Anayasa
Mahkemesinin Mehmet ALTAN ve Şahin ALPAY'a yönelik olarak
verdiği,anayasamıza göre,herkesi,her makam ve mercii,yargı
organlarını bağlayan hak ihlali vardır kararına rağmen,bu
karara göre gereğini yaparak adı geçen sanıklar hakkında
tahliye kararı vermemekte direnen yerel İstanbul 13.Ağır Ceza
Mahkemesinin bu kararını itirazen inceleyen İstanbul 14.Ağır
Ceza Mahkemesi de itirazı reddederek Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı
olan kararına uymamakta direnmiştir.
İtirazı
inceleyen İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin itirazı reddederken
sarıldığı gerekçeler çok gülünç,evlere şenlik hukuk ve
anayasa dışı gerekçelerdir.
İtirazı
inceleyerek reddeden yerel İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin red
gerekçesi olarak sunmaya çalıştığı;”Anayasa
Mahkemesi’nin kararının somut olayda otomatik olarak sanığın
tahliyesi sonucunu doğuracağını kabul etmek, hukukun genel
ilkelerine, Anayasa’daki mahkemelerin bağımsızlığı,
mahkemelere emir ve talimat verilemeyeceği ve telkinde
bulunulamayacağı yönündeki düzenlemelerin, ihlali sonucunu
doğuracaktır.”görüşü hukuki değildir.Bu görüş hukuk dışı,
aldatıcı,gerçek ve tarafsız hukukçuların aklıyla alay eden ve
hukuku küçük düşüren bir demagojidir.
Zira;anayasada
yer alan, mahkemelerin bağımsızlığı,mahkemelere emir ve talimat
verilemeyeceği ve telkinde bulunulamayacağına ilişkin
hükümler;yerel mahkemelerin,bir üst mahkeme olan ve aynı yargı
erkinin en üst hiyerarşik yapısı içinde yer alan Anayasa
Mahkemesinin vereceği bağlayıcı kararlara karşı koruma altına
alınmaları ve anayasa mahkemesinin bağlayıcı kararlarına
uymayarak, bu kararlara karşı direnebilmelerine imkan sağlama
amacıyla konulmuş hükümler değildir,bu hükümer,yargı erkinin
dışındaki yasama ve yürütme erklerinin, yargı erkine müdahale
ederek yargı bağımsızlığının ihlal edilmesinin önüne geçmek
ve anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesini geçerli kılmak için
konulmuş hükümlerdir.
Kaldı
ki; daha özel bir anayasa hükmü olan ve anayasanın genel
hükümlerine göre öncelikli olarak uygulanması gereken anayasanın
153. maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin tüm kararları
kesindir ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.Bu itibarla
anayasanın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesinin
kararlarının kesin olduğuna ve yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri
bağlayacağına ilişkin bu açık hüküm karşısında,yerel
İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin;”Anayasa Mahkemesi’nin
kararının somut olayda otomatik olarak sanığın tahliyesi
sonucunu doğuracağını kabul etmek, hukukun genel ilkelerine,
Anayasa’daki mahkemelerin bağımsızlığı, mahkemelere emir ve
talimat verilemeyeceği ve telkinde bulunulamayacağı yönündeki
düzenlemelerin, ihlali sonucunu doğuracaktır.” şeklindeki görüş
ve gerekçesinin, demagojiden başka hukuken hiç bir değeri ve
geçerliliği yoktur.
İtirazı
inceleyen yerel İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin itirazın
reddine ilişkin kararına gerekçe yaptığı; Anayasa Mahkemesinin
kararının tanınarak bu karar uyulmasının mecburi ve bağlayıcı
olmasının,yargılamaya dair birçok ilkenin ihlali sonucunu
doğuracağına, mahkemenin esastan inceleme yapan temyiz mercii
kararına dahi direnme hakkının var olduğuna yönelik görüşü
de,bir demagoji olup, yasal ve hukuki değildir.
Zira,
Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğunu ve Anayasa
Mahkemesinin kesin olan bu kararlarının;yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri
bağlayacağına ilişkin 153. maddesi de, anayasa yargılamasına
ilişkin en üst düzey bir ilke olup,kurallar hiyerarşisinde,Ceza
Muhakemesi Kanununda yer alan yargılamaya ilişkin ilkelerin de
üzerindedir.Ret gerekçesinde yer alan; yerel mahkemenin, esastan
inceleme yapan temyiz mercii kararına dahi direnme hakkının var
olduğuna ilişkin görüş de,tam anlamıyla gerçekleri çarpıtma
ve bir aldatmacadır.Zira,yerel mahkemelerin, temyiz mercii kararına
yönelik direnme hakları, Ceza Muhakemesi Kanununda yer alan açık
bir hükme dayanmakta olup,yerel mahkeme kafasına böyle estiği
için direnme kararı vermemektedir,yasa bu hakkı verdiği için
takdirini direnme yönünde kullanabilmektedir.Nitekim, yerel
mahkemeler,temyizin Ceza ve Hukuk Genel Kurullarının kararlarına,
yasa gereği uymak zorundadırlar,bu itibarla yerel mahkemeler,
Anayasanın 153. maddesinde yer alan açık ve emredici hükme göre,
kesin ve bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesinin kararlarına
direnemezler,bu kararlara uymakla mükelleftirler,aksi halde suç
işlemiş olurlar.
Kim
ne derse desin ve kimse kusura bakmasın,bizim de zerre kadar
sevmediğimiz, ülkenin hukuk tanımaz bu hale gelmesinde rol ve
katkı sahibi olan Mehmet ALTAN'ı savunma durumunda kalmanın
üzüntüsü içinde dahi olsak,yaklaşık elli yıllık bir hukukçu
ve entelektüel olarak, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararına
rağmen,yerel mahkemelerin bu karara uymayarak direnmelerinin,hukuk
dışı ve siyasi bir tavır alduğu hukuki gerçeğini açıklamak
ve yazmak boynumuzun borcudur. 16/01/2018
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder