30 Haziran 2015 Salı

GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN?




Bugün (30/06/2015) avukat olarak sıkıntılı bir günümüzdeydik, sadece Karşıyaka Adliyesinin ( ) Asliye Ceza Mahkemesinde saat 10.25 de bir duruşmamız vardı.

Sabah kalktık hazırlandık ve rahat bir şekilde, güle oynaya, duruşmadan 15 dakika önce duruşma salonunun önünde hazır olduk.Listeye bir baktık, yirminin üzerinde dava dosyası var ve bizim duruşma saati olan 10.25 itibariyle,henüz onuncu sıradaki dava dosyasının duruşması yapılıyordu. Duruşm saatimiz gelmiş, ancak, önümüzde daha on dosya var.

Neyse, dosya çokluğundan dolayı olabilir diye düşündük, en fazla bir iki saat gecikmeyle de olsa, saat 12.00 sularında duruşmamıza girip ofisimize döner ve diğer işlerimizle meşgul oluruz diye düşündük.

Ne gezer, bütün dava dosyalarının ilk duruşmaları, hakim bey; dosyaların sanıklarını, müştekilerini ve tüm tanıklarını çağırmış, dosyaların arasına da beşer dakikalık süre koymuş, bizim kem talihimizden olsa gerek, tüm dosyaların, tüm sanık, müşteki ve tanıkları da hazır bulunmuşlar, tamam dedik, şimdi hapı yuttuk,bugün bir duruşma için burada geceleyeceğiz.

Ofisimiz,Karşıyakada olmadığı için, bir süreliğine ofisimize de gidemiyoruz, Karşıyaka Adliyesinde çakılı olarak kaldık.Can sıkıntısından, bir duruşma izliyoruz, bir Baro Odasına gidip televizyon seyrediyoruz, ancak, önümüzdeki on dokuz dosya bir türlü bitip bize sıra gelmiyor,akacak kan damarda durmuyor, bugün mahkeme kapısının önünde çile çekmek kaderde varmış, her dosyada iki üç tanık, dosyalar yeni ve ilk duruşmaları, kimlik tespiti ifade tespiti derken, her dosya için ayrılan beş dakika yeter mi? Yetmez tabii.

Duruşmada, sanık ifade verirken, müşteki sırasının gelmesini beklemeden sanığın sözüne karışarak, yalan diyor ve sanığa laf yetiştiriyor, bir avukat karşı tarafın avukatına yalan konuşuyorsun diyerek yalancılıkla suçluyor, bizim için tam anlamıyla talihsiz ve sıkıntılı bir gün.

Sabah saat 10.25 de girmemiz gereken duruşmaya, tamı tamına dört saat yirmi beş dakika gibi rekor bir gecikmeyle, ancak saat 14.50 de girebiliyoruz.

Öfkemiz burnumuzda, duruşmaya, avukat kızımın yerine, yetki belgesiyle girdiğmiz için yetki belgemizi dava dosyasına koyulsun diye hakime vermesi için zabıt katibi bayana uzatıyoruz, katibe, bunu niçin taratmadınız diyerek hesap sormaya kalkıyor, tabi anında cevabını veriyoruz.

O sinirle, söz alarak; hakim bey'e, bu dilekçe değil, dilekçe olsa önceden havalesini yaptırdıktan sonra taratır öyle dosyasına sunarız, bu yetki belgesi, duruşmada sunduğumuz bir belge, taratma mecburiyetimiz yok,siz tarayın, esasen havalesi yapılmayan bir belgeyi taratma imkanımızın da olmadığını söylüyoruz ve bu engeli de sinirlerimiz tavan yaparak, sağ salim aşıyoruz, sözümüze devamla; bu yaklaşık beş saatlik gecikmenin, kötü işleyen yargı sisteminin bir hatası mı, yoksa hakim hatası mı olduğunu anlayamadığımızı söylüyoruz ve yerimize oturuyoruz, nihayet duruşmamız başlıyor ve saat 15.15 de duruşma salonundan çıkabiliyor ve saat 16.00 da sağ salim ofisimize ulaşıyoruz.

30/Haziran/2015 gününü de bu şekilde sadece bir duruşma ile çöpe atıyoruz.

Şunu da belirtelim, bu üzücü ve düşündürücü gecikme, başımıza ilk defa gelmiş olmadığı gibi, sadece bizim karşılaştığımız bir durum da değildir.Tüm avukat meslektaşlarımızın başına gelen ve artık kanıksamak zorunda kaldığımız bir yargı ayıbıdır.

Güler misin ağlar mısın?

Sizce ne yapalım, gülüp geçelim mi, yoksa oturup ağlayalım mı?

Zamanın en değersiz olduğu ülkeler sıralamasında sanırım ülkemiz birinci sıradadır.

Orta Okul öğrencisiyken Almanca dil dersinde okuduğumuz Almanca kitabında bir okuma parçası vardı. “Zeit ist geld”, Türkçesi; vakit nakittir. Ne kadar doğru, Alman için vakit paradan kıymetli, Almanya'nın, 2.Dünya Savaşında tamamen yıklımasına rağmen, şu anda Avrupanın en ileri ülkesi olmasının hikmeti bu olsa gerek.

Vah, benim zavallı ve sahipsiz ülkem vah! 30/06/2015


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosuna Kayıtlı Avukat

27 Haziran 2015 Cumartesi

BAHÇELİ KOALİSYONDAN KORKUYOR MU?




MHP lideri Sayın BAHÇELİ, koalisyonları oldum olası sevmiyor ve koalisyonlardan korkuyor.

Niyet okumayı pek sevmiyor ve tasvip de etmiyoruz ama, 2002 senesinde içinde yer aldığı üçlü koalisyonu bozanın ve ülkeyi erken seçime zorlayarak, 13 yıllık AKP iktidarının mimarının Sayın BAHÇELİ olması, yine aynı BAHÇELİ'nin, koalisyonu işaret eden 7 Haziran seçimlerinin yapıldığı gece, henüz sandıkların tümü açılmadan, alelacele beyanat vererek, kurulacak bir koalisyon hükumeti içinde yer almayacaklarını, ana muhalefet olmaya talip olduklarını beyan etmesi, dün de AKP dahil, tüm partilerle koalisyon kapısını kapatan beyanları karşısında, Sayın BAHÇELİ'nin; koalisyon hükumetleri içinde yer almayı sevmediğini ve adeta koalisyonlarda görev almaktan korktuğunu beyan etmemiz, bir niyet okuma ve Sayın BAHÇELİ'ye yapılan bir haksızlık olarak değerlendirilmemelidir.

Sayın BAHÇELİ, koalisyon yoluyla da olsa, iktidar olmayı, hükumet içinde yer alarak ülkeye hizmet etmeyi niçin istemiyor? Anlamakta zorlanıyoruz.

Sayın BAHÇELİ'nin lideri olduğu MHP, 7 Haziran sçimlerinde göreceli olarak oylarını artırmış olsa da, temsil ettiği ideoloji ve dayandığı taban itibariyle, yakın zamanlarda tek başına iktidara gelmesi imkansız olduğuna göre, bu ülkeye iktidar olarak ne zaman ve nasıl hizmet edecek?Bir bilen varsa bize anlatsın lütfen.

Sayın BAHÇELİ, iktidar koltuğu yerine, ana muhalefet koltuğuna ve protokolüne talip olmuş, oylarını artıracağını zannederek, olası bir erken seçim pususuna yatarak,elini taşın altına koymaktan kaçmaktadır.

Siyasi parti liderleri,asıl amaçları olan tek başına iktidar olamıyorlarsa, hiç değilse, koalisyon ortağı olarak iktidara gelmek üzere seçimlere katılırlar.Koalisyon koşullarında anlaştıkları partilerle koalisyon hükumeti kurmak için, en azından bir niyet ortaya koyup, bunu sağlamak için çaba sarf ederler. Bu çaba sonuç verir, anlaşma olur veya olmaz, ancak, Sayın BAHÇELİ de bu niyeti ve çabayı göremediğimizi, üzülerek ve hayret ederek belitmek zorundayız.

Bize göre Sayın BAHÇELİ, partisine ve ülkemize haksızlık yapmaktadır.

Olası bir erken seçimde, Sayın BAHÇELİ'nin, elini taşın altına koymaktan kaçınmış olması, partisine zarar verecektir.

Sayın BAHÇELİ'nin; seçim gecesinden itibaren, muhalefette kalma isteği, elini taşın altına koyarak sorumluluk alma konusundaki isteksizliği karşısında, MHP lideri olarak, 7 Haziran seçimleri öncesinde halkımıza yaptığı vaatlerinde de samimi olmadığı, tek başına iktidar olamayacağının bilinci ve rahatlığı içinde, sadece oylarını artırma amacına yönelik vaatlerde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Sayın BAHÇELİ'nin; barajı aşarak %13 oranında oy alıp, MHP gibi 80 milletvekiliyle Meclise girme başarısını göstermiş bulunan HDP'ye yönelik tutum ve değerlendirmeleri de, kendisini yok etme özgürlüğüne dahi hoş görüyle yaklaşan demokrasinin ilkeleriyle ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın da bu ülkede yaşadıkları gerçeğiyle asla bağdaşmamaktadır.

Sayın BAHÇELİ, dünkü beyanatında, 80 milletvekiliyle Mecliste grubu bulunan HDP'yi ve dolayısıyla HDP^ye oy veren seçmen yurtttaşlarımızı yok hükmünde saymıştır. Sayın BAHÇELİ, HDP'yi ve onun politikalarını beğenmeyebilir, sevmeyebilir, ancak, HDP'yi yok hükmünde saymak onun yetkisi ve haddi değildir.

Bahçeli, yine aynı demecinde, kendi partisine mensup bir milletvekilinin, Tayyip Bey ile görüştüğü iddiasıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmesinde, böyle bir görüşme yapıldığını tespit etmeleri halinde, görüşmeyi yapan milletvekilini partiden ihraç edeceği açıklamasını yapmış olup, partili bir milletvekilinin partiden ihracı için tek başına karar verme yetkisinin bulunmadığı, ilgili kurullarda görşüldükten sonra bu konuda karar verileceği gerçeğini göz ardı eden ve antidemokratik bir tutum sergileyen BAHÇELİ'nin bu tutumu, bazı parti liderlerimizin, tek adama dayalı, çarpık ve otoriter demokrasi anlayışlarını ortaya koyması açısından, bizleri ümitsizliğe sevk etmiştir. 28/06/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

25 Haziran 2015 Perşembe

BİR AKP VE CHP KOALİSYONU MU?



Günlerden beri, seçim sonuçlarına göre koalisyon tartışmaları ve senaryoları, görsel ve yazılı basında sürüp gidiyor, bu tartışmalardan, en akılda kalan ve koşullara göre en olabilir gözüken senaryonun, AKP ile CHP'nin anlaşarak bir koalisyon hükumeti kurmalarının gerektiği senaryosudur.

CHP'nin; Meclis Başkanlığına aday olarak Sayın BAYKAL'ı göstermesi ve Sayın BAYKAL'ın da, olası bir AKP ve CHP koalisyonunda gizli ortak konumunda olacak olan Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'i siyasi yasaklı olmaktan çıkararak, Tayyip Bey'i kuyudan çıkaran adam misyonuna sahip bulunması ve de, bir süre önce gerçekleşen Tayyip Bey ve BAYKAL görüşmeleri hep birlikte değerlendirildiğinde, ufukta bir AKP ve CHP koalisyonu inşa başlangucının görüldüğünü söyleyebiliriz.

Dikkat ederseniz, bu konuda tedbirli konuşuyor ve ufukta görünen şeyin, bir AKP ve CHP koalisyon hükumeti inşa başlangıcı ve girişimi olduğunun altını özellikle çiziyoruz.

Bize göre, gerçekçi bir AKP ve CHP koalisyon girişimine geçilebilmesi için, büyük parti olarak başbakanlık AKP'nin, Sayın KILIÇDAROĞLU'nun da, AKP'ye ait başbakan'ın yardımcısı olacağına göre, bağımsız olmasının gerekmesine rağmen,AKP'li gibi davranan Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in yokluğunda, Anayasanın gereği olarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in vekili olacak olan Meclis Başkanının da, CHP'li Sayın BAYKAL'ın olması, koalisyonun selametli ve sağlıklı yürümesi için şarttır.

Bu nedenle, Meclis Başkanlığı seçiminde AKP'nin takınacağı tavır, olası bir AKP ve CHP koalisyonunun olabilirliğini ortaya koyacaktır.

AKP ve AKP'nin gizli koalisyon ortağı Tayyip Bey, gerçekten ve samimi olarak, erken seçimden yana değillerse ve bir AKP-CHP koalisyonundan yanaysalar ve CHP'yi, kendi iktidarlarının devamı için bir koltuk değneği olarak kullanma niyetini taşımıyorlarsa, Meclis Başkanlığını CHP'ye vermek ve CHP adayı BAYKAL'ı desteklemek zorundadırlar.

CHP yetkilileri de, gerçekten, AKP ile bugünden gizli bir koalisyon pazarlığı ve görüşmesi içine girmişlerse, AKP'nin iktidarını sürdürmesine koltuk değneği olmayacaklarını göstermeleri açısından, AKP'ye, Meclis Başkanı seçiminde CHP adayı BAYKAL'a destek olmalarını şart koşmalıdırlar.

AKP'nin Meclis Başkanlığı seçimindeki tavrı, Sarayın ve AKP'nin samimiyetini ortaya koyacaktır. 25/06/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat



23 Haziran 2015 Salı

İHRACAT ŞAMPİYONU RIZA ZARRAB!...


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı, Grand Tarabya Otel'de düzenlenen Türkiye İhracatçılar Meclisi 22. Olağan Genel Kurulu ve İhracatın Şampiyonları Ödül Töreninde, ihracatın şampiyonlarına ödülleri takdim edilmiş. Mücevher sektöründeki ödülü,Volgan Gıda Dış Ticaret Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Zarrab'ın aldığı törende, Zarrab, ödülünü Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin elinden almıştır.
Rıza Zarrab; Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in de konuk olduğu törende, iki bakanın elinen aldığı ihracaat şampiyonu ödülü nedeniyle, 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk iddialarından dolayı, savcılık kararından sonra, bir kez daha aklanmış olup, AKP iktidarının, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarından, hala kendisine bir ders çıkarmadığı, 7 Haziran seçim sonuçlarına göre, AKP iktidarından, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarının hesabının sorulmasını isteyen ve bekleyen %60 oranındaki seçmen'in bu istek ve beklentilerinin hafife alındığı gözlemlenmiş ve bu %60'a adeta meydan okunmuştur.
Mücevher sektöründe ihracat şampiyonu olduğu açıklanan ve ödüle değer görülen
Rıza Zarrab; ihraç ettiği ve ödüle layık görüldüğü bu mücevherleri; nerede, kaç işçi çalıştırarak ve istihdama katkı sağlayarak üretmiş ve katma değer yarattıktan sonra, devlete vergilerini vererek, hangi ülke veye ülkelere ihraç etmiş ve ülkemize ne kadar döviz girdisi, hazinemize ne kadar vergi geliri sağlamıştır? Bunlar, bir, bir açklanmadan ve bilinmeden, sadece, boğazdaki kaçak yalıları, şarkıcı eşine yaptığı pahalı ve lüks hediyeler ile lüks yaşamına ilişkin olarak, Zarrab hakkında magazin basınından elde ettiğimiz bilgilerle, bu ödülün, Türk kamuoyunun vicdanında haklı bir karşılık bulması asla mümkün değildir.
Bu ülkede, sırtını siyasal iktidara dayayarak, İran'a uygulanan ambargoyu delmek ve bütçe açığına da haricen ve kayıt dışı bir katkı sağlamak için, siyasal iktidarın göz yummasıyla, birtakım kirli ve illegal işlere aracılık ederek zengin olan Zarrab'a, henüz 17/25 Aralık rüşvet iddialarından mahkeme kararıyla aklanmadan, boğazdaki kaçak yalılarının hesabını vermeden, Türk kamuoyunun perde arkasını tam olarak bilmediği illegal yollarla yaptığı ticaretten kaynaklı olarak ihracat şampiyonu ilan edilerek, Türkiye Cumhuriyetinin iki bakanı tarafından ödül verilmiş olması, ülkemiz adına büyük bir utanç ve üzüntü kaynağı olmuştur.
Bu vesileyle, hala, AKP ile koalisyon kapılarını tamamen kapatmamış olan CHP ve lideri Sayın KILIÇDAROĞLU'nu, buradan bir kez daha uyarıyoruz. 23/06/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

19 Haziran 2015 Cuma

NİÇİN AKP'SİZ BİR KOALİSYON?




Dilimizde tüy bitti,devamlı söyledik ve yazdık, seçmenin, AKP karşısında oluşturduğu %60 muhalif blok, kesinlikle bir koalisyon kurup, AKP'yi iktidardan uzaklaştırmalıdır.

Adı yolsuzluklara ve rüşvet iddialarına bulaşmış ve aklanmaktan kaçmış olan bir AKP ile koalisyon kurmak veya AKP'nin koalisyon ortağı olmasına rıza göstermek, bu ülkeye bir ihanettir.

CHP,MHP ve HDP kopya kağıdı ile çoğaltılmış gibi, aynı konularda seçmene vaatlerde bulunmuş olup, bu vaatlerini gerçekleştirebilecekleri çoğunluğa da ulaşmışlardır. AKP'yi iktidardan düşürmemek için, hiçbir haklı mazeretleri ve lüksleri yoktur.

AKP iktidarı tarafından, Bursada Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğuna getirilen bir utanmaz'ın paylaştığı mesaja bir bakınız.Bu arsız adam; Kemal ATATÜRK imzasıyla, cehennemden gönderildiğini ima ettiği düzmece bir mesaj yayınlamış ve sevgili ATATÜRK'ü, cehenneme giden ve cehennem ateşinde yanmakta olan bir kafir ilan etmiştir. Bu mesajın başka hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Hiç kimse hık, mık demesin.AKP zihniyetinin ve onların antilaik milli eğitim anlayışlarının açık bir tezahürüdür bu.

Bu arsızın, ATATÜRK'e atfen yayınladığı mesajla ifade etmek istediği düşünce karşısında,biz diyoruz ki;ATATÜRK dahi cehenneme gitmişse, bu ülkede, hiç kimsenin cennete gidemeyeceği, milletçe hepimizin cehennem ateşinde yanacağı anlaşılmaktadır.

Bu arsız adama, bu mesajı paylaşma cesaretini verenler bellidir. Bu tür ve buna benzer edepsizlikler, ilk değildir, son da olmayacaktır.

AKP' siz bir koalisyon istemekte ne kadar haklı olduğumuz, bundan daha iyi kanıtlanamaz. AKP'nin ve AKP zihniyetinin, milli eğitim müdürlüğüne getirdiği bu arsızın korkusuzca yayınladığı bu mesajı da gördükten sonra, HDP'yi dışlayarak, AKP'siz bir koalisyona yanaşmayıp, AKP'nin ekmeğine yağ sürecek olanlar; Sevgili ATATÜRK'ümüzü, cehennem ateşinde yanarken, oruç tutmayanlara uyarı yapan bir kafir pozisyonuna sokan bu arsız ve nankör adamın suçuna ortak olacaklardır. 19/06/2015


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

17 Haziran 2015 Çarşamba

SÜLEYMAN DEMİREL



Eski Başbakanlarımızdan, 9.Cumhurbaşkanımız Süleyman DMİREL'i 91 yaşında kaybettik.

Rahmetli Süleyman DEMİREL,bizim gibi Ispartalı olması nedeniyle,aynı zamanda hemşehrimiz olur. Günahları ve sevaplarıyla,ülkemize hizmet eden bir devlet adamı, siyasetçi ve de hemşehrim olması nedeniyle, ölümünden dolayı büyük üzüntü duyduğumuzu belirterek, yazımızı sürdürmek istiyoruz.

Süleyman DEMİREL, Ispartanın İslamköyünde doğmuş, fakir olmanın ve doğup büyüdüğü yörenin kıt koşularını zorlayarak, doğuştan Allah vergisi olan zekasını da olumlu kullanmak suretiyle, Devletin kendisine sunduğu olanaklardan da yararlanarak, İstanbul Teknik Üniversitesini bitirerek inşaat yüksek mühendisi olmayı başarmış, döneminin, bugüne göre az sayıda olan yetişmiş insanları arasından temayüz ederek, çok genç yaşta devlet bürokrasisinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne kadar yüselmiş ve barajlar kralı olarak ünlenmiş, devlet kademelerinde çalışıp olgunlaştıktan, devlet idaresinin ve devlet adamlığının ne olduğunu ve ne olmadığını öğrenip özümsedikten sonra, Demokrat Parti geleneğinin devamı olan Adalet Partisi Genel Başkanlığına adaylığını koyarak, genel başkanlık seçimini kazanmış ve Adalet Partisi lideri olarak girdiği 1965 seçimlerinde tek başına iktidarı kazanarak, ülkemizin Başbakanlık koltuğuna otumuş ve ölümüne kadar Türk siyasetinin içinde yer almış,tüm eleştirilere rağmen, sevilen bir siyasetçi ve devlet adamı olarak kalmayı başarmıştır.

Süleyman DEMİREL'in, elli yıllık siyasetçi ve devlet adamlığı döneminde,eleştirilen, bizim de çok eleştirdiğimiz pek çok hataları olmuştur, bizden bir kez dahi oy alamamıştır, ancak genel olarak baktığımızda ve değerlendirdiğimizde, iyi ve olumlu özelliklerinin ağır bastığını, özellikle aktif siyasetin içinde iken seçildiği ve 9.Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, tarafsız bir devlet adamı kişiliğinin öne çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu yazımızda, Süleyman DEMİREL'in aziz hatırasına saygısızlık yapmamak için,günümüzün bazı politikacılarının yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri gibi,en başta dini siyasete alet etnek gibi, onun siyasal kişiliğinin olumsuz yanlarından ziyade, günümüz koşularına göre, DEMİREL'i gözümüzde daha da değerli kılan ve yücelten artıları üzerinde duracağız.

Rahmetli DEMİREL; öncelikle, geldiği çevreyi hiçbir zaman unutmamış, geldiği çevreyle yabancılaşmamış, çıktığı kabuğu beğenmeyen bir kibir hastalığına yakalanmamıştır.

Her zaman, Cumhuriyet çocuğu olmakla öğünmüş ve bugünkü durumuna Cumhuriyetin sayesinde ulaştığı gerçeğini hiç unutmamış ve yeri geldiğinde, Cumhuriyete olan borcunu, açık yüreklilikle dile getirmiştir.

Cumhuriyeti ve Cumhuriyeti kuranları hiç kötülememiş, kendi döneminin hizmetlerini, Cumhuriyeti kuranların ve Cumhuriyetin ilk yıllarının hizmetleriyle kıyaslayarak kutsamamıştır.

Kendisine emanet edilen halkın vergilerinden oluşan devlet hazinesini, örtülü ödenek kisvesi altında ve diğer şekillerde israf etmemiş, lüks ve şatafatlı bir hayat sürmeyi, halkın parasını kendi egosunu ve şuur altına yerleşen komplekslerinin tatmini için kullanmamıştır.

Başbakanlığı döneminde askeri muhtıralara ve darbelere maruz kalarak, Zincirbozanda zorunlu ikamete tabi tutulmuş ve uzun süre özgürlüğünden yoksun bırakılmış olmasına rağmen, tabi tutulduğu bu haksız muameleyi, kendisine siyasal rant sağlamak için istismar yoluna gitmemiş, uğradığı tüm haksızlıklara rağmen, Devleti ile barışık kalma olgunluğunu göstermiş, bu haksızlıları, siyasetin ve henüz tam olarak yerleşmeyen ve gelişmekte olan demokrasilerin cilvesi ve sancıları olarak sineye çekme olgunluğunu gösterebilmiş, ülkenin bazı gerçeklerini kabul ederek, ülkenin geleceğinin daha da kararmaması için, kendi siyasal geleceğini feda edebilmiştir.

Süleyman DEMİREL'in, askeri muhtıra ve darbeler karşısında, ülkemizi ve genç demokrasimizi daha da karanlığa ve bilinmeyen yönlere götürüp yok edeceğinden endişe duyarak, askeri darbelere karşı direnmeden koltuğundan ayrılmak zorunda kalmasını, şapkasını alarak kaçmakla suçlayıp eleştirenlerin; ülkemizin demokrasisini ve özgürlüklerini, darbe dönemlerini dahi aratacak şekilde getirdikleri bugünkü acınacak haline baktığımızda, Süleyman DEMİREL'e yönelik, bu şapkasını alıp kaçtı eleştirilerinin haksızlığı ve acımasızlığı, daha iyi anlaşılmaktadır.

27/Nisan/2007 e-muhtırasına sözüm ona direnenlerin; bundan hareketle olsa gerek, rahmetli DEMİREL'i muhtıra ve darbelere direnememekle suçlamalarına rağmen, e-muhtırayı yayınlayan dönemin Genelkurmay Başkanı ile bir hafta sonra Dolmabahçe Sarayında gizlice görüşerek pazarlık yapıp halvet olmalarını, aralarında anlaşıp kanka olmalarını, emekli olduktan sonra muhtıracısının altına son model, zırhlı Mersedes araç tahsis etmelerini, hükumeti eleştirenleri dahi, hükumeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlayarak zindanlara atmalarına rağmen, e-muhtıracı generalin hala elini kolunu sallayarak dolaşmasına izin vererek, hakında hiçbir yasal işlem yapamadıklarını, halkımız unutmuş değildir.

Bu nedenle, DEMİREL'in, darbecilere karşı direnememekle suçlanmasının haksızlığını dile getirmeyi görev kabul ediyoruz.

DEMİREL; her şeyden önce, engin bir hoş görü sahibi ve özgürlüklere saygılı bir kişiydi. Kendisini eleştirenleri, kendisini mizah malzemesi olarak kullanan sanatçıları hoş gören, hakkında yapılan eleştirel mizaha kızmayan, bilakis yapılmasını teşvik eden ve bunlara gülebilen ve eğlenmesini bilen bir kişiydi.

DEMİREL'in, kendisine hakaret edildiği iddiasıyla, kişsel olarak suç duyurularında bulunduğunu hiç hatırlamıyoruz.

DEMİREL, 12 Eylül darbesiyle kendisini deviren Kenan EVREN yargılanırken, büyük bir olgunluk göstermiş ve ben milletimle hesaplaştım, miletim beni yeniden başbakan ve cumhurbaşkanı seçerek itibarımı iade etmiştir, benim Kenan EVREN ile kişisel bir meselem yoktur gerekçesiyle, tüm ısrarlara rağmen, davaya müdahil olma gereğini dahi duymamış, kin ve ihtiraslarından arınmasını başaran, gerçek ve olgun bir devlet adamı olduğunu göstermiştir.

DEMİREL hakkında yazılacak daha çok şey var ama, uzatmaya gerek duymuyoruz.Yazdıklarımızın, DEMİREL'i tanımlamak için yeterli olduğunu umuyoruz.

İyi ki, ülkemizin siyaset sahnesinde yer almış ve ülkemize hizmet etmişsin Sayın DEMİREL; sonsuza, güle güle git, sana teşekkür ediyor ve Allahtan rahmet diliyoruz, ülkemizin ve DEMİREL ailesinin ve tüm sevenlerinin başı sağ olsun. 18/06/2015



Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

HANİ KEFENİNİZİ GİYMİŞTİNİZ?




13/6/2015 Cumartesi gününden, bugün (17/06/2015) çarşamba gününe kadar, sevgili enişemin öümü nedeniyle İzmir dışında olduğumuz için, yazılı ve görsel medyayı şöyle bir göz ucuyla izleme dışında, can kulağıyla izleme imkanı bulamadım, daha doğrusu, kulaklarımı siyasetin kirliliklerine ve iki yüzlülüğüne kapatatarak, acımı doyasıya yaşamayı yeğledim.

Bu nedenle, inanın;seçimden bu yana aradan uzun zaman geçmesine rağmen, Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in, ülkemizin siyasi geleneklerine göre, seçimde en fazla oyu alan AKP Genel Başkanı Ahmet Bey'e, bir koalisyon hükumeti kurması için resmen görev verip vermediğini kesin olarak bilemiyoruz. Ancak, sezgilerimiz, henüz bir görevlendirme yapılmadığından yana olup, iş bu yazımızı sezgilerimize dayalı olarak yazıyoruz.

Şayet, henüz bir görevlendirme yapılmamışsa,Tayyip Bey, görevlendirme konusunda çok geç kalmıştır.

Siyasi geleneklerimize göre, Tayyip Bey; ilk önce Ahmet Bey'i hükumeti kurmakla görevlendirmeli ve Ahmet Bey seçim sonuçlarına göre, bir koalisyon hükümeti kurmak üzere muhalefet partileriyle görüşmelere başlamalıydı. Koalisyon arayışlarında görev Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in değil, en çok oyu alan AKP Genel Başkanı Ahmet Bey'indir.

Tayip Bey, bulunduğu makam itibariyle, görevlendirmeyi yaparak, aradan çekilmesi gereken bir kişidir.

Tayyip Bey ise ne yapmaktadır? Koalisyon kurma girişimlerini bizzat yürüterek, hükumeti kurma görevini alan başbakan adayı gibi davranmaktadır.Tayyip Bey'in bu tavrı, bugüne kadarki uygulamalara göre yadırgatıcı olmakla birlikte, Yüksek Seçim Kurulu'nun, suç işleme pahasına engin hoş görüsünden yararlanarak seçim meydanlarına bizzat çıkıp, AKP Genel Başkanı gibi mitinglerde boy gösterip konuşmalar yapması ve AKP için halktan oy istemesi, seçimin bir parçası olması nedeniyle, seçimlerden mağlup çıkan Tayyip Bey'in, koalisyonu kurma görevini kendisine vererek, bizzat koalisyon arayışlarına girip parti liderleriyle görüşmek istemesini, bir yerde doğal da karşıladığımızı itiraf etmeliyiz.

Deve misali, neremiz doğru ki?

Aslında doğru olan nedir? Tayyip Bey'in, sırasıyla parti liderlerine hükumeti kurma görevini vermesine ve tüm arayışlara ve görüşmelere rağmen, bir koalisyon hükumetinin kurlmasında başarısızlığa ulaşılması halinde, son çare olarak Cumhurbaşkanı sıfatıyla Tayyip Bey'in hakem rolüne soyunarak, parti liderleriyle görüşmeler yaparak, koalisyon arayışlarındaki tıkanmaya bir çözüm bulmaya aracılık etmesidir.

Tayyip Bey; seçim'e müdahil olduğu ve tarafsız bir Cumhurbaşkanı olamadığı için, kendince haklı olarak, hakem rolüne soyunacağı aşamayı bekleme gereği duymadan, balıklama koalisyon arayışlarının içine dalmıştır.

Korkunun, dağları sardığını görüyoruz. Tayyip Bey, kendisine kadar uzanacağından endişelendiği 17/25 Aralık sürecnin ve dört bakanla ilgili yolsuzluk dosyalarının, 292 milletvekiline sahip muhalefet partileri tarafından yeniden gündeme getirilmesinden korkarak, AKP'nin mutlak surette içinde olacağı bir AKP,MHP veya AKP,CHP koalisyonunu oluşturabilir miyim gayreti içinde çırpınmaktadır.

Artık ok yaydan çıkmış ve 13 yıllık tek başına AKP iktidarının sonuna gelinmiştir. Korkunun ecele faydası yoktur, demokrasilerde gerçekten suçsuz olan kişilerin, yargı önüne çıkmalarından ve hesap vermelerinden korkup çekinmeleri için bir sebep de yoktur, bizim bildiğimiz Tayyip Bey; çok demokrat, cesur ve yürekli, kefenini giyerek, bırakınız bağımsız yargı önünde hesap vermeyi, azraile dahi meydan okuyan bir kişidir(!) Bu nedenle, hükumeti kurması için bir kişiyi görevlendirmekte gecikmesinin nedeni de; kendisinin değil, ülkemizin ali menfaatleridir!. Acaba diyoruz, Deniz BAYKAL ile yaptığı özel ve gizli görüşmede, hükumeti kurma görevini, kendisi gibi ülkenin menfaatlerini üstün tutan BAYKAL'a teklif etti de, BAYKAL'dan cevap mı beklemektedir?
17/06/2015


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

12 Haziran 2015 Cuma

CHP'NİN ÇOK ACELE YAPMASI GEREKEN ŞEY




CHP, 7 Haziran seçimleri sonunda tek başına iktiadar olacak çoğunluğu alamamıştır.

Esasen, CHP dışındaki hiçbir parti de tek başına iktidar olamamıştır.

Bu durumda yapılması gereken, bir koalisyon hükumetinin kurulmasıdır.

CHP, seçimlerden AKP'den sonra ikinci parti olarak çıkmış ve 132 milletvekilliği kazanmıştır.

Normalde, CHP ve AKP bir koalisyon kurduklarında, güven oyu alabilecek çoğunluğa sahiptirler.

Ancak, CHP'nin seçim bildirgesine baktığımızda, CHP'nin seçmenlere vaat ettiği; yolsuzluk ve rüşvet iddialarına bulaşan ve aklanmaktan kaçan AKP iktidarından hesap sormak ve suçluların yargılanmalarını sağlamak, Anayasal yetki hudutlarını aşan, Anayasayı açıkça çiğneyen ve parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını beyan ederek rafa kaldıran, tarafsızlık yeminini çiğneyen, kendisine kaçak saray yaptıran, sarayda lüks ve debdebe içinde yaşayarak milletin parasını çarçur eden,seçimlerde AKP adına meydanlara çıkan ve tarafsızlığını yitirenTayyip Bey'i Anayasal çizgisine çekmek ve kaçak saraydaki lüks yaşantısına son vermek ve Tayyip Beyden de hesap sormak, seçim öncesinde AKP'nin açıkça karşı çıktığı ve kaynağını sorduğu, emekliye iki maaş ikramiye verilmesi, mazotun çiftçi için 150 kuruşa indirilmesi, asgari ücretin 1500 Türk Lirasına çıkarılarak vergiden de muaf hale getirilmesi gibi vaatlerini, AKP ile kuracağı bir koalisyon hükumetinde yerine getirebilmesi asla mümkün değildir.

Bu nedenle, CHP'nin; yukarıda bazılarını saydığımız vaatlerini yerine getirmesinin imkansız olduğu bir AKP ve CHP koalisyonuna razı olması, işin tabiatına aykırı olup, bizce asla mümkün değildir. Aklı başındaki bir CHP liderinin de böyle düşünmesi ve AKP ile koalisyona, kesinlikle yanaşmaması gerekir.

CHP'nin liderliğinde, MHP ve HDP'nin dışarıdan deste olacağı bir azınlık hükumetine, AKP'nin ve Tayyip Bey'in yeşil ışık yakması mümkün değildir. MHP ve HDP'nin de, bir CHP azınlık hükumetine dışarıdan destek olmaya sıcak bakıp bakmayacakları şüpheli olup, esasen buna sıcak baksalar dahi, CHP'nin, bir protokola bağlanmayan, pamuk ipliğine bağlı MHP ve HDP'nin dışarıdan destek sözlerine güvenerek, bir azınlık hükumetine razı olması da bize göre pek akılcı değildir.

Bu nedenle, CHP için, kendisinin rol alabileceği tek koalisyon seçeneği; bizim başından beri söylediğimiz gibi, CHP,MHP ve HDP koalisyonudur. Buna da MHP'nin karşı çıktığı bilinmektedir.

Tüm bu ihtimaller karşısında, CHP'nin yapması gereken şudur.

CHP; daha fazla gecikmeden, kamuoyuna bir açıklama yaparak, hükumet olduğu taktirde acilen yapması gereken şeylerin hiçbirini yapma imkanını bulamayacağı, ülkeye vakit kaybettirmekten başka hiçbir işe yaramayacağı için, AKP ile bir koalisyon yapmayacaklarını, esasen, AKP'nin rıza göstermeyeceği, ömrünün de ne kadar süreceği meçhul olan, dışarıdan destekli bir CHP azınlık hükumeti kurmalarının da imkansız olduğunu, tek ihtimal olan ve seçim sonuçlarının da açıkça örtüştüğü, MHP ve HDP'nin de kabul etmeleri halinde; CHP,MHP ve HDP koalisyonunu kurmaya ve halkımıza hizmet etmeye hazır olduklarını, CHP,MHP ve HDP koalisyonunun, kendileri dışındaki sebeplerle gerçekleşememesi halinde, olası bir koalisyon krizinin ve seçimlerin yenilenmesinin suçlusunun CHP olamayacağını net bir şekilde ilan etmelidir. 12/06/2015

Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

11 Haziran 2015 Perşembe

HOŞ GELDİN SEFALAR GETİRDİN ERKEN SEÇİM




AKP yüzde kırk oy almış olsa da, yaklaşık yüzde altmış oranındaki seçmen kitlesi; bu seçim sonuçlarıyla, AKP'yi hiçbir şekilde iktidarda görmek istemediğini göstermiş ve AKP'yi muhalefete uğurlamıştır.

Biz bu değerlendirmeyi bir yerlerimizden uydurup yapmıyoruz.

Seçmenlerimizin bir kısmı, kendi partilerinin Doğu ve Güneydoğudaki yetersizlikleri nedeniyle, oralardan milletvekili çıkaramayacaklarını görmüşler ve AKP iktidar olamasın düşüncesiyle,yüreklerine taş basarak HDP'ye emanet oy verip, barajı aşamama riski bulunan HDP oylarının ve bu oyların karşılığı olan milletvekillerinin AKP'ye gitmesinin önlemini almışlardır.

AKP'nin iktidar olmasını istemeyen, AKP iktidarından ve Cumhurbaşkanı seçilmesine rağmen AKP'ye hükmetmeye devam eden ve ülkeyi başkanlık rejimi adı altında tek başına yönetme hazırlığı içinde bulunan Tayyip Bey'den kurtulmak isteyen yüzde altmış civarındaki bu kitle; AKP'nin büyük ortak olacağı bir koalisyonu da arzulamamaktadır.

Seçim sonuçlarına göre,AKP iktidarından tamamen kurtulmanın mümkün olduğu tek seçenek olan; CHP,MHP ve HDP koalisyonuna, MHP'nin,kendi tabanını düşünerek kesin olarak karşı çıkması nedeniyle, bu üçlü koalisyon seçeneğinin devre dışı kaldığı bugün gelinen ortamda, AKP'nin büyük ortak olacağı ve başbakanlığı da alacağı bir koalisyon seçeneğinden başka bir seçenek kalmamaktadır

Tayyip Bey'in tüm arzu ve gayreti de, içinde CHP'nin de yer alacağı, AKP'nin Başbakanlığında kurulacak olan bir koalisyon seçeneğinin hayata geçirilmesidir.

Tayyip Bey, AKP'nin büyük ortağı ve başbakanı olduğu bir koalisyon seçeneği dışındaki oluşumlarda, karnının malum olan yumuşak yerlerinden darbe alacağını ve bundan kendisinin ve AKP'nin çok büyük yaralar alacağının bilincindedir.

Bu nedenle,Tayyip Bey; büyük ortağının ve başbakanının AKP'nin olmayacağı bir koalisyona kesinlikle razı olmayacak ve bizzat kendi eliyle yaratacağı koalisyon krizinin suçunu da muhalefet partilerinin üzerine atarak, seçimlerin yenilenmesi kararını alacaktır.

Tayyip Bey'in olmazsa olmazı, er veya geç, mutlaka gerçekleşecek olan olası bir erken seçime, AKP nin de içinde olduğu bir hükumet modeli ile gidilmesidir.

Tayyip Bey, bugüne kadar yapılan seçimler nedeniyle, iktidarda iken seçimlere gitmenin ne kadar önemli olduğunu, bunun avantajlarını bizzat yaşayarak görmüş ve tüm devlet ve hükumet olanaklarını son damlasına kadar kullandığı halde, bunun dahi bir yerde yeterli olmadığını, 7 Haziran seçimlerindeki yenilgisi ile canlı olarak yaşamıştır.

Tayyip Bey, 7 Haziran seçimlerinde aldığı yenilgiyi her hatırladığında, “mazallah, ben cumhurbaşkanı, AKP de iktidarda olmasaydık ve tüm devlet imkanlarını, havuz medyasını ve TRT'yi sonuna kadar kullanmasaydık, bugün herhalde tozumuz kalmazdı” diyerek,teselli bulmaktadır.

AKP Genel Başkanı Ahmet Bey'in de arzusu, AKP'nin büyük ortak ve kendisinin de başbakan olacağı bir koalisyon seçeneğinin hayata geçirilmesidir. Ahmet Bey de, CHP Genel Başkanı KILIÇDAROĞLU'nun başbakanlığı ve liderliğindeki,AKP'nin dışarıda kalacağı bir koalisyon seçeneğine razı olmayacaklarını, satır arasında deklere etmiştir.

Gerçekten, Ahmet Bey bugün televizyondan izlediğimiz bir beyanında, CHP'nin; 37 ilde varlığı olmayan bir parti olarak, ülkeyi yönetmeye hakkının bulunmadığını açıkça beyan etmiştir.

Daha önce Tayyip Bey ile görüş alışverişinde bulunduğu için, Tayyip Bey'in düşüncesinin de aynı yönde olduğunu çok iyi bilen Ahmet Bey; bu beyanıyla,AKP'nin büyük ortak, kendisinin de başbakan olmayacağı, CHP lideri KILIÇDAROĞLU'nun başbakan, CHP'nin büyük ortağı olacağı bir koalisyon seçeneğine asla razı olamayackalrını, Tayip Bey ile kendisinin ortak görüşleri olarak, ima yoluyla kamuoyuna açıklamıştır.

CHP'nin; AKP'den yolsuzluklarının hesabının sorulmasını ve AKP'nin kaynak nerede diyerek karşı çıktığı ekonomik vaatlerini yerine getirmesini bir başka bahara ertelemek zorunda kalacağı ve AKP'nin geçmiş iktidarını kendi eliyle aklayacağı için kendi sonunu getirecek olan AKP ile koalisyon yapmaya asla yanaşmayacğına kesin gözüyle bakarak, biz diyoruz ki; hoş geldin sefalar getirdin erken seçim. 11/06/2015


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

10 Haziran 2015 Çarşamba

KUYUDAN ADAM ÇIKARAN BAYKAL



CHP Antalya Milletvekili BAYKAL; dün (10/06/2015) Cumhurbaşkanı Tayyip Bey ile görüşme yaparak, bize göre 2002 yılında öncülük ettiği kuyudan adam çıkarma eylemini tekrarlama girişiminde bulunmuştur.

Hepiniz hatırlayınız, 2002 seçimleri öncesinde okuduğu bir şiir üzerine yargılanarak aldığı mahkumiyet kararı nedeniyle yasaklı hale gelerek, muhtar dahi seçilemeyecek bir konuma gelen Tayyip Bey, 2002 seçimlerine katılamayarak milletvekili olamamış,ancak seçimlerden kısa bir süre sonra Baykal'ın himmeti ile yapılan Anayasa değişikliği sonunda Tayyip Bey'in yasağı kaldırılarak, milletvekili ve Başbakan olmasının önü açılmıştır.

2002 de Tayyip Bey'i kuyudan çıkaran BAYKAL, o tarlhte ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı idi ve bir sıfatı vardı, bugün ise, 7 Haziran seçiminin mağlubu olarak kanatları kırılan ve seçim öncesinde AKP Genel Başkanı gibi meydanlara çıkarak tarafsızlığını ve yeminini çiğneyen, meşruiyetini yitiren,anayasayı rafa kaldıran ve parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını açıklamaktan çekinmeyen Tayyip Bey'in davetini kabul ederek Tayyip Bey ile başbaşa görüşme yapan BAYKAL'ın, Antalya CHP Milletvekili olmaktan başka hiçbir resmi sıfatı bulunmamaktadır.

BAYKAL; bize göre hiç gereği olmayan ve yorumlamakta gerçekten zorlandığımız Tayyip Bey'in görüşme talebini kabul etmekle, bize göre hata etmiş ve Tayyip Bey'i ikinci kez düştüğü kuyudan ve zor durumdan çıkarma girişiminde bulunmuştur.

BAYKAL'ın bu görüşmeyi, CHP lideri KILIÇDAROĞLU'nun onayıyla yaptığı söylenmektedir, CHP liderinin bu görüşme talebini sorgulama gereğini duymadan bu görüşmeye izin vermesi, işin diğer garabeti olup, tarafsızlığını yitiren, anayasayı rafa, parlamenter sistemi bekleme odasına alan ve kendisini seçim propaganda döneminde diktatörlükle ve yolsuzlukla suçladıkları Tayyip Bey ile meşruiyetini kabul anlamına gelebilecek olan bu görüşmeyi yapmaları neyin nesidir? Anlayabilene aşk olsun.

Tayyip Bey, CHP'nin Genel Başkanı dururken BAYKAL ile niçin görüşmüştür? Bu görüşmenin nedeni, açık ve doğru bir şekilde kamuoyuna açıklanmalıdır.

Bu aşamada, Cumhurbaşkanı Tayyip Bey, hiçbir lideri hükumeti kurmakla görevlendirmemiş ve bir kalisyon krizi henüz çıkmamıştır. Bu nedenle, Tayyip Beyin bayram değil seyran değil, BAYKAL ile görüşmesi kuşku yaratmış, BAYKAL'ın da gerdeğe yeni girecek damat heyecanı ve iştahıyla bu görüşme talebini geri çevirmeden derhal karşılaması merak ve hayret uyandırmıştır.

CHP'ye gönül ve oy veren bir bir kişi olarak, CHP'nin; anayasayı ve yeminini çiğneyen, AKP'nin genel başkanı gibi davranarak partili bir Cumhurbaşkanı profili çizen Tayyip Bey ile yolsuzluk iddialarıyla çalkalanan AKP'den hesap sormak için, AKPnin dışlanacağı bir koalisyon arayışlarına girecek yerde, Tayyip Bey'i onurlandıracak ve meşrulaştıracak olan gereksiz görüşmelere alet olmasını kabullenemiyor ve üzülüyoruz. 11/06/2015


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

9 Haziran 2015 Salı

HAYDİ BEYLER GÖREV BAŞINA




Seçimler yapıldı ve bunun sonucunda AKP iktidardan düştü, Tayyip Bey'in AKP ve ülkemiz üzerindeki vesayeti de çok ağır yara aldı.

Ancak,Tayyip Bey'in bu vesayetinin tamamen kalkması, bu ülkenin AKP iktidarından tamamen kurtulabilmesı için, aldıkları oylarla ve kazandıkları milletvekilleriyle AKP iktidarını yıkan CHP, MHP ve HDP'ye ve liderlerine çok önemli ve tarihi bir görev düşmektedir.

Mademki bu üç parti AKP iktidarını devirdi, bu cenazeyi ortada bırakmamak ve cenazeyi kaldırarak memleketi rahatlamak görevi ve sorumluluğu da, bu üç partiye düşmekte olup, bu görevin gereği de CHP,MHP ve HDP'nin işbirliği ile bir koalisyon hükumeti kurarak, ülkeyi yönetmek ve halka vaat ettiklerini yerine getirmektir.

Bu patilerimiz; halkımızdan oy isterlerlerken, seçim meydanlarında AKP'yi eleştirerek ne diyorlardı?

Bize oy verin, AKP iktidarının yolsuzluklarına, rüşvetlerine, talanına, kupon araziler ve ihaleler yoluyla kendi yandaşlarını zengin etmelerine,AKP iktidarının israfına, Kaçak Saray saltanatına, baskıya, basına ve tüm özgürlüklere getirilen sınırlamalara, yargıya yapılan müdahalelere, yoksulların ve işsizlerin ezilmelerine, çiftçinin pahalı mazot kulllanmasına, emeklilerin ve asgari ücretlilerin ezilmelerine son verelim, AKP iktidarından, yolsuzlukların hesabını yargıda soralım, seçim barajını kaldıralım diyorlar ve halkımızdan bu nedenle oy istiyorlardı.Konuşmaları hala kulaklarımızı çınlatmaktadır.

Bu partilerden CHP ve MHP açıkça, emeklilere iki maaş ikramiye vereceklerini, mazotu çiftçiye çok ucuza satacaklarını, asgari ücreti hatırı sayılır şekilde artıracaklarını, asgari ücretten alınan vergiyi kaldıracaklarını,işsizlere iş bulacaklarını, sosyal yardımları artıracaklarını vaat ettiler.

Aynı vaatlerin çoğunu ve benzerlerini HDP'de yaptı.

İşte biriniz %25, biriniz %16 ve diğeriniz %13 civarında, yaklaşık %55 oy alarak,292 milletvekili ile meclise geldiniz, AKP iktidarına son verdiniz, göreviniz bitmiş değildir, sizin göreviniz asıl şimdi başlamakta olup, bu görev de; aranızda anlaşıp bir koalisyon hükumeti kurarak, seçim meydanlarında halktan oy talep ederken verdiğiniz sözleri yerine getirmektir.Şu anda görevini yapıp tamamlayanlar, sizlere oy veren seçmenlerimizdir. Sakın unutmayın, sizlerin görevi yeni başlamıştır.

Buradan CHP, MHP ve HDP liderlerini göreve davet ediyoruz. Toplam 292 milletvekili ile oluşturacağınız koalisyon hükumeti ile Anayasayı değiştirmenin dışında her türlü icraatı yapabilir ve seçim meydanlarında halka söz verdiklerinizi yerine getirebilirsiniz.

Örneğin; emekliye iki maaş ikramiye verilmesini, asgari ücretliye zam yapılmasını, asgari ücretten verginin kaldırılmasını, çiftçiye ucuz mazot satılmasını, yolsuzlukların üzerine gidilmesini, işsizliğe son verilmesini, basın , düşünce ve düşünceyi açıklama, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürkükleri üzerindeki baskıların kaldırılmasını, yargıya müdahalenin sonlandırılmasını,yargı bağımsızlığına saygının yeniden tesisini, ihalelerin bazı çıkar çevrelerinin tekelinden kurtarılarak şeffaf hale getirilmesinini, en önemlisi de Tayyip Bey'in siyaset ve özgürlükler üzerindeki baskı ve vesayetinin ve israfının sonlandırılmasını, kolaylıklı sağlayabilir, ülke ve ülke insanının rahat bir nefes almasını ve normalleşmesini kolaylıkla sağlayabilirsiniz.

Bu geniş tabanlı koalisyon hükumeti; çözüm sürecini de legal hale getirebilir ve meclis'in kontrolü ve sorumluluğu altında devamını sağlayabilir, HDP de devlet idaresinin ve hükumet olmanın sorumluluğu altında, daha bir normalleşir ve tam bir Türkiye partisi olduğunun bilincine vararak, ülkemizin bütünlüğüne sahip çıkılması konusunda, daha duyarlı ve sorumlu bir hale gelebilir.

Bize göre, şaibeli hale gelen ve henüz yargıda aklanmamış olan AKP, %40 civarında oy almış ve seçimlerden birinci parti olarak çıkmış ise de; bu üç partimizin yetkilileri çok iyi bilsinler ki; AKP'nin tek başına azınlık hükumeti kurmasına veya AKP'nin de içinde olduğu bir koalisyon hükumetine razı olunarak, CHP,MHP ve HDP koalisyonundan kaçılması halinde, ülke sorunlarını çözümsüz bırakmaları, ülke sorunlarını çözmeye talip olmamaları nedeniyle,halkımızı koalisyonlardan daha da soğutarak, AKP'nin ekmeğine yağ sürecekler ve gelecek seçimlerde AKP'nin yeniden dirilmesini, pişmanlıkla ve şaşkınlıkla seyredeceklerdir.

Tüm görev ve sorumluluk, meclise toplam 292 milletvekiliyle girmiş bulunan CHP,MHP ve HDP'nin üzerindedir.

Bu üç partimiz, aralarında anlaşarak, AKP'nin dışarıda kalacağı üçlü bir koalisyon hükumeti kurmaya mahkumdurlar.Aksi halde, seçim meydanlarında halka vaat ettiklerinin, iktidar olamayacaklarını bildikleri için halkımıza söyledikleri birer yalandan ibaret olduğu anlaşılacaktır. 09/06/2015



Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat

8 Haziran 2015 Pazartesi

BAHÇELİ'Yİ ANLAYABİLMENİN İMKANSIZLIĞI


MHP, 7 Haziran seçimlerinde oylarını birkaç puan artırarak, seksen civarında milletvekili kazanmıştır.
Bize göre, seçimlerden bir partinin galip çıktığını söyleyebilmek için, oy oranını artırması yeterli değildir. Zira, siyasi partiler iktidar olmayı amaçlarlar ve iktidar olamayan bir parti de başarılı sayılmamalıdır. Bu nedenle, MHP'nin seçimlerden galip çıktığını söyleyemeyiz.
Bu seçimden galip çıkan tek parti ve lider, HDP ve DEMİRTAŞ olmuştur. Evet, onlar da iktidar olamamıştır ama, en az iktidar olmak kadar zor olan %10 seçim barajını kolayca aşarak, önemli bir aşama kaydetmişler ve meclise seksen civarında milletvekili grubu ile girme başarısını göstermişlerdir.
Oyların bir kısmı emanet de olsa, ülkenin sadece Doğu ve Güneydoğusundan değil, ülke genelinde oy alarak, Türkiyenin bütününe hitap ettikleri ve bir Türkiye partisi oldukları tezini ortaya koyma başarısını elde etmişlerdir.
CHP de bu seçimin yenilenlerindendir. Zira, bizim ölçülerimize göre iktidar olamadıkları gibi, önceki seçime nazaran oylarını artıramamış ve azaltmışlardır.
Ancak, CHP bu seçimin yenileni olmasına rağmen, bu seçimlerde büyük işler yapmış, çok güzel ekonomik projelere imza atarak seçmenin önüne koyabilmiş, projelerini gerçekleştirecek kararlılığı ve iradeyi de sergilemiş olmasına rağmen, Türk seçmeninin;uzun yıllara dayalı, haksız ön yargılarını aşamaması, AKP ve Tayyip Bey'in, haksız ve yalan bir şekilde, bunlar din düşmanı, ezanı yasakladılar,camileri ahır yaptılar, imam hatip okullarını kapatacaklar yönündeki sistematik propaganda ve iftiraları yüzünden, özellikle mütedeyyin kesimlerin güven ve itimadına mazhar olamaması nedeniyle, oy oranını artırarak iktidar olamamış ve ana muhalefet partisi olarak kalmıştır.
CHP, seçimi kazanamasa da, propaganda döneminde ve öncesinde %10 seçim barajına karşı duruşu, HDP'nin barajı aşması konusundaki olumlu tavrı ve kendi tabanından kayan emanet oylarla, HDP'nin rahat bir şekilde barajı aşarak meclise girmesine dolaylı bir katkı sunmuş ve bunun sonucunda, AKP'nin tek başına iktidar olamamasında, HDP'nin yanında etkin bir rol oynayarak, Türk Milletine ve seçmenine hizmet etmiştir. Bu nedenle, CHP eşit koşullarda yapılacak olan gelecek seçimler için ümit vaat eden, bu seçimin de galip sayılması gereken mağluplarından biri olmuştur.
HDP, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra büyük olgunluk göstermiş ve barajı aşmasında, kendisine verilen emanet oyların mutlak etkisini inkar etmemiş ve bu emanet oylara layık bir politika izleyecekleri vaadinde bulunmuştur. Kürt'ü ile Türk'ü ile bu ülke halkı artık geçmişin tüm acılarını unutmalı, geçmişe bir sünger çekmeli ve HDP için temiz bir sayfa açarak, ona bir şans tanımalıdır.
HDP'ye oy ve gönül veren ekseriyet; Kürt kökenli de olsalar, onlar da, asla atamayacağımız ve satamayacağımız, et ve tırnak olduğumuz Kürt kökenli Türk Vatandaşı kardeşlerimizdir. Bu seçimler ve HDP'nin aldığı başarılı sonuç, geçmişte yaşanan acıları unutmanın, barış ve kardeşlik duygusunu pekiştirmenin bir vesilesi olarak, Türk ve Kürt kökenli insanlarımıza Tanrının sunduğu bir imkan olup, bu imkan,her türlü ard niyetlerden arınılarak, çok iyi değerlendirilmeli ve ülkemizi bölmeden, gerçekten varsa Kürt sorununun çözümünde değerlendirilmelidir
HDP'yi ve HDP'nin bu seçim başarısından dolayı sevinç ve memnuniyet duyan kişi ve çevreleri karalayan ve eleştiren, bu eleştirilerini kendi partilerinin propaganda malzemesi olarak kullanan, ancak, seçim sonuçlarını gösteren tabelada isimlerine dahi rastlayamadığımız iyi niyet yoksunu partiler ve mensupları, HDP'nin bu seçim başarısına asla gözlerini yummamalıdırlar.
MHP oyunu artışmış gözükse de, bu seçimin galibi olmadığı gibi, seçim gecesi,seçimi yorumladığı konuşmasına bakıldığında, Sayın Bahçeli; seçim sonuçları, sanki koalisyonu işaret etmiyormuş gibi, seçim sonuçlarına gözünü ve kulağını tıkayarak, hiçbir koalisyon senaryosunda ve seçeneğinde rol almayacaklarını beyan ederek, partisini koalisyon hükumetlerine kapatmış, adeta Tayyip Bey'in Anayasanın 116. maddesini işleterek bir hükumet krizi yaratmasına ve ülkeyi seçimlerin yenilenmesi seçeneğine mahkum etmesine yeşil ışık yakmıştır.
Bahçeli, işin kolayına kaçmış ve elini taşın altına koymaktan kaçma planını deşifre etmiştir.
Bahçeliye sormak lazım; sen tek başına iktidar olamadığına, seçim sonuçlarının bir koalisyona işaret edeceğini önceden bildiğine ve tahmin edildiği gibi,seçimlerden koalisyon sonucu çıktığına göre, seçimlerin kesin sonuçları dahi açıklanmadan, MHP'yi her türlü koalisyon seçeneğine kapatma lüksün ve hakkın var mıdır?
Bize göre, Bahçelinin böyle bir lüksü ve hakkı yoktur. MHP dahil tüm partiler, öncelikle tek başlarına, olmadığı taktirde ise, partileri zarar görecek dahi olsa, koalisyon ortağı şeklinde iktidar olmak üzere,ülkeye hizmet sunmak için seçimlere girmelidirler.
MHP lideri Bahçeli'nin; daha seçim gecesi, her türlü koalisyon'a girmeyeceklerini beyan ederek, ana muhalefet partisi olmaya talip olması, siyasi partilerin iktidara gelerek ülkeye hizmet etme ana gayelerine ve varlık nedenlerine aykırı olduğu gibi, 2002 de koalisyon ortağı olduğu hükumeti sonlandırarak, ülkeyi erken bir seçime sürükleyip, tek başına iktidarı, altın tepsi içinde AKP'ye sunduğu o dönemi hatırlatmaktadır. 08/06/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

7 Haziran 2015 Pazar

7HAZİRAN SEÇİMİNİN YORUMU


Kullanılan tüm devlet imkanlarına, Yüksek Seçim Kurulunun ve Cumhurbaşkanının taraflı tutumlarına rağmen, muhalefet partileri için eşit ve adil olmayan bu seçimin yenileni, AKP ve Tayyip Bey ile CHP, yeneni ise, HDP, demokrasi ve parlamenter sistem olmuştur.
Tayyip Bey'in bekleme odasına aldığı bu seçimin galiplerinden Parlamenter sistem, bekleme odasından çıkmıştır.
Tarafsızlığını yitirerek AKP adına seçim meydanlarına çıkıp propaganda yaparak AKP için oy isteyen ve seçimi adeta başkanlık sisteminin referandumu haline getiren Tayyip Bey ve başkanlık iddiası, halktan güvenoyu alamamıştır.
Seçimin mağluplarından olan %10 seçim barajı; korkunun ecele faydasının olmadığını, eşitlik ve demokrasinin erdemini bize göstermiştir.
%10 seçim barajını savunan AKP ve Tayyip Bey, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmuştur.
Şöyle ki; AKP ve Tayyip Bey, çoğa tamah etmeyip %10 seçim barajını %5 gibi makul bir seviyeye indirseydi, HDP %10 seçim barajını aşmak için cansiperane seçim mücadelesi verme gereği duymayacak, keza HDP'ye diğer partilerden barajı aşmasına yardım etmek için büyük oranda oy kayması olmayacak ve HDP daha az bir oyla barajı geçebileceği için, daha az oya ve milletvekiline razı olacaktı. Bu nedenle, AKP'nin %10 seçim barajı ısrarı; AKP'nin daha az oyla aldığı tek başına iktidarı, daha fazla oyla kaybetmesine neden olmuştur.
Gerçekten; HDP, barajı aşabilmek için kendisini daha fazla oy almaya zorladı ve bunun sonucunda da meclise seksen civarında büyük bir milletvekili grubu ile girme başarısını göstermiştir.
Bize göre bu seçimin mağluplarından birisi olan CHP,bu seçimlere iyi hazırlanmış,çok iyi projelerle seçmenin önüne çıkmış, emeklilere iki maaş ikramiye, çiftçiye mazotu 150 kuruştna verme vaadine rağmen, bu vaadleri dahi karşılık görmemiş ve CHP, her zamanki kemik oyunda yerinde saymıştır. Bunun sorumlusu KILIÇDAROĞLU değildir, maalesef Türk seçmeni, AKP ve Tayyip Beyin yalanlarına dayalı menfi propagandalarınıı etkisinde kalarak, tarihi ve haksız ön yargılarını kırıp aşamamıştır.
CHP'nin başarısızlığının en önemli nedenlerinden biri, Doğu ve Güneydoğuda hiç varlık gösterememesi olup,HDP gerçeği karşısında, bundan sonra da, Doğu ve Güneydoğuda hiç başarı şansı olmayan CHP'nin, Doğu ve Güneydoğu illeri dışında kalan illerde çok güçlü hale gelmek için, çok çalışmaktan ve ilave projeler üretmekten başka bir şansı bulunmamaktadır.
HDP bile, neredeyse Tüm Türkiyeden oy alabilen bir parti haline gelmesine rağmen, CHP'nin batı illerine hapis olması düşündürücüdür. CHP, batı illerinde hapis kalmasına rağmen, özellikle çok milletvekili çıkaran büyük iller başta olmak üzere, batı illerindeki oy oranlarını daha fazla artıramadığı taktirde, ülkemizde iktidar yüzü göremeyecektir.
Peki bundan sonra ne olacaktır?
Bizim tanıdığımız Tayyip Bey, bu seçim yenilgisini hazmedemiyecek, taraflı cumhurbaşkanlığı çılgınlığına bir yenisini ekleyerek, hükumeti kurdurmamak için elinden geleni yapacak ve Anayasanın 116. maddesini işletilerek seçimlerin yenilenmesi yoluna gidecek, yenilenen seçimler sonunda ise, elleriyle kurduğu AKP'yi yine kendi elleriyle tarihin tozlu sayfalarına gömecektir. 07/06/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

5 Haziran 2015 Cuma

T.B.M.M. SEÇİMLERİNİN CUMHURBAŞKANI TARAFINDAN YENİLENMESİ


Bugün de birazcık, çok muhtemel olasılıklardan birisi üzerinde kafa yoralım dedik.
Bazı kişiler bilmeyebilirler, Cumhurbaşkanının Anayasada yazılı olan yasama ile ilgili görev ve yetkilerinden birisi de, ilgili Anayasa maddesinde yazılı olan bazı koşulların gerçekleşmesi halinde,Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerini yenilemektir.
Şimdi bana, daha seçimler yapılıp sonuçları alınmadı, seçimlerin yenilenmesini niçin gündeme getiriyorsun diye kızanlar olacaktır.
Bana sakın kızmayın, Tayyip Bey'in böyle bir girişimine tanık olduğunuzda şok'a girmeyin diyerek, şimdiden, bazı koşulların gerçekleşmesi halinde, cumhurbaşkanı olarak Tayyip Bey'in Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerini yenileme yetkisinin bulunduğuna hazırlıklı olmanız için, bu konuya değinmek gereğini duymuş bulunuyoruz.
Hepiniz tanık oluyorsunuz, AKP'nin fiili genel başkanı gibi davranan Tayyip Bey, 13 yıl önce eline geçirdiği iktidarı bırakmaya hiç niyetli gözükmüyor.Bunun için, kendisini yetersiz bulduğu Ahmet Bey'i bir kenara koyarak, AKP'nin iktidardan düşmemesi ve kendisinin de başkan olması için, Anayasayı çiğnemeyi göze alarak, yapmış olduğu tarafsızlık yeminine aykırı olarak, AKP lideri gibi meydanlara çıkıp,AKP lehine seçim propaganda mitingleri yapmakta ve AKP'ye oy istemekte, bununla da yetinmeyerek, tüm muhalefet partilerini, onların seçim beyannamelerini eleştirmekte ve muhalefet liderlerine yönelik olarak, hakarete varacak derecede iftira ve suçlamalara tevessül etmektedir.
Özellikle yandaş televizyonlarda monolog halinde geçen sözüm ona karşılıklı soru ve cevap şeklindeki mülakatlarında, %10 seçim barajını ve siyasi istikrarı savunmakta, HDP'nin seçim barajını aşmaması için elinden gelen gayreti göstermekte, oyunu ve görüşünü önceden belli eden bir yargıç gibi,ülkemizde koalisyonlara sıcak bakmadığını açıkça beyan ederek, 7 Haziran seçimlerinde hiçbir partinin tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edememesi halinde, bir AKP azınlık hükumeti dışında herhangi bir koalisyon hükumetlerine ışık yakmayacağının, hükumet kurma krizi çıkaracağının sinyallerini vermiş bulunmaktadır.
Hepiniz çok iyi bilirsiniz, Tayyip Bey, kafasına koyduğunu yapmak için elinden gelen gayreti göstermekte hünerlidir, AKP'nin, tekrar ezici çoğunlukla iktidar olması ve başkanlık sistemini getirmek için, Anayasayı çiğneyerek,taraflı ve partili bir cumhurbaşkanı olması gibi.
Ben şimdi diyorum ki; en başta tüm parti liderleri olmak üzere, hepimiz elimize bir Anayasa alarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin Cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesinin koşullarını düzenleyen 116. maddesini şimdiden okumaya başlayarak dersimize çalışalım.
Bizim bildiğimiz ve tanıdığımız Tayyip Bey; seçim sonuçlarına göre ortaya çıkacak olan olası bir koalisyon halinde, Anayasanın 116. maddesindeki koşulları yaratarak, seçimleri yenileme yetkisini kullanmak için gerekli tüm plan ve hazırlıklarını yapmıştır bile.
Haydi başlayın Anayasanın 116. maddesini okumaya.
Hepinize iyi okumalar ve zihin açıklıkları diliyorum.
Umarız, AKP dışındaki en güçlü partimiz, tek başına iktidar olma çoğunluğunu elde eder de, Tayyip Bey'in çalışmaları boşa gider ve seçim öncesindeki çekişmeler seçimden sonra da devam etmez.
Bu seçimden önceki son yazımızda, 7 Haziran seçimlerinin, ülkemize; özgürlük,adalet,iş,aş, dürüst bir iktidar ve yönetim, her kurum ve ilkeleriyle tıkır tıkır işleyen hukukun üstünlüğüne, hak ve özgürlüklere dayalı demokrasi getirmesini, halkımızın da, oylarını bu amaçları hayata geçirecek doğrultuda kullanmalarını diliyoruz. 05/06/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

4 Haziran 2015 Perşembe

SİYASİ İSTİKRAR VE KOALİSYON ZIT KAVRAMLAR MIDIR?




7 Haziran seçimlerinde iktidardan düşme tehlikesi ile yüz yüze gelen AKP ve yandaşları, hep bir ağızdan, AKP iktidardan uzaklaşırsa koalisyon gelir ve ülkemiz bir kaosa girer diyerek yaygara koparmaya başladılar.

Koalisyon niçin siyasi istikrarsızlık ve kaos nedeni olsun ki?

Bu iddiayı yapanlar, demokrasiden nasibini almayanlardır.

Demokrasi, çoğunlukçu değil, çoğulcu bir rejim olup, değişik görüş ve ideolojiye sahip partilerin uzlaşabildikleri, ortak bir paydada buluşabildikleri bir rejimin adıdır.

Bir toplumda uzlaşma bilinci ve kültürü yoksa, orada demokrasinin varlığını savunamayız.

Demokrasi ve siyasi istikrar ile koalisyon kavramları,asla birbirleriyle bağdaşmayan zıt kavramlar değildir.

Demokrasinin gereği olan seçimlerin sonuçları, bir partiyi tek başına iktidara getirmemişse, yine demokrasinin gereği olarak, iki veya daha fazla parti bir araya gelip aralarında anlaşarak, bir koalisyon protokolu ve programı etrafında birleşip hükümeti kurarlar ve ülkeyi yönetirler.

Koalisyonlarda, koalisyon ortağı olan partiler; tek başına iktidar olduklarında uygulayacakları programlarından bazı tavizleri vermek zorunda kalabilirler, ancak ülke ve ülke insanının yararlarından, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin olmazsa olmazı evresel ilkelerinden asla taviz vermezler.

Önemli olan, koalisyona ortak olacak partilerin, bunu fırsat bilip, birbirlerinden, demokrasinin ilkeleri ile insan hak ve özgürlükleri alanında, demokrasiyi ve özgürlükleri geriye götürecek olan tavizleri koparma yoluna sapmamalarıdır.

Siyasi istikrar bozulmasın, koalisyon gelmesin diyebilmek için, ülkede tek başına iktidar olan partinin, yolsuzluk ve rüşvet batağına saplanmamış olması ve bu konuda sabıkasının bulunmaması, hakkındaki her türlü yolsuzluk ve rüvet iddialarından aklanmış olması, insan hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü,düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü,yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğüne saygı, kuvvetler ayrılığına sıkı sıkıya bağlılık, Cumhurbaşkanının tarafsızlığına riayet konularında hassas olması, bu konularda istikrarlı bir tavır içinde olması zorunludur.

Sadece, piyasalar baz alınarak, koalisyon olursa, borsa düşer, döviz fiyatları ve enflasyon artar,ülke çöker yaygarası büyük bir aldatmacadır.

Şu anda, ülkeyi 13 yıldır tek başına idare eden AKP'nin ülkemizi getirdiği duruma bir bakın, ülkemizde, demokrasi, yargı bağımsızlığı, toplantı ve gösteri yürüyüşü, düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, gelir dağılımında adalet,siyasi ve ekonomik istikrar ve huzurun var olduğunu söyleyebilir miyiz? Tabii ki hayır.

Demokrasi geleneğinin, parti içi demokrasi ve özgürlüğün tam olarak olgunlaşıp gelişmediği ve işlemediği ülkemizde, AKP örneğinde olduğu gibi,büyük bir çoğunlukla tek başına iktidara gelen partilerimizin ve liderlerinin, etkin bir meclis denetiminin de olmaması nedeniyle, kısa sürede keyfiliğe ve otoriter bir yönetime saptıkları, kendilerini Anayasanın ve yasaların üzerinde görmeye başladıkları dikkate alındığında, koalisyon iktidarlarında, koalisyon ortağı partilerin daha otokontrollü ve demokratik bir yönetimi uygulamaya koyacakları, demokrasinin ilkelerine ve tüm özgürlüklere daha saygılı olacakları, bu nedenle, bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi, koalisyonlardan korkmanın, doğru ve gerçekçi olmadığı bilinmelidir.

Bugün tek başına iktidarda olan AKP'nin; ülkemizde, siyasi istikrarın değil, yolsuzluğun, yoksulluğun, yasakların, sosyal adaletsizliğin, otoriterliğin,işsizliğin ve tüm özgürlüklere yönelik baskının istikrar abidesi olduğu gerçeği karşısında, AKP ve yandaşlarının seçim kazanabilmek için, bir algı operasyonu olarak sunni bir koalisyon korkusu yarattıkları, inkar edilemez bir gerçektir.

Velev ki, koalisyonlar siyasi istikrarı yok ediyorlar ve ülkenin yönetiminde aksamalar yaratıyorlar, o zaman sormak gerekiyor, bu ülkede tek başına iktidar olmak ülkeyi 13 yıldır yöneten ve artık bitip tükenen sadece AKP'nin tekelinde olan bir hak mıdır, tek başına iktidarı savunan çevreler, niçin CHP'nin de tek başına iktidar olup bu ülkeyi yönetebileceğini bir türlü kabul etmek istemiyorlar?

Amaç, tek başına iktidar olarak istikararlı bir şekilde ülkeye ve ülke insanına hizmet değil, tek başına ve istikrarlı bir şekilde yolsuzluklara ve talana devam etmektir.

Kim diyorsa ki; koalisyonlar, siyasi istikrarı yok ediyor, o kişi yalan söylüyor ve halkın tercihine saygısızlık ediyor demektir. 05/06/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

3 Haziran 2015 Çarşamba

CAN DÜNDAR'A YAPILMAK İSTENEN HUKUKSUZLUK


Yeter be!
Bu ülkede, hükumeti devirmeye veya görevini yapamaz hale getirmeye teşebbüs suçunun ne olduğunu, daha doğrusu, ceza hukukunda teşebbüs kavramının ne olduğunu, bu kavramı bilmeyenlerin bırakınız hukukçu olmayı, hukuk fakültesinin ikinci sınıfından üçüncü sınıfına dahi geçemeyeceklerini, ülkemizde herkesin hukukçu geçindiğini ve hukukun iyice yozlaştırıldığını, hükumete yönelik demokratik bir eleştirinin dahi, hukuka aykırı bir biçimde, darbeye teşebbüs olarak nitelendirildiğini haykıracak ve bu topluma hukukun gerçeklerini, suça teşebbüs kavramının ne anlama geldiğini izah edecek, cesur ve memleketini seven, gerçek ceza hukuku akademisyenlerini ve tatbikatcılarını arıyoruz.
Özel Yetkili Savcılarla, Özel Yetkili Mahkemelerin ve bu savcı ve mahkemeler tarafından yürütülen Balyoz, Ergenekon ve benzeri soruşturma ve kovuşturmaların, bu ülkeye ve ülke insanına verdiği en büyük zarar; bize göre, bu suçlardan yargılanan kişilerin haksız bir şekilde yıllarca özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarından ziyade, bu savcı ve mahkemelerin Türk Hukuk sistemine vurduğu darbe ve hukuku ve hukukun temel kavramlarını yozlaştırmaları ve tanınmaz hale getirmeleridir.
Bir önceki “DEVLET SIRRI NEDİR?” başlıklı makalemizde, Can DÜNDAR'ın, MİT TIR'larıyla ilgili haberinden dolayı, ancak, devlet sırrının ifşası çerçevesinde suçlanabileceği saflığı ile Can DÜNDAR'ın devlet sırrı anlamında dahi suç teşkil eden bir fiilinin bulunmadığını, hukuki gerekçeleriyle izaha çalışmıştık.
Bu makalemizi yazıp yayınladıktan sonra, Can DÜNDAR hakkında Tayyip Bey tarafından yapılan suç ihbarına bir baktık ki; bizim, bu suçların tatbikatını savcı ve hakim olarak yapmış deneyimli bir hukukçu olarak aklımızın ucundan dahi geçiremeyeceğimiz alakasız bir yığın suçun da şüphelisi olarak gösterildiğine tanık olduk. Tayyip Bey, televizyon programında da açıkladı, niyeti, hukuk, mukuk tanımadan, Can DÜNDAR'ı zindanlarda çürüterek bitirmek ve bir muhalifinden kurtulmaktır.
Herkes bilsin ki; T.C. kimsenin babasının çiftliği değildir. Tayyip Bey, Anayasanın şemsiyesi altına sığınarak, Anayasayı rafa kaldırıp, Anayasayı ihlal edebilir ve kendisi hakkında şimdilik hiçbir yasal işlem yapılmayabilir, ancak, herkes bilsin ki,Can DÜNDAR gazetecilik görevini yapmış olup, yayınladığı haber, birilerinin hoşuna gitmedi gerekçesiyle, işlemediği suçların şüphelisi haline getirilemez.Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir hukuk devleti olma niteliğinden ve yargının bağımsızlığından geriye küçücük bir parça kalmış ise, bu böyle bilinmelidir.
Can DÜNDAR'ın suçlandığı birçok isnattan birisi de, hükumeti devirmeye veya görevini yapamaz hale getirmeye teşebbüs etmek suçudur.
Tayyip Bey; hukukçu mudur, bir suça teşebbüsün ne demek olduğunu bilmekte midir?
Bilmediği anlaşılmakta olup, hukukçu olmadığı için esasen bilmek zorunda da değildir. Ancak, mutlaka hukukçularına danışmıştır, suç duyurusuna baktığımızda, danışman hukukçuların da teşebbüs kavramını bilmedikleri veya bildikleri halde Tayyip Bey'e şirin gözükmek için, hukukçuluk onurlarını bir kenara bırakıp Tayyip Bey'i yanıltmış olduklarını üzülerek görmekteyiz.
Türk Ceza Kanununun 35. maddesinde suça teşebbüs tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayacak ve ancak elinde olmayan nedenlerle, işlemeyi kastettiği ve icrasına başladığı suçun hareketlerini tamamlayamayacak ve yarım kalacaktır.
Teşebbüsün bu tanımından hareketle, buradan soruyoruz, peki Can DÜNDAR'ın eylemi nedir?
Can DÜNDAR; Genel Yayın Yönetmeni olduğu Cumhuriyet Gazetesinde, kendi imzasını taşıyan bir haber yayınlamış ve “MİT TIR'ları ile Türkmenlere insani yardım değil, Suriye'de Esad yönetimi ile çatışan örgütlere silah ve cephane gönderilmiştir,işte fotoğrafları” denilmiştir. Eylemin tümü budur, Can DÜNDAR; eylemini, hiçbir engele takılmadan, elinde olmayan mani bir hale maruz kalmadan serbestçe gerçekleştirmiş, bitirmiş ve tamamlamıştır, eylemi elinde olmayan nedenlerle eksik kalmamıştır. Can DÜNDAR'ın bu eyleminin devamı olmadığı gibi, elinde olmayan nedenlerle tamamlanamayan bir hareket de kalmamış, tüm hareketleri tamamlanan ve teşebbüs halinde kalmayan bu tamamlanmış eylem sonunda, hükumet devrilmemiş veya görevini yapamaz hale gelmemiştir. AKP Hükumeti, aslanlar gibi, dimdik ayaktadır. Cebir ve şiddet içermeyen, tüm hareketleri tamamlanan eylemin kendisi ve yöntemi ile eylemde kullanılan vasıtalar, hükumeti devirmeye veya görevini yapamaz hale getirmeye elverişli değildir.
Ancak, şu bir gerçektir ki; batılı demokrasilerde, bir gazete haberi ile siyaseten zor durumda kalan siyasal iktidarlar, bu haberden dolayı devrilmezler ama, demokratik gelenek gereği kendiliklerinden istifa ederler.
Ha!Can DÜNDAR'ın bu haberinden sonra,batı demokrasilerinde olduğu gibi istifa etme gereği duymayan hükumet, aldatıldıklarını öğrenen seçmenlerin hışmına uğrar da, 7 Haziran Pazar günü sandığa giden seçmenlerin, üzerlerini çizmeleri nedeniyle, AKP iktidarı demokratik bir şekilde sandıkta devrilirse, bunun sorumlusu Can DÜNDAR olamaz. Bunun tek sorumlusu, hatalı ve ülke menfaatlerine aykırı Suriye politikasına imza atan AKP iktidarının kendisi olacaktır.
Olası bir sandık yenilgisi ile Can DÜNDAR'ın gazetesinde yayınladığı haber arasında şimdiden bir nedensellik (illiyet) bağı kurarak, Can DÜNDAR'ı hükumeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlamak, akla ziyan bir hukuk cinayetidir.
Can DÜNDAR'ın eyleminde, cebir ve şiddet unsurunun bulunmadığını söylemeye gerek dahi yoktur.Eylemi, teşebbüs halinde kalmamış ve tamamlanmıştır, buna rağmen, hükumetin devrilmesi veya görevini yapamaz hale gelmesi gibi bir sonuç doğurmamış ve ortada böyle bir sonucu doğurmaya elverişli bir eylem de yoktur.
Biz, tüm hukukçuların istisnasız bilmeleri gereken ve ceza hukukunun en temel kavramlarından biri olan suça teşebbüs kavramını, bazı hukuk çevrelerine hala izah etmek zorunda kalıyorsak, Türk toplumu olarak, bu durumdan utanmamız gerekir. 03/06/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

2 Haziran 2015 Salı

DEVLET SIRRI NEDİR?


Devlet sırrının ne olduğuna geçmeden önce; bir defa, kelime anlamı olarak “sır “ ne demektir? Onu belirlemekte fayda vardır.
Sır; varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey olarak tarif edilmektededir. Gizli tutulan bu şey; bir bilgi, bir belge, bir fotoğraf, bir harita, bir plan, bir silah, herhangibir buluş, bir icraat, bir karar, bir fikir ve benzeri başka bir şey olabilir.
Bu sır tarifinden hareketle, bir şeyin devlet sırrı olabilmesi, yani varlığının açığa vurulmak istenmeyerek gizli kalması ve gizli tutulması için; o şeyin gizli tutulmasında, açığa vurulmamasında, devletin; askeri, siyasi, ekonomik,diplomatik ve Uluslar arası çıkar ve menfaatlerinin bulunması, o şeyin bir başkaları tarafından elde edilmesi ve/veya açıklanması halinde, devletin; askeri, siyasi, ekonomik, diplomatik ve Uluslar arası çıkar ve menfaatlerinin zarar görmesi ve/veya zarar görme ihtimal ve yakın tehlikesinin bulunması zorunludur.
Demek ki; bir şeyin devlet sırrı sayılabilmesi için, adı üzerinde, gizli kalmasında, açıklanmamasında, devletin askeri, siyasi,ekonomik,diplomatik ve Uluslar arası çıkar ve menfaatlerinin varlığı şart olup, devlet ile eş değer olmayan, devlet aygıtını geçici bir süre yönetmek üzere seçimle iş başına gelen hükümet ve siyasi iktidarların,kendi siyasi çıkarlarını ve geleceklerini tehlikeye atmamak, oy kaybına neden olmamak için, bazı kötü karar ve icraatlarını, kendi halkından gizlemek amacıyla, bazı şeyleri gizli tutmak istemeleri, devlet sırrı içinde değerlendirilemez.
Gündemdeki tartışma konusu olan MİT TIR'larıyla, Suriye Devleti ile mücadele içine giren Suriyeli muhalif örgütlere silah ve cephane mi, yoksa Türkmenlere insani yardım mı gönderildiğini açıklığa kavuşturan ve AKP iktidarı tarafından Devlet sırrı olarak nitelendirilen bilgi, görüntü ve belgelerin açıklanarak haber konusu yapılması, devletimizin siyasi, askeri, ekonomik,diplomatik ve Uluslar arası çıkar ve menfaatlerini zarara sokan ve/veya zarara sokma tehlikesi yaratan, bu nedenle de gizli tutulması ve açıklanmaması gereken bir devlet sırrının ifşası olarak değerlendirilemez.
Bize göre, AKP iktidarının bu haberi devlet sırrının ifşası ve casusluk faaliyeti olarak ilan etme ve soruşturma konusu yapma çabası, Suriye politikasındaki hatalı tutumunu örtme ve yaklaşan seçimler nedeniyle, kendi siyasi çıkarlarını koruma çabasından ibarettir.
Zira; AKP iktidarının bugüne kadar izlemiş olduğu Suriye politikası çok açık ve net olup, hiçbir gizli yanı bulunmamaktadır.
AKP iktidarı; Suriye'de cereyan etmekte olan iç çatışmada, açık ve net olarak pozisyonunu belirlemiş ve resmi Esat yönetimine karşı saf tutarak, tavrını açıkça ortaya koymuş, bir ara Esat'ın düşmesi için gün saymış, kendince süreler koymuş, bir hafta sonra Suriye'ye girerek Şam da Cuma namazı kılacağız demiş, Suriye Devletine isyan eden muhaliflere açıktan destek olmuştur.
Suriye'nin bu iç savaşında, bizim dışımızdaki bazı ülkeler de tavırlarını açıkça koymuşlar, İran, Rusya, Çin Esat yönetimine desteğini açıklamış, Amerika ve onun malum ortakları bazı Avrupa ve Arap devletleri de, AKP iktidarı ile birlikte, Esat karşısında saf tutmuşlardır.
AKP iktidarı, hatalı bir dış politika izleyerek, Suriye'nin iç işine burnunu sokmak ve Esat karşıtı bir tavır sergilemek suretiyle, Esat yönetimindeki Suriye Devleti ile adı konmayan bir savaş içine girmiş olup, bu nedenle; MİT TIR'larıyla Suriye Devleti ile savaşan muhalif gruplara silah ve cephane gönderildiğinin ifşa edilmesi, AKP'nin iktidarda olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletini, askeri yönden, Suriye ile savaşa girme riski ve tehlikesiyle karşı karşıya getirmeyecektir. Aynı şekilde, Esat ile papaz olan AKP iktidarı, Suriye ile olan siyasi, diplomatik ve ekonomik tüm bağlantılarını sona erdirmiş ve bu nedenle, siyasi, diplomatik ve ekonomik (dış ticaret) yönden uğrayabileceği tüm zararlara uğramış olduğundan, MİT TIR'larıyla Suriye muhaliflerine silah ve cephane sevkiyatı yapıldığının Cumhuriyet Gazetesinde açıklanması, AKP iktidarına oy yönünden zarar verecek olsa da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasi,askeri, ekonomik ve Uluslar arası çıkar ve menfaatlerine, bundan daha fazla bir zarar vermeyeceğinden, bu bilginin açıklanması, devlet sırrının ifşası ve casusluk faaliyeti olarak nitelendirilemez.
Şayet, AKP iktidarı; görünürde, Esat yönetimini destekliyor veya hiç değilse tarafsız kalıyor görüntüsü çizseydi ve buna rağmen, MİT TIR'larıyla el altından ve gizlice, Esat yönetiminin aleyhine muhaliflere silah ve cephane yardımı gönderseydi, görünürde tarafsız olması nedeniyle, Esat yönetimi ile siyasi, diplomatik, askeri ve ekonomik ilişkileri dostça devam ediyor olacağından, Cumhuriyet Gazetesinin MİT TIR'larıyla Suriye muhaliflerine silah ve cephane gönderildiğini ifşa eden haberi, devletin, askeri,siyasi,diplomatik,Uluslararası ve ekonomik çıkar ve menfaatlerine zarar veren ve/veya zarar verme tehlikesi doğuran bir devlet sırrının ifşası olarak kabul edilebilirdi.
Bize göre olayın hukuki değerlendirilmesi bundan ibaret olup, basının dördüncü kuvvet olduğunu dosta ve düşmana gösteren Cumhuriyet Gazetesini ve onun değerli yönetici ve yazarı Can DÜNDAR'ı, halkımızı bilgilendiren, kamuoyunu aydınlatma görevlerini yerine getiren bu yürekli gazetecilik ve habercilik hizmetinden dolayı gönülden kutluyoruz. 02/06/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat