Adı ne olursa
olsun, gerçek ve çağdaş evrensel demokrasilerde; yönetenlerin,
yönetilenler tarafından korkusuzca eleştirilmeleri, o demokrasinin
sıhhat şartıdır.
Çağdaş
modern demokrasilerde;yönetilenler, dört veya beş yılda bir
sandığa giderek iltidarı belirlemek için oy verdikten sonra,bir
sonraki oy verme zamanına kadar kenara çekilmezler, iktidara oy
vermiş olsunlar veya olmasınlar, seçilerek iktidar olan
yönetenleri, şahsen ve oluşturdukları çeşitli baskı grupları
vasıtasıyla örgütlü olarak eleştirirler ve
denetlerler,iktidaralara yönelik bu eleştiriler,iktidarları
sağlıklı bir şekilde ayakta tutar.
Bizim
ülkemizdeki fiili uygulamaya gelince;düşünce ve düşünceyi
açıklama,toplantı ve gösteri yürüyüşü,basın özgürlükleri
yoluyla iktidarları eleştirme hakkı, anayasaya göre kağıt
üzerinde vardır ama, yönetilenler bu haklarını kullanmak
istediklerinde, iktidar baskısı ile karşı karşıya gelirler ve
bu eleştiri hakları fiilen kullandırılmaz, eleştiri haklarını
kullananlra da, bağımlı yargı kullanılarak tutuklanmak suretiyle
susturulurlar.
Ülkemizde,demokrasinin
uygulanıp kökleşmesinin önündeki engeller;bağımsız bir
yargının buunmayışı ve Türk Ceza Kanunundaki,Cumhurbaşkanına
hakaret suçunun varlığıdır.
Ülkemizde;mevcut
iktidarı,demokrasinin gereği olarak, haklı bir şekilde ve hakaret
sınırına varmadan ağır bir şekilde eleştirenler,Cumhurbaşkanına
hakaret suçlamasıyla, bağımlı yargının önüne çıkarılmakta
ve cezaevlerinde süründürülmektedirler.
Türk Ceza
Kanununda düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçu,partili
cumhurbaşkanının olmadığı,cumhurbaşkanının partisi ile olan
ilişkisinin kesildiği,tarafsız cumhurbaşkanı döneminde
düzenlenen bir suç tipi olup,sonradan anayasada yapılan değişiklik
ile cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişkisinin
kesilmediği,partisinin genel başkanlığı koltuğunda oturmaya
devam eden partili ve taraflı cumhurbaşkanının olduğu günümüzde,
cumhurbaşkanna hakaret suçunun bir işlevi ve anlamı kalmamış
olup, bu suç; partili cumhurbaşkanına, parti genel başkanı
sıfatıyla ve siyasal kimliği ile yaptığı huku dışı eylem ve
söylemleri nedeniyle koruyucu bir zırh ve kalkan halini almıştır.
Bağımlı
yargı;taraflı ve partili cumhurbaşkanının,parti genel başkanı
ve yöneticisi kimliğiyle yaptığı icraatlarına,ortaya koyduğu
eylem ve söylemlerine yönelik olarak,yönetilenlerin hakaret
aşamasına dahi varmayan ağır eleştiri niteliğindeki
sözlerini, hukuka aykırı bir şekilde, cumhurbaşkanına hakaret
olarak yorumlayarak uygulama yapmakta ve Cumhurbaşkanı kisvesini de
taşıyan iktidar partisi genel başkanı, dokunanın eli
yanan,dokunulamaz ve elştirilemez bir kimliğe sahip olmaktadır.
Ülkemizin hali
maalesef budur,sözüm ona cumhurbaşkanını kendisine yönelik
hakaretlerden koruyalım derken,demokrasimiz ağır yara almakta ve
her geçen gün insanlarımız konuşamaz eleştremez bir hale
gelmekte olup,bu durumdan, aslında bizzat cumhubaşkanının kendisi
zarar görmekte, cumhurbaşkanı etrafını saran ve hukuk dışı
icraatlarını savunmak zorunda kalan yakın çevresindeki
dalkavuklar yüzünden,gerçekleri görememekte etrafı toz pembe
görmektedir.
Bunun böyle
devam etmesi,sağlıklı bir demokrasi adına asla mümkün değildir.
Bugün Sözcü
Gazetesinde yer alan TÜSİAD Başkanının “Uluslararası
ilişkilerde biçtiğini beğenmeyen ektiğini gözden geçirsin”
şeklindeki dolambaçlı beyanatı da; bize göre, iktidardan ve
Cumhurbaşkanından korkusunu açıkça ortaya koymaktadır.
TÜSİAD
Başkanı, evelemeden gevelemeden,çok açık ve kestirme bir
şekilde;“Uluslararsı ilişkilerde ne ekersen onu biçersin”
diyememiştir.
Türk
sermayesinin başındaki kişi dahi, Cumhurbaşkanından korkarak
dolambaçlı yollardan meramını anlatmaya kalkarsa, vay benim
demokrasimin haline demekten başka bir söz kalmamış
demektir.10/08/2018
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder