31 Ağustos 2018 Cuma

ROMANTİZM DUYGU HAYAL AKIL VE ATATÜRK




29/08/2018 tarihinde ROMANTİZM başlığı altında,romantizmin ne olduğunu anlatan romantik paylaşımlara yer verdiğimiz romantik bir makale yazıp facebook sayfamızda ve HABER GÜNCEL İnternet Sitesindeki köşemizde yayınlamıştık.

Bu yazımız,umduğumuzdan fazla olumlu tepkiler aldı,okuma özürlü oluşumuz,içinde bulunduğumuz antidemokratik koşulların yarattığı korku nedeniyle, insanların okumadıkları,okusalar da; paylaşmak bir yana, okuduklarını belli etmemek için beğeni yapmaktan dahi çekinmelerine rağmen, bu yazımızı beğenen,paylaşan ve hatta altına yorum koyan kişilerin var olduğunu,romantizmin sevildiğini ve tutulduğunu gördük.

Can dostum,büyüğüm E.Ü.Dişçilik Fakültesinin emekli öğretim üyesi ve Dekanlarından Prof.Dr.Haluk BAYLAS; ROMANTİZM başlıklı yazımıza çok güzel bir yorum yapmış ve demiş ki;”Bazı gerçekci akımların temsilcileri, romantizmi ve romantikleri küçümserler. Halbuki neler kaçırdıklarını bir bilseler. Yine de akıl ve duyguları birlikte yaşama sokabilmek en iyisi gibi geliyor bana. Selamlar “ ne güzel bir yorum değil mi?Romantizmi ve romantikleri küçümseyeen gerçekçi akımların temsilcilerinin, neler kaçırdıklarından habersiz olduklarını çok haklı ve güzel bir şekilde ifade etmiş.

O yazımızda da açıkladığımız gibi,romantizmde dugular,hisler,coşkular ve hayaller öne çıkmakta,akıl biraz geri planda kalmaktadır.

Ancak bu demek değildir ki;romantizmden hoşlanan romantik kişiler, akılsızdır veya var olan akıllarını,duygu ve hayallerinin yanında hiç kullanma gereğini duymayacaklar.

Değerli hocam Haluk BAYLAS'ın da yorumunda çok güzel ifade ettiği gib,akıl ve duyguları, birlikte yaşama sokabilmek en iyisi tabi.

Akıl, klasisizmde olduğu gibi,romantizmde de geçerli ve var olmalıdır.Ancak akıl,her koşulda duyguların ve hayallerin önüne geçmemeli ve duygulara ve hayallere gem vurmamalıdır.

Bu akımda yazan çizen duygularını,coşkularını,hislerini ve hayallerini yazılarına, şiirlerine,resimlerine,müziğe,eylemlerine döken kişiler,belirli bir oran ve ölçüde akıllarını da kullanarak,akıllarını da duygu ve hayalleriyle birlikte yaşama sokarak, o sanat eseri haline getirdikleri duygulara,hislere, coşkulara ve hayallere, bu sayede ulaşabilecek ve onları sanat eseri olarak şekillendirebileceklerdir,aklını duygu ve hayalleriyle birlikte yaşama sokarak kullanamayan bir kişi,duygu,coşku ve hayal oluşturamadığı gibi,bunları bir düzen içinde yazıya,şiire,resime ve müziğe de yansıtamaz.

Yine çok sevdiğim bir dostum ve arkadaşım Cenk KAPLANCAN da bu yazımıza bir yorum yapmış ve demiş ki; “Bütün devrimlerin temelinde romantizm yatar. Türk İstiklalinin ve İnkilabının temelinde de Özgürlük ve hasret yatar. O duygu vatanı sevgili kurtuluşu kavuşma addeder. “

Değerli Arkadaşım KAPLANCAN'a katılmamak mümkün değil,evet çok doğrudur, bütün devrimlerin temelinde romantizm yatar, bu akım zaten 1789 Fransız Devriminden sonra gelişerek Dünya'ya yayılmıştır.Atatürk'ün gerçekleştirdiği Türk İstiklalinin ve İnkılabının temelinde de romantizm,vatan ve millet,özgürlük ve bağımsızlık aşkı ve sevgisi yatmaktadır.

Temelde akla dayalı bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini,kurtuluş savaşını başlatarak başarı ile sonuçlandıran,sonrasında akla ve bilime dayalı en başta laiklik olmak üzere devrimlerini gerçekleştiren büyük önder ATATÜRK de;bize göre, romantizm'in en başta gelen öncülerinden ve temsilcilerinden biridir.

ATATÜRK;vatan,millet,insan,bağımsızlık ve özgürlük sevgisi ve aşkı,duygusal kişiliği,akıl ile yoğurduğu hayal gücü sayesinde,Sevr ile vatan toprakları parçalanan ve paylaşılan orduları dağıtılan bir ülkeyi kurtarmanın ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmanın hayallerini kurmuş,o günün koşullarında imkansız olan bu duygu ve hayallerini,vatan aşkını gerçekleştirmek için, Samsuna ulaşması dahi hayal olan çürük Bandırma Vapuruna binerek,bu hayal yolculuğuna başlamıştır.

ATATÜRK'ün;vatan,bağımsızlık ve özgürlük sevgisine ve aşkına dayalı,vatanı kurtarmaya yönelik hayalini,Atatürk'ün kurduğu günümüzün bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin yöneticilerinin,bağımsız bir devlet olan Suriye'nin içişlerine karışarak,Suriye devletinin topraklarındaki Emevi Camisinde Cuma namazı kılma hayalleriyle karıştırmayınız lütfen.

ATATÜRK; romantik kişiliği,duygusallığı,vatan aşkı,hayal gücü ve inancı olmasaydı,bunları aklıyla birleştirerek,topu ve tüfeği,cephanesi,düzenli bir ordusu dahi olmadığı halde, bu zor işe başlayabilir miydi?Bu sorunun cevabı,tek kelime ile “Hayır” dır.

ATATÜRK;hayatı savaş meydanlarında geçmesine, savaştan savaşa koşmasına rağmen, savaşın, ancak çok zorunlu olması halinde başvurulabilecek bir çözüm yolu olduğunu belirtmek için,bizi yönetenlere vasiyet niteliğindeki o meşhur sözünü söylemiş ve “Yurtta Sulh,Cihanda Sulh” demiştir.Bu dahi Atatürk'ün romantik kişiliğini, ortaya koymaya yeterlidir.

Romantizm konulu bir makalemiz, bizi nereden nerelere getirdi,bu makaleyi iyi ki yazmışız,bu vesileyle, önderimiz Başkomutanımız,kurtarıcımız,kurucumuz ATATÜRK'ümüzü, yeniden anma fırsatı bulduk,kendisini her daim minnetle anıyor ve özlüyoruz.31/08/2018

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu





29 Ağustos 2018 Çarşamba

ROMANTİZM



Bugüne kadar binlerce makale yazdık ve bunların birçoğunun konusunu siyaset oluşturdu,ülkemizde siyaset ve siyasi gündem o kadar sık ve çabuk değişiyor ki, bir yazar olarak takip etmek mümkün olmuyor,bazen hangi konuyu yazacağınızı şaşırıyorsunuz.

Şimdi adli tatildeyiz,bazı suç tipleri adli tatile tabi olmadığı için bir ceza hukukçusu ve avukatı olarak adli tatile rağmen o davadan bu davaya koşturup yorulduğumz için,bu ara oluşan bir boşluktan ve araya giren 30 Ağustos Zafer Bayramı tatilinden de istifade ederek, Kuşadasındaki yazlıkta dinlenme fırsatı bulduk,kuş sesleri,çiçekler,böcekler,karıncalar,güneşin denizden batışı ve yeşillikler arasında gün geçirirken,duyguların ve hislerin ön plana çıktığı bu ortamda, insanda siyasetle ilgilenme ve siyasi yazılar yazma isteği oluşmuyor,bu nedenle bugün,her yaştaki insanın az çok sahip olduğu duygu,coşku,hayal ve hislere hitap etmek, romantik takılmak ve romantizm üzerine yazı yazmayı arzuladık.

Yazımıza konu seçtiğimiz romantizm nedir,kısaca o konuda bilgi sunmaya çalışalım.

Google'den derlediğimiz bilgilere göre;edebi akımlar genel olarak birbirine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu tepkinin en belirgin örneklerinden biri romantizmdir. Romantizm, klasisizme bir tepki olarak doğmuştur. 18.yüzyılda Fransa topraklarında boy gösteren romantizm, 19. yüzyılda Avrupa’nın tamamını etkisi altına alarak gelişimini tamamlamıştır. Romantizmin ortaya çıkmasındaki en büyük etken Fransız İhtilali’dir. Söz konusu ihtilal, krallık rejimini yıkarak büyük bir özgürlük ortamı yaratmıştır. Bu özgürlük ortamının başlangıcı ile büyük bir aydınlanma gerçekleşmiştir. Oluşan hür ortamın etkileri sanata da yansıyarak romantizm akımı meydana gelmiştir.

Romantizmde,yoğun duygusal deneyimler ve doğanın ince güzelliği, işlenen temalar arasındadır.

Klasisizmde hayal, geri plana itilerek aklın öncülüğü esas alınmışken romantizmde duygu, hayal ön plandadır. İnsan ruhuna, hislerine büyük önem veren romantik sanatçılar, aklın duygulara, hayallere engel olduğunu düşünmektedirler.

Romantizm sanatçıları, klasisizm sanatçılarının akıl ve sağduyusunun karşısına, dizginlenemez duygu, coşku ve hayali koymuştur. Lirik şiir, romantizmle yeniden dirilmiştir.

Bu özet bilgilerden anlaşıldığı üzere,romantizmde dizginlenemez duygular,coşkular ve hayal gücü öne çıkmaktadır.Akıl geri plandadır.

İnsanlarda,yaşı ne olursa olsun, duygularını,hayallerini ve coşkularını kaybetmediği sürece, doğumundan ölümüne kadar romantizmin izlerini görmek mümkündür,çeşitli etkenler;bir kişiye duyulan sevgi ve özlem,güzel bir tabiat manzarası,güneşin batışı,güzel bir çiçek,kuş ve kuş sesleri ve böcekler dahi, insanların içindeki romantik duyguları ortaya çıkararak, duygulu anlar yaşamasına neden olabilir.

Romantizm; aklı reddedip duyguları,coşkuları ve hayalleri ön plana çıkardığı için, romantizmi temsil eden şairler,aklın kabul edemediği ancak duygu ve hayallerin ürünü olabilecek çok güzel şiir ve sözlere imza atmışlardır.

Sosyal paylaşım sitelerinin birinden alıntı olarak dün facebook sayfamızda yer verdiğimiz; "Beni, hiçbir yere sığdıramadığın için sakın üzülme,yüreğini aç bak,sığdığını göreceksin." sözü ile yine yıllar önce okuduğumuz ve konusu 2.Dünya Harbi yıllarında geçen bir romanda,askere alındığı için sevgilisinden uzak kalan roman'ın erkek kahramanı bir Fransız askerin sevgilisine yazdığı mektupta yer verdiği, hatırımızda kaldığı kadarıyla mealen; “Her sabah, yüreğimde hissettiğim o çok tatlı kıpırtı ile uyanıp gözlerimi açıyorum,bazı sabahlar, henüz yüreğimdeki o kıpırtıyı duymadan uyanırsam,o güzel kıpırtıyı heyecanla bekliyorum,o kıpırtıyı yüreğimde duyup hissettiğim an,dünyalar bemim oluyor ve çok seviniyorum,zira, biliyorum ki;o an, yüreğimdeki sen,sağlıcakla uyanmış,gözlerini güne açmış ve gerinerek el ve ayak parmaklarını yüreğimin çeperlerine yavaşça dokunduruyorsun. HemenTanrıma şükrediyorum”

Değerli okurlar,hangi yaşta olursanız olunuz,duygularınız, coşkularınız ve hayalleriniz hiç bitmesin, romantik takılmaya devam edin,bedenen yaşlansanız da, ruhunuz ve duygularınız genç kalsın.

Bu vesileyle,hepinizin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu ve mutlu olsun.29/08/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

26 Ağustos 2018 Pazar

26 AĞUSTOS ZAFER HAFTASI VE 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI




Milli duyguları gelişmiş bir Türk olarak;Türklerin kazandıkları, tarihin sayfalarında şanlı yerlerini alan tüm zaferleri anmak ve bunlarla gurur duymak başlıca görevimizdir.

26 Ağustos,büyük bir tesadüf eseri olarak,Türklerin Anadoluya ayak basarak ele geçirdikleri,Anadolu'ya yerleşmelerini sağlayan Alpaslan komutasında kazanılan 1071 Malazgirt Meydan Savaşının yanı sıra, 30/Ağustos/1922 de büyük taaruz ile sonuçlanarak bugünkü son Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun temel taşını oluşturan Kurtuluş Savaşımızın ve büyük zaferin kutlandığı zafer haftasının yıldönümüdür.

Şöyle bir görsel ve yazılı basına göz atıyoruz, son Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuna temel oluşturan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliği ve başkomutanlığında kazanılan, düşmanın denize döküldüğü, güçlü emperyalist ve işgalci devletlere diz çöktürüldüğü büyük zafer ve kurtuluş savaşının;daha öne çıkarılan Malazgirt Savaşı ve 15 Temmuz ayaklanma girişiminin bastırılması eylemiyle adeta perdelenmeye,Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yayınlanan zafer haftası klibinde Atatürk' e yer verilmeyerek, Atatürk'ün unutturulmaya çalışıldığını üzülerek görüyoruz.

Bugün Malazgirt'te konuşan Cumhurbaşkanı,Malazgirt savaşı öncesinde bu savaş için 24.Ağustos.1071 de otağ'ın kurulduğu Ahlat'ta bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü kurulacağını açıklamış olup, bu köşk yapımının fikir babaloığını da, ortağı Bahçeli yapmıştır.

Buradan soruyoruz, 500 milyar dolar dış borcunun bulunduğu,dövizin başını alıp gittiği,işsizliğin ve pahalılığın kol gezdiği, döviz cinsinden dış borçların, yine dişarıdan alınan borçla kapatıldığı,kurtuluş savaşı ile diz çöktürdüğümüz emperyalist devletlerden borç para almak için uğraş verdiğimiz günümüzün bu çok zor şartlarında, Ahlat'da Malazgirt Meydan Savaşının anısına, hiç gereği olmayan Cumhurbaşkanlığı Köşkü inşaatının yapımına karar verilmesinin, bir gereği ve anlamı var mıdır Alahınız aşkına?

Bu girişim; bize göre, Atatürk'e ve onun kazandığı kurtuluş savaşımıza gölge düşürecek bir alternatif sunma girişimidir.

Aynı şekilde, Atatürk tarafından gerçekleştirilen tüm olumlu işler,kurtuluş savaşı ve büyük zafer gündeme geldiğinde, hemen15 Temmuz ayaklanma girişiminin bastırılmasının dile getirilerek, bu ayaklanmanın bastırılmasının büyük bir zafer ve kurtuluş savaşı olarak sunulması, Atatürk tarafından gerçekleştirilen ve son Türk Devletinin kuruluşuna temel olan kurtuluş savaşına alternatif olarak gösterilmesi, gerçek anlamda tek kurtuluş savaşımız olan 30 Ağustos Zaferinin, 15.Temmuz hain Fetö ayaklanmasının bastırılması eylemiyle gölgelenmeye çalışılması, asla kabul edilemez.

Zira,hepimizin lanetlediği Fetö hain darbe girişimi, arkasında emperyalist devletlerin teşvik,yardım ve kışkırtmaları olsa da,sonuç olarak ülkenin demokratik ve laik düzenini değiştirmeye ve mevcut iktidarı devirmeye ve iktidarı zorla ele geçirmeye yönelik, bir darbe ve iç ayaklanma girişimidir,emperyal yabancı devletlerin,doğrudan ülkemizi işgale ve yıkmaya yönelik bir savaş hali söz konusu değildir.Darbe girişiminde bulunan Fetö denilen silahlı çete,ülkemizin kötü yönetimi nedeniyle, kendi ellerimizle bizim ülkemizde doğup gelişmiş ve darbe girişiminde bulunmuştur.

Bu nedenle, ülkemizi paylaşma planları yapan ve bu planı uygulamaya koyan emperyalist yabancı devletlerle girişilen savaşın kazanıldığı ve ülke topraklarının kurtarıldığı kurtuluş savaşının;aralarında en ufak bir benzerlik bulunmayan 15.Temmuz darbe girişliminin önlenmesi eylemiyle bir tutulması,asla kabul edilemez.

Fetö darbe girişiminin; Atatürk dönemindeki,laik ve demokratik düzene yönelik gerici ayaklanmalardan,keza daha sonraki askeri darbelerden farklı bir yanı yoktur.Bize göre,Fetö darbe girişimi,halkın desteği yanında,asıl olarak yine Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Polis Teşkilatımızın Atatürkçü,laik ve demokrat mensuplarının hayatları pahasına verdikleri mücadele ile başarısız kalmış olup,bu darbe girişimcileri de,İstiklal Mahkemeleri tarafından cezalandırılan Atatürk döneminin dinci ve gerici asileri gibi, Türk Yargısı tarafından hak ettikleri cezalara çarptırılacaklardır.

Başkomutanlığı, oturduğu yerden ve Anayasada yer alan ve sembolik bir değer ifade eden bir hükümden yararlanarak yapay olarak değil, emperyalist devletleri harp meydanlarında dize getirerek, ülkemizi düşmanlardan kurtarmak suretiyle ve canı pahasına hak eden, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetini kurarak bizlere hediye ve emanet eden, ezeli ve ebedi, gerçek ve tek Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzün manevi kişiliğinde kutladığımız 26 Ağustos Zafer haftamız ve 30 Ağustos Zafer Bayramımız, daha şimdiden ,“NE MUTLU TÜRK'ÜM” diyebilen tüm halkımıza kutlu ve mutlu olsun.

Bu zaferi bizlere yaşatan, en başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, artık hepsi aramızdan ayrılmış bulunan, generalinden er'ine kadar, zaferde payları bulunan tüm silah arkadaşlarına Allah'tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. 26/08/2018

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu










20 Ağustos 2018 Pazartesi

BAYRAMLAR VE BAYRAMLARA DOKUNABİLMEK




Bugün Kurban Bayramı,bayramın ilk günü.

Bizim gibi yaşını başını almış olanları dinleyecek olursanız,duyacağınız ilk söz; “ Ah nerede o eski bayramlar” olacaktır şüphesiz.

Gerçekten de,nerede çocukluğumuzun o gerçek eski bayramları?

Bugün kutlamaya başladığımız Kurban Bayramı;günümüzde artık çoğu kişi için bir tatil ve tatil beldelerine seyahat etme anlamına gelmektedir,haklılar tabiatıyla,eski bayramları tanımamışlar,içinde yaşamamışlar, onun tadını tatmamışlar,kıyısından köşesinden bayramların o güzelliklerine dokunamamışlar ki, o eski bayramlara özlem duysunlar.

Yaşlı yakınlarının ve dostlarının anlatımlarından,o eski bayramların güzelliklerini duysalar da,gençlerimiz o eski bayramların güzelliklerini bizzat göremedikleri,onunla tanışamadıkları ve içinde yaşayamadıkları,bu nedenle o bayramlara bizzat değip dokunamadıkları için, asıl marifet ve güzellik bayramlarda olmasına rağmen;tüm güzelliklerin,bayramların yerini alan tatillerde ve bu vesileyle gittikleri tatil beldelerinde olduğunu zannetmeye başlamışlardır.

Değerli sınıf arkadaşım emekli Hakim Leyla UÇURUM;geçtiğimiz gün, Facebook sayfasında Cahit ZARİFOĞLU'ndan çok güzel bir söz paylaşmış, o sözde deniyor ki; “Asıl marifet buluttaydı ama, herkes yağmur'a şiir yazdı”

Evet bu sözde yer aldığı üzere,asıl marifet bulutta olduğu halde,herkesin bulut'u unutarak yağmur'a şiir yazması gibi,bulut'a yapılan bu haksızlık,günümüzde de,bayramları bir kenara koyarak tatil beldelerine tatile giden insanlarımız tarafından,o eski ve güzel bayramlara yapılmaktdır.

Asıl marifet bulutta olmasına rağmen,herkes şiir'i bulut'a değil de niçin yağmur'a yazma gereğini duydular,hiç düşündünüz mü?

İnsanlara doğrudan değen ve dokunan,insanı ıslatan, insanla bütünleşen, insanın doğrudan hissettiği ve tanıştığı,yerine göre bu ıslanma nedeniyle alınan zevki insanlara doğrudan yaşatan, bulut değil yağmurdur çünkü.

İnsanların bir şeyi tanıması,ondan hoşlanması ve zevk alması,kıymetini bilmesi için, o şeyin insana doğrudan değmesi ve dokunması gerekiyor.

Günümüzde,genç nesil, bizim nerede o eski bayramlar dediğimiz o güzellikleri yaşamadıkları, onunla tanışamadılar,ona dokunup değemedikleri için, bayramların güzelliğini ve kıymetini anlayamıyorlar.

Bu vesileyle,tüm dost,arkadaş ve akrabalarımın Kurban Bayramlarını; o eski tadında ve güzelliğinde,sağlık ve mutluluk içinde yaşamaları dileklerimle gönülden kutluyorum. 21/08/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

14 Ağustos 2018 Salı

GÜÇLER AYRILIĞINA DAYALI PARLAMENTER DEMOKRASİNİN ÖNEMİ




Bugüne kadar,kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamenter demokrasiyi savunanların haklı olduğunu kabul etmek,içinde bulunduğumuz ekonomik krizi aşmamız için ön şarttır.

Bu ekonomi ve dolar krizi bize son uyarıdır.

Bu krizden ders alıp, bu krizi fırsata çevirmek çok önemlidir.

Türk Lirasını değersiz kılan son dolar krizini, diğer ekonomik etkenler yanında,rahip olayının tetiklediği,bardağı taşırdığı, inkar edilemez bir gerçektir.

Amerika'nın, rahibin tamamen serbest bırakılarak ülkesine gönderilmesi için, bağımsız bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini açıkça tehdit ederek bazı ekonomik ambargo niteliğinde kararlar alarak uygulamaya kalkışması,asla kabul edilemez. Bir Türk Vatandaşı olarak,Amerka'nın ve başkanının tavrını kınıyor ve lanetliyoruz.

Ancak, bu duruma gelinmesinde, iş başındakilerin hiç mi kusur ve kabahatleri yok?Bu soruyu da sorup objektif olarak cevaplamak boynumuzun borcudur.

Şimdi, siyasal iktidarın da sorumluluğu var diyerek gerçekleri dile getirmek, vatan hainliği ile de suçlanabilir bizim ülkemizde.

İşte bu haksız suçlamalar ve bu haksız suçlamalara muhatap olmamak için sessiz kalışlar ve susuşlar,korkudan gerçekleri dile getirememeler,bu ülkeye ABD Başkanı Trump'ın yaptığı kötülükten daha büyük bir kötülüktür.

İnsanlar,niçin önce iğneyi kendilerine batırıp somra çuvaldızı Amerika'ya batırma yolunu tercih edemiyorlar ve susuyorlar?

Çünkü korkuyorlar,ülkede demokrasi bırakmadılar,yargının bağımsız,yasamanın güçlü olduğu,yasamanın yürütmeyi denetleyebildiği kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamanter demokrasiye son verilerek, yasama,yürütme ve yargının tamamen tek adama bırakıldığı ucube bir sistem getirildi.

Amerika, hem kendi süper gücüne ve hem de, yargının bağımsız olmadığı,tüm yetkilerin tek adamın elinde toplandığı yeni sisteme ve Merkelin ricasının kabul edilerek, tutuklu olan Türk asıllı Alman gazetecinin talimatla serbest bırakılıp,aynı gün tahliye kararının açıklanmasından önce Almanyadan gelen uçakla Almanyaya gönderilen gazeteci örneğine bakarak ve güvenerek, başkan Trump da; Amerikalı Rahibin tamamen serbest bırakılması için Türk Devlet Başkanına talimat verme ve tehdit etme hak ve yetkisini,kendinde bulabilmiştir.

Kimse darılmasın ve gücenmesin,kusura bakmasın,doğru söyleyeni linç etmeye ve dokuz köyden kovmaya kalkmasın,Almanya'ya var da bize niçin yok,pekala istense oluyormuş,benim başım kel mi deme küstahlığını ve cesaretini gösteren ABD Başkanı Trump'un bu kabul edilemez tavrında, bizim ülke olarak hiç mi kusurumuz yok?

Ekonomini güçlendirme,cari açığı her yıl artır,fabrika açıp üretim yapma,vergi gelirlerini, üretmeyen inşaat yatırımlarına harca,üretime h,çbir katkısı olmayan rant ve reklam amaçlı Kanal İstanbul'u yapacağım diye diret,devletin lüks harcamalarını sürekli artır,yap işlet devret modeliyle yaptırdığın köprülerin,yolların,hava alanlarının,hastanelerin işletmesini devralan inşaatı yapan firmalara kar garantisi ver,vatandaşın geçmediği yollar,köprüler,uçmadığı hava meydanları.istifade etmediği hastaneler için,müteahhitlere verdiğin kar garantilerini hazinedem öde, dış borçlarını dış borçlarla kapatmaya çalış,miras yedi gibi yaşa,üst düzey personelin, kendi babasının evinde görmediği lüks makam araçlarını her yıl yenileriyle değiştir,yargıya talimatla iş yaptır ve tüm bunları gören Amerikanın rahip konusunda iştahını kabart,olacağı budur tabi,ne ekersen onu biçersin diye boşuna dememiş atalarımız.

Özgür,kuvvetler ayrılığı ilksine dayalı,tüm kurum ve kurallarıyla demokratik parlamanter demokrasiye dönemezsek ve ekonomimizi dışarıya bağımlı olmaktan kurtaramazsak,cari açığı hiç değilse çoğaltmayaarak yavaş yavaş azaltmaya çalışmaz ve başaramazsak,bir gün gelir bugümleri dahi ararız beyler. 15/08/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

10 Ağustos 2018 Cuma

DEMOKRASİ VE ELEŞTİRİ ÖZGÜRLÜĞÜ




Adı ne olursa olsun, gerçek ve çağdaş evrensel demokrasilerde; yönetenlerin, yönetilenler tarafından korkusuzca eleştirilmeleri, o demokrasinin sıhhat şartıdır.

Çağdaş modern demokrasilerde;yönetilenler, dört veya beş yılda bir sandığa giderek iltidarı belirlemek için oy verdikten sonra,bir sonraki oy verme zamanına kadar kenara çekilmezler, iktidara oy vermiş olsunlar veya olmasınlar, seçilerek iktidar olan yönetenleri, şahsen ve oluşturdukları çeşitli baskı grupları vasıtasıyla örgütlü olarak eleştirirler ve denetlerler,iktidaralara yönelik bu eleştiriler,iktidarları sağlıklı bir şekilde ayakta tutar.

Bizim ülkemizdeki fiili uygulamaya gelince;düşünce ve düşünceyi açıklama,toplantı ve gösteri yürüyüşü,basın özgürlükleri yoluyla iktidarları eleştirme hakkı, anayasaya göre kağıt üzerinde vardır ama, yönetilenler bu haklarını kullanmak istediklerinde, iktidar baskısı ile karşı karşıya gelirler ve bu eleştiri hakları fiilen kullandırılmaz, eleştiri haklarını kullananlra da, bağımlı yargı kullanılarak tutuklanmak suretiyle susturulurlar.

Ülkemizde,demokrasinin uygulanıp kökleşmesinin önündeki engeller;bağımsız bir yargının buunmayışı ve Türk Ceza Kanunundaki,Cumhurbaşkanına hakaret suçunun varlığıdır.

Ülkemizde;mevcut iktidarı,demokrasinin gereği olarak, haklı bir şekilde ve hakaret sınırına varmadan ağır bir şekilde eleştirenler,Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla, bağımlı yargının önüne çıkarılmakta ve cezaevlerinde süründürülmektedirler.

Türk Ceza Kanununda düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçu,partili cumhurbaşkanının olmadığı,cumhurbaşkanının partisi ile olan ilişkisinin kesildiği,tarafsız cumhurbaşkanı döneminde düzenlenen bir suç tipi olup,sonradan anayasada yapılan değişiklik ile cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişkisinin kesilmediği,partisinin genel başkanlığı koltuğunda oturmaya devam eden partili ve taraflı cumhurbaşkanının olduğu günümüzde, cumhurbaşkanna hakaret suçunun bir işlevi ve anlamı kalmamış olup, bu suç; partili cumhurbaşkanına, parti genel başkanı sıfatıyla ve siyasal kimliği ile yaptığı huku dışı eylem ve söylemleri nedeniyle koruyucu bir zırh ve kalkan halini almıştır.

Bağımlı yargı;taraflı ve partili cumhurbaşkanının,parti genel başkanı ve yöneticisi kimliğiyle yaptığı icraatlarına,ortaya koyduğu eylem ve söylemlerine yönelik olarak,yönetilenlerin hakaret aşamasına dahi varmayan ağır eleştiri niteliğindeki sözlerini, hukuka aykırı bir şekilde, cumhurbaşkanına hakaret olarak yorumlayarak uygulama yapmakta ve Cumhurbaşkanı kisvesini de taşıyan iktidar partisi genel başkanı, dokunanın eli yanan,dokunulamaz ve elştirilemez bir kimliğe sahip olmaktadır.

Ülkemizin hali maalesef budur,sözüm ona cumhurbaşkanını kendisine yönelik hakaretlerden koruyalım derken,demokrasimiz ağır yara almakta ve her geçen gün insanlarımız konuşamaz eleştremez bir hale gelmekte olup,bu durumdan, aslında bizzat cumhubaşkanının kendisi zarar görmekte, cumhurbaşkanı etrafını saran ve hukuk dışı icraatlarını savunmak zorunda kalan yakın çevresindeki dalkavuklar yüzünden,gerçekleri görememekte etrafı toz pembe görmektedir.

Bunun böyle devam etmesi,sağlıklı bir demokrasi adına asla mümkün değildir.

Bugün Sözcü Gazetesinde yer alan TÜSİAD Başkanının “Uluslararası ilişkilerde biçtiğini beğenmeyen ektiğini gözden geçirsin” şeklindeki dolambaçlı beyanatı da; bize göre, iktidardan ve Cumhurbaşkanından korkusunu açıkça ortaya koymaktadır.
TÜSİAD Başkanı, evelemeden gevelemeden,çok açık ve kestirme bir şekilde;“Uluslararsı ilişkilerde ne ekersen onu biçersin” diyememiştir.

Türk sermayesinin başındaki kişi dahi, Cumhurbaşkanından korkarak dolambaçlı yollardan meramını anlatmaya kalkarsa, vay benim demokrasimin haline demekten başka bir söz kalmamış demektir.10/08/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

6 Ağustos 2018 Pazartesi

ERDOĞAN'IN KURTARICI MELEKLERİ!...




Teşbihte hata olmaz derler.

Bizde bu söze dayanarak diyoruz ki;İYİ Parti ve CHP'den oluşan muhalefet partilerimiz maşallah,nazar değmesin,AKP Genel Başkanı ERDOĞAN'a adeta kurtarıcı meleklik yapıyorlar.

Sayın ERDOĞAN gerçekten şanslı,meleklerin koruması altında bir siyasetçi,İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı,sonrasında gelen siyasi yasak,bu yasaktan kısa sürede kurtulduktan sonra Milletvekilliği,ardından Başbakanlık,ardından parlamenter klasik Cumhurbaşkanlığı ve en sonunda da, tek adam yetkileriyle donatılmış Başkan statüsünde Cumhurbaşkanlığı.

Belediye Başkanlığından itibaren, takriben 25 yıla ulaşan ve artarak devam eden bir yükseliş ve iktidar.

Şu sıralar,aslında EDOĞAN'ın başı bayağı sıkıntıda,dolar almış başını gidiyor,ekonomi dar boğazda,Amerika yaptırım uyguluyor,bu koşullarda iktidar olmak ve ülkeyi yönetebilmek gerçekten zor,tüm koşllar aleyhte,kuvvetli bir muhalefet olsa iktidarı sallayabilse dayanmak zor.

Ama yine ERDOĞAN'ın o koruyucu melekleri devreye giriyor ve bir burun hareketiyle, muhalefet partileri İYİ Parti ve CHP, el ele verip ERDOĞAN'ın kurtarıcı melekleri oluveriyorlar.

CHP,aile içi olağanüstü kurultay kavgasıyla meşgul,başını kaşıyacak etrafını görecek,hata üstüne hata yapan ve ülkeyi yönetemeyen zor durumdaki ERDOĞAN iktidarını göremiyor, burnunun ucunu görecek hali kalmamış, CHP'nin evlatları birbirlerini yiyor.

İYİ Partiye gelince;seçim sonrası haklı eleştirilere dayanamayıp pes eden ve genel başkanlığı devretmek üzere olağanüsütü kurultayı toplantıya davet eden AKŞENER,günlerce nazlandıktan sonra,partililerin salya sümük ağlaşıp yalvarmalarına dayanamayarak geri dönüyor,bu manzara karşısında,partiye büyük güç ve destek veren partinin ağır topu üç kurucu parti üyesi partiden istifa ediyorlar ve haklı olarak da, İYİ Partiyi AKŞENER'i sevenler kulübü haline getiren yönetimi topa tutuyorlar. Bu istifalarla birlikte,AKŞENER'in pes edip çekilmesiyle başlayan İYİ Partideki yıpranma,önlenemez bir çöküşe dönüşüyor.

Sözün kısası;siyaseten zor durumdaki ERDOĞAN'ın, iktidardan düşmemesi,en başta ekonomi ve dış politika olmak üzere,yönetimdeki dar boğazları kolay ve engelsiz bir şekilde geçebilmesi için, CHP ve İYİ Parti el ele vermiş ve ERDOĞAN'ın altına branda tutarak, onu korumaya çalışıyorlar.İçinde bulunduğumuz siyasetin manzarası bu maalesef.

Gerçekten, Allah bundan böyle iktidar olan her politikacıya ERDOĞAN talihi versin demek istiyoruz. 06/08/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

4 Ağustos 2018 Cumartesi

CHP NEREYE KOŞUYOR?




Gerçekten merak ediyoruz,CHP nereye koşuyor?

Doğrusu şu;nereye koştuğunu bilmeyen bir parti yönetimi ve parti içi mahalefetle yüz yüzeyiz, al birini vur ötekine.

Olağanüstü Kurultay'ı toplamamakta direnen CHP yönetiminde bulunanlar da, aç tavuk misali kendilerini buğday ambarında zanneden,ellerinde CHP'ye seçim kazandıracak sihirli bir değnek taşıdıklarına inanan ve partinin başına geçer geçmez CHP'yi iktidara taşıyacakları yanılgısı içinde bulunan Muharrem İNCE liderliğindeki parti içi muhalefet mensupları da, şu gerçeği çok iyi bilsinler ki;ülke yönetimindeki tüm başarısızlıklarına rağmen, hacıyatmaz misali on altı yıldır tüm seçimlerden başarıyla çıkarak,iki ayağının üzerinde dimdik durmasını başaran AKP iktidarının, bu haksız akıl ve mantık dışı akıl almaz seçim başarısının; sosyolojik,ekonomik,eğitsel, kültürel,dinsel, mezhepsel,etnik, sebeplerini çok iyi analiz ederek tespit edip,bu tepitlere göre yeniden yapılanmaya gitmeden,CHP önümüzdek tüm seçimlerden yenilgiyle çıkmaya mahkumdur.

Şu anda,aşağı yukarı seçmenden yüzde yirmi beş bantlarında oy alabilen ve ana muhalefet konumunu muhafaza eden CHP;bize göre, orta vadede çok gerekli olmasına rağmen,zamanlama olarak hemen şu anda acil olmayan olağanüstü kurultay tartışmaları nedeniyle, 24 Haziran seçimlerinde elde ettiği,partinin ve İnce'nin aldığı %22-30 oy ortalaması olan %26 oy oranını bulması imkansızdır.

Zira,biz dahil çoğu CHP seçmeni; partilerinin,parti içi iktidarıyla ve parti içi muhalefetiyle el ele vererek,biz nerede hata yapıyoruz öz eleştirisini yapmadan ve bu öz eleştiriden çıkacak sonuçlara göre yapısal bir değişime gitmeden, salt koltuk kavgasına dönüşen olağanüstü kurultay tartışma ve savaşlarından bıkmış ve adeta CHP'den yaka silker hale gelmiş, CHP'den soğumuşlardır, bu aşamada olağanüstü kurultay gerçekleşse ve partinin başına İNCE de gelse,önümüzdeki yerel seçimlerde, maalesef CHP'yi daha büyük bir mağlubiyet beklemektedir.Çoğu CHP'li seçmen,ya sandığa hiç gitmeyecek,ya da ceza yememek için sandığa gidenler de, haklı olarak CHP'ye oy atmayacaklardır.

Şimdi biz böyle yazıyoruz diye, bazı CHP seçmeni,bizi CHP aleyhinde algı yaratmakla suçlayacaktır,bunu biliyoruz ve bu bilinçle bu gerçekleri yazmaktan çekinmiyoruz.

Bize göre, uzun vadede CHP'nin başarıya koşması için, başına bir felaketin gelmesi, bugüne kadar gördüklerimizden çok daha ağır bir seçim yenilgisi alması ve hatta seçim barajının altında kalarak silkinip kendisine gelmesi şarttır.Bunun başka yolu yoktur.04/08/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Eski bir CHP seçmeni Hukukçu