Ülkemiz;
yargının, kendilerini itirafçı tanık olarak nitelendirdiği,
bize göre ise;aslında,tanıklık kurumunu değersizleştirmemek ve
tanıklık kurumuna haksızlık ve saygısızlık yapmamak adına,
kendilerine sadece itirafçı denilmesi gereken, TCK.nın
221.maddesinde düzenlenen ve her neviden suç örgütü
mensuplarına,etkin pişmanlık adı altında cezasızlık ve/veya
ceza indirimleri sağlayan, her beyanları savcılarımız ve
hakimlerimiz tarafından maalesef doğruymuş gibi algılanarak,
hiçbir somut kanıta ve belgeye dayanmayan, sadece kendilerine
yarar sağlamaya yönelik,başkalarını suçlayıcı soyut
beyanlarıyla, masum insanların tutuklanmalarına ve hatta mahkum
edilmelerine yol açan itirafçılar,adaleti yanıltarak,gerçek
adalete ulaşmakta sorun olmaya devam ediyorlar.
Mütedeyyin bir
kişi olarak bilinen,faize karşı olduğu için parasını, faizsiz
bankacılık yapan Bank Asya isimli katılım bankasına yatırıp bu
bankada hesabı bulunan,ilk okul ve orta okul çağındaki küçücük
çocuklarını,yabancı dil ağırlıklı daha iyi eğitim almaları
için, devlet okullarına nazaran, sınıf mevcutları daha az
olan,daha iyi eğitim veren cemaat yanlısı okulda
okutanlara;kendilerine ceza indirimi ve tutuklanmama vaadinde
bulunularak yaratılan itirafçı beyanı da yapıştırmak
suretiyle,masum kişiler FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü üyesi
olmak suçu ile yaftalanmakta ve ağır cezalara
çarptırılmaktadırlar.
O kadar ki;
hazırlık soruşturması sırasında gözaltındayken kolluğa veya
savcıya,şüpheli sıfatıyla ve itirafçı olarak verdiği, bir
başkasını örgüt üyesi olmakla suçladığı soyut beyanını,
vicdanen rahatszı olarak,sonradan kovuşturma evresinde,hem de tanık
sıfatıyla yeminli olarak alınan ifadelerinde geri alsalar dahi,
itirafçının önceki gerçek dışı beyanına itibar
edilerek,masum kişilerin cezalandırıldıklarına tanık
olunmaktadır.
İtirafçıların;
kendilerinin de aynı suçla suçlanmaları nedeniyle, kendilerini
tutuklanmaktan ve ağır cezalardan tamamen veya kısmen kurtarmak
amacıyla, suçlu psikolojisi içinde ve baskı altında
verdikleri,mahalleden,iş yerinden tanıdıkları ve hatta hiç
tanımadıkları başkalarını da örgüt üyesi olarak suçlamak
zorunda kaldıkları,soyut ve gerçek dışı beyanlarına, hukuken
geçerli ve yeterli yasal bir delil vasfı tanımak ve hükme esas
almak, demokrasi,hak ve özgürlükler adına, bu ülkeye ve Türk
Yargısına yapılacak en büyük kötülüktür.
Sayın
Cumhurbaşkanı; son günlerde yaptığı konuşmalarında,
itirafçıların adaleti yanıltacaklarına ilişkin kuşkularını
açıkça dile getirmektedir.
Sayın
Cumhurbaşkanı;Amerikada tutuklu olarak yargılanan Halk Bankası
Genel Müdür Yardımcısı ile Rıza Zarab üzerinden,Amerika
yargısı tarafından itirafçılığa prim verildiği taktirde,
itrafçı beyanlarının, ülkemize ve hatta kendi şahsına yönelik
haksız suçlamalara yol açabileceğinin farkına vararak,Amrikada
tutuklu Rıza Zarab'ı kast ederek, “benim vatandaşımı sebepsiz
olarak iki seneye yakın bir süredir tutuklu olarak yargılayıp
itirafçı olarak kullanacaksın,sen koskocaman Amerikasın”diyerek
Amerika'yı itirafçı kullanarak yargıyı yanıltmakla
suçlamaktadır.
Oysa
ki;yukarıda belirttiğimiz gibi, bizim kendi ülkemizde
de,itirafçılar kullanılarak, itirafçı beyanlarıyla binlerce
insan tutuklanarak cezaevlerine konulmaktadır.
Hak, hukuk ve
adaet,her demokratik ülkede aynı kurallara tabi
olmalıdır.İtirafçılık kötü ise,adaleti yanıltıyorsa ve bu
nedenle Amerika itirafçı kullanmamalıysa, biz niçin itirafçı
kullanıyoruz? Bu çifte standart uygulamanın haklı
gerekçesini,bize birisi açıklasın lütfen.
Ey Amerika,
senin kullanacağın itirafçı kötüdür, benim itirafçım iyidir
demeye kimsenin hakkı yoktur.Sayın Cumhurbaşkanımızdan;
itirafçılığın,etik dışı ve kötü bir şey olduğunu, menfaat
ilişkisine dayalı itirafçı beyanlarının,adaleti yanıltacağı,bu
nedenle itirafçı beyanlarına prim verilmemesinin gerektiği
açıklamasını, Türk Yargısı için de yapmasını istiyoruz.
02/11/2017
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder