28 Mayıs 2015 Perşembe

LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN DİNİ LİDERİ OLAMAZ



AKP'nin fiili lideri Tayyip Bey, en sonunda baklayı ağzından çıkardı ve din adamı bir bürokrat olan Diyanet İşleri Başkanını, Katolik Hıristiyanların dini ve ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı olan Papayla aralarında benzerlik ve paralellik kurarak, illegal bir şekilde, dini lider olarak ilan etmiş bulunmaktadır.

Tayyip Bey'in bu talihsiz beyanı ve benzetmesi,Türkiye Cumhuriyetinin laik miteliğine ve yapısına açıkça aykırıdır.

Anayasamıza göre; Türkiye Cumhuriyeti, laik bir ülke ve devlet olup, halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün dinlere eşit mesafede olup, devletimizin resmi bir dini mevcut değildir. İslam dini de, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi dini değildir.

1924 Anayasasında mevcut olan; devletin dini, dini İslamdır hükmü, 1928 yılında Anayasadan çıkarılmış, 1937 yılında da laiklik ilkesi Anayasaya girmiş olup, halen yürürlükte bulunan T.C.Anayasasında da, Türkiye Cumhuriyetinin dini, dini İslamdır hükmü mevcut değildir.

Aslında laik bir ülkede olmaması gereken, sadece İslam dininin esas alındığı Diyanet İşler Başkanlığı ve bu kuruluşu temsil eden başındaki Diyanet İşleri Başkanı, Başbakana bağlı bir bürokrat olup,asla, laik Türkiye Cumhuriyetinin ve vatandaşlarının dini lideri değildir, parlamenter laik Türkiye Cumhuriyetinin liderleri olarak, sadece ve sadece, laik Başbakanı ve Cumhurbaşkanı vardır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde paralel bir devlet olmadığı gibi, Diyanet İşleri Başkanı da Türkiye Cumhuriyetinin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanların dini lideri değildir, üst düzey bir devlet memurudur.

Diyanet İşleri Başkanını dini kıyafetiyle yanına alarak, dualarla beraberce önemli devlet açılışlarını gerçekleştiren Tayyip Bey, Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğini kabul etmediği,hem laik hem Müslüman olunamaz görüşünün mucidi ve savunucusu olduğu için, Diyanet İşleri Başkanını, Müslümanların dini lideri olarak görmekte kendi inanışı ve ideolojisi açısından haklıdır, ancak Tayyip Bey, Diyanet İşleri Başkanı dini liderdir açıklamasıyla, laik Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi olarak, laik Türkiye Cumhuriyetine ihanet etmiştir. 29/05/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

YSK BAŞKAN VE ÜYELERİ SUÇ İŞLİYORSUNUZ




Daha önce de yazdık, Yüksek Seçim Kurulu başkan ve üyelerine son kez sesleniyoruz, tarafsızlığını, partilerüstü'lüğünü yitiren, tüm devlet imkanlarını kullanarak, hergün bir başka yerde seçim meydanlarına çıkıp, AKP Genel Başkanı gibi siyasi mitingler düzenleyerek AKP lehine nutuk atıp propaganda yapan ve yapmaya devam eden, AKP'nin propagandasını yapmakla da yetinmeyerek, karşı atakla tüm muhalefet partilerinin seçim projelerini, liderlerini eleştiren ve kötüleyen, açıkça seçimlerde muhalefete destek olunmamasını talep eden Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'e tarafsız olması gerektiğini ve bu ülkenin cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatıp gerekli önlemleri almamak suretiyle, Anayasanın 79. maddesiyle sizlere tanınan, seçimlerin güvenliğini ve dürüstlüğünü temin etme görevininizi bilerek ve isteyerek savsaklayıp, kötüye kullanarak, açıkça suç işliyorsunuz ve ülkenin demokratik geleceği için hayati önem taşıyan 7 Haziran seçimlerine Tayyip Bey tarafından karıştırılan fesat'a açıkça göz yumduğunuz için, dürüst ve eşit koşullarda yapılmayacak olan 7 Haziran seçimleri nedeniyle,ülke demokrasisinin ileride başına gelmesi muhtemel tüm kötülüklerden, birinci derecede sizler sorumlu olacaksınız.

Unutmayınız; Anayasamızın 79. maddesi, yoruma dahi gerek bırakmayacak netlikte bir kural içermeketdir. Bu kurala göre; seçimlerin genel yönetim ve denetimi, seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün yolsuzluklar, şikayet ve itirazların incelenerek karara bağlanmasından, kısacası, seçimlerin düzen ve dürüstlük içinde yürütülmesinin yönetiminden ve denetiminden Yüksek eçim Kurulu olarak sizler sorumlu ve görevlisiniz.

Anayasada yer alan ve Cumhurbaşkanının sorumsuz olduğunu öngören kural, namusu ve vicdanı üzerine yapmış olduğu tarafsızlık ve partilerüstü kalma ve Anayasaya sadakat yeminine sadık kalacağı farz edilen, Anayasaya ve yasalara saygılı tarafsız Cumhurbaşkanları için getirilen bir kural olup, Anayasa koyucunun, bu kuralları açıkça ihlal edecek pervasız bir cumhurbaşkanının iş başına gelmesinin imkansız olduğunu düşünerek, cumhurbaşkanlarının anayasal ve saygın kişiliklerine ve tarafsız görev anlayışlarına güvenerek, cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesini benimsemiştir.

Cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu kuralı, anayasa hükümlerini hiçe sayarak tamamen keyfi bir tutum içine giren, tarafsızlığını, partilerüstü'lüğünü ve anayasaya sadakat yeminlerini ihlal ederek, bir siyasi parti lideri gibi iktidar partisi lehine meydanlara çıkarak propaganda mitingleri yapan cumhurbaşkanlarının, Yüksek Seçim Kurulu tarafından uyarılarak, gerekli önlemlerin alınmasına asla engel değildir.

Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesi; Tayyip Bey'in, sorumsuzca Anayasayı ayaklarının altına almasına olanak sağlayamaz. Sorumsuzluk, keyfiliğin gerekçesi olamaz. Demokrasilerde keyfilik değil, kurallara uymak esastır.

Anayasada yer alan Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesi; makro olarak ele alınarak, Anayasanın herkes tarafından uyulması zorunlu olan bütünü içinde değerlendirilmelidir.

Yüksek Seçim Kurulu; kendisini, Anayasamızda yer alan, Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devletidir, herkes kanun önünde eşittir,Yüksek Seçim Kurulu seçimlerin düzen ve dürüstlük içinde yürütülmesinin yönetiminden ve denetiminden sorumludur,Anayasa hükümlerinin tümü herkes için bağlayıcıdır kuralları ile bağlı hissetmemekte midir? Yüksek Seçim Kurulu, kendisini sadece Anayasada yer alan cumhurbaşkanı sorumsuzdur kuralı ile mi bağlı hissetmektedir?

Yüksek Seçim Kurulunun; tarafsızlığını yitiren ve seçimlerin eşit ve dürüst bir şekilde yapılmasını engelleyen tutum sergileyen Tayyip Bey'in uyarılması ve engellenmesi konususnda, kendisine muhalefet partilerince yapılan müracaatları ret ettiği kararlarına baktığımızda; Yüksek Seçim Kurulunun, anayasayı, mikro düzeyde ve sadece cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesi açısından değerlendirdiğini, Anayasayı, herkes için bağlayıcı olan tüm kuralları ile makro düzeyde değerlendirmediğini, daha ziyade cezai sorumluluğu içeren, cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesini, gözünde büyüterek, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını, bu tek maddeye indirgediğini görüyor ve Yüksek Seçim Kurulunun bu kısır ve ürkek tavrından dolayı, bir hukukçu olarak üzülüyoruz. 28/05/2015


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

24 Mayıs 2015 Pazar

FENERBAHÇEDE YAŞANAN TÜRK TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİNİN İFLASI




Galatasaray ve Beşiltaş arasında oynanan derbiyi Galatasaray 2-0 kazanarak, bize göre yüzde doksan dokuz oranında şampiyonluğunu ilan etmiştir.

Bu vakitten sonra Galatasaray son maçını kaybederek şampiyonluğu Fenerbahçeye hediye edecek değildir.

Bunları yazıyoruz diye kimse bizi Galatasaraylı zannetmesin.Maalesef Fenerbahçeli olma şanssızlığını yaşamaktayız.

Aslında fanatik bir taraftar değiliz, sporun dostluk için yapılması gerektiğini savunuyor ve bir şampiyon çıkacağı için, şampiyonluğun en yakın adayı Galatasaray'ı şimdiden kutluyoruz.

Galatasaray şampiyon olduğu taktirde dördüncü yıldızı takacak ve fanatik Galatasaray taraftarı bu dört yıldızı Fenerbahçe reabetinde kullanacağı için, gelecek sene Galataray ve Fenerbahçe derbileri, geçtiğimiz seneleri aratacak şekilde çok gergin ve olaylı geçecek, fanatik Galatasaray taraftarı, dördüncü yıldızı ile fenerbahçeyi her vesileyle tahkir etmenin yollarını arayacaktır.

Paranın, iyi futbolcu transfer etmenin, futbolcuların paralarını zamanında ödemenin şampiyonluk ve başarı için yeterli olmadığını, Fenerbahçe futbol takımı Türk kamuoyuna göstermiştir.

Fenerbahçenin; tüm maddi olanaklarına, çok iyi olan kadrosuna rağmen, başarılı olamayarak şampiyonluğu kaybetme aşamasına gelmesinin tek nedeni, bize göre, Fenerbahçe'nin demokratik bir yöntemle idare edilmemesidir.

Fenerbahçe'de Türk tipi başkanlık sistemi geçerli olup, kulüp başkanı tüm yetkileri üzerinde toplamış ve tek adam olarak kulübü antidemokratik usullerleyönetmeye çalışmaktadır.

Fenerbahçenin, tek adama dayalı bu başkanlık sistemi iflas etmiştir.

Fenerbahçenin, tek adama dayalı başkanlık sistemi nedeniyle yaşamakta olduğu sıkıntı ve başarısızlıklar; Tayyip Bey'in ülkemiz için dayattığı, kendisinin tek adamlığına dayalı antidemokratik Türk tipi başkanlık sisteminin, ülkemizin başına öreceği çoraplara, sıkıntılara ve başarısızlıklara şimdiden tanıklık yapması ve örnek teşkil etmesi açısından çok önemlidir.

Demokrasinin olmadığı, tek adamın ağzından çıkan her sözün ve tek başına alınan kararların doğru kabul edilerek uygulandığı ortamlarda başarının yakalanmasının imkansızlığı, Fenerbahçe örneğinde açıkça görülmektedir.

Hepinizin bildiği gibi, teknik direktör Ersun YENAL; bir önceki sezonda Fenerbahçe Futbol Takımını açık ara şampiyonluğa taşımış olup, bu başarısına rağmen, tek adama dayalı, antidemokratik Fenerbahçe Türk Tipi Başkanlık Sisteminin lideri, sudan bahanelerle, şahsi kaprislerle, başarılı teknik direktörü istifaya zorlamış ve ikinci antrenörün yönetiminde lige devam eden Fenerbahçe, tüm parasal, tesis ve kadro avantajlarına rağmen, demokrsinin olmadığı tek adama dayalı başkanlık sisteminin kaçınılmaz sonucuna boyun eğerek başarısız olmuş ve çok büyük bir ihtimalle şampiyonluğu Galatasaraya kaptırmıştır.

Türk Halkı, yaklaşan 7 Haziran seçimleri için, Fenerbahçenin; iflas eden, tüm yetkilerin başkanda toplandığı tek adana dayalı antidemokratik başkanlık sistemine bakarak ders çıkarmalı, Tayyip Bey'in başkanlık sitemi dayatmasına açıkça karşı çıkarak, asla Fenerbahçenin durumuna düşmemelidir. 25/05/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat


21 Mayıs 2015 Perşembe

ŞAYET İŞ İNDİ'YE KALACAK OLURSA...


Tayyip Bey, aşağıya aynen aldığımız beyanların sahibidir.
Beyanlarını hep birlikte okuyalım.
Tayyip Bey diyor ki;
“Mısır’da biliyorsunuz bu darbe girişimine başından itibaren karşı bir duruşumuz olmuştu.
Zira demokrasiye inanmış bir ülke olarak demokrasiye inanmış bir siyasetçi olarak böyle bir darbe girişimini tasvip etmemiz zaten mümkün değildi.
Aslında bugünün geleceği dünden belliydi. Ne oldu, bu darbeciler bu son verdikleri karar değil şu anda yüzlerce, bini aşkın insanı aslında idama mahkum etmiş durumdalar.
Fakat son olarak halkın yüzde 52 oyuyla iş başına gelmiş olan cumhurbaşkanı Mursi’yi idama mahkum ettiler. Ve ben uluslararası platformlarda sürekli olarak şu anda darbeci Sisi’yi cumhurbaşkanı olarak kabul etmediğimi hep söyledim.
Bugün de aynı şeyi söylüyorum. Buradan da söylüyorum, benim indimde Mısır’ın cumhurbaşkanı Sisi değildir. Yine Mursi’dir. Öyle bakıyorum.
Bunu uluslararası BM Genel Kurulu’nda da söyledim. Hatta aynı masada bize yer ayırdılar. Ve ben o masaya gidip oturmadım. Yarın olsa yine oturmam. Eğer oturursam bu kendimi inkar olur. Ben kendimi inkar edemem. O zaman demokrat olmam.
Ve ben dünyada demokrasiyi savunduğunu iddia edenlere de söylüyorum. Siz nasıl demokratsınız bu nasıl demokrasi. Öyleyse eğer demokratsanız demokrasiye inanıyorsanız şu anda bu idam kararlarıyla ilgili olarak niye konuşmuyorsunuz.”
Tayyip Bey özetle diyor ki; ben demokrasiye inanmış bir siyasetçiyim, demokrasiye inanmış bir siyasetçi olarak,halkın yüzde 52 oyuyla iş başına gelmiş Mursi' nin idama mahkum edilmesini ve darbeci Sisi'yi Mısır'ın Cumhurbaşkanı olarak kabul edemem,benim indimde Mısır'ın gerçek Cumhurbaşkanı Sisi değil, yine Mursi'dir.
Çok güzel, biz dahil çoğu kişi, darbe karşıtı ve demokrasiden yana bu sözlerin altına imzasını atarlar.
Ama bu sözlerin sahibi olan Tayyip Bey'in, bugüne kadar ki tüm söylemlerine ve eylemlerine bakıyoruz, kendisini demokrasiye inanmış bir siyasetçi olarak kabul etmesine rağmen, Tayyip Bey; demokrasiyle uzaktan yakından bir ilgisi bulunmayan, bu ülkede demokrasiye inanan son kişi olarak tanımlayabileceğimiz, demokrasiyi sadece sandığa ve sandıkta alınan oylara indirgeyen, sadece kendisine demokrat olan bir siyasetçi.
Tayyip Bey'in konuşmasında yer alan en çarpıcı beyanı da; ”benim indimde Mısır'ın Cumhurbaşkanı Sisi değil, yine Mursi'dir.” şeklindeki beyanlarıdır.
Ağızına sağlık Tayyip Bey, çok doğru söylemişsiniz, sizin indinizde Mısır'ın Cumhurbaşkanı Sisi değil de Mursi ise, hiç kusura bakmayın ama, üzülerek söylemek gerekirse, bizim indimizde de, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasal Cumhurbaşkanı, zat-ı aliniz değilsiniz.
Evet, siz de, tıpkı Mursi gibi, büyük bir tesadüf eseri yüzde 52 oy alarak Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığı makamına seçildiniz ama, demokrasilerde gerekli olan, ancak asla yeterli olmayan sandık koşulunu başarı ile gerçekleştirmenize rağmen, Anayasamızın öngördüğü, partisizlik ve tarafsızlık koşullarını, göreve başlarken namusunuz ve vicdanınız üzerine yaptığınız tarafsızlık yeminini, yemin ettiğiniz andan itibaren üzerinizde taşıyamadığınız için, bizim indimizde, sandıkta Cumhurbaşkanı seçilmenize rağmen, herkesi bağlayan, herkesin uymak zorunda oldukları yürürlükteki Anayasamıza göre;Türkiye Cumhuriyetinin tüm vatandaşlarını kucaklayan, herkese eşit mesafede duran, partiler üstü ve tarafsız, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı siz değilsiniz Sayın Tayyip Bey.21/05/2015

NOT: Yazı başlığında yer alan “İNDİ”nin sözlük anlamı;
“kendince, kişisel görüşe dayanan” demektir.

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

14 Mayıs 2015 Perşembe

7 HAZİRAN SEÇİMLERİ ASLA MEŞRU BİR SEÇİM OLMAYACAKTIR




Evet iddia ediyoruz, 7 Haziranda yapılacak olan seçimler, sonuçları ne olursa olsun, asla ve asla meşru ve adil bir seçim olarak kabul görmeyecektir.

Seçimlerin adil ve meşru sayılabilmesı için, göstermelik bir yargı denetimi, gizli oy ve açık sayım, asla yeterli değildir.

Seçimlerin meşru sayılabilmesi için, seçime giden yolun da temiz, meşru,adil,yasal ve demokratik olması, seçimlere katılan siyasi partilerin silahlarında eşitlik olması zorunludur.

Cumhuriyet tarihimizde, bugüne kadar yapılan seçimlerin tümünde, seçimlere iktidar partisi olarak katılan partilerimizin, bal tutan parmağını yalar misali, iktidar olmanın imkanlarından yararlanarak, tüm muhalefet partilerine nazaran seçimlere avantajlı girdikleri, inkar edilemez bir gerçektir. Ne kadar yasal önlem alınırsa alınsın, bazı seçim yasakları getirilirse getirilsin, iktidar partisinin sçimlere bir adım önde ve avantajlı olarak girmelerinin önlenebilmesindeki imkansızlık nedeniyle, iktidar partisinin hiç değilse en aza indirilen bu seçim avantajını, siyasi partilerimiz ve seçmenlerimiz hoş görüyle karşılamışlar ve seçim sonuçlarının meşruluğunu hiç tartışmamışlardır.

Ancak, bir aydan az bir zamanın kaldığı önümüzdeki 7 Haziran seçimleri için, aynı değerlendirmeyi yapamayız, önümüzdeki 7 Haziran seçimleri sonunda, AKP'nin iktidardan düşeceği bir sonuç çıksa dahi, seçimlerin gayri meşruluğu ortadan kalkmayacaktır.

Zira; iktidardaki AKP, bir tarafında tüm tarafsızlığını yitiren Cumhurbaşaknı Tayyip Bey, diğer tarafında Başbakan Ahmet Bey olmak üzere, tüm devlet imkanlarını, örtülü ve örtüsüz tüm devlet ödeneklerini, araç ve gereçlerini, kendilerine kul köle yaptıkları görsel ve yazılı basını kullanarak, iki koldan meydan meydan dolaşarak propaganda yapmakta, özellikle Tayyip Bey, dini siyasete alet ederek elinde kur'an dindar kesimin dini duygularını istismar ederek oy istemekte, muhalefeti kötülemek ve gözden düşürmek için, iki koldan yalan ve dolan ağızlarına gelen herşeyi propaganda malzemesi yapmaktan çekinmemektedir.

Bugüne kadar, bu ülke, tarafsız olması gereken bir cumhurbaşkanının toplu açılış bahanesiyle meydanlara çıkarak bir siyasi partinin amigosu gibi çalışıp propagandasını yaptığına ve o parti adına halktan oy istediğine tanık olmamıştır.

Maalesef, seçim adaleti ve düzeni, 7 Haziran seçimleri için Tayyip Bey tarafından bozulmuş ve seçimlere AKP yararına fesat karıştırılmıştır. Bu durumun, Türk Ceza Kanununa göre, rekabet ortamını yok ettiği için ağır bir suç sayılan ihaleye fesat karıştırmaktan hiç farkı bulunmamaktadır.Hatta ondan daha da kötü ve tehlikeli sonuçlar doğuracak niteliktedir.

İhaleye fesat karıştırıldığında, devreye yasalar ve savcılar girerek konu yargıya taşınır ve gereken yapılarak ihalenin güveni,düzeni ve adaleti sağlanır, müdahalede geç kalınmış ve atı alan üsküdarı geçmiş olsa dahi, hiç değilse ihalenin fesedilmesi mümkündür. Ancak, bugün 7 Haziran seçimlerine bir aydan az bir zaman kaldığı halde, Yüksek Seçim Kurulu;Anayasanın 79. maddesi ile kendisine tanınan, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma görev ve yetkisini yok sayarak, seçimlerin dürüstlüğünü ve düzenini bozarak seçimlere fesat karıştıranlar hakkında hiçbir önlem almıyor ve muhalefet partilerince yapılan itirazları, benim cumhurbaşkanına müdahale görev ve yetkim yoktur diyerek geri çeviriyor.

Daha önceki bir makalemizde de belirttik, Yüksek Seçim Kurulu bu davranışıyla ağır bir suç işlemekte, ülkemize ve Türk demokrasisine, telafisi imkansız büyük zararlar vermekte ve kötülük yapmaktadır.

Bize göre,Tayyip Bey'in; tarafsızlığını, şerefi ve namusu üzerine yaptığı yeminini çiğneyerek, fiili bir AKP Genel Başkanı rolünü üstlenerek, AKP lehine seçim meydanlarına çıkıp muhalefet partilerini ağır ve acımasız bir şekilde eleştirip suçlayarak AKP'nin propagandasını yapması ve AKP için oy istemesi nedeniyle,Tayyip Bey, anayasanın öngördüğü cumhurbaşkanı niteliğini yitirmiş olup, seçimlerin güveninirliğini, adaletini, düzenini ve dürüstlüğünü sağlamakla görevli olan Yüksek Seçim Kurulunun uyarı ve yasaklarının muhatabı haline gelmiş bulunmaktadır.

Tüm bu gerçeklere rağmen, Yüksek Seçim Kuralının görevini yapmadığı, seçimin namusunu, meşruiyetini, düzenini ve dürüstlüğünü korumaktan kaçındığı,devlet imkanları kullanılarak Başbakan ve Cumhurbaşkanının elbirliği içinde iki koldan AKP lehine proganda yaptıkları bir seçime meşru bir seçim diyebilecek olanlar beri gelsinler.14/05/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat


11 Mayıs 2015 Pazartesi

KENAN EVREN ÖLDÜ YAŞASIN ONUN SİVİL VERSİYONLARI!..


12 Eylül 1980 askeri darbesinin lideri ve 7.Cumhurbaşkanı Kenan EVREN, 9.5.2015 Cumartesi akşamı, tedavi edilmekte olduğu GATA da 98 yaşında vefat etmiştir. Allah taksiratını affetsin.
Kenan EVREN, çok tartışmalı bir kişidir.
İyi anılmadığı ve bir kesim tarafından diktatörlükle suçlanarak eleştirildiği için, kamuoyundan çekinerek kendilerini gizleseler veya onu eleştiriyor görünseler de, bugün dahi, Kenan EVREN'i hem de çok seven, büyük bir kitle olduğu gibi, gerçekten sevmeyenleri de çok fazla olan bir kişiliktir.
12.Eylül.1980 darbesinin yapıldığı günden itibaren yaklaşık sekiz on yıllık tüm gazete arşivleri şöyle bir taransa, bugün Kenan EVREN'in can düşmanıymış gibi göğüs kabartan ve demokrasi havarisi geçinen çok kişinin, aslında bir Kenan EVREN hayranı oldukları açıkça görülecek ve bu iki yüzlü, münafık demokrasi karşıtları açığa çıkacaktır.
12 Eylül 1980 darbesinden önceki yıllarda, aylarda ve günlerde Türk insanının yaşadığı kaos, her gün çeşitli kesimlerden onlarca insanın öldüğü ve yaralandığı sağ ve sol çatışmalarının sebep olduğu anaların göz yaşları, bugün PKK bölücü terör eylemlerinin yol açtığı anaların göz yaşları gibi, hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.
Bugün AKP iktidarının, PKK bölücü terör eylemlerinin sebep olduğu ölümleri ve anaların gözyaşlarını sonlandırmak bahanesiyle, PKK terör örgütüyle masaya oturarak müzakere yapmaya başladığı, PKK terör örgütü ve mensuplarına üstü kapalı bir af ilan ettiği dikkate alındığında, bazı kesimlerin,Kenan EVREN ve arkadaşlarının, aynı gerekçelerle darbe yapmalarını eleştirmeye ve bundan siyasal rant çıkarmaya hakları yoktur.
Darbelere karşı ve demokrat olduklarını iddia edenlerin; bu vakitten sonra, bir fani olan ve ölmüş bulunan Kenan EVREN üzerinden, onu eleştirerek siyasi bir sonuç elde etmeye çalışmaları, büyük bir aldatmaca dır.
Kenan EVREN, bir fani olarak ölmüş, tüm günahları ve sevaplarıyla bu dünyadan göçüp gitmiştir. Yaptıklarının hesabı, inanışımıza göre öbür dünyada kendisinden sorulacak ve yaptıkları kötülüklerin cezasını çekecektir. Bu nedenle, bundan sonra Kenan EVREN ile uğraşmanın, ona fatura çıkarmanın gereği olmadığı gibi, bu toplum için hiçbir yararı da bulunmamaktadır.
Kenan EVREN'den hesap sormaya ve onu eleştirmeye kalkışacak olan özellikle iktidar yanlısı siyasilere sormak istiyoruz; sizler, bugün diktatörlükle suçladığınız Kenan EVREN'in bugüne kadar yaptığı antidemokratik uygulamalarını ortadan kaldırmak için yapmanız gerekenleri yaptınız mı acaba? Sizler; antidemokratik bu uygulamaları kaldırmadığınız gibi, Kenan EVREN'in dahi yapmaktan sakındığı ve çekindiği antidemokratik ve anayasa dışı uygulamaları yapmadınız mı?
Kenan EVREN; Anayasanın ve demokrasinin askıya alındığı bir askeri darbenin, olağanüstü bir dönemin ve yönetimin lideri olup, bu özelliğinden dolayı, onun icraatlarını eleştirsek de, iş başına gelme biçimine baktığımızda, onun çıkardığı antidemokratik Anayasa ve yasaları, bir yerde anlayabiliyoruz, bizim anlayamadığımız ve anlamakta zorlandığımız husus; darbe döneminin gerilerde kaldığı bu demokratik ortamda, demokratik seçimlerle tek başına iktidara gelip,Kenan EVREN'i diktatörlükle suçlayarak demokrat geçinenlerin, onun çıkardığı anti demokratik anayasa ve yasalara, bu anayasa ve yasalarla getirilen demokrasi karşıtı kurum ve uygulamalara gözlerini kapatıp onlara sahip çıkarak kendilerine siyasi kazanç elde etmeye çalışmaları ve büyük bir pişkinlikle de, ne yapalım, bu anayasayı ve yasaları biz çıkarmadık ki diyerek, kafalarındaki Kenan EVREN darbeci zihniyetini gizlemeye çalışmalarıdır.
Kenan EVREN'in yaptıklarına sahip çıkan ve hatta onun asla yapmadıklarını dahi yapmaktan hiç çekinmeyen bir iktidar ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Kenan EVREN, askeri bir darbenin lideri olarak, demokrasi karşıtı düşüncelerle ve otuz beş yıl öncesinin ülke koşullarını dikkate alarak, ülkenin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü için kendi kafasına ve düşüncesine göre, doğru ya da yanlış, bölücülüğü, ülkenin menfaati için bir tehlike görerek, %10 seçim barajı getiren antidemokratik bir seçim yasasına imza atmış olabilir, antidemokratik bir Anayasayı, ülkemiz ve ülke insanı için reva görmüş olabilir, Anayasa ile YÖK ve benzeri anti demokratik kurumların oluşmasına izin vermiş olabilir, kendisini düşünerek, sorumsuz bir Cumhurbaşkanının yetkilerini artıran Anayasa hükümleri getirmiş olabilir, demokratik kitle örgütleri susturulmuş, işçilerimiz örgütsüz kılınmış, insanlarımızın meclis dışından politikaya katılımları engellenmiş olabilir, ülkenin o tarihteki özel koşullarına ve Kenan EVREN'in etkin konumuna göre yapılan ve demokratik bir ortama geçildiğinde düzeltilmesi mümkün olan tüm bu antidemokratik uygulamalara son verme imkanının varlığına rağmen, bu antidemokratik uygulamalara son verilmediği, en başta barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü olmak üzere, darbe Anayasasındaki özgürlüklerin dahi kullandırılmadığı gibi, Kenan EVREN'in dahi almış olduğu %98 halk oyuna rağmen tenezzül edip yapmadığı; tarafsızlık yeminini ihlal, bir siyasi partiyi alenen destekleme, muhalefet partilerinin tümünü her konuda eleştirme, meydanlara çıkarak halkı geren ve bölen politik konuşmalar yapma, %52 halk desteği ile seçildim gerekçesiyle Anayasanın kendisine tanımadığı yetkileri kullanma, ülkeyi Anayasaya göre değil, kafasına göre tek başına yönetmeye kalkışma, parlamenter sistemi bekleme odasına alma, kendisine lüks saray yaptırarak, lüks uçak, helikopter ve otomobiller alarak, Osmanlının lale devrini aratmayan yaşam ve yönetim tarzı sergileme gibi uygulamaların içine girilmesi, Kenan EVREN'i dahi kısmen aklayan üzüntü verici davranış biçimleridir.
Bu nedenle, biz hakkın rahmetine kavuşan Kenan EVREN'i eleştirmenin, bu vakitten sonra faydasızlığına, Kenan EVREN'i eleştirerek, 7 Haziran seçimleri öncesinde, Kenan EVREN üzerinden siyasi rant elde etme mücadelesine girecek olan gizli Kenan EVREN hayranı ve yanlılarına dikkat çekmek istiyoruz. 11/05/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

6 Mayıs 2015 Çarşamba

YSK GÖREVİNİ YAPMAYARAK SUÇ İŞLEMEKTEDİR !..




Bize göre, Anayasanın çok açık bir emri olan, eski partisiyle ilişkisini kesmesi ve tarafsız olması gerekirken, Anayasanın bu amir hükümlerine aykırı olarak, eski partisi AKP ile olan ilişkisini filen sürdürerek meydanlara çıkıp AKP lehine propaganda yapıp, kendisine ve AKP'ye muhalif olan kişi, kuruluş ve muhalefet partilerini açıkça eleştiren, namusu ve vicdanı üzerine yaptığı tarafsızlık yeminini ihlal eden, bu nedenlerle Anayasal Cumhurbaşkanlığı niteliğini kaybetmiş olan Tayyip Bey'e müdahale etme gereği duymayarak, meydanları sonuna kadar Tayyip Bey'e açan, bu konuda yapılan tüm şikayetleri, görevine girmediği gerekçesiyle geri çeviren, aslında, Anayasanın 79. maddesine göre; seçimlerin genel yönetim ve denetimi, seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün yolsuzluklar, şikayet ve itirazların incelenerek karara bağlanmasından, kısacası, seçimlerin düzen ve dürüstlük içinde yürütülmesinin yönetiminden ve denetiminden sorumlu ve görevli olan, Anayasanın 79. maddesiyle kendisine verilen bu görevi yapmayarak, seçimlerin bir düzen ve dürüstlük içinde yapılmasını engelleyen, Cumhurbaşkanlığı sıfatını ve devletin maddi ve manevi tüm imkanlarını tek taraflı olarak kullanarak eski partisi AKP lehine meydanlara çıkarak alenen propagandasını yaparak AKP'ye açıkça oy isteyen Tayyip Bey'in, seçimlere hile karıştıran, seçimlerin eşit ve dürüstlüğüne gölge düşüren Anayasa dışı bu müdahalelerine kayıtsız kalan Yüksek Seçim Kurulu, açıkça Anayasal bir suç işlemektedir.

Anayasamızın 105. maddesinde yer alan, Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışındaki sorumsuzluk hali, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı Anayasanın kendisine tanıdığı görev ve yetkileri içine giren işlemlerle sınırlı olup, tarafsız ve partisiz olması gereken Tayyip Bey'in; tarafsız ve partisiz bir Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri içine girmeyen ve Cumhurbaşkanı sıfatını ve imkanlarını kötüye kullanarak, AKP Genel Başkanı gibi meydanlara çıkıp alenen AKP lehine propaganda konuşmaları yapması, Yüksek Seçim Kurulunun denetimine ve müdahalesine engel teşkil eden ve Yüksek Seçim Kurulunu görevsiz kılarak, bu konuda yasaklayıcı bir karar almasını engelleyen bir davranış tarzı olarak değerlendirilemez. Yüksek Seçim Kurulu, seçimlerin selamatine, seçimlerin düzen ve dürüstlük içinde ve adil bir şekilde yapılmasına engel teşkil eden davranışlar sergileyen Tayyip Bey'e müdahale etmekte, kesin olarak görevli ve yetkilidir.

Milli iradenin dürüst, tarafsız ve eşit bir şekilde tecelli etmesinin önünde engel oluşturan her eylem ve söylem, kimden gelirse gelsin, bu kişi cumhurbaşkanı dahi olsa, Anayasanın 79. maddesinde yer alan açık hüküm gereği,Yüksek Seçim Kurulu hem de resen devreye girerek, seçimlerin düzenini ve dürüstlüğünü bozan kişilere müdahale edip, bu engele son vermek ve seçimlerin düzenli ve dürüst bir şekilde yapılmasını sağlamak zorundadır.

Yüksek Seçim Kurulunun Başkan ve Üyelerinin;karşı taraftaki şahıs bir siyasi parti veya siyasi parti mensubu olmayıp, sorumsuz bir Cumhurbaşkanıdır, bu nedenle ona müdahale etme görev ve yetkim yoktur diyerek, Anayasanın kendisine verdiği görev ve sorumluluktan kaçmaları, bize göre Anayasal bir suçtur.

Yüksek Seçim Kurulunun Başkan ve Üyelerinin her biri, teminat sahibi yüksek yargıçlar olup, Anayasanın 79. maddesine göre görevlerini yapmaları halinde, karşılarında korkmalarını gerektirecek hiçbir kişi veya makam yoktur. Asıl korkmaları ve endişe duymaları gereken husus;Anayasal görevlerini yapmayarak suç işliyor ve seçim sonuçlarını AKP lehine gölgeliyor olmalarıdır. 06/05/2015


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Bzrosu Üyesi Avukat

4 Mayıs 2015 Pazartesi

SİZDEN BÜYÜK ALLAH VAR


Tayyip Bey; bildiğimiz kadarıyla, inançlı ve dinine bağlı bir kişidir. En azından kendisi o iddiadadır, aynı zamanda İmam Hatip Okulu mezunu olması nedeniyle, dinimizin kurallarını, yasaklarını hepimizden iyi bilir.
Onun da çok iyi bildiği gibi, İslam dinine göre, haram ve kul hakkı yemek çok büyük bir günahtır.
Tayyip Bey; Anayasamıza göre, partisiz ve tarafsız, partiler üstü olması zorunlu bulunan Cumhurbaşkanı konumunu göz ardı ederek, devlet imkanlarını kullanarak meydan meydan dolaşıp, eski partisi AKP'nin propagandasını yaparak, seçimlere hile karıştırması, seçimlerin selametini, düzenini ve eşitliğini ihlal etmesi nedeniyle, muhalefet partilerimizin haklı eleştirilerine maruz kalmış ve en azından bu eleştiriler karşısında utanarak susacağı yerde, yüzde 52 oy aldığını gerekçe yaparak, devlet imkanları ile meydanlara çıkmanın kendisinin hakkı olduğunu ileri sürme cesaretini gösterebilmiştir.
Demokratik bir hukuk devletinin Cumhurbaşkanı sıfatıyla, muhalefet partilerinin ve onların taraftarlarının haklı eleştirilerine bu cevabı verebilmek, gerçekten, demokrasi karşıtı büyük bir cesaret olup, aynı zamanda, demokrasiye, hukuk devletine ve anayasal düzene meydan okumaktır. Kendisini, bu cesaretinden dolayı kutluyoruz!
Hayır Tayyip Bey; bizler vatandaş olarak, muhalefet partilerimizin de,demokrasinin vaz geçilmez unsurları olarak, Türk Demokrasisinin kurallarını koyan ve herkesi bağlayan Anayasanın kurallarına uymak zorunda oldukları gibi, yüzde kaç oranında oy alırsanız alınız, siz de halen yürülükte olan T.C. Anayasasının kurallarına harfiyen uymak mecburiyetindesiniz. Bunun başka bir yolu yoktur. Bunun başka yolu Anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaktır.
Tayyip Bey; siz, değil yüzde elli iki, yüzde yüz oranında, yani 77 milyonun tümünün oylarını alsanız dahi, yürürlükte olan Anayasaya harfiyen riayet etmek, namusunuz ve vicdanının üzerine yaptığınız tarafsızlık yeminine uymak, devlet imkanlarıyla meydanlara çıkarak AKP lehine propaganda yapmaktan kendinizi alıkoymak mecburiyetindesiniz. Siz, sıkça telaffuz edersiniz, hani Dünyamızda Muz Cumhuriyetleri olarak anılan cumhuriyetler vardır ya, işte siz, Cumhurbaşkanlığı sıfatınızın size kazandırdığı imkanları, devlet gücünü ve otoritesini kötüye kullanarak, Anayasa kurallarını ihlal ederek, Atatürk'ün kurduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyetini, Muz Cumhuriyetlerinin seviyesine indirgeyerek itibarsızlaştırıyorsunuz.
Ağustos 2014 itibariyle, Cumhurbaşkanlığı çökmüştür, parlamenter sistem, bir daha geri dönülmemek üzere bekleme odasına alınmıştır diyorsunuz ve çöken Cumhurbaşkanlığının enkazı içinde Anayasayı çiğneyerek fiili başkanlık yapmaya çalışıyorsunuz, ülkesini seven bir hukukçu olarak söylemek zorundayız ki; verdikleri kararlarla Hükumete darbe yaptıklarını iddia ettiğiniz ve bu nedenle tutuklanan iki hakimimiz değil, siz, bu eylem ve söylemlerinizle Anayasal düzene karşı darbe yapıyorsunuz.
Demokrasilerde, Anayasalar yapılırken, sizin bugün içinde bulunduğunuz keyfilikte bir Cumhurbaşkanının iş başına gelebileceği akla ve hayale dahi gelemeyeceği için, Anayasamızda yer alan boşluktan istifade ederek, Türk Milleti ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor ve milletimizle adeta dalga geçiyorsunuz, milletimizle alay ediyorsunuz.
Milli irade lafını dilinden hiç düşürmeyen siz, nasıl oluyor da, parlamenter sistem bir daha geriye dönüşü olmamak üzere bekleme odasına alınmıştır diyebiliyorsunuz? Seçimlerde destek verdiğiniz AKP'nin Anayasayı değiştirecek çoğunlukta yeniden iktidar olacağını ve Anayasayı değiştirerek, sizin bekleme odasına aldığınız parlamenter sisteminin çöp tenekesine atılarak, parlamenter sistem yerine, sizin tek adamlığınıza hukuki kılıf giydirecek olan Türk tipi antidemokratik bir başkanlık sisteminin kurulacağının garantisini nereden alıyorsunuz, sizin bilip de, Türk Milleti olarak bizim bilmediğimiz bazı şeyler mi var?
Tayyip Bey; hem kendinize, hem de bu güzel ülkemize ve milletimize büyük kötülükler yapmaktasınız, devletin seçimle gelinen makamlarının en üst düzeydeki yöneticilerine, demokrasiye ve hukuka saygılı bir kişi ve hukukçu olarak, sayenizde milletçe yaşamakta olduğumuz bu hukuksuzluklara, gerçekten çok üzülüyoruz, milletçe bir örneğine bugüne kadar hiç rastlamadığımız ve sizden sonra da rastlamayacağımız, Anayasayı açıkça ve alenen ihlal eden bir Cumhurbaşkanına sahip olduğumuz için, büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içindeyiz.
Allah'tan tek dileğimiz, bize mukayyet olsun ve ruh sağlığımız daha fazla bozulmadan şu 7 Haziran seçimlerini, hem kendi sağlığımız ve hem de demokrasimizin sağlığı açısından hayırlı bir sonuçla tamamlayalım.
Tayyip Bey'in beğenmediği ve özgürlükçü bulmadığı 1982 Darbe Anayasası Madde 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Neymiş? Sayın Tayyip Bey; bırakınız yüzde elli ikiyi, halkın tamamının reyi ile Cumhurbaşkanı seçilseniz dahi, Anayasa kurallarına uymama, devlet imkanlarını kullanarak meydanlara çıkıp AKP yararına propaganda yapma hakkınız yokmuş. 04/05/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

1 Mayıs 2015 Cuma

AFERİN BRAVO SİZE BAŞINIZ GÖĞE ERDİ Mİ?





Tayyip Bey; siz bu ülkenin Cumhurbaşkanısınız, 1 Mayıs İşçi Bayramının İstanbul Taksim meydanında kutlanmasıyla veya kutlanmamasıyla sizin ne alakanız var, bu sizin göreviniz mi dir Alallhınız aşkına?

Bu ülkenin Başbakanı, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü var, siz bu işe niçin müdahil oluyorsunuz? Cumhurbaşkanın ağırlığı ve vakarı içinde oturun otıurduğunuz yerde.Her taşın altından çıkma, her işe maydanoz olma huyunuzdan vazgeçiniz lütfen. Hiç gereği yokken, kendinizi niçin paralayıp, Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığını ayaklar altına alıyorsunuz?

Televizyonlara çıkıp, işçilerimize seslenerek, 1 Mayıs İşçi Bayramını Taksim Meydanında kutlama konusundaki bu inadınız niye? Diye soruyorsunuz ve daha sonra kendiniz cevabını vererek; birilerinin, kendilerini tatmin ve tüm İstanbul'u felç etmek için bu inadı sürdürdüğünü iddia edip, tüm İstanbul halkının hukukunu kimseye çiğnetmeyiz, diyorsunuz.

Tayyip Bey; biz de size soruyoruz, alelade ve sıradan bir miting olmayan, bizzat çıkardığınız yasa ile resmen bayram ve tatil günü olarak ilan ettiğiniz 1 Mayıs İşçi Bayramının, bu bayram olma özelliği nedeniyle, diğer sıradan mitinglerden ayrık tutularak Taksim Meydanında kutlanmasına izin vermeniz gerekirken, demokratik bir hukuk devletine yakışmayan bir tavır sergileyerek, bu izni vermeme konusunda, sizin devlet olarak gösterdiğiniz inadın sebebi nedir?

Diyorsunuz ki; 1 Mayıs İşçi Bayramının Taksim Meydanında kutlanması, İstanbul halkının hukukunu çiğnemek ve İstanbul'u felç etmek demektir.

Biz de size sormak istiyoruz;bugün, işçileri Taksim Meydanına sokmama inadınızı tatmin için, yirmi bin polisle aldığınız önlemlerle, metroları, vapurları, otobüsleri ve metrobüsleri çalıştırmayarak, Taksim Meydanına çıkan tüm yolları polis barikatlarıyla kapatarak, asıl siz, devlet olarak İstanbul'u ve İstanbul halkını felç edip onların hukukunu ve ulaşım özgürlüklerini ayaklar altına almadınız mı?

Elinize ne geçti? Müşvik olması gereken demokratik bir hukuk devletin yöneticileri olarak aldığınız sıkıyönetim önlemleriyle, hem işçilerimizin Taksim Meydanında İşçi Bayramlarını kutlamalarına engel oldunuz, işçilerin bayramını zehir ettiniz, hem de bizzat siz, aldığınız bu yasak ve önlemlerle, İstanbul'u ve İstanbulluyu felç ettiniz, İstanbul halkının hukukunu çiğnediniz.Sizin işçilerden ne farkınız kaldı, otellerine gidemeyen, ellerinde bavullarla yürümek ve otellerine ulaşmayı beklemek zorunda bırakılan turistle're ne diyeceksiniz, yaptığınıza değdi mi?

Sizin yaptıklarınızla, Türkiye Cumhuriyetinin itibarı, diğer demokratik devletler nezdinde yerle bir olmuştur.

Sizin yaptığınız ve aldığınız sıkıyönetim önlemleri sonucunda, İstanbul'un felç olması ve İstanbul halkının hukukunun çiğnenmesi önlenmemiş, bilakis, bizzat Devlet eliyle İstanbul felç olmuş ve İstanbul halkının hukuku zarar görmüştür.

İtiraf ediniz; işçilerden, halkımızın uyanmasından, gerçekleri öğrenmesinden, özgürlüklerden, şeffaflıktan, yaklaşan seçimler sonucunda sandıktan çıkamayarak iktidardan uzaklaşacak olmanızdan korkuyorsunuz.

Demokratik bir hukuk devletine yakışmayan bu yasakçı ve hırçın tavrınızın gerçek nedeni, asla ve asla, İstanbul halkının hukukunun korunması değildir, korkunun ecele faydasının olmadığını 7 Haziran seçimlerinde göreceksiniz.

Bugün İstanbul ilinde uyguladığınız, millet olarak yüzümüzü kızartan, ilan edilmemiş sıkıyönetim önlem ve yasaklarınızdan dolayı aferin, bravo sizlere,umarız başınız göğe ermiştir. 01/05/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat