29 Eylül 2015 Salı

ÖYLEYSE TERÖR KARŞISINDA NİÇİN GERDAN KIRDINIZ?





DAVUTOĞLU Ahmet Bey,PKK terörünün belini kırdık diye böbürlenerek, Türk Halkına müjdeyi Amerika'dan verdi!

Ahmet Bey'e buradan soruyoruz, madem ki, kısa zamanda PKK terörünün belini kırmayı beceriyordunuz, öyleyse bugüne kadar, Nevroz Bayramlarında Diyarbakırda açılan PKK bayrakları altında, PKK lideri ÖCALAN'ın meydanda okunan sözde barış mesajı eşliğinde, niçin gerdan kırarak vakit geçirdiniz?

Niçin, zamanında PKK terörünün belini kırmadınız,sizin elinizi tutan mı vardı, tek başınıza iktidar değil miydiniz, astığınız astık, kestiğiniz kestik değil miydi, milyarlarca liralık örtülü ödeneği nerelerde kullandınız?

Niçin, PKK terörünün belini kırdıktan sonra barış ve çözüm masası kurmadınız?

Niçin, PKK terör örgütünün, silahlarınızı bırakınız talimatınıza uymadığı gibi, daha da silahlanmasına göz yumdunuz, Valilere, PKK ya yönelik operasyon yaptırmayınız talimatları verdiniz?

Niçin, Dünyanın güçlü ve saygın devletlerinden birisi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini, PKK terör örgütü karşısında küçük düşürecek ve aciz kılacak şekilde, PKK terör örgütüne üstünlük tanıdınız ve devletimizi PKK terör örgütüne ram ederek, PKK terör örgütüne psikolojik üstünlük sağladıktan sonra,muzaffer olan taraf, sanki PKK terör örgütüymüş havasını yayarak barış ve çözüm masasına oturdunuz?

PKK ile onun anladığı dilden mücadele ederek, onun silah ve insan gücünü asgari seviyelere indirerek, onu güçsüz kıldıktan ve belini iyice kırdıktan sonra, psikolojik çöküntü içine düşen PKK terör örgütüne, haydi şimdi gelin bakalım ne istiyorsunuz, masaya oturalım ve bir sorun varsa çözelim demediniz?

PKK, arkasında yabancı devletlerin olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle, düzenli ve klasik savaş halinde olan bir karşı devlet olmasa da, teşbihte hata olmaz, bir benzetme yaparsak, kurtuluş savaşının galibi, Yunan ordusunu denize döken bir devlet olarak, tüm psikolojik üstünlüğümüzle katıldığımız Lozan Barış görüşmesi masasında dahi, Türkiye Cumhuriyetinin baş müzakerecesi büyük asker, büyük devlet adamı İsmet İnönü'nün başına gelenleri, mağlup olmalarına rağmen, karşımızdaki emperyalist devletlerin,bize kök söktüren çabalarını, İsmet İnönü'nün; zaman, zaman müzakere masasını terkederek ülkeye dönme gereğini duyduğunu, bir hatırlayınız. Barış ve müzakere masasına oturmak o kadar kolay mı zannettiniz?

AKP iktidarı olarak, sizin Kürt sorunundan ne anladığınız dahi meçhul olup, ne olduğuna dahi henüz karar veremediğiniz Kürt sorununu çözme gibi bir derdiniz de yoktu zaten, şehit cenazelerinin gelmemesi, seçimleri kazanmak ve koltukarınızı muhafaza edebilmek için, zaman kazanmak, PKK ve yandaşlarını uyutmak ve kandırmak istediniz. Türk seçmenini kandırmaya alıştığınız için, PKK ve yandaşlarını da kandırırız, artık kimse bu barış ve ateşkes sürecini bozmaya cesaret edemez düşüncesiyle, rehavete kapıldınız, kendinizi akıllı, kendiniz dışıbda kalan herkesi aptal zannettiniz,hem kendinizi ve hem de milletimizi kandırdınız, terörle mücadelede ülkeye zaman kaybettirdiniz ve ülkeyi yeniden terör batağına sürüklediniz.

PKK ve yandaşlarının size kanmadığını, barış yapmaya niyetlerinin olmadığını, savaş için silahlandıklarını, 7.Haziran seçimleri sonrasında daha da azgınlaşan PKK terörüne verdiğimiz iki yüze yakın şehitten sonra anladınız ve yenilenecek olan 1.Kasım seçimlerinde hezimete uğramamak için, önüne set çektiğiniz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü hatırlayarak, PKK ile mücadeleye başladınız, bugün gelinen noktada, PKK'nın belinin kırıldığı, gerçekten doğru ise, bu geciken doğru, sizin önceki yanlışlarınızı ve günahlarınızı, asla ortadan kaldıramaz, siz, AKP iktidarı olarak, elinizdeki gücü zamanında kullanmayarak, 7.Hazirandan bu yana şehit olan asker, polis ve vatandaşlarımızın baş sorumlususunuz.

Ahmet Bey ve AKP iktidarının yaptığı şey, Türk Milletine önce eşeğini kaybettirirp sonra bulmak suretiyle, milletimizi buruk bir şekilde sevindirerek teselli etmekten ibarettir.

Utanın ve susun bari, ortaya çıkıp, terörün belini kırdık diyerek övünmeye kalkmayınız.29/09/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat


23 Eylül 2015 Çarşamba

550 YERLİ VE MİLLİ MİLLETVEKİLİ




Tayyip Bey; geçtiğimiz günlerde, İstanbul Yenikapıda düzenlediği ve AKP'nin seçim startını verdiği, pardon( ! ) terörü lanetlediği mitingde yaptığı konuşmasında, kendisini izleyen halktan, 550 yerli ve milli milletvekili vermelerini istemiş ve siz ne demek istediğimi anladınız değil mi? Diye sorarak, kendisini izleyen halktan, anladık cevabını almıştır.

Demek ki, 550 yerli ve milli milletvekili istiyorum sözünün, öyle anlaşılması zor ve karışık bir söz olmadığı, miting meydanında toplanan orta zekalı ve sade vatandaşlar tarafından dahi, bu sözün ne anlama geldiğinin kolaylıkla anlaşılabildiği görülmektedir.

Konu bu kadar basit ve yalın olduğu halde, görsel medya, televizyonlarda düzenlediği tartışma programlarında, bu sözün ne anlama geldiğini, içlerinde akademisyenlerin de bulunduğu akil gazeteci ve tartışmacılara sormuş, ancak, bizim gözden kaçırmış olabileceklerimiz hariç, bu sözün ne anlama geldiği konusunda, açık ve net bir görüş birliğine varılamamıştır.

Mitinge katılan orta zekalı ve orta tahsilli kişilerin dahi, ne anlama geldiğini kolaylıkla anlayabildikleri bu sözün, HDP'yi barajın altında bırakın da, AKP, 7. Haziran yenilgisini unutup, 1 Kasımda yeniden tek başına iktidar olsun ve ensenizde boza pişirmeye devam etsin anlamına geldiğini, şu veya bu nedenle, açık ve net bir şekilde dile getirememişlerdir.

Her kafadan bir ses çıkmış, kimse baklayı ağzından çıkarma cesaretini gösterememiştir.

Tayyip Bey'in mesajı çok açık ve nettir. Cumhurbaşkanı olduğunu az da olsa hatırlayarak ve eleştirilerden biraz ders çıkartarak, kendince yabancı ve gayri milli gördüğü HDP'ye oy vermeyin, barajın altında kalsın, benim hamisi olduğum AKP yeniden tek başına iktidar olsun demek istemiştir.Tüm milli değerleri yok eden, ümmetçiliği esas alan Tayyip Bey'in, millilik ve milliyetçilik gibi bir lüksü yoktur ki, gerçekten, 550 milli milletvekili isteğinde bulunsun.

Tayyip Beydeki bu ilerlemeyi kutluyoruz.7. Haziran seçimleri öncesinde, açıkça HDP'ye karşı cephe almış, açıkça HDP'nin baraj altında bırakılmasını ve hamisi olduğu AKP'ye 400 milletvekili istemişti. 1.Kasım seçimleri için ise, biraz insaflı davranmış, AKP'ye belirli sayıda milletvekili istememesine rağmen, Meclisteki toplam 550 milletvekilinden bir tanesinin dahi HDP'ye gitmemesi için, HDP'nin baraj altında bırakılmasını istemekle yetinmiştir.

Tayyip Bey bilmektedir ki; 7.Haziran seçimlerinde aldığı oy oranına göre, yenilenecek olan 1.Kasım seçimlerinde, HDP'nin baraj altında kalarak milletvekili çıkaramaması halinde, HDPnin çıkaramayacağı 80 civarıbdaki milletvekilinin çoğunu, barajın cilvesi olarak, hak etmeden AKP alacak ve 7. Haziran seçimlerinde kıl payı elinden kaçırdığı tek başına iktidarı AKP yeniden kazanacaktır.

Tayyip Bey; 7. Haziran seçim yenilgisinden sonra büründüğü milliyetçilik kisvesinin de etkisiyle, 1.Kasım seçimlerinde HDP'ye gidecek olan milletvekillerini gayri milli ilan etmiş ve halkın,HDP'yi baraj altında bırakarak, HDP'li olmayan yerli ve milli milletvekili seçmelerini dile getirmiştir.

Ne mutlu bize ki; Tayyip Bey, 550 milletvekilinin tümünü AKP'ye istememiştir.

Değerli okurlar, 1.Kasım seçimlerinde demokrasinin kurban edilmemesi dileğiyle hepinizin Kurban Bayramını kutluyorum. 23/09/3015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

21 Eylül 2015 Pazartesi

DİKTA'DAN ÖNCEKİ, DEMOKRASİYE GİDEN ACİL VE SON ÇIKIŞ




Değerli yazar arkadaşım ve meşlektaşım Gündüz AKGÜL; ülkenin içinde bulunduğu zor koşulları ve bu zor koşulların aşılması için elimizde bulunan son fırsat olan 1 Kasım seçimlerinin önemini vurgulamak amacıyla, birkaç gün önceki yazısının başlığını,“Köprüye varmadan son çıkış” başlığını koymuş.

Güzel bir yazı ve başlık ama, bize göre, yazının başlığı yine de yetersiz, yazının başlığı, daha açık, net ve çarpıcı, “Dikta'dan Önceki, Son ve Acil Çıkış” olmalıydıydı diye düşünüyoruz.

Ülkemiz;

Yetersiz,

Yetersiz olduğu kadar da, bu yetersizliğinin farkında olmayan, işbirliği yaptığı her kötü ve illegal ortaklıktan kazık yedikçe, ülkeyi felaketin eşiğine getirdikçe, “ey halkım aldatıldım” diyerek aradan sıyrılmaya, zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkarak kendisini masum göstermeye çalışan,

Öz eleştiri yapmadığı gibi, muhalefetin de hiçbir eleştirisini kabul etmeyen,

Anayasayı açıkça ayaklar altına alan, hukuku paçavraya çeviren, kendisi hukuka uymadığı halde, “herkes hukuka uygun davranmak zorundadır” diyerek, kara mizah yapan,

Anayasanın açık hükümlerini çiyneyerek, tarafsızlığını ve partiler üstülüğünü ihlal etmesine rağmen, Anayasaya uygun davrandığını söyleyebilen,

Kendisine yönelik haklı ve ağır eleştirileri, işgal ettiği makama hakaret olarak değerlendirerek, emri altındaki Adalet Bakanını ve savcıları harekete geçirip, yüzlerce muhalif gazeteci ve insanlarımızla mahkemelik olan,

Meydanlara çıkarak açıkça parti propagandası yapan, kendisine kaçak ve lüks saray yaptırarak halkından uzaklaşan,

Doksan yıllık cumhuriyet geleneklerini yıkarak, emri altındaki iktidar çoğunluğunu kullanarak, kendisine özel yasa ile örtülü ödenek tahsis ettiren ve cumhuriyet tarihinin en yüklü örtülü ödenek harcamalarını yapan,

Terörü, kanatları altına alarak, terör örgütüyle pazarlık masasına oturan, terör örgütünün her türlü silahlanma ve sair yasa dışı eylemlerine göz yumarak, güvenlik güçlerini etkisiz kılarak, onların görevlerini ve operasyon yapmalarını engelleyerek,ülkenin doğu ve güneydoğusunun uyuyan bombalarla donatılmasını sağlayıp, ülkenin yüzlerce şehit vermesinin önünü açan,

Çözüm süreci ve ateş kes döneminin, PKK terör örgütü tarafından, örgütün silahlanması için fırsat olarak kullanıldığını alenen itiraf eden, buna rağmen, sütten çıkmış ak kaşık gibi, tüm şehitlerimizin ve terörün faturasını kendisine çıkaracak yerde, muhalifleri teröre destek olmakla suçlayarak,terörün ve şehitlerimizin kanlarının faturasını muhaliflere ciro eden,

Ülkemizde yürürlükte bulunan anayasal parlamenter sistemi ortadan kaldırarak fiili ve illegal bir başkanlık yönetim sistemini kurduğunu alenen itiraf eden,

Yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığı ilkesine, düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın özgürlüklerine açıkça karşı olan,özgürlüklere, anayasaya, yasalara ve hukuka saygı konusunda, Türk Ulusuna örnek olacak yerde, yerli yersiz her yerde ve zamanda konuşarak, yukarıda belirttiğimiz özgürlükçü demokrasinin tüm değerlerini, söylem ve eylemleriyle yok eden,

Kişi ile o kişinin vesayeti altındaki bir başbakan tarafından yönetilmekte olup,

1Kasım seçimlerinde; Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamlarının nüfuz ve yetkilerini, elleri altında bulunan ve nereye harcadıklarının hesabı kendilerinden sorulamayan örtülü ödenekleri ve diğer tüm devlet imkanlarını kullanarak seçime girecek olan bu kişilerin; 1 Kasım seçimlerinde başarılı olarak tek başlarına iktidar olmaları halinde, bu ülkenin yönetim şeklinin ne olacağını siz değerli okurlarımızın taktirlerine sunuyoruz ve bu nedenle de, 1 Kasım seçimlerinin, köprüye varmadan son çıkış değil, diktadan önceki, yeniden demokrasiye giden acil ve son çıkış olarak değerlendiriyoruz.21/09/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

17 Eylül 2015 Perşembe

TERÖRÜN GERÇEK DESTEKÇİSİ KİM ACABA?



Tayip Bey yine konuşmuş ve doğruları söyleyerek kendisini eleştirenleri, çatışmaların ve ölümlerin suçlusu olarak, cumhurbaşkanını ve hükümeti gösterenleri, terörün destekçisi olarak ilan etmiş.

El insaf Tayyip Bey, terörün gerçek destekçisi kim acaba?

Gerçekleri görmesi ve az da olsa utanması için, biz Tayyip Bey'i gazete arşivlerini şöyle bir gözden geçirmeye davet ediyoruz. Bu davetimize icabet ederek gazete arşivlerini gözden geçirecek olursa, terörün gerçek destekçisinin, kendisi ve hükümetinin olduğuna ikna olacaktır.

Dünyanın yuvarlak olduğu ve kendi etrafında döndüğü ne kadar gerçek ise,çatışmaların ve ölümlerin suçlusu da, çözüm süreci ve çözüm sürecinin zarar gömemesi için, PKK militanlarının ülkeyi silah deposu ve cepanelik haline getirmesine göz yuman Tayyip Bey ve AKP iktidarıdır.

PKK, çözüm sürecini,silah stoklama süreci olarak değerlendirdi diyen, herhalde biz değiliz, bu itirafı yapan,Tayyip Bey'in ta kendisidir.Bu beyan, bir ihmalin ve suçun itirafı değil midir?

Kendi ülkesinde PKK'nın Kandil karargahına ev sahipliği yapan Barzani ile sarmaş dolaş ve el ele pozlar veren ve ona dost elini uzatan,Apo posterlerinin ve PKK paçavrası bayrakların açıldığı Diyarbakırda kutlanan Nevroz kutlamalarına çanak tutan, PKK ile müzakere masasına oturan, çözüm süreci zarar görmesin diye polisi ve askeri hadım ederek etkisiz kılan ve PKK'nın daha da güçlenip silahlanmasına, son iki ayda yüz küsür şehit vermemize neden olan uzaktan kumandalı ve bombalı tuzakların kurulmasına sebebiyet veren Tayyip Bey'in yanlış politikaları değil midir?

Bugün ülkemizde vukubulan çatışmalar ve ölümlerle, yukarıda belirttiğimiz Tayyip ERDOĞAN politika ve uygulamaları arasında bir nedensellik bağı kurmak, Tayyip Bey'in ve AKP iktidarının Kürt politikasını eleştirmek, niçin terörün desteklenmesi olarak nitelendirilebiliyor ve bu eleştirileri yapanlar,ünvanlarının başında Cumhuriyet ibaresi bulunan savcılar tarafından takibe alınıyor, anlayabilene Aşk olsun.

İşine geldiğinde sıfatı ne olursa olsun, herkes hukuka uymak zorundadır diyen Tayyip Bey ve savcılar en başta olmak üzere, herkes, ülkemizin hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir hukuk devleti olduğunu, demokrasiyi diktatörlüklerden ayıran en belirgin özelliğin ve demokrasinin erdeminin,eleştiri özgürlüğü olduğunu, asla akıllarından çıkarmamalıdır.

Bu günler de bir gün geçer, herkes yaptıklarının hesabını verirler. Kendisini Cumhuriyetin savcısı olarak görmesine rağmen, görev anlayışında Cumhuriyetin “C”si bulunmayan, bir zamanlar el üstünde ve zırhlı makam otoları içinde tutulan savcı Zekariye ÖZ vakası, savcılarımıza ibret olur inşallah.

Bu ülkede siyasal iktidarın ve yandaşlarının ağzına bakarak, insanlarımıza yapılabilecek olan ve PKK teröründen dahi fena, umut kırıcı ve antidemokratik olan en büyük kötülük, hukuk ve yargı terörüdür.

Bu satırların yazarı bendeniz de, bir zamanlar savcıydı, mahkeme kadıya mülk olmuyor, önemli olan,siyasi baskılara boyun eğmeden ve siyasi telkinlere alet olmadan, hukuka saygılı olarak görev yapmak ve şerefiyle emekli olabilmektir. Ne mutlu bize ki, şu anda alnımızın akıyla bir yandan avukatlık, bir yandan da yazarlık yapıp, göğsümüzü gere gere eleştiri hakkımızı kullanabiliyoruz

Aman dikkat.18/09/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat






10 Eylül 2015 Perşembe

SIFATIN NE OLURSA OLSUN HUKUKA UYMAK ZORUNDASIN




Tayyip Bey ne güzel söylemiş; “sıfatın ne olursa olsun, hukuka uymak zorundasın.”

Bravo, bravo ve de bravo.

İşte, ülkemizin içinde bulunduğu ateş çemberinden kurtularak huzura kavuşmasının olmazsa olmazı,sıfatları ne olursa olsun, herkesin hukuka uygun davranması ve hukuka saygılı olmasıdır.

Hukuka uymak ve saygılı olmak zorunda olan kişilerin ve kuruluşların en başında, en küçüğünden en büyüğüne kadar, ülkeyi yöneten kişiler ve kuruluşlar olmalıdır.

Ülkeyi ateşe veren, son iki ayda yüz'ü aşkın polis ve askerimizi şehit eden bölücü PKK terör örgütü militanlarıyla yandaşlarından, hukuka uygun davranmalarını beklemek ve hukuka uygun davranmalarını istemek, abesle iştigaldir.

PKK terör örgütü, beğenelim veya beğenmeyelim illegal bir örgüt olup, amacı da terör yönetmiyle ülkeyi bölmektir.PKK terör örgütünün 1984 yılında Eruhda uygulamaya koyduğu ilk terör eyleminden bu yana 31 yıl geçmiş ve örgütün eylemleri artarak ve ülke genelinde genişleyerek devam etmektedir.

Bu nedenle, dış güçlerin maşası olan PKK terör örgütünden ve yandaşlarından hukuka uymalarını beklemek yerine, kusura bakmasın ama, ilk önce Tayyip Bey'in kendisi, hukuka ve Anayasaya uymalıdır.

Tayyip Bey ne diyor? Sıfatın ne olursa olsun, hukuka uymak zorundasın.Biz de Tayyip Bey'e diyoruz ki, tüm topluma örnek olması gereken Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan bir fani olarak siz de, hepimizden önce, hukuka ve en başta anayasamız olmak üzere yasalara uymak ve saygılı olmak zorundasınız.

Tayip Bey; konuşmasında, belli hedeflere soruyor;siz bu yetkiyi nereden alıyorsunuz?

Biz de buradan Tayyip Beye soruyoruz,peki siz, parlamenter sistemi kaldırarak yerine illegal fiili bir yönetim sistemi kurma yetkisini nereden alıyorsunuz?Bu hareketinizle, PKK gibi, illegal bir konuma düştüğünüzün ve suç işlediğinizin farkında değil misiniz?

Hani imam ve cemaat vaziyeti var ya.

Ne demişler, imam osurursa, cemaat sıçar.Hatta, PKK ve yandaşları gibi, eli silahlı ve kanlı cemaat ise, kanlı sıçar ve ülkemize kan ve bok bulaştırırlar.(Çok afedersiniz tabi)

Anayasamızın 10. maddesi çok açık, Cumhurbaşkanı da olsan, herkes yasa önünde eşit olup, Anayasa ve yasalar, Cumhurbaşkanını da bağlar.Bu nedenle, hukuka,Anayasaya ve yasalara uygun davranmak ve saygı göstermek konusunda, Tayyip Bey'in bir ayrıcalığı olmadığı gibi, kendisinin, sade vatandaşa ve teröriste göre, yasalara ve hukuka uygun davranma ve saygı gösterme konusunda daha büyük bir sorumluluğu vardır.

Ama, nerede o yasalara ve Anayasaya uygun davranma.

Bu ülkede, parlamenter sistemi bekleme odasına alarak, bununla da yetinmeyip, parlamenter sistemi tamamen ortadan kaldırarak, ülkemizde illegal fiili bir yönetim sistemi kuran ve bunu alenen açıklayarak itiraf eden ve bu şekilde Anayasayı ihlal suçunu işleyen, Tayyip Bey'in kendisi değil midir?

PKK terör örgütü militanlarıyla yandaşlarının ülkeyi bölmeye kalkışma eylemlerinin Türk Ceza Kanununda yazılı olan yaptırımı gibi, anayasayı ihlal suçunun yaptırımı da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Yasa koyucuya göre, iki suç arasında yaptırım yönünden hiçbir fark görülmemiştir.

Tayyip Bey bu ülkeyi gereçekten seviyorsa, ülkenin huzura kavuşmasını istiyorsa;ilk önce kendisi, hukuka,yasalara ve anayasaya uygun davranıp saygı gösterecek,ayakları yere basacaktır.Bunun başka yolu yoktur.

Ne kadar acıdır ki; bugün,bu ülkenin en büyük sorunu ve önündeki engel, Tayyip Bey'in, hukuk,yasa ve anayasa tanımaz tutum,davranış ve beyanlarıdır.

Bu ülkenin, içinde bulunduğu kaosa sürüklenmesinin en nemli nedeni ve ülkemizin en büyük şanssızlığı;77 milyon vatandaşımızı bağrına basacak,ülkenin birliğini temsil edecek, yapacağı tarafsızlık ve anayasaya bağlılık yeminine uygun davranacak, sandıktan çıktım kibirini bir kenara bırakarak, Anayasayı ve yasaları kendisine tek rehber olarak kabul edecek,halkımızın tümüne güven verecek, tarafsız ve partiler üstü br cumhurbaşkanına sahip olmamasıdır.10/09/2015



Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat










2 Eylül 2015 Çarşamba

SUSMAK VATANA İHANETTİR




Sözcü Gazetesinin bugünkü ( 02/09/2015 ) başlığı; “SUSMAK VATANA İHANETTİR” şeklinde çıkmış.Çok doğru ve yerinde bir tespit.

Ülkemizde yaşanan hukuksuzluk, Anayasal parlamenter sistemi, ben öyle istiyorum keyfiliği içinde fiilen ortadan kaldırdığını ve illegal fiili bir yönetim şekli kurduğunu alenen açıklayan ve bu Anayasa ihlaline rağmen, kendisini hala bu ülkenin Anayasal yönden meşru bir Cumhurbaşkanı olduğunu zanneden kişinin, bu akıl almaz Anayasa dışı tavrı ve yönetimi, ülke ateş çemberi ve ülkenin bazı bölgeleri PKK işgali altında, hergün birkaç güvenlik görevlisi şehit edilirken, insanlarımızın can güvenliklerini sağlamakla görevli güvenlik görevlilerinin dahi can güvenlikleri yok iken, düşünce ve düşünceyi açıklama, basın, halkın haber alma ve halka haber verme özgürlüklerinin bir, bir yok edildiği, muhalif basının susturulmaya çalışıldığı, muhalif basın organlarına yönelik, uydurma ve yapay suçlamalarla, operasyonların yapıldığı, muhalif gazetelerin yöneticileri ile köşe yazarlarının, Cumhurbaşkanına hakaret suçlamalarıyla mahkeme kapılarında süründürülerek zulmedildikleri milletçe yaşamakta olduğumuz bu zor koşullarda, seçimlerin yenilenmesi kararı alınarak ülkenin geçici seçim hükümetine mahkum edilmesi karşısında susmak, sesini çıkarmamak, Sözcü Gazetesinin manşetinde açıkladığı gibi, vatana ihanettir.

Ancak, Sözcü Gazetesinin bu tepiti doğru olmakla birlikte, bu tespit bize göre eksiktir. Zira, ülkemizin bu olumsuz koşullarına rağmen, milletimizin hiç haketmediği bu olumsuz koşulları kabul ederek boyun eğip susması kadar, bu olumsuzluklar karşısında susmayan, susmayı vatana ihanet sayan azınlıktaki muhalif insanları ve basını, devlet gücünü kullanarak, baskıyla ve açılan haksız davalarla susturmaya kalkışmak da, aynı şekilde bu vatana ihanettir.

Sözcü Gazetesi, Anayasa dışına çıkan, sivil bir darbeyle Anayasal parlamenter sistemi ortadan kaldırarak fiili ve illegal bir yönetim şekli kuran ve bunu açıkça itiraf eden Tayyip Bey'e yönelik eleştirileri nedeniyle, yazarları aleyhinde, Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla ceza ve tazminat davaları açılmasını protesto etmek amacıyla, dün (01/09/2015) köşe yazarlarının köşelerini boş ve beyaz sayfa halinde bırakarak yayınlanmış ve Sözcü Gazetesinin, İpek Grubuna dahil Medyaya yönelik yapılan basın özgürlüğüne saldırı niteliğindeki operasyonun yapıldığı güne denk gelen,bu tesadüf nedeniyle daha bir anlam kazanan bu protestosu, yurt içinde ve dışında büyük destek görmüş ve ses getirmiştir.

Bilindiği gibi, demokrasilerde seçimler, zorunlu ancak yeterli değildir.

Seçimler, seçilenin meşruiyet kazanması için zorunlu ve ancak asla yeterli değildir.

Cumhurbaşkanı olabilmek için de, seçimlere girmek ve seçimleri kazanmak zorunludur, ancak, seçim kazanmak yeterli değildir.Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanının, tarafsız ve partisiz, partiler üstü olması, zorunlu bir Anayasal koşuldur.

Yine Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, Cumhurbaşkanlığı görevine başlayarak gerçek anlamda Cumhurbaşkanı sıfatını kazanabilmesi için, metni Anayasada yer alan, tarafszılık ve Anayasaya bağlılık ve sadakat yeminini yapması ve namusu ve şerefi üzerine yaptığı bu yeminine sadık kalması zorunludur.

Tayyip Bey, meşru bir seçimle Cumhurbaşkanı seçilmiş olmasına rağmen, tarafsız olamamış ve eski partisi AKP ile bağını kopararak partisiz ve partiler üstü bir konuma gelememiştir.Anayasanın tüm hükümleri kendisini de bağlamasına rağmen, Anayasayı ihlal ederek, Anayasal Parlamenter sistemi ortadan kaldırarak, illegal fiili bir yönetim şeklini uygulamaya koymuş ve bunu açıkça itiraf ederek, ülkenin tek hakimi gibi hareket etmeye başlamıştır.

Bu nedenle, Tayyip Bey, meşru bir şekilde Cumhurbaşkanı seçilmiş ise de,Anayasanın öngördüğü Anayasal meşruiyete sahip, ceza kanunlarının koruma şemsiyesi altına giren bir Cumhurbaşkanı sıfatını kazanamamıştır.

Bu itibarla, Tayyip Bey, Türk Ceza Kanununun Cumhurbaşkanına hakaret suçunu yaptırım altına alan 299. maddesinin korumasından yararlanamaz.Türk Ceza Kanununun 299. maddesi, Anayasal meşruiyetini muhafaza eden, Anayasanın öngördüğü tüm vasıfları üzerinde taşıyan, sözde değil özde Cumhurbaşkanlarını koruma altına alan yasal bir düzenlemedir.Gerçekten, Tayyip Bey'in şahsına yönelik bir hakaret fiili varsa, sade vatandaş Salim Bey ne kadar ve Türk Ceza Kanununun hangi maddesi ile korunuyorsa,Tayyip Bey de ancak o kadar korunmalıdır.

Sözci Gazetesinin yazarları ile diğer muhalif basının yazarlarının; Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri iddiasıyla haklarında açılan davalarda, bu şekilde bir savunma yapmaları halinde, gerçek hukuk nosyonuna sahip, tarafsız ve hukuka saygılı, hukuku içselleştirebilmiş, yürekli hakimlerimizin bu savunmaya itibar edeceklerinden en ufak bir şüphemiz bulunmamaktadır.

Unutmayınız; insanları, baskıyla korkutarak susturmak kadar, haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında susmak da, vatana ihanettir. Korkmayınız, haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında susmayınız ve vatanınıza ihanet etmiş duruma düşmeyiniz.02/09/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat