BALYOZ KARARINI TARAFSIZ HUKUKÇULAR TARTIŞMALIDIR
CNN Türk Televizyonunda her hafta iki kez yayınlanan, gazeteci Altan ÖYMEN, gazeteci Nazlı ILICAK, gazeteci Nagehan ALÇI ve değerli akademisyen ve aynı zamanda gazeteci Emre KONGAR'ın katılımcı oldukları Dört Bir Taraftan adlı tartışma proğramında, dün (25/Eylül/2012)akşam Balyoz kararı değerlendirildi ve tartışıldı.
Katılımcılara baktığımızda, çoğu hukuk tahsili yapmadıkları gibi, avukat, hakim ve savcı gibi aktif yargı faaliyetinden gelen kişiler de değiller. Bu nedenle, Balyoz kararının bu proğramda tartışılması, halkımızı yanlış bilgilendirmekten ve kafalarını karıştırmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Öyle ki, katılımcılardan gazeteci Nagehan ALÇI ve Nazlı ILICAK, uzmanlık alanları olmadığı halde, peşin, peşin Balyoz sanıklarını suçlu ilan ederek, mahkemenin kararını, Yargıtaydan önce onamak suretiyle kesinleştirmişlerdir.
Aslında, bizim televizyoncularımız, bir yerde esaslı bir yanlış yapmaktadırlar. Zira, önceden kadrolu bir katılımca heyeti belirleyerek, bu heyete, kadrolu memur gibi, bir isim altında haftanın belirli günlerinde sürekli proğram yaptırarak, onların uzmanlık alanlarında olan veya olmayan her türden güncel olayları onların yorum ve tartışmalarına açarak, bilgi kirliliğine neden olmaktadırlar.
Bize göre, yapılması gereken, memur gibi kadrolu ve sürekli bir katılımcı heyeti belirlemek yerine, tartışılacak olan meselenin konusuna göre, sürekli değişen uzman kişileri çağırarak konuyu tartışmaya açmak olmalıdır.
Yine dün geceki Balyoz tartışmasına dönecek olursak. Bir yanlışın üzerine parmak basmak istiyoruz. Şöyle ki; dün geceki tartışmada, hep Balyoz Plan Tatbikatının, bir darbe planının görüşüldüğü illegal bir toplantı olup olmadığı, bu plan tatbikatında yapıldığı iddia eden konuşmalara ait ses kayıtlarındaki konuşma içeriklerinin, bir darbe planı yapıldığını ortaya koyup koymadığı, dijital belgelerin sahte olup olmadıkları tartışılarak, katılımcılardan Nagehan ALÇI ve Nazlı ILICAK, yazılı ve dijital belgelerin ve ses kayıtlarının gerçek ve bu delillere göre de hükumeti devirmeye yönelik darbe teşebbüsünde bulundukları anlaşılan sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararının, yerinde olduğunu belirttiler ve ayıp olmasın diye de, bazı usul hatalrının yapıldığı eleştirilerine katıldıklarını, bazı sanıklara da elebaşı konumunda olanlara göre fazla ceza verildiğini vurguladılar.
Katılımcılardan, Altan ÖYMEN ve EmreKONGAR ise, haklı olarak, ortada bir darbe teşebbüsüne varan eylemin bulunmadığını beyan ederek, sanıklar hakkında darbeye teşebbüs suçundan verilen cezalara karşı çıkan görüş açıkladılar.
Aslında tartışmaya katılan kişilerin tamamı da tatbikattan gelen uzman hukukçular olsalar dahi, dava dosyasının içeriği delillerin tümünü, tam olarak bilemeyecekleri için, maddi eylemin sübutundan ziyade, iddianame ile ortaya konulan haliyle, maddi eylemin sabit olduğu varsayılsa bile, mahkemenin, bu eylemin hukuki adını koyarken, yani eylemi hukuken tanımlarken, maddi hukuk yönünden bir hata yapıp yapmadığını tartışmalıdırlar.
Ancak, bakıyoruz, bu eylem sabit bile olsa, bu haliyle, darbeye teşebbüs aşamasına gelinmiş mi, yoksa, karar ve planlama veya eyleme hazırlık aşamasında mı kalınmış konusunu, yasal ve hukuki gerekçeleriyle enine boyuna tartışanı göremiyoruz.
Varsa da yoksa da, bu plan tatbikat seminerinde oynan harp oyunu senaryosu, AKP Hükumetini devirmeye yönelik bir darbe planının yapılıp tartışıldığı bir toplantı mı? Sorusunda düğümlenmekte ve bu sorunun cevabı bulunulmaya çalışılmaktadır. Dediğimiz gibi, davanın dışında olduğumuz ve dosya içeriği delilleri tümüyle inceleyip değerlendirme imkanından mahrum bulunduğumuz için, biz, bu konuda yazdığımız önceki iki yazımızda, hep, eylem sabit kabul edilse dahi, bu haliyle, eksik veya tam olsun, her iki türden suça teşebbüs için, işlemeye kastedilen suçun, elverişli vasıtalarla icrai hareketlerine başlanmış olması zorunluluğunu, ortada icra hareketine başlandığını ortaya koyan bir eylemin ve dolayısıyla da, darbeye teşebbüs suçunun oluşmadığını, bir an için, teşebbüs halinin var olduğu kabul edilse dahi, yasada yer alan darbeye teşebbüs suçundan gönüllü vazgeçme halinin söz konusu olduğunu izah etmeye çalıştık.
Gördüğümüz kadarıyla, Balyoz Davası sanıklarının katıldıkları plan tatbikatı seminerinde, iddiaya göre, AKP hükumetini devirmek ve hükumete karşı darbe yapmak konusunda karar alınıp planlar yapılmış, sözüm ona , Ege Denizinde Türk uçakları tarafından başka bir Türk uçağı düşürülerek, it dalaşı sırasında Yunan uçakları tarafından düşürülmüş gibi gösterileceği yolunda provakatif eylem yapılması, bilmem hangi caminin bombalanarak, halkın galeyana getirilmesi, karar altına alınarak bunun planları yapılmış ve saire ve saire.
Kanıtlanmış olsa dahi, bu halde kalan ve bir adım ilerleme kaydetmeyen karar ve planlama aşamasında kalan bu eylemi, Hukumete karşı darbeye eksik teşebbüs olarak değerlendirmek, yargının bağımsızlığı ilkesine gölge düşerecek nitelikte, çok ağır adli ve hukuki bir hatadır.
Balyoz suç tarihinde yürürlükte olan mülga 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 61 ve 62. maddelerinde,(o zaman teşebbüs, eksik ve tam teşebbüs olarak ikiye ayrıldığından) suça eksik ve tam teşebbüs'ün ne olduğu, eksik ve tam teşebbüs ayrımına son vererek teşebbüsü tek'e indirerek, suça teşebbüsü bir bütün olarak düzenleyen 5237 sayılı yeni Türk Ceza Yasasının 35. ve 36. maddelerinde, suça teşebbüsün ne olduğu, teşebbüs halinin ne zaman başlayacağı, teşebbüse geçildiği halde, o suç için gerekli olan icrai hareketleri tamamlamadan, teşebbüsten gönüllü olarak vaz geçilebileceği, vaz geçildiğinde, işlenmesi kararlaştırılan ve teşebbüs aşamasına da geçilen suçtan ceza alınmayıp, o ana kadar yapılan eylemler, başlı başına bir suça vücut veriyorsa, sadece o suçtan cezalandırma yapılabileceğini açıkça tarif edip belirlemiştir.
Önemi sebebiyle, önceki yazılarımızın bir tekrarı da olsa, bilen ve bilmeyen kişilerin beyanlarıyla, halkımızın kafalarında oluşan yanlış bilgileri yok edebilmek için, bir örnekle, konuya daha da açıklık getirmek istiyoruz.
Farz edelim ki; ben, bir şahsı planlayarak, yani taammüden öldürmeye kesin olarak karar verdim. Bu suçun karar aşamasıdır ve kafamda gizli olan bu kararı, sadece ben bilmekteyim. Öldürme fiiline henüz başlamadım.İcrai bir hareketim asla yok. Almış olduğum bu suç kararım, cezalandırmayı gerekli kılan bir suça teşebbüs değildir.Tıpki fikir özgürlüğü gibi. Kafamda binlerce fikir ve karar üretip, kafamdan geçirebilirim.
Öldürme kararını aldıktan sonra, bu öldürme suçunu nasıl gerçekleştireceğim konusunda kendimce bazı planlar yapabilirim.Öldürme fiilini, tabancayla, öldüreceğim kişinin devamlı gece iş dönüşü geçtiği yolun en tenha yerinde pusu kurarak gerçekleştirmeyi planlayabilirim. Buna da, suçun planlama aşaması diyebiliriz.
Öldürme fiiline karar verdim ve bu fiili ne şekilde gerçekleştireceğimi de planladım. Yine cezalandırmayı gerektiren bir suç işlemiş değilim.
Öldürme fiilini tabancayla işleyecektim ya. Sıra şimdi, fiilde kullanacağım tabancayı elde etmeye geldi. Bir silah kaçakçısıyla anlaşıp sağlam ve atışa elverişli bir tabanca satın alıp evimde gizliyorum. Öldüreceğim şahsı pusuya düşüreceğim yer olan, onun her gece iş dönüşü geçtiğini bildiğim yolun en tenha olan yerini görüp tespit etmek ve pusu yerini kesinleştirmek amacıyla, suç mahalline gidip keşif yapıyorum. Buna da suçun hazırlık hareketleri aşaması diyebiliriz. Bu hazırlık hareketleri aşaması da, hazırlık aşamasındaki bir eylem, müstakil olarak başka bir suçu oluşturmuyorsa, işlemeyi kararlaştırdığım cinayet fiilinden cezalandırılmam için yeterli değildir. Zira, henüz öldürme fiiline, elverişili vasıtalarla icraya başlamadım. Ancak, öldürme fiilini gerçekleştirmekte kullanacağım tabancayı, fiilime hazırlık yapmak amacıyla, ruhsatsız olarak satın alıp bulundurmaya başladığım ve ruhsatsız tabanca bulundurmak tek başına, ruhsatsız tabanca bulundurmak suçunu oluşturduğundan, ben henüz öldürme fiiline teşebbüste bulunmaya başlamamış olduğumdan, bu aşamada ruhsatsız tabanca bulundurup taşıdığım ortaya çıkarsa, sadece, ruhsatsız tabanca bulundurup taşımak suçundan cezalandırılabileceğim.
Öldürmeye karar verdik, öldürme suçunu ne şekilde işleyeceğimiz konusunda planımızı yaptık, plan gereğince suçta kullanacağımız tabancayı elde edip, öldüreceğimiz kişiyi pusuya düşürerek öldürme suçunu gerçekleştireceğimiz mahalde keşif yaparak, suç yerini kesin olarak belirlemek suretiyle hazırlık hareketimizi de tamamladık.
Sıra karar altına alıp, planlayarak hazırlıklarımızı tamamladığımız öldürme fiilinin icrasına başlamamıza geldi ve çattı.
Öldürme suçunu işleyeceğimiz gün ve saatte, tabancamızı sakladığımız yerden alıp, pusu kuracağımız yere doğru yürümeye başladık, öldüreceğimiz şahsa pusu kuracağımız yere doğru ilerliyoruz, bu anda dahi kararını verdiğimiz, planlamasını ve hazırlığını yaptığımız öldürme kararımızdan vaz geçebiliriz. Burada dikkat buyurun, öldürmeye teşebbüs fiilimizden değil, öldürme kararımızdan vaz geçebiliriz. Zira, bu halde dahi, öldürme suçuna, elverişli vasıtalarla icraya, icrai hareketlere başlamış değiliz.Henüz suça teşebbüs hali mevcut değil.
Planladığımız pusu yerine geldik, tabancamızı belimizden çıkarıp elimize aldık, kurşunu namluya sürerek, namluyu öldüreceğimiz kişinin geleceği istikamete doğru doğrultarak beklemeye başladık, işte şimdi, öldürme suçunun icrai hareketlerine başlanmış ve suça eksik teşebbüs hali oluşmuştur. Bu sırada, vicdanımızın sesine kulak vererek, teşebbüse geçtiğimiz öldürme fiilden gönüllü olarak vaz geçersek, yine teşebbüse geçtiğimiz öldürme suçundan ceza almayacağız. Ama, elimizde, namlusuna kurşun sürdüğümüz tabanca, namlu öldüreceğimiz kişinin geleceği istikamete tevcih edilmiş olarak kişinin gelmesini beklerken o sırada bu durumu gören bir vatandaş veya güvenlik güçleri tarafından, iradem dışı olarak, zorla etkisiz hale getirilirsem ve bu nedenle, teşebbüse geçtiğim öldürme fiilini tamamlayamaz isem, öldürmeye eksik teşebbüs suçunu işlemiş sayılacağım ve öldürmeye eksik teşebbüs suçundan yargılanıp cezalandırılabileceğim.
Verdiğimiz bu örneğe göre, kanıtlandığını farz ederek, Balyoz eylemini, suça teşebbüsün yasal koşulları ışığında değerlendirecek olursak, ortada sadece karar ve planlama aşamasının var olduğu, darbe ortamı yaratmak amacıyla işlenmesi karar altına alınan ve planlanan, uçak düşürme, cami bombalama gibi eylemler dahi gerçekleştirilmediğine göre, bırakınız darbeye teşebbüse geçilmesini, darbeye ortam ve haklılık kazandırmaya yönelik, darbe suçunun hazırlık hareketleri dahi yapılamamış olup, bu haliyle, karar altına alınan ve planlanan darbe eylemine teşebbüs hali, kesinlikle oluşmamıştır. Bu haliyle, karar altına alınarak planları yapılan darbe; Meclise sunulup da, bırakınız Meclis Genel Kurulunu, ilgili komisyonlarda dahi görüşülerek yasalaşamayan bir yasa teklifi gibi, kadük olup gitmiştir.
Umarız, Yargıtay aşamasında tüm bu hukuki gerçekler kabul görür ve adalet doğru olarak tecelli eder.
26/Eylül/2012
Güner YİĞİTBAŞI