Değerli
okurlar ve dostlar, sizlerden uzunca sayılabilecek bir süre ayrı
kaldığımızın farkındayız, bu ayrılık için bilmem sizler ne
düşündünüz?
Hemen
söyleyelim,bir sorun yok, alo Fatih vaziyetleri falan değil, iş
yoğunluğundan kaknaklı zorunlu bir ara veriş.
Hepimizin
nefretle kınadığımız ve lanetlediğimiz 15.Temmuz darbe
girişiminin;bu ülkenin yok olmaya yüz tutmuş olan yargısına,
yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına bir kat daha
darbe vurduğuna ve devletin temeli olan adaletin iyice örselendiğine
tanık oluyoruz.
Hepiniz
yazdığımız makalelerden çok iyi bilirsiniz, Atatürkçü,hukukun
üstünlüğüne,insan hak ve özgürlüklerine dayalı demoratik ve
laik bir hukuk devletini savunan, hukukun üstünlüğünden,hak ve
adaletten ödün vermeyen bir duruşumuz vardır.
Bu nedenle,
hukukun üstünlüğünü,insan hak ve özgürlüklerini benimseyen
ve savunan bir hukukçu olarak; haklarında, herhangibir somut delil
olmaksızın, sadece dindar oldukları, devletin çalışma izni
verdiği Gülen Cemaati okulları olarak anılan legal okullarda
çocuklarını okuttukları, yine devletin para ve mevduat toplama
izni verdiği, yasal olarak ülkemizde faaliyet gösteren Bank
Asya'da hesap açtırdıkları, yine bir zamanlar legal olarak yayın
yapan Zaman Gazetesine abone olup bu gazeteyi okudukları, bir
zamanlar legal olan ve siyasal iktidarın koruması altında,
devletin yargısında,emniyetinde,milli eğitiminde ve ordusunda
kadrolaşan,bir zamanlar el üstünde tutulan ve ona yakın olmanın
ayrıcalık haline geldiği, bu nedenle her kesimden insanın ona
yakın olduğunu göstermek için yarış ettiği Fetullah GÜLEN
Cemaatine para ve kurban bağışında bulundukları gerekçesiyle,
varsayımlara dayalı olarak, FETÖ/PDY Terör Örgütü üyesi
oldukları gerekçesiyle gözaltına alınarak cadı avına tabi
tutulan suçsuz ve günahsız iki eski müvekkilimize hukuki yardımda
bulunmak ve adalete hizmet etmek durumunda kaldık ve sizlerden bir
süre ayrı düştük.
Bu ayrı
kaldığımız süre içinde, bu cadı avına, müdafi olarak müdahil
olan bir hukukçu olarak gördük ki; durumları yukarıda
belirttiğimiz kriterlere uyan çoğu kişi, delilden gerçek suçluya
değil, suçlu ilan edilen kişiden delile ulaşmak amacıyla
gözaltına alınmışlar. Tek bir merkezden hazırlanarak
dağıtıldığını zannettiğimiz yukarıda belirttiğimiz
kriterler üzerinden kendilerine kollukta sorular sorulan şüpheliler,
olumsuz cevaplar verdiklerinde manevi baskıya alınarak,aynı
sorular olumlu cevaplar alınana kadar tekrarlanmakta ve suçu kabul
edip başkalarının isimlerini de verdikleri taktirde,etkin
pişmanlık hükümlerinden yararlanarak cezadan kurtulacakları
söylenmektedir.
Kişiler
suçlanırlarken ve kendilerine sorular sorulurken, 15.Temmuz.2016
darbe girişimi tarihi değil, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
soruşturma süreci baz alınarak büyük bir haksızlık
yapılmaktdır.
17/25 Aralık
süreci; siyasal iktidarın, kendi tek yanlı iradesiyle ve işine
geldiği gibi belirleyerek milat olarak kabul ettiği bir tarih
olup;bu tarih, FETÖ Terör Örgütüne üye olmak suçunun baz
alınacağı bir milat olarak akbul edilemez. Zira,17/25 Aralık 2013
süreci; halkımızın çok hassas olduğu, dört bakanın istifa
etmek zorunda kaldıkları, ciddi delilleri içeren bir yolsuzluk ve
rüşvet soruşturması ambalajı içinde topluma sunulduğu için,
hükümeti görevi bırakmak zorunda bırakacak önemli bir süreç
olmasına rağmen, siyasal iktidarın bu süreci hükümete yapılan
bir darbe olarak nitelendirmesi, halkımızın çoğunluğu
tarafından kabul görmemiş ve inandırıcı bulunmamıştır.
Bu nedenle,
Fetullah GÜLEN Cemaatinin; ülkemizin meşru anayasal düzenini
yıkmak, Meclisi ve Bakanlar Kurulunu çalışamaz hale getirmek ve
hatta ülkemizin Suriye ve Irak gibi parçalanmasını ve ülkemizde
bir iç savaş çıkmasını amaçlayan silahlı bir terör örgütü
haline gelmiş bulunduğu, kesin ve net olarak,15.Temmuz.2016 darbe
girişimi üzerine açığa çıkmış ve bizi yönetenler ve tüm
halkımız tarafından tehlike ancak anlaşılabilmiştir.
Sayın
Cumhurbaşkanının; 15.Temmuz.2016 darbe girişiminden sonra, “Bu
cemaatin gerçek yüzünü bugüne kadar ortaya çıkaramadığımız
için, rabbimden ve halkımdan af ve özür diliyorum”sözleriyle
dile getirdiği samimi itiraf ve özeleştirisi de; bizim, bu örgütün
gerçek yüzünün ancak 15.Temmuz.2016 tarihinde gerçekleştirilen
darbe girişimi ile açığa çıkmıştır görüşümüzü açıkça
desteklemektedir.
Bu ülkenin
Adalet Bakanının, darbe girişiminden sonra Mecliste yaptığı bir
konuşmasında; Gülen Cemaatinin devlet içinde F tipi bir yapılanma
içinde bulunduğunu iddia ederek, bu konuyu araştıracak bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması için önerge veren ve bu önergesi
AKP oylarıyla reddedilen anamuhalefete dönerek, anamuhalefete hak
veren, “Dün biz size inanmadık” sözlerine yer vermesi de,
siyasal iktidarın 15.Temmuz.darbe girişimine kadar, hiçbir şeyden
haberdar olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
Şu gerçek de asla
unutulmamalıdır.Testi kııldıktan sonra herkes yol
gösterir,önemli olan testiyi kırdırmamaktır.
15.Temmuz.2016 darbe girişimi ile
bizi yönetenler dahil herkes, korkunç gerçekleri ve Fetullah Gülen
Cemaatinin gizli ve gerçek yüzünü tam anlamıyla ancak
görebilmiştir.Bu nedenle, 15.Temmuzda net olarak ortaya çıkan
duruma ve gerçeklere bakarak, yani 15.Temmuzun bilgi ve
koşullarıyla cadı avına girişerek, geçmişi yargılayamayız,
dini duyguları istismar edilen günahsız ve iyi niyetli kişileri,
FETÖ/PDY Terör Örgütü üyesi oldukları iddiasıyla
suçlayamayız.Bugün örgüt üyesi olmakla suçlanan kişilerin,
15.Temmuz.2016 darbe girişiminden önceki bilgiler ve koşullar
içinde, suçsuz olduklarının değerlendirilmesi, masumluk
karinesinin de zorunlu bir gereğidir.
Haklarında, FETÖ/PDY Silahlı
Terör Örgütünün üyesi olduklarına dair somut kanıtlar
bulunmadan, sadece, bir zamanlar altın nesil yetiştiriyor, Türkçeyi
ve Türkiyeyi dışarıda tanıtıyor ve ülkemizin reklamını
yapıyor gerekçesiyle göklere çıkarılan bizi yönetenler
tarafından korunup kollanan cemaat okullarına çocuklarını
kaydettirdikleri, legal bankalarda hesap açtırdıkları, legal
gazteleri ve dergileri okudukları, bir zamanlar iktidarın gözbebeği
ve koalisyon ortağı olan Gülen Cemaatine, yakın geçmişte, o
cicim yıllarında para ve kurban yardımında bulundukları
varsayımıyla, terör örgütü üyesi olmakla suçlanarak gözaltına
alınan ve hatta tutuklanan masum halkın sığınacağı tek liman
yargıdır, bu nedenle, Türk Milleti adına yargı yetkisini
kullanan yargıçlarımız; içinde bulunduğumuz bu zor ve ağır
koşullarda, korkusuzca hukukun üstünlüğünü ve devletin temeli
olan adaleti sağlamak ve dağıtmak zorundadırlar. 23/Ağustos/2016
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder