Kuvvetler
ayrlığı ilkesinin geçerli olduğu demokrasilerde, yargı ve
yargıya hayat veren mahkemeler,yasama ve yürütmenin yanında Türk
Milleti adına egemenlik hakkını ve yetkisini kullanan,insan hak ve
özgürlüklerinin teminatı olan çok önemli anayasal
kuruluşlardır.
Yargı
erki içinde yer alan bir mahkememiz vardır ki; yasama erkinin
yaptığı yasaların,yasa hükmündeki kararnamelerin ve Meclis İç
Tüzüğünün anayasaya uygunluğunu denetleyebilen,yüce divan
sıfatıyla üst düzey kişileri yargılayabilen ve kararları;
kesin ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayan bu
mahkeme,yetkisini ve meşruiyetini anayasadan alan Anayasa
Mahkememizdir.
Bu
yönüyle ve gördüğü işlevi itibariyle Anayasa Mahkemesi; yargı
erki içinde yer alan,kararları tüm yargı organlarını ve
mahkemeleri de bağlayan,tabiri caiz ise, mahkemelerin mahkemesi,en
üs düzey yüce bir mahkemedir.
Anayasa
Mahkemesi bu konumu itibariyle, anayasamız tarafından en itibarlı,
tarafsız,bağımsız,kararlarına güvenilmesi ve uyulması gereken
bir yüksek mahkeme haline getirilmiş ise de,bu yeterli
değildir.Anayasa ile kazanılan bu itibar, güvenin ve diğer
özelliklerin fiilen korunması ve devam ettirilebilmesi,Anayasa
Mahkemesinin ayasa ile kendisine verilen işlevi, hiçbir baskıya
boyun eğmeden,korkusuzca,tarafsız ve bağımsız olarak hakkıyla
yerine getirdiğini ortaya koyan, anayasamıza uygun yerinde ve
isabetli kararlarıyla mümkündür.
Anayasa
Mahkemesi; şu veya bu nedenle,anayasayı,anayasal düzeni, insan hak
ve özgürlüklerini koruyup kollayan tutumundan
uzaklaşırsa,olağanüstü hal koşullarının ve siyasal iktidarın
baskılarına boyun eğer hale gelirse,siyasal iktidardan korkar ve
çekinirse, bu korkusunu kararlarına yansıtmaya başlayarak,siyasi
iktidarın hoşuna gidecek kararlara imza atmaya başlarsa,kararları
hukukilikten uzaklaşarak siyasi niteliğe
dönüşürse;itibarını,tarafsızlığını,bağımsızlığını,güvenilirliğini
ve inandırıcılığını yitirmeye başlar,bu itibar kaybı o hale
gelir ki, anayasaya göre kararlarına uymak zorunda
kalanlar,kararlarını tartışmaya başlarlar ve bir an
gelir,kararlarına uymamayı dahi kendilerine hak görürüler.
Uzun
lafın kısası, Anayasa Mahkemesine en büyük kötülüğü
başkaları değil,bizzat Anayasa Mahkemesinin kendisi yapar.
İşte
Anayasa Mahkemesi de en büyük kötülüğü bizzat kendisine yapmış
ve bugün, şayet Mehmet ALTAN ve Şahin ALPAY hakkında vermiş
bulunduğu hak ihlali kararı paçavraya dönüştürülmüşse,
yargı erki içinde en alt hiyerarşide bulunan yerel mahkemeler,
anayasanın 153. maddesindeki mecburiyete rağmen,kararlarını
uygulamıyorlar ve yok sayıyorlarsa, Anayasa Mahkemesinin değerli
yargıçları,uzun uzun düşünerek, biz nerede hata yaptık
sorusuna cevap aramalıdırlar.
Bir
hukukçu olarak biz yardım etmeye çalışalım,bize göre Anayasa
Mahkemesini süratle itibar kaybına sürükleyen kırılma noktası;
düzenledikleri konular ve içerikleri itibariyle,olağanüstü halin
ilanını gerekli kılan konuları içermemesine,bu nedenle de,
olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi olmamalarına,sadece
adının olağanüstü hal kanun hükmünde kararname olmasına
rağmen, ana muhalefet partisinin iptal istemiyle Anayasa
Mahkemesinin önüne götürdüğü, sadece ismi OHAL KHK
olan,aslında uzaktan yakından OHAL KHK olmayan metinleri incelemeye
almayarak,kendisini bu konuda yetkisiz sayarak bu başvuruyu geri
çevirmesidir.
Evet,
Anayasa Mahkemesi; kendisinin eski kararlarına ve anayasanın özüne
aykırı olan OHAL KHK larıyla ilgili olarak tesis ettiği
yetkisizlik kararıyla,ayağına silah sıkmış, kendi varlık
sebebini inkar etmiş,anayasamıza göre kararlarına herkes
tarafından uyulması gerekirken, kararlarına en altta bulunan yerel
mahkemeler tarafından dahi uyulmayan bir konuma gelerek,en üst
düzey yüksek mahkeme olma niteliğini,
itibarını,tarafsızlığını,bağımsızlığını,güvenilirliğini
ve inandırıcılığını, fiilen kaybetmiştir.
Bu
fiili durum, demokrasimiz adına umut kırıcı ve üzüntü
vericidir. 16/01/2018
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder