Gezi
olaylarında gördük, zamanın Başbakanı olan Tayyip Bey;
dini politikaya alet ederek, kendisine politik çıkar
sağlamak ve gezi olaylarına katılan gençleri
itibarsızlaştırmak için, tutturdu ve polisten kaçan
eylemci gençlerin, sığındıkları Dolmabahçe
Camisinde içki içtiklerini iddia etti ve gerçek
dışı olan bu iddiasını ispatlamak için, yalan tanıklık
yapmaya zorladıkları cami imamının, gençlerin camide içki
içtikleri yolunda yalan tanıklık yapmayarak doğruları
söylemesi üzerine de, cami imamını görevden
aldırarak başka bir yere sürgün ettirdi.
İslam dinine
bundan daha büyük kötülük yapılabilir mi?
Diyelim ki, gezi eylemine katılan gençlerin bazıları
sığındıkları Dolmabahçe Camisinde içki içtiler,
sana ne be kardeşim? Dinen günah sayılan bu eylemin hesabını
dinen soracak olan, Allah. Bu eylem, yasalarımıza göre de bir
suç oluşturuyorsa, savcılar ne güne duruyor?
Bir başbakan,
dini siyasete alet ederek, sırf barışçıl ve demokratik
protesto haklarını kullanarak eylem yaptıkları için,
eylemci gençleri camide içki içtiler diye
suçlamaya kalkışır ve yalan tanıklık yapmadığı için
de o cami imamının sürülmesine göz yumarsa, cahil ve
aşırı kökten dinci insanlar da, Paris' de giderler bir
dergiyi basarak Allah ve peygamber adına katliam yapmayı
kendilerine dini bir görev sayarlar.
Halkının
çoğunluğu Müslüman olan ve Dünyadaki tüm
Müslüman ülkeler içinde, kör topal da
olsa, demokrasiyi yaşatmakta bir ilk olan ülkemizde dahi,
laiklik ilkesinin tam olarak işletilemediği, İslam dininin
politikaya ve sosyal yaşama alet edildiği ve dayatıldığı
günümüzde, cehaletin ortadan kalkarak, laiklik ilkesi
ödünsüz olarak tüm İslam aleminde yerleşinceye
kadar, tüm protestolara, yürüyüşlere ve
temennilere rağmen, yeryüzündeki İslami terörün,
tüm hızıyla devam edeceğini iddia etmek, kahinlik
sayılmamalıdır. 12/01/2014
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi
Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder