Cumhuriyetle
yönetilen ülkelerde, cumhur'un başı ve temsilcisi olarak, devlet
başkanına Cumhurbaşkanı denir.
Bizim
Anayasamıza göre de; Cumhurbaşkanı, devletin
başıdır.Cumhurbaşkanı, devlet başkanı sıfatıyla, Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder,anayasanın
uygulanmasını,devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
temin eder.
Cumhurbaşkanı,
görevine başlarken,Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde
özetle;Cumhurbaşkanı sıfatıyla,Devletin varlığı ve
bağımsızlığını,vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü
koruyacağına,anayasaya,hukukun üstünlüğüne ,demokrasiye bağlı
kalacağına,üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine
getirmek için bütün gücüyle çalışacağına Büyük Türk
Milleti ve tarih huzurunda namusu ve şerefi üzerine yemin eder.
Cumhurbaşkanlarına,
cumhur'un her ferdinin, sevmeseler de, saygı gösterme
yükümlülükleri vardır.
Bu
nedenle, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Cumhurbaşkanlarının
şeref ve haysiyetlerinin daha bir özenle korunmasını sağlamak
amacıyla, Türk Ceza Kanununa, Cumhurbaşkanına yönelik hakaret
suçları için özel bir düzenleme getirilmiştir.
Cumhurbaşkanları
da, anayasanın kendisine verdiği görevleri,devletin başı ve
herkesin cumhurbaşkanı olduğunu,devlet başkanı sıfatıylaTürk
Milletinin birliğini temsil ettiğini,Türk Milletinin bölünmez
bütünlüğünü koruma ve tüm göreverini tarafsızlık içinde
yerine getirme yükümlülüklerinin olduğunu, asla
unutmamalıdırlar.
Tüm
bu anayasal zorunluluklara rağmen,bugün Cumhurbaşkanlığı
koltuğunda oturan ve aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan ERDOĞAN,
anayasnın bu açık hükümlerine rağmen,maalesef Cumhurbaşkanı
gibi davranamamaktadır.
Milletin
bölünmez bütünlüğünü ve birliğini sağlayacak yerde,milleti
bölmekte ve ayrıştırmaktadır.
İttifak
yaptığı MHP dışındaki tüm siyasi partileri ve onlara oy veren
büyük halk kesimini,zillet ittifakı olarak nitelemekte,PKK ve
Kandil ile işbirliği içinde olmakla suçlamaktadır.
Bu
suçlamaları yaparken, şöyle kendi politik yaşam hayatındaki
film makarasını geriye sararak izleyip düşünme gereği
duymamaktadır, mazisini yok sayarak,mazide PKK ve Kandil ile yapmış
olduğu ittifakı görmezden gelmektedir,kendisini sütten çıkan ak
kaşık ile bir tutmaktadır.
İşin
en acı yanı da,AKP Genel Başkanı sıfatıyla dahi söylenmeyecek
hakaret niteliğindeki suç teşkil eden çok ağır sözleri, çok
rahat bir şekilde sürekli muhalefet partileri ve onların liderleri
için sarf edebilmektedir.
Geçtiğimiz
günlerde bir toplantıda yaptığı bir konuşmada,ana muhalefet
partisi liderini sen ezandan,kuran'dan Müslümanlıktan ne anlarsın
diyerek,adeta dinsizlikle suçlama hakkını dahi kendisinde
görebilmiştir.
Bir
insanın Müslüman olup olmadığı,kalbinde gizlidir ve bu konudaki
değerlendirmeyi yapma hak ve yetkisi de, Cumhurbaşkanına
değil,Yüce Allah'a aittir.
Cumhurbaşkanı,bulunduğu
makama yakışmayan söz ve davranışlarıyla; uygulanmasını
sağlamakla görevli olduğu anayasayı ve göreve başlarken namusu
ve şerefi üzerine yaptığı yeminini sürekli ihlal etmektedir.
Haydi
hepsinden vaz geçtik, tüm bu anayasa ve görev ihlallerini
yaparken, Cumhurbaşkanı gömleği ve şapkasının altına
sığınmakta,Cumhurbaşkanına yakışmayan,Cumhurbaşkanının
görevi içine girmeyen söz ve davranışlarından dolayı kendisine
yönelik hak ettiği mukabil ağır eleştirileri,Cumhurbaşkanı
sıfatıyla değerlendirerek,bu haklı eleştirileri Cumhurbaşkanına
hakaret olarak değerlendirerek, hiç hak etmediği halde,Türk Ceza
Kanununun korumasından yararlanmaya çalışmaktadır.
Bu
ise, asla ve asla,vicdanlara ve yiğitliğe sığmamaktadır.
Cumhurbaşkanı
artık bir tercih yapmak zorundadır.Ya anayasal bir Cumhurbaşkanı
olarak,Türk Milletinin birliğini temsil edecek,cumhurun tümünü,
ayrım yapmadan bağrına basacak,tarafsız olacak veya AKP Genel
Başkanı olarak,çok sevdiği gerginlik politikasının gereği,
bilerek veya bilmeyerek rakiplerine karşı sarf ettiği suç teşkil
eden sözlerinden dolayı maruz kalacağı ağır eleştiriler
karşısında, yiğitçe davranacak ve Cumhurbaşkanına hakaret
şemsiyesine sığınmayacaktır.
Ülkemizde
bağımsız bir yargı olmuş olsaydı, savcılar ve hakimler;
Cumhurbaşkanının,AKP Genel Başkanı sıfatıyla ve siyasi
kişiliği ile rakiplerine sarf ettiği hakaret oluşturan çok ağır
sözlerine cevap niteliğindeki karşı sözlerin, Cumhurbaşkanlığı
makamına yönelik sözler sayılamayacağını ve Cumhurbaşkanına
hakaret suçunun oluşamayacağını pek ala söylerlerdi ama,malesef
ülkemizde bağımsız yargı olmadığı için, Cumhurbaşkanı çok
rahat bir şekilde hareket edebilmektedir.
Ne
diyelim,her Millet hak ettiği şekilde yönetiliyor.
Bugün
doğum günüm,beni kutlayan tüm okurlarıma ve dostlarıma, gönül
dolusu teşekkürlerimi sunuyorum. 17/02/2019
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder